Thursday, July 25, 2024

Şehirleri Güçlendirmek: Kentsel Dönüşümde Jeofiziğin Rolü


🏙️🛠️ Kentsel dönüşüm ve deprem riski azaltma konuları, günümüzde giderek daha fazla önem kazanıyor. Bu konulara ilgi duyanlar için harika bir kaynak keşfettim! Aşağıdaki metin, değerli bir akademisyenin deneyimlerinden ve kentsel dönüşümün öneminden bahsediyor. Ayrıca, deprem riskini azaltma rehberi ve sismolojiye giriş gibi konuları ele alıyor. Bu konulara ilgi duyan herkesin mutlaka göz atmasını öneririm! 🌐

Metinde, kentsel dönüşümün sadece depreme dayanıklı binaların yapılması olmadığı, daha geniş bir perspektiften ele alınması gerektiği vurgulanıyor. Ayrıca, deprem riskini azaltmak için alınabilecek önlemler ve psikolojik sağlamlığı korumanın ipuçları gibi konular da ele alınıyor. Bu bilgiler, deprem riski altındaki bölgelerde yaşayanlar için son derece faydalı olabilir.

Eğer siz de kentsel dönüşüm ve deprem riski azaltma konularına ilgi duyuyorsanız, bu metni mutlaka okumanızı öneririm. Faydalı bilgilerle dolu olan bu kaynak, konular hakkında daha fazla bilgi edinmenize yardımcı olabilir. 📚

Jeofizik Mühendisliğinin Afet Yönetimindeki Rolü: Isparta Depremi Örneği


Evet, öncelikle Şakir hocama teşekkür ediyorum. Şakir hocam gerçekten çok değerli bir akademisyen. Nobel yayınlarında 2 kitabı bulunuyor. Ara sıra hocamdan taktik almaya çalışıyorum ve kendisi bu bilgisini her zaman paylaşıyor. Nasıl bu kadar çok çalışma yapabiliyor ve kısa sürede kitaba çevirebiliyorsunuz, bir kitap nasıl hazırlanır, yayınevine nasıl sunulur gibi konularda hocamızdan daha sonra bir konferans alabiliriz. Bu, akademik anlamda önemli bir sunum veya deneyim olabilir.

Hocamın önemli kitaplarından biri de Afet Yönetimi kitabıdır. Ayrıca, Isparta'da yaşanan deprem ve kentsel afet yönetimi ile ilgili en son kitabı da çok değerlidir. Bu kitaplar, özellikle Isparta için önemli bir kaynaktır. Isparta'da, ben oda başkanıyken jeofizik mühendisliği zemin etüt raporu istenmiyordu. Bu konuda
bir suç duyurusu hatırlıyorum, bir yerel yönetici hakkında yapılmıştı. Zemin etüdü yaptırmamak, bir şehrin depremde felakete sürüklenmesi anlamına gelir. Bu nedenle, bu konuda gerekli adımların atılması önemlidir.

Ben, İstanbul Jeofizik Şube Başkanıyken, belediye yönetimiyle ilgili suç duyurusunda bulundum. Yıllar sonra bu etkili oldu ve Isparta'da zemin etüdü artık yapılmaktadır. Bu da gösteriyor ki, mücadele etmek gerekiyor. Hayatımda ilk defa suç duyurusunda bulundum, ve Isparta Belediyesi bu konuda bir dönüşüm yaşadı.

Isparta'da yerden dönüşüm için jeofizik direnç ölçümleri yapılması gerekiyor. Bu, binaların büyüklüklerinin hesaplanması için önemlidir. Japonya'da olduğu gibi, deprem olduğunda kayıpların minimize edilmesi için bilimsel bir yaklaşım benimsemeliyiz. Türkiye'de de aynı deprem büyüklüğünde farklı kayıplar yaşanıyor, bu da yerel yönetimlerin ve şehirleşme politikalarının önemli olduğunu gösteriyor.

Her birimizin bu mücadeleye katkı sağlaması önemlidir. Moderasyonu Zehra Ertürk hocama bırakıyorum ve Şakir hocama başarılar diliyorum. İyi bir sunum olacağından eminim. Söz sizde, Zehra hocam


Deprem Riskini Azaltmanın Anahtarı: 

Zemin ve Yapı Etkileşimi

Teşekkür ederim. Ali Osman hocamın afet haberciliği dersi kapsamında gerçekleştirdiğimiz bu yayına hoş geldiniz. Konumuz, deprem riskini azaltmak için kentsel dönüşüm. Konuğumuz, Süleyman Demirel Üniversitesi'nden sayın Profesör Dr. Şakir Şahin hocamızın araştırma alanları ise jeofizik mühendisliği, sismoloji, deprem psikolojisi, mühendislik ve teknoloji. Hoş geldiniz, hocam. Bu arada, sesimde veya öksürük olur diye ara ara su içmeye çalışıyorum. Kusuruma bakmayın olursa teşekkür ederim. Şakir hocam size de tekrar geçmiş olsun diliyorum, geçen hafta geçirdiğiniz ameliyat dolayısıyla.

Şimdi, hocam, Isparta'da deprem afet yönetimi ve kentsel dönüşüm konulu kitabınızı okuduğumu belirtmek isterim. Bu kitap, Ali Osman hocamızın bu konu üzerine sizinle görüşüyor olmamızı tam yerinde bulmama neden oldu. Kitabınızdan alıntılar yaparak bu konuyu tartışacağız. Deprem riskini azaltmak için kentsel dönüşümü konuşurken, depremin zarar verebilirliğini belirleyen faktörleri de konuşmamız gerekiyor.

Aklımıza gelen belli başlı maddeleri ben burada sıraladım. Bu maddeler içerisinde en önemlisi nedir veya bu maddelere sizin eklemek istediğiniz başka faktörler var mıdır? Yani depremin zarar verebilme faktörleri derken, zemin özelliği, bina yapısı, malzeme kalitesi, depremin büyüklüğü, derinliği, yerel nüfus yoğunluğu, deprem sonrası olası tsunamiler veya yan etkiler gibi konular akla geliyor. Buyurun, hocam.

Şu anda genel hatlarıyla özetlediğimizi görüyorum. Hasar durumunun genel hatlarıyla özetlediğimiz şeyleri belirtmişsiniz. Şimdi, burada asıl mesele, hangi zeminde hangi tür bina inşa etmemiz gerektiği sorusunun yanıtını bulmamızdır. Temel sorunumuz, bir olayın kök nedenini araştırırken hangi soruları sormamız gerektiği konusudur. Türkiye'de zemine uygun bina mı yapıyoruz? Veya hangi zemine hangi tür bina yapmalıyız ve bu konuda gerekli prosedürleri mi uyguluyoruz?

Zemin özellikleri, tabii ki, bu soruların bir parçası ve ikinci sırada en önemlilerinden biri de bu zemin özelliklerine uygun bina mı inşa ediyoruz? Yani, bina yapısı ve malzeme kalitesi, bu konunun temelini oluşturur. Tüm bu faktörlere baktığımızda, depremin büyüklüğü, derinliği, nüfus yoğunluğu gibi unsurlar önemli parametrelerdir. Ancak, depremin büyük mesajı, Japonya'nın durumu üzerinden ortaya çıkıyor.

Japonya'da 7.6 büyüklüğünde bir depremde 50-60 kişinin hayatını kaybetmesine karşın, Türkiye'de neden 50,000 kişi hayatını kaybediyor? İşte asıl sormamız gereken soru budur ve bu sorunun kök nedenlerine odaklanmamız gerekiyor. Türkiye'deki mesele, hangi zeminde hangi binayı yapacağımızdan ziyade, bu olaya farklı bir perspektiften bakmamızdır. Yani, sebep-sonuç ilişkisi üzerinden bir bağ kurmuyoruz.

Bu meseleyi farklı açılardan ele alabiliriz, ancak bunlara daha sonra değinebiliriz. Mesela, deprem büyüklüğü 7.6, Japonya'da ölen kişi sayısı en son 62 olarak açıklandı. Farklı kaynaklar farklı sayılar verebilir, ancak sonuç olarak, büyüklük 7.6 olan bir depremde Türkiye'de neden bu kadar çok insan hayatını kaybediyor?

İşte burada yine derinlik meselesi devreye giriyor. 9 km derinlik, bizdeki depremler de aşağı yukarı bu derinliklerde, genellikle 6-7 km civarında oluyor. Bizde meydana gelen depremler, özellikle Ege Bölgesi'nin nüfus yoğunluğunu etkiliyor. Tamam, birçok ilimizi ve 13.5 milyon kişiyi etkilediğini söylüyoruz. Mesela, tam bu bölge geniş deniliyor, ancak İstanbul da bu bölgede ve benzer bir akıbeti bekleyebilir. Şimdi, tüm bu unsurlara baktığımızda aslında meselemiz şu: Hangi zeminde, hangi bina, hangi bina?

Esas üzerinde durmamız gereken bu soru ve bunun üzerine diğer parametreleri ekleyerek ilerlememiz gerekiyor. Dolayısıyla, öncelikle bu süreci zeminden başlatıp, binalarımızın buraya uygun olup olmadığı sorusunu yanıtlamamız gerekiyor. Bu en önemli husus, diğer parametreleri etkileyen faktörler de tabii ki var. Ancak, zemin özellikleri ve bina yapısı hesaplanırken, deprem büyüklüğü ve depremin hangi derinlikte olacağı gibi unsurlar da hesaba katmamız gereken parametrelerdir.

Depremde Hayatta Kalmak İçin Yapı ve Bilinç

Hocam, deprem riskini belirlemek için nasıl veri toplanır sorusuna cevap olarak, jeofizik ve sismolojik araştırmalar, yapı stoku analizi, nüfus yoğunluğu ve yerleşim düzeni, depremlere karşı sigorta verileri ve toplum bilincini değerlendiren anketler gibi faktörler akla geliyor. Ancak, bu maddeleri daha detaylı açmak istediğiniz kısımlar olabilir veya eklemek istediğiniz başka bilgiler olabilir. Bu konuda sizden daha fazla bilgi alabilir miyiz, hocam? Buyurun, açıklamalarınızı bekliyoruz.

Evet, şimdi deprem riskini belirlerken tabii ki sismoloji de risk hesaplama yaparken, ana sayısal çözümleme yöntemlerini kullanıyoruz. Ayrıca, kentleşme açısından riski ele alırken istatistik çalışmalar da önemli bir role sahiptir. Bu konuda ilave edebileceğiniz faktörlerden bir tanesi de bu çalışmalar olabilir. Jeofizik ve sismolojik araştırmalardan bahsettiğimizde, öncelikle bulunduğumuz kentlerin mikro bölgeleme çalışmalarını yaparak zemin özelliklerini belirlememiz gerekiyor.

Bu zemin özellikleri nelerdir? Bu süreçte, sizinle de görüştüm ve Isparta'da havza araştırması üzerine yapılan TÜBİTAK projesinden bahsettiniz. Bu proje, aslında TÜBİTAK'a sunulmuş bir proje olup, İzmir'de örneği olduğu için AFAD tarafından gerçekleştirilememiş. Ancak kentimizin yerleşim alanının zemin özelliklerinden uygunluğunu belirlememiz gerekiyor.

Yani, yerleşim alanının ne kadar uygun olduğunu, ne kadar alanın jeoteknik detaylı etüt gerektirdiğini belirlememiz ve bu durumu dört kategoride sınıflandırmamız gerekiyor. Mikrobölgeleme çalışmaları kapsamında zeminin özelliklerini belirledikten sonra, bu bilgiyi kullanarak parseller bazında zemin etütleri yapmamız gerekiyor. Çünkü zeminin hakim titreşim periyodunda çok kısa mesafelerde değişimler olabiliyor.

