Thursday, August 31, 2023

Depremin Oluşumu ve Zeminin Rolü: Binaları Titreten Güçlü Kırılmalar

Sosyal medyadaki düzenli paylaşımlarım sayesinde, bilimsel sunumlarımın kayıtlarına ve bu sunumlar kapsamında yaptığım açıklamalara erişebiliyorum. 2012-2014 yılları arasında TMMOB Jeofizik Odası İstanbul Şube Başkanı olarak çok sayıda konferans, panel ve sempozyum etkinliklerine katıldım. Bu etkinliklerden birinde, 6 Ekim 2012 tarihinde, "Sakıncalı konut denetiminde jeofizik mühendisi ve odaların katkıları" başlıklı yaptığım bir konuşmanın kaydını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu konuşmanın kaydını kimin yaptığını bilmiyorum. Etkinlik sonrasında Google'da araştırma yaptığımda, birileri tarafından kayıt edilip yayınlandığını fark ettim. Konuşmanın kaydını indirip yayın arşivimde sakladım. Bu konuşma, 10 yıl öncesindeki deprem uyarıları ve jeofizik bakış açısını göstermesi açısından önemli bir yayın olarak durmaktadır.


Dünya, doğal olayların en güçlülerinden biri olan depremlerle sık sık sarsılır. Yer altında meydana gelen büyük kırılmalar, yüzeyde titremelere ve sarsıntılara yol açar. Ancak depremlerin etkisi coğrafi olarak farklılık gösterir. Bazı bölgelerde yıkıcı bir kuvvetle saldırırken, diğerlerinde daha hafif bir hissiyatla geçiştirilebilir. İşte bu farklılığın temelinde yer yüzeyinin altındaki zeminin karakteristikleri yatar.

Toprak, deprem sırasındaki sarsıntının şiddetini büyük ölçüde etkiler. Eğer yer yüzeyine yakın zemin yumuşak veya dayanıksızsa, depremin gücü katlanarak artabilir ve titreme daha da yoğunlaşabilir. Diğer yandan, sert ve sağlam bir zeminde ise deprem etkisi daha az hissedilir.

Burada karşımıza çıkan önemli bir konu, binaların ve altyapının zeminin özelliklerine nasıl tepki verdiğidir. Özellikle yumuşak veya dayanıksız zemin üzerine inşa edilen yapılar, deprem sırasında daha fazla risk altında olabilir. Bu tür zeminler, deprem enerjisini yapılara daha etkili bir şekilde ileterek ciddi hasarlara neden olabilir. Aksine, sert ve dirençli bir zemin üzerine inşa edilen binalar, depremin etkilerine daha iyi direnebilir ve daha az zarar görme olasılığı taşır.


Bu gerçekler, depremin oluşturduğu tehdidin ötesine geçer. Yerel yönetimler ve karar vericiler, özellikle yumuşak ve dayanıksız zeminler üzerine yapılaşmayı sınırlayıcı tedbirler alarak deprem riskini azaltabilirler. Bu adımlar, yapıların dayanıklılığını artırarak, felaket durumlarında dahi daha güvenli bir yaşam sağlamayı amaçlar.

Bu yazıda, depremin nasıl oluştuğunu ve zeminin bu süreçteki kritik rolünü daha yakından inceleyeceğiz. Aynı zamanda, deprem riskini azaltmak ve yapıların dayanıklılığını artırmak için alınabilecek önlemleri keşfedeceğiz. Hazır olun, çünkü depremin derinliklerine ineceğiz ve zeminin binaları titreten güçlü kırılmadaki etkisini açığa çıkaracağız.

Deprem Risklerinin ve Mülk Değerlemesi Üzerindeki Etkilerinin Değerlendirilmesi

Gayrimenkul satın alırken dikkate almanız gereken birçok faktör vardır. Konum,  yapı özellikleri,  bölgesel ve yerel zemin faktörler, mülkün değerini belirleyen önemli etmenlerdir. Özellikle deprem riski, bir gayrimenkulün değerini etkileyen kritik bir faktördür. Bu yazıda, gayrimenkul değerlemesinde deprem riskinin nasıl bir rol oynadığını ve bu riskin fiyatlara olan etkilerini ele alacağız.

Deprem riski, özellikle deprem kuşağı üzerinde bulunan bölgelerde gayrimenkul değerlemesinde ciddi bir öneme sahiptir. Örneğin, Kaliforniya gibi deprem riski yüksek bölgelerde gayrimenkul danışmanları, satış yapacakları kişileri deprem risk durumu hakkında bilgilendirmekle yükümlüdürler. Bu durum, alıcıların mülkü satın almadan önce deprem riskini göz önünde bulundurmalarını sağlar.

Kaliforniya'da olduğu gibi, Türkiye'de de gayrimenkul alımlarında deprem riski önemli bir etkendir. Yapı Denetim Kanunu gereği, gayrimenkul yapısının deprem riski taşıyıp taşımadığını belirten bir Yapı Denetim Belgesi hazırlanması zorunludur. Bu belge, binanın jeofizik risk durumunu da içerir. Jeofizik risk durumu, ZA (En Düşük Riskli) ve ZE (En Yüksek Riskli) gibi derecelerle belirtilir ve bina üzerindeki deprem riskini gösterir.

Jeofizik risk durumu, gayrimenkul değerlemesinde büyük bir önem taşır. Özellikle yüksek jeofizik riskli bölgelerde bulunan gayrimenkuller, daha düşük riskli bölgelere göre genellikle daha düşük fiyatlarla değerlenir. Bu durum, deprem riskinin gayrimenkulün değerine nasıl etki ettiğini açıkça göstermektedir.

Bu yazıda, deprem riskinin gayrimenkul değerlemesine etkilerini daha detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. Jeofizik risk durumlarının nasıl belirlendiğini, yüksek riskli bölgelerdeki gayrimenkullerin değerlemesinin nasıl yapıldığını ve alıcıların deprem riskini nasıl göz önünde bulundurması gerektiğini ele alacağız. Eğer siz de gayrimenkul alımı yapmayı düşünüyorsanız ve deprem riskinin değerlemeye etkisini merak ediyorsanız, doğru yerdesiniz.

Bahçe ile Uğraşmanın Sunduğu Keyif: Kendi Emeğinle Yeryüzünü Cennete Dönüştürmek

İnsan doğar, yaşar ve ölür. Bu döngü, kimi için kısa bir zaman diliminde gerçekleşirken, kimileri için uzun yıllar boyunca devam eder. Ne zaman doğduğumuzu bilemediğimiz gibi, ne zaman öleceğimizi de bilmiyoruz. Belki de bilmemek bir faydadır, bu nedenle ölümsüzmüş gibi yaşıyoruz.

Dünyamızda her gün insanlar ölüyor. Kimileri açlıktan, kimileri hastalıktan, kimileri ise cinayet kurbanı oluyor. Fakat bu gidişlerin yanında, yeni gelişler de oluyor ve insanın serüveni Dünya'da bu şekilde devam ediyor.

Kayınpederimin Anısına:

Bu yazıyı, kayınpederimin ölümünün birinci yıldönümünde yazıyorum. Kendisi, hakka ve halka adamış bir Anadolu insanıydı. Hayatı boyunca boş durduğunu veya kul hakkı yediğini hiç görmedim. Pek çoğumuz gibi genç yaşlarında, "taşı toprağı altın" denilen İstanbul'a gelmiş, burada çalışmış, evlenmiş ve çocuklarını büyütmüş. Gönlü her zaman hakka dönük, iki dünya için çalışan, sürekli okuyan, kötü sözden ve işlerden uzak duran bir halk adamıydı. Mekanı cennet olsun.


