Tuesday, August 1, 2023

Earthquake Resilience Strategies

Türkiye, yüksek deprem riski taşıyan bir ülkedir ancak yapılar genellikle bu riski dikkate alınarak inşa edilmez. Depremle yaşamayı öğrenmeli ve binalarımızı depreme karşı daha güçlü hale getirmeliyiz. Japonya, depreme karşı alınacak önlemler konusunda bir model oluşturabilir; özellikle sismik izolasyon teknolojisi, depreme dayanıklı yapılar oluşturmanın etkili bir yoludur. Türkiye'de de bu teknoloji ve diğer güçlendirme yöntemleri kullanılarak binalar depreme karşı daha dirençli hale getirilmelidir. Önlem almak ve hazırlıklı olmak, depremin zararını en aza indirme ve can kaybını önleme yolunda en etkili stratejidir.

B

iliyor muydunuz, Türkiye'nin %95'i yüksek deprem riski taşıyan bölgeler üzerinde bulunmaktadır? Deprem, Türkiye'nin tarihi boyunca yıkıcı etkileriyle kendini göstermiş, kayıplara sebep olmuş ve bu durumun devam edeceği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Ancak önemli bir soru sormamız gerekiyor: Acaba biz deprem gerçeğiyle yaşamak için gereken önlemleri alıyor muyuz? Deprem ülkesi Türkiye'de yaşayan bizler, maalesef depreme adapte bir yaşam tarzını benimsemiyoruz. Evlerimiz, hastanelerimiz ve diğer yapılarımız, deprem tehlikesini göz önünde bulundurarak inşa edilmiyor. Peki, deprem tehlikesi ile başa çıkmak ve depremle birlikte yaşamayı öğrenmek için neler yapabiliriz?

Fay hatları üzerinde yaşamaya devam edeceğiz ve her an yeni bir deprem olabileceği gerçeğiyle karşı karşıya olacağız. Eğer depremle yaşamayı öğrenemezsek, bugüne dek yaşadığımