SAĞLIKLI
BİNALAR
Hakan
Eşenbuğa
No:202401424
ÇOMÜ
Tıp Dönem 2
hakanesn13@gmail.com
Anahtar
Kelimeler: deprem, Japonya, risk azaltma, önlem, IPBK
astaneler toplum için çok
önemli kurumlardan biridir. Tabi bu önemin yanında hastanelerin sağlam olması
da olası afet durumlarında insanların yardım ve tedavi alması için büyük bir
önem arz etmektedir. Hastanelerde kötü ve eksik yapısal elemanların kullanılması
hastanelerin sağlamlığına çok büyük zararlar verecektir. Özellikle afet
durumunda böyle büyük görevler üstlenecek binalara sismik izolatör gibi binayı
çok güçlendirebilecek elemanlarla güçlendirme yapılmazsa olası bir deprem veya
afet durumunda hastanenin yıkılma ve hizmet verememe durumuna getirebilir ve bu
afetin olası etkilerinin daha da artmasına yol açabilecektir. Japonya gibi
yoğun deprem kuşağındaki bir ülke bu durumdan kaçınmak için henüz afet öncesi
çok sağlam yapılar inşaa etmeye özen gösteriyor (hastane tipi önemli yapılarda
çelik ve betonarme kompozite şekilde kullanarak) ve çeşitli izolatörlerle
binanın kullanımını zorunlu hale getirerek olası depremlerde riski en aza
indirgemeyi başarıyor. Diğer bir yandan özellikle hastane tipi önemli yapılarda
binanın sağlamlığının yanı sıra hastane içerisinde bulunan pahalı ve zor
bulunana alet ve makinelerin de depremden etkilenmesinin önüne geçilmeli.
apısal olmayan elemanlar
olarak adlandırılan bu elemanların kesin bir şekilde sabitlenmemesi olası
afetlerde maddi ve manevi şekilde zararlara yol açabilir. Türkiye bu konuda son
yıllarda önemli gelişmeler kaydetmiştir. Özellikle son yıllarda inşaa edilen
şehir hastanelerinde sismik izolatör kullanımı zorunlu hale getirilmiştir ve
bina içindeki aletlerin sabitlenmesi zorunlu kılınmıştır. Bir diğer yandan 1971
yılında Amerika’nın California eyaletinde yaşanan San Fernando depremi bu
önlemlerin alınmasına adeta bir kanıt teşkil edecek şekildedir. San Fernando
depreminde büyük zararlar gören Olive View hastanesi eğer bu önlemler tam bir
şekilde alınmış olsaydı daha sağlam bir şekilde kalabilirdi ve oluşan maddi ve
hastanenin bir bölümünün çalışamamasından dolayı kaynaklanan manevi hasarların
önüne geçilebilirdi. Tabi ki bu depremden sonra yeni deprem yönetmelikleri
gelmiştir ve bunların önüne geçilmesine ilişkin yeni direktifler
yayınlanmıştır. Japonya’da hastaneler, okullar ve devlet binaları depremden
sonra sağlam kalan binalar olması gerektiği için daha inşaa sürecinde çok
sağlam yapılmaktadır. Japonya’da deprem kaçış alanları ülkemizde olduğu gibi
dışarıdaki toplanma alanları değil bunun aksine bina içinde bulunan kapalı
alanlardır. Böylece yemek, ısınma ve su gibi temel ihtiyaçlar daha rahat bir
şekilde karşılanabiliyor. Genel olarak hastaneler ve kamu binaları yapım
aşamasındayken normal binalardan daha güçlü yapılacak şekilde planlanıyor. Bina
inşaası sırasında, inşaat bitişinde ve her yıl düzenli olmak üzere kontroller
yapılıyor. Japonya’da deprem yönetmeliklerinde teknolojinin gelişmesi ve
eksiklerin fark edilmesi üzerine tabi ki değişiklikler görülmüştür. 1981 ve 200
yıllarında deprem yönetmeliklerinde değişiklikler olmuştur. Özellikle bu
değişikliklerde 1981 öncesi yapılmış binalarda kesin olarak güçlendirme
yapılması gerektiğinden bahsedilmiştir. Zemin gücüne ve binanın inşaat yılı da
dikkate alınarak 1981 sonrası binalarda da değişikliklere ve güçlendirilmelere
gidilmesinin de gerekliliği belirtilmiştir. Japonya binalarda yapı malzemesi
olarak ülkemizde çok yaygın olarak kullanılan betonarmenin haricinden okullar,
hastaneler ve kamu binaları için çelik ve betonarmenin kompozit bir şekilde
kullanımı, normal hanelerde ahşap kullanımı ve fabrika gibi yapıların çelikten
yapılması yolunu kullanmıştır. Japonya’da çeliğin ucuz olması (özellikle
ülkemize göre çok ucuz) ve çelik üretiminin görülmesi de Japonya’nın yapılarda
yaygın çelik kullanımını kolaylaştıran etmenlerdir.
