Thursday, October 19, 2023

Deprem Riskini Azaltma Rehberi - 01

Dünya'nın tükenmeyen hikayesinde gezinirken gözümüzden kaçmaması gereken bir önemli gelişme var - son yıllarda artan depremler. Yüzyıllardır Dünya, sallanmış, titreşmiş ve hareket etmiş, ancak son yıllarda bu deprem aktivitesinde belirgin bir artışın yaşandığını fark ettik. Peki, bu artışın arkasında ne yatıyor? Büyük depremler sonrasında görülen artçı sarsıntılar mı sadece bu artışın nedeni, yoksa hikaye bundan daha fazlasını mı anlatıyor? Doğa kendi evrimsel süreçlerini mi yaşıyor, yoksa insan müdahaleleri bu endişe verici artışa katkıda bulunuyor mu? Gezegenimizin bu belirsiz tepkisini sorgulayan biriyseniz, doğru yerdesiniz. Bizimle birlikte deprem olaylarının detaylarına dalarken, deprem sayılarındaki artışın arkasındaki gizemi çözmeye çalışacağız.

Deprem Riskini Azaltma Rehberi - 02

Sınıf içi sunumlar söz konusu olduğunda, hazırlık her şeyin anahtarıdır. Sınıf içi 60 saniyelik bir sunuma hazırlanıyorsanız ya da YouTube videosunun altında soruları yanıtlamak için rehberlik arıyorsanız, bu blog yazısı sizi başarıya götürmek amacıyla tasarlandı. Sorularınıza cevaplar sundum ve gelecekteki sunumlarınız için değerli bilgiler paylaştım. Ancak sınıf içinde daha ayrıntılı açıklamalara ve tartışmalara ihtiyaç duyarsanız, ek kaynaklara başvurmanız gerekebilir.


Sınıf içi bir tartışmadan sonra unutmayın ki YouTube videosunun altına en az 50 kelime içeren bir değerlendirme bırakmalısınız ve sorularınızın en az 30 kelimenin üzerinde olmasına dikkat etmelisiniz.


Bu kriterlere uyan öğrenciler, projelerini başarıyla tamamlamak için 60 saniyelik sunumlarını gerçekleştirmeye ve farklı kaynaklardan daha fazla bilgi edinmeye çalışmalıdır. Son olarak, haftalık proje ödevlerinizin 365 kriterlerine uygun olduğundan emin olun. Akademik yolculuğunuzda size bol şans! Cevaplanmamış sorularınız varsa, lütfen benimle iletişime geçmekten çekinmeyin.


Saturday, October 14, 2023

Yapay Zeka (YZ) ve Afet Haberciliği: Teknolojinin Doğal Felaketlerle Etkileşimi

Dijital çağda, bilgi akışının hiç olmadığı kadar hızlı olduğu bir dönemde, okuyucularınızın dikkatini çekmek için çekici bir başlık kullanmak son derece önemlidir. Mükemmel bir başlık oluşturmak, başlı başına bir sanattır. Bu, içeriğe giden kapıdır ve okuyucuları içeri çekmek için kullanılan bir cazibe unsurudur. Ancak, ideal başlığı bulmak genellikle saatler, günler veya hatta haftalar sürebilir.

İşte bu noktada yapay zeka (YZ) devreye girer. Bir tıklamayla YZ, size birden fazla başlık önerisi sunarak bu süreci daha verimli ve zaman tasarruflu hale getirebilir. Eğitim videoları oluşturuyor ya da araştırma yapıyorsanız, bu çağda yaşayan birçok insan için YZ'yi etkili bir şekilde kullanmanın önemi büyüktür.

Ancak gerçekten etkili bir başlık oluşturmanın sırrı nedir? Bir makalenin başlığı veya bir haberin başlığı, seçtiğiniz kelimelerle içeriğin nasıl algılandığını belirleyebilir. Başlığınızın uzunluğu, kelime seçimi ve tarzı, okuyucuların tıklamayı veya geçmeyi seçip seçmeyeceğini etkileyebilir.

Haber yazmak, yazılı içerik üretmek veya bilimsel makaleler oluşturmak farklı zorluklar içerse de, iyi bir başlığın önemi değişmez. Sonuçta, "söz uçar, yazı kalır." Kelimeler, okuyucularla etkileşim kurar ve YZ, sunumlarınızda, düzenleme ve özetleme çabalarınızda size yardımcı olabilir. Bir sunum hazırlarken, bir editör olarak çalışırken, bir makale yazarken veya içeriği belirli kelime sınırlarına sığdırmak için özetlerken, YZ size destek sağlayabilir.

Yazılı içerik üretmek, özellikle gazetecilik alanında, son derece önemlidir. Her kelime, mesajı büyük ölçüde etkileyebilir. Bir saatlik bir sunum bile dikkate alınmaz veya unutulurken, yazılı bir formda sunulması özenle seçilen detaylar, dil kullanımı ve tarz gerektirir.

