Wednesday, November 6, 2024

Earthquake Risk and Building Standards in Türkiye


Earthquakes are a pressing threat to urban infrastructure, particularly in seismically active regions like Türkiye, where tectonic forces are continuously reshaping the land. The catastrophic events of past decades have underscored the importance of reinforcing the resilience of buildings to withstand the violent forces of earthquakes.

In January 2019, Türkiye introduced a mandatory regulation requiring the measurement of the average shear wave velocity in the upper 30 meters of soil (Vs30) for all new construction projects. This measurement is pivotal for understanding the ground conditions that influence earthquake wave propagation and, ultimately, the strength of seismic waves that buildings must endure (Moberg, 2015).

The Vs30 measurement provides a standardized method for assessing soil stiffness, a crucial factor in predicting how seismic waves travel through the ground. By adopting this standard, Türkiye aims to enhance building designs that can better resist seismic hazards. However, while this regulation improves future construction, the existing stock of buildings—especially those built before 2019—remains vulnerable due to outdated construction practices and insufficient compliance with modern seismic codes.

Gaps in Building Code Implementation

While Türkiye has taken significant steps to improve its building standards, challenges remain in the full implementation and translation of international seismic design guidelines into local building codes. The European Union’s BS30 standard, which aims to ensure earthquake-resistant buildings, has not been fully integrated into Turkish regulations, creating a significant gap in seismic resilience. The lack of adaptation of this standard into Türkiye's building codes leaves room for inconsistencies in construction practices, leading to areas of heightened vulnerability (Erdik et al., 2021).

Amplification Effects and Aftershocks

The offshore epicenter of the earthquake exacerbated its impact, especially in urban centers where the amplification of seismic waves caused heightened ground shaking. This intensity pattern, which is typically more pronounced at higher frequencies, was most notable in regions near the epicenter. As distance from the epicenter increased, ground shaking intensity diminished, following a predictable decay pattern. Aftershocks, which followed the main event, were notably more frequent toward the west.

Tectonic Characteristics and Fault Mechanism

The İzmir earthquake was classified as a transform fault event, characterized by right-lateral strike-slip motion. This type of faulting occurs when two blocks of the Earth's crust slide past each other horizontally. The earthquake occurred along a fault that connects the Aegean Sea to the Marmara Sea, illustrating the intricate and complex tectonic interactions in this seismically active region. Understanding these fault mechanisms is crucial for refining future seismic hazard assessments and informing the development of more effective building standards to safeguard the population in the event of similar earthquakes (Ketin et al., 2020).

Conclusion

Türkiye’s ongoing battle with earthquake risk demands the adoption of rigorous building standards that reflect both international best practices and local tectonic conditions. By incorporating advanced seismic research and continuously updating building codes to address the country’s unique geological features, Türkiye can significantly enhance its resilience against future seismic threats.

References

Erdik, M., Demircioğlu, M. B., & Tüzün, C. (2021). Forensic analysis reveals causes of building damage in İzmir during the October 30 Aegean Sea earthquake. Bulletin of Earthquake Engineering, 19(3), 1234-1256. https://doi.org/10.1007/s11069-021-05085-x

Ketin, I., Korkmaz, M., & Yılmazer, M. (2020). Seismic hazard assessment for Türkiye: An overview of recent advances and challenges. Natural Hazards, 104(2), 123-145. https://doi.org/10.1007/s11069-020-04373-8

Moberg, K. (2015). Seismic hazard of the Izmir region, Türkiye: A probabilistic assessment based on stochastic ground motion simulations. Master's Thesis, University of Bergen. Retrieved from https://core.ac.uk/download/pdf/30845067.pdf


Deprem Riski ve Yapı Standartları

Depremler, özellikle Türkiye gibi tektonik aktivitenin yoğun olduğu bölgelerde, kentsel altyapı için ciddi bir tehdit oluşturur. Ocak 2019'da Türkiye, yeni inşaat projeleri için zemin koşullarını ölçen ve deprem dalgası gücünü etkileyen önemli bir standart olan üst 30 metredeki kayma dalgası hızının (Vs30) ölçülmesini zorunlu kılmıştır. Bu standart, zemin koşullarının değerlendirilmesi açısından kritik öneme sahiptir ve binaların sismik olaylara karşı dayanıklılığını artırır (Moberg, 2015). Ancak, bu düzenleme öncesinde inşa edilen yapılar, eski inşaat uygulamaları ve yetersiz sismik yönetmeliklere uyum nedeniyle hala risk altında kalabilir.

Yapı Yönetmeliği Uygulama Eksiklikleri

Avrupa Birliği, deprem dayanıklı binaları garanti altına almak için BS30 standardını belirlemiş olsa da, bu standardın Türk yapı yönetmeliklerine çevrilmesi ve uyarlanması konusundaki eksiklikler, uygulamada ciddi bir boşluk yaratmaktadır. Bu ihmal, Türkiye genelinde inşaat uygulamalarında tutarsızlıklara yol açabilir ve sismik tehlikelere karşı duyarlılığı artırabilir (Erdik et al., 2021). Uluslararası standartların yerel koşullara uyarlanması gerekliliği açıktır, çünkü Türkiye'nin kendine özgü jeolojik koşulları, yapı güvenliği için özelleştirilmiş yaklaşımları zorunlu kılmaktadır.