aponya her ne kadar
deprem konusunda bilinçli ve gelişmiş bir ülke olsa da tabi ki hastane gibi
bazı önem verilen yapılar depremden hasar almıştır. Özellikle de 1981 yılı
öncesi yapılan hastaneler depremlerden hasar görmüştür. Japonya’da 1995’te
görülen büyük depremde hastaneler de dahil olmak üzere birçok yapı hasar
almıştır. Japonya depremlerde hasarın azaltılması için özellikle çok fazla
depremin görüldüğü ve yoğun bir deprem kuşağında bir ülke olarak büyük önlemler
almıştır. Hasar azaltma hususunda sismik izolatörlerin kullanılması özellikle
önemli yapılarda zorunlu kılınmıştır. Özellikle hastane gibi önemli yapıların
içerisinde yer alan eşyalar ve makinelerin tam sabitlenmesine dikkat
edilmiştir. Japonya’da binalarda kolon güçlendirme yapılması yine binanın
önemine göre değişiklik göstermektedir. Normal binalarda kolon incelenmesinde
kolonun zayıf olduğu belirlenirse kolonun dışına demir ve betonla güçlendirme
yapılır. Zayıf kolona çelik plaka giydirme veya kolonun çok özel malzemelerle
sarılması da diğer kolon güçlendirme yöntemlerindendir. Önemli binalarda ise
güçlendirme için kurşun çekirdekli kauçuklu, çelik kauçuklu ve kurşun
izolatörler yardımıyla güçlendirme yapılmaktadır. Bunun dışında ahşap ve hafif
binalarda bilye sistemi kullanılmaktadır. Binanın ve zeminin kötü olduğu
yerlerde bina güçlendirmesi yapmak mantıksız olacağından güçlendirme
yapılmaması binanın yıkılıp başka bir yere inşaa edilmesi ya da zemin
güçlendirme yapılarak inşaa edilmesi tercih edilmektedir. Japonya’da binaların
statik özelliklerine mimari özelliklerinden daha fazla önem verilmektedir çünkü
ülke tam deprem kuşağı üzerinde yer almaktadır ve sağlamlık mimarinin önüne
geçmektedir. Türkiye’de kamuya ait yapılar kamu ihale kanunlarına uyularak yapılmaktadır.
Türkiye’de şu an 4734 ve 4735 sayılı kamu ihale kanunları yürürlüktedir. Mevcut iktidarın, iktidara geldiği
ilk zamanlarda Avrupa Birliği uyum yasaları gereği ilk olarak değiştirdiği
kanunlardan birisidir. Bundan önce 2886 sayılı ihale kanunu
kullanılmaktaydı. Türkiye’de inşaat süreci Osmanlı’dan günümüze gelecek şekilde
Hassa Mimarlar Ocağı’ndan Nafia Nezaretine ordan Bayındırlık Bakanlığı’na son
olarak da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na geçmiştir. 4734 ve 4735 sayılı kanun
ülkemizde kamu adına yapılacak her türlü hizmet alımı (güvenlik, yemek, servis
vb.) yürütülmesi için esas alınan kanundur.