Yazılı içerik oluştururken, haber yazıyor olsanız da, bilimsel makaleler yazıyor olsanız da, iyi bir başlığın önemi değişmez. Kelimeler, mesajın nasıl algılandığını etkileyebilir. İşte burada YZ'nin rolü devreye giriyor. Bir tıklamayla YZ, size birden fazla başlık önerisi sunarak bu süreci daha verimli ve zaman tasarruflu hale getirebilir.

Bu nedenle, YZ çağında gerçekten etkili bir başlık oluşturmanın ne kadar önemli olduğunu anlamak hayati öneme sahiptir. Eğer mükemmel bir başlık arayışındaysanız, unutmayın ki YZ, içerik oluşturmanın sürekli evrilen dünyasında size yardımcı olabilir.

"Afet haberciliği" ifadesini duyduğunuzda aklınıza ilk hangi doğal felaket gelir? Çoğu insanın aklına ilk olarak depremler gelir. Ancak, bu tür olaylarda sahada aktif olarak görev alan gazetecilerin yanı sıra, okulların da bu tür felaketler sırasında benzersiz deneyimler ve hikayelerle raporlama merkezi olarak görev yapabileceğini hiç düşündünüz mü? İşte, şimdi üzerine konuşmaya başladığımız hikaye, bu fikrin derinliklerine iniyor.

Hemşirelik bölümünde bir derste, dikkatimizi çeken şaşırtıcı bir öğrenci anısıyla karşılaştık. Hastanelerdeki deprem riskini azaltma konusu ele alınırken, bir öğrenci birdenbire "Ben bir deprem yaşadım" dedi. Eğitmenin bu deneyimi paylaşmasını teşvik etmesiyle, öğrenci önemli bir deprem olayının birinci elden tanıklığını anlattı.

Bu anılar sadece kişisel deneyimler değil, aynı zamanda doğal afetlerin karmaşık dünyasına ışık tutan değerli bilgilerdir. İleri teknoloji ile birlikte bu anılar, afet haberciliğinin neden bu kadar önemli olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir. Bu yazımızda, teknolojik yeniliklerin afet haberciliğinde nasıl bir devrim yarattığını detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.



Tabii ki, yapay zeka ile bazen başlıkları bulmak kolay oluyor. Normalde bu tür başlıkları bulmak oldukça zor. İşte bir makale başlığında nasıl olmalı? Tezin başlığı nasıl olmalı? Saatlerce uğraşıyoruz. Şu anda yapay zekası 10 farklı başlık önerisi verebiliyor. O nedenle de artık günümüzde yapay zeka desteğiyle dersleri ya da bilimsel çalışmaları yürüten insanlar için bu işi oldukça hızlandırıyor. Bu nedenle, bu ders kapsamında özellikle yapay zeka çağına girdiğimiz bu zamanda, hepimizin yapay zeka nasıl kullanıldığını öğrenmekte fayda var. Eğitim videolarını YouTube'da bulabilir veya öğrenmek istediğiniz konuyu araştırarak devam edebilirsiniz.

Gerçekten bir başlık nasıl olmalı? Bir makalenin başlığı ya da bir haber manşeti hazırlarken saatlerce düşünüyorsunuz ve bir şey bulmak için günlerce hatta haftalarca sürebilir. Bu nedenle gerçekten yapay zeka ile bu süreçler kolaylaşıyor. İsterseniz sunum hazırlamak, editörlük yapmak, makalenizi yazmak, hatta istediğiniz kelime sınırlarında özetlemek için size yardımcı olabiliriz. Özellikle habercilik için kelime sayısı çok önemli, çünkü söylediğiniz her kelime haberin içeriğini etkiler. Bir konuşma süresi bir saat olsa bile, bu konuşmayı yazıya dökerken imla hatalarını, cümle düzeltmelerini ve dil kullanımını dikkatlice gözden geçirmeliyiz.

Yazılı metin oluşturmak, haber yazmak veya makale oluşturmak için oldukça önemlidir. Sonuçta, "söz uçar, yazı kalır." Şu anda sizinle paylaştığımız bilgiler, modern afet haberciliğinin sunum kısmıdır.

Şimdi bir sonraki slayta geçelim. Genellikle, yapay zeka ile ilgili bir özet sunmanız gerekebilir. Bu, giriş olarak kullanılacak bir veriyi temsil eder. Yapay zeka bu giriş verisini kullanarak size uygun bir çıktı üretir.

