NEREDE HATA YAPIYORUZ?
Zehra Betül ALTEN
1 Tıp Fakültesi Lisans Öğrencisi, 18 Mart Üniversitesi, Çanakkale, Türkiye
D |
epremler, deprem bölgesinde yaşayan hazırlıksız ülkelerin korkulu rüyasıdır. Bunun sebebi depremde can ve mal kaybına yol açabilen yapısal elemanlardan kaynaklandığı gibi tavan, monte edilmemiş nesneler ya da elektrik sistemleri gibi yapısal olmayan elemanlardan da kaynaklanabilir. Yapısal olmayan elemanların da bazen zeminin jeofizik direnç değişimleri gibi depremden direkt etkilenen yapılara nazaran can kaybına daha çok yol açtığı biliniyor. Örneğin bina sağlam olup depremde yıkılmasa bile sarsıntıdan etkilenen ve monte edilmemiş ya da daha az sağlam olan yapısal olmayan elemanlar sayesinde kişinin ve çok sayıda insanın hayatı tehlikeye girebiliyor. Japonya’da bu konuda oldukça önem arz eden çalışmalar (örn., sismik izolatörlü yapı, çelik konstrüksiyonlu yapı) yapılıyor ve Türkiye’de de eski yapılan depreme dirençli osmanlı evleri (örn., safranbolu evleri) veya 1999 depremi öncesi yapılmış çoğunluğu projesiz binalara nazaran gelişmeler kaydediliyor. Zeminin jeofizik direnç değişimleri gibi deprem riskini azaltıp artırabilen faktörler ise Kaliforniya'da ki Olive Viev Hastanesinden çıkarabileceğimiz en önemli derslerden birini bizlere gösteriyor. Buna göre yapılan hastane yeni bile olsa depreme dayanıklı yapılmamışsa (malzeme, zemin vs.) hiç umulmasa bile trajik olarak paramparça olabiliyor. Bu konuda ülkelerde uygulanan deprem kodu güncellemesi yapıların depreme hazırlıklı olmasına yardımcı olabilir.
J |
aponya
deprem kuşağında olmasına ve büyük depremlere çokça maruz kalan bir ülke
olmasına rağmen risk azaltıcı çalışmalarla deprem riskinin oldukça düşük olduğu, depreme dayanıklı bir ülkedir.
Bu bakımdan Japonya’da depreme karşı alınan önlemlerin anlaşılıp örnek alınması
bizim açımızdan da faydalı olacaktır. Japonya da bu seviyeye gelene kadar
elbette kendisi için dönüm noktası olan dünya'nın en yıkıcı depremleri atlatmıştır bunlardan en
önemlisi 1923 Kanto Tokyo depremi olmaktadır. Japonya da bu
seviyeye gelene kadar elbette kendisi için dönüm noktası olan depremleri atlatmıştır bunlardan en önemlisi 1923 Kanto Tokyo depremi olmaktadır. 7,9 (Mw) büyüklüğündeki deprem 100 binden fazla can kaybına yol açmıştır. 1952 Tokachi
8.1 büyüklüğünde deprem ve 2011 yılında 9 (Mw) büyüklüğünde Tohoku depremi gibi
büyük depremlerle yüzleşen Japonya deprem ile ilgili almış olduğu önlemlerde
büyük değişikliğe gitti. Geçmişteki hatalarından ders çıkarıp daha iyisini
yapmaya çalıştılar. Mesela 2011 yılındaki depremde kolonlardaki çatlaklar vs.