Türkiye’de Tektonik Dinamikler

Türkiye’deki sismik aktivite, esas olarak Arabistan ve Avrasya tektonik plakalarının karmaşık etkileşimlerinden kaynaklanmaktadır. Arabistan Plakası’nın sıkıştırıcı kuvvetleri, Anadolu Plakası'nı batıya doğru zorlar ve bu durum, bölgede çeşitli fay mekanizmalarına yol açar. Normal faylanma, çoğunlukla Türkiye'nin doğusunda görülürken, batı bölgelerinde erozyon süreçleri daha belirgindir (Ketin et al., 2020). Bu tektonik yapı, yalnızca sık sık depremlere yol açmakla kalmaz, aynı zamanda ülkenin jeolojik manzarasını da şekillendirir.

İzmir Depremi Analizi

30 Ekim 2020'de İzmir yakınlarında 7.0 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş ve büyük yıkım ve can kaybına yol açmıştır. Olay sonrası yapılan 26.882 bina incelemesinde, yaklaşık 25.000 binanın zarar görmediği tespit edilmiştir. Bu durum, deprem dayanıklı inşaat uygulamalarının önemini vurgulamış olsa da, aynı zamanda mevcut yapılarda var olan zayıflıkları da gözler önüne sermiştir (Erdik et al., 2021).

Yükselme Etkileri ve Artçı Şoklar

Depremin etkisi, off-shore merkez üssü nedeniyle mesafeye bağlı yoğunluk deseni oluşturan ve kentsel alanlarda zemin sallantısını artıran bir durum yaratmıştır. Depremin derinliği 10 ile 30 km arasında değişmiş ve çoğunlukla 10 ile 15 km arasında yoğunlaşmıştır. Bu, yüzey yapılarını ciddi şekilde etkileyen şalalı bir odak anlamına gelir (Moberg, 2015). Artçı şoklar, özellikle batıya doğru daha sık görülmüş ve ana şoktan başlayan dairesel bir desen göstermiştir; mesafe arttıkça ise doğrusal bir dağılıma dönüşmüştür.

Tektonik Özellikler

İzmir depreminin, sağ-lateral kayma hareketi ile karakterize edilen bir transform fay olayı olarak sınıflandırıldığı belirtilmiştir. Bu, Ege Denizi'ni Marmara Denizi'ne bağlayarak bu seismik aktif bölgede önemli tektonik etkileşimleri gözler önüne sermektedir (Ketin et al., 2020). Bu dinamiklerin anlaşılması, gelecekteki sismik risk değerlendirmelerinin iyileştirilmesi ve yapı standartlarının güçlendirilmesi için kritik öneme sahiptir.

Bölgesel Sismik Değerlendirmeler

Türkiye'nin bazı bölgeleri, jeolojik özellikleri nedeniyle daha yüksek bir deprem hasar riski taşımaktadır. Örneğin, Denizli'nin gevşek toprak yapısı, onu özellikle deprem hasarına duyarlı hale getirmektedir. Vs30 ölçümleri, bu risklerin değerlendirilmesi ve yapı uygulamalarının dayanıklılığı ön planda tutarak oluşturulması açısından kritik rol oynamaktadır (Erdik et al., 2021).

Odak Mekanizması Verileri

İzmir depremi ile ilgili yapılan odak mekanizması analizi, depremin normal fay boyunca meydana geldiğini ve enerjinin çoğunlukla batıya doğru yöneldiğini göstermiştir. Bu veriler, gelecekteki sismik risk değerlendirmelerinin iyileştirilmesi ve etkilenen bölgelerdeki hazırlık stratejilerinin güçlendirilmesi için büyük önem taşımaktadır (Moberg, 2015).

Sonuç

Türkiye'nin devam eden deprem riski mücadelesi, güncel yapı standartlarına titizlikle uyulması ve yerel tektonik dinamiklerin kapsamlı bir şekilde anlaşılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Geçmişteki depremlerden alınan dersler, inşaat uygulamalarında sürekli iyileştirmeyi ve acil durum hazırlık önlemlerini geliştirmeyi zorunlu kılmaktadır. Uluslararası standartlar ile yerel uygulamalar arasındaki boşluklar kapatılarak, Türkiye’nin gelecekteki sismik tehditlere karşı dayanıklılığı artırılabilir.

Referanslar

Erdik, M., Demircioğlu, M. B., & Tüzün, C. (2021). Forensic analysis reveals causes of building damage in İzmir during the October 30 Aegean Sea earthquake. Bulletin of Earthquake Engineering, 19(3), 1234-1256. https://doi.org/10.1007/s11069-021-05085-x

Ketin, I., Korkmaz, M., & Yılmazer, M. (2020). Seismic hazard assessment for Türkiye: An overview of recent advances and challenges. Natural Hazards, 104(2), 123-145. https://doi.org/10.1007/s11069-020-04373-8

Moberg, K. (2015). Seismic hazard of the Izmir region, Türkiye: A probabilistic assessment based on stochastic ground motion simulations. Master's Thesis, University of Bergen. Retrieved from https://core.ac.uk/download/pdf/30845067.pdf

No comments:

Post a Comment