hale kanunlarında
öncelikli olarak yüklenicinin yani işi taahhüt edecek firmanın ya da şahsın iş
bitirme belgesi yani daha önce yaptığı işlerin belgelenmesi ve bundan sonra
çıkacak muhtemel yeni ihalelerde ya da hizmet alımlarında elindeki belgeyle bu
işi yapabileceğini ispat etmelidir. İkinci önemli unsur ise ihaleye çıkış
yöntemidir. İhalenin yapılma şekli herkese açık mıdır, belirli davetliler
arasında mıdır yoksa herkese açık ama ön yeterlilikli mi olduğudur. Üçüncü
unsur ise söz konusu işe teklif verme şeklidir. Açık eksiltme, kapalı eksiltme,
pazarlık ve söz konusu iş için aciliyeti ve olağanüstü durumlardan dolayı belli
eleme kriterlerinin es geçildiği sistemler şeklindedir. Büyükşehirlerde
harcamalar valilikler ya da büyükşehir belediyeleri üzerinden yapılırken diğer
şehirlerde ise il genel meclisleri ve ilçe belediyeleri ile birlikte paralel
olarak bütçeden aldıkları paylarla yaptıkları harcamalar şeklinde
görülmektedir. 4734 ve 4735 sayılı kanun ilk çıktığında Avrupa Birliği uyum
yasaları ve Avrupa’daki vergi mevzuatına uymak üzere değiştirilmiş olsa da
ülkemizde siyasi ve sosyal problemlerden ötürü bu kurallar göz ardı edilerek
ihale kanununda yaklaşık 190 kere değişikliğe gidilmiştir. Mimarlıkta
dilatasyon, yüksek katlı ve oturma alanı geniş yapılar için tasarlanırken
yapının oturduğu zemindeki farklılıklar ve sıcaklık değişimlerinden dolayı
meydana gelen genleşme ve kısalma hareketlerinin yapıya zarar vermesini
engellemek gayesiyle yapılarda bırakılan boşluğa verilen isimdir. 35 metreden
uzun yapılar sıcaklık arttığında ve azaldığında binalar rötre yapacağından 35
metreden uzun yapılar için binanın ikiye bölünerek dilatasyon yapılması
gerekmektedir. Diğer yandan 50 metre yatay uzunluğa sahip yapılar için ise
zeminden gelecek değerler ve binanın bunu karşılama yükü farklı olacağından ve
deprem ivmesinden farklı etkileneceklerinden dilatasyon yapılması
gerekmektedir. Eğer dilatasyon yapılmaz ise bina dayanamayacağı kuvvete maruz
kaldığı için bu kuvvetler binada gerilmeler oluşturur ve bu gerilmeler de
binada istemediğimiz yönlerde yükler oluşturarak binalara kırılmalar ve
hasarlara yol açabilir. Binalar açısından bir diğer sıkıntı da rutubettir.
Rutubet bina içerisindeki nemin yani ortam buharının bina ısı kaybederken
bünyesinde bulundurduğu buharı duvara bırakmasından dolayı duvarda oluşan
küflenme ve çürümedir.
utubet kanser gibi
düşünülebilir. Bina rutubet aldığında harç malzemeleri, yapı malzemeleri yani
beton ve tuğlalar çürümeye başlar ve demirin düşmanı olan su demirin
paslanmasına neden olur. Betonarme yapı betonarme özelliğinden böyle uzaklaşmış
olur. Betonarme yığmaya döner ve binanın sağlamlığına büyük ölçüde zarar gelir.
Özellikle banyolarda rutubet alan tavan çökmeye kadar gidebilir. Bunun için ise
bu ortamlar havalandırılmalı ve asma tavan kullanılmalıdır. Rutubetin kesin
çözümü ise bina duvarlarını ısı yalıtımı lehine kalınlaştırılması ve binaya
dışarıdan ısı yalıtımı yapılması gerekmektedir. Başka bir bakış açısından olaya
bakacak olursak nerelere bina yapılmaması gerektiği önemli bir başlıktır.