Bu noktada bir yanılgı var; zemin etüdü yapıldıktan sonra başka bir şey yapmamıza gerek yok gibi düşünenler var. Hayır, bu doğru değil. Mikro bölgeleme çalışmasını yaptıktan sonra, parsel bazında zemin etütleri yapmak gereklidir. Çünkü müstakil bina bazında zeminin özelliklerini bilmek önemlidir.

Mikro bölgeleme çalışmaları yapıldıktan sonra, mevcut bina stoğunu incelememiz gerekiyor. Bu, bina bazında iki aşamada yapılmalıdır. İlk olarak mevcut yapı stoğunun durumunu belirlemeliyiz. Yani, kentlerimiz kurulduktan sonra Türkiye genelinde kaç tane yerleşime uygunluk çalışması yapıldığını bilmemiz gerekiyor. Ancak, bu tür çalışmaların yapılmadığı kentler olduğu ifade ediliyor. Örneğin, Isparta'nın, Burdur'un, Hatay'ın, Kahramanmaraş'ın, Adıyaman'ın, Adana'nın ve diğer birçok kentin bu tür çalışmalara dahil edilmediği görülüyor.

Bu noktada, mikro bölgeleme çalışmaları ve yerleşime uygunluk analizleri yapıldıktan sonra, mevcut yapı stoğunun durumunu incelememiz gerekiyor. Bu süreç, kentlerimizin depreme karşı direncini değerlendirmek açısından kritiktir.

Silahtar ve diğ., 2020.

Isparta'da mikrobölgeleme çalışması yapıldıktan sonra, şehir belli bir alana oturmuş durumda. Yeni yapılacak binaları bu mikro bölgeleme çalışması sonuçlarına göre tasarlayıp inşa etmeye çalışacağız. Ancak, daha önce inşa edilmiş olan binalarla ilgili olarak ne yapacağımız konusunu düşünmeye başlamamız gerekiyor. İşte burada başlamamız gereken nokta, mevcut yapı stoğunun uzun deprem performans testlerini ortaya koymaktır.

Bu testler yapılırken sadece zemin açısından değil, aynı zamanda bölgenin tektoniğini de ortaya koymak durumundayız. Türkiye genelinde, bunu belirlemek için IRAP raporları ve AFAD'ın çalışmaları gibi kaynaklar kısmen bilgi sağlamış olsa da, mikro bölgeleme çalışmaları sırasında sadece zeminin durumu değil, aynı zamanda bölgenin tektoniğini de incelemek önemlidir. Çünkü bu, tektonik yapıya bağlı olarak oluşabilecek depremin etkisini belirlemede önemli bir faktördür.

Bu bilgileri elde ettikten sonra, mevcut yapı stoğumuzun bölgedeki olası maksimum büyüklüğe göre depreme dayanıklılığını ortaya koymamız gerekiyor. Bu, zeminin durumunu değerlendirmekle birlikte, bölgenin tektoniğini de dikkate almamızı gerektirir. Ali Osman hocamın belirttiği gibi, zemin etütleri yaparken sadece zeminin durumu değil, aynı zamanda bölgenin tektoniğini de göz önüne almalıyız.

Bu sürecin ardından, mevcut yapı stoğumuzun uzun deprem performansı testlerini, bölgedeki olası maksimum büyüklüğe göre yapmamız gerekiyor. Bu testlerde, bina depreme ne kadar dayanıklı, ne kadar hasar görebilir, gibi sorulara yanıt bulmamız gerekiyor. Bu değerlendirmeleri yaparken, zeminin rolünü de unutmamamız önemlidir.

Tüm bu bilgiler ışığında, binaların zeminde maksimum büyüklükte bir depreme dayanıp dayanamayacağını belirlememiz gerekiyor. Bu değerlendirmeler, zemin hakimiyeti, titreşim periyodu, elastik parametreler gibi faktörleri içermeli ve binaların bu koşullara ne kadar dayanıklı olduğunu ortaya koymalıdır.

Ve bu adımları tamamladıktan sonra bir sonraki aşama risk değerlendirmesine geçmektir. Isparta için örnek verirsek, maksimum büyüklükte bir deprem meydana gelebileceğini göz önüne almalıyız. Tarihsel dönem ve aletsel dönem analizleri yaparak, Burdur fayının 7 büyüklüğüne kadar deprem üretebileceğini tespit edebiliriz.

Ancak, bu büyüklüğün altındaki depremlerde bile örneğin Pazarcık'ta neden 7.7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiğini anlamak için tekrarlanan periyodlara dikkat etmemiz gerekir. Bu, fayın doğal yolla 400 yılda bir tekrarlandığı bir durumda, Pazarcık segmentinin 510 yıl boyunca bu periyodu aşmış olabileceğini gösterir. Bu gibi ayrıntıları hesaba katmak önemlidir.

Tarihsel ve aletsel dönemdeki depremleri inceledikten sonra ve fay boylarını esas alarak oluşabilecek maksimum depremi belirledikten sonra, binaların bu depremlere dayanıp dayanamayacağını modelleriz. Şehir mikrobölgeleme çalışmalarını yaparak binaların envanterini çıkarttık. Hangi binaların dayanıklı ya da dayanıksız olduğunu belirledik.

Şimdi yapmamız gereken şey, kentsel dönüşüm Başkanlığı'nın getirdiği en son düzenlemelere göre riskli olan binaları en fazla 90 gün içinde yıkmak zorunda olmalarıdır. Bu yeni düzenlemeler, riskli binaların derhal kentsel dönüşüme tabi tutulması gerektiğini vurgular. Aynı zamanda, yeni yapılacak binaların, oluşturulan mikrobölgeleme çalışmaları ve zemin etütlerine bağlı olarak tasarlanıp inşa edilmesi gerekmektedir.

Ancak tüm bu önlemleri alsa da, depremin ne zaman olacağını bilmemiz mümkün değildir. Bu nedenle, risk değerlendirmesini, depremin hangi bölgede, hangi büyüklükte hasara yol açabileceğini planlamamız gerekiyor. Bir deprem anında ekiplerimizin nereye yönlendirileceğini ve yardım alacakları bölgeyi önceden belirlememiz önemlidir.

Ve bu yardım ekipleri geldiğinde, örneğin Isparta için destek iller Afyon, Konya, ve Antalya olabilir çünkü Burdur zaten etkilenecek bir bölge. Ancak, örneğin Aksu bindirmesi nedeniyle Isparta'da bir deprem olursa, Antalya'nın Isparta'ya ulaşması zor olabilir. Bu durumda Konya da benzer bir zorluk yaşayabilir. Bu durumda Afyon'un yardıma gelmesi gerekebilir. Bu yardım ekiplerinin gelirken karayollarının durumu da dikkate alınmalıdır.


Deprem anında hangi kurumların sorumlulukları olduğu da net bir şekilde belirlenmelidir. Bu kurumsal sorumlulukların belirlenmesi için mikro bölgeleme çalışmaları önemlidir. Belediyeler, bina envanterinin çıkartılmasında sorumludur, iklim değişikliği Bakanlığı ise kendi alanındaki çalışmaları yürütür. Risk değerlendirmeleri için ise AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) sorumludur. Bu, jeolojik çalışmalar, yapı stoku analizi, nüfus yoğunluğu ve yerleşim düzenine bağlı olarak risk hesaplarının yapılması anlamına gelir. Bu parametreler, yapı stoğunu ve zemini birlikte ele alarak risk analizini tamamlamamız gerekmektedir.

Depremlere karşı sigorta da oldukça önemlidir. Ancak, son zamanlarda bazı sigorta şirketlerinin deprem sigortalarında çekinceli davrandığı söylenmektedir. Türkiye'de, özellikle depreme dayanıklı bina yapımında ve müteahhitlik hizmetlerinde yeni bir anlayışa ihtiyaç vardır. Mevcut yapılarımızın DASK (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) kapsamında sigortalanması önemlidir. Ayrıca, kentsel dönüşüm sürecinde müteahhitle yapılan anlaşmalarda yapı sigortasının geliştirilmesi gerekmektedir.

Bu süreçte müteahhitin ve yapı denetimcinin hata yapmaması önemlidir. Yapı sigortasının, ruhsat alınan andan iskan ruhsatı alınana kadar olan süreçte projenin uygunluğunu denetlemesi gerekmektedir.

Yapılan projelerin ve binaların kimliklendirilmesi de yeni bir gerekliliktir. Türkiye'de bu süreç yeni yeni gelişmekte olup, izmir depremi sonrasında kimliklendirme teknolojisi 1/4/2021'den itibaren başlamıştır.

Ayrıca, binalardaki kolon sıyırma veya kesme olaylarını tespit etmek için yapıların bağımsız bölüm bazında kimliklendirilmesi gerekmektedir. Türkiye'de bu tür kimliklendirme süreçleri yeni yeni hayata geçmektedir ve bu konuda farkındalık artırılmalıdır.


Deprem riskini azaltın, binalarınızı kontrol ettirin!


Türkiye'de, araç muayeneleri Türk Standartları Enstitüsü tarafından yapılmaktadır. Binalarda da benzer bir sistem uygulanmalıdır. Binalar, belli aralıklarla çevre bakanlığının ilgili müşavir firmaları tarafından kontrol edilmelidir.

Bu gerekliliği, Kartal'da yaşanan depremde yıkılan binalar göstermektedir. Deprem yokken yıkılan bu binaların, inşaat uygulamalarında zarar gördüğü anlaşılmıştır. Ağırlık merkezleri yer değiştirmiş olan bu binalar, depremde daha fazla hasara maruz kalmıştır.



İstanbul'da sık sık istinat duvarları çökmektedir. Bu çökmeler, binaların boşaltılmasına neden olmaktadır. Boşaltılan binaların durumu ise bilinmemektedir.

Bu nedenle, binalar da araçlar gibi düzenli olarak kontrol edilmelidir. Bu kontroller, günümüz teknolojisiyle artık mümkündür. Hızlı tarama teknikleri gibi yöntemler kullanılarak, binalarda olası hasarlar tespit edilebilir.


Daha burada toplum bilinci, evet zaten asıl mesele burası. Isparta'da çalışma yaptık. Hatta o orada onu da kitabımda paylaştım. Şimdi aslında toplumda bir hassasiyet var. Fakat bu hassasiyet, sorunu tümden çözdüğü anlamına gelmiyor. Burada insanımızın, ne yapması gerektiği konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığı bir başka mesele. Maraş depreminden sonra, kamuda bir depreme karşı hassasiyet oluştu. Ancak bu hassasiyet, depremden yaklaşık iki ay sonra azaldı. Bu durum, özellikle bina incelemeleri konusunda kendini gösterdi. Kamu, bina incelemeleri yapmak için kaynak bulmakta zorlandı. Bu sorunun çözümü için, imar barışından elde edilen ciddi kaynaklardan yararlanılması önerildi. Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak bir fon, bu kaynakların toplanması ve dağıtılması için kullanılabilir. 

Deprem riski taşıyan binaların yıkılması için, vatandaşların bu konuda teşvik edilmesi gerekir. Ancak, vatandaşlara bu konuda inisiyatif bırakılırsa, binalarını yıkmaktan kaçınabilirler. Çünkü, binayı boşaltmaları durumunda, kışın nereye gideceklerini bilemeyebilirler.