Hızlı Yaşamın Panzehiri: Bir Bahçenin Hikayesi

Hızla dönen bir dünyada, doğanın kucağında teselli bulmak gitgide daha değerli hale geliyor. Canlı çiçeklerin pitoresk bir tablo çizdiği, yaprakların hışırtısının bir senfoni gibi huzur melodileri yarattığı ve zamanın hayatın yumuşak ritmine uyum sağladığı bir sığınak hayal edin. "Bahçeyle uğraşmak"ın büyüleyici dünyasına hoş geldiniz; bu yolculuk bizi bir kayınpederin sarsılmaz özverisiyle yaratılan yemyeşil bir vahaya götürüyor.

Armutlu'nun kalbinde 500 metrekarelik mütevazı bir alanda yer alan bu bahçe, insan azminin ve yaratabileceği harikaların somut bir örneği gibi duruyor. Her köşesi, sadece çiçek ve meyve değil, aynı zamanda değerli anılar ve anılar da yetiştiren toprağa özenle bakma sanatını yansıtıyor. Toprağı beslemenin onu yeryüzündeki bir cennet parçasına dönüştürdüğü bu cennetin özünü keşfederken bize katılın.


Bahçelerle Uğraşmak: Doğayla Bir Keşif Yolculuğu

Bu yaklaşan keşifte, bir bahçeyle ilgilenmenin derin sevincini, yaşamın sayısız biçimde filizlenişini izlemenin tatminini ve doğal dünyayla bağlantı kurmanın onarıcı gücünü keşfedeceğiz. İster deneyimli bir bahçıvan, ister yeni yeni merak saran bir ruh, isterse sadece modern yaşamın taleplerinden biraz olsun uzaklaşmak isteyen biri olun, bu blog size içgörü, ilham ve bahçelerin sunabileceği huzurlu inzivaya bir bakış açısı sunacak.

Küçük bir toprak parçasının huzurun tuvali haline geldiği ve sıradanlığın olağanüstü bir şeye dönüştüğü "Bahçelerle Uğraşmak"ın sırlarını keşfetmeye hazır olun. Doğanın ve insan özverisinin birlikte yaratabileceği sınırsız güzelliği kutlamak için bize katılın ve birlikte bir keşif yolculuğuna çıkalım.

Wednesday, August 30, 2023

Depremin Gizemli Yüzü: Jeofizik ve Sismoloji Teknolojisi

Jeofizik ve sismoloji, Dünya'nın derinliklerine ışık tutan, sarsıntıların kaynağını ve onların nasıl etkilediğini anlamamıza yardımcı olan bilim dallarıdır. Bu bilimler sayesinde, depremlerin nerede meydana geleceğini daha önceden tespit edebilmekteyiz. Özellikle son yıllarda teknolojinin ilerlemesi ile depremin yerini doğru tespit edebilme yeteneğimiz oldukça artmıştır. Ancak bu teknolojik ilerlemelere rağmen, bazı bölgelerde meydana gelen depremler bizi şaşırtmaktan geri kalmıyor. 1960-2023 yılları arasında, deprem tehlikesi düşük gözüken Konya'da yaşanan sismik aktiviteler bu şaşkınlıklardan sadece biri. Peki bu gibi beklenmedik depremlerin ardında ne gibi gizemler yatıyor? Bu yazıda, Ankara'daki savunmasız yapıların, vatandaşların deprem ihbar verilerinin ve Konya'daki sürpriz depremin detaylarına dalmaya hazır mısınız?

Hedef Kitle: Türkiye'de yaşayanlar ve deprem riski hakkında bilgi sahibi olmak isteyen genel okuyucular, Jeoloji uzmanları, deprem araştırmacıları, jeofizikçiler ve deprem riski konusunda ilgi duyan okuyucular.
Modern teknolojinin nimetleri, doğal afetleri önceden tahmin edip ona göre önlem alabilme kabiliyetimizi artırıyor. Özellikle günümüz jeofizik ve sismoloji teknolojisi, depremin yerini hassas bir şekilde belirleyebilmemizi sağlıyor. Peki, bu tespit neden bu kadar kritik?

Depremin Yerinin Önemi
Depremin meydana geldiği yer, potansiyel tehlikeleri önceden anlamamız için kritik bir rol oynar. Depremin yeri, tehlikeye neden olan jeofizik gerilmenin aktif olduğu alanın lokasyonunu belirtir. Eğer bu bölgelerde oturuyorsanız, bu gerilimleri ve olası depremleri önceden bilerek hazırlıklı olabilirsiniz.

Depremin Ankara Üzerindeki Etkileri
Depremin yarattığı etkiler geniş bir yelpazede olabilir, fakat Ankara özelinde bir değerlendirme yapacak olursak; bölgedeki yapıların depreme karşı savunmasız olduğu görülmekte. Vatandaşların ihbarlarına dayanarak, Ankara'da depremin etki gücüne veya benzer depremlere karşı savunmasız yapıların oranının diğer bölgelere göre daha yüksek olduğu söylenebilir.

1960-2023 Yılları Arasında Meydana Gelen Depremler
Bu zaman diliminde M>3 şiddetindeki depremlerin uzaysal dağılımına bakıldığında, bazı bölgelerde deprem riskinin diğerlerine göre daha düşük olduğu görülmekte. Özellikle Konya, bu dönemde meydana gelen depremler göz önüne alındığında, deprem tehlikesi açısından en güvenli alanlardan birisi olarak karşımıza çıkıyor.


Konya'nın deprem tehlikesi açısından düşük beklentiye sahip olması 

Meydana gelen depremin şaşırtıcı ve önceden tespit edilmemiş bir diri kırık sisteminin varlığına işaret etmesi, Konya gibi deprem tehlikesinin düşük olduğu düşünülen bir bölgede meydana gelen deprem, ulusal diri kırık verilerine göre beklenmedik bir durumdur. Daha önce tespit edilmemiş büyük deprem üretme potansiyeline sahip diri kırık sistemi bulunmamaktadır. Bu nedenle meydana gelen depremin kökeni tektonik bir deprem olarak değerlendirilmemiştir.

Depremin kırılma mekaniğine bakıldığında, önceden tespit edilmemiş bir diri kırığın varlığına işaret edildiği görülmektedir. Bu da Konya'nın deprem tehlikesi konusundaki mevcut algısını sorgulamamıza neden oluyor. Diri kırık sisteminin varlığı, bölgenin jeolojik yapısı hakkındaki bilgilerimizi güncellememizi gerektirebilir.

Tuesday, August 29, 2023

Safranbolu Ev Modeli: Depreme Karşı Direnç ve Huzurlu Yaşam İçin Bir Model

Hızlı kentleşme ve çevresel kaygıların sık sık karşı karşıya geldiği bir dünyada, modern yaşam ve doğanın uyumu arasındaki mükemmel dengeyi bulmak her zaman ulaşılması zor bir hedef haline geliyor. Çağdaş mimari ve şehir planlamasının karmaşıklığı içinde yol alırken, dünyanın beklenmedik bir köşesinden bir ilham kaynağı ortaya çıkıyor: Safranbolu, Türkiye'nin kalbinde yer alan şirin bir kasaba. Bu şirin kasaba sadece zengin bir tarihe ve çarpıcı manzaralara sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda doğanın en zorlu güçlerinden biri olan depremlere dayanmak için yüzyıllar boyunca ince ayarlanmış bir mimari harikayı da sergiliyor. Depreme karşı dayanıklılığın bir kanıtı ve huzurlu bir yaşam için bir plan olan Safranbolu Ev Modeli'ni keşfeden bir yolculuğa hoş geldiniz.

