Thursday, November 14, 2024

Sismoloji ve Levha Tektoniği - Ders 02


Deprem Bilimi ve Deprem 

Araştırmalarına Giriş


Deprem bilimi, depremlerin nedenlerini ve Dünya'nın iç yapısını anlamamıza yardımcı olan bir bilim dalıdır. Bu disiplin, sismik tehlikeleri azaltmak ve toplumsal dayanıklılığı artırmak adına kritik bir rol oynamaktadır. Bu yazıda, deprem biliminin temel kavramlarını, önemli vaka çalışmalarıyla birlikte tartışarak, modern araştırma bulgularını sunmayı amaçlıyoruz. Hem akademik hem de genel okurlar için anlaşılır bir dil kullanarak, deprem bilimi ve araştırmalarına dair kapsamlı bir bakış açısı sunacağız.

Deprem Biliminin Önemi ve Tektonik Plakalar
Deprem bilimi, depremlerin arkasındaki temel mekanizmaları inceleyerek, Dünya'nın iç yapısının dinamiklerini anlamamıza olanak tanır. Tektonik plakalar, Dünya yüzeyini oluşturan ve birbirleriyle etkileşime giren büyük kütlelerdir. Bu plakaların çarpıştığı, ayrıldığı veya dönüştüğü yerler, yoğun sismik aktiviteye yol açar. Örneğin, Pasifik Plakası, çok sayıda aktif sınırıyla depremlere yatkın bir bölgedir (Stein & Wysession, 2009).

Tektonik hareketlerin anlaşılması, afetlere karşı hazırlık stratejilerinin geliştirilmesinde kritik bir rol oynar. Şehir planlaması, erken uyarı sistemleri ve afet yönetimi gibi alanlar, bu bilgiden yararlanır. Depremin neden olduğu hasarı azaltmak için en iyi stratejiler, bu dinamiklerin doğru anlaşılmasına dayanır.

Vaka Çalışması: Pasifik Ateş Çemberi
Pasifik Ateş Çemberi, Dünya’daki en yüksek sismik aktivitenin görüldüğü bölgelerden biridir. Pasifik Okyanusu çevresinde yaklaşık 40.000 kilometreyi kapsayan bu bölge, küresel depremlerin %90'ını oluşturur. 2011 Tōhoku Depremi (Mw 9.1), Pasifik Ateş Çemberi'nin en korkutucu örneklerinden biridir. Bu deprem, devasa bir tsunamiye ve nükleer felakete yol açarak dünya çapında büyük bir etki yaratmıştır (USGS, 2011).

Bu tür büyük felaketler, deprem biliminin yalnızca temel araştırmalarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda acil müdahale, afet yönetimi ve dayanıklı altyapı gibi konularda önemli katkılar sunduğunu göstermektedir. Bu olaylar, çok disiplinli araştırmaların önemini vurgulamaktadır.

Modern Deprem Araştırmalarındaki Gelişmeler
Deprem bilimi, teknolojik gelişmelerle hızla ilerlemektedir. Yeni nesil dijital sismograflar ve uydu görüntüleme teknolojileri, depremlerin daha doğru bir şekilde izlenmesini sağlar.

  • Dijital Sismograflar: Geniş bir sismik dalga aralığını yakalayarak, depremin büyüklüğü ve etkileri hakkında daha doğru bilgiler sunar (Bormann et al., 2013).
  • GPS ve Uydu Görüntüleme: Bu teknolojiler, fay hatlarındaki gerilme birikimini izleyerek, depremin önceden tahmin edilmesine yönelik önemli veriler sağlar.

Bu teknolojiler, sadece deprem tespitini geliştirmekle kalmaz, aynı zamanda öncü sinyallerin daha iyi anlaşılmasına da olanak tanır.

Deprem Biliminin Tarihsel Gelişimi
Deprem biliminin tarihi, Zhang Heng'in 132 AD tarihli sismografı ile başlamaktadır. Zhang Heng, ilk sismografı kullanarak depremin yönünü tespit edebilmiştir (Gutenberg & Richter, 1954). Zamanla, bu alandaki gelişmeler, depremlerin daha doğru bir şekilde tespit edilmesini sağlayan modern teknolojilere evrilmiştir.

Veri Merkezlerinin Deprem Araştırmalarındaki Rolü
Küresel sismik ağlar, araştırmacılar ve politika yapıcılar için kritik veriler toplar. Kandilli Rasathanesi ve Avrupa-Akdeniz Sismolojik Merkezi (EMSC) gibi merkezler, bu tür verileri toplar ve paylaşır (Kandilli Observatory, 2020). Bu veriler, deprem büyüklüğü, derinlik ve etkileri hakkında doğru bilgi sağlar.

Ancak, veri analizinde bazı zorluklar bulunmaktadır. Farklı hesaplama yöntemleri ve veri işleme teknikleri nedeniyle büyüklük ve derinlik tahminlerinde farklılıklar olabilir. Bu nedenle, veri uyumunun sağlanması büyük önem taşır (Aki & Richards, 2002).

Sismik Eğitimle Etkileşim
Deprem risklerini azaltmanın en etkili yollarından biri, halkı eğitmektir. Çevrimiçi kurslar ve eğitim videoları gibi etkileşimli platformlar, karmaşık kavramları halk için anlaşılır hale getirir. Uluslararası Sismolojik Merkezi (ISC), sismolojiye dair erişilebilir kaynaklar sunarak, araştırma bulgularını genel halkla paylaşmaktadır.

Çok Dilli Kaynakların Önemi
İngilizce, bilimsel literatürün baskın dilidir, ancak çok dilli kaynaklar, daha geniş bir kitleye ulaşmayı sağlar. Öğrencilerin orijinal metinlere ulaşmasını sağlamak, bilimsel okuryazarlığı artırırken, aynı zamanda dil becerilerini de geliştirmelerine yardımcı olur (Baker & Saldanha, 2009).

Sonuç
Deprem bilimi, Dünya'nın dinamik yapısını anlamamızda kritik bir rol oynamaktadır. Teknolojik yenilikler, halk eğitimi ve eğitim kaynaklarının çeşitlendirilmesi sayesinde bu alandaki ilerlemeler, toplumların depreme karşı daha dirençli hale gelmesini sağlamaktadır.

Kaynaklar
Aki, K., & Richards, P. G. (2002). Quantitative Seismology (2nd ed.). University Science Books. https://doi.org/10.1016/B978-012044220-8/50003-8
Baker, M., & Saldanha, G. (2009). Translation Studies: An Overview. Routledge.
Bormann, P., et al. (2013). Seismic Monitoring – The Role of Modern Technology. In Seismic Monitoring (pp. 1-15). Springer.
Gutenberg, B., & Richter, C. F. (1954). Seismicity of the Earth. Princeton University Press.
Kandilli Observatory. (2020). Annual Report on Seismic Activity. Retrieved from [Kandilli Observatory website].
Stein, S., & Wysession, M. (2009). An Introduction to Seismology, Earthquakes, and Earth Structure. Wiley-Blackwell.
USGS. (2011). The Tōhoku Earthquake. Retrieved from [USGS website].




Introduction to Seismology 

and Earthquake Research

Seismology, the scientific study of earthquakes, is a cornerstone in understanding Earth's tectonic dynamics and mitigating seismic hazards. This article explores key concepts in seismology, supported by case studies and historical perspectives, while incorporating modern research insights to engage both academic and general audiences.


The Importance of Seismology and Plate Tectonics

Seismology examines the mechanisms behind earthquakes, closely tied to the principles of plate tectonics. Plate boundaries, where tectonic plates converge, diverge, or transform, are hotspots for seismic activity. For example, the Pacific Plate is particularly prone to earthquakes due to its numerous active boundaries (Stein & Wysession, 2009).

Understanding these dynamics is essential for developing disaster preparedness strategies, from urban planning to early warning systems.


Case Study: The Pacific Ring of Fire

The Pacific Ring of Fire illustrates the interplay between tectonic and volcanic activity. Encompassing 40,000 kilometers around the Pacific Ocean, this region accounts for 90% of global earthquakes. The 2011 Tōhoku earthquake in Japan (Mw 9.1) serves as a stark example, triggering a devastating tsunami and nuclear disaster (USGS, 2011).

Such events underscore the need for interdisciplinary research to address challenges ranging from emergency response to resilient infrastructure.


Advances in Seismological Research

Modern seismology benefits from advancements in technology:

  • Digital Seismographs: Instruments like broadband seismometers capture a wide range of seismic waves, enabling precise analysis (Bormann et al., 2013).
  • GPS and Satellite Imaging: These tools track tectonic movements, offering real-time insights into strain accumulation along fault lines.

Such innovations not only refine earthquake detection but also improve our understanding of precursory signals.


Historical Development of Seismology

Seismology has a rich history, dating back to Zhang Heng's seismoscope (132 AD), which indicated earthquake directions using a pendulum-based mechanism (Gutenberg & Richter, 1954). Over centuries, the discipline has evolved, integrating cutting-edge tools to decipher Earth's seismic behavior.


The Role of Data Centers in Earthquake Research

Global seismic networks, such as the Kandilli Observatory in Turkey and the European-Mediterranean Seismological Centre (EMSC), collect and disseminate critical data for researchers and policymakers (Kandilli Observatory, 2020).

However, data interpretation poses challenges. Differences in magnitude calculations or depth estimates often arise due to varying methodologies (Aki & Richards, 2002). Harmonizing these approaches is vital for actionable insights.


Engaging with Seismic Education

Public education remains a cornerstone in reducing seismic risk. Interactive platforms, such as online courses and educational videos, simplify complex concepts. For instance, the International Seismological Centre (ISC) provides accessible resources that bridge the gap between technical research and public understanding.

