DEPREMİN
ÖNLENEBİLİR HASARI
Gökçe KARAKAYA1
1 Tıp Fakültesi
Lisans Öğrencisi, 18 Mart Üniversitesi, Çanakkale, Türkiye (gokcekrky11@gmail.com) 192401039
D |
eprem geçmişten günümüze insanlığı tehdit eden bir doğal afettir. İnsanoğlu
depremle yaşamayı öğrenmek zorunda kalmış olup depremin olmasını
engelleyemeyeceğini kabul etmiştir. Fakat depremin verdiği hasarı aldığı
önlemlerle önemli ölçüde azaltabileceğini fark etmiştir. Türkiye tehlikeli fay
hatları üzerinde olup, moment büyüklüğü Mw=7 yedinin üzerinde olan birçok yıkıcı deprem
yaşamıştır ve halen birçok yıkıcı deprem yaşanma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Japonya, depremin yıkıcı hasarına karşı önlem almada önemli bir örnektir.
Yaşadığı depremlerden büyük dersler alan Japonya, güzel bir disiplin ve
yönetmelikle günümüzde depremden aldığı hasarı önemli boyutta azaltmıştır.
Yapısal olmayan hasarların azaltılması, binaların yapıldığı zeminin
özelliklerine dikkat edilmesi, sismik izolatörler kullanılması bu hasarı
azaltmada önemli unsurlardır. Türkiye’de bu önlemler alınmaya başlanmış olsa da
Japonya kadar yaygın olmayıp hala gelişim aşamasındadır. Türkiye’de hala tam
olarak hasarı önleyici önlemler alınamamış olup yaşadığımız depremlerden büyük
hasarlar görebilmekteyiz. Depremin verdiği hasarları azaltmayı iyi öğrenmemiz
ve alınması gereken tedbirleri etkili bir şekilde almamız gerekmektedir. Bu
konuda Japonya’yı örnek almamız gereken birçok konu vardır.
Y |
oshinori Moriwaki ile yapılan interaktif ders 9 Şubat 1971’de San Fernando, Kaliforniya’da meydana gelen depremin Olive View Hastanesi üzerindeki etkilerinin konuşulmasıyla başlıyor. Bu deprem sanıldığının aksine San Andreas ana fayı boyunca meydana gelmedi. Bu hastanenin etrafında Japonya gibi dağlık bölgeler bulunmaktaydı. Bu hastanede aşağı doğru çökmeler, kolonlarda çatlama ve yıkılma meydana gelmiştir. Tavan sistemi çökmüştür. Japonya bilindiği üzere bir deprem bölgesidir. Tehlikeli depremlerin yaşandığı Japonya, depremlerden daha az etkilenmenin yollarını bulmak zorunda kalmıştır. 1923 Kanto depremi ve 1968 Mw=8.3 Tokachi depremi ve 2011 Mw=9.1 Sendai depremi Japonya’da deprem risklerinin azaltılması adına alınan önlemler bakımından Japonya için dönüm noktası olmuştur. 1923 Mw=8.2 Kanto depreminin korkutucu boyutu Japonya’yı deprem yönetmeliği hazırlamaya itmiştir. Japonya depremden en az hasarın alınması için birçok önlem alıp can kaybını en aza indirmeye çalışmaktadır. Bunun için yapısal olmayan hasarlar düşürülmeye çalışılmaktadır. Yapısal olmayan hasarların düşürülmesinin önemli bir sebebi 1923 Kanto depremi gibi bir depremin tekrar yaşanacağının tespit edilmesidir. 1923 Kanto M8.2 Kanto Depremi için jeodetik verilerden yapılan tekrarlanma süresi 200 yıl ve 500 yıl arasında değişmektedir. Japonya’da bu yapısal olmayan hasarların düşürülmesi için dolaplar duvara sabitlenmektedir. Aynı şekilde Japon hastanelerinde tıbbi cihazları korumak için duvara sabitlememiz gerekmektedir. Japonya’da hastanelerin depremden korunmasına çok dikkat edilmektedir. Orada meydana gelen en büyük deprem 9.0 büyüklüğündeki Tohoku depremiydi. Sismik izolatörler kullanıldığı için hastanelerde hasar olmadı. Bu izolatörler 1995’te kullanılmaya başlandı. Şu anda Japonya’da 50 ve üzeri yatak sayısına sahip olan hastanelerde bu izolatörlerin kullanımı zorunludur. Sismik izolatörler varsa binanın üst katlarında hareket ve sallanma azalmaktadır. Bu yüzden yapısal olmayan hasarlar