Wednesday, May 25, 2022

SAĞLIKLI BİNALAR

 

SAĞLIKLI BİNALAR

Hakan Eşenbuğa

No:202401424

ÇOMÜ Tıp Dönem 2

hakanesn13@gmail.com

 

Anahtar Kelimeler: deprem, Japonya, risk azaltma, önlem, IPBK

 

H

astaneler toplum için çok önemli kurumlardan biridir. Tabi bu önemin yanında hastanelerin sağlam olması da olası afet durumlarında insanların yardım ve tedavi alması için büyük bir önem arz etmektedir. Hastanelerde kötü ve eksik yapısal elemanların kullanılması hastanelerin sağlamlığına çok büyük zararlar verecektir. Özellikle afet durumunda böyle büyük görevler üstlenecek binalara sismik izolatör gibi binayı çok güçlendirebilecek elemanlarla güçlendirme yapılmazsa olası bir deprem veya afet durumunda hastanenin yıkılma ve hizmet verememe durumuna getirebilir ve bu afetin olası etkilerinin daha da artmasına yol açabilecektir. Japonya gibi yoğun deprem kuşağındaki bir ülke bu durumdan kaçınmak için henüz afet öncesi çok sağlam yapılar inşaa etmeye özen gösteriyor (hastane tipi önemli yapılarda çelik ve betonarme kompozite şekilde kullanarak) ve çeşitli izolatörlerle binanın kullanımını zorunlu hale getirerek olası depremlerde riski en aza indirgemeyi başarıyor. Diğer bir yandan özellikle hastane tipi önemli yapılarda binanın sağlamlığının yanı sıra hastane içerisinde bulunan pahalı ve zor bulunana alet ve makinelerin de depremden etkilenmesinin önüne geçilmeli.

Y

apısal olmayan elemanlar olarak adlandırılan bu elemanların kesin bir şekilde sabitlenmemesi olası afetlerde maddi ve manevi şekilde zararlara yol açabilir. Türkiye bu konuda son yıllarda önemli gelişmeler kaydetmiştir. Özellikle son yıllarda inşaa edilen şehir hastanelerinde sismik izolatör kullanımı zorunlu hale getirilmiştir ve bina içindeki aletlerin sabitlenmesi zorunlu kılınmıştır. Bir diğer yandan 1971 yılında Amerika’nın California eyaletinde yaşanan San Fernando depremi bu önlemlerin alınmasına adeta bir kanıt teşkil edecek şekildedir. San Fernando depreminde büyük zararlar gören Olive View hastanesi eğer bu önlemler tam bir şekilde alınmış olsaydı daha sağlam bir şekilde kalabilirdi ve oluşan maddi ve hastanenin bir bölümünün çalışamamasından dolayı kaynaklanan manevi hasarların önüne geçilebilirdi. Tabi ki bu depremden sonra yeni deprem yönetmelikleri gelmiştir ve bunların önüne geçilmesine ilişkin yeni direktifler yayınlanmıştır. Japonya’da hastaneler, okullar ve devlet binaları depremden sonra sağlam kalan binalar olması gerektiği için daha inşaa sürecinde çok sağlam yapılmaktadır. Japonya’da deprem kaçış alanları ülkemizde olduğu gibi dışarıdaki toplanma alanları değil bunun aksine bina içinde bulunan kapalı alanlardır. Böylece yemek, ısınma ve su gibi temel ihtiyaçlar daha rahat bir şekilde karşılanabiliyor. Genel olarak hastaneler ve kamu binaları yapım aşamasındayken normal binalardan daha güçlü yapılacak şekilde planlanıyor. Bina inşaası sırasında, inşaat bitişinde ve her yıl düzenli olmak üzere kontroller yapılıyor. Japonya’da deprem yönetmeliklerinde teknolojinin gelişmesi ve eksiklerin fark edilmesi üzerine tabi ki değişiklikler görülmüştür. 1981 ve 200 yıllarında deprem yönetmeliklerinde değişiklikler olmuştur. Özellikle bu değişikliklerde 1981 öncesi yapılmış binalarda kesin olarak güçlendirme yapılması gerektiğinden bahsedilmiştir. Zemin gücüne ve binanın inşaat yılı da dikkate alınarak 1981 sonrası binalarda da değişikliklere ve güçlendirilmelere gidilmesinin de gerekliliği belirtilmiştir. Japonya binalarda yapı malzemesi olarak ülkemizde çok yaygın olarak kullanılan betonarmenin haricinden okullar, hastaneler ve kamu binaları için çelik ve betonarmenin kompozit bir şekilde kullanımı, normal hanelerde ahşap kullanımı ve fabrika gibi yapıların çelikten yapılması yolunu kullanmıştır. Japonya’da çeliğin ucuz olması (özellikle ülkemize göre çok ucuz) ve çelik üretiminin görülmesi de Japonya’nın yapılarda yaygın çelik kullanımını kolaylaştıran etmenlerdir.