The Importance of Multilingual Resources

English dominates scientific literature, but providing multilingual resources fosters inclusivity. Encouraging students to engage with original texts while offering translations enhances both scientific literacy and language skills (Baker & Saldanha, 2009).


Conclusion

Seismology continues to evolve, offering valuable insights into Earth's dynamic systems. By integrating cutting-edge technology, fostering public awareness, and expanding educational outreach, the field contributes significantly to societal resilience against earthquakes.


References

  • Aki, K., & Richards, P. G. (2002). Quantitative Seismology (2nd ed.). University Science Books. https://doi.org/10.1016/B978-012044220-8/50003-8
  • Baker, M., & Saldanha, G. (2009). Translation Studies: An Overview. Routledge.
  • Bormann, P., et al. (2013). Seismic Monitoring – The Role of Modern Technology. In Seismic Monitoring (pp. 1-15). Springer.
  • Gutenberg, B., & Richter, C. F. (1954). Seismicity of the Earth. Princeton University Press.
  • Kandilli Observatory. (2020). Annual Report on Seismic Activity. Retrieved from [Kandilli Observatory website].
  • Stein, S., & Wysession, M. (2009). An Introduction to Seismology, Earthquakes, and Earth Structure. Wiley-Blackwell.
  • USGS. (2011). The Tōhoku Earthquake. Retrieved from [USGS website].

BÖLÜM-1



Sismoloji ve Levha Tektoniği: 

Ders Videosu İçeriği ve Transkripti

Sismoloji ve Levha Tektoniği Dersine Giriş

Evet, değerli arkadaşlar, hepinize hoş geldiniz. Bu dönem sismoloji ve levha tektoniği dersini veriyoruz. Dersimizin duyuruları Doğa ve Deprem Bilimi Topluluğu'nda yapılıyor. İsteyen herkes katılabilir, ancak kayıtlı öğrencilerin ders hazırlıklarını yapmaları gerekiyor. Ders sonunda, katılımcılar soru sorabilir.

Geçen hafta dersimize biraz geç başlamıştık, bu yüzden aradaki farkı kapatmak için haftada iki veya üç ders yapmayı planlıyoruz. Böylece ders programımızı tam olarak uygulayabileceğiz.

Sismoloji ve Levha Tektoniği Konusunun Önemi

Sismoloji, yani deprem bilimi, depremlerin oluşumunu inceler ve levha tektoniği bu oluşumları açıklar. Depremler çoğunlukla levha sınırları boyunca birikir; ancak her levha sınırı aktif değildir. Aktif levha sınırları, depremlerin sıkça meydana geldiği bölgelerdir. Örneğin, Pasifik levhasının aktif kenarları mevcuttur ve bu bölgeler aktif deprem kuşağı olarak bilinir.

Bu ders için, yapay zekanın hazırladığı bir kapak ve içerik kullanıyoruz. Her sene ders içeriğini yenileyerek anlatımı daha dinamik hale getiriyorum. Bu yıl, geçen yılın ders analizlerini yapay zekaya tanıttım ve üç ana başlık oluşturduk:

  • Deprem Çalışmaları ve Gelişimi
  • Deprem Sonrası Denetim ve Güvenlik
  • Depremin Dinamikleri

Ders Yapısı

Ders üç bölümden oluşacak. Her bölüm sonrasında 15 dakikalık bir ara vereceğiz, böylece dinlenme fırsatı bulacaksınız. Dersi aceleye getirmeden, olabildiğince anlaşılır ve şeffaf bir biçimde işleyeceğiz.

Levha Tektoniği ve Sismoloji Alanında Referanslar

Türkiye’de jeofizik mühendisliğinin kurucularından biri olan Kazım Ergün’den bahsetmek istiyorum. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde rektörlük yapmış ve Atatürk’ün yurt dışına gönderdiği bilim insanlarından biridir. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nde doktora yapmış ve kendisinden ileri sismoloji dersi alma fırsatı buldum. İngilizce verilen bu ders oldukça zorluydu ama kariyerimde önemli bir adım oldu. Türkiye’de jeofizik biliminin temellerini atan önemli isimleri tanımak ve katkılarını bilmek önemlidir.

Şu anda yapay zeka çağında yaşıyoruz ve kaynaklara ulaşmak çok daha kolay hale geldi. Ancak Kazım Ergün gibi bilim insanlarının değerini bilmek, onların bıraktığı mirası anlamak açısından son derece önemlidir.

Berke ve Gaziantep Depremi: Hatırlanacak Bir Miras

Eğer Berke hayatta olsaydı, bugün Gaziantep'te 6 Şubat 2023’te yaşanan büyük depremi ve ardından meydana gelen hasarları gözlemleyebilirdi. Bu konuda mutlaka söyleyecek çok sözü olurdu.

Altan Necmioğlu ve Jeofizik Sözlüğü

Yüksek lisans ve doktora çalışmalarım sırasında edindiğim bir diğer önemli kaynak, jeofiziğin temel kavramlarını açıklayan kapsamlı bir sözlüktü. Kitabın İngilizcesi kütüphanede bulunuyordu ve Altan Necmioğlu tarafından çevrilmişti. Kendisi kısa bir süre önce vefat etti, Allah rahmet eylesin. Jeofizik Kurultayı’nda adına özel bir oturum düzenlendi. Bu sözlük, jeofizik mühendisleri için oldukça değerli bir kaynak olup isteyenler Jeoloji Mühendisleri Odası’ndan satın alabiliyor.

Uluslararası Sismoloji Sözlüğü ve Yapay Zeka İle Çeviri

Geçtiğimiz hafta Uluslararası Sismoloji Merkezi tarafından yayımlanan bir sismoloji sözlüğünü yapay zeka aracılığıyla Türkçeye çevirdim ve eksik kısımları düzenledim. Bu sözlüğü blogumda paylaştım. Sismoloji dersi alan veya akademik çalışmalar yapan öğrenciler için oldukça yararlı bir kaynak. Hem Türkçesi hem de İngilizcesi mevcut; dileyen öğrenciler dönemin sonuna kadar bu sözlüğü inceleyebilir.

Temel Bir Başvuru Kaynağı: 'Solid Earth Geophysics' Kitabı

2005 yılında yayımlanan 'Solid Earth Geophysics' kitabı, o dönemde verdiğim derslerin ana kaynaklarından biriydi. Kitap oldukça kapsamlı olup her bölüm sonunda çalışma soruları içeriyor. Günümüzde hala ders kitabı olarak kullanılabilir nitelikte. Yapay zeka sayesinde öğrenciler, soruları ve alıştırmaları kolayca çözebilir ve kendi kendilerini geliştirebilir.

Eski Ama Kapsamlı Bir Kaynak: 20 Yıllık Yayınların Hâlâ Kullanımı

Son yirmi yıl içinde basılan bazı jeofizik ve sismoloji kaynakları, hala geçerliliğini koruyor. Örneğin, Kral Fahd Petrol Üniversitesi’nde ders verirken kullandığım ve renkli slaytlarla desteklediğim kaynaklar arasında bu kitaplar yer alıyordu. Günümüzde de bu kaynaklara ulaşarak çalışmalarını derinleştirmek isteyen öğrencilere rehber olabilir.

Öneri: İngilizce ve Orijinal Kaynaklardan Çalışmak

Son olarak, tüm jeofizik mühendisliği öğrencilerine önerim; mümkünse bu kaynakların İngilizce orijinallerini incelemeleridir. Orijinal versiyonlar hem içerik açısından daha zengin hem de görsel materyaller açısından daha anlaşılırdır. Yapay zeka teknolojilerini kullanarak metinleri çevirmek, sorulara yanıt bulmak ve detaylı inceleme yapmak artık çok daha kolay hale geldi. Bu, öğrenciler için eşit bir öğrenme fırsatı sunuyor ve kendilerini geliştirmeleri için yeni yollar açıyor.

Bu düzenlemelerle birlikte, bu kaynakları doğru şekilde kullanarak ve yapay zekadan faydalanarak derslerinde daha başarılı olacaklarına inanıyorum.

Çeviri ve Bilim Dili: İngilizce'nin Önemi

Çeviriler, her ne kadar orijinal metne sadık kalsa da birebir aynı olmayabilir. Bilimde yaygın dilin İngilizce olması nedeniyle, birçok sismoloji kitabı İngilizce'den çevrilmiştir. Bu kitaplara ulaşmak zordur ancak İngilizce dinleyerek veya öğrenme araçları kullanarak dil becerilerinizi geliştirebilirsiniz.

Önemli Kaynaklar: Uluslararası Sismoloji Araştırmaları Merkezi ve YouTube Kanalı

Uluslararası Sismoloji Araştırmaları Merkezi'nin YouTube kanalı birçok eğitici video ve ders içeriği sunmaktadır. Kısa öğretici videolar ve animasyonlar içeren bu kanal, sismoloji ve levha tektoniği konularında bilgi edinmek için önemli bir kaynak. Lütfen bu kanala abone olunuz.

Görsel Destekli Projeler ve Sunum Teknikleri

Sunumlarınızda bu videolardan yararlanarak görsellik katabilir ve sunumlarınızı daha etkili hale getirebilirsiniz. Örneğin, sunumlarınıza animasyonlar ve görseller eklemek, konuyu daha anlaşılır kılacaktır. Kanada’daki üniversitede aldığım bir ders kapsamında, haftalık projeler hazırlamamız isteniyordu. Bu projelerden birini film yaparak anlattık. Video destekli projelerle konuyu daha ilgi çekici bir şekilde sunabilirsiniz.