Çevresine göre çukur olan alanlara, sulu zeminlere ve dere yataklarına, dolgu
zeminlere yerleşim yapılmamalıdır. Eğimin %20’den fazla olduğu yerlere ise
konjoktürel olarak yerleşim yapılabilir. Bunun yerel mimaride (Bursa, Mardin,
Afyon) örnekleri mevcuttur. Kontrollü eğimin yani %5-%15 eğimin olduğu alanlara
yerleşilebilir. Bunlar bizim insanımızın tarihler boyunda yerleşim olarak
seçtiği (Bursa, Amasra, Safranbolu vb.) yerlerdir. Bir binayı taşıyan ana
sisteme taşıyıcı sistem denir ve bu sistem binayı ayakta tutan karkas
sistemdir. Temel taşıyıcı yapılar yığma yapılar, ahşap yapılar, çelik ve betonarme
yapılardır. Ülkemizde inşaat alanında gözlenen en büyük sorunlardan biri de
kaçak yapılaşmadır. Bunun engellenmesi için düzenli ve etkin bir denetleme
sistemi kurulması gerekmektedir. Binalarımızı sadece %10’luk bir maliyet payı
bırakarak sismik izolatörlerle donatıp çok daha sağlamlaştırabiliriz ya da geleneksel
Türk tipi yapılar tercih edilebilir. Ahşap yapılar betonarme yapıların 8 kat
daha hafif yapılardır ve bu avantajından dolayı depremin etkisini azaltarak ve
maliyeti düşürerek güzel fırsatlar sunulabilmektedir. İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) İstanbul ilinin deprem riskini önleme çalışmalarını
yönetmek için 2006 yılından itibaren faaliyet göstermeye başlamıştır. İPKB
yaptığı İSMEP ve benzeri projelerle enerji tasarrufu, GSMH’ya katkı,
malzelerden tasarruf, yaralanmaların ve üretim kaybının önlenmesi gibi önemli
katkılar sunmuştur. Verilere göre inşaat sürecinden önce harcanan her 1 dolar
için olası afetten sonra x6.6-10.9 kat kar elde edilebilmektedir ve İPKB bu
hususu dikkate alarak bina inşaası öncesi alınacak önlemlerin önemine göre
hareket etmektedir.
üyük
binalarda cephe performansı binanın mekanik ve elektrik sistemlerini en çok
etkileyen unsurlardan birisidir. İPKB inşaat ettiği binaların cephenin cam
olmayan kısımlarında yoğun miktarda izolasyon malzemesi kullanmıştır. Cam kısım
izolasyon için zayıflık oluşturmaktadır. Bu anlamda İPKB projelerinde yüksek performanslı
camlar kullanmıştır. Bu camlarda 2 cam tabakanın arasında yalıtım boşluğu
vardır aynı zamanda bu camlar arasında gölgeleme faktörüne sahip film vardır.
Bu camlar yaz ve kış ısı yalıtımı sağlar ve gün ışığının zararsız bir şekilde
sürekli binaya girmesini sağlar. Diğer yandan yeşil bina kavramı ilk olarak 1960’larda
kullanılmıştır. Bu kavram binanın doğayla bütünleşmesini ele alır. EDGE
sertifikası ise gelişmekte olan ülkelere verilen bir yeşil bina sertifikasıdır.
IFC adlı kurum tarafından verilmektedir.
Bu sertifika enerji, su ve malzeme verimliliğini ölçü almaktadır.
Sertifikayı almak için baz değerin %20 üstüne çıkılması gerekmektedir. Diğer
bir sertifika olan LEED sertifikası ise USGBC (Amerikan Yeşil Binalar Konseyi)
tarafından verilir. Proje sürdürülebilir çevre, su verimliliği, enerji ve
atmosfer, malzeme ve kaynaklar, iç hava kalitesi, tasarımda inovasyon ve
bölgesel önem açılarından incelenir ve puanlanır ve bu puanlara göre
sertifikalar silver, gold ve platinum olarak isimlendirilir. Ülkemizde bulunan
Kartal Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi Dünya’da hem EDGE hem de LEED Gold
sertifikalı tek hastane ve yapıdır. İPKB inşaa süresince çevreyi koruma amaçlı
bazı önlemler alır. Kanalizasyona direkt inşaat atıklarının verilmemesi için
yapay bir atık tank deposu kullanılır ve daha sonra atıklar çevreye zarar
vermeyecek şekilde imha edilir. Geri dönüştürebilecek atıklar toplanır ve geri
dönüştürülür. Şantiyelerde çevrenin kirletilmemesi için kamyon temizlenme
alanları bulunur. Bunun yanı sıra tasarruf amaçlı yapıda bazı önlemler
mevcuttur. Yoğuşmalı kazanlar, yüksek verimli tri jenerasyon sistemi ve ısı
geri kazanımlı havalandırma sistemleri hastanede kullanılan bazı sistemlerdir.
Aydınlatma için T5 ve led aydınlatma, mekana ve amaca uygun özel aydınlatmalar
kullanılır. İçeride kullanılan fan croil suyu israf edilmez peyzaj sulamada ve
soğutma kulelerini besleme suyu olarak kullanılır. Tüm projelerde ekipmanlar
yüksek verimli ve EPA standartlarını karşılayacak şekilde seçilir.
iğer bir
konu ise İPKB Dünya’daki en büyük yapı izolatör implantasyonunu
gerçekleştirmiştir. Bu yapı Prof. Dr. Asaf Ataseven hastanesidir ve bu hastane
113.000 m2’lik tek blokluk bir yapıdır. Fakat bu implantasyonun yapılması için
binanın buna uygun olması en önemli etkendir. Bu yapıda yaklaşık olarak 700
adet kolon yerinde kesilerek izolatör implantasyonu yapılmıştır. Ancak kolon
büyüklüklerinin statik izolatör modelini kaldırmadığı için önce kolonlar çelik
hasır ve C40 sınıfı betonlarla sarılmış ve güçlendirilmiştir. Daha sonra
izolatörler kesilmiştir ve implantasyon yapılmıştır. Diğer yandan ülkemiz
deprem konusunda yeterli midir gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmış mıdır önemli
bir sorudur. Özellikle 1999 depreminden sonra afet yönetimi konusunda ülkemiz
çok ciddi felsefe değişiklikleri oldu. Afet olduktan sonra yara sarma felsefesinden
risk yönetimi felsefesini geçildi. Bu felsefe içinde dünyadaki bütün iyi
uygulamalar benzerdir. Ayrıca İSMEP ölçeğinde dünyada uygulanan iyi yöntemler
ve uygulanmayan yöntemler birlikte görülmektedir. Bütün uygulamalar standart
yönetmelikler gereği yapıldığı için arada çok bir fark yoktur.
epremler
ve olası afetler binalarda yapısal ve yapısal olmayan hasarlara neden olabilmektedir.
Bu hasarları önlemek adına binalarda kaliteli ve sağlam malzemelerin
kullanılması tercih edilmeli ve binalara sismik izolatörler eklenerek daha da
güçlendirilmelidir. Özellikle hastane gibi özel yapılarda son derece önem arz
eden aletler ve makineler sabitlenerek depremin etkilerinin artması
önlenmelidir. 1971 San Fernando depremi bu önlemler için büyük bir örnek teşkil
etmektedir. Ülkemizde ise son yıllarda yeni yapılan şehir hastaneleri ile bu
alanda hem zorunlu sismik izolatör donatılması ve eşya sabitlenmesi gibi
konuları da ekleyerek önemli gelişmeler kaydetmiştir. Diğer yandan Japonya bu
alanda yoğun ve büyük depremlere maruz kalmasından ötürü uzun zamanlar önce
gelişmiş önlemler almaya başlamıştır. Bu tarz örnekler bize ne yapmamız
konusunda önemli fikirler vermekte olası bir deprem ve afetten korunmamız
açısından yapılması gereklilikleri yerine getirme konusunda yardımcı
olmaktadır.