Tarih ve yeniliğin kesiştiği noktada, iyi korunmuş Osmanlı mimarisiyle ünlü bir UNESCO Dünya Mirası Alanı olan Safranbolu yer almaktadır. Safranbolu, estetik çekiciliğinin ötesinde, sismik açıdan aktif bir bölgede hayati önem taşıyan depreme dayanıklı inşaatın dikkate değer bir örneği olarak durmaktadır. Ahşap iskeleti ve usta işçiliği ile karakterize edilen Safranbolu Ev Modeli, sadece sismik olayların etkisini en aza indirmekle kalmıyor, aynı zamanda sakinlerine modern yaşamın kaosunun ortasında bir huzur cenneti sunuyor. Bu blog yazısı, bu mimari harikanın inceliklerini araştırarak mühendislik sırlarını, kültürel önemini ve çağdaş mimarlar ve şehir planlamacıları için taşıdığı dersleri ortaya çıkarıyor.

Bu blog yazısı, mimarlık meraklıları, tarih meraklıları, şehir planlamacıları ve sürdürülebilir yaşam ve kültürel koruma ile ilgilenen bireylere yöneliktir. Asırlık mimari tekniklerin, özellikle sismik güvenlik ve bütünsel refah bağlamında modern tasarım çözümlerine nasıl bilgi ve ilham verebileceğini anlamak isteyenlere hitap etmektedir. İster bu alanda profesyonel olun, ister gelenek ve yeniliğin kesişiminden büyülenmiş olun, bu yazı sizi estetik, mühendislik ve doğa ile uyum arayışını bir araya getiren büyüleyici bir mimari örneği keşfetmeye davet ediyor.


İstanbul Depreminin Öngörülemeyen Geleceği: Yaklaşan Felakete Doğru Yol Almak

İstanbul Depreminin Potansiyel Etkilerinin Ortaya Çıkarılması

Hedef kitle: İstanbullular, jeofizik meraklıları, afet yönetimi uzmanları, şehir planlamacılar, yerel yöneticiler

İstanbul'un zengin tarihi ve kültürel mirasının canlı dokusunda tedirgin edici bir gerçek beliriyor: Yıkıcı büyüklükte bir deprem her an meydana gelebilir. Bu hareketli metropolün altındaki zeminin jeofizik direncinde ki değişim, sismotektonik huzursuzluğun kadim sırlarını barındırdığı gibi, şehrin geleceğini bir anda yeniden şekillendirebilecek yakın bir tehdidi de gizliyor. 


Bu blog yazısında, şehrin kaderini sessizce şekillendiren jeofizik güçlerin karmaşık etkileşimini inceleyerek, İstanbul depreminin endişelendiren potansiyelini araştırmaya başlıyoruz. Geçmişteki sismik depremlerin tarihsel bağlamından, felaketi öngörmeye ve hafifletmeye çalışan en son teknolojilere kadar, afete hazırlığın karmaşık ortamında geziniyoruz. İstanbul'un hareketli kentsel yaşamı ile bir gün onu sonsuza dek yeniden şekillendirebilecek öngörülemez doğa güçleri arasındaki tehlikeli dengeye ışık tutarken bize katılın.

Özet: Türkiye jeolojik olarak aktif bir bölge olup, birçok farklı türde depremle karşılaşmaktadır. Doğu, batı ve kuzeyde farklı levha hareketleri nedeniyle depremler meydana gelmektedir. Türkiye'deki fay hatları 2012'de güncellenen haritada 316 olarak belirlenmiştir. Büyük okyanuslarda yaşanan depremler dünyanın doğal hareketleri sonucu meydana gelmekte olup, Türkiye üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur. İstanbul'da, tarihi verilere dayanarak, yaklaşık 250 yılda bir büyük deprem meydana geldiği bilinmektedir. Ancak bu depremin ne zaman olacağına dair kesin bir tarih vermek zordur. Kentsel dönüşüm yasası, yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi amacıyla çıkarılmıştır. Deprem tahminleri kesin olmamakla birlikte, depremler aynı zamanda yeraltı zenginliklerini keşfetmemize yardımcı olabilir.

YAYININ YAPILDIĞI TARİH


8 KASIM 2012 – On5yirmi5 Gençlik ve Haber Sitesi 


Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da herkesin gizli gündemi, 7 ve üzeri büyüklükte olabilecek bir deprem. Ancak muhtemel İstanbul depremi hakkında sık sık yapılan spekülasyonlar ve tarih verilmesi kafaları daha da karıştırıyor. Bununla birlikte tüm Türkiye’nin ama özelde İstanbul’un muhtemel bir depreme daha hazırlıklı olması için çıkarılan “Kentsel Dönüşüm Yasası” da tartışılıyor. İstanbul depremiyle ilgili merak edilenleri uzun yıllar Japonya’da deprem araştırmaları yapmış, İstanbul Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Bölüm Başkanı ve Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Öncel’le konuştuk. 


TÜRKİYE'DE HER TÜRLÜ DEPREM OLUYOR


Hocam öncelikle depremlerin daha iyi anlaşılması için birkaç sorum olacak. Depremlerin sebepleri nelerdir? Kaç tür deprem var? Türkiye’de hangi tür depremlere rastlıyoruz?

Türkiye, jeolojik olarak oldukça aktif bir bölgede bulunmaktadır ve birçok farklı türde depremle karşılaşmaktadır. İşte bu depremlerin nedenleri ve Türkiye'nin bu konudaki genel durumu:

Doğu Türkiye: Arabistan levhası, kuzeye doğru hareket ettiği için doğu Türkiye'de sıkışma depremleri yaşanmaktadır.

Batı Türkiye: Afrika levhasının kuzeye doğru hareketi ve Batı Anadolu levhasının altına dalması nedeniyle, batıda açılma yönünde depremler oluşmaktadır. Bu depremlere "açılma gerilmeli" depremler denir.

Kuzey Türkiye: Bölgede biriken gerilme, Kuzey Anadolu fay zonu ve Doğu Anadolu fay zonu üzerinden kırılarak enerji salar. Bu iki fayın hareket yönleri farklıdır. Anadolu bloğu bu hareketlerle doğudan batıya doğru kaymaktadır.

Şekil 1
İstanbul'da deprem riski artıyor, şehir sismik aktif bir bölgede
bulunuyor; son büyük deprem 1999'da yaşandı.
Anadolu Levhası: Doğudan batıya doğru hareket etmekte ve batıya doğru kaçma eğilimi göstermektedir. Ancak Ege levhasının batıda olması nedeniyle Anadolu levhası bu hareketi tam anlamıyla gerçekleştiremez. Sonuç olarak, batıda açılmalar oluşur.

Kabuk Kalınlığı: Batı Anadolu'da kabuk daha ince (ortalama 30 km) iken, doğuda sıkışmalardan dolayı daha kalınlaşır (ortalama 45 km).

Topografik Özellikler: Tektonik hareketler, Türkiye'nin fiziksel coğrafyasını da etkiler. Doğuda dağlık alanlar, batıda ise göller baskındır.

Deprem Türleri: Türkiye'de "açılma gerilmeli", "sıkışma gerilmeli" ve "doğrultu atımlı" olmak üzere birçok deprem türü yaşanır.

Sonuç olarak, Türkiye'de hemen hemen her türde deprem meydana gelir ve bu, ülkenin coğrafi ve tektonik yapısından kaynaklanmaktadır.

TÜRKİYE'DE 316 FAY HATTI VAR

Fay hatlarından bahsettiniz. Türkiye’nin deprem kuşağında olduğunu biliyoruz. Bu fay hatları nerelerden geçiyor? 

Türkiye'de depremlerle ilgili önemli bir konu, deprem fay hattı haritasıdır. 1992 yılında ilk yayınlanan bu harita, 20 yıl sonra 2012'de güncellenmiştir. Güncellemeyle beraber, önceden 116 olarak bilinen fay hattı sayısının 316'ya çıktığı belirtilmiştir. Ancak bu, yeni fayların aniden ortaya çıktığı anlamına gelmez. Bu artış, 20 yıl içerisinde yapılan araştırmalar sayesinde daha önce keşfedilmemiş fayların belirlenmesinden kaynaklanmaktadır.