J

aponya her ne kadar deprem konusunda bilinçli ve gelişmiş bir ülke olsa da tabi ki hastane gibi bazı önem verilen yapılar depremden hasar almıştır. Özellikle de 1981 yılı öncesi yapılan hastaneler depremlerden hasar görmüştür. Japonya’da 1995’te görülen büyük depremde hastaneler de dahil olmak üzere birçok yapı hasar almıştır. Japonya depremlerde hasarın azaltılması için özellikle çok fazla depremin görüldüğü ve yoğun bir deprem kuşağında bir ülke olarak büyük önlemler almıştır. Hasar azaltma hususunda sismik izolatörlerin kullanılması özellikle önemli yapılarda zorunlu kılınmıştır. Özellikle hastane gibi önemli yapıların içerisinde yer alan eşyalar ve makinelerin tam sabitlenmesine dikkat edilmiştir. Japonya’da binalarda kolon güçlendirme yapılması yine binanın önemine göre değişiklik göstermektedir. Normal binalarda kolon incelenmesinde kolonun zayıf olduğu belirlenirse kolonun dışına demir ve betonla güçlendirme yapılır. Zayıf kolona çelik plaka giydirme veya kolonun çok özel malzemelerle sarılması da diğer kolon güçlendirme yöntemlerindendir. Önemli binalarda ise güçlendirme için kurşun çekirdekli kauçuklu, çelik kauçuklu ve kurşun izolatörler yardımıyla güçlendirme yapılmaktadır. Bunun dışında ahşap ve hafif binalarda bilye sistemi kullanılmaktadır. Binanın ve zeminin kötü olduğu yerlerde bina güçlendirmesi yapmak mantıksız olacağından güçlendirme yapılmaması binanın yıkılıp başka bir yere inşaa edilmesi ya da zemin güçlendirme yapılarak inşaa edilmesi tercih edilmektedir. Japonya’da binaların statik özelliklerine mimari özelliklerinden daha fazla önem verilmektedir çünkü ülke tam deprem kuşağı üzerinde yer almaktadır ve sağlamlık mimarinin önüne geçmektedir. Türkiye’de kamuya ait yapılar kamu ihale kanunlarına uyularak yapılmaktadır. Türkiye’de şu an 4734 ve 4735 sayılı kamu ihale kanunları yürürlüktedir. Mevcut iktidarın, iktidara geldiği ilk zamanlarda Avrupa Birliği uyum yasaları gereği ilk olarak değiştirdiği kanunlardan birisidir. Bundan önce 2886 sayılı ihale kanunu kullanılmaktaydı. Türkiye’de inşaat süreci Osmanlı’dan günümüze gelecek şekilde Hassa Mimarlar Ocağı’ndan Nafia Nezaretine ordan Bayındırlık Bakanlığı’na son olarak da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na geçmiştir. 4734 ve 4735 sayılı kanun ülkemizde kamu adına yapılacak her türlü hizmet alımı (güvenlik, yemek, servis vb.) yürütülmesi için esas alınan kanundur.