Sismolojide Tarihî Gelişmeler: İlk Sismograflar ve Sarkaç Sistemleri

Sismoloji alanındaki ilk cihazlardan biri, M.S. 2. yüzyılda Zeng Heng tarafından Çin'de icat edilen sismograftır. Bu cihaz, sarkaç sistemine dayalı olarak çalışır ve kurbağa figürleri ile sarsıntının yönünü belirler. Modern sismometrelerin temel prensipleri de bu sisteme dayanır. Deprem algılama teknolojisi, uzun yıllardır büyük ilerlemeler kaydetmiştir.

Modern Sismograflar ve Kayıt Sistemleri

Modern sismograflar, deprem sinyallerini kaydeden tamburlar içerir. 1990'lı yıllarda Türkiye’de Kandilli Rasathanesi'nde, Kanada’da ise 2001 yılında Deprem Servisi’nde bu tamburlar kullanılıyordu. Sismik veriler, zamanla dijital ortama taşınarak daha doğru analizler yapılabilmektedir. Örneğin, spektral analiz gibi detaylı çalışmalar, deprem verilerinin incelenmesinde oldukça faydalıdır.

Sonuç

Sismoloji alanında bilgiye ulaşmak ve sunumlarınızı zenginleştirmek için uluslararası kaynaklardan, özellikle de YouTube kanallarından faydalanabilirsiniz. Animasyonlar ve görsel öğeler eklemek, öğrenmeyi ve anlatımı güçlendirir. Depremlerle ilgili araştırmalar ve teknoloji uzun yıllardır gelişmeye devam etmektedir ve tarihî yöntemler bugünkü modern sismograf ve kayıt sistemlerinin temelini oluşturmaktadır.

Dijitalleşme ve Deprem Analizleri Üzerine Bir Gözlem

Depremlerle ilgili verilerin dijital ortamda kaydedilmesi, analiz yapılmasını kolaylaştırır. 1971 San Francisco depreminde spektral analizler üzerine çalışmıştım. O dönemde dersler uygulamalı olarak işleniyordu ve hocalarımız zor şartlar altında konuları pratik yöntemlerle anlatıyordu. Allah kendilerine sağlık ve ömür versin.

Deprem Kayıt Cihazları: Sismograflar ve Sismometreler

Yer kabuğundaki hareketleri kaydeden cihazlar sismograf ve sismometre olarak ikiye ayrılır. Sismograflar, sarkaç sistemine dayanarak hareketleri kaydeder ve özellikle AFAD gibi kuruluşların sisteminde kullanılır. Bu sistemde iki ana istasyon türü vardır:

  1. Zayıf Yer Hareketleri İstasyonu: Bu istasyonlar düşük şiddetteki depremleri kaydeder. Telemetri sistemleri ile dünyanın her yerindeki küçük hareketleri bile algılayabilir.

  2. Kuvvetli Yer Hareketi İstasyonu: Daha büyük depremleri kaydeden bu istasyonlara strong-motion sismometreler denir ve sadece belirli bir büyüklüğe ulaşan depremleri kaydetmeye başlar.

Farklı Deprem Türleri ve Sismometre Kullanımı

Kısa Periyot Sismometreler, yaklaşık 300 km mesafeye kadar olan depremleri kaydederken, Uzun Periyot Sismometreler daha geniş ve uzun süren depremleri kaydedebilir. Broadband (Geniş Bant) Sismometreler ise dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen tüm depremleri kaydeder.

Deprem Kayıtları ve Veri Merkezleri: AFAD, Kandilli ve EMSC

Depremler, büyüklüklerine göre farklı merkezlerde kaydedilir. 6.0'dan büyük depremler global olarak kaydedilirken, daha küçük olanlar bölgesel kataloglara eklenir. Türkiye’de AFAD ve Kandilli, Avrupa’da ise EMSC (Avrupa Deprem Merkezi) gibi merkezler bu verileri toplar ve analiz eder. EMSC, birçok ülkenin verilerini bir araya getirerek deprem tehlike analizleri için ortak bir platform oluşturur. Bu, bölgesel çalışmalarda verileri standartlaştırır ve geniş çaplı analizlere olanak tanır.

Günümüzde Bölgesel Çalışma İmkanları

Doktora çalışmam sırasında EMSC gibi bölgesel veri merkezleri yoktu, bu yüzden sadece Türkiye sınırları içerisindeki verilerle çalışabiliyordum. Bugün, EMSC sayesinde bölgesel analizlerde daha geniş bir veri ağına ulaşmak mümkün.

Uluslararası Deprem Veri Kayıtları ve Bölgesel Çalışma İmkânları

Her türlü küçük ya da büyük depremin verileri, Uluslararası Sismoloji Merkezi (ISC) gibi kurumlar tarafından kaydediliyor. Bu tür veriler sayesinde araştırmacılar bölgesel çalışmalar yapabiliyor. İngiltere’de Edinburgh Üniversitesi’ne gittiğimde, hocam Y.M., bölgesel çalışmalarıyla tanınan bir sismologdu. Ancak Türkiye'de sınırlarım, ülke sınırlarıyla belirlenmişti; bu nedenle, Ege ve Doğu Akdeniz gibi bölgelerdeki çalışmalarda kısıtlamalar yaşadım.

Deprem Verilerinde Farklılıklar ve Güvenilirlik Sorunu

Bir deprem Türkiye’de olduğunda, AFAD ve Kandilli Rasathanesi gibi ulusal merkezler verileri kaydediyor. Ancak bazı durumlarda bu veriler arasında büyüklük ve derinlik farkları ortaya çıkabiliyor. Örneğin, AFAD büyüklüğü 5.0 olarak verirken MSC (Orta Doğu Sismoloji Merkezi) 4.9 olarak ölçebilir. Bu farkların ana nedeni, farklı hız modellerinin kullanılması ve veri analiz yöntemlerinin değişiklik göstermesidir.

MSC, daha geniş bir deprem ağına sahip olduğu için genellikle hata payı daha düşüktür. Bu nedenle, büyük depremlerle ilgili analizlerde MSC’nin verilerini referans alır ve “düzeltilmiş” olarak belirtirim.

Derinlik Ölçümlerindeki Hatalar

Derinlik ölçümleri, depremin oluştuğu bölgenin altındaki hız yapısının tam olarak bilinmemesi nedeniyle farklılık gösterebilir. Türkiye’de hem AFAD hem de Kandilli Rasathanesi, aynı veriyi kullanmalarına rağmen, farklı hız modellerine sahip olduklarından derinlik sonuçları farklı çıkabilir. Derinlik verilerini kullanmak çoğu zaman zordur, çünkü burada hata oranları oldukça yüksek olabilir.

Deprem İstatistiklerinde Boyut ve Boyutlandırma Çalışmaları

Deprem istatistiklerinde genellikle enlem, boylam, büyüklük ve zaman gibi temel parametreler kullanılır. Türkiye’de istasyon sayısının artması ile birlikte derinlik ve dış merkez tahminlerindeki hata payları azaldı. Ancak, deprem kaynaklı kırıkların yüzeyde görüldüğü yer ile gerçek merkez arasındaki konum farklılıkları hâlâ büyük bir zorluk yaratmaktadır.

Deprem ve Fay Mekanizmalarının Anlaşılması

Depremler sırasında yüzeyde görülen kırıklar, her zaman deprem merkeziyle örtüşmeyebilir. Özellikle yanal atımlı faylarda (örneğin Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fayları), kırık ile deprem merkezi arasında uyum olabilir. Ancak eğim atımlı faylarda (doğudan batıya eğik olanlar gibi), yüzeyde görülen kırık ve deprem merkezinin tam örtüşmemesi normaldir.

Depremin Yüzeyde Oluşturduğu Kırık ve Fayların Farkı

Yüzeyde görülen kırıklar, aslında fay geometrisinin yüzeydeki iz düşümleridir. Depreme neden olan fay, yüzeyde görülen kırıkla aynı yerde olmayabilir. Örneğin, bir normal faylanma olduğunda, üst blok aşağıya doğru hareket eder ve yüzeyde bir çökme meydana gelir.

Sismolojide Derinlik ve Boyutlandırma Çalışmaları

Depremin mekanizmasını doğru bir şekilde anlamak, bölgede hangi tür faylanmanın yaşandığını ve bunun yer yüzeyine nasıl yansıdığını anlamamız için kritiktir. Eğer bu mekanizmalar doğru analiz edilmezse, depremin etkilerini tam olarak anlamak zorlaşır.

Depremin Mekanizması ve Fay Sistemleri

Depremlerin nasıl oluştuğunu anlamak için fay mekanizmalarına 3 boyutlu bir bakış açısıyla yaklaşmak önemlidir. Yüzeyde gördüğümüz kırıklar her zaman depreme neden olan fay hattının tüm özelliklerini yansıtmayabilir. Fay düzleminin eğimi ve kırılma türü, yer kabuğundaki gerilmenin birikimi ve açığa çıkış biçimini belirler.

Fay Tipleri ve Gerilme Birikimi

Depremler, fay sisteminin yapısına göre farklı şekillerde kırılmalara neden olur:

  • Düşey Faylanma (Normal Atım): Fay hattında yukarıdan aşağıya doğru bir gerilme birikimi olur. Bu tür faylanmada üstteki blok aşağı doğru hareket eder, gerilme sonucu alanda çökmeler meydana gelir.
  • Sıkışmalı Faylanma: Gerilme sıkışmaya bağlı olarak birikir. Bu durumda üst blok yukarı doğru hareket eder ve daralma (kompresyon) sonucu alanda dağlık yükseltiler oluşur. Böyle bölgelerde genellikle yükselen alanlara "horst", çöken alanlara ise "graben" adı verilir.

Örneğin, Türkiye'deki bazı fay hatlarında bu tip hareketler gözlemlenir ve bunun sonucunda dağlık alanlar veya çöküntü bölgeleri oluşur.