Bir deprem olduğunda, bu depremin daha önce bilinen bir faydan mı, yoksa yeni keşfedilen bir faydan mı kaynaklandığı merak konusu olur. Örnek olarak, Simav ve Van depremlerinde bu tür araştırmalar yapılmıştır. Ancak "yeni bir fay doğdu" şeklindeki ifadeler yanıltıcıdır. Deprem yaratabilecek bir fayın oluşması milyonlarca yıl alabilir. Örneğin, Kuzey Anadolu fay zonu 3 milyon yıl yaşındadır. Aslında yeni bir fayın doğmasından ziyade, var olan bir fayın yeni olarak keşfedilmesi söz konusudur.

Amerika gibi ülkeler, sismometre izleme yöntemiyle, çok yoğun bir şekilde fayları izlerler ve bu sayede gizli kalmış fayları tespit edebilirler. Türkiye'de ise bu tür yoğun izlemeler yapılmamaktadır. Bu nedenle bir deprem olduktan sonra "bu fay yeni doğmuş olabilir mi?" gibi sorular gündeme gelebilir.

Özetle, Türkiye'de daha etkili fay araştırmaları yapılmalıdır. Şu ana kadar bu araştırmalar genellikle jeolojik yöntemlerle gerçekleştirilmiştir. Ancak dünyanın birçok yerinde, jeofizik izleme yöntemleri de aktif olarak kullanılmaktadır. Türkiye'nin de bu yönde adımlar atarak jeofizik izleme ağını genişletmesi önemlidir.

DÜNYA ÜZERİNDE HEP BİR HAREKET VAR

Son zamanlarda özellikle büyük okyanuslarda; Hint Okyanusu, Pasifik ve Kanada açıklarında depremler meydana geliyor. Bu dünyada üzerinde jeolojik bir hareketlenme olduğu anlamına mı geliyor? 


Dünya sürekli hareket halindedir ve bu her zaman böyleydi. Ancak teknolojinin gelişmesiyle birlikte bu hareketleri daha hızlı ve doğru bir şekilde öğrenmeye başladık. Bazıları dünyada deprem sayısının arttığına inanabilir, ama bu doğru değil. Depremlerin sayısındaki artış izlenimi, teknolojik gelişmeler sayesinde tüm dünyada gerçekleşen depremlerden çok daha hızlı haberimiz olmasından kaynaklanıyor. Depremler, 100 yıl önce nasıl gerçekleşiyorsa, bugün de aynı frekansta ve şiddette gerçekleşiyor. Dünya üzerinde bir denge bulunmaktadır ve depremler bu dengeye göre düzenli ve sistematik bir şekilde oluşmaktadır.

Son zamanlardaki depremlerin Türkiye’ye etkisi olur mu? Yoksa bunlar her zaman olan şeyler midir?

Depremler, levhaların hareketlerinden kaynaklanır ve genellikle levha sınırlarında gerçekleşir. Levhalar birbirlerine doğru hareket ederken bazen birbirlerini iterler, bazen de çekerler. Bu hareketler, gerilme veya sıkışma yaratır ve bu da depremlere neden olur.

Özellikle Türkiye, Afrika ve Arabistan levhalarının sıkıştığı bir bölgede yer alır. Bu levhaların kuzeye doğru hareketi nedeniyle Türkiye'de ve Avrasya'da sıkışmalar ve kırılmalar meydana gelir. Ancak bu kırılmalar aniden oluşmaz, zamanla ve parça parça gerçekleşir.

Dünyanın farklı bölgelerinde de benzer levha hareketleri nedeniyle depremler oluşur. Örneğin, Japonya'da Filipin levhasının hareketleri depremlere neden olur. Her bölgede levhaların isimleri farklı olsa da, hareket mekanizmaları benzerdir: Levhalar ya birbirinden uzaklaşır ya da birbirine yaklaşır. Bu levha hareketleri, dünyanın her yerinde sistematik bir düzen içinde gerçekleşir ve sonucunda depremleri deneyimleriz. 

İSTANBUL'DA 250 YILDA BİR BÜYÜK BİR DEPREM OLUYOR

İstanbul depremi herkesin gizli gündemi. En ufak depremde herkes İstanbul’da olabilecek depremden bahsediyor. Siz böyle bir depremin ne zaman olabileceği hakkında neler söylersiniz? 

Marmara Bölgesi ve özellikle İstanbul, tarih boyunca birçok büyük medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bu nedenle bölgenin 4 bin yıllık bir deprem tarihi bulunmaktadır. İstanbul, dünyada deprem geçmişi en iyi bilinen yerlerden biridir ve bu özelliğiyle birçok araştırmacının dikkatini çeker.

Şekil 2
İstanbul'da bir deprem, yapı ve altyapıya büyük zarar verebilir;
yoğun nüfusu ve ekonomik etkisi nedeniyle can kaybı riski yüksektir.
İstanbul'da 1776, 1894 ve 1999 yıllarında büyük depremler yaşanmıştır. Ancak, 1766'dan bu yana bir deprem olmamış olması bugün hala tartışma konusudur. Bu gecikme, aslında şehir için bir fırsattır. Çünkü, kentsel dönüşüm yasası sayesinde yapılan değişiklikler, bir sonraki depremin olası etkilerini azaltabilir.

Bilindiği üzere, İstanbul'da yapı kalitesi her zaman en iyi standartlarda olmamıştır. Bu gecikmeyi, yapıları daha sağlam ve depreme dayanıklı hale getirmek için kullanabiliriz. Deprem tehlikesini değiştiremeyiz, ama depremin oluşturacağı riski azaltabiliriz. Deprem sonucu oluşabilecek hasar, uygun adımlar atılırsa ve kentsel dönüşüm yasası doğru bir şekilde uygulanırsa en aza indirilebilir. Bu da, İstanbul için olası bir depremin etkilerini hafifletme açısından büyük bir avantajdır.

İSTANBUL DEPREMİ İÇİN TARİH VERENLERE ŞAŞIYORUM

Bu deprem daha ne kadar gecikir? Sizin bu konuda bir tahmininiz var mı?

Ben tarih vermek konusunda dikkatli olmam gerektiğini anladım. Tarih verenlere şaşırıyorum çünkü depremlerin tam olarak ne zaman gerçekleşeceğini kesin olarak öngörmek çok zordur. Bu nedenle deprem tarihlerini belirlerken bazı yöntemler kullanılır, ancak bunlar sadece tahminlere dayanır.

Ben tarih vermek konusunda dikkatli olmam gerektiğini anladım. Tarih verenlere şaşırıyorum çünkü depremlerin tam olarak ne zaman gerçekleşeceğini kesin olarak öngörmek çok zordur. Bu nedenle deprem tarihlerini belirlerken bazı yöntemler kullanılır, ancak bunlar sadece tahminlere dayanır.

"Time predictable" veya "slip predictable" gibi modeller kullanılarak deprem tarihleri tahmin edilmeye çalışılır. Ancak tarih verirken sadece bir yıl belirlemek yerine, geçmişteki depremlerin tarihlerini inceleyip olasılıkları hesaplamak daha doğru bir yaklaşımdır. Bir depremin gerçekleşme olasılığını tahmin ederken, depremin büyüklüğüne ve diğer faktörlere dayalı olarak bir olasılık değeri vermek daha mantıklıdır.