İ

hale kanunlarında öncelikli olarak yüklenicinin yani işi taahhüt edecek firmanın ya da şahsın iş bitirme belgesi yani daha önce yaptığı işlerin belgelenmesi ve bundan sonra çıkacak muhtemel yeni ihalelerde ya da hizmet alımlarında elindeki belgeyle bu işi yapabileceğini ispat etmelidir. İkinci önemli unsur ise ihaleye çıkış yöntemidir. İhalenin yapılma şekli herkese açık mıdır, belirli davetliler arasında mıdır yoksa herkese açık ama ön yeterlilikli mi olduğudur. Üçüncü unsur ise söz konusu işe teklif verme şeklidir. Açık eksiltme, kapalı eksiltme, pazarlık ve söz konusu iş için aciliyeti ve olağanüstü durumlardan dolayı belli eleme kriterlerinin es geçildiği sistemler şeklindedir. Büyükşehirlerde harcamalar valilikler ya da büyükşehir belediyeleri üzerinden yapılırken diğer şehirlerde ise il genel meclisleri ve ilçe belediyeleri ile birlikte paralel olarak bütçeden aldıkları paylarla yaptıkları harcamalar şeklinde görülmektedir. 4734 ve 4735 sayılı kanun ilk çıktığında Avrupa Birliği uyum yasaları ve Avrupa’daki vergi mevzuatına uymak üzere değiştirilmiş olsa da ülkemizde siyasi ve sosyal problemlerden ötürü bu kurallar göz ardı edilerek ihale kanununda yaklaşık 190 kere değişikliğe gidilmiştir. Mimarlıkta dilatasyon, yüksek katlı ve oturma alanı geniş yapılar için tasarlanırken yapının oturduğu zemindeki farklılıklar ve sıcaklık değişimlerinden dolayı meydana gelen genleşme ve kısalma hareketlerinin yapıya zarar vermesini engellemek gayesiyle yapılarda bırakılan boşluğa verilen isimdir. 35 metreden uzun yapılar sıcaklık arttığında ve azaldığında binalar rötre yapacağından 35 metreden uzun yapılar için binanın ikiye bölünerek dilatasyon yapılması gerekmektedir. Diğer yandan 50 metre yatay uzunluğa sahip yapılar için ise zeminden gelecek değerler ve binanın bunu karşılama yükü farklı olacağından ve deprem ivmesinden farklı etkileneceklerinden dilatasyon yapılması gerekmektedir. Eğer dilatasyon yapılmaz ise bina dayanamayacağı kuvvete maruz kaldığı için bu kuvvetler binada gerilmeler oluşturur ve bu gerilmeler de binada istemediğimiz yönlerde yükler oluşturarak binalara kırılmalar ve hasarlara yol açabilir. Binalar açısından bir diğer sıkıntı da rutubettir. Rutubet bina içerisindeki nemin yani ortam buharının bina ısı kaybederken bünyesinde bulundurduğu buharı duvara bırakmasından dolayı duvarda oluşan küflenme ve çürümedir.