sismik izolatör ile en aza indirilmektedir. Japonya’da yeni konutların yüzde doksanından fazlasında sismik izolatörler bulunmaktadır. Sismik izolatörlerin kullanımı yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Japonya’da sismik izolatörün kullanımı10 bine ulaşmış durumdadır. Zemin sert ve sağlam ise depremlerin etkisi az olmaktadır. Japonya’da hastanelerde binanın kontrolü yapılır ve zayıf kısmı saptanır. Kolonlar zayıfsa özel malzemeyle kaplanır ve güçlendirilmesi sağlanır. Japonya’da da kentsel dönüşüm yapılmaktadır. Japonya’da eski olan birçok bina bulunmaktadır. Bu eski binalarda insanlar yangından dolayı vefat etmiştir. Görüldüğü üzere Japonya çok büyük depremler yaşamasına rağmen bunlara akıllıca önlemler alarak depremden görülen hasarı azaltmayı başarmaktadır. Bu bize alınması gereken önlemlerin önemini ve depremin yıkıcı etkisinin önlenebilir olduğunu gösterir, Eğer Türkiye'de başta olmak üzere deprem riski altında olan benzer ülkelerde de bu önlemleri alıp yaygınlaştırabilirsek Türkiye'de yaşayan bizler de depremden alacağımız hasarı en aza indirebiliriz.
T |
uzlanma sıvılar
içinde bulunan minerallerinin sıvının ilgili yapı malzemesine geçtikten sonra o
yapı malzemesinin tekrardan kuruması yani nemini kaybetmesi üzerine oluşan
olaydır. Tuzlar nem ve ısı etkisiyle kılcal çatlaklar yardımı ile suyla birlikte
yüzeye taşınır ve taşındıkları yerde, taşın içinde, yüzeyinde veya altında suyun
buharlaşması sırasında yüzeyde tuz kristalleri oluşur. Tuzlanma ahşap ve
taş yapılara da betona zarar verdiği gibi zarar vermektedir. Bu binanın iç
yapılı aşınmasına sebep olmaktadır ve dolayısıyla binanın sağlamlığına zarar
vermekte olup daha kolay yıkılmasına sebep olmaktadır. Tuzlanma yapıyı korozyona
uğratmaktadır. Korozyon, metallerin bulunduğu ortam şartlarında elektro
kimyasal veya kimyasal reaksiyonlar ile bozulmasına denmektedir. Kullanılan
metallerin çoğu doğada oksijen ya da sülfür bağlanmış durumda bulunmaktadır. Bu
haldeki metallerin istediğimiz saf hale gelmesini sağlamak için yüksek enerji verilmesi
gerekmektedir. Bu verilen enerji metali aktif yapar. Saflaştırılmış metal
enerjiyi dışarı verip eski kararlı haline dönmeye çalışır. Bu sebeple
metallerde aşınma meydana gelir. Metalin aktifliği daha kolay aşınmasına sebep
olmaktadır. Korozyon yaşanmasını istemediğimiz bir durumdur. Önlemek
için tedbir almamız gerekmektedir. Çünkü korozyon metal malzemelere
zaman geçtikçe en çok zarar veren olaylardan birisidir. Binanın hasar görmesine
hatta yıkılmasına bile sebep olabilir. Zaman geçtikçe korozyonun etkisi
daha da gözle görülebilir hale gelir. Eğer bir binada korozyon varsa
bunu doğrulamak için bina zemininden örnekler alınıp laboratuvara gönderilmesi
gerekmektedir. Bir taşta siyahlaşma, yosunlaşma görürsek içerden olan tuzlanma
olayının görüldüğünü anlamamız gerekir. Su yatayda ve düşeyde hareket eder. Yapıda
iki türlü güçlendirme yapılır. Bunlardan birisi binanın yük karşısında
hasara uğrama durumunda güçlendirmesi yapılmasıdır. Bir diğeri ise
yapının sağlamlığında bir sorun olmamasına rağmen yönetmelik değişimi ile güçlendirmenin
yapılması olayıdır. Binalar belli seviyenin altında hasar görmüşler ise yeniden
yapılandırırlar fakat hasar durumu çok fazlaysa yıkılmaları daha doğru bir
karardır. Yapı güçlendirilirken maliyete, harcanacak zamana ve arazinin duruma
bakılmaktadır. Güçlendirilmesine karar verilen yapıya işlem önce temelden başlanır
sonra gerekli eksiklikler giderilir.