Şekil 3
İstanbul'da deprem olasılığına karşı binaların güçlendirilmesi, acil durum
 planlarınınyapılması ve halkın eğitilmesi gereklidir; ayrıca,
acil servislerin yeterince hazır olması önemlidir.
Değerlendirmelerde belirli modeller kullanılır. "Time predictable" modeline göre bir depremin tarihi, önceki depremin tarihini etkileyebilir. Bu, "Markov zinciri" olarak adlandırılır. Diğer bir modelde ise depremler birbirinden bağımsızdır ve bir büyük deprem, sonraki büyük depremin zamanlamasını etkilemez. Bu modelde, depremin ne zaman olacağını tahmin etmek daha güçtür ve bu tür tahminler daha geniş zaman aralıklarında yapılır.

Bilimsel yayınlara dayalı olmayan tarih ve olasılık açıklamalarına itibar etmek doğru değildir. Bu tür açıklamaların hangi model ve verilere dayandığı açıkça belirtilmediği için güvenilir değildir. Özetle, en son bilimsel yayınlarda İstanbul'da bir deprem olabilme olasılığının 30 yıl içinde yüzde 66 olduğu belirtilmiştir. Diğer türden açıklamalara ise dikkat etmek gereklidir.

DEPREMİN GECİKMESİ HEM LEHTE, HEM ALEYHTE OLABİLİR 

Gölcük-Şarköy arasında, yani İstanbul sahilindeki o boşlukta 250 yıldır deprem olmadı ve bu depremin neden olmadığı konusunda herkes onu tartışıyor dediniz. Bu sözlerinizi biraz açar mısınız?

Geçmişte İstanbul'da 1766 ve 1509 yıllarında büyük depremler oldu. Bu tarihler üzerinden bir ortalama hesaplandığında, yaklaşık 250 yılda bir büyük deprem olduğu sonucuna varılabilir. Ancak bu durum sabit bir kural değil. İki deprem arasındaki zaman bazen 100, bazen 300 ya da 400 yıl olabilir.


Şekil 4
İstanbul'da bir depreme hazırlıkta teknoloji, sismik aktiviteyi algılama,
 erken uyarı sistemleri geliştirme ve riski anlamada önemlidir;
ayrıca acil yardım koordinasyonunda da kullanılabilir.
Bu ortalama süre üzerinden bir tarih tahmini yapmak risklidir. Eğer kesin bir bilgiye sahip olsaydık, "her 250 yılda bir deprem olur" diyebilirdik. Ancak bu belirsizlik, insanlarda endişe yaratabilir.

Bir depremin ne zaman oluşacağını tahmin ederken dikkate alınması gereken bir diğer faktör, kırığın boyudur. Örneğin, 90 km boyundaki bir kırık bir seferde tamamen kırılırsa, bu tür bir depremin gerçekleşmesi için daha uzun bir süre geçmesi gerekebilir. Ancak kırık iki aşamada kırılırsa, deprem daha erken gerçekleşebilir. Genelde kısa kırıklar daha sık, uzun kırıklar daha seyrek depremlere neden olur.


Burada bir belirsizlik var, çünkü kırılacak olan fayın tam boyunu ve kırılma şeklini önceden tam olarak bilemiyoruz. Depremlerin gecikmesi, o bölgede biriken enerjinin artması anlamına gelir. Bu biriken enerji, gelecekteki bir depremin daha büyük olma potansiyelini artırır. Bu durum hem iyi hem kötü olarak değerlendirilebilir. Ancak net olarak belirtmek gerekirse, depremlerin oluşum süreci ve zamanlaması konusunda birçok belirsizlik bulunmaktadır.

Şekil 5
İstanbul'daki depreme hazırlık için uluslararası işbirliği, bilgi ve kaynak
paylaşımı, acil yardım koordinasyonu ve mali destek gereklidir;
tüm paydaşların sürece dahil olması esastır.
Bir kırık ya da iki kırık olması açığa çıkacak enerjinin boyutunun yapacağı tahribat anlamında bir avantaj ya da dezavantaj sağlar mı?

Eğer bir fay tek seferde kırılırsa, bu daha büyük bir depreme neden olabilir, örneğin 7.4 büyüklüğünde. Ancak eğer fay iki aşamada kırılırsa, iki ayrı 7 büyüklüğünde deprem olabilir. Fayın parça parça kırılması, enerjinin daha kontrollü bir şekilde açığa çıkmasına neden olur ve bu da tahribatın daha az olmasını sağlar. 1766 yılında Marmara'da bu durum yaşandı; önce fayın bir kısmı kırıldı, ardından birkaç ay sonra diğer kısmı kırıldı. Yani, tüm fayın aynı anda kırılması zorunlu değildir.



KENTSEL DÖNÜŞÜM  YASASI  TARİHİ  BİR DÖNÜM NOKTASI 

Yakın bir geçmişte Kentsel Dönüşüm Yasası çıkarıldı. Bu yasayı nasıl  değerlendiriyorsunuz?   

Kentsel dönüşüm yasasının hayata geçirilmesi, hükümetin halkın güvenliğini düşündüğünün bir göstergesidir. Ancak bu yasanın getirilmesine karşı çıkmak, mevcut kötü yapıları savunmak anlamına gelir. Kötü yapılar için yasal düzenlemeler yapılırken, bu çalışmaların amacını sorgulamak ve çarpıtmak doğru değil.

Kentsel dönüşüm yasasının hayata geçirilmesi, hükümetin halkın güvenliğini düşündüğünün bir göstergesidir. Ancak bu yasanın getirilmesine karşı çıkmak, mevcut kötü yapıları savunmak anlamına gelir. Kötü yapılar için yasal düzenlemeler yapılırken, bu çalışmaların amacını sorgulamak ve çarpıtmak doğru değil.

Şekil 6
İstanbul'un geleceği belirsiz, ancak deprem olasılığına karşı binaların
güçlendirilmesi, acil durum planlarının yapılması ve teknoloji kullanımı
gereklidir; uluslararası işbirliği de tüm paydaşların
dahil edilmesi için önemlidir.
Kentsel dönüşüm yasasının hayata geçirilmesi, hükümetin halkın güvenliğini düşündüğünün bir göstergesidir. Ancak bu yasanın getirilmesine karşı çıkmak, mevcut kötü yapıları savunmak anlamına gelir. Kötü yapılar için yasal düzenlemeler yapılırken, bu çalışmaların amacını sorgulamak ve çarpıtmak doğru değil.

Türkiye'deki yapı stokunun kötü olduğu bilinmesine rağmen, bu yapıları incelemek için kullanılan yöntemlerde sorunlar var. İstanbul'da ve Türkiye genelinde yapıların dayanıklılığını test etmek için çoğunlukla tahribatlı yöntemler kullanılıyor. Oysa dünyada hasarsız yöntemlerle, yani yapı radarı gibi teknolojilerle binaların dayanıklılığı test ediliyor.

Ülkemizde bu tür testler için bir sektör henüz oluşmamış. Bu, Türkiye'nin eksikliği olarak görülebilir. Alınan her binanın bir "check-up" yani dayanıklılık testinden geçmesi gerektiğini savunan bir anlayışın olmaması bu eksikliğin sebebi olabilir. Eğer bir ev alırken bu testi yaptırmak yaygınlaşsa, kötü yapılaşma otomatik olarak azalacaktır.

Kısacası, binaların dayanıklılığını ve güvenliğini test etmek için daha ileri teknolojik yöntemlerin benimsenmesi ve halkın bu konuda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Halkın güvenli ve sağlam binalarda yaşaması için bu testlerin yaygınlaşması ve bu bilincin oluşması büyük önem taşıyor.

TÜRKİYE, JAPONYA VE ABD; ÜÇÜ DE BÜYÜK DEPREM BEKLİYOR 

Siz Japonya’da da deprem üzerine çalıştınız. Türkiye, Pakistan, Haiti gibi ülkelerde meydana gelen depremlerde çok fazla insan ölürken, Japonya’da olan bir depremde ölenlerin sayısı çok az oluyor. Bu açıdan Türkiye ile Japonya’yı ve bir de ABD’yi karşılaştırdığımızda ülkemiz halkının deprem bilinci ne durumda? 