kontrol edilip sonraki deprem ihtimaline karşı önlem alınmış olsaydı sonraki
yıl olan depremde daha az hasar alınabileceğini ifade ediyor Japon Yüksek Mimar ve İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki. Aynı şekilde
Japon Yüksek Mimar ve İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki bizlerin Türkiye'de aynı
şeyleri yapabileceğimizi ve bu şekilde aslında deprem daha olmadan önce hasar bilgilerini
tahmin edebileceğimizi söylüyor. Her duyduğumuzda bizleri ürküten 98 1999 İzmit 7.6 (Mw) depreminin
tekrarının yaşanmaması için alınması gereken bu tarz önlemler şart. Japonya’da
da 1923 Büyük Kanto depreminin tekrarlanacağı söyleniyor fakat böylesi bir senaryoda daha
önce almış oldukları önlemler sayesinde neyse ki yeniden büyük bir felaket beklenmiyor. Bu tarz
önlemlere örnek olarak, eşyaları duvara sabitleyip yapısal olmayan hasarları en aza indirmek
bile olabilir. Japon Yüksek Mimar ve İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki , Türkiye'de yapmış olduğu gözlemlerde bu tarz önlemler alan çok az ev gördüğünü çoğunun
sabitlemeyi bile yapmadığını dile getiriyor. Aynı önlemler hastaneler için de
alınmalı ve tıbbi cihazlar sabitleştirilmelidir. Bu tarz önlemler sayesinde
daha önce Tokyo’daki depremlerde ağır hasar alan hastaneler sonraki depremlerde
hemen hemen hiç hasara uğramamıştır. Dünya’ da meydana
gelen en büyük 4. Deprem Japonya’da görülmesine rağmen o depremde hastanelerde belirgin
hasar olmamıştır. Sismik izolatörler de 1 Ekim 1995 Kore depreminden sonra
kullanılmaya başlanıp hastaneler ve kamu binaları daha güvenli hale getirildi.
Y |
apılar
her zaman depremin direkt etkisinden dolayı çökmezler. Bazıları aslında daha
inşa edildiklerinde bazı mühendislikle alakalı ayrıntıların atlanması kaynaklı
sağlam değillerdir. Örneğin tuzlanma yosunlaşma gibi binanın dış değil iç
yapısı kaynaklı aşınmalarını ele alalım. Bazı yapılar malzemelerin ısı geçiş
kontrolü, kapilerite gibi sıvı geçiş problemleri yüzünden tuzlanabilir. Tuz da
metalleri yapıdaki ahşabı ve taşı korozyona uğratıp kimyasal dengesini bozar.
Değişik maddelerle birleşip asit oluşturabilir. Bu şekilde betonarme yapılara
zarar verirler. Peki zaten güçsüz olduğu bilinen binalar için yeniden inşa etme
haricinde güçlendirme yapılabilmesi olası mıdır? Mimar Serkan AKIN bu konuda binaların belli bir seviyede zarar görmüş olanlarının
(örneğin çok yüklenme kaynaklı statik zararlar) güçlendirme çalışmaları
yapılabileceği diğerlerinin yeniden inşa edilmesi gerektiğini vurgular. Bir
diğer güçlendirme ise piyasada çokça kullanılan ve depreme oldukça dayanıksız
aynı zamanda maliyetli bir yapı maddesi olan betonarme yapılar için söz
konusudur. Betonarme yapının teknolojik bir esarete karşı ortaya çıkmış insanlığa
dayatılmış bir sistemin ürünü olduğunu belirtir, Mimar Serkan AKIN. Böyle bir
malzeme olduğu için yönetmeliği de sık değişiyor. Yönetmelik de değiştikçe
yapılar eski yönetmeliğe göre dayanıklı olsa bile yeni yönetmelik için
dayanıksız olabilir. Diğer bir güçlendirme yöntemi de budur. Yöneltebileceğimiz bir diğer soru da binanın inşa edildiği jeoteknik jeofizik ölçümlerle büyüklükleri tespit edilen kayma dalgası hızına (Vs30) göre değişen zemindir (bkz. Tablo 16.1, TBDY,2018). Aslında her yere hatta okyanusun ortasına bile bina yapılabilir fakat
bunu bir standarda bağlamak gerektiğinden, hangi zemine hangi bina yapılmasının
uygun olacağını belirten sınıflamalar vardır. Buna göre bir yapı daha inşa
edilmeden planlama aşamasında bu belirlenmiş olmalıdır. Yapıların güvenlik
katsayısı da binanın kullanım amacına göre belirlenmiş olunur (hastane, okul,
askeriye gibi stratejik binalar vs.). Kolon
güçlendirmesi yapılırken de daha sağlam olsun diye sağır duvarlar ve çürük
kısımlar yıkılarak yapılırsa daha sağlam olur. Tek başına bir kolonun değil de
binanın kalan kısımlarıyla takviye edilerek yapılan bütünleşik güçlendirmeler daha sağlam
olabilir. Zemin güçlendirmeleri jet grouting, mini kazıklar kullanılarak
yapılabilir. Zeminin taşıyacağı yüke göre sağlamlaştırmalar yapılabilir. Zeminler için de tuzlanma etkisi olabilir bu da çözülmesi gereken
meseleler arasındadır.