R

utubet kanser gibi düşünülebilir. Bina rutubet aldığında harç malzemeleri, yapı malzemeleri yani beton ve tuğlalar çürümeye başlar ve demirin düşmanı olan su demirin paslanmasına neden olur. Betonarme yapı betonarme özelliğinden böyle uzaklaşmış olur. Betonarme yığmaya döner ve binanın sağlamlığına büyük ölçüde zarar gelir. Özellikle banyolarda rutubet alan tavan çökmeye kadar gidebilir. Bunun için ise bu ortamlar havalandırılmalı ve asma tavan kullanılmalıdır. Rutubetin kesin çözümü ise bina duvarlarını ısı yalıtımı lehine kalınlaştırılması ve binaya dışarıdan ısı yalıtımı yapılması gerekmektedir. Başka bir bakış açısından olaya bakacak olursak nerelere bina yapılmaması gerektiği önemli bir başlıktır. Çevresine göre çukur olan alanlara, sulu zeminlere ve dere yataklarına, dolgu zeminlere yerleşim yapılmamalıdır. Eğimin %20’den fazla olduğu yerlere ise konjoktürel olarak yerleşim yapılabilir. Bunun yerel mimaride (Bursa, Mardin, Afyon) örnekleri mevcuttur. Kontrollü eğimin yani %5-%15 eğimin olduğu alanlara yerleşilebilir. Bunlar bizim insanımızın tarihler boyunda yerleşim olarak seçtiği (Bursa, Amasra, Safranbolu vb.) yerlerdir. Bir binayı taşıyan ana sisteme taşıyıcı sistem denir ve bu sistem binayı ayakta tutan karkas sistemdir. Temel taşıyıcı yapılar yığma yapılar, ahşap yapılar, çelik ve betonarme yapılardır. Ülkemizde inşaat alanında gözlenen en büyük sorunlardan biri de kaçak yapılaşmadır. Bunun engellenmesi için düzenli ve etkin bir denetleme sistemi kurulması gerekmektedir. Binalarımızı sadece %10’luk bir maliyet payı bırakarak sismik izolatörlerle donatıp çok daha sağlamlaştırabiliriz ya da geleneksel Türk tipi yapılar tercih edilebilir. Ahşap yapılar betonarme yapıların 8 kat daha hafif yapılardır ve bu avantajından dolayı depremin etkisini azaltarak ve maliyeti düşürerek güzel fırsatlar sunulabilmektedir.  İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) İstanbul ilinin deprem riskini önleme çalışmalarını yönetmek için 2006 yılından itibaren faaliyet göstermeye başlamıştır. İPKB yaptığı İSMEP ve benzeri projelerle enerji tasarrufu, GSMH’ya katkı, malzelerden tasarruf, yaralanmaların ve üretim kaybının önlenmesi gibi önemli katkılar sunmuştur. Verilere göre inşaat sürecinden önce harcanan her 1 dolar için olası afetten sonra x6.6-10.9 kat kar elde edilebilmektedir ve İPKB bu hususu dikkate alarak bina inşaası öncesi alınacak önlemlerin önemine göre hareket etmektedir.

B

üyük binalarda cephe performansı binanın mekanik ve elektrik sistemlerini en çok etkileyen unsurlardan birisidir. İPKB inşaat ettiği binaların cephenin cam olmayan kısımlarında yoğun miktarda izolasyon malzemesi kullanmıştır. Cam kısım izolasyon için zayıflık oluşturmaktadır. Bu anlamda İPKB projelerinde yüksek performanslı camlar kullanmıştır. Bu camlarda 2 cam tabakanın arasında yalıtım boşluğu vardır aynı zamanda bu camlar arasında gölgeleme faktörüne sahip film vardır. Bu camlar yaz ve kış ısı yalıtımı sağlar ve gün ışığının zararsız bir şekilde sürekli binaya girmesini sağlar. Diğer yandan yeşil bina kavramı ilk olarak 1960’larda kullanılmıştır. Bu kavram binanın doğayla bütünleşmesini ele alır. EDGE sertifikası ise gelişmekte olan ülkelere verilen bir yeşil bina sertifikasıdır. IFC adlı kurum tarafından verilmektedir.  Bu sertifika enerji, su ve malzeme verimliliğini ölçü almaktadır. Sertifikayı almak için baz değerin %20 üstüne çıkılması gerekmektedir. Diğer bir sertifika olan LEED sertifikası ise USGBC (Amerikan Yeşil Binalar Konseyi) tarafından verilir. Proje sürdürülebilir çevre, su verimliliği, enerji ve atmosfer, malzeme ve kaynaklar, iç hava kalitesi, tasarımda inovasyon ve bölgesel önem açılarından incelenir ve puanlanır ve bu puanlara göre sertifikalar silver, gold ve platinum olarak isimlendirilir. Ülkemizde bulunan Kartal Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi Dünya’da hem EDGE hem de LEED Gold sertifikalı tek hastane ve yapıdır. İPKB inşaa süresince çevreyi koruma amaçlı bazı önlemler alır. Kanalizasyona direkt inşaat atıklarının verilmemesi için yapay bir atık tank deposu kullanılır ve daha sonra atıklar çevreye zarar vermeyecek şekilde imha edilir. Geri dönüştürebilecek atıklar toplanır ve geri dönüştürülür. Şantiyelerde çevrenin kirletilmemesi için kamyon temizlenme alanları bulunur. Bunun yanı sıra tasarruf amaçlı yapıda bazı önlemler mevcuttur. Yoğuşmalı kazanlar, yüksek verimli tri jenerasyon sistemi ve ısı geri kazanımlı havalandırma sistemleri hastanede kullanılan bazı sistemlerdir. Aydınlatma için T5 ve led aydınlatma, mekana ve amaca uygun özel aydınlatmalar kullanılır. İçeride kullanılan fan croil suyu israf edilmez peyzaj sulamada ve soğutma kulelerini besleme suyu olarak kullanılır. Tüm projelerde ekipmanlar yüksek verimli ve EPA standartlarını karşılayacak şekilde seçilir.

D

iğer bir konu ise İPKB Dünya’daki en büyük yapı izolatör implantasyonunu gerçekleştirmiştir. Bu yapı Prof. Dr. Asaf Ataseven hastanesidir ve bu hastane 113.000 m2’lik tek blokluk bir yapıdır. Fakat bu implantasyonun yapılması için binanın buna uygun olması en önemli etkendir. Bu yapıda yaklaşık olarak 700 adet kolon yerinde kesilerek izolatör implantasyonu yapılmıştır. Ancak kolon büyüklüklerinin statik izolatör modelini kaldırmadığı için önce kolonlar çelik hasır ve C40 sınıfı betonlarla sarılmış ve güçlendirilmiştir. Daha sonra izolatörler kesilmiştir ve implantasyon yapılmıştır. Diğer yandan ülkemiz deprem konusunda yeterli midir gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmış mıdır önemli bir sorudur. Özellikle 1999 depreminden sonra afet yönetimi konusunda ülkemiz çok ciddi felsefe değişiklikleri oldu. Afet olduktan sonra yara sarma felsefesinden risk yönetimi felsefesini geçildi. Bu felsefe içinde dünyadaki bütün iyi uygulamalar benzerdir. Ayrıca İSMEP ölçeğinde dünyada uygulanan iyi yöntemler ve uygulanmayan yöntemler birlikte görülmektedir. Bütün uygulamalar standart yönetmelikler gereği yapıldığı için arada çok bir fark yoktur.

D

epremler ve olası afetler binalarda yapısal ve yapısal olmayan hasarlara neden olabilmektedir. Bu hasarları önlemek adına binalarda kaliteli ve sağlam malzemelerin kullanılması tercih edilmeli ve binalara sismik izolatörler eklenerek daha da güçlendirilmelidir. Özellikle hastane gibi özel yapılarda son derece önem arz eden aletler ve makineler sabitlenerek depremin etkilerinin artması önlenmelidir. 1971 San Fernando depremi bu önlemler için büyük bir örnek teşkil etmektedir. Ülkemizde ise son yıllarda yeni yapılan şehir hastaneleri ile bu alanda hem zorunlu sismik izolatör donatılması ve eşya sabitlenmesi gibi konuları da ekleyerek önemli gelişmeler kaydetmiştir. Diğer yandan Japonya bu alanda yoğun ve büyük depremlere maruz kalmasından ötürü uzun zamanlar önce gelişmiş önlemler almaya başlamıştır. Bu tarz örnekler bize ne yapmamız konusunda önemli fikirler vermekte olası bir deprem ve afetten korunmamız açısından yapılması gereklilikleri yerine getirme konusunda yardımcı olmaktadır.

 

No comments:

Post a Comment