Türkiye'de deprem jeofiziği konusunda eğitim almış bir uzman olarak, hem Japonya hem de Kanada'dan çalışma teklifi aldım. Dünyada, deprem konusunda uzmanlaşmış kişilere büyük bir talep var. Ancak, Türkiye'de uluslararası iş birliği ve değişim konusunda eksiklikler bulunuyor.

Japonya, 1995'te Kobe depreminde büyük bir yıkım yaşadı. İlk denemelerinde depremi önceden tespit etmeye yönelik teknolojik çözümler başarısız oldu. Bunun üzerine, risk azaltma ve yapı dayanıklılığını artırma stratejileri geliştirdiler. Japonya'da sıkça deprem yaşanıyor; bu da halkın sürekli olarak deprem bilinciyle yaşamasına neden oluyor.

ABD, Japonya ve Türkiye'nin ortak bir özelliği var: Hepsi yakın gelecekte büyük bir deprem bekliyor. Örneğin, San Francisco'da 1906'dan beri büyük bir deprem yaşanmamıştır ve bir sonraki büyük deprem için hazırlıklı olunması gerektiği düşünülüyor. Bu üç ülke benzer riskleri taşıdığı için, araştırma ve hazırlık standartlarında iş birliği yapmalılar. Ancak, bu ülkeler arasındaki iş birliği ve bilgi paylaşımının yeterli seviyede olmadığına inanıyorum. Bu durum, üç ülkenin de faydalanabileceği bir iş birliği potansiyelini ortaya koyuyor.


AFAD   VERİLERİNİ ÇALIŞMALARIMIZDA KULLANAMIYORUZ

Sizin zaman zaman yaptığınız konuşmalarda Türkiye’de deprem üzerine çalışma yapan üniversiteler ve kurumların veri paylaşımında sıkıntı olduğundan bahsettiğinizi biliyorum. Bununla ne demek istiyorsunuz? Biraz açar mısınız? 

AFAD, Türkiye'de Deprem İzleme Projesi (TÜRDEP) adında bir proje başlattı. Bu projede 14 üniversite yer aldı ve projeye yaklaşık 20 milyon TL bütçe ayrıldı. Ancak bu verilere şu anda sadece AFAD erişebiliyor ve bu verilerin detaylarına dışarıdan erişim sağlanamıyor. Ham verilere erişim sağlanabilseydi, bu bilgilerle yer altı görüntüleme ve diğer önemli analizler yapabilirdik.

Şaşırtıcı bir şekilde, bu projede 1453'te kurulan ve Türkiye'nin en köklü üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi yer almıyor. Neden bu üniversitenin projeye dahil edilmediği konusunda net bir bilgimiz yok. Dahası, bu projede yapılan çalışmalardan ve sonuçlardan da tam olarak haberdar değiliz.

AFAD'ın başkanıyla bu verilere ne zaman erişebileceğimiz konusunda bir görüşme gerçekleştirdiğimde, bize bu verilere şu an için erişim sağlanamayacağı belirtildi. Bu durum, veriye erişimin ne kadar kısıtlandığını gösteriyor.

Bu üniversiteler hangileri? İstanbul Üniversitesi kadar köklü bir üniversite var mı bunlar arasında?

TÜRDEP, Türkiye'de deprem izlemek amacıyla oluşturulan bir projedir. Bu projede 14 üniversite yer alıyor, ancak bu üniversiteler arasında İstanbul Üniversitesi, jeofizik mühendisliğinin doğduğu ve jeoloji mühendisliğinin kurulduğu bir yer olmasına rağmen bulunmuyor. İstanbul Üniversitesi, projede sadece bir hakemle temsil ediliyor ve bu, projenin ana aktörlerinden birinin dışında bırakılması anlamına geliyor.

Diğer ülkelerdeki deprem izleme merkezlerine kıyasla, TÜRDEP'te elde edilen verilere erişim sağlamak mümkün değil. Örneğin, San Andreas ve Japonya'daki deprem izleme merkezlerinden anında veri indirebilirsiniz. Ancak TÜRDEP'te bu mümkün değil. Bu durum, kamu kaynaklarıyla gerçekleştirilen bir projede verilere erişimin neden kısıtlandığına dair soru işaretleri oluşturuyor. Şu an için TÜRDEP'ten elde edilen sonuçları veya raporları görmek mümkün değil, bu da durumun daha da karmaşıklaşmasına neden oluyor.

DEPREMİ TAHMİN EDERSİNİZ AMA ZAMANINI  VE BÜYÜKLÜĞÜNÜ  KESTİREMEZSİNİZ

Hocam geçtiğimiz aylarda İtalya’da birkaç deprem oldu.

İtalya'da, deprem öncesinde bilim insanlarına tahminlerindeki yanılgılar nedeniyle ceza verildi. Ancak depremleri önceden tahmin etmek günümüz biliminde mümkün değil. Diğer yandan Türkiye'de bazı iddialar, depremleri önceden tahmin edebildiğini ileri sürüyor. Ancak bu iddialar uluslararası bilim çevrelerince kabul görmüş bir yönteme dayanmıyor.

Dünya genelinde deprem tahmini ve kestirimi arasında bir ayrım var. Tahmin, bir depremin olabileceği zaman ve yeri hakkında genel bir öngörüde bulunmaktır. Kestirim ise depremin zamanı, yeri ve büyüklüğü hakkında kesin bilgiler içerir. Günümüzde kestirim yapmak mümkün değil, ancak tahminler yapılıyor.

İtalya'daki bilim adamlarının ceza almasının temel sebebi, öncü şoklardan sonra halkı yanıltıcı bilgilerle rahatlattıkları için oldu. Benzer bir durum Türkiye'de 1996'daki Dinar depremi öncesinde yaşandı. Ancak burada vatandaşlar evlerine girmediği için büyük kayıplar yaşanmadı.

Deprem konusunda ülkemizde bireysel değil, grup çalışmalarına ihtiyaç duyuluyor. Örneğin Japonya'da farklı deprem modelleri üzerine çalışan farklı gruplar bulunuyor. Kaliforniya'da ise artçı depremlerin tahminleri yapılabiliyor. Bu tür çalışmalara Türkiye'de de ihtiyaç var. Ancak kaynak ve destek eksikliği, bu tür çalışmaların ülkemizde yapılmasını engelliyor.

DEPREMLER OLMASA ZENGİNLİK OLMAZ

Biz hep depremin yıkıcılığını konuşuyoruz ama depremlerin jeofiziğe önemli katkıları da var. Madenlerin yeniden yeryüzüne çıkması, farklı bir takım gibi kaynakların     elde     edilmesi     gibi. Bu     konuda ne söyleyeceksiniz? 

Depremler, dünyanın iç yapısını anlamamız için önemli bilgiler sunar. Eğer depremler olmasaydı, dünyanın iç yapısı hakkında pek bir bilgimiz olmazdı. Her deprem, dünyanın içindeki bilinmeyen bölgelere ışık tutar. Ayrıca, depremler sayesinde yer altındaki kırık sistemleri tespit edebilir ve bu sistemlerin varlığı, yeraltı enerji kaynaklarının - petrol, doğalgaz veya jeotermal enerji gibi - bulunabileceğini işaret edebilir. Örneğin, Batı Anadolu, jeotermal enerji kaynakları açısından Avrupa'nın en zengin bölgelerinden biridir ve bu kaynakların bulunmasında küçük depremler ve jeofizik incelemeler önemli bir rol oynamıştır. Bu yüzden, depremler yeraltı zenginliklerini keşfetmemize yardımcı olabilir ve bu anlamda faydalıdır.