Fay ve Deprem İlişkisi

Fay ve depremin yüzeydeki etkileri her zaman uyumlu değildir. Bazı durumlarda yüzeydeki kırıklar, deprem merkezi ile tam olarak örtüşmeyebilir. Özellikle eğimli faylar, yüzeyde farklı kırık izleri bırakır. Örneğin, Kuzey Anadolu Fayı gibi yatay atımlı faylarda, fay hattı boyunca yüzeyde belirgin kırılmalar görülür.

Özetle: Depremin yüzeydeki etkilerini tam anlamak için fay mekanizmasını ve derinlik yapısını dikkate alarak değerlendirmeler yapmak gereklidir.

Dinlenme Arası

Şimdi, 15 dakikalık bir ara verelim. Biraz nefeslendikten sonra konuyu daha detaylı incelemeye devam edeceğiz.

Seismology and Plate Tectonics: 

Lecture Transcript


Introduction to Seismology and Plate Tectonics

Welcome, dear friends. This semester, we are offering a course on seismology and plate tectonics. Announcements for our course will be made through the Nature and Earthquake Science Society, and anyone interested can join; however, registered students need to prepare for class. At the end of each lesson, participants will have the opportunity to ask questions. Last week, we started our class a bit late, so to catch up, we plan to hold two or three classes a week. This way, we can fully implement our course schedule.


Importance of Seismology and Plate Tectonics

Seismology, the science of earthquakes, investigates the formation of earthquakes, while plate tectonics explains these formations. Earthquakes often accumulate along plate boundaries; however, not all plate boundaries are active. Active plate boundaries are regions where earthquakes frequently occur. For instance, the Pacific Plate has active edges known as an active earthquake zone.

For this course, we are using materials prepared by artificial intelligence for our cover and content. Each year, I renew the course content to make it more dynamic. This year, I introduced last year's course analyses to AI, resulting in three main topics:

  • Earthquake Studies and Development
  • Post-Earthquake Inspection and Safety
  • Dynamics of Earthquakes

Course Structure

The course will consist of three sections. After each section, we will take a 15-minute break to allow you to rest. We will conduct the lessons as clearly and transparently as possible without rushing.


References in Plate Tectonics and Seismology

I would like to mention Kazım Ergün, one of the founders of geophysical engineering in Turkey. He served as the rector at Istanbul Technical University and was among the scientists sent abroad by Atatürk. He completed his doctorate at the California Institute of Technology, where I had the opportunity to take an advanced seismology course from him. This English-taught course was quite challenging but was a significant step in my career. It is essential to recognize important figures who laid the foundations of geophysical science in Turkey and understand their contributions.


Remembering Berke and the Gaziantep Earthquake

If Berke were alive today, he could observe the significant earthquake that occurred in Gaziantep on February 6, 2023, along with its aftermath. He would undoubtedly have much to say about this event.


Altan Necmioğlu and the Geophysics Dictionary

Another important resource I acquired during my master's and doctoral studies was a comprehensive dictionary explaining fundamental concepts in geophysics. The English version of this book was available in the library and was translated by Altan Necmioğlu, who recently passed away—may he rest in peace. A special session was held in his honor at the Geophysics Congress. This dictionary is a valuable resource for geophysical engineers and can be purchased from the Chamber of Geological Engineers.


International Seismology Dictionary and AI Translation

Last week, I translated a seismology dictionary published by the International Seismology Center into Turkish using artificial intelligence and organized its missing parts. I shared this dictionary on my blog; it is a useful resource for students taking seismology courses or conducting academic research. Both Turkish and English versions are available for students who wish to review it until the end of the semester.


A Fundamental Reference: 'Solid Earth Geophysics'

The book 'Solid Earth Geophysics', published in 2005, was one of my main resources during my lectures at that time. The book is comprehensive and includes study questions at the end of each chapter. It is still suitable for use as a textbook today. Thanks to artificial intelligence, students can easily solve questions and exercises to improve themselves.


Old but Comprehensive Resources: The Continued Use of 20-Year-Old Publications

Some geophysical and seismological resources published over the past twenty years remain valid today. For example, while teaching at King Fahd University of Petroleum & Minerals, I used these books supported by colorful slides. Students wishing to deepen their studies can still access these resources today.


Recommendation: Studying Original Sources in English

Finally, my recommendation for all geophysical engineering students is to examine these resources in their original English versions whenever possible. Original versions are richer in content and more understandable regarding visual materials. Using artificial intelligence technologies to translate texts, find answers to questions, and conduct detailed reviews has become much easier now. This offers equal learning opportunities for students and opens new pathways for their development.

With these arrangements in place, I believe that by using these resources correctly and benefiting from artificial intelligence, students will be more successful in their courses.


The Importance of Translation and Scientific Language: The Role of English

Translations may not always be identical to the original text even if they remain faithful to it. Due to English being the common language in science, many seismology books have been translated from English. Accessing these books can be challenging; however, you can improve your language skills by listening to English or using learning tools.


Important Resources: International Seismology Research Center and YouTube Channel

The YouTube channel of the International Seismology Research Center offers many educational videos and lesson content. This channel features short instructional videos and animations that serve as significant resources for learning about seismology and plate tectonics. Please subscribe to this channel.


Visual Support Projects and Presentation Techniques

By utilizing these videos in your presentations, you can add visual elements that enhance their effectiveness. For instance, incorporating animations and visuals into your presentations will make topics clearer. In a course I took at a university in Canada, we were required to prepare weekly projects; one such project involved creating a film presentation.


Historical Developments in Seismology: Early Seismographs and Pendulum Systems

One of the first devices in seismology was the seismoscope invented by Zeng Heng in China during the 2nd century AD. This device operates based on pendulum systems that determine earthquake direction using frog figures. The fundamental principles of modern seismometers are based on this system.


Modern Seismographs and Recording Systems

Modern seismographs contain drums that record earthquake signals. In Turkey during the 1990s at Kandilli Observatory and later at Earthquake Service in Canada established in 2001, these drums were utilized for recording seismic data that has since transitioned into digital formats allowing for more accurate analyses.


Conclusion

To access information on seismology and enrich your presentations, you can utilize international resources—particularly YouTube channels featuring animations and visual elements that strengthen learning outcomes. Research on earthquakes has continued to advance over many years; historical methods form the foundation for today's modern seismographs and recording systems.

By recording earthquake data digitally, analysis becomes more manageable. During my studies on spectral analyses following the 1971 San Francisco earthquake, classes were conducted practically under challenging conditions by our instructors—may they have health and long lives.


Earthquake Recording Devices: Seismographs vs Sismometers

Devices that record movements within the Earth's crust are classified as either seismographs or sismometers. Seismographs record movements based on pendulum systems—utilized particularly within organizations like AFAD (Disaster & Emergency Management Authority).

There are two main types of stations within this system:

  • Weak Motion Stations: These stations record low-magnitude earthquakes.
  • Strong Motion Stations: These stations begin recording only when earthquakes reach certain magnitudes.

Different Types of Earthquakes and Sismometer Usage

  • Short-period sismometers capture earthquakes up to approximately 300 km away while long-period sismometers can record broader events over longer durations.
  • Broadband sismometers capture all earthquakes occurring anywhere globally.

Earthquake Records and Data Centers: AFAD, Kandilli & EMSC

Earthquakes are recorded at different centers based on their magnitudes; those above 6.0 are recorded globally while smaller ones are added to regional catalogs. In Turkey, AFAD (Disaster & Emergency Management Authority) along with Kandilli Observatory collect data while EMSC (European-Mediterranean Seismological Centre) does so across Europe, providing a platform that standardizes data for regional studies enabling extensive analyses.


Today’s Regional Study Opportunities

During my doctoral studies, there were no regional data centers like EMSC, so I could only work with data within Turkey's borders; however, today EMSC allows access to broader data networks, facilitating regional analyses.


International Earthquake Data Records & Regional Study Opportunities

Data from any size earthquake is recorded by institutions like ISC (International Seismology Centre). Such data enables researchers to conduct regional studies effectively.


Variations in Earthquake Data & Reliability Issues

When an earthquake occurs in Turkey, both AFAD & Kandilli Observatory record data; however, discrepancies may arise regarding magnitude or depth measurements. For instance, AFAD may report a magnitude of 5.0 while MSC (Middle East Seismic Center) records it as 4.9 due to differing speed models used during analysis processes, leading MSC to often have lower error margins due to its extensive network. Hence, I reference MSC’s data corrected when analyzing significant earthquakes.


Depth Measurement Errors

Depth measurements may vary largely because exact subsurface velocity structures remain unknown. Both AFAD & Kandilli use similar datasets but yield differing results due to their distinct speed models, leading depth results to often have high error rates.


Size & Scaling Studies in Earthquake Research

Seismology is categorized into short-range earthquake measurements and long-range scales where regional database centers continuously aim to build common methods for error reduction across different networks.















BÖLÜM 2


Sismoloji ve Levha Tektoniği: 

Ders Videosu İçeriği ve Transkripti



Deprem Sonrası Bina Denetimi Neden Önemlidir?

Deprem sonrası, yetkili kurumlar tarafından binaların detaylı bir şekilde incelenmesi gerekir. Büyük bir depremden sonra binaların hasar durumu belirsiz olabilir, bu nedenle binalar incelenene kadar kimsenin içeriye girmemesi gerekir. Deprem hasarları ağır, orta ve az hasar olarak sınıflandırılır. Eğer bina hasar almamışsa giriş güvenlidir; ancak büyük depremler sonrasında oluşan artçı sarsıntılar, az hasar almış binaları dahi yıkabilecek güçtedir.

Örneğin, Van depreminde hasar almamış raporu verilen bir otel, artçı bir depremde yıkılmış ve can kaybına yol açmıştır. Bu durum, deprem sonrası yapılan denetimlerin büyük bir stres altında gerçekleştiğini ve sağlıklı sonuçlar vermeyebileceğini gösterir. Bu yüzden yetkili kurumlardan kesin onay alınmadan hasarlı binalara giriş yapılmamalıdır.

