Tuesday, June 7, 2022

NEREDE HATA YAPIYORUZ?


 

NEREDE HATA YAPIYORUZ?

Zehra Betül ALTEN

 1 Tıp Fakültesi Lisans Öğrencisi, 18 Mart Üniversitesi, Çanakkale, Türkiye

 192401107@ogr.comu.edu.tr

D

epremler, deprem bölgesinde yaşayan hazırlıksız ülkelerin korkulu rüyasıdır. Bunun sebebi depremde can ve mal kaybına yol açabilen yapısal elemanlardan kaynaklandığı gibi tavan, monte edilmemiş nesneler ya da elektrik sistemleri gibi yapısal olmayan elemanlardan da kaynaklanabilir. Yapısal olmayan elemanların da bazen zeminin jeofizik direnç değişimleri gibi depremden direkt etkilenen yapılara nazaran can kaybına daha çok yol açtığı biliniyor. Örneğin bina sağlam olup depremde yıkılmasa bile sarsıntıdan etkilenen ve monte edilmemiş ya da daha az sağlam olan yapısal olmayan elemanlar sayesinde kişinin ve çok sayıda insanın hayatı tehlikeye girebiliyor. Japonya’da bu konuda oldukça önem arz eden çalışmalar (örn., sismik izolatörlü yapı, çelik konstrüksiyonlu yapı) yapılıyor ve Türkiye’de de eski yapılan depreme dirençli osmanlı evleri (örn., safranbolu evleri) veya 1999 depremi öncesi yapılmış çoğunluğu projesiz binalara nazaran gelişmeler kaydediliyor.  Zeminin jeofizik direnç değişimleri gibi deprem riskini azaltıp artırabilen faktörler ise Kaliforniya'da ki Olive Viev Hastanesinden çıkarabileceğimiz en önemli derslerden birini bizlere gösteriyor. Buna göre yapılan hastane yeni bile olsa depreme dayanıklı yapılmamışsa (malzeme, zemin vs.) hiç umulmasa bile trajik olarak paramparça olabiliyor. Bu konuda ülkelerde uygulanan deprem kodu güncellemesi yapıların depreme hazırlıklı olmasına yardımcı olabilir.



J

aponya deprem kuşağında olmasına ve büyük depremlere çokça maruz kalan bir ülke olmasına rağmen risk azaltıcı çalışmalarla deprem riskinin oldukça düşük olduğu, depreme dayanıklı bir ülkedir. Bu bakımdan Japonya’da depreme karşı alınan önlemlerin anlaşılıp örnek alınması bizim açımızdan da faydalı olacaktır. Japonya da bu seviyeye gelene kadar elbette kendisi için dönüm noktası olan dünya'nın en yıkıcı depremleri atlatmıştır bunlardan en önemlisi 1923 Kanto Tokyo depremi olmaktadır. Japonya da bu seviyeye gelene kadar elbette kendisi için dönüm noktası olan depremleri atlatmıştır bunlardan en önemlisi 1923 Kanto Tokyo depremi olmaktadır. 7,9 (Mw) büyüklüğündeki deprem 100 binden fazla can kaybına yol açmıştır. 1952 Tokachi 8.1 büyüklüğünde deprem ve 2011 yılında 9 (Mw) büyüklüğünde Tohoku depremi gibi büyük depremlerle yüzleşen Japonya deprem ile ilgili almış olduğu önlemlerde büyük değişikliğe gitti. Geçmişteki hatalarından ders çıkarıp daha iyisini yapmaya çalıştılar. Mesela 2011 yılındaki depremde kolonlardaki çatlaklar vs. kontrol edilip sonraki deprem ihtimaline karşı önlem alınmış olsaydı sonraki yıl olan depremde daha az hasar alınabileceğini ifade ediyor Japon Yüksek Mimar ve İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki. Aynı şekilde Japon Yüksek Mimar ve İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki bizlerin Türkiye'de aynı şeyleri yapabileceğimizi ve bu şekilde aslında deprem daha olmadan önce hasar bilgilerini tahmin edebileceğimizi söylüyor. Her duyduğumuzda bizleri ürküten 98 1999 İzmit 7.6 (Mw) depreminin tekrarının yaşanmaması için alınması gereken bu tarz önlemler şart. Japonya’da da 1923 Büyük Kanto depreminin tekrarlanacağı söyleniyor fakat böylesi bir senaryoda daha önce almış oldukları önlemler sayesinde neyse ki yeniden büyük bir felaket beklenmiyor. Bu tarz önlemlere örnek olarak, eşyaları duvara sabitleyip yapısal olmayan hasarları en aza indirmek bile olabilir. Japon Yüksek Mimar ve İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki , Türkiye'de yapmış olduğu gözlemlerde bu tarz önlemler alan çok az ev gördüğünü çoğunun sabitlemeyi bile yapmadığını dile getiriyor. Aynı önlemler hastaneler için de alınmalı ve tıbbi cihazlar sabitleştirilmelidir. Bu tarz önlemler sayesinde daha önce Tokyo’daki depremlerde ağır hasar alan hastaneler sonraki depremlerde hemen hemen hiç hasara uğramamıştır. Dünya’ da meydana gelen en büyük 4. Deprem Japonya’da görülmesine rağmen o depremde hastanelerde belirgin hasar olmamıştır. Sismik izolatörler de 1 Ekim 1995 Kore depreminden sonra kullanılmaya başlanıp hastaneler ve kamu binaları daha güvenli hale getirildi.