Bu nedenle girdi verileri, yani veri tabanınız ne kadar uygunsa, çıktı da yani sonuç o kadar uygun olabilir. Örneğin, bu sunumu yapay zeka oluşturdu; "Gama" adlı bir programla üzerinden geçerek bir özet hazırladım. Artık sunum hazırlamak için dert etmemize gerek yok. Ancak, sunum hazırlama için bu tür programların bir sınırlaması vardır. Sınıra ulaştıktan sonra para ödemeniz gerekebilir. Evet, görüldüğü üzere, yazıyı hazırlamak ve son düzenlemeleri yapmak noktasında sıkıntı yaşamıyoruz. Ancak sıkıntı, içerik üretme aşamasında ortaya çıkıyor.

Yani ne demek istiyorum, özetlemek gerekirse, yapay zeka kullanıcılarından aldığı verilere dayalı olarak içerik üretiyor. Demek ki, sonuç olarak, yapay zeka insanın verdiği içeriğe dayalı olarak uygun bir çıktı oluşturuyor. Ben "afet haberciliği nedir? Deprem, afet, haber vb." konularında bir özet yazdım ve yapay zeka bu özete uygun bir içerik oluşturdu. Bu da demek oluyor ki günümüzde, yapay zeka teknolojisinin ötesine geçebilmek için ilk adım, projenize uygun bir özet üretmektir.

Bu özet ile ilgili olarak yapay zeka, size görsel içerikler üretebilir, ve görüldüğü üzere, oldukça etkileyici görseller hazırlamıştır. Şimdi, neden bahsediyoruz? Tarihçe hakkında, amaç hakkında, çalışma alanı hakkında bilgi veriyor. Bu oldukça önemli. Habercilik yaparken haberin tarihçesini anlatmak, son depremin ne zaman olduğunu belirtmek gerekir. Bu, bölgede yaşanan önceki depremler ve tarihleri hakkında bilgi vermek anlamına gelir. Bu bilgilere sahip olmanız, araştırmanız gereken konuları belirlemenize yardımcı olur.

Amaç nedir? Amaç, neden bu çalışmayı yapıyoruz sorusuna cevap vermelidir. Amaç, aslında projenizin motivasyonunu ifade eder. Genellikle motivasyon, namus anlamına gelir. Eğer bir amaç belirlerseniz, o amaca ulaşmak için çalışmaya başlayabilirsiniz. Bu dersi neden yapıyoruz? Motivasyonumuz şu: Eğer bu hafta dersimizi tamamlamazsak, kayıt altına almayız ve öğrencilere ders yapma esnekliği vermiş oluruz. Ancak bu yanlış bir yaklaşımdır. Öğrencilere bu tür bir esneklik vermemeliyiz. Öğrencilere, bütün dönemi düzenli bir şekilde tamamlamaları gerektiğini öğretmeliyiz.

Alışkanlık ya da bu durumla yapabilir yansıyabilir. Demek ki amacımız, afet haberciliği dersi kapsamında üretken olmak ve üretken olmak için de interaction dediğimiz, yani iletişim içerisinde olmak, beyin fırtınası yapmak gereklidir. Bu tür dersleri uzaktan yapıyoruz. Tabii ki, bu durumun avantajı şu oluyor: Bu dersi kayıt altına aldığımızda kaydı yazıya da dönüştürebiliyoruz.

Ancak, eğer bu dersi yüz yüze yapsak ve sadece ikimiz arasında olsa veya beş kişi yapıyorsak, bilgi sadece bu kişiler arasında kalır ve belki de konuşulanlar unutulur. Ancak, uzaktan eğitim teknolojisi sayesinde, bu derslerin kaydı hem görsel hem de yazılı olarak kaydediliyor. Özellikle Türkçe dilini kullandığımız bu araçlar sayesinde, şu anda yazılı metin de oluşturuluyor.

Ancak yazılı metin, düzgün bir metin olmayabilir, çünkü bunu düzeltmek için yardımcı bir araç kullanmamız gerekiyor. Önceden, bu tür düzeltmeleri yapmak için asistanlarımıza ihtiyaç duyuyorduk. Ancak şu anda daha iyi bir durumdayız. Şimdi, bir çalışma alanı seçmemiz gerekiyor. Bu, bir tarihçe içermeli. Afet haberciliği ile ilgili tarihçemize baktığımızda, özellikle İstanbul depremlerini ele alıyoruz. 1509 yılında özel bir görsel ve veri mevcut.

1509 İstanbul depremi, nüfusun 100.000 ile 200.000 arasında olduğu bir dönemde meydana geldi ve 5.000 ile 10.000 arasında insan hayatını kaybetti. Ancak bu dönemde, olayı anlatan bir haber yapılmış ve bu haberin başlığında, "kıyameti suğra" yani "küçük kıyamet" ifadesi kullanılmıştır. Bu iki kelime, 1509'daki olayı anlatmak için oldukça etkili bir biçimde kullanılmıştır.