Yöneticiler Deprem Kaynaklı Can Kayıplarını Nasıl Önleyebilir?

Deprem kaynaklı can kayıplarını önlemek için dayanıklı yapılar inşa etmek önemlidir. Türkiye’de bu konuda 2012 yılında yürürlüğe giren Kentsel Dönüşüm Projesi önemli bir adım olarak görülse de ekonomik yetersizlikler nedeniyle yavaş ilerlemektedir. Dönüşüm maliyeti yüksek olduğu için, bu sürecin tamamlanması için halkın ve devletin ortak bir ekonomik güce sahip olması gerekmektedir. "Yarısı Benden Yarısı Senden" gibi kampanyalar destek sağlasa da, birçok vatandaşın dönüşüm maliyetini karşılayamaması projelerin yarım kalmasına yol açmaktadır. Bu nedenle, depreme dayanıklı binaların sayısını artırmak, şehir planlamasında jeofizik mühendislerinin öncelik alması ve zayıf zeminlerin imara kapatılması, can kayıplarını önlemede kritik rol oynamaktadır.

Tarihsel ve Aletsel Deprem Verilerinin Önemi

Deprem tehlikesini anlamada tarihsel ve aletsel deprem verileri çok önemlidir. İstanbul, tarihsel olarak depremle büyük bir etkileşim içinde olan bir şehirdir. İstanbul’un 2000 yıllık deprem geçmişi detaylı olarak bilinmektedir. Bu geçmişin incelenmesi, gelecekte benzer depremlerin yaşanmaması için önemli bir rehberdir. Örneğin, 1509'da yaşanan büyük İstanbul depremi (Küçük Kıyamet) gibi olaylar tarih boyunca yıkıcı etkiler bırakmıştır.

Aletsel deprem verileri, daha modern bir yaklaşım sunarak deprem riskini belirlemede güncel ve hassas bilgiler sağlar. Marmara Deprem İstasyonu gibi altyapılar sayesinde Marmara Bölgesi'nin deprem tehlikesi daha iyi anlaşılmaktadır. Bu veriler, geçmişte büyük depremler yaratmış fay hatlarının izlerini sürmekte ve bu hatların gelecekte hangi kuvvette depremler üretebileceğini tahmin etmemize olanak tanır.

Depreme Karşı Dayanıklı Yapılar

Bütün bu veriler doğrultusunda, deprem riskine karşı dayanıklı yapılar inşa etmek, can kayıplarını en aza indirgemenin temel yoludur. Güçlü yapılar, depremin maksimum kuvvetine dayanabilecek kapasiteye sahip olmalıdır. Dayanıklı binalar, modern şehir planlama ve uygun zeminlerin seçimiyle birleşerek deprem kaynaklı can kayıplarının önüne geçilmesine yardımcı olur.

Bina ve Şehir Tasarımında Verilerin Önemi

Bir bina veya şehir tasarlarken, yöneticilerin en önemli görevi aletsel ve tarihsel verileri incelemek ve bu verileri bir araya getirerek gelecekteki büyük depremlerin etkilerini belirlemek olmalıdır. Türkiye genelinde hâlihazırda 1000'den fazla zayıf deprem ve kuvvetli yer hareketi izleme istasyonu bulunmaktadır. Bu nedenle, mevcut deprem istasyonlarının olduğu bölgelerde veri açısından bir eksiklik olduğunu söyleyemeyiz; ancak henüz istasyon olmayan bölgelerde sıkıntı yaşanabilir. En küçük depremler bile bu istasyonlar sayesinde tespit edilmekte ve rapor edilmektedir, dolayısıyla 2.5 gibi düşük büyüklükteki depremler bile haber olarak karşımıza çıkabilmektedir.


Deprem Tehlike Haritalarının Gelişimi

Türkiye'nin ilk deprem bölgesi haritası 1945'te hazırlanmış ve bu harita dünyada yapılan ilk resmi deprem bölgesi haritası olma özelliğini taşır. Bu harita, 1939 Erzincan depreminden sonra ortaya çıkmış ve depremden etkilenen alanlardaki binaların hasar durumu dikkate alınarak, yüksek riskli bölgeler belirlenmiştir. Bu riskli alanları gösteren haritaya şiddet haritası denir.

Deprem Tehlikesi Yüksek Bölgeler

Dünyadaki ilk küresel deprem tehlike haritası 2000 yılında yayımlanmıştır. Bu haritaya göre, dünyada tüm bölgeler yüksek deprem tehlikesi taşımamaktadır. Pasifik Okyanusu çevresinde yer alan "Ateş Çemberi" gibi kırmızı renkle gösterilen alanlar yüksek risk taşır ve bu bölgelerde depremler 9.5 büyüklüğüne kadar çıkabilir. Dünyadaki depremlerin yaklaşık %80’i bu bölgede meydana gelir. Diğer önemli deprem kuşağı ise Alpin-Himalaya deprem bölgesi olarak bilinir.


Türkiye’nin Deprem Riski ve Geçmişi

Türkiye'de 1900 yılından itibaren 6 ve üzeri büyüklükte 226 deprem kaydedilmiştir. 2020 Elazığ depremi ve ardından gelen depremler haritalarda gösterilmiştir; ancak 2023 Kahramanmaraş depremleri haritada yer almamaktadır. Genel olarak, Ambrose'un çalışmasına göre, Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın yüzyılı 20. yüzyıldır ve 1939 Erzincan depremiyle başlayıp 1999 Gölcük depremiyle son bulmuştur. 21. yüzyılda ise Doğu Anadolu Fay Hattı’nın aktif olduğu kabul edilir ve bu fay hattının Türkiye’de büyük depremler üretmeye devam edeceği öngörülmektedir.


Sonuç

Bu veriler ışığında, Türkiye'deki fay hatlarının dönemsel olarak büyük depremler ürettiği ve gelecekte de bu döngünün devam edeceği anlaşılmaktadır. Özellikle Doğu Anadolu Fay Hattı’nın 21. yüzyılda aktif olacağı varsayımı, deprem hazırlıklarını daha dikkatli yapmamız gerektiğini gösterir.

Deprem ve Risk Faktörleri Üzerine Bir Değerlendirme

Pasifik Ateş Çemberi ve Büyük Depremler

Merhum hocamız, yaşasaydı belki de “Bu depremleri önceden tahmin etmiştim,” derdi. Dünya üzerindeki en büyük depremlerin meydana geldiği alanlardan biri olan Pasifik Ateş Çemberi hakkında bize bilgiler vermişti. Bu bölgede, 9.2 büyüklüğüne kadar çıkan depremler yaşanıyor. Örneğin, 1964 Alaska Depremi 9.2 büyüklüğünde gerçekleşmişti. Benzer şekilde, 2011 Tohoku Depremi Japonya’da 9.1 büyüklüğündeydi ve yaklaşık 19.000 kişinin ölümüne neden oldu. Alaska’da ise daha az insanın yaşaması nedeniyle kayıp sayısı 128 kişi ile sınırlı kalmıştı. Buradan çıkardığımız sonuç şudur: Depremdeki kayıplar, nüfus yoğunluğuna ve yapıların depreme dayanıklılığına bağlıdır.

Sumatra ve Şili Depremleri Üzerine Gözlemler

Ben, 2004’te Suudi Arabistan’da Kral Fahd Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladığımda, Sumatra’da 9.1 büyüklüğünde bir deprem yaşanmış ve yaklaşık 230.000 insan hayatını kaybetmişti. Japonya’da ise nüfus yoğunluğu yüksek olmasına rağmen dayanıklı yapılar sayesinde ölü sayısı 19.000 civarında kalmıştı. Deprem kayıplarını azaltmak için nüfus yoğunluğu ve depreme dayanıklı yapıların önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. 1960 yılında Şili’de yaşanan 9.5 büyüklüğündeki büyük depremden sonra ise Şili, depremde yıkılan yerleri yeniden imara açmamış ve daha dayanıklı bölgelerde yeni şehirler inşa etmiştir. Bu sayede, 2010’da meydana gelen büyük Şili depreminde kayıp sayısı oldukça düşük olmuştur. Bu durum, depreme karşı önlem paketlerini güçlendirmenin önemini vurgulamaktadır.

Deprem İstatistikleri: Büyük Depremlerin Yoğunlaştığı Bölgeler

Dünya genelinde, tüm büyük depremlerin %80’i Pasifik Ateş Çemberi’nde gerçekleşiyor. Bu oldukça çarpıcı bir istatistik: Dünyadaki tüm depremlerin %90’ı, büyük depremlerin ise %80’i bu bölgede meydana geliyor. Bu durumda, Türkiye gibi Pasifik Ateş Çemberi dışında kalan bölgelerdeki depremler, ikinci dereceden deprem tehlikesi taşıyor ve büyüklükleri 7.9’u pek geçmiyor.

Türkiye’de Deprem Tehlike Haritaları ve Tarihsel Önemi

Dünyada hazırlanan ilk sismik tehlike haritalarından biri Türkiye’de yapılmıştır. 1945’te, o dönemde gelişmiş ölçüm cihazları olmadığı için hasar gören alanlar haritalanmış ve Türkiye’deki ilk yer sarsıntısı haritası ortaya çıkmıştır. Daha sonra, 1968’de Amerika’da olasılıklı deprem tehlike haritası geliştirilmiş ve bu deneyim, Türkiye’nin 2000 yılında yayınlanan modern deprem tehlike haritasının hazırlanmasında da etkili olmuştur.