Bu nedenle, bu sorunu bütüncül bir şekilde ele almak ve toplum bilincini geliştirmek gerekir. Aynı zamanda, mevcut hassasiyeti güçlü tutmak ve vatandaşların mağdur olmaması için planlamalar yapmak gerekir.

Şehircilik Bakanlığı, bu konuda ciddi çalışmalar yapıyor. Ancak, rezerv alan tanımı, vatandaşlarda bir takım kaygılara yol açtı. Bu nedenle, vatandaşların rezerv alan konusunda mağdur olmayacağı hususunun açıkça anlatılması gerekir. Bu sayede, toplum bilinci daha iyi bir noktaya taşınabilir.

Deprem Riskini Azaltmak için Yapı Stoku ve Risk Yönetimi

Evet, teşekkür ediyorum hocam. Bir önceki slaytta demiştiniz ki depremlere karşı sigorta verileri aynı araç muayene istasyonu gibi olmalı, işte belirli aralıklarla kontrol edilmesi. Yani bu çok güzel bir fikir. Bunun üzerine herhangi bir planlama var mıdır, bilginiz var mı? Bu konuda öyle bir şey yok ya özel. Özellikle mesela işte alt katlarda dükkan olanlar işte kolonu kestiklerini den depremde daha çok yıkıldığını biliyoruz ama belirli aralıklarla kontrol edileceğini bilmiş olan bir kişi hani bunları da yapmazdı belki. Çünkü biz hani bilinçli bir toplum. Mesela Japonya kadar dirençli kentler yapamadık. Bunu da zaman alacak. Bizim o duruma gelmemiz ama bunu da isterse gel bekle ancak kontrollerle belki biraz daha azaltabiliriz. Zararları. Bundan dolayı evet.

Yeni. Elbette kesinlikle haklısınız. Şimdi burada mesela biz hani Nurdağı'na biraz önce Gaziantep Nurdağı'ndan örnek aldım. Şimdi bizim yapılarımızın bir sorunu daha var. Şimdi biz 2007'den düzenlenen mevzuat düzenlemesi kapsamında kısa kolon yumuşak kat uygulaması başlandı. Şimdi bu


Kahramanmaraş depreminden sonra, yumuşak kat ve kısa kolonlu binaların yapımı yasaklandı. Ancak, bu tür binalar Türkiye'nin dört bir yanına yayıldı. Bu binalar, iskan ruhsatı dahi alarak, insanların oturmasına izin verildi. Bu binalarda, çökme olmasa bile, yumuşak kat kolon kiriş bağlantısında hasar meydana geldi. Bu nedenle, bu binalarda oturanlar mağdur oldu.

Bu mevcut binalar için, deprem performansı testleri yapılması gerekiyor. Bu testlerin sonuçları, yerleşime uygunluk planlarına işlenmelidir. Yerleşime uygunluk planları, afet yönetimi kapsamında risk hesaplarının yapılması için temel oluşturur.

Risk hesapları, hazırlık ve erken uyarı sistemiyle birlikte, kentlerin depreme hazır hale getirilmesi için gereklidir. Bu aşamadan sonra, kriz yönetimi tartışılabilir.

Isparta'da Deprem Riski Yüksek Olan Alanlar


Isparta özelinde düşünürsek, havzaya baktığımız zaman, periyot ve ivme açısından yüksek riskli alanlar bulunmaktadır. Bu alanlar, yerleşime uygunluk planlarında belirlenmelidir. Ayrıca, havza derinliklerinde yapılan çalışmalara göre, dere yatağının 485-100 metreyi bulduğu alanlarda ve şehrin Antalya tarafında deniz seviyesine yakın alanlarda da ivme yüksek olacaktır. Bu alanlar da riskli olarak değerlendirilmelidir.

Sismoloji konusunda, deprem riski istatistiksel olarak hesaplanır. Ancak, bu riskler, sadece depremin büyüklüğü ve olasılığı açısından değerlendirilmemelidir. Depremin gerçekleşme yeri ve zamanı da riski etkileyen faktörlerdir. Bu nedenle, deprem riski, bütüncül bir şekilde değerlendirilmelidir.

Deprem riskini azaltmak için, öncelikli olarak risk analizi yapmak gerekir. Risk analizi, depremin olası etkilerini ve bu etkileri azaltmak için alınabilecek önlemleri belirler. Bu nedenle, deprem riskini azaltmak için birincil hedefimiz, risk analizi yapmak olmalıdır.

Deprem Riskini Azaltmak için Koordinasyon


Evet, hocam, burada IRAP raporlarında dahi eksiklik olabileceğinden bahsettiniz. Onlar hâlbuki çok önemli. Eksik peki, onlar da çok önemli. Yani, bu raporlardaki görülebilir eksikliklerin tamamlanması kesinlikle gerekiyor.
Kütahya'da yaşanan afet, afet risk azaltma ve yönetimi konusundaki eksiklikleri ortaya koydu. AFAD, 2009 yılında kurulduktan sonra, 2020 yılında teşkilat yapısını değiştirdi. Bu değişiklikle, Risk Azaltma, Zarar Azaltma ve Risk Yönetim Genel Müdürlüğü kuruldu. Afet Müdahale Genel Müdürlüğü de bu teşkilat yapısına dahil edildi.

Deprem Dairesi, Risk Azaltma Genel Müdürlüğüne bağlıdır. Ancak, IRAP raporlarında risk analizi ve risk yerleri ortaya konulmamıştır. Bu raporlar, afet risk azaltma ve yönetimi için temel teşkil etmektedir.

TAMP Raporu, afet sonrasında müdahale için gerekli bilgileri içeren bir rapordur. Ancak, IRAP raporları net bir şekilde ortaya konulmadan, TAMP Raporundan afet risk azaltma ve yönetimi için gerekli bilgiler elde edilemez.

Kütahya'da yaşanan afet, bu eksikliğin bir sonucudur. Afet bölgesindeki müdahaleler, risk analizinin yapılmamış olması nedeniyle, zorluklarla karşılaştı.

Bu nedenle, afet risk azaltma ve yönetimi için öncelikle IRAP raporlarının hazırlanması gerekir. Bu raporlar, afet risklerini belirlemek ve bu riskleri azaltmak için gerekli önlemleri almak için gereklidir.

AFAD, bu konuda gerekli çalışmaları yapmalıdır. IRAP raporlarının hazırlanması için gerekli kaynakları ayırmalı ve bu raporların hazırlanmasında uzmanları görevlendirmelidir.

AFAD, bu eksikliği gidererek, afet risklerini azaltmak ve afetlerden daha az zarar görmek için gerekli çalışmaları yapmalıdır.

Kütahya'daki afet sırasında, müdahale ekiplerinin nereden başlayacağı belli değildi. Bu, IRAP raporlarının eksikliğinden kaynaklanıyordu. IRAP raporları, afet risklerini belirlemek için hazırlanır. Bu raporlar hazırlanırsa, müdahale ekipleri, afet sırasında ne yapacaklarını daha iyi planlayabilir.

Samos Adası depremi sırasında, AFAD, drone kullanarak hasarın yoğun olduğu yerleri tespit etti. Ayrıca, vatandaşların ihbarlarını da değerlendirdi. Ancak, bu yöntemler, afet risklerini tam olarak belirlemek için yeterli değildi.

Deprem risklerini tam olarak belirlemek için, kentlerin deprem sırasında nasıl etkileneceğini modellemek gerekir. Bu modelleme, afet sırasında hasarın en büyük nerede olacağını ortaya çıkarır.

Isparta'da, fay hattının nereden geçtiği ve deprem riskinin hangi mahallelerde daha yüksek olduğu bilinmektedir. Bu bilgiler, afet sırasında müdahale ekiplerinin öncelikli olarak hangi bölgelere gideceğini belirlemek için kullanılabilir.

Afet gönüllüleri, afet sırasında müdahale ekiplerine destek verebilir. Ancak, bu gönüllülerin ne zaman ve nerede görev yapacağını önceden belirlemek gerekir.

Deprem riskini azaltmak için, kurumsal bir yapıya ihtiyaç vardır. Bu yapıda, sorumlu kurumlar arasında koordinasyon sağlanmalıdır.

Deprem sonrasındaki temizlik çalışmaları, belediyelerin sorumluluğundadır. Yapı stokunun değerlendirilmesi ve risk analizinin yapılması ise Şehircilik Bakanlığı'nın sorumluluğundadır. Afet risk yönetimi ve kriz yönetimi ise AFAD'ın sorumluluğundadır.

Bu süreçte, valilik, tüm kurumları koordine etmekle sorumludur.

Deprem sırasında, müdahale ekiplerinin koordinasyonu, afet riskini azaltmada önemli bir rol oynar. Bu koordinasyon, valilik tarafından sağlanır. Vali, bu görevi kendisi yapabilir veya AFAD'tan bir vali yardımcısını görevlendirebilir.

Deprem sırasında, destek illerinden de ekipler gönderilir. Bu ekipler, Isparta'daki ekiplerin yanına gider ve onlara destek verir.

Deprem sırasında, Isparta ekibinin görevi, destek ekipler gelene kadar durumu sürdürülebilir hale getirmektir. Bu, can kaybını önlemek ve afet bölgesinin daha fazla hasar görmesini engellemek için önemlidir.

TAMP raporları, afet sırasında müdahale ekiplerinin koordinasyonunu sağlamak için gerekli bilgiler içerir. Bu raporlar, afet risklerini ve müdahale planlarını içerir.

IRAP raporları ise, afet risklerini belirlemek için kullanılır. Bu raporlar, afet sırasında hasarın en büyük nerede olacağını gösterir.

Ancak, mevcut IRAP raporları, afet sırasında müdahale ekiplerinin koordinasyonunu sağlamak için yeterli değildir. Bu raporlar, afet risklerini ve müdahale planlarını ayrıntılı olarak içermelidir.

Örneğin, IRAP raporları, aşağıdaki bilgileri içermelidir:
  • Afet sırasında öncelikli olarak müdahale edilmesi gereken bölgeler
  • Destek illerinden hangi ekiplerin ve ne kadar zamanda gönderileceği
  • Afet sırasında görev alacak gönüllülerin görev ve sorumlulukları
Bu bilgiler, afet sırasında müdahale ekiplerinin koordinasyonunu sağlamak ve afet riskini azaltmak için gereklidir.

Deprem Riskini Azaltmak için Birlikte Çalışalım


Evet, peki teşekkür ediyorum hocam verdiğiniz bilgiler için ama yalnız aklıma şöyle bir konu da geldi, mesela Çanakkale il afat müdürüyle biz konuştuğumuzda onlar bölgeye gittiklerinde emir almadıklarını, yani yola kendileri çıktığından bahsetmişti. Hani sanki?

Deprem gibi olağanüstü durumlarda, müdahale ekipleri, emir beklemeden harekete geçerler. Bu, seferberlik emri gibidir. Yani, ekipler, kendi başlarına, afet bölgesine doğru yola çıkarlar.

Ancak, 6 Şubat'ta Kütahya'da yaşanan depremde, ekiplerin ne yapacağını bilmemek, sorun oluşturdu. Ekiplerin nereye gideceği, nereden müdahale edeceği ve hangi ekipmanları kullanacağı bilinmiyordu. Bu belirsizlik, etkili bir müdahaleyi zorlaştırdı.