Şimdi, düşünün ki, 200.000 nüfusa sahip olan İstanbul'da, 10.000 kişinin öldüğü bu depreme "kıyameti suğra" deniyor. Şu anda İstanbul'un nüfusu 20 milyonun üzerinde. Bu, 200.000 nüfusun 100 katıdır. Bu demek oluyor ki, bu tür küçük kıyametlerin potansiyeli artmıştır. Depremin etkileme potansiyeli 200.000'den 20 milyona çıkmıştır. Yani, 200 tane "kıyameti suğra" meydana gelebilir. Bu, potansiyel riskin arttığını gösteriyor, çünkü nüfus 200.000'den 20 milyona çıkmıştır.

20 milyon artmış. Tabii ki, 200.000 nüfuslu olsaydı, yine olağan bir deprem benzer şekilde 200.000 kişiyi etkilerdi ve bu nedenle "küçük kıyamet" olarak adlandırılırdı. Bu, haberciliğin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. 1509 yılındaki bu depreme dair kayda geçen başlık, hala bizler için önemli bir referans noktası olarak duruyor.

Şimdi çalışma alanına baktığımızda, tabii ki çalışma alanı ne olabilir? İşte görüyoruz ki, hocamız okulda çalışıyor. Acaba okul, bir çalışma alanı olabilir mi? Örneğin, okuldaki depremzedelerle ilgili öğretmenler var. Acaba depremzedelerin yaşadığı deneyimlerle ilgili bir araştırma yapılabilir mi? Mesela, dün hemşirelik bölümünde bir dersten bahsediyordum. Hastanelerin deprem riskini azaltma konusuyla ilgili olarak öğrencilere kısa bir konuşma yaptırıyorum. Derste ters 100 eğitim yaptığım için bir öğrenci, "Ben depremi yaşadım." dedi. Ben de, "Anlat bize." dedim.

Öğrenci, o anı anlatmaya başladı. Anlattığına göre, o sırada uyuyordu. Uyanıklıkla ilgili dedim. Öğrenci, uykuda olduğunu ve sonra depremi hissettiğini anlattı. Deprem sırasında uyandı ve nasıl hissettiğini baştan sona anlattı. Binanın durumunu anlattı. Aslında, canlı tanıklar habercilikte çok önemli bir veri olabilir. Önümüzdeki durabilir.

Bu, gerçekten ilginç bir örnekti. Büyük bir depreme tanıklık etmiş bir öğrencinin o günleri hatırlaması istenmeyebilir, ancak bu tür tanıklıklar çok değerlidir.

Dikkate alınması gereken başka bir ilginç detay da, 1502'de yaşanan ve 1000 yılda bir tekrarlanma olasılığına sahip olan büyük bir depremin bir daha bizlerin görmesi olasılığının çok düşük olmasıdır. Marmara bölgesinde bu kadar büyük bir deprem beklenmese de, 1939'daki Erzincan depremi gibi büyük depremler hala olasılık dahilindedir. 1999 depremi, 10 yılda bir tekrarlanma olasılığına sahip 7.7 büyüklüğünde bir deprem olarak kaydedildi, ancak bu tür büyük depremler her zaman tahmin edilemez.

Gelmeye korkuyorsun. Gerçekten bu tür veriler çok önemli. Şimdi, afet haberciliği bilimsel yaklaşımlarına baktığımızda, birçok bilimsel yaklaşımın ne yaptığını ve yapay zekanın bu alandaki araştırmalarını inceliyoruz. Özellikle jeofizik alanında, bu konuyu iyi anlayabiliyorum, çünkü benim alanım jeofizik. Jeofizik, depremler gibi jeofizik tehlikeleri inceliyor. Yani, yer altında fiziksel enerji birikir ve fiziksel direncin zayıflaması sonucu yer hareket eder. Bu, jeofiziği ilgilendiren bir konudur ve depremin büyüklüğünü diğerlerinden ayıran bir özelliktir. Şu anda modern jeofizik, bu tür büyük depremleri hemen tespit edebilir.

Ancak, 1509 depreminin nerede meydana geldiğini hala bilmiyoruz. Bu büyük bir felaketin yaşandığına dair bilgilerimiz var, ancak depremin tam yeri hala belirsiz. Tarihsel verilerdeki yer belirlemeye yönelik belirsizlikler çok büyük. Ama bir şey kesin: Deprem gerçekleşti ve insanlar o depremde hayatlarını kaybettiler.

Ancak, günümüzde artık depremin yerinin tespiti ile ilgili bir sorunumuz yok. Derinlikle ilgili bir sorunumuz yok ve kırılma mekanizması ile ilgili bir sorunumuz yok. Modern sismoloji ve jeofizik istasyonları sayesinde, bu bilgilere birkaç saniye içinde erişebiliriz. Ayrıca, dünyanın dışındaki yer hareketlerini de inceleyebiliyoruz. Mars'taki depremler için Mars'ta bulunan istasyonları kullanarak, diğer gezegenlerdeki yer titreşimlerini inceleyebiliriz. Aydaki yer titreşimleri de uzun süredir izleniyor.