Türkiye’de Büyük Depremler ve Kayıplar

Türkiye, Pasifik Ateş Çemberi’ndeki depremler kadar büyük depremler yaşamasa da, kayıp sayısı oldukça yüksek olmaktadır. Son büyük depremde 55.000’den fazla can kaybı yaşanmıştır. Bu kayıpların büyüklüğü, nüfus yoğunluğu ve yapıların dayanıklılığı ile doğrudan ilgilidir.

Sonuç: Depreme Karşı Önlemler ve Hayatta Kalma Kapasitemizin Artırılması

Depreme dayanıklı yapıların yapılması ve yoğun nüfuslu alanlarda koruma önlemlerinin artırılması, can kayıplarını en aza indirmenin en etkili yollarıdır. Deprem tehlikesine karşı hazırlık ve dayanıklılığı artırmak, yaşam kaybını önlemede kritik bir rol oynamaktadır. Bu bilinçle hareket ettiğimizde, gelecekteki depremlerden daha az etkilenebiliriz.

Türkiye'deki Son Depremler ve Artçı Şokların İzlenmesi

Türkiye'de son yaşanan depremde, aslında bir büyük deprem bekleniyordu ve bu depremin büyüklüğü 7.5 olarak öngörülüyordu. Ancak, ardından daha büyük bir ikinci deprem meydana geldi ve onu güçlü artçı şoklar izledi. Bu artçı şoklar hala devam ediyor.

Deprem Öncesindeki Durum

6 Şubat 2023 depremleri öncesinde, 2.5 büyüklüğündeki depremlerin sayısı 2004 olarak kaydedilmişti. Bu verilerde bazı boşluklar gözlemlendi; 6 Şubat depremleri bu boşlukları doldurdu ve yeni kırıklar oluşturdu.

İlk Üç Gün: Fay Geometrisinin Ortaya Çıkması

Büyük depremlerden sonraki ilk üç gün, fayın geometrisini anlamamıza yardımcı oluyor. İlk üç günde kaydedilen artçı şoklar, büyük depreme neden olan kırık izlerini gösterir. Bu yüzden aletsel deprem izleme büyük önem taşır. Zayıf deprem hareketi izleme istasyonları sayesinde bu kırıkların nereden geçtiği anlaşılabilir, böylece yer bilimciler ve jeologlar fay hattının izini daha net takip edebilirler.

Deprem Sonrası Verilerin Önemi

Deprem sonrası artçı şoklar fayın geometrisini daha detaylı şekilde ortaya koyar. Aletsel deprem izleme, bize tarihsel dönemde tam olarak tahmin edemediğimiz kırıkların geometrisini sunar. Jeoloji bilimi 20. yüzyılda gelişmiş bir alandır ve Türkiye’de bu alan henüz yaklaşık 100 yıllık bir geçmişe sahiptir.

Deprem geometrisini anlamak, özellikle yerleşim alanlarının güvenliği açısından büyük önem taşır. Çünkü en çok yıkım ve can kaybı, fay hattına yakın alanlarda yaşanır. Yöneticiler, deprem zararlarını azaltmak için artçı şokların gösterdiği kırık zonları boyunca yerleşim alanlarını düzenlemelidir. Deprem sonrası kırık izlerini takip ederek can ve mal güvenliğini sağlama yol haritasını oluşturabilirler.

6 Şubat Depremlerinin Etkisi ve 365 Gün Sonraki Durum

Depremden hemen sonra yollar kapandı, havalimanları zarar gördü ve ulaşım zorlukları yaşandı. 365 gün sonra, geniş alanda gözlemlenen artçı şoklar devam ediyor. EMSC (European-Mediterranean Seismological Centre) verileri, deprem izleme ve analiz yapma imkanı sunuyor. Deprem verileri, herkesin erişimine açık şekilde farklı formatlarda indirilebilir ve Google Earth gibi platformlarda görselleştirilebilir.

Sonuç

Aletsel deprem verileri, deprem sonrası fay hatlarının geometrisini daha detaylı bir şekilde sunar. Bu veriler, her ildeki yöneticiler için yol gösterici olup, can ve mal güvenliğini sağlamada kritik bir rehberdir.

Not: Eğer izleme ekranı devam ediyorsa, EMSC'nin çalışma prensiplerine dair 12 slaytlık bir sunumu da göstermek istiyorum.

Deprem Çalışmalarının Tarihsel Verilerle Karşılaştırılması

Tarihsel Depremler ve Sismik Faaliyetler

2013 yılında yapılan bir çalışmada, tarihsel dönemdeki depremler ve bunların faylarla ilişkisi incelenmiştir. Bu çalışma, 3 Mayıs 1874 tarihli bir depremin belirli bir fayla ilişkilendirildiğini göstermektedir. Çalışmada, depremler genellikle fay segmentlerine göre işaretlenmiştir. Örneğin, 110.4° meridyenindeki bir segmentte 1890 ve 1875 yıllarında büyük depremler olmuştur. Bu tür tarihsel kayıtlara dayalı veriler, geçmişte meydana gelen büyük depremlerin büyüklüklerini de gösteriyor. Örneğin, maksimum deprem büyüklüğü 7.5 büyüklüğüne kadar çıkmıştır.

Tarihten Günümüze Deprem Büyüklükleri

Bu çalışmaya göre, en büyük deprem büyüklüğü 7.5 olarak kaydedilmiştir. Bununla birlikte, son yıllarda meydana gelen depremler, bu tahminlerin ötesine geçmiştir. Örneğin, 2023 Kahramanmaraş depremleri, 7.9 ve 7.6 büyüklüklerinde olmuştur. Bu, deprem tahminlerinin her zaman doğru olmayabileceğini gösteriyor. Çalışmalarda, tarihi verilerle yapılan tahminlerin büyük ölçüde yetersiz kaldığı görülmüştür.

500 Yıllık Deprem Beklentisi ve Gerçekleşen Depremler

Son 500 yıl içinde, Marmara bölgesinde büyük bir deprem beklentisi olmuştu, ancak bu bölgede büyük depremler meydana gelmemiştir. Bunun yerine, son 250 yıl içinde ve daha önceki dönemde başka bölgelere yayılan hareketler olmuştur. Bu durum, deprem tahminlerinin her zaman güvenilir olmadığını ve deprem riskinin daha geniş bir alanda yer alabileceğini gösteriyor.

Ana Fay ve İkincil Faylar

Deprem analizleri, sadece ana fayların değil, aynı zamanda ikincil fayların da dikkate alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Özellikle, Elbistan ve San Fernando örneklerinde olduğu gibi, ikincil faylarda da büyük depremler meydana gelmiştir. Bu tür faylar, genellikle büyük deprem beklentilerinin olmadığı yerlerde bulunur, ancak yine de dikkatle izlenmelidir.

Sonuç: Deprem Riskinin Geniş Kapsamlı Bir Değerlendirilmesi

Sonuç olarak, deprem tahminleri ve risk analizi, sadece ana fay hatlarıyla sınırlı kalmamalıdır. İkincil faylar, tarihsel veriler ve yeni sismik ölçümler, daha doğru tahminler yapabilmek için dikkatlice analiz edilmelidir. Bu tür çalışmalar, binaların tasarımı ve şehir planlamasında önemli rol oynamaktadır.

Ders Başlangıcı ve Sunumlar

Bugün, levha tektoniği üzerine birinci dersimizi yaptık. 2 saat süren ders boyunca önemli katkılarda bulunduk ve bu, sismoloji alanında değerli bir adımdı. Gelecek hafta başında, uygun bir saatte esnek bir şekilde tekrar ders yapmayı planlıyoruz. Bu dersin notları her zaman öğrenciler için faydalı olacaktır.

Sunum Teknikleri Üzerine

Sunum yapma konusuna da değindik. Sunumlarda yapılan hatalarla ilgili bir makale paylaşmıştım. Bu makale, başarılı ve başarısız sunumların analiz edilmesi için faydalı bir kaynak olabilir.

Araçlar ve Kullanım Rehberi

En sık kullandığım araçlardan biri, Riser Fast Free’dir. Bu araçla ilgili olarak kısa bir bilgi paylaşmak istiyorum. Ayrıca, EMSC (European-Mediterranean Seismological Centre) haritalarını nasıl oluşturduğumuzu göstermek için bir örnek sunacağım.

Deprem Verileri ve Harita Kullanımı

Öncelikle, son depremleri incelemek için World Map üzerinden işlem yaptık. Depremlere ait verileri analiz etmek için:

  1. Tarih ve Zaman Seçimi: Depremin tarihini doğru bir şekilde yazdık. Örneğin, 6 Şubat 2023'teki depremi seçtik.

  2. Bölge Seçimi: Doğu Anadolu Bölgesi gibi özel bir bölgeyi seçtik. Alanı seçtikten sonra, enlem ve boylam bilgileri otomatik olarak belirlendi.

  3. Büyüklük ve Derinlik Seçimi: Depremin büyüklüğünü ve derinliğini belirleyerek daha spesifik verilere ulaştık. Örneğin, 3.611 büyüklüğünde bir deprem kaydedildi.

Veri Analizi ve İstatistiksel Çıktılar

Seçtiğimiz bölgedeki deprem büyüklüklerini ve sayısını analiz ettik. Depremlerin büyüklüğü ve sayısı arasındaki ilişkileri inceledik. Verilerin detaylarını aşağıda görüyorsunuz:

  • 4 büyüklüğünde bir deprem seçildiğinde, verilerle yapılan işlem sonunda 18.258 gibi bir sonuç ortaya çıktı.

KML ve TS Formatları

Harita verilerini farklı formatlarda dışa aktarabilirsiniz. KML formatı ile veriyi paylaşabilir, TS formatı ile istatistiksel analiz yapabilirsiniz. Bu sayede farklı ihtiyaçlara yönelik veriyi rahatça kullanabilirsiniz.