Mevcut raporlar, afet risklerini ve müdahale planlarını içeriyor. Ancak, bu raporlar, ekiplerin nasıl hareket edeceğini, hangi bölgelere yöneleceğini ve nasıl müdahale edeceğini göstermiyor. Bu da bir eksiklik.

Türkiye'de, doğal afetlere karşı farkındalık oluşturmak ve hazırlıklı olmak önemli. Mehmet Şimşek'in vurguladığı gibi, doğal afetlere göre hesaplar yapmalı ve bu durumları esas almalıyız. Çünkü gelecekte bu tür sorunlarla daha sık karşılaşacağız. Nüfusumuzun büyük bir kısmı şu anda kentlerde yaşadığı için bu hazırlıklar çok daha kritik hale geliyor.

Türkiye'de, kırsal kesimlerden kentlere olan göç, kontrollü bir şekilde gerçekleşmiyor. Bu durum, düzensiz kentleşme ve kontrolsüz yapılaşmaya neden oluyor.

Örneğin, Adıyaman'da bir otel, 23 gündür ısıtma sorunu yaşıyordu. Bu sorundan dolayı, otel sahibine dava açıldı. Soruşturma sonucunda, otelin kaçak kat atıldığı ortaya çıktı. Bu durum, kaçak yapılaşmanın ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor.

Bu nedenle, binalarımızın periyodik olarak kontrol edilmesi gerekiyor. Çünkü, ne tür bir yapılaşmanın olduğunu bilmiyoruz.

Bir diğer sorun ise, veri sorunudur. Örneğin, AFAD'ın son depremlerde artçı şokları doğru hesaplamadığına dair veriler var. Bu nedenle, sismolojik verilerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu noktada, yapay zeka faydalı olabilir.

Deprem riskini azaltmak için, yapay zeka kullanılarak istatistiksel modeller geliştirilebilir. Bu modeller, depremlerin tekrarlanma sıklığını, depremlerin neden olduğu hasarın boyutunu ve dinamik sürecini daha doğru bir şekilde tahmin edebilir.

Ancak, bu modellerin sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için, sağlam bir veri setine ihtiyaç vardır. Bu veri seti, sismoloji, yapı, kentleşme ve zemin gibi alanlarda çeşitli faktörleri içermelidir.

Deprem performans testleri, yapıların depreme karşı dayanıklılığını belirlemek için önemli bir araçtır. Ancak, birçok yapı hakkında doğru bilgilere sahip olamadığımız için, bu testlerin sonuçlarının doğruluğu sorgulanmalıdır.

Bu noktada, yapay zeka ve veri analizi, doğru ve güvenilir analizler yapmak için kullanılabilir. Bu analizler, SWOT analizi gibi yöntemlerle yapılabilir. Ancak, bu analizlerin de doğru verilere dayanması gerekir.

Ancak, analizlerden elde edilen çıktıların gerçek durumu ne kadar doğru yansıttığı konusunda emin olamayız. Örneğin, depreme dayanıklı olduğu düşünülen binaların depremde yıkılması gibi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle, sağlıklı ve güvenilir bir veri setine dayanmayan analizlerin sonuçları sorgulanmalıdır.

Bu noktada, Ebrar Sitesi, Gülbahçesi ve Rönesans Rezidans gibi örnekler öne çıkmaktadır. Bu binalar, depreme dayanıklı olduğu düşünülmesine rağmen, depremde yıkılmıştır. Bu durum, analizlerin doğruluğunu sorgulamamız gerektiğini göstermektedir.

Deprem riskini azaltmak için, yapay zekanın etkin bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Ancak, bunun için, sağlam bir veri seti oluşturmak, doğru yöntemler belirlemek ve süreci doğru bir şekilde yönetmek gerekir. Bu çerçevede, yapı güçlendirmesi sonrasında deprem performans testlerinin tekrar yapılması, yapı denetim süreçlerinin güçlendirilmesi ve bilinçlendirme kampanyaları gibi önlemler alınmalıdır.

Mesela İstanbul'da lojistik depolar olarak kullanılan konteynırların çalındığı, kırıldığı ve kaldırıldığına dair durumlar yaşandı. Ancak bu lojistik destek noktalarını daha güvenli bir şekilde yerleştirmek önemlidir. Vatandaşların bu tür tesisleri çalmaması veya zarar vermemesi için uygun güvenlik önlemleri alınmalıdır. Örneğin, afet durumlarında hızlı ve etkili bir şekilde yardım sağlamak amacıyla lojistik destek merkezlerinin oluşturulması önemlidir. Bu merkezler, afet gönüllüleri gibi kişilere acil durumda hızlı bir şekilde ulaşım ve malzeme temini sağlayabilir.

Bir diğer konu ise toplanma alanları ve tabelaları ile ilgilidir. Toplanma alanlarının haritalarının oluşturulması ve bu alanların raporlarda detaylı bir şekilde yer alması önemlidir. Bu sayede vatandaşlar, acil durumda güvenli toplanma yerlerini daha kolay bulabilirler. Standartlara uygun toplanma alanlarının belirlenmesi ve bu alanlara ilişkin detaylı bilgilerin hazırlanan raporlarda yer alması gereklidir.

Afet planları ve acil durum ekipmanları da bir diğer kritik konudur. Özellikle hastanelerin acil duruma uygun olmaması durumu vurgulanmaktadır. Hastanelerin acil servislerinin, ambulansların ve diğer ekipmanların afet durumlarına uygun hale getirilmesi önemlidir. Bu konudaki eleştiriler, iyileştirmeler yapılması gerektiğini göstermektedir. Bu önlemler, toplumun afetlere daha iyi hazırlıklı olmasını sağlayacak ve afet durumlarında daha etkili müdahalelerin gerçekleşmesine katkı sağlayacaktır.

Depremde Teknolojiyle Daha Hızlı Müdahale


Evet, kesinlikle doğru bir düşünce. Acil durum ekipmanlarının olduğu bölgelerde güvenlik önlemlerinin artırılması için kameraların eklenmesi oldukça mantıklı bir adım olabilir. Bu, zarar verenleri tespit etmek ve kontrol etmek adına etkili bir önlemdir. Kameralar, lojistik destek noktalarına ve diğer acil durum ekipmanlarının bulunduğu alanlara entegre edilerek bu bölgelerin güvenliğini artırabilir. Ayrıca, bu kameraların uygun bir şekilde izlenmesi ve kayıtlarının saklanması da önemlidir, böylece gerektiğinde bu kayıtlar incelenerek olaylara hızlı bir şekilde müdahale edilebilir.

Evet, tamamen doğru bir örnek vermişsiniz. Kamu kurumlarının yakınlarına yerleştirilen kameraların, özellikle hassas bölgelerde, önleyici ve müdahaleyi hızlandırıcı bir rolü olabilir. Bu tür kameraların anlık izleme sistemleriyle entegre edilmesi, olası bir zarar durumunda hızlı müdahaleyi sağlayabilir. Ayrıca, vatandaşların bu ekipmanlara zarar verme eğilimleri dikkate alındığında, bu kameraların güvenli bir şekilde korunması ve izlenmesi önemlidir.

Aynı zamanda, afet gömüsü gibi önemli noktalara yerleştirilen ekipmanların, kırılma ve zarar görmelere karşı korunması için ek güvenlik önlemleri alınabilir. Bu tür önlemler, vatandaşların farkındalığını artırmak, ekipmanın işlevselliğini korumak ve acil durum müdahale süreçlerini optimize etmek adına önemlidir. Her şeyin bir çözümü olduğu gibi, bu tür durumları önlemek ve etkili bir şekilde müdahale etmek için planlı ve koordineli bir yaklaşım benimsenmesi gerekmektedir.

Depremde Can Güvenliğini Nasıl Sağlarız?

Evet, Ali Osman hocam, sıradaki sorumuza baktığımızda, depreme dayanıklı olmayan bir binada yaşayan bir kişi, deprem riskini azaltmak için çeşitli önlemler alabilir. Bu önlemler arasında şunlar yer alabilir:
  1. Bina Güçlendirme veya Yeniden İnşa: Binanın depreme dayanıklılığını artırmak için mühendislik açısından uygun güçlendirme çalışmaları yapılabilir. Alternatif olarak, depreme dayanıklı modern bir binaya taşınma veya yeni bir bina inşa etme seçenekleri değerlendirilebilir.
  2. Acil Durum Hazırlıkları: Deprem anında kullanılmak üzere acil durum çantası hazırlamak, birinci yardım malzemelerini içermek ve aile üyeleri ile iletişim planını içeren bir acil durum planı oluşturmak hayati öneme sahiptir.
  3. Ev İçi Güvenlik Önlemleri: Sıvıları düşürebilecek, ağır eşyaları sabitleyen veya kapatılan dolapları engelleyen güvenlik önlemleri almak ev içindeki riskleri azaltabilir.
  4. Bina ve Çevresinde Düzenleme: Binanın etrafındaki açık alanlarda güvenli buluşma noktaları belirlemek, çevredeki tehlikeli nesneleri düzenlemek ve yangın söndürme cihazları gibi güvenlik ekipmanlarını bulundurmak önemlidir.
  5. Afet Eğitimi ve Bilinçlenme: Deprem anında doğru davranışları bilmek ve uygulamak için afet eğitimine katılmak, deprem bilincini artırabilir ve hayati önem taşıyan konularda doğru kararlar almayı sağlayabilir.
Bu önlemler, depreme dayanıklı olmayan bir binada yaşayan kişilerin güvenliğini artırmak ve riski minimize etmek adına etkili olabilir. Bu unsurlar arasında en önemlisi nedir? Yani bir kişi binasını sağlam ve dayanıklı yapmak istiyorsa, öncelikle hangi adımları atmış olmalıdır? Bu soruyu da alabilir miyim, lütfen?

Şimdi, mevcut binalara odaklanalım. Yeni bir bina inşa edilecekse, bir vatandaşın ilk sorması gereken soru, binanın depreme dayanıklı olup olmadığıdır. Mevcut yapı durumuyla ilgili olarak atılması gereken adımlar şunlar: İlk olarak, vatandaşın binasının depreme dayanıklılığını değerlendirmek için, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş müşavir firmalara başvurması gerekmektedir. Bu lisanslı firmalara, binanın depreme karşı dayanıklılığını belirlemek için bir değerlendirme yaptırmak önemlidir. Sadece tahmin yürüterek, "Benim binam depreme dayanıklıdır" demek yasal açıdan yeterli değildir. Bu müşavir firmaların dikkate alması gereken bir diğer önemli nokta, sadece beton kalitesini değil, aynı zamanda binanın zemin uygunluğunu bütüncül bir perspektifle ele almaktır. Binanın riskli olup olmadığını belirlemek için belirli standartlar bulunmaktadır. Eğer bu standartların yüzde yetmişinden fazlasına uygunsa, binanın depreme dayanıklı olduğunu gösteren bir rapor sunulmuş demektir. Ancak, eğer raporda güçlendirme gerekliliği belirtiliyorsa, bu güçlendirmenin de lisanslı firmalar tarafından yapılması gerekmektedir. Güçlendirme işlemi tamamlandıktan sonra, binanın deprem performansının tekrar değerlendirilmesi önemlidir. Eğer binanın çürük olduğu ortaya çıkarsa, yapılması gereken tek şey kentsel dönüşüm sürecine girmektir. Müşavir firma tarafından çürük olarak tespit edilen bir binanın, en geç 90 gün içinde boşaltılması gerekmektedir. Bu sürecin başlatılması ve yönetilmesi genellikle kentsel dönüşüm başkanlığı tarafından gerçekleştirilir.