B |
etonarme
yapıların pek çok dezavantajı vardır. Bunlardan biri de tuzlanma etkisinin diğer yapılara göre daha net fark edilebilmesidir. Tuz hem betonu hem de betonun içindeki minerallerle de bağlantılı kimyasal malzemeleri
de çözer bununla birlikte de demiri de çözer. Peki daha sağlam hangi yapı
kullanılabilir? Mesela Japonya’da kullanılan ve Japon Yüksek Mimar ve İnşaat
Mühendisi Yoshinori Moriwaki’nin de belirttiği gibi çelik oldukça iyi
bir malzemedir. Özellikle bizim gibi tuzlu su kaynaklı sorunların olduğu bir
ülke için iyi bir seçenek gibi görünüyor. Ancak maliyeti yüksek olduğundan
bizim ülkemizde maalesef kullanılmıyor. Bunu yanında İnşaat Mühendisi Hakan DABAOĞLU’nun belirttiği gibi çelik kullansak da temeline yine de beton dökmek
mecburiyetindeyiz çünkü çelikler temelin üzerinde yükseliyor. Görüldüğü üzere
herhangi bir yapı inşa edilirken pek çok sorun karşımıza çıkıyor. Bunun için zemin
ile ilgilenen bir uzman ile birlikte inşaat mühendisinin birlikte çalışması çok
önemlidir. Zemin ile ilgili diğer bir önemli nokta ise okul hastane gibi riskli
binaların kat sayısının düşük olma gerekliliğidir. Elektrik kesintisi gibi
durumlarda asansörün çalışmaması gibi önemli bir sorunla karşı karşıya
kalabiliriz. Bunu düşünerek kat sayısı yapılmalıdır. Hastane gibi binalar yapılırken dikkat edilmesi gereken diğer
önemli nokta ise hastanenin yapılacağı malzemelerin korozyona, tuzlanmaya,
çürümeye dayanıklı olması gerekliliğidir. Bunun için günümüzde çok çeşitli
malzemeler ortaya çıkmıştır mesela plastikten yapılmış ve korozyona dayanıklıdemir gibi. Bu tür ilgi çekici malzemeler alım gücü yüksek ülkeler tarafından kıyıda,
limanda yani suyla yoğun temas içinde kalması gerek yerlerde bile rahatlıkla
kullanılabiliyor. Bizim ülkemizde Türkiye'de böyle malzemeler kullanılmadığı için dere yatakları gibi yerlerde ev
yapılmaması, güçlendirme çalışmaları gibi riski yeterince azaltamayan
faaliyetlerden daha gereklidir ve daha az maliyetli olacaktır. Böyle s Suya
doygun arazilerde yapılan ev, binalarda meydana gelebilecek deprem
felaketindeki can kayıplarının sayısından bahsedemeyiz bile. Suya doygun arazi haricinde eğimli
alanlara ev yapılması halinde uygulanması gereken prosedür de çok maliyetli ve
uğraş vericidir. Eğimli arazilere atılan temel, düz arazilere atılandan
mühendislik bakış açısıyla elbette daha farklı olacaktır. Bu konudaki
uzmanların fikirleri alınmadığında binaların zarar görmesi kaçınılmaz olacaktır.
H |
astane,
nükleer santral gibi önemli yerlerde kullanılan sismik izolatörlerin amacı
aslında bu yapıları depremden hemen sonra da kesintisiz kullanabilmektir.
Ülkemizde de Türkiye'de Sağlık Bakanlığı tarafından birincil ve ikincil deprem bölgelerinde 100 yatak ve üzerinde olan
hastanelere sismik izolatör kullanma şartı getirildi. Sismik
izolatör sismik hareketlerin bina üzerindeki etkisini azaltmaya yarar. Sismik
izolatörde kullanılan malzemeler Elastomer Yalıtım Birimi (LRB), Eğri Yüzeyli Sürtünmeli Yalıtım Birimi (FPS). İzolasyon sisteminin önemi fark edildiği için
mevcut binalara da uygulanmaya çalışılıyor. Bu konudaki en iyi örneklerden biri
Marmara Üniversitesi Asaf Atasaven Hastanesinin Sismik İzolatör Sistemine
dönüştürülmesi projesi olabilir. Bu hastane her blok farklı kat sayısından
oluşmak üzere 13 bloktan oluşmaktadır. Güçlendirme
sürecinde kullanılan malzemeye göre alınacak önlemler de farklılık gösteriyor.
