Türkiye'de deprem farkındalığını artırmak adına yapılan çalışmaların yeterli olmadığı görülüyor. Depremlerin zemin sorunlarından kaynaklanan hasarlarla bağlantılı olduğu vurgulanıyor ve Avrupa ve Amerika'nın zemin inceleme standartlarına uymamanın eksiklik yarattığı ifade ediliyor. Türkiye'nin deprem jeofiziği çalışmalarının yetersiz olduğu ve rehavete düşme eğiliminin olduğu belirtiliyor. Marmara'daki deprem riskinin geçmiş verilere dayandığı, bu riskin sürekli olarak gündemde tutulması gerektiği vurgulanıyor. Jeofizik Odası'nın yaptığı çalışmalar, deprem riskinin önemini vurgulamaktadır. Hükümetin daha fazla jeofizik uzmanı istihdamı ve eğitimi sağlaması gerektiği belirtiliyor. Üniversitelerin ortak çalışmalar yaparak daha etkili sonuçlar elde etmesi gerektiği ifade ediliyor. Yabancı araştırmacıların çalışmalarına vurgu yapılıyor ve Türkiye'nin de kendi cihazlarını geliştirme konusunda eksiklikleri olduğu belirtiliyor.
YAYIN TARİHİ 03 Eylül 2012 – SON DEVİR
Gün geçmiyor ki gazetelerde, tv ve
radyolarda depremle ilgili bir haber, program olmasın. Hemen hemen her kesim
ayrı ayrı haber ve programlarla depremle ilgili yayın yapıyor. Halkın kafası
karışmış durumda. Acaba
Marmara Depremi ne zaman olacak? Acaba beklenen Marmara Depremi parçalı mı kırılacak? Neden yabancılar ülkemizde deprem araştırması yapıyor da Türkiye kendisi yapamıyor, işte bütün bu soruların cevabını Prof. Dr. Ali Osman Öncel’ sorduk. Öncel, İÜ Mühendislik Bilimleri Bölüm Başkanı ve TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanlığını yürütüyor.
”DEPREMLE YAŞAMALIYIZ SÖZÜ BİR SLOGAN
OLMAKTAN ÇIKARILMALI…”
Sık sık Türkiye'de depremle yaşama alışalım diyoruz ama sanırım bu lafta kalıyor değil mi? Bu konuda bol bol sanırım slogan üretiyoruz. Ne dersiniz?
Depremler sonrası yapılan araştırmalar, hasarların büyük bir kısmının zemin sorunlarından kaynaklandığını gösteriyor. Bu yüzden, deprem hasarını azaltmak için Türkiye'nin de Avrupa ve Amerika'nın zemin inceleme standartlarına uygun Jeofizik Zemin İnceleme standartlarını benimsemesi şart. Maalesef, ülkemiz Avrupa (Eurocode-8) ve Dünya (ASTM) yapı standartlarına tam olarak uymuyor. Oysa bu standartlarla uyumlu Jeofizik Yer ve Yapı incelemelerini görmeye ve bu incelemeleri uygulamaya alışık olmalıydık. "Depremle yaşamaya alışmalıyız" gibi anlamsız sloganlarla çok zaman kaybettik.
PARÇALI KIRILMASI BEKLENİYOR
Marmara depremi geldi, geliyor derken sizce zorla deprem mi çağırıyoruz acaba... ?
Marmara'daki depremler son 2000 yıllık verilere dayanarak detaylı bir şekilde incelenmiştir ve dünyada bu kadar detaylı çalışılmış az sayıda bölgeden biridir. Tarih boyunca Marmara'da yaşanan depremler, gelecekte de yaşanmaya devam edecektir. Marmara'da, bazı bölgelerde tansiyon artıyor ve bu bölgelerde bir kırılma riski bulunuyor. Özellikle 1766'da yaşanan parçalı depremlerden sonra kırılmamış olan alan, 1999'daki büyük İzmit depremi ve 1912'deki büyük Mürefte depremi arasında kalmaktadır ve bu alan hakkında çokça konuşulmaktadır.
Peki, depremin şekli hakkında bilgi alabilir miyiz? Parçalı kırılması sanki daha mı iyi olur sizce?
2000 yıllık deprem verilerine göre, Marmara'da meydana gelen depremler genellikle parçalı kırılmalarla oluşmuştur. Tarihsel verilere bakıldığında, Marmara'nın en batısından (İzmit) en doğusuna (Mürefte) kadar tek seferde kırılan büyük bir depremin olduğunu görmüyoruz. Son 2000 yıl içinde yaşanan büyük depremler ve bu depremlerin oluş yıllarını incelediğimizde depremlerin izlediği kırık hatları görebiliriz. Bu bilgiler, Öncel ve Wilson'ın 2006 tarihli çalışmasından alınmıştır.