Ve sonrasında kentsel dönüşüm süreci başlıyor; bir müteahhitle anlaşma meselesi ortaya çıkıyor. Devletin zaten mevzuat düzenlemesiyle birlikte, ev sahiplerine tanınan haklar var; kira yardımı gibi avantajlar da bu süreçte devreye girebiliyor. Bir diğer devlet müdahalesi ise rezerv alan uygulamasıdır. Örneğin, bir bölgede çürük binalar tespit edilirse, vatandaş il müdürlüğüne başvurabilir. İl müdürlüğü inceleme yapar ve çürük binaların bulunduğu bölgeyi rezerv alanı ilan etme yetkisine sahiptir.

Bu durumda, rezerv alan ilan edildikten sonra, devlet o bölgeye ortak olur ve yeni binaların oluşturulmasını sağlar. Bu uygulama, çürük binaların yerine sağlam yapılar inşa edilmesini hedefler.

Ancak, vatandaşların sorması gereken temel soru şudur: "Benim binam depreme dayanıklı değil, ne yapmalıyım?" Bu prosedürler, mevzuat tarafından net bir şekilde belirlenmiştir. Sorumluluk genellikle kentsel dönüşüm başkanlığındadır ve çerçeve çelik kullanımı gibi teknik konularda yetkili olan bu kuruluş, süreci yönetir.

Diğer bir husus da 12 madde daha içeriyordu. Acil durum çantası ve planı oluşturma, sağlam binalar için önemlidir. Depreme dayanıklı olan binalar için bu planlar, olası acil durumlara karşı hazırlıklı olmayı amaçlar. Eğer bina güçlendirilmesi gerekiyorsa, bu işlem gerçekleştikten sonra tekrar deprem performansının değerlendirilmesi gerekir.

Ayrıca, inşaat mühendislerinin, binaları depremde yıkılmayacak şekilde tasarladıkları belirtilmiştir. Bu tasarımlar, binanın 475 yıl içinde hasar görebileceği ancak insanların güvenli bir şekilde tahliye olabileceği senaryoları üzerine kurulmuştur. Yönetmeliklere uygun olarak hazırlanan acil durum çantası, deprem sarsıntısı sırasında güvenli tutunma ve uygun tahliyenin sağlanmasına yönelik önlemleri içerir.

Son olarak, aile planlaması da önemli bir konudur. Aile fertlerinin bir araya gelip afet durumlarında uygulayacakları bir planın oluşturulması gereklidir. Ev için güvenlik önlemleri, aile afet planı içerisinde ele alınmalı ve yapısal olmayan hasarların periyodik olarak kontrol edilmesi önemlidir.

Deprem Ülkelerinde Bina Seçimi Nasıl Yapılır?


Ev almayı düşünen bir kişi, yerleşmeyi planladığı şehirdeki deprem riskini nasıl öğrenebilir? Belediye veya yerel yönetimden güncel risk haritalarını talep etmek, sigorta şirketlerinin deprem sigortası verilerini incelemek, jeofizik raporlarına göz atmak gibi yöntemlerle bölgenin deprem potansiyelini değerlendirebilir. Ayrıca, mahalle sakinleriyle iletişime geçip yerel deneyimleri öğrenmek, çevrimiçi kaynaklardan bilgi toplamak ve bina standartları hakkında bilgi edinmek de karar sürecine ışık tutabilir mi?

Aslında şu durumu göz önünde bulundurmalıyız: Bu tür incelemelerin sigorta şirketleri tarafından yapılması gerekiyor. Ancak, Türkiye'den farklı bir ülkede yaşayan bir vatandaşın bu hizmete ulaşması zor olabilir. Örneğin, şu anda ev almak isteyen bir kişinin karşılaşabileceği bir durum var.

Bu, aslında bir gerçek durum. Yani, bu tür değerlendirmelerin kamusal bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekiyor. Peki, bunu kim yapabilir? İşte burada devreye girecek olan, mevcut bina stokunu inceleme yetkisine sahip olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmalıdır. Yani, bir vatandaşımız böyle bir durumda, bir bina veya ev alırken muhatap kurum olarak bunun çözümünü beklemeli. Ancak, Türkiye'de maalesef böyle bir kurum mevcut değil.

Peki, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ne yapabilir? Eğer bir tanıdığınız varsa, bu konuda bilgi almak üzere bu bakanlığa başvurabilirsiniz. Ancak, tanıdık birisi olmadığı durumda genellikle şu önerilerde bulunuluyor: Projenin tamamına bakın, yani proje belgelerini BD'den isteyebilir veya müteahhit firmadan bu belgeleri talep edebilirsiniz. Ayrıca, ilgili mühendislik dalında uzman biriyle görüşerek bilgi alabilirsiniz.

Ancak, bu de facto durumla başa çıkabilmek adına aslında Türkiye'de bir yapı sigortası gerekiyor. Böylece, binanın depreme dayanıklı olduğu bir tescil alınabilir ve bu tescil ilgili bakanlık tarafından onaylanarak satışı gerçekleştirilebilir. Ancak, Türkiye'de maalesef bu tür bir yapı sigortası uygulaması bulunmamaktadır. Şu anki durum sadece sandık yoluyla bu bilgilerin elde edilebileceği bir noktada maalesef.

Anladım, umarım dediğiniz gibi bu bilgiler herkese açık bir şekilde daha belirgin bir şekilde öğrenilebilir.

Elbette, bir ek yapabilirim. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Türkiye'nin deprem tehlike haritasını oluşturmuştur. Bu harita, alınacak bina ile ilgili lokasyon bilgisi girilerek, bina için potansiyel deprem tehlikesini belirleme imkanı sağlamaktadır. Bu önemli bilgiyi de eklemek isterim.

Evet, teşekkür ediyorum hocam. Deprem riski altındaki bir kentte yaşayan bir vatandaş, binaların depreme dayanıklı olup olmadığını nasıl öğrenebilir? Açıklamış olduğunuz yöntemleri kullanabilir.

Tabii, aynen öyle. Daha önce bahsettiğim gibi.

Depremde Can Güvenliği İçin Kentsel Dönüşümün Rolü


Kent deprem riskini azaltmak için kentsel dönüşüm, birçok önemli rol üstlenir. Bu roller arasında riskli bölgelerdeki yapıları güçlendirmek veya yeniden inşa etmek, yerleşim planlarını revize ederek riski azaltmak, toplum bilincini artırmak için farkındalık oluşturmak gibi çeşitli alt başlıklar bulunmaktadır. Bu konuda aşağıdaki detayları alabilir miyiz hocam?

Tüm bu konular ve burada olan durumu göz önüne alalım. Elbette detayları üzerinde durabiliriz. Özellikle riskli bölgelere yönelik yapılan güçlendirmeler, önce belirttiğim gibi, hangi binanın güçlendirilmesi gerektiğini nasıl belirleyeceğiz, bu konuda sormamız gereken soru şudur: Binam depreme dayanıklı değilse neler yapılmalı? Az önce belirttiğim gibi, eğer riskli değilse, zaten yapılması gereken tek şey kaldı ve o da riskli olduğunu bilmek.

Hayır, bir bina riskli olarak belirlendikten sonra 90 gün içinde yapılacak pek bir şey yok. Binayı artık boşaltmak zorundasınız ve bu durumda kentsel dönüşüm devreye girmelidir. Karar alma süreci çoğunluğa indirgendi, hatta bir kişinin şikayeti üzerine bile başlatılabilir.

Bu aşamada ilgili bakanlık müşaviri veya il müdürlüğü görevlisi incelemeleri yapar. Binanın riskli olduğu tespit edildiğinde, diğer malikler mahkemeye başvurabilir. Mahkemeye gidildiğinde ise bilirkişi incelemesi yapılır ve bilirkişi heyeti, riskin varlığını mahkemeye bildirdiği anda, mahkemenin alabileceği tek karar binanın 3 ay içinde boşaltılması olacaktır.

Bu süre zarfında kentsel dönüşüm devreye girmek zorunda kalır. Yerleşim planları revize edilir ve riski azaltmak için gerekli düzenlemeler yapılır. Bu düzenlemeler genellikle yerleşim planı tadilatları olarak adlandırılır. Ülkemizde zaten riskli bölgeler için yerleşim planlarının ve yapıların depreme dayanıklılığının değerlendirildiği bütünlük arz eden bir süreç bulunmaktadır.

Zaten yapılması gereken işlem, toplum bilincinin artırılmasıdır. Burada toplumun hassasiyetinin ve bilincinin özellikle depreme dayanıklı veya depreme dirençli kentlerin oluşturulmasında en önemli faktör olduğunu belirttim. Çünkü her şeyin başı aslında insan iradesiyle şekillenir.

Toplum ne kadar bilinçli ve bu konuda tutarlı davranırsa, söz konusu yasal süreçler ve mevzuat süreçleri de ancak bu şekilde etkili olabilir.

Deprem Riskine Karşı Kentsel Dönüşüm


Kentsel dönüşümün hedefleri nelerdir? Yani afet riskini azaltmak, sürdürülebilir ve güvenli şehir planlaması, çevresel kaliteyi artırmak gibi alt başlıklarımız bulunmaktadır.

Evet, kentsel dönüşümün asıl amacı Türkiye'de 6.306 sayılı yasa ile 2010 yılında çıkarıldığı zaman genel olarak şu sorunlara çözüm bulmak olarak belirlenmiştir. Bu sorunların temelinde ülkemizin deprem ülkesi olması ve depremden kaynaklı yaşanan büyük kayıplar yer almaktadır. Kentsel dönüşümün temel amacı, yaşanılabilir, doğal afetlere, özellikle de depreme dayanıklı, sürdürülebilir bir çevre oluşturmaktır.

Bu süreçte hedeflenen, sosyal sürecin tanımlanmış olduğu bir kent dokusunun ortaya çıkarılmasıdır. Kentsel dönüşüm, dinamik ve aynı zamanda dirençli bir şehir anlayışını benimser. Ancak, neden bu kadar vurgu yapıldığı sorusuyla başlamamızın sebebi, ülkemizin deprem riski altında olması ve geçmişte yaşanan büyük kayıplardır. Bu nedenle, kentsel dönüşüm, özellikle deprem odaklı olarak ele alınmaktadır.

Bu bağlamda, eski liderlerden Demirel'in 1990'lı yıllarda yaptığı açıklamalara da atıfta bulunulmuştur. Zeminden başlayarak kentlerin altyapısının güvenliği, kaldırımların engellilere uygun olup olmadığı, hava kalitesi, yolların uygunluğu gibi konular ele alınmıştır. Ayrıca, deprem riski altında bulunan geniş nüfuslu alanlarda kriz yönetimi konusunda nasıl bir çözüm önerisi getirileceği ve dar bölgelerdeki depremlerin nasıl yönetileceği gibi konular da kentsel dönüşümün hedefleri arasında yer almaktadır.

Size bir katkıda bulunabilir miyim? Kitabınızda rastladığım bir cümle beni çok etkiledi. Kentsel dönüşümü, sadece depreme dayanıksız binaların yıkılıp yeniden yapılanması olarak görmemek gerektiğini vurguluyordunuz. Bu ifade, kentsel dönüşümün daha geniş bir perspektiften ele alınması gerektiğini anlatan güzel bir özet gibiydi.

Lütfen. Evet. Bu kadar basitmiş. Yaşanabilir bir şehir inşa etmek. Ancak, Demirel'in işaret ettiği noktadan başlamak gerekiyor. İşte asıl mesele bu. Özellikle Oğuz'un Rusları altını çizmesine gerçekten çok teşekkür ediyorum. Bu beni gerçekten memnun etti. Kesinlikle.