Y

apılar her zaman depremin direkt etkisinden dolayı çökmezler. Bazıları aslında daha inşa edildiklerinde bazı mühendislikle alakalı ayrıntıların atlanması kaynaklı sağlam değillerdir. Örneğin tuzlanma yosunlaşma gibi binanın dış değil iç yapısı kaynaklı aşınmalarını ele alalım. Bazı yapılar malzemelerin ısı geçiş kontrolü, kapilerite gibi sıvı geçiş problemleri yüzünden tuzlanabilir. Tuz da metalleri yapıdaki ahşabı ve taşı korozyona uğratıp kimyasal dengesini bozar. Değişik maddelerle birleşip asit oluşturabilir. Bu şekilde betonarme yapılara zarar verirler. Peki zaten güçsüz olduğu bilinen binalar için yeniden inşa etme haricinde güçlendirme yapılabilmesi olası mıdır? Mimar Serkan AKIN bu konuda binaların belli bir seviyede zarar görmüş olanlarının (örneğin çok yüklenme kaynaklı statik zararlar) güçlendirme çalışmaları yapılabileceği diğerlerinin yeniden inşa edilmesi gerektiğini vurgular. Bir diğer güçlendirme ise piyasada çokça kullanılan ve depreme oldukça dayanıksız aynı zamanda maliyetli bir yapı maddesi olan betonarme yapılar için söz konusudur. Betonarme yapının teknolojik bir esarete karşı ortaya çıkmış insanlığa dayatılmış bir sistemin ürünü olduğunu belirtir, Mimar Serkan AKIN. Böyle bir malzeme olduğu için yönetmeliği de sık değişiyor. Yönetmelik de değiştikçe yapılar eski yönetmeliğe göre dayanıklı olsa bile yeni yönetmelik için dayanıksız olabilir. Diğer bir güçlendirme yöntemi de budur. Yöneltebileceğimiz bir diğer soru da binanın inşa edildiği jeoteknik jeofizik ölçümlerle büyüklükleri tespit edilen kayma dalgası hızına (Vs30) göre değişen zemindir (bkz. Tablo 16.1, TBDY,2018). Aslında her yere hatta okyanusun ortasına bile bina yapılabilir fakat bunu bir standarda bağlamak gerektiğinden, hangi zemine hangi bina yapılmasının uygun olacağını belirten sınıflamalar vardır. Buna göre bir yapı daha inşa edilmeden planlama aşamasında bu belirlenmiş olmalıdır. Yapıların güvenlik katsayısı da binanın kullanım amacına göre belirlenmiş olunur (hastane, okul, askeriye gibi stratejik binalar vs.). Kolon güçlendirmesi yapılırken de daha sağlam olsun diye sağır duvarlar ve çürük kısımlar yıkılarak yapılırsa daha sağlam olur. Tek başına bir kolonun değil de binanın kalan kısımlarıyla takviye edilerek yapılan bütünleşik güçlendirmeler daha sağlam olabilir. Zemin güçlendirmeleri jet grouting, mini kazıklar kullanılarak yapılabilir. Zeminin taşıyacağı yüke göre sağlamlaştırmalar yapılabilir. Zeminler için de tuzlanma etkisi olabilir bu da çözülmesi gereken meseleler arasındadır.