D |
eprem riskinin azaltılmasında Zenonpanel sistemi Arabistan’da kullanılmaktadır fakat maalesef Türkiye’de faaliyete
geçememiştir. Bu sistem bir fabrikada üretilmektedir. Kafes sistemin içinde
strafor vardır. Bu sistem yedi metreye kadar kolonlarla geçiyor. Üste ve alta
beton dökülerek kullanılır, esnemesi çok rahattır, bir-iki katlı binalarda ve
çatılarda çok rahat kullanılmaktadır. Bu panel sistemini İngilizler tünellerde
kullanmıştır çünkü çok rahat kıvrılır. Betonarme yapılarda örme yerine bu
kullanılır çünkü depremde çok yönlü sallantılar (aşağıdan gelen vurma şeklinde,
sağdan sola dalga şeklinde gelen) oluşur ve bu sallantıların oluştuğu sırada
tuğla olan duvarlar patlamaktadır. Çünkü önünde ve arkasında çok ince bir sıva
vardır. Zenon panel sistemi ise dış duvarlarda kullanıp betonla birleştirilse
patlamanın meydana gelmesi mümkün olmayacaktır. Riskin azaltılmasındaki bir
başka konu depremin yapıldığı sismik dalga olarak yayıldığı zemindir. Dere yataklarına ve dik yamaçlı yerlere
yapı yapılmaması gerekmektedir. Dere yatağında taşkınlık oluşması bina için
tehlikelidir. Aynı şekilde dere yatağına çok katlı bina yapılması sakıncalıdır.
Normalde her yerde bina yapılabilir fakat sistemini değiştirmemiz
gerekmektedir. Eğer dere yatağına bina yapacaksak orayı çok iyi araştırmamız
gerekmektedir. Hem zemini hem dereyi hem de taşıma gücünü araştırıp binayı da
ona göre yapmamız gerekmektedir. Binanın yeri tehlikeli olsa da zeminin ve
binanın kontrolü iyi yapılırsa yıkılmasının önlenmesi sağlanabilmektedir. Bu
sebeple kontrol etmek çok önemlidir. Eğimli yerlerde bina yapılabilir fakat bu
eğimli yerlerde bulunan binalar için birçok önlem alınması gerekmektedir. Buna U
şeklinde kazık çakılması örnek verilebilir. Eğimin 11 dereceyi geçmesi de
heyelan riski oluşturmaktadır. Eğer gerekli önlemler alınmazsa yükten dolayı
çökme tehlikesi oluşmaktadır. Çok katlı binalar yapılırken binanın ne kadar
yüksek yapılacağına zeminin titreşim periyodu belirlemektedir. Eğer çıkılacak
kat yüksekliğinde zemin dinlenmezse bir felakete yol açılabilir. Zemin
değerleri planlama çalışmasıyla başlar ve parsel parsel söz konusu arsaların
taşıma güçleri bilinir. Ona göre eğimler ve taşıma güçleri hesaplanır. Binaların
temellerinde kullanılan ve Türkiye’de yüz yatak ve üzerinde hastanelerde
kullanılan sismik izolatörler titreşimi
önlemekte ve süspansiye etmektedir.
Zenon Panel Sistemi
D |
eprem yönetmelikleri bugüne kadar 7 kez (1947, 1953, 1961, 1968, 1975, 1998 ve halen yürürlükte olan 2007) revize edilmiştir. 1998 deprem yönetmeliği öncesinde ki deprem yük kabullerin 2.5 kat daha fazla olduğunu görürüz. 1998
yönetmeliği ile bu konuda ciddi bir tadilat yapılmıştır. Eski yapılmış olan
binaların yani 1998 öncesi yönetmeliklere 1975 yönetmeliğine göre tasarlanmış olan binaların yetersiz
olduğu görülür. Mühendislik hizmeti almamış, çevresel etkilerden etkilenmiş,
zeminde sıvılaşma riski bulunan, zayıf ve kötü işçiliği olan, kontrolsüz malzeme
kullanımı, yapıldığı dönemin inşaat teknolojilerinin eski olması gibi sebeplerle
binalar ekonomik ömürlerini tamamlamış olabilmektedirler. 1998 öncesi yapılan binaların tüm binalara oranının yaklaşık olarak %60 olduğu ileri sürülmektedir. İki seçenek vardır.