Bu şekilde depremden bahsedilmesi birazda sanki halk olarak rehavete çok düşkün olduğumuz için mi aman canım demeye çok meyilli olduğumuzdan mı hocalarımız depremi sık sık gündeme getirip bizleri ikaz ediyorlar?
Jeofizik uzmanları, Tokyo, San Francisco ve İstanbul'un büyük bir depremi bekleyen üç ana şehir olduğunda hemfikirdir. Deprem jeofiziği, dünyada deprem riski yüksek olan bölgelerin incelendiği bir bilim dalıdır. Özellikle, 1500 km uzunluğundaki Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın, Kaliforniya'daki San Andreas Fayı'na benzerliği, dünyanın dört bir yanından bilim insanlarının Türkiye ve özellikle Marmara bölgesine ilgi göstermelerine neden olmuştur.
Bu yüzden, Türkiye'deki beklenen büyük depreme dair jeofizik modeller sadece Türk bilim insanları tarafından değil, aynı zamanda yabancı uzmanlar tarafından da oluşturulmaktadır. Uluslararası üniversitelerin Türkiye'deki deprem çalışmalarına olan ilgisi, bu çalışmaların daha da güçlenmesine katkıda bulunmuştur. 1999'da meydana gelen İzmit depreminde yaklaşık 20,000 kişi hayatını kaybetti ve yaklaşık 20 milyar dolar ekonomik kayıp yaşandı. Bu trajedinin ardından, bilim insanlarının İstanbul için beklenen büyük depreme ilişkin çalışmalarla elde ettikleri verileri vurgulamaları ve uyarılarda bulunmaları gerekmektedir. Nitekim, bu uyarılar sonucunda, Kentsel Dönüşüm Yasası kabul edilerek deprem öncesinde yapılacak güçlendirme ve dönüşüm çalışmaları için yasal bir zemin hazırlanmıştır.
DEPREM ÇALIŞMALARI GÜNCELLENDİ
Sözü Marmara depremine getirirsek son durum nedir hocam? Biraz esprili yaklaşırsak sizce hakikaten yola çıktı mı Marmara fay hattı?
İzmit depremi öncesinde Marmara Denizi'ndeki fay hattı hakkında detaylı bilgiye sahip değildik. Ancak jeofizik incelemelerle bu fayın daha net görüntülerini elde ettik. Birçok bilim insanı, Marmara fay hattının neden yeni bir deprem üretmediğini tartışmaktadır. Bazıları, büyük İzmit (1999) ve Mürefte (1912) depremlerinden sonra Marmara Denizi'nde yeni tansiyonların oluştuğunu düşünüyor.
Ancak sadece Marmara ve İstanbul değil, Türkiye genelinde deprem riski olan bölgeler var. İstanbul'un dışında da risk altında olan bölgelerimizi göz önünde bulundurarak, tüm Türkiye için deprem hazırlığı yapmalı ve eğitimler verilmelidir.
Örneğin, Van ve Simav'da yakın zamanda yaşanan depremler sonrası, bu depremleri tetikleyen gerilim noktaları belirlendi. 1992'de hazırlanan deprem kırık haritası, 2012'de güncellendi. Bu güncelleme, 1992'de belirlenen deprem risklerinin eksik olduğunu ve 2012 verileriyle Türkiye'nin 20 yıl önce düşünülenden daha büyük bir deprem riski altında olduğunu gösterdi. 2012'deki diri fay haritasına göre, her bir fay hattı bölgesinde deprem riski bulunuyor. Bu risklerin en güncel şekilde haritalanarak halka duyurulması gerekiyor.
Oda olarak ne gibi çalışmalarınız var, biraz da ondan bahseder misiniz?
1996 yılından bu yana Türkiye'de güncellenmeyen eski ve eksik verilere dayanan bir deprem tehlikesi haritası bulunmaktadır. 2012'de TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası olarak görevi devraldık ve sonraki 6 ay içerisinde depremle ilgili farkındalığı artırmak adına dört önemli toplantı düzenledik. Bu toplantıların başlıkları şunlardır: Kentsel Dönüşümün İrdelenmesi ve Öneriler, İstanbul Depreme Nasıl Hazırlanıyor, Deprem ve Kentsel Dönüşüm, Beklenen İstanbul Depremi ve Kentsel Dönüşüm.