Günümüzde, yerin altındaki sarsıntıları izlemekle ilgili herhangi bir sorunumuz yok gibi görünüyor. Şimdi, meteorolojiye gelince, iklim değişikliğinin önemli bir etkisi var. İklim değişikliği, afet sonrası koşulları etkileyebilir. Geçen dersimizde, bir öğrenci iklim değişikliğinin afetlere etkisini sordu. Bu gerçekten ilginç bir soruydu, çünkü 1999'daki Marmara depremi yaz aylarında meydana geldi, 6 Şubat depremi ise kışın. Ancak her iki deprem de gece saatlerinde oldu.

Mevsimler farklı olabilir, ancak her iki deprem de insanları büyük ölçüde evlerine kapatmıştı. Örneğin, Ağustos 17 depremi İzmit depremi ne yaptı? Bir avantaj sağladı, ancak 6 Şubat depreminin ardından insanlar, zorlu hava koşullarıyla başa çıkma kapasitelerine karşı mücadele etmek zorunda kaldılar.

Şimdi uzaktan algılama konusuna baktığımızda, uzaktan algılama oldukça ilginç bir konudur. Türkiye'de yer bilimi ile ilgilenen insanlar, genellikle deprem sonrasında sahaya giderek araştırmalar yaparlar. Sahada, depremin yüzeyde bıraktığı izleri incelerler. Elbette bu araştırmalarını paylaşırlar ve fotoğraflar çekerler. Ancak ilginç olan şey, artık insanların deprem sonrası sahaya gitmelerine gerek olmayabileceğidir.

Uzaktan algılama teknolojisi, insanların gözlemleyemediği kırıkları görülebileceğini göstermektedir. Bu teknoloji sayesinde, göremediğimiz detayları inceleyebiliriz. Depremler birincil afetlerdir, ancak depremlerin neden olduğu yer kaymaları gibi ikincil afetler de meydana gelebilir. Uzaktan algılama teknolojisi, bu ikincil etkileri de inceleyerek bize önemli veriler sunar.

NASA gibi kuruluşlar, uzaktan algılama teknolojisi kullanarak heyelanların ne zaman meydana geldiğini hızlı bir şekilde tespit edebilirler. İnsanların sadece depremler nedeniyle ölmediğini, depremin tetiklediği toprak kaymaları gibi sayısız yer hareketinin de ölümlere neden olduğunu gösterdi. Bu veriler afet haberciliği için son derece önemlidir.

Uydu jeolojisi, afet sonrası kurtarma çalışmalarında kayıp insanların bulunmasını ve hasar tespiti yapılmasını sağlayan bir görüntüleme çalışmasıdır. Bu konuda ayrıntılı bilgim olmasa da, araştırmak için buradayım. Bildiğim bir şey, binalara yerleştirilen sismik sensörlerin, canlıların varlığını tespit etmek için kullanıldığıdır. Bu sensörler, yüksek frekansta çalıştıkları için ufak bir hareketi bile algılayabilirler, bu da canlıların tespit edilmesine yardımcı olur. Deprem sonrası arama-kurtarma çalışmalarında bu teknoloji büyük bir öneme sahiptir.

Sismik sensörler veya diğer adıyla deprem tarama sensörleri, deprem sırasındaki yer hareketlerini ölçen cihazlardır. Bu sensörler, yer yüzeyinin titreşimlerini algılar. Hatta bu kadar hassastır ki, insanların nefes alış-verişini bile tespit edebilirler. Sensör, insanların parmağını bile yerin yüzeyine hafifçe dokundurmasını veya tıklamasını algılayabilir.

Bunun sonucunda, sismik sensörler hangi binada canlı varlığı tespit edebilir ve bu bilgiyi gösterebilir. Özellikle deprem sonrası habercilik için bu veriler büyük bir öneme sahiptir. 6/2 depremi sonrası, haberciler canlıların varlığını tespit etmek için bu tür sensörleri kullanmışlardır. Böylece, afet sonrası kurtarma çalışmalarında ve habercilikte büyük ilerlemeler kaydedilmiştir.

Depremle ilgili bilimsel araştırmalar ve veri toplama çalışmaları, 6/2 depremi gibi olağanüstü olaylar sonrasında büyük önem kazanmıştır. Bu tür depremler dünyada pek yaşanmamıştır. Örneğin, 9 saat arayla iki büyük deprem meydana gelmiştir ve bu depremler birbirinden bağımsız faylarda olmuştur. Bu tür olaylar neredeyse 30 yıl boyunca gözlemlenmemiştir.