Örneğin lifli polimer ile yapılan güçlendirmede çalışma bittikten sonra
insanların orayı matkapla delmemesi lazım. Yapılan diğer güçlendirme de çelik mantolama
ile güçlendirmeydi. Sismik izolatör mantığıyla yapılan diğer şok emici uygulama
viskoz sönümleyici ve shotcrete uygulamasıdır. Sismik izolatörler etkililiğe göre hesapladığımızda sismik
dalgaları 85 kat absorbe ettiği hesaplanmış. Bu bir hastane için çok önemli,
hayati bir durumdur. Sismik izolatörün önemi dünyada da fark edilmiştir ve bu
kriterleri taşıyan binalara LEED, GOLD ve EDGE gibi sertifikalar verilmiştir.
Bu sertifikaların verildikleri hastanelerin diğer özellikleri çevreyle uyumlu
sürdürülebilir enerjiye daha ılımlı bakması, malzemelerinin ve kullandığı
kaynakların daha dayanıklı olması ve elbette doğayı kirletmeyecek şekilde
adaptasyon göstermiş olması gibi şartlar taşımaktadır. Tüm hastanelerin neden bu sertifikaları alamadığı da
önemli bir konudur ve bu standartların gelişmiş ülkeler tarafından getirilmiş
olması da Türkiye’deki hastaneler ile gelişmiş ülkeler arasındaki farkı
yansıtıyor. Bunlardan öne çıkan bir sorun olarak yapısal elemanların sabitlenmediğinde
ya da depremde can ve mal riskini en aza indirecek şekilde düzenlenmediğinde
tehlike saçtıklarıdır. İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (IPKB) Yüksek
İnşaat Mühendisi Yunus UÇAR da bu konuyu çok önemsiyor ve kendisi yaptığı
güçlendirme projelerinde yapısal olmayan elemanları güçlendirerek, sismik
izolatör teknolojisini uygulayarak pek çok hastanenin depremi yara almadan
atlatmasına yardımcı oluyor. Her halükârda binaların
yapım projeleri dahil pek çok işlem AFAD’ın çıkardığı yönetmelik esasınca
yapıldığı için yönetmeliklerin de depreme göre düzenlenmesi önem taşımaktadır.
S |
onuç
olarak hastaneler deprem sırasında içinde binlerce insan barındırmaktadır ve
binanın depreme uygun tasarlanmamış olması durumunda binlerce can kaybı
yaşanacağı barizdir. Bu yüzden depremde can
ve mal kaybını belirleyen en önemli şeylerden faktörlerden biri de bulunduğumuz hastanenin
sismik izolatör kullanılarak yapılmış olmasıdır. Bununla birlikte depremin
seyrini belirleyen tek şey de yapısal elemanlar değildir. Çünkü tıbbi cihazlar
düzgün sabitlenmediğinde de can ve mal kayıpları yaşanacaktır. Bunun olmaması için daha yapım aşamasında uygun malzeme kullanılıp
güçlendirme çalışmaları yapılması ve yapısal olmayan elemanların sabitlenmiş
olmasıdır. Bu tür çalışmalar da yapılırken mutlaka işin uzmanları ile görüş alışverişinde
bulunulmalı herkes mühendis herkes mimar rolünü üstlenmemelidir. Depreme uyarlanmış bina hastane yaparken
de deprem kuşağında bulunmasına rağmen depremlerden neredeyse zarar görmeyen
Japonya’dan örnek alınıp bu çerçevede projeler, planlar çizilebilir. Son
olarak da zemini depreme dayanıklı kaya zemine bina, ev hastane yapılması
sonradan gelen felaketleri önleme adına zorunlu olmalıdır. Örneğin suya doygun
nemli toprağa yapılan binalar betonarme yapılar için sağlıksızdır ve deprem
için adeta odak noktası olmaktadır. Depremler doğal bir süreçtir bu duruma uyum
sağlaması gereken bizleriz ve felaketlerin sonuçlarına katlanmamak için önlenmelerimizi
sıkı bir şekilde almalıyız.
Anahtar
Kelimeler: sismik izolatör, yapısal olmayan elemanlar, deprem tehlikesi,
hastaneler, zemin, güçlendirme.
No comments:
Post a Comment