Çok teşekkür ederiz hocam, bizi bu önemli konuda oldukça aydınlattınız… 

Ben de teşekkür ediyorum. Böyle önemli bir konuda halkın bilinçlenmesine katkıda bulundunuz. Umarım faydalı olmuştur.

Sonuçlar:
  1. Türkiye, jeolojik olarak oldukça aktif bir bölgede bulunmaktadır ve farklı türlerde depremlerle karşılaşmaktadır.
  2. Türkiye'nin deprem fay hattı haritasında 316 adet fay hattı bulunmaktadır.
  3. Depremlerin ne zaman gerçekleşeceğini kesin olarak tahmin etmek mümkün değildir.
  4. Türkiye'nin yapı kalitesi ve deprem bilinci, Japonya ve ABD gibi ülkelerle kıyaslandığında yeterli seviyede değildir.
  5. Depremler, dünyanın iç yapısını anlamamıza ve yeraltı zenginliklerini keşfetmemize yardımcı olabilir.

Öneriler:
  1. Türkiye'nin jeofizik izleme ağını genişletmesi ve deprem konusundaki çalışmalarını daha kapsamlı bir şekilde yürütmesi gerekmektedir.
  2. Yapıların depreme dayanıklılığını test etmek için daha ileri teknolojik yöntemlerin benimsenmesi ve halkın bu konuda bilinçlendirilmesi gerekiyor.
  3. Üniversiteler, AFAD gibi kurumlar ve diğer araştırma merkezleri arasında veri paylaşımının daha etkin ve şeffaf bir şekilde yapılması önerilmektedir.
  4. Halkın deprem bilincinin artırılması için eğitim ve bilinçlendirme kampanyaları düzenlenmelidir.
  5. Kentsel dönüşüm yasasının doğru ve etkin bir şekilde uygulanması, yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi için büyük bir fırsattır ve bu fırsatın değerlendirilmesi gerekmektedir.
  6. Türkiye'nin uluslararası iş birliği ve bilgi paylaşımında bulunması, deprem araştırmaları ve hazırlıkları için önemlidir.


ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR


Sarsılan Temeller: Deprem Riskini Anlamak ve Öngörülemeyene Hazırlanmak

Dünya çapındaki deprem risklerinin gerçeklerine ve önemli bir fark yaratabilecek temel önlemlere derinlemesine bir bakış. 


Hedef kitle: Ev sahipleri, şehir planlamacıları ve güvenlik ve acil durum hazırlığı ile ilgilenen genel okuyucular.

Sürekli gelişen bir dünyada, ayaklarımızın altındaki yeryüzü de bir istisna değildir. Teknolojinin birçok mucizesine rağmen, tam bir doğrulukla tahmin edemediğimiz bir şey var: sismik aktivite. Ani başlangıçları ve genellikle yıkıcı sonuçlarıyla depremler, doğanın en öngörülemez ve korkutucu olaylarından biri olmaya devam ediyor. Tektonik hareketlerin sık görüldüğü bölgelerde yaşayanlar için riski anlamak ve etkili güvenlik önlemleri almak sadece tavsiye edilmekle kalmaz, hayati önem taşır. Ancak, bu bölgelerin dışında ikamet ediyor olsanız bile, küresel bağlantı, büyük bir depremin dalgalanma etkilerinin hepimize dokunabileceği anlamına gelir. Bu blogda depreme hazırlık konusunu derinlemesine inceleyerek, yer sallandığında bilgi ve hazırlık temelleri üzerinde durmanızı sağlayacağız.

Özet: 6 Şubat 2023'teki büyük depremden sonra net bir şekilde görüldü ki, her yer deprem tehlikesi altında olabilir; ancak hiçbir yer deprem riskinden tamamen muaf değildir. Büyük deprem tehlikesi taşıyan ülkeler için 6 Şubat depremi önemli bir uyarıdır. Tehlike altında olan şehirlerle risk altında olan şehirlerin sayısı arasında en az 10 kat fark vardır. Kahramanmaraş'ta meydana gelen deprem, merkez olarak Kahramanmaraş'ta olmuştur; fakat etkisi 10'dan fazla ilde hissedilmiş ve 10 milyondan fazla insanı etkilemiştir. Sonuç olarak, bir şehir depremden coğrafi olarak uzak olsa bile, hazırlıksız olduğunda büyük zarar görebilir.



YAYIN KAYDI
4 Ocak 2015

Gizli Dünya'yı Açığa Çıkarmak: Jeofizik Zemin Koşullarının Şifresini Çözmek

Konu: Kentsel Gelişimde Jeofiziksel Zemin Durumu Analizinin Önemli Rolünün Keşfedilmesi

Hedef kitle: Şehir plancıları, inşaat mühendisleri, jeologlar, mimarlık meraklıları

Kentsel gelişimin sürekli gelişen ortamında, genellikle yüzeyin altında gizli kalan temel bir unsur vardır - kelimenin tam anlamıyla. Bir şehrin üzerine inşa edildiği zemin, şehrin istikrarı, dayanıklılığı ve uzun vadeli başarısının anahtarıdır. Şehir planlaması ve yerbiliminin büyüleyici dünyasına yaptığımız son keşfe hoş geldiniz - "Gizli Toprağı Açığa Çıkarmak: Jeofiziksel Zemin Koşullarının Şifresini Çözmek."


Hareketli caddelerin ve yükselen gökdelenlerin altında, bir şehrin büyümesinin her yönünü derinden etkileyen karmaşık bir yeraltı alemi yatmaktadır. Bu blog yazısı, jeofiziksel zemin durumu analizi konusunu yaşanmış gerçek bir öykü ile inceleyerek, yaşadığımız kentsel ortamları şekillendirmedeki önemine ışık tutuyor. Zemin bileşimi ve stabilitesinin anlaşılmasından potansiyel jeofizik tehlikelerin değerlendirilmesine kadar, jeofizik analizlerden elde edilen bilgiler mimarlar, inşaat mühendisleri ve şehir planlamacıları için vazgeçilmezdir.

Zamana meydan okuyan şehirler inşa etmede jeofizik değerlendirmelerin hayati rolünü ortaya çıkarırken, altımızdaki Dünya'nın dilini deşifre etmek için çıktığımız bu çok kısa yolculukta bize katılın. İster bu alanda profesyonel olun ister beton ormanlarımızı şekillendiren güçleri merak edin, bu yazı üzerinde yürüdüğümüz zeminde saklı olan sırlara büyüleyici bir bakış sağlayacaktır.


Monday, August 28, 2023

Unveiling the Art of Paragraph Processing: Enhancing Your Essay Writing

Subject: Navigating the Power of Paragraph Processing for Effective Essay Composition

Target audience: Students, Writers, Educators

In the realm of essay writing, a well-crafted paragraph is akin to a building block in constructing a sturdy edifice of thoughts and ideas. Each paragraph serves as a distinct entity, carrying its own weight while seamlessly connecting to the next. Welcome to our blog post, where we embark on a journey through the intricate art of paragraph processing and its profound impact on the overall quality of your essays.

Just as a skilled artist mixes hues to create a masterpiece, a proficient writer weaves sentences into paragraphs that flow harmoniously, fostering understanding and engagement. In this digital age, where information is abundant yet attention spans are fleeting, the ability to process paragraphs effectively is a skill worth honing. 


Shaking Grounds: An Introduction to Seismology Basics

An exploration into the fundamental concepts that govern the fascinating world of seismology.

Target audience: Curious readers, students, and geoscience enthusiasts looking to deepen their understanding of the Earth's tectonic behavior.