Deneyimsel olarak afet haberciliğine baktığımızda, insan davranışları ve yerel koşullar göz önünde bulundurularak afetlerin önceden tahmin edilmesi önemlidir. Önceden tahmin etmek, olayın ne zaman gerçekleşeceği konusunda bir zamanlamayı içerir. Örneğin, bir depremin ne zaman olacağını tahmin edebilirsiniz, ancak olayın ne zaman gerçekleşeceği konusu daha karmaşıktır.

Zamanlamayı öngörmek, ne zaman beklenmesi gerektiği konusunda bir zorluk oluşturur. Yakın öngörü, bir olayın kısa bir süre içinde (örneğin, birkaç ay içinde) gerçekleşeceğini tahmin etmeyi içerir. Orta vadeli öngörü ise bir olayın daha uzun bir süre (örneğin, 10 ila 30 yıl) içinde olabileceğini tahmin eder.

Sonra, "uzak" olarak yıllarla ifade ettiğimizde, genellikle 100 yıl gibi uzun bir süreyi ifade ederiz. Örneğin, "2070'ye kadar bu fayda bir deprem meydana gelebilir mi?" sorusuyla karşılaşabilirsiniz. Ancak, "2071 yılında bu fayın büyük bir deprem üretebilme olasılığını tahmin edebiliriz" şeklinde cevap verebiliriz. Yani öngörülemeyen bir tarihte olası depremler hakkında tahminler yapabiliriz.

Deprem mühendisleri olarak, olasılıksal tahminlerle çalışırız. Bu, hava durumu tahminine benzer bir şekilde, bir olayın ne zaman gerçekleşme olasılığını ifade eder. Örneğin, "2030 yılında Marmara Denizi'nde bulunan bu fayın ne zaman deprem üretebileceğini tahmin ediyor musunuz?" sorusuna, olasılık hesaplamaları ile yanıt verebiliriz. Bu tahminlere genellikle "Olasılıksal Sismik Tehlike Analizi" veya kısaca "PSHA" adını veririz.

PSHA mühendisleri, bu alanda uzmanlaşmış profesyonellerdir ve deprem riskini olasılıksal olarak analiz ederler. Örneğin, ben Japonya'da bir PSHA çalışması yaptım. Bu çalışmada, Japonya'daki tüm fay hatlarının deprem üretebilme potansiyelini araştırdım ve sonuçlarım bir dergide yayınlandı. Bu tür bir makale, bir kişinin bu konuda uzmanlık düzeyine sahip olduğunun bir göstergesidir.

Dolayısıyla, bir deprem beklentisi hakkında röportaj yaparken, ne zaman bir deprem beklendiği konusunu netleştirmek önemlidir. "Yakın zaman" ifadesi neyi kastettiğinize bağlıdır. Örneğin, "2030 yılına kadar Marmara'da bir deprem bekliyor musunuz?" gibi bir soruyu sormadan önce, terimleri ve zaman dilimlerini net bir şekilde belirlemek faydalı olacaktır.

Yer belli. Zamanı da merak ediyorsun, işte 2032, 1050, 2070 gibi tarihlerde bu bölgede bir deprem olma olasılığı hakkında konuşuyorsunuz. Hangi depremden bahsediyoruz? Örneğin, 7.2 büyüklüğünde bir depremin 2030 yılında Marmara'nın ortasında olma olasılığı nedir diye sorarsanız, böyle bir konuda uzman bir kişiye ihtiyacınız var, değil mi? Habercilik yapıyorsunuz. Ancak genellikle başkalarının çalışmalarına dayanarak konuşuyorlar. Örneğin, "2004 ile 2030 yılları arasında Marmara Denizi içinde 7.2 büyüklüğünde bir depremin olasılığı %60'ın altındadır" diyorlar. Peki, bu çalışmayı siz mi yaptınız? Hayır. Buna benzer çalışmalarınız var mı? Yok. O zaman neden konuşuyorsunuz? En azından bu alanda uzmanlaşmış kişileri, bu alanda uzmanlaşmamış kişilerden ayırt etmek için bu konuda uzmanlık gerektiğini belirtmemiz gerekiyor. Afet haberciliği, uzmanları seçme konusunda gerçekten önemli bir alan olduğunu söylüyoruz. Afeti anlayan ve işini bilen insanlarla çalışmak gerekiyor. Dolayısıyla, afet haberciliği alanında öğrenme, geliştirme ve eğitim çalışmaları yapılabilir. Benim konum deprem bilimi ve sismoloji olduğu için örnekler de bu alanda oluyor. Ancak sağlık haberciliği gibi farklı alanlarda da aynı ilke geçerli olacaktır. Bu nedenle, örneklerle konuyu açıklamaya çalışıyorum. Teknolojik yeniliklere baktığımızda, afet haberciliğindeki son teknolojileri inceledik. İnsansız hava araçları tehlikeleri önceden görebiliyor ve bu tehlikeleri önlemek için görevlendirilen ekiplere fotoğraflarını çekiyor. Ayrıca, afete neden olabilecek beşeri tehlikeleri de belirleyebiliyor ve önlem alınıyor. 