B

etonarme yapıların pek çok dezavantajı vardır. Bunlardan biri de tuzlanma etkisinin diğer yapılara göre daha net fark edilebilmesidir. Tuz hem betonu hem de betonun içindeki minerallerle de bağlantılı kimyasal malzemeleri de çözer bununla birlikte de demiri de çözer. Peki daha sağlam hangi yapı kullanılabilir? Mesela Japonya’da kullanılan ve Japon Yüksek Mimar ve İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki’nin de belirttiği gibi çelik oldukça iyi bir malzemedir. Özellikle bizim gibi tuzlu su kaynaklı sorunların olduğu bir ülke için iyi bir seçenek gibi görünüyor. Ancak maliyeti yüksek olduğundan bizim ülkemizde maalesef kullanılmıyor. Bunu yanında İnşaat Mühendisi Hakan DABAOĞLU’nun belirttiği gibi çelik kullansak da temeline yine de beton dökmek mecburiyetindeyiz çünkü çelikler temelin üzerinde yükseliyor. Görüldüğü üzere herhangi bir yapı inşa edilirken pek çok sorun karşımıza çıkıyor. Bunun için zemin ile ilgilenen bir uzman ile birlikte inşaat mühendisinin birlikte çalışması çok önemlidir. Zemin ile ilgili diğer bir önemli nokta ise okul hastane gibi riskli binaların kat sayısının düşük olma gerekliliğidir. Elektrik kesintisi gibi durumlarda asansörün çalışmaması gibi önemli bir sorunla karşı karşıya kalabiliriz. Bunu düşünerek kat sayısı yapılmalıdır. Hastane gibi binalar yapılırken dikkat edilmesi gereken diğer önemli nokta ise hastanenin yapılacağı malzemelerin korozyona, tuzlanmaya, çürümeye dayanıklı olması gerekliliğidir. Bunun için günümüzde çok çeşitli malzemeler ortaya çıkmıştır mesela plastikten yapılmış ve korozyona dayanıklıdemir gibi. Bu tür ilgi çekici malzemeler alım gücü yüksek ülkeler tarafından kıyıda, limanda yani suyla yoğun temas içinde kalması gerek yerlerde bile rahatlıkla kullanılabiliyor. Bizim ülkemizde  Türkiye'de böyle malzemeler kullanılmadığı için dere yatakları gibi yerlerde ev yapılmaması, güçlendirme çalışmaları gibi riski yeterince azaltamayan faaliyetlerden daha gereklidir ve daha az maliyetli olacaktır. Böyle s Suya doygun arazilerde yapılan ev, binalarda meydana gelebilecek deprem felaketindeki can kayıplarının sayısından bahsedemeyiz bile. Suya doygun arazi haricinde eğimli alanlara ev yapılması halinde uygulanması gereken prosedür de çok maliyetli ve uğraş vericidir. Eğimli arazilere atılan temel,  düz arazilere atılandan mühendislik bakış açısıyla elbette daha farklı olacaktır. Bu konudaki uzmanların fikirleri alınmadığında binaların zarar görmesi kaçınılmaz olacaktır.