Ya bu binalar yıkılıp tekrar yapılır ya da güçlendirme işlemi yapılır. Buna
karar vermede risk tabanlı depremsellik analizleri yapılır. Bu depremsellik analizi
sonucunda güçlendirme maliyetinin yeniden yapım maliyetine oranı yüzde
40’ı aşmıyorsa bu binanın güçlendirilmesi uygun görülebilir. Bununla beraber arazinin
imar problemi olup olmadığına bakılır. Yapım süresine bakılır. Güçlendirmede
harcanan zaman yeniden yapımdaki harcanan zamandan çok daha kısadır. Bina
boşaltılmadan depreme karşı dayanıklı hale getirilmek isteniyorsa ve mevcut
yapı talebi karşılıyorsa güçlendirme seçeneği tercih edilmektedir. Güçlendirme
çalışmaları betonarme mantolama denen betonu sarma şeklinde yapılabilmektedir.
Çelik paneller veya plakalarla mantolama yapılabilir. Perde ekleme, lifli
polimer kumaş uygulaması, çelik çapraz ekleme, shotcrete uygulaması, takviye
sıvası uygulaması, binanın dış kontüründeki çerçeve sistemini güçlendirerek
aynen yapmaya dayanan masterframe uygulaması, sismik izolatör
kullanılması ve viskoz sönümleyici kullanılması binaların güçlendirmesinde
kullanılan yöntemlerdendir. Sismik izolatör kullanımı önemli bir
faktördür. Onu kullanan ve gerekli diğer kriterleri taşıyan binalara GOLD,
LEED. EDGE sertifikaları verilmektedir. Güçlendirme sonucunda elde etmek
istediğimiz üç şey vardır. Bunlardan biri kesintisiz kullanımdır, bina işlevine
devam etmektedir. Bir diğeri sınırlı hasardır. Ciddi bir yapısal hasar oluşması
istenmez. Bir diğeri de kontrollü hasardır. Büyük depremlerde hasar alınsa da
binanın yıkılmaması istenmektedir. Çok büyük depremlerde de binaların bütün
yapısal sistemleri hasar alsa da göçmemesi istenmektedir. Lifli polimer güçlendirme
karbon fiber dediğimiz güçlendirme yöntemidir. Elemanları sardıktan
sonra çok ciddi şekilde korunması
gerekmektedir. Bir kolona, kirişe bu imalat yapıldıktan sonra matkapla
delinmemeleri gerekmektedir çünkü lifli polimerin çalışma prensibi ortadan
kalkmasına sebep olmaktadır. Visköz sönümleyiciler binanın deplasman talebini
nispeten azaltmaktadır. Binaya gelecek olan kuvvetleri daha hızlı bir şekilde
sönenler ve o enerjiyi absorbe etmektedir.
S |
onuç olarak
görmekteyiz ki depremler aslında korkulması gereken olaylar değildirler. Eğer
biz gerekli önlemleri alırsak depremden en düşük seviyede hasara maruz kalırız.
Sismik izolatörlerin kullanılması, binaların yapıldığı zeminin iyi
incelenmesi, çok katlı bina yapmaktan kaçınılması, güçlendirme
çalışmaları yapılması, yapısal olmayan hasarları azaltmak için eşyaların
sabitlenmesi gibi uygulamaların yapılması hasarı azaltıcı işlemlerden birkaç
tanesidir. Türkiye’nin tehlikeli deprem fay hatlarında yer aldığı için
depremden korunmak için bu önlemleri alması gerekmektedir fakat hala tam olarak
bu konuda başarılı olduğu söylenemez. Japonya yaşadığı yıkıcı depremlerden ders
çıkarmış olup ülkesini deprem konusunda donanımlı hale getirmiştir. Japonya’da
50 ve üzeri yatak sayısına sahip hastanelerde sismik izolatörler bulunmakta
iken Türkiye’de 100 ve üzeri hastanelerde sismik izolatör
kullanım zorunluluğu bulunmaktadır. Aynı zamanda Japonya’da yapısal olmayan
hasarların azaltılması için eşyaların
sabitlenmesi yaygın bir olayken Türkiye’de bu durum çok az görülmektedir.
Depremin değil de depreme karşı hazırlıksız olmanın öldürücü olduğunu fark edip
gerekli önlemleri almamız, depremin hasarının önlenebilir olduğunu fark etmemiz
gerekmektedir.
Anahtar kelimeler:
sismik izolatörler, tuzlanma, güçlendirme, korozyon
No comments:
Post a Comment