Beşeri afet kaynaklarının yanı sıra, teknolojik gelişmelere de değinmekte fayda var. Örneğin, hologram teknolojisi, özellikle hasar tespiti yapılırken kullanılıyor. Bu teknoloji sayesinde, sonuçlar hızla ilgili alanlara aktarılıyor. Robotlar ve yapay zeka, afet kurtarma görevlerinde etkin bir şekilde kullanılıyor. Ancak ülkemizde, özellikle 6/2 depreminden sonraki süreçte bu tür teknolojilerin kullanıldığına dair somut bir gözlemimiz olmadı. Bu, belki de Japonya gibi teknolojik olarak daha ileri ülkelerde yaygın bir uygulamadır.

Afet haberciliğinin önemine gelecek olursak; bu alanda yapılan doğru ve etkin haberler, farkındalığı arttırarak can kaybını ve maddi zararı azaltma potansiyeline sahiptir. Ayrıca, bu tür haberler, deprem riskinin azaltılması için alınabilecek önlemlere dair fikirler sunarak, olası zararların önüne geçilmesine yardımcı olabilir.

Sonuç olarak, afetler sadece insanları değil, tüm canlıları olumsuz etkiler. Örneğin, bir orman yangınında insanlar zarar görmese bile, orada yaşayan birçok hayvan ve bitki zarar görebilir. Bu nedenle, afetlere karşı alınabilecek önlemlerin sadece insanlar için değil, tüm canlılar için önemli olduğunu unutmamalıyız. Özellikle afet öncesinde yapılan hazırlıklar ve planlamalar, olası zararları büyük ölçüde azaltabilir. Örneğin, eğer 2023 Maraş depremi öncesinde yapılan hazırlıklar, deprem sonrasında yapılanlara benzer olsaydı, birçok zararın önüne geçilebilirdi. Afet sonrasında ise hızla ve etkin bir şekilde müdahale edilerek, zararlar minimize edilebilir.

Daha hızlı müdahale, can kaybını ve yaralı sayısını minimize etme açısından son derece önemlidir. Modern sismolojinin, deprem sonrası olayların haritasını oluşturmasının önemine gelince, bu haritalar, afet bölgelerini ve müdahale için öncelikli noktaları belirlememize yardımcı olur. Ancak bu haritaları oluşturabilmek için yer ivme cihazları gibi teknolojilerin de kullanılması gerekmektedir.

Özellikle MEb teknolojisi, depremin etkilerini kaydeden bu tür cihazlar sayesinde, depremin en fazla hasara neden olduğu bölgeleri tespit edebilir ve bu bölgelerde acil durum ve afet müdahale ekiplerine yol haritası sunar. Amerika'daki Jacc MEp teknolojisi bu verileri hızla toplar ve bu verileri kullanarak dünya genelindeki acil durum ve afet ekiplerine nereye gitmeleri gerektiği konusunda bilgi verir.

Sonuç olarak, bu teknolojiler günümüzde afet haberciliği ve müdahalesinde büyük bir öneme sahiptir. Daha hızlı ve etkili müdahale, can kaybını ve hasarı minimize etmek için kritik bir faktördür. Buraya kadar anlatılanlar, afetlerle başa çıkmada teknolojinin ve doğru verilerin nasıl büyük bir yardımcı olabileceğini göstermektedir. Umarım bu konuda daha fazla farkındalık yaratır ve afetlere karşı daha hazırlıklı olmamıza katkıda bulunur.

Thursday, October 5, 2023

Depremler ve Yapı Direnci: Riskleri Anlamak ve Azaltmak

Merhaba ve hoş geldiniz, değerli meslektaşlarım ve katılımcılar! Ülkemiz son zamanlarda büyük bir doğal felaketle sarsıldı ve bu olay, tarih boyunca nadir görülen büyük depremlerden biriydi. Bu, bin yılda bir meydana gelme olasılığına sahip bir depremdi, ancak beklentilerimizin çok üzerindeydi. İşte bu büyüklükteki depremi beklemiyorduk. Aslında, beklentilerimiz daha ölçekli bir depremdi, ama beklenmeyen bir şekilde aynı gün içinde iki büyük deprem yaşandı.

Bu dersimizde, risk mühendisliği ve deprem bilimi bağlamında ender rastlanan bir durumu ele alacağız. İlk deprem gece, diğeri ise gündüz meydana geldi ve bu iki olay arasındaki zaman farkı, deprem riskini önemli ölçüde etkiledi. Çünkü gece depremlerinde insanlar genellikle daha savunmasızdır ve bu, maalesef can kayıplarının artmasına neden olabilir.