H

astane, nükleer santral gibi önemli yerlerde kullanılan sismik izolatörlerin amacı aslında bu yapıları depremden hemen sonra da kesintisiz kullanabilmektir. Ülkemizde de Türkiye'de Sağlık Bakanlığı tarafından birincil ve ikincil deprem bölgelerinde 100 yatak ve üzerinde olan hastanelere sismik izolatör kullanma şartı getirildi. Sismik izolatör sismik hareketlerin bina üzerindeki etkisini azaltmaya yarar. Sismik izolatörde kullanılan malzemeler Elastomer Yalıtım Birimi (LRB), Eğri Yüzeyli Sürtünmeli Yalıtım Birimi (FPS). İzolasyon sisteminin önemi fark edildiği için mevcut binalara da uygulanmaya çalışılıyor. Bu konudaki en iyi örneklerden biri Marmara Üniversitesi Asaf Atasaven Hastanesinin Sismik İzolatör Sistemine dönüştürülmesi projesi olabilir. Bu hastane her blok farklı kat sayısından oluşmak üzere 13 bloktan oluşmaktadır. Güçlendirme sürecinde kullanılan malzemeye göre alınacak önlemler de farklılık gösteriyor. Örneğin lifli polimer ile yapılan güçlendirmede çalışma bittikten sonra insanların orayı matkapla delmemesi lazım. Yapılan diğer güçlendirme de çelik mantolama ile güçlendirmeydi. Sismik izolatör mantığıyla yapılan diğer şok emici uygulama viskoz sönümleyici ve shotcrete uygulamasıdır. Sismik izolatörler etkililiğe göre hesapladığımızda sismik dalgaları 85 kat absorbe ettiği hesaplanmış. Bu bir hastane için çok önemli, hayati bir durumdur. Sismik izolatörün önemi dünyada da fark edilmiştir ve bu kriterleri taşıyan binalara LEED, GOLD ve EDGE gibi sertifikalar verilmiştir. Bu sertifikaların verildikleri hastanelerin diğer özellikleri çevreyle uyumlu sürdürülebilir enerjiye daha ılımlı bakması, malzemelerinin ve kullandığı kaynakların daha dayanıklı olması ve elbette doğayı kirletmeyecek şekilde adaptasyon göstermiş olması gibi şartlar taşımaktadır. Tüm hastanelerin neden bu sertifikaları alamadığı da önemli bir konudur ve bu standartların gelişmiş ülkeler tarafından getirilmiş olması da Türkiye’deki hastaneler ile gelişmiş ülkeler arasındaki farkı yansıtıyor. Bunlardan öne çıkan bir sorun olarak yapısal elemanların sabitlenmediğinde ya da depremde can ve mal riskini en aza indirecek şekilde düzenlenmediğinde tehlike saçtıklarıdır. İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (IPKB) Yüksek İnşaat Mühendisi Yunus UÇAR da bu konuyu çok önemsiyor ve kendisi yaptığı güçlendirme projelerinde yapısal olmayan elemanları güçlendirerek, sismik izolatör teknolojisini uygulayarak pek çok hastanenin depremi yara almadan atlatmasına yardımcı oluyor. Her halükârda binaların yapım projeleri dahil pek çok işlem AFAD’ın çıkardığı yönetmelik esasınca yapıldığı için yönetmeliklerin de depreme göre düzenlenmesi önem taşımaktadır.

S

onuç olarak hastaneler deprem sırasında içinde binlerce insan barındırmaktadır ve binanın depreme uygun tasarlanmamış olması durumunda binlerce can kaybı yaşanacağı barizdir. Bu yüzden depremde can ve mal kaybını belirleyen en önemli şeylerden faktörlerden biri de bulunduğumuz hastanenin sismik izolatör kullanılarak yapılmış olmasıdır. Bununla birlikte depremin seyrini belirleyen tek şey de yapısal elemanlar değildir. Çünkü tıbbi cihazlar düzgün sabitlenmediğinde de can ve mal kayıpları yaşanacaktır. Bunun olmaması için daha yapım aşamasında uygun malzeme kullanılıp güçlendirme çalışmaları yapılması ve yapısal olmayan elemanların sabitlenmiş olmasıdır. Bu tür çalışmalar da yapılırken mutlaka işin uzmanları ile görüş alışverişinde bulunulmalı herkes mühendis herkes mimar rolünü üstlenmemelidir. Depreme uyarlanmış bina hastane yaparken de deprem kuşağında bulunmasına rağmen depremlerden neredeyse zarar görmeyen Japonya’dan örnek alınıp bu çerçevede projeler, planlar çizilebilir. Son olarak da zemini depreme dayanıklı kaya zemine bina, ev hastane yapılması sonradan gelen felaketleri önleme adına zorunlu olmalıdır. Örneğin suya doygun nemli toprağa yapılan binalar betonarme yapılar için sağlıksızdır ve deprem için adeta odak noktası olmaktadır. Depremler doğal bir süreçtir bu duruma uyum sağlaması gereken bizleriz ve felaketlerin sonuçlarına katlanmamak için önlenmelerimizi sıkı bir şekilde almalıyız.

Anahtar Kelimeler: sismik izolatör, yapısal olmayan elemanlar, deprem tehlikesi, hastaneler, zemin, güçlendirme.

 

No comments:

Post a Comment

Yaşam Bilimi ve İlimlerin Önemi: Geçmişten Günümüze

ARZIN YARATILIŞ SÜRESİ