Evet. Ben teşekkür ederim hocam. Gerçekten harika bir kitap. Ellerinize sağlık. 



Kentsel dönüşümün de. Bunu tabii işledik, özür dilerim. Ali Osman hocam, ben de evimi kentsel dönüşüme katabilir miyim? Belediyenin kentsel dönüşüm programlarına başvurmak ve yapı denetimlerine uygun olup olmadığını kontrol etmek, bunlar alt başlıklarımız. Evimi kentsel dönüşüme dahil edebilir miyim? Sorusuna nasıl bir cevap verebilirsiniz?

Evet. Evet, şimdi bir bina atıyorum. 20 daireli bir apartman. Şimdi burada bir vatandaşımız. Şimdi, bu hangi koşullarda kentsel dönüşüme dahil olur bir? Genellikle salt çoğunlukla kentsel dönüşüme dahil olacak. Ya da hiç kimse yanaşmıyor. Bir vatandaşımız şikayet eder. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne. Şikayet ettiği zaman tabii bunu artık belediyeler yapıyor, ama belediyeler bunun çalışacak müdürlüğüne intikal ettirmesi gerekiyor. Şimdi bunu yaptığı andan itibaren. Her şefi il müdürlüğü bu olaya müdahil oldu ve bina inceliyor. Bir vatandaşımızın şikayeti. Şimdi, bu genellikle mahkemeye intikal eder. Ama bu konuda çok hızlandırdılar bu durumda. Bir kişi olduğu için ama salt çoğunluk olduktan sonra sıkıntıyı o direkt anlıyor. Ben sana dönüşüme direkt alıyor. 6.306 sayılı yasa kapsamına giriyor. Direkt ve işlemler başlıyor. Zaten ilamda da 12 aşamada bir vatandaşımızın ne yapacağını açıklamıştı. Belki onu kaçıncı sayfaydı bilemiyorum ama onu belki katılımcılar söyleme, yani faydalı olabileceğini düşünüyorum. Çok özür dilerim ben. Bu başlığı vardı 12 adımda.

Evet, izin verirseniz hocam, ben bu aşamaların başlıklarını okuyayım.
  1. Proje temini
  2. Riskli yapı tespiti
  3. Deprem risk raporu
  4. Bakanlığa başvuru
  5. Risk onayı raporu, risk raporu onayı
  6. Ortak karar protokolü
  7. Riskli yapının yıkılması
  8. Gayrimenkul değerleme raporu
  9. Kredi temini, kira yardımı
  10. Ruhsatla ruhsatlandırma
  11. Müteahhit ile sözleşme
  12. İskan ruhsatı şeklinde
12. adım yani iskan ruhsatı, zaten müteahhitin işlemi tamamladıktan sonraki, artık oturuma hazır hale gelme anlamına geliyor. Şimdi, bu 12 adımın vatandaşımız tarafından işlenmesi. Zaten orada bakanlık, bu işte sorumlu olduğunu, belediyeden projeyi temin etmede belediyeden faydalanıyor. Diğer hususlar bakanlık ve en son zaten bakanlık, oradaki bakanlık ibaresi şurada bir alt bir parantez açmakta fayda var. Kentsel Dönüşüm Başkanlığı. Bu da il müdürlükleri eliyle gerçekleşiyor. Olay bu.

Kentsel Dönüşümün Yeşil Alan ve Emlak Değeri Boyutları


Teşekkür ederim hocam. Kentsel dönüşümde nasıl bir süreç yaşanıyor? Proje planlaması ve uygulaması, Emrah emlak değerleri değerleme ve tazminat süreçleri, yapı güçlendirme veya yıkım işlemleri. Hocam, bu fotoğrafı da sizin kitabınızdan almıştım. Dediğiniz gibi, kentsel dönüşüm sadece depreme dayanıksız binaların yıkılıp yeniden yapılanmasından ibaret değildir. Yani resimde de görüldüğü gibi, yeşil alanı olan bir yerleşim daha sonra komple bir binaya dönüştürülmüş.

Ve betona dönüştürmüş işte kentsel dönüşüm bu değil. Şimdi buradaki kent dokusunu tabii ki yeşil alanla. Çünkü aslında bizim mevzuatımızda yeşil alan tanımı ve olması gereken metrekarede var. Ama maalesef onu olan. Sorun o. Ne hatta öyle enteresan şeyler var ki mesela planlanan alanlar tip imar yönetmeni. Bunlar büyük şehirlerde uygulanamaz. Ama 51 ilde uygulamak durumunda ama plan ana tip imar yönetmeni şu anki bizim deprem yönetmenimiz de uyuşmuyor. Bu resimde aslında bunu gösteriyor. Şimdi bu resim çok hoşuma gitti gerçekten. Bu Kadıköy örneği verilerek aslında altındaki yazıda Kadıköy örneği verilerek hazırlanmış başlangıçta yeşil alan olan. İşte burada. Bizim mevzuat da belirtilen yeşil alan yani kişi başı kaç metrekare olması gerektiği bu tanımları da. Daha doğrusu mevzuatta yapılan veya mevzuat hükümlerinde yerine getirecek şekilde bundan gerçekleştirilmesi gerekiyor ve maalesef kentlerimiz o en baştan bugün geldiği son nokta beton yığınına dönüştü. Bu değilken zaten mesele bu işte burada proje planlamasını bu şekilde yapmanız gerekiyor. Şimdi emlak değerlerine tazminat süreçleri tabu değerleme meselesi farklı bir olay. Yani o zaten bu gayrimenkul değerleme ofisleri var. Bunlar zaten bunlar gerçekleştiriyor. Bunu yalnız yerel yönetimlerce denetlenmesi gerekiyor. Biz de yalnız yerel yönetimler bunun denetleniyor ama mesela Amerika'nın en tipik örneklerden bir tanesi bu değerleme meselesi. Yerel yönetimler tahmini yapılıyor. Ha bu değerlendirmeyi değerlemeyi yaparken şehrin merkezinden downtown'dan dışa doğru binaları binalara doğru belli uzak mesafe ve belli kriterleri var. 10'a çıkart göre yapılıyor ve Türkiye'nin de buna kesinlikle geçmesi gerek. Yine yapı güçlendirme, yıkım işlemlerde zaten güçlendirme meselesi ve yıkım meselesi. Kentsel dönüşüm kapsamında gerçekleştirecek mi? Onu da biraz önce açıkladığım şekilde bundaki sorumlu kurum çevreci inmedi.


Evet, verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Hocam, kentsel dönüşümde kimler hak sahibi oluyor?

Şimdi buradan mülkiyet sahipleri, kiracıları ve çevre sakinleri, yerel topluluklar dediğimiz zaman aslında bu, tabii ki kiracıların da şikayet etme hakları var. Yani kentsel dönüşüm, burada olay daha çok malikler üzerine. Orada şikayet edebilir çevreci gelir, ama tabii böyle bir durumda, yani kiracının yapacağı çok fazla bir şey yok. Zaten çıkmak durumunda, onun bir kira gelir elde etme öyle bir durumu da söz konusu değil. Bu tamamen mülk sahipleri üzerinde devam eden bir süreç.

Binaların Deprem Güvenliği İçin İnceleme Teknikleri


Depreme dayanıklı olmayan binalar nasıl belirlenir?

Değil mi? Evet, şimdi bu tabii artık hızlı tarama teknikleri dediğimiz yöntemler de var. Müşavir firmalar genellikle inşaat mühendisleri. Tabii bu işi. Yaptığı için genel anlamda bu beton kalitesi, etriye tarama gibi konuları inceler. Nasıl dediğimiz işte yine. Burada özellikle kolon ve kiriş incelemeleri için belirli usuller bulunmaktadır. Şöyle söyleyeyim, kitabımda da bu tarama teknikleri, laboratuvarları vesaire yapı denetimle ilgili detaylara yer verilmiştir, ancak yapı denetim daha çok yeni yapılan binalar üzerinde uygulanır, yalnız oraya karıştırmamak önemlidir. Bu nedenle lisanslı kuruluşlar, binayı tümden tararlar. İlgili karot numuneleri alınır ve bu, mesela değişmeyen bir uygulamadır Türkiye'de. Ancak, Antalya'da 12 örnek gördüm. Bilirkişi olarak gittiğimde bu karot konusu çok ciddi bir sorun olduğunu fark ettim. Çünkü donatı kesildiğinde sorunlar ortaya çıkabiliyor. Hatta kitabımda da bu konuyu ele aldım. Bir fotoğraf, kendi çektiğim bir fotoğrafı içeriyordu. Günümüzde hızlı tarama teknikleri yaygın olsa da aynı zamanda zemin incelemelerinden, periyot ve inme hesaplarından geçerek binanın baştan sona taranması önemlidir. Binanın zeminle uygunluğu ve rezonansa girip girmediği konusunda özenle bir rapor hazırlanması gerekmektedir.

Yani orada tabii genel hatlarıyla böyle özetleyebiliriz, ama detaylı bilgileri kitapta detaylı bir şekilde sundum. İsterseniz detaylara inebiliriz, nasıl arzu ederseniz? Hani, zemin etüt raporlarına, zemine yönelik çalışmaların neler yapılması gerektiğine dair detaylar falan bulunmuyor. Biz çalışmadan neler yapılıyor?

Evet. Şöyle yapalım hocam, şimdi genellikle röportajlarımız bir saat sürüyor ve sizin de fazla yormak istemiyoruz. Hani bunun çok detaylı bir süreç olduğunu biliyoruz.

Evet. Tamam, tamam. Ya oradan hatta sayfasında verebilirsiniz. Bina incelemeleriyle ilgili. Hı, ya kolay olmasaydı veya genel hatlarıyla da söyleyeceğimiz bu olurdu.

Peki hocam, söylemek isterseniz çok kısa bir özet alabilir miyiz? Sizin vaktiniz varsa sizi yormamak adına.

Burada kesinlikle beton kalitesi, beton kalitesinin hızlı tarama teknikleriyle artık hesaplanabilir. Binanın ağırlık merkezinin yeri değişip değişmediğini, hesaplamalar yapılabiliyor. Korozyon korozyon. Tabii burada işte korozyon dedim ya paslanma durumu veya kolon şişmesi dediğimiz olayın mutlaka tespit edilmesi gerekiyor. Etiğe taramalarının bir kere projeyi aldıktan sonra bu, mevcut binanın projedeki gibi olup olmadığını kontrol etmek için yapılır. Yani donatının projedeki gibi olup olmadığını kontrol etmek gerekiyor. Bunlar elektronik tarama teknikleriyle birlikte yapılır. Diğer taraftan bütün bunlar tespit edildikten sonra zaten bir analiz programı kullanılır. Bu analiz programına bu parametreler girildikten sonra aynı zamanda zemin parametrelerini de bilmek gerekiyor ve buna bağlı olarak bir sonuç ortaya çıkar.

Deprem Güvenliği İçin Bina Tasarımı


Peki hocam, teşekkür ediyorum. Verdiğiniz bilgiler için. Depreme dayanıklı olmayan binalar yerine yapılan yeni binalar nasıl olmalıdır?