Gece depremleri, maalesef ölümlü vakaların sayısını artırma eğilimindedir. Özellikle son zamanlarda yaşadığımız depremlerden biri gece, diğeri ise gündüz meydana geldi. Bu iki tür deprem arasındaki risk analizi açısından önemli farklar bulunmaktadır. İnsanlar genellikle gece depremlerinde daha savunmasızdır ve depremin etkilerini tam olarak algılamadan zarar görebilirler.

Bu ders boyunca, deprem öncesi ve sonrası bina durumlarına odaklanacağız. Gözlemlediğimiz gibi, çoğu bina deprem sonrasında ciddi hasar gördü. İşte bu noktada "dirençli yapılar" ve "dirençli şehirler" kavramları önem kazanıyor. Direnç, depreme karşı dayanıklılığı ifade eden bir terimdir ve bu dersin temel temasını oluşturuyor.

Bu dersin ilham kaynağı FEMA'dır, yani Amerikan Federal Acil Durum Yönetimi Ajansı. FEMA, Amerika'da sağlık çalışanlarına deprem riskini azaltma eğitimi vermektedir. Biz de bu bilgiyi alarak, sağlık sektörü çalışanlarına benzer bir eğitimi sunmaya karar verdik. Bu dersin temel amacı, FEMA'nın direnç eğitimi modelini kullanarak sağlık sektörü çalışanlarına deprem risklerini azaltma yöntemlerini aktarmaktır.

Deprem bilimi bağlamında, tesislerin modellenmesi nadir bir durumdur. Ancak son yaşadığımız depremler, gece ve gündüz depremleri olarak iki farklı senaryoyu ortaya koymaktadır. Bu farklı senaryoların risk analizi ve hazırlık açısından önemi büyüktür. Bu nedenle, depreme karşı bilinçli ve hazır bir toplum oluşturmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istiyoruz.

Bu dersin konsepti ve ilham kaynağı FEMA'dan alınmıştır, ancak Türkiye'deki AFAD benzeri kurumlar da benzer eğitimler sunmaktadır. Bu dersin sağlık sektörü çalışanlarına yönelik olduğunu ve aynı zamanda sağlık fakültelerinde bu eğitimin önemli olabileceğini düşünüyoruz. Deprem riskini azaltma konusunda bilinçli bir toplum oluşturmak için bu tür eğitimlerin yaygınlaştırılması önemlidir.

Bu ders boyunca, deprem riski, yapısal ve yapısal olmayan riskler, dirençli şehirler ve daha fazlası üzerinde duracağız. FEMA'nın Amerika'daki afet yönetimi ve müdahale konusundaki öncü rolünü göz önünde bulundurarak, bu dersin önemini daha iyi anlayabiliriz.

Dolayısıyla, bu ders boyunca ele alacağımız kavramlar ve konular hakkında daha fazla bilgi edinmek için bizi takip etmeye devam edin. Deprem riskini azaltmak ve daha güvenli bir toplum oluşturmak için yapabileceğimiz çok şey var. Bu ders, bu amaçla adım atmamıza yardımcı olacak. Ayrıca, bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenler için önemli kaynaklara da değineceğiz.

Bu dersin ilk bölümüne hoş geldiniz. Şimdi, deprem riskini ve sağlık sektöründeki direnç konusunu daha yakından inceleyelim ve bu alanda daha fazla farkındalık yaratmak için neler yapabileceğimizi keşfedin.

Wednesday, October 4, 2023

Modern Afet Haberciliği: Bilim ve Pratikte Son Yenilikler

Afetler, tarihin başlangıcından bu yana insanlığın başa çıkmaya çalıştığı zorlu durumlar arasında yer alıyor. Özellikle son yıllarda artan doğal afetler, afet haberciliğinin önemini daha da artırıyor. Depremler, sel felaketleri veya pandemiler gibi olaylar hakkında toplumu doğru ve hızlı bir şekilde bilgilendirmek, insanların can güvenliği için kritik öneme sahiptir. Bu blog yazısında, afet haberciliğinin bilimsel, deneyimsel ve eğitimsel yönlerini mercek altına alarak, alanda gerçekleştirilen son yeniliklere odaklanacağız. Afet haberciliğinde başarının anahtarını oluşturan yapay zeka, hedef kitle analizi ve bilgi aktarımı konularını derinlemesine inceleyeceğiz. Eğer bu alanda bilgi sahibi olmak ve yeni yaklaşımları keşfetmek istiyorsanız, bu yazı tam size göre.

Sınıflardan Kariyer Zirvelerine: Jeofizik Eğitimiyle Dolu Yolculuğum

Her bireyin hayatında, kariyerini şekillendiren dönüm noktaları vardır. Bu noktalar, bazen bir hocayla yapılan bir sohbet, bazen bir seyahat...