Sonuç ve Dersin Kapanışı

Bugün yaptığımız analizler ve harita işlemleri, öğrencilerin daha hızlı ve etkili bir şekilde veri analiz etmelerini sağladı. Dersimizde son noktayı koyarak, öğrencilerimizin bu verilerle daha fazla çalışması için fırsat sunduk.

Seismology and Plate Tectonics: 

Lecture Transcript

Importance of Post-Earthquake Building Inspections

After an earthquake, it is essential for authorized institutions to conduct thorough inspections of buildings. The condition of buildings may be uncertain following a significant earthquake, and therefore, no one should enter until inspections are completed. Earthquake damages are classified as severe, moderate, or minor. If a building is reported undamaged, entry is considered safe; however, aftershocks following major earthquakes can potentially collapse even lightly damaged structures. For example, a hotel that was reported undamaged after the Van earthquake collapsed in an aftershock, resulting in casualties. This situation indicates that inspections conducted post-earthquake may occur under significant stress and may not yield reliable results. Hence, entry into damaged buildings should not occur without explicit approval from the relevant authorities.


How Can Managers Prevent Earthquake-Related Casualties?

Building resilient structures is crucial to prevent earthquake-related casualties. Although Turkey's Urban Transformation Project, which came into effect in 2012, represents a significant step in this regard, progress has been slow due to economic constraints. The high costs of transformation necessitate a joint economic effort from both the public and the government. Campaigns like "Half from Me, Half from You" provide support; however, many citizens struggle to afford the transformation costs, leading to incomplete projects. Therefore, increasing the number of earthquake-resistant buildings, prioritizing geophysical engineers in urban planning, and restricting construction on weak soils are critical for preventing loss of life.


The Importance of Historical and Instrumental Earthquake Data

Understanding earthquake hazards relies heavily on historical and instrumental earthquake data. Istanbul has a long history of seismic activity over the past 2000 years. Studying this history is vital for preventing similar future earthquakes. For example, the significant Istanbul earthquake of 1509 (known as the Little Apocalypse) had devastating effects throughout history. Instrumental earthquake data offers a modern approach by providing current and precise information for assessing earthquake risks. Infrastructure like the Marmara Earthquake Station enhances our understanding of seismic hazards in the Marmara Region. These data allow us to trace fault lines that have caused major earthquakes in the past and predict their potential future magnitudes.


Constructing Earthquake-Resistant Structures

Based on all this data, constructing earthquake-resistant buildings is fundamental to minimizing casualties. Strong structures must possess the capacity to withstand maximum seismic forces. Resilient buildings, combined with modern urban planning and suitable site selection, contribute significantly to preventing earthquake-related loss of life.


The Role of Data in Building and Urban Design

When designing a building or city, managers' primary responsibility is to analyze instrumental and historical data to assess the impacts of potential future major earthquakes. Currently, there are over 1,000 weak earthquake and strong motion monitoring stations across Turkey. Therefore, we cannot claim there is a lack of data where these stations exist; however, areas without monitoring stations may face challenges. Even minor earthquakes are detected and reported through these stations; thus, events as small as magnitude 2.5 can make headlines.


Development of Earthquake Hazard Maps

Turkey's first seismic hazard map was prepared in 1945 and holds the distinction of being the first official seismic hazard map globally. This map emerged after the Erzincan earthquake in 1939 and identified high-risk areas based on the damage sustained by buildings in affected regions. This risk map is referred to as a severity map.


High-Risk Earthquake Regions

The first global seismic hazard map was published in 2000. According to this map, not all regions worldwide face high seismic hazards. Areas marked in red around the Pacific Ocean, known as the "Ring of Fire", are at high risk, where earthquakes can reach magnitudes up to 9.5. Approximately 80% of global earthquakes occur in this zone. Another significant seismic belt is known as the Alpine-Himalayan earthquake region.


Turkey's Earthquake Risk and History

Since 1900, Turkey has recorded 226 earthquakes with magnitudes of 6 or higher. The Elazığ earthquake in 2020 and subsequent quakes have been mapped; however, the Kahramanmaraş earthquakes of 2023 do not appear on these maps. Generally speaking, according to Ambrose's study, the North Anatolian Fault had its active century during the 20th century, starting with the Erzincan earthquake in 1939 and concluding with the Gölcük earthquake in 1999. In the 21st century, it is accepted that the East Anatolian Fault remains active and is expected to continue producing significant earthquakes within Turkey.


Conclusion

In light of this data, it is evident that fault lines in Turkey periodically generate significant earthquakes and that this cycle will persist into the future. Particularly with assumptions regarding the East Anatolian Fault's activity in the 21st century, we must conduct our earthquake preparedness more diligently.


An Evaluation of Earthquakes and Risk Factors


The Pacific Ring of Fire and Major Earthquakes

Our late professor might have said, "I predicted these earthquakes ahead of time." He provided us with insights about one of the areas where some of the largest earthquakes occur—the Pacific Ring of Fire—where quakes can reach magnitudes up to 9.2. For instance, the Alaska earthquake in 1964 registered at magnitude 9.2, while Japan's Tohoku earthquake in 2011 reached magnitude 9.1, causing approximately 19,000 fatalities. In contrast, Alaska had a lower population density, resulting in only 128 casualties.


Observations on Sumatra and Chile Earthquakes

When I began working as a faculty member at King Fahd University in Saudi Arabia in 2004, a magnitude 9.1 earthquake struck Sumatra, resulting in approximately 230,000 deaths, while Japan's high population density yet resilient structures limited fatalities to around 19,000. This reinforces once again that losses from earthquakes correlate with population density and building resilience.

After Chile experienced a massive magnitude 9.5 quake in 1960, it did not allow reconstruction in damaged areas but instead built new cities in more resilient locations, leading to significantly lower casualties during another large quake in Chile in 2010. This highlights the importance of strengthening preventive measures against earthquakes.


Earthquake Statistics: Concentration of Major Quakes

Globally, approximately 80% of all major earthquakes occur within the Pacific Ring of Fire—a striking statistic indicating that while Turkey does not experience quakes as large as those within this region, it still faces considerable risks with magnitudes typically not exceeding around 7.9.


Turkey’s Seismic Hazard Maps and Historical Significance

One of the first seismic hazard maps created globally was established in Turkey during a period when advanced measurement devices were lacking. Damage-prone areas were mapped, leading to Turkey’s first local ground shaking hazard map being produced post-1945 events. Later developments included probabilistic seismic hazard mapping initiated by America in 1968, which influenced Turkey’s modern seismic hazard map published in 2000.


Major Earthquakes and Casualties in Turkey

Although Turkey does not experience earthquakes as large as those occurring within the Pacific Ring of Fire, casualty numbers remain alarmingly high, with over 55,000 lives lost during recent major quakes, directly correlated with population density and building resilience.


Conclusion: Increasing Our Capacity for Survival Against Earthquakes

Constructing resilient buildings along with implementing protective measures within densely populated areas represents effective strategies for minimizing loss of life during seismic events. Preparedness against seismic hazards plays a critical role in reducing fatalities. With this awareness guiding our actions today, we will be better prepared to mitigate impacts from future earthquakes more effectively.


Monitoring Recent Earthquakes and Aftershocks in Turkey

Recently observed earthquakes indicated an anticipated major quake with an expected magnitude around 7.5; however, subsequent larger quakes followed by strong aftershocks continue to persist.


Pre-Earthquake Conditions

Prior to February 6th’s quakes, there were about 2,004 instances at magnitude levels above two-point-five, indicating gaps filled by subsequent events leading to new fractures into existence.


The First Three Days: Understanding Fault Geometry

The initial three days following significant quakes help clarify fault geometries through recorded aftershocks, revealing traces left by primary ruptures—hence instrumental monitoring becomes crucial.


The Importance of Post-Earthquake Data

Aftershocks reveal fault geometries more comprehensively—instrumental monitoring provides insights into fracture patterns historically unpredicted by geological science, which has developed over roughly one hundred years within Turkey. Understanding fault geometry holds paramount importance, particularly concerning safety within populated areas, as maximum destruction often occurs near fault lines. Managers should organize settlement patterns along fracture zones indicated by aftershocks, ensuring safety protocols are established accordingly.


Effects from February Sixth Quakes & Current Status After One Year

Immediately following these quakes, transport routes were blocked, and airports suffered damage, creating transportation difficulties persisting even after one year. Observed aftershocks across wide areas continue unabated today.


Conclusion

Instrumental data offers detailed insights into post-quake fault geometries, guiding local authorities towards ensuring safety for lives and property through informed decisions based on tangible evidence gathered through systematic observation methods employed continuously throughout regions experiencing seismic activity regularly.

















BÖLÜM 3

İstanbul'un Deprem Riski ve Alınması 

Gereken Önlemler

Giriş

Bugünkü sunumda İstanbul'un deprem riski ve bu riski azaltmak için alınması gereken önlemleri ele alacağız. İstanbul, Kuzey Anadolu Fay Hattı ve Marmara Fayı'nın etkisinde yer aldığı için yüksek deprem riski taşıyan bir bölgede bulunmaktadır. Bu sebeple, hem geçmişteki depremler hem de gelecekte oluşması beklenen depremlerle ilgili senaryolar üzerinde duracağız.


İstanbul'un Jeolojik Yapısı ve Aktif Fay Hatları

İstanbul'un jeolojik yapısı, deprem riskini artıran önemli bir unsurdur.

  • Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde yer alan şehir, yumuşak zemin yapısına ve doğal dolgu alanlarına sahiptir.
  • Şehrin bulunduğu levha, tektonik hareketlere maruz kalmakta ve bu hareketler depremlerin oluşumunu tetiklemektedir.