Burada tabii 2018 yönetmeliği evet önemli gelişmeler oldu. Bir kere burada esnek tasarım ve yapay zamanlar dediğimiz, yani bu tabii zemini uygun bina sinek yapı dediğimiz yapının tasarlanması. Ama bütün bunları yaparken onun tabii netice itibariyle. Zemine uygun bina tasarımının gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bir başka mesela çok ıskalayan bir ustanın bir tanesi de şu, deprem dalgasının hangi yönden geleceğinin esas alınması bir nokta 6 kuralının uygulanması gerekiyor. Diğer taraftan k. Yapı denetim firmalarının. Bu yapıyı en başından en son ana kadar tabii burada bir başka husus daha var. Mesela beton kalitesiyle ilgili. Mesela beton firmaları çoğu zaman bu. Betonun t. Daha doğrusu demirler arasında agreganın. Boşluk oluşturmayacak şekilde olabilmesi için su basıyorlar. Bunu kesinlikle yapı denetim firmalarının mutlaka denetlemesi gerekiyor. Deprem bölgelerine yapılan binalarda artçı şoklar mesela bina, mesela donatıp da süreksizlik düzlemi oluşturuyor. Agrega boyutunun kesinlikle ve kesinlikle standartlara uygun olması gerekiyor ve betonun yönetmelikte belirlenen şekilde dökülmesi ve takip edilmesi gerekiyor. Ya bunlar tabii belirlenmiş. Fakat bunlar yapı denetim firmaları tarafından çoğu zaman denetlenmiyor, denetlemediği zaman da. Bu. Deprem anında tabii binanın hasar almasına yol açıyor. Bir başka evet, şu an artık yasaklandı. Yumuşak kat kısa kolon kesinlikle buna son verilmesi gerekiyor. Binanın altıda birinin. 20 yüzeyin altında olması gerekli. Aslında bunlar tabii altıda bir şeklinde. Ben tabii yönetmeliklerde bunu görmedim. Hatta araştırdım ama bunu genelde inşaat mühendisleri biraz daha tecrübe, müteahhitler tecrübelerine göre ifade ediyorlar. Bununla birlikte bu bitişik nizam meselesinin tabii orada da özellikle çekiç etkisi dediğimiz 10'a çıkart çok dikkat edilmesi gerekiyor ve ben yanlış bilmiyorsam 45m 3000 yan yana getirilmesi şeklinde aslında bunun da sakıncalı olduğu ifade ediliyor. Ve binaların müstakil. Olması gerekiyor ve cemin bina etkileşimini kesinlikle özellikle referans meselesinin zaten bu zemin hakim. Titreşim periyodu ayla belirlenen dolayısıyla zemin etütlerinin bina başında mutlaka yapılması gerekiyor ve zemin etüt raporlarındaki parametrelerin mutlaka inşa etme. Bina tasarımı yani strateji tarafından mutlaka tasarıma dahil edilmesi ve projenin uygulanmasına yapı denetiminin kesinlikle sürekli bunu denetlemesi gerek. Ve en sonunda şu an Türkiye'de yok ama onu da getirilmesi gerektiğini, özellikle yapı sigortasının kesinlikle getirilmesi gerektiğini ve iskan ruhsatı vereceği binanın iskan ruhsatı vermeden önce kesinlikle depreme dayanıklı olup olmadığının. Raporlanması gerek. Aynı zamanda her bir binanın binadaki bağımsız bölümün kimliklendirilmesi gerekir. Ve bu kimliklendirme Türkiye'de yeni başladı. Burada zaten eksik şey, esnek, tasarım ve yapı elemanları. Evet, esnek yapı çeşit yapı çok sağlıklı değildir. Taşıyıcı sistemi güçlenir. Bu tasarımla alakalı düşey ve yatay güçlendi ve o yine stratejinin tasarımda dikkat edeceği husus, dayanıklı malzeme kullanılması. Evet, özellikle. Eee donatı ve aynı zamanda beton. Bunlar zaten standartlarla belirlenmiş bu kaçış yolları zaten o tasarımla mimariyle alakalı olan bir husus. Zemin etkileşiminin zaten onu söyle.

Evet, teşekkür ediyorum hocam. Şimdi burada depreme dayanıklı olmayan binalar yerine derken aslında kötü bir tecrübe olarak 6 Şubat'ta depreme dayanıklı olmayan binalar yıkıldı. Hatay'da olsun ve 11 ilde binalar yıkıldı. Şimdi bunların yerini yeni binalar yapılacak. Umarım sizin söylediğiniz hem zemin hem yapının, yani hem jeofizik hem jeoloji hem de inşaat mühendisleri hem de birçok iş alanının birlikte çalıştığı, güvenli ve depreme dayanıklı binaların inşa edildiği bir süreç başlar. Oraya uygun yapıyı seçerek yapmaları olur yani?

Burada tabii dikkat edecek. Belki şunu da eklemekte, sizin söylediğinize ilave olarak şimdi evet hata yıkıldı, Hatay'ı yeniden inşa edin. Peki nasıl inşa edin? En başta mikro belgeleme çalışması söylendi. Yapılaşma uygun olmayan alana bina yapmayacağız. Bu kadar. Önlemli alanlarda ayrıntılı jeoteknik etüt gerektiren alanlara da mevzuat hükümleri çerçevesinde zeminin incelenerek oraya uygun binalar inşa edilmeliydi. Yapılaşmaya uygun olan alanlarda da zaten, yani en baştan beri söylediğim işte bina tasarımı. O tabii burada biz zemini kenti söyledik ama bir başka mesele de şu var, topoğrafya ve jeomorfoloji de burada belirleyici unsurlar. Yine o bölgede önemli alanlarda, mesela ayrıntılı jeoteknik inceleme gerektiren alanlara baktığımızda, mesela heyelanda olup olmadığı ya da özellikle yumuşak kaya veya süreksiz kırıkların varlığı gibi faktörler dikkate alınmalıdır.


Evet, çok bilinçli bir çalışma gerektiriyor. Teşekkür ederim hocam. Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyorum. Biz sorularımızı bitirmişiz galiba. Bu arada fark etmeden güzel bir röportaj oldu. Benim için, bu dersimizin, ben doğal afetlerin risk yönetimi anabilim dalında yüksek lisans öğrencisiyim. Eee, afet haberciliği dersinin son dersini işledik ve bu dersi sizinle kapatıyoruz. Çok teşekkür ediyorum hocam, katıldığımız ve verdiğiniz bilgiler için. Sözü Ali Osman hocama bırakıyorum.

Evet, ben de çok teşekkür ediyorum. Yerel yönetimler konusunda doktora yapan, koordinatörümüz, üniversitemizin etkinlik koordinatörü Hafize Seçtim. Hocamıza bir söz vereceğiz demiştik. Aramıza Bilim ve Teknoloji Derneği Yönetim Kurulu üyesi Metin Öztürk, hocamız da katıldı. Kendisine muhakkak bilim ve teknik ile yapılaşma sorunlarını nasıl çözeceğiz, depreme karşı bir Japonya olmak için Japonya'nın bilim ve teknoloji kullanmasına benzer kullanıma geçmek için neler yapacağız konusunda önemli çalışma veya planları vardır. Belki o bu konuda da kendisinden bir düşünce önerisi alacağız. Buyurun Hafize hocam, sizin yerel yönetimler tabii ki çalışma alanınız. Her şeyi karar verici dediğimiz decision maker dediğimiz, biz ne kadar konuşsak da şu yerel yönetimler yaklaşıyor, kimse de ne bileyim depreme karşı dirençli şehirleşmeye vadedeni duymadım. Ben buyurun, siz ne diyorsunuz sayın hocam?

Deprem Bilinci: Çok Boyutlu Bir Yaklaşım ve Toplumsal İçselleştirme


Bu gerçekten sadece tek bir boyutla ele alınarak çözülebilecek bir durum değil, maalesef. Yerel ve merkezi yönetimlerin bu konuda kararlı ve etkili adımlar atması şart. Ancak unutmamamız gereken bir diğer önemli boyut da vatandaşın katkısıdır. Hocalarımız, deprem konusundaki farkındalığın öneminden bahsettiler. Toplum olarak, olaylar yaşanır yaşanmaz duyarız ancak ne yazık ki kolayca unutma eğilimindeyiz. Bu konunun kültürel bir değişim olarak benimsenmesi gerekiyor ki, bu şu aşamada biraz zor gibi görünüyor.

Örneğin, kentsel dönüşüm sadece binaları yenilemek olarak algılanıyor genellikle. Yasalar çıkartılır, düzenlemeler yapılır, kararlar alınır, ancak bu kararların etkileri üzerinde düşünmek de önemlidir. Örneğin, vatandaşları başka yerlere taşıdığınızda ortaya çıkan psikolojik ve sosyo-kültürel etkileri göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu konu o kadar karmaşık ki, sadece merkezi ve yerel yönetimlerin bina güçlendirme çalışmalarıyla çözülecek bir mesele değil. Bu, çok daha geniş bir platformda, ortak bir akıl ve farklı boyutlarla ele alınarak çözülmelidir.

Ülkemizde depremlerle kötü deneyimler yaşadık. Belki de bu olumsuz deneyimler, gelecekteki felaketleri önlemek adına önemli adımlara vesile olabilir. Ancak, bu konuda yerel ve merkezi yönetimlerin yaklaşımı da oldukça önemlidir. Ne yazık ki, ülkemizde deprem konusu yeterince önemsenmiyor. Kültürle ilgili olduğunu söylüyoruz ve bu gerçek. Örneğin, Şubat depremi öncesinde imar afları gibi bazı riskli kararlar gündeme gelmişti. Şimdi, bu tür bir olayın tekrar yaşanmamasını dile getirmek bile zor. Ancak, bu deneyimlerden ders alarak aşmamız gerekiyor. İlerleyeceğimize inanıyorum, ancak bu süreç ülkemizde biraz daha yavaş işleyebilir gibi görünüyor. Japonya, bu konuda çoktan ilerledi ve kültürlerine bu bilinci kazandırdı. Bu süreç ülkemizde biraz daha zaman alabilir, ne yazık ki.


Hafize Hanım, bu tabii ki karmaşık bir sorun ve çözümü de çok boyutlu. Vatandaşın bu konuda farkındalığını artırmak ve eğitmek önemli. Aynı zamanda, yapı denetimi, inceleme ve değerlendirmelerin daha şeffaf ve adil bir şekilde yapılması da gerekiyor. Binanın dayanıklılığını belirleyen kriterlerin açık ve anlaşılır bir şekilde iletilmesi, vatandaşın da bu konuda bilinçlenmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, yasal süreçlerin daha şeffaf ve adil işlemesi için gerekli düzenlemelerin yapılması da önem taşıyor. Bu konuda kamuoyu bilincinin artırılması ve etkin iletişim stratejileri de büyük önem arz ediyor.

Her şeyden önce, temel bir sorunumuz var gibi görünüyor. Özellikle diğer ülkelerde ya da halkla buluştuğumuzda, güven sorunumuzun olduğunu düşünüyorum. Kentsel dönüşüm gibi konularda bir adım atmaya çalıştığımızda, müteahhide güvenemiyoruz. Devlete rezerv alanlarla ilgili güvenmiyoruz. Belediyeyle iş yaparken de güven problemi yaşıyoruz. Her şeyi 10'a çıkarttıktan sonra ortak bir noktada buluşalım diyoruz, ancak bu süreçte yaşanan güven sorunları bizi zorluyor. Rahmetli Recep Yazıcıoğlu'nun bir röportajında dile getirdiği gibi, demokratikleşme sürecinde Türkiye'nin henüz demokratikleşmeye geçmeden kaybettiği bir şey var gibi görünüyor. Bu, bir apartman yönetimine bile dahil edemediğimiz bir toplumdan bahsediyoruz. Kitabımda bu konulara değindim.