Ayrıca, 1912'deki büyük Mürefte depreminin 100. yıl dönümünde anma etkinliği düzenledik ve o bölgede yerinde incelemelerde bulunduk. Gelecekte bu tür çalışmalara devam etmeyi planlıyoruz. Odamızı her Cumartesi halka açarak "Cumartesi Deprem Jeofiziği Günleri" başlığı altında deprem jeofiziği konusunda bilgilendirmeler yapmayı hedefliyoruz. Genç AFET muhabirlerinin yetiştirilmesi için eğitimler düzenlemeyi planlıyoruz. Ayrıca İstanbul Valiliği ile işbirliği yaparak "ALO DEPREM İHBAR" hattını kurmayı ve halkın deprem sonrası bilgi paylaşmasını teşvik eden Vatandaş Jeofiziği eğitimleriyle halkımızı deprem jeofiziği çalışmalarına dahil etmeyi amaçlıyoruz.
Hükümetin çalışmalarını ya da yerel yönetimlerin çalışmasını nasıl buluyorsunuz? Tavsiye ya da önerileriniz nelerdir?
Kentsel Dönüşüm ve Afet Yasası, deprem tehlikesini artıran iki temel unsuru, yani riskli alanları (YER) ve riskli binaları (YAPI) ayırt ederek önemli bir adım atmıştır. Bu yasa, ilk kez arazi (YER) önemini vurgulayarak, doğru araştırmaların yapılmadan alınacak önlemlerin eksik olacağını belirtmiştir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, şehrin yerel jeolojik ve jeofizik haritasını hazırlatarak uluslararası örnek bir çalışma gerçekleştirmiştir.
Jeofizik mühendislerinin expertise'inden daha etkili yararlanabilmek için, hükümetin her belediyede en az bir Jeofizik Mühendisi istihdamını zorunlu kılması gerekiyor. Ayrıca, bu mühendislerin sürekli eğitim alabilmesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın Jeofizik Odası ile işbirliği yapması önerilmektedir.
Özel sektörde çalışan Jeofizik Mühendisleri için yılda iki kez eğitim alma zorunluluğu bulunuyor. Kamu ve belediyelerde çalışan mühendisler için de benzer bir eğitim programı oluşturularak, bu profesyonellerin bilgilerini sürekli güncel tutmaları sağlanmalıdır.
ÜNİVERSİTELER ORTAK ÇALIŞMA YAPMALI
Üniversitelerin bir araya gelerek bu konuda ortak bir çalışma yapılıyor mu ya da yapsa ne kadar güzel olur diyebilir miyiz? Yani her üniversite ayrı ayrı açıklamalar araştırmalar yapıyor?
İstanbul Jeofizik Odası Yönetimi olarak deprem jeofiziği çalışmalarını duyurmak amacıyla konferanslar düzenledik. Katılımcıların belirlenmesi için ilgili bölüm başkanlarından yardım istedik. Kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla düzenlediğimiz konferans ve çalıştayları sürdürmeyi planlıyoruz. Ancak ülkemizde bir ulusal deprem çalışma programının olmaması nedeniyle, gerçekleştirilen çalışmaların birbiriyle tam anlamıyla uyumlu olduğunu söyleyemeyiz.
BİLİM ADAMLARIMIZ FAZLA PROJE GELİŞTİREMİYOR ÇÜNKÜ…
Yabancı gemilerin, yabancı araştırmacıların sık sık araştırma yapmaları (depremle ilgili) neden acaba? Bizim kendi cihazımız yok mu da onların verdiği bilgiye itibar ediyoruz?
Yurt dışında deprem araştırmalarına büyük destek veriliyor. İlginç bir şekilde, ülkemizde araştırma yapan birçok yabancı bilim insanının kendi ülkelerinde deprem riski yüksek değil. Ancak bu bilim insanları, Türkiye'deki deprem jeofiziği çalışmalarıyla kendi üniversitelerinin prestijini artırıyorlar. Yurt dışından gelen ekipler, projelerini ve veri toplama çalışmalarını yürüttükleri için önemli çalışma sonuçlarını ve patentleri kendi üniversiteleri adına kaydediyorlar. Kuzey Anadolu Fay Zonu'ndaki çalışmalar, yabancı bilim insanları için kendi ülkelerindeki çalışmalardan daha prestijli, bu yüzden Türkiye'deki çalışmalara öncelik veriyorlar.
Türkiye'de, mevcut deprem cihazlarıyla ilgili kapsamlı bir envanter bulunmuyor. Dolayısıyla, mevcut cihazların neler olduğu konusunda tam bilgiye sahip değiliz ve bu cihazlar bir merkezde toplanmadığı için doğru projelerde kullanılmıyor.