İstanbul'un Deprem Geçmişi

İstanbul, tarih boyunca birçok yıkıcı depreme maruz kalmıştır:

  • 1509 Depremi (Küçük Kıyamet): Şehrin büyük bir kısmında yıkıma sebep olmuştur.
  • 1766 Depremi: Yine Marmara Fayı üzerinde gerçekleşmiş ve büyük zararlara yol açmıştır.
  • 1999 İzmit Depremi: İstanbul'u da etkileyerek birçok bina ve altyapıya zarar vermiştir.

Bu tarihsel süreç, Marmara Fayı'nda yaklaşık 250 yılda bir büyük bir depremin oluşabileceğini göstermektedir. 7 ve üzeri büyüklükte bir depremin 2046 yılına kadar gerçekleşme ihtimali oldukça yüksektir.


İstanbul'da Deprem Riskini Artıran Faktörler

  1. Nüfus Yoğunluğu: Şehirde 15 milyondan fazla insan yaşamaktadır.
  2. Düzensiz Kentleşme: Yoğun yapılaşma ve plansız büyüme, riski artırmaktadır.
  3. Eski Binalar: Şehirdeki birçok bina deprem yönetmeliklerine uygun değildir ve güçlendirilmesi gerekmektedir.

Deprem Senaryoları ve Olası Hasar Tahminleri

Oluşması beklenen bir depremde:

  • 7-7.5 büyüklüğünde bir deprem:
    • Tahmini can kaybı: 30.000-40.000 kişi
    • Hasar görecek bina sayısı: 200.000-300.000
  • 8 büyüklüğünde bir deprem:
    • Tahmini can kaybı: 60.000-100.000 kişi
    • Hasar görecek bina sayısı: 300.000-500.000

Bu senaryolar, depreme hazırlıklı olmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.


Deprem Riskini Azaltmak İçin Alınması Gereken Önlemler

Deprem riskini en aza indirmek için şu adımların atılması gerekmektedir:

  1. Yapısal Güçlendirme: Eski binaların deprem dayanıklılığı artırılmalıdır.
  2. Afet Hazırlığı: Aile ve toplumsal bazda afet planları oluşturulmalıdır.
  3. Kurumsal Koordinasyon: Belediyeler, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları arasında etkili iş birliği sağlanmalıdır.
  4. Düzenli Kentleşme: Yoğun yapılaşma kontrol altına alınmalı ve yeni projeler planlı bir şekilde hayata geçirilmelidir.

Sonuç

Deprem her ne kadar engellenemeyen bir doğal olay olsa da, alınacak önlemlerle can ve mal kayıpları önemli ölçüde azaltılabilir. İstanbul için bu önlemler bir an önce hayata geçirilmelidir. Deprem gerçeğiyle yaşamak zorundayız, ancak buna hazırlıklı olmayı da başarmalıyız.


Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Sorularınız varsa memnuniyetle cevaplarım.


İstanbul ve Deprem Riskleri 

Üzerine Değerlendirme

Ali Osman Öncel


İstanbul'da Deprem Tehlikesi Var mı?

İstanbul, Türkiye’nin deprem riski yüksek bölgelerinden biri olarak dikkat çekiyor. Ancak İstanbul'da deprem tehlikesi doğrudan şehri etkileyen bir faydan kaynaklanmamaktadır. Marmara Denizi içerisinde bulunan Kuzey Anadolu Fayı, İstanbul’a yakın bir konumda yer almakta ve şehrin deprem riski bu faydan etkilenmektedir. Ancak, İstanbul şehir sınırları içerisinde bir fay hattı bulunmamaktadır.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri, Elbistan ve Pazarcık faylarının kırılması sonucu oluştu. Bu durum, deprem tehlikesinin lokal fay sistemlerine bağlı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Marmara’daki Kuzey Anadolu Fayı ise tarihsel olarak büyük depremler üretmiş ve gelecekte de bu tür depremlere neden olabileceği öngörülmektedir.


Tarihsel Depremlerden Çıkarılan Dersler

İstanbul’un 1999 Kocaeli Depremi’nden etkilenmesi, şehirdeki yapılaşmanın ve zemin özelliklerinin önemini vurgulamaktadır. Depreme uzak olan Avrupa Yakası’nda ölümler ve yıkım daha fazla görülürken, yakın olan Anadolu Yakası’nda etkiler daha sınırlı kalmıştır. Bu durumun ana nedeni, nüfus yoğunluğu ve zemin yapısıdır.

Marmara Denizi’nde meydana gelen 1509 depremi (7.2 büyüklüğünde olduğu tahmin edilmekteydi) ve 1766’da arka arkaya yaşanan iki büyük deprem, İstanbul’un çoklu deprem senaryolarına göre hazırlanması gerektiğini göstermektedir. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri de "duble deprem" olarak adlandırılmaktadır ve bu tür olaylar için hazırlık yapılmasının önemini bir kez daha ortaya koymuştur.


Kahramanmaraş Depremleri ve Tahmin Yanılgıları

Kahramanmaraş depremleri, beklenenden daha büyük bir enerji boşalımıyla gerçekleşmiştir. Öncesinde 7.5 büyüklüğündeki depremlerin Doğu Anadolu Fayında maksimum değer olduğu düşünülüyordu. Ancak 7.9 büyüklüğündeki deprem, bu varsayımı değiştirdi.

Deprem büyüklüğündeki 0.4'lük bir fark, enerji açısından 27 kat daha büyük bir etkilenmeye neden olmaktadır. Bu fark, özellikle yapılaşma ve hazırlık süreçlerinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Tüm Türkiye’de, en az 7.9 büyüklüğünde bir depreme göre hazırlık yapılması gerektiği artık açıktır.


Çoklu Deprem Senaryolarına Hazırlık

İstanbul için yapılan çoklu deprem senaryolarında, Marmara Denizi’nde meydana gelebilecek bir deprem için farklı olasılıklar göz önünde bulundurulmaktadır:

  1. Tek bir fayın kırılması durumunda İstanbul’daki etkiler.
  2. Birden fazla fayın aynı anda kırılması durumunda oluşabilecek etkiler.

Bu senaryolara göre kayıpların tahmini 30-40 bin arasında olabileceği belirtilmiştir. Ancak, 6 Şubat depremleri sonrası elde edilen yeni verilerle bu tahminlerin revize edilmesi gerekmektedir.


Sonuç: Depreme Hazırlık ve Yeni Yaklaşımlar

6 Şubat 2023 depremleri, Türkiye’nin deprem hazırlık stratejilerinin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Maksimum büyüklük sınırlarının yeniden değerlendirilmesi, yapı standartlarının güncellenmesi ve çoklu deprem senaryolarına göre hazırlıkların yapılması kritik önem taşımaktadır.

Depremler için hazırlık yapmak sadece yapıların dayanıklılığını artırmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal bilinç ve planlama süreçlerinin iyileştirilmesini de sağlar.

Tarihsel Depremlerde Büyüklük Sapmaları

Doğu Anadolu Fay Zonu'nda Tahmin Hatası
Amerikalı uzmanların sıklıkla vurguladığı gibi, tarihsel depremlerin büyüklüklerini tahmin ederken genelde hatalar yapılmıştır. "Tarihsel veriler her zaman eksiksiz değildir" demeleri bunun en önemli göstergesi. Biz de benzer bir yanılgıyı Doğu Anadolu Fay Zonu'nda yaptık. Tarihsel verilerle yapılan tahminler ışığında, 7.9 büyüklüğünde değil, 7.5 büyüklüğünde bir deprem bekleniyordu. Ancak 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremi, bu tahminin yanlış olduğunu gösterdi.

Tarihsel Veriler ve Modern Sismolojinin Ayrımı
Tarihsel verilere dayalı tahminler, modern sismolojik ölçümlerden önceki dönemi kapsar. Bu nedenle, bu veriler eksik veya yanıltıcı olabilir. Örneğin, tarihsel kayıtlar genelde büyük depremleri olduğundan küçük gösterebilir. Bu sapmalar, hazırlık planlarında önemli yanlışlıklara yol açabilir. Doğu Anadolu Fay Zonu’ndaki 7.9 büyüklüğündeki deprem, geçmişteki tahminlerin gerçek durumu yansıtamadığını ortaya koydu.

Deprem Hazırlıklarında Revizyonun Gerekliliği

Hazırlık Programlarının Uyumu
Deprem büyüklüğü tahminindeki bu tür sapmalar, hazırlık programlarının revize edilmesi gerektiğini gösteriyor. "Sıfır nokta dört büyüklük sapması küçük bir fark değildir!" Bu fark, enerjide ciddi bir artış anlamına gelir. Örneğin, 7.5 büyüklüğündeki bir deprem ile 7.9 büyüklüğündeki bir deprem arasında enerji açısından 32 katlık bir fark vardır.

Hazırlık çalışmaları her ne kadar detaylı planlanmış olsa da, büyüklük tahminindeki bu tür sapmaların dikkate alınması gerekiyor. Modern sismolojik yöntemlerin geliştirilmesi ve tarihsel kayıtların daha dikkatli bir şekilde incelenmesi, bu tür hataları en aza indirebilir.

Sonuç ve Değerlendirme

Bu tartışma, Doğu Anadolu Fay Zonu'ndaki 7.9 büyüklüğündeki depremin öngörülememesi üzerine düşünmemize vesile oldu. Tarihsel kayıtların sınırlılıklarını ve modern sismolojinin önemini bir kez daha gördük.

Hazırlık planlarının sadece tahminlere değil, aynı zamanda en kötü senaryolara dayanması gerektiği bir kez daha ortaya çıktı. İstanbul depremi gibi kritik konularda bu tür değerlendirmeler, olası felaketleri önlemekte kilit bir rol oynayabilir.






No comments:

Post a Comment