Isparta özelinde gerçekleştirdiğimiz işte, toplumsal bilince dikkat çekmek istiyorum. Gözlemlediğim bir durumu paylaşmak isterim. Çok mu? Bana göre değil. Elbette bir şeyler olmalı diyoruz, ancak hemen ikinci soruya geçmeliyiz. Öğrencilerimiz üçüncü soruya geçiyorlar çünkü. Şöyle bir durum var: Kendi çevremdeki insanlar Pendik'te bir müteahhitle anlaşmışlar, bina yapılacak. Ancak 2 sene geçmesine rağmen hala birinci kat bile tamamlanmış değil. Sözleşmeyi nasıl yaptığınız önemli, süreye bağlı olmalı. Ancak görüyorum ki bu detay göz ardı edilmiş. Şimdi müteahhit bu durumu suiistimal ediyor. Ruhsat alımını geciktirdiği gibi, proje sözleşmesine de uymuyor. Bu sözleşmeyi yaparken kamunun rolünü düşünmeliyiz. Anayasal bir devlet olarak, vatandaşın haklarını koruma sorumluluğumuz var. Sözleşme detayları toplumun güvenini kazanmalı ve anayasa çerçevesinde koruma altına alınmalı.

Anayasal olarak ben seni korumakla yükümlüyüm; ölmene müsaade edemem, bu mantık dahilindedir. Tabii ki, bu ayrı bir konu, hani ikimiz de buna kader deriz ki, biz başka şeyler deriz, o ayrı bir mesele. Genel çerçevede, anlam oluşturma konusunda önemli. Ancak, güven sorunuyla karşı karşıyayız. Birbirimize güvenmiyoruz. Bu süreç içinde ortak akıl geliştirmek, ortak bir payda oluşturmak zor. Bu kültürü oluşturmak da önemli. Yani, dediğinize kesinlikle katılıyorum ve bu temelde size teşekkür ederim.


Evet, hocalarımıza teşekkür ediyoruz. Bilim ve Teknoloji Derneği'nin toplantısına katılmıştım. Yönetici hocamız, Türkiye'de sismik izolatörler ürettiğimizi, ancak bunları Türkiye'ye satamadığımızı söyledi. %90'ını yurtdışına satıyoruz. Müteahhitler bu teknolojiyi kullanmak istemiyor. Sismik izolatör üreten bir firma Genel Müdürü, toplantı kapsamında davet edildi. Bu kişi, sismik izolatörlerin yapılmasının birinci şartının bitişik nizam olmaması ve kötü zeminlere yapılmaması gerektiğini belirtti. Ancak, yapıldığında maliyetinin %3 arttığını, ancak riski, tehlikesi ve kuvveti %80 azalttığını ifade etti. Bu teknoloji, ilk defa 1920'de bir Amerikalı mimar tarafından geliştirilmiş ve Büyük Kanto Depremi'nde Japonya'da test edilmiştir.

Şu anda Türkiye'de, bu teknolojiyi kullanarak şehir hastaneleri dahil olmak üzere 11 ilde test edilmiş ve başarıyla uygulanmıştır. Ancak, bu yerli üretici müteahhit bulmakta zorlanıyor. Müteahhitler, kötü zemin ve bitişik nizam sınırlamaları nedeniyle bu teknolojiyi kullanmak istemiyorlar. Bu nedenle, yerel seçimler yaklaşırken, aday olan yerel yönetim yetkililerine şunu vaat ediyorum: "Seçildiğim takdirde, izolatör kullanımını teşvik edecek, yapıları azaltacak ve düz yapılaşmaya son vereceğim." Bu, yüzüncü yıl mesajım olsun.

Bu konuda, Bilim ve Teknoloji Derneği'ndeki yönetici hocamızın Türkiye'de izolatör satamıyoruz dediği toplantıda söylediklerine dayanarak, bu teknolojiyi neden kullanamadığımızı düşünmeliyiz. Bu bağlamda, Metin Öztürk hocama teşekkür etmek istiyorum. Size ve teknolojiye olan ihtiyacımız büyük. Bu konuda yeni projelerle ilgili görüşlerinizi almak isteriz.


Kentsel Dönüşüm ve Yapı Dayanıklılığı: Prof. Naci Görür'ün Vurguları


Derneğimiz adına düzenlediğimiz bir davet vardı, ancak bu derneğimize ait olmayan bir sivil toplum kuruluşuna yapılan bir etkinlikti. Toplantı, Florya'daki tesisimizde gerçekleşti ve konuşmacı olarak Prof. Naci Görür hocamız katıldı.

Naci hocamızın önerisi oldukça çarpıcıydı: Halkımız, kentsel dönüşümü hızla gerçekleştirmeyi planlayan ve bunu vurgulayan belediye başkan adaylarına oy vermelidir. Adaylar da seçilmek istiyorlarsa, bu konuyu ön planda tutmalıdır; çünkü bu son derece önemli bir mesele.

Otogar-Bağcılar metro hattındaki yıkılan binada bir inceleme yaptım; beton kırılmış, 13 adet midye kabuğu buldum. Bu binalar, eskiden tuzlu deniz kumu ve deniz çakıyla yapıldığı için çok dayanıksız olabiliyor. Tuz, beton demirini kolayca korozyona uğratıyor.

Ben, bir apartmanda 100 kişinin hayatı için sadece bir veya iki kişinin taleplerine boyun eğmememiz gerektiğine inanıyorum. Bu konuda devletin etkili bir rol oynaması gerektiğini düşünüyorum.

Bilim ve teknik açıdan, Japonlarla birlikte çalışmalar yaptık. Büyükşehir Belediyemiz, yıllardır Gebze depreminden sonra mikro analizler yaparak önemli verilere ulaştı.

Evet, hocam, teşekkür ediyoruz. Bir saatte bir program tasarlamıştık. Programımız şimdi 2 saate çıktı. Kitap sahibimiz, tabii ki kitabı deprem ve kentsel dönüşüm üzerine olduğu için son sözü Zeliha hocamıza bırakalım, isterseniz hocam da bir şeyler söyleyelim, bitirelim.

Öncelikle, dediğim gibi, bu son afet haberciliğin son dersiydi. Ben de gribim biraz, kendimi toparlayamıyorum, kusura bakmayın. Şakir hocamla bu programı yapmaktan da büyük bir keyif aldım, diyeyim. Yayını yapmaktan çok memnun oldum. Onu tanımaktan, bu sayede ben de bu kitabı okumuş oldum. Bu kitaptan haberdar oldum. Çok güzel bir yayındı. Hafize hocama da katkılarından dolayı, Metin hocama da katkılarından dolayı, ve yayınımıza katılan gençlere de, bu kadar zaman bizimle olduklarından dolayı, herkese çok teşekkür ediyorum. Ali Osman hocamı da, efendim, buyurun hocam.

Zeliha Hanım, pardon, bir şey ekleyebilir miyim kapatmadan önce?

Buyrun hocam

Şimdi, Metin Hocam, çok teşekkür ederim. Öncelikle, Metin Hocam, bizim sorunlarımızdan bir tanesi değerleme oranı. Yani, şehirlerimizde yapılarımızın bir değer tanımı yok. Şimdi bir kere, mesela Amerika, bunu nasıl yaptı? Amerika, dağın ton merkezden itibaren belli mesafelere, yani bu tabii belli kriterleri var, kiralama ve satış da belli değerler olur. Yerel yönetimler bir kere, bizim kentlerimizin önce bir değerleme oranını çıkarması gerekiyor ki, biraz önce söylediniz. Mesela, bu Esenler metro hattında şimdi, bizim böyle bir değerleme, yani mevduat, yani daha doğrusu merkezi yönetimin ortaya koyduğu yasayla ortaya konmuş bir değerleme durumu olmadığı için vatandaş bugün mesela kiralarda da böyle sonuç. Yine, mesela Amerika'da, mesela ben müze'de bulundum. Columbia kentinde benim, işte merkezdeki evin değeri bu dediler. Şu kadar mesafede değeri bu. Şimdi bunu yerel yönetim belirlemiş. Mesela benim 560 dolardı dedi ki, hatta eğer 570 dolara bu kişi versin. Öyle bir ceza yer ki, bir daha ticaret yapalım. Şimdi ve bu 560 doların üzerine çıkamadı. Bunun bir değeri var. Şimdi bizde böyle bir kural yok. Bir vatandaşın istediği gibi şimdi bir kere, bizim bunu kesinlikle gerçekleştirmemiz gerekiyor. Hani biraz önce, hani devletin bu konuda biraz daha otoriter. Evet, kesinlikle. Çünkü bunu devlet çözecek. Bu vatandaşa bırakıldığı zaman mümkün değil çözüm. Kesinlikle bir kere, bu değerlemeyi yapacağız. Bu değerlemeyi yaptıktan sonra, vatandaşa yarın kamulaştırma isimler yapılacağı zaman. Çünkü artık kanun bunu belirlediği zaman vatandaşın söyleyeceği hiçbir şey. Ha, bunu ancak, ama bugün ortada bir kanun düzenleme değerleme olmayınca, vatandaşa yeni bir kanunu açık ve fırsat. Bir de bunu avukatlar çok suiistimal ediyor. Hemen onu fırsata çeviriyor. Hemen dava konusu yapılan ve mahkemelerimiz bununla da uğraşabilir lüzumsuz yer. Orada bir rant devşirme meselesi. Ve bu noktada kesinlikle ikinci bir husus söylemiştiniz. Neydi OO bir? O neyse o yani en azından tabii diğer aklıma gelirse söylerim. Bu konuda özellikle bu değerleme meselesini bir diğer mesele bu sigortacılık meselesini mutlaka bizim daha kurumsal hale getirdiler. Tam bunları birleştirdiler. Türkiye sigortalar kurumu merkez yani bu aslında güzel bir yapılan yapılaşması güzel oldu. Ama aktif hale gelmesi gerekiyor. Bir başka mesele de şu. Bu tür konuda Türkiye Cumhuriyeti şu an mevcut siyasal sistem, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, kurullar var. Şu an 9 tane kurul var. Bu onuncu kurulun kesinlikle ve kesinlikle afetle ilgili korunması gerek. Bu konuda hatta Süleyman Soylu, içişleri bakanlığı döneminde bir girişim yapıldı. Milliyetçi hatta bu çıkmıştı. Bu kurulun da alt kurullarına ya alt kurullar, birlik kurullarının beslenmesi gerekiyor ve stratejik eylem planını cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi içerisinde bu kurulun oluşturacağı stratejik eylem planı uygulamaya geçirilmesi gerekir. Yani orada işte o devlet otoritesinin de ortaya çıkarılması projesi eylem planlarıyla. Yapılması gerektiğini düşünüyorum ki, bu konuda aslında bir görüş oluştu. Sayın Cumhurbaşkanı İstanbul'a yaptığı toplantıda bunu dile getirdi. Aslında hadi eyleme geçemez. Bu ekleme yapmak istedim.

Evet, teşekkürler sayın hocam, buyrunuz Zeliha hocam, programı siz kapatınız.

Son olarak da Ali Osman hocam, bu ders kapsamında sizinle bir dönemi geçirdik. Sizin bu dersten çok faydalandığımızı belirtmek istiyorum. Çok güzel bir dönemdi. Her şey için çok teşekkür ederim hocam. İyi akşamlar herkes.

No comments:

Post a Comment