When our planet trembles, it whispers secrets about its internal dynamics. In these moments, the field of seismology comes alive. Seismology, rooted in the Greek words "seismos" (shake) and "logia" (study), is the scientific discipline dedicated to understanding these mysterious quivers of the Earth. From the sudden, jolting release of energy known as an earthquake to the ripples that dash across continents, known as seismic waves, seismology offers a window into the inner workings of our planet. It's not just about monitoring Earth's tantrums; it's about understanding the why, how, and what next. A crucial aspect of this study revolves around the fractures in Earth's crust, the fault lines, where tectonic plates often interact, leading to these seismic activities. Whether you've felt the ground shake beneath your feet or watched news footage of buildings swaying, you've witnessed the effects of seismic waves. Dive with us into the world of seismology as we explore these foundational concepts and unravel the mysteries that lie beneath our feet. If you're eager to comprehend the tremors of our world, you're in the right place.


Akla Gelmeyeni Açığa Çıkarmak: Deprem Kapınızı Çaldığında

Depremlerin Korkunç Gerçekliğini ve Nasıl Hazırlıklı Olunabileceğini Keşfetmek

Dünyamızı şekillendiren doğa olaylarının büyük gobleninde, çok az olay depremler kadar korkutucu ve öngörülemezdir. Normalde sağlam ve güvenilir olan ayaklarımızın altındaki zemin, aniden bir kaos ve yıkım girdabına dönüşebilir. Bu blog yazısında, "kapıdaki deprem "in üzücü deneyimine ışık tutarak konunun derinlerine iniyoruz. Sismik güçlerin inanılmaz gücünü ve toplumlar, evler ve yaşamlar üzerinde yaratabilecekleri yıkımı keşfederken kendinizi hazırlayın.

Dünyanın huzursuz tektonik plakaları altımızdaki yavaş danslarına devam ederken, depremlerin vurma potansiyeli tedirgin edici bir gerçeklik olmaya devam ediyor. Sismik değişimlerin ardındaki bilimden, gazabına uğrayanların kişisel hikayelerine kadar bu doğa olayını çevreleyen bilgi katmanlarını çözerken bize katılın. Ayrıca sizi, önemli güvenlik önlemleri ve afete hazırlık stratejileri de dahil olmak üzere en kötüsüne nasıl hazırlanacağınız konusunda temel bilgilerle donatacağız. İster depreme yatkın bir bölgede ikamet ediyor olun, ister endişeli bir birey olun ya da sadece doğanın ham gücü karşısında büyülenmiş olun, bu blog yazısı sizi bu müthiş güç karşısında bilgilendirmeyi, eğitmeyi ve güçlendirmeyi amaçlamaktadır.

Sunday, August 27, 2023

Gerçeği Ortaya Çıkarmak: Japonya'da Afet Haberciliğinin Şifresini Çözmek

Japonya'nın Medya Ortamında Afet Haberciliğinin Nüanslarını ve Etkilerini Keşfetmek

Bu blog yazısı medya çalışmaları, gazetecilik etiği, afet yönetimi ve Japon kültürü ile ilgilenen kişilere yöneliktir. Ayrıca medyanın kamuoyu algısını nasıl şekillendirdiğini ve kriz zamanlarında sorumlu haberciliğin rolünü merak eden herkese hitap edecektir.

Bilginin durmaksızın ve hızla aktığı bir çağda, medyanın olaylara ilişkin algılarımızı şekillendirmedeki rolü küçümsenemez. Bu durum, medyanın etkisinin yoğun olarak hissedildiği bir alan olan afet haberciliği söz konusu olduğunda özellikle belirgindir. Yaklaşan araştırmamızın başlığı "Gerçekleri Ortaya Çıkarmak: Japonya'da Medyanın Afet Haberciliği" başlıklı araştırmamızda, Japonya'nın kendine özgü bağlamına odaklanarak kritik öneme sahip bir konuyu ele alıyoruz.

Büyüleyici manzaraları ve zengin kültürel mirasının ortasında Japonya doğal afetlere yabancı değil. Depremler, tsunamiler, tayfunlar - bu doğa güçleri yıllar boyunca ulusu hem birleştirmiş hem de ona meydan okumuştur. Ancak kaos ve toparlanma sürecinde medya bu olayları nasıl yansıtıyor? Gazetecilik uygulamaları ve etiği anlatıyı nasıl etkiliyor? Bilgi yayma ve sorumlu habercilik arasındaki karmaşık dengede gezinerek, medyanın felaketleri tasvirinin kamu algısı ve politika oluşturma üzerindeki sonuçlarına ışık tutacağız.

Japonya'daki afet haberciliğinin çok yönlü alanını incelerken, medyanın haberlerinden çıkarılabilecek nüansları, etkileri ve dersleri analiz ederken bize katılın. İster bir akademisyen, ister bir gazetecilik meraklısı olun, ister medya ve toplumsal tepkiler arasındaki etkileşimi merak ediyor olun, bu araştırma hepimizi etkileyen bir konuya yeni bakış açıları vaat ediyor.


Özet: Youtube platformunda yer alan Afet Haberciliği verilerimi yazılı metin formatına dönüştürme çalışmalarının iyileştirilmesi için yeniden gözden geçirme çabalarına başladım. Bu süreçte, sözlü iletişimin yazılı metne aktarımını gerçekleştirmek, anlaşılır ve sade bir dil kullanarak içeriği ifade etmek oldukça karmaşık bir görevi gerektirdi. Aynı zamanda, etkinlik ve görsel materyallerin metne dökülmesiyle verinin daha anlamlı ve geniş bir kitleye hitap edebilir hale gelmesi de ayrı bir zorluk taşıyor. Japon Mimar Yoshinori Moriwaki ile gerçekleştirdiğimiz görüşme, konuşma dilinden yazılı diline geçişteki küçük nüansların ne kadar önemli olduğunu anlamamıza yardımcı oldu. Bu çeviri süreci oldukça zaman ve emek gerektiren bir aşamaydı. Japonya, dünyanın en büyük afetlerine ev sahipliği yapmaktadır ve bu risk hala devam etmektedir. Japon medyasının afet farkındalığını artırmak amacıyla seçtiği konuklar ve afet haberlerine yaklaşımı, Türkiye'den farklı bir perspektif sunmaktadır. Bu farklılıkları anlamak için bir haber yazısını inceleme etkinliği de gerçekleştirdik.

Japonya'da medyanın afet haberciliği, depremler gibi doğal afetlerde özel iletişim sistemleri kullanarak kamuoyunu bilgilendirdiği belirtiliyor. Medyada sadece devlet tarafından onaylanmış uzmanların konuşma hakkı olduğu, herkesin kolayca medyaya çıkıp uzmanlık iddia edemediği vurgulanıyor. Japonya'da ilk 72 saat, deprem sonrası kurtarma için kritik öneme sahip. Ülkede binalarda sismik izolasyonun her binada olmadığı, özellikle yüksek binalarda bu teknolojinin kullanıldığı belirtiliyor. Japonya'da, afet durumunda binaların içinde kalmak daha güvenli olduğu ifade ediliyor. Moriwaki, eğitimin deprem karşısında kritik bir öneme sahip olduğunu vurguluyor. Japonya'da bir Türk vatandaşı, deprem sırasında eğitimsizliğinin sonucu olarak balkondan atladı. Japonya'da "Deprem değil, binalar öldürür" yaklaşımı benimseniyor ve Türkiye'de binaların büyük bir kısmının kaçak inşa edildiği vurgulanıyor. 


YAYIN KAYDI
10 MAYIS 2021




Sınıflardan Kariyer Zirvelerine: Jeofizik Eğitimiyle Dolu Yolculuğum

Her bireyin hayatında, kariyerini şekillendiren dönüm noktaları vardır. Bu noktalar, bazen bir hocayla yapılan bir sohbet, bazen bir seyahat...