Örneğin, Amerika'da Pascal Alet Merkezi bulunmakta ve bu merkez, Uluslararası Deprem Araştırma Enstitüleri (IRIS) ile işbirliği içinde. Proje onaylandığında, IRIS'in ekipman ve teknisyenleriyle bağımsız çalışmalar yapabiliyorlar. Türkiye'de böyle bir Ulusal Deprem Cihazları Merkezi olmadığı için, yerli bilim insanları yeterince proje geliştiremiyor. Bu durum, yurt dışından gelen ve kendi ekipmanlarıyla çalışan bilim insanlarıyla işbirliği yapmayı daha cazip hale getiriyor.
Sonuçlar:
- Türkiye'de deprem konusundaki farkındalık ve hazırlık yeterli değil.
- Yapılan araştırmalar, deprem hasarlarının büyük bir kısmının zemin sorunlarından kaynaklandığını gösteriyor.
- Türkiye, uluslararası zemin inceleme standartlarına tam olarak uymuyor.
- Marmara bölgesinde gelecekte de depremlerin yaşanma riski bulunmaktadır.
- Türkiye'nin deprem risk haritası zamanla güncellenmektedir ve bu güncellemelerle riskin daha büyük olduğu anlaşılmaktadır.
- Yabancı araştırmacılar ve bilim insanları, Türkiye'de detaylı deprem araştırmaları yapmaktadırlar.
- Türkiye'de yeterli araştırma ekipmanı ve altyapısı bulunmamaktadır.
Öneriler:
- Türkiye'nin, Avrupa ve Amerika'nın zemin inceleme standartlarına uyumlu çalışmalar yapması gerekmektedir.
- Türkiye'de depremle yaşama konusunda daha bilinçli bir toplum oluşturulmalı ve bu konuda eğitimler verilmelidir.
- Deprem araştırmaları için ulusal bir programın oluşturulması ve bu program çerçevesinde çalışmaların yürütülmesi gerekmektedir.
- Kentsel dönüşüm ve deprem hazırlığı için yasal düzenlemeler ve standartlar getirilmelidir.
- Üniversiteler arasında ortak deprem araştırma projeleri başlatılmalıdır.
- Yerli bilim insanlarına deprem araştırmalarında kullanabilecekleri modern cihazlar ve altyapı sağlanmalıdır.
- Türkiye'de bir Ulusal Deprem Cihazları Merkezi kurulmalı ve bu merkezde toplanan ekipmanlarla doğru projelerde kullanılmalıdır.
- Kamu ve özel sektörde çalışan jeofizik mühendislerine sürekli eğitim verilmesi önerilmektedir.
- Türkiye'deki deprem tehlikesi konusunda halkı bilgilendirmek ve bilinçlendirmek için çeşitli kampanyalar düzenlenmelidir.
ÇOK SEÇMELİ TÜRKÇE TEST SORULARI
1. Depremler sonrası yapılan araştırmalarda hasarların büyük bir kısmının neyden kaynaklandığı tespit edilmiştir?
A) Binaların yaşından
B) Zemin sorunlarından
C) İnsan hatalarından
D) Malzeme kalitesizliğinden
2. 1999 yılında meydana gelen hangi depremde yaklaşık 20,000 kişi hayatını kaybetmiştir?
A) Van Depremi
B) İzmir Depremi
C) İzmit Depremi
D) Adana Depremi
3. Hangi iki fayın benzerlik gösterdiği belirtilmiştir?
A) İstanbul Fayı - İzmir Fayı
B) Kuzey Anadolu Fay Hattı - San Andreas Fayı
C) Doğu Anadolu Fayı - Himalaya Fayı
D) Ege Fayı - Alp Fayı
4. 1912'de meydana gelen büyük deprem nerede olmuştur?
A) Simav
B) İzmir
C) İzmit
D) Mürefte
5. Türkiye'deki beklenen büyük depreme dair jeofizik modellerini kimler oluşturmaktadır?
A) Sadece Türk bilim insanları
B) Sadece yabancı uzmanlar
C) Hem Türk bilim insanları hem de yabancı uzmanlar
D) Sadece inşaat mühendisleri
6. Türkiye'de bir ulusal deprem çalışma programının olup olmadığı hangi cümlede belirtilmiştir?
A) "Ancak ülkemizde bir ulusal deprem çalışma programının olmaması nedeniyle..."
B) "Özel sektörde çalışan Jeofizik Mühendisleri için yılda iki kez eğitim alma zorunluluğu bulunuyor."
C) "Jeofizik mühendislerinin expertise'inden daha etkili yararlanabilmek için..."
D) "Örneğin, Amerika'da Pascal Alet Merkezi bulunmakta..."
7. Amerika'da hangi enstitü ile Pascal Alet Merkezi işbirliği yapmaktadır?
A) UNICEF
B) WHO
C) IRIS
D) NASA
No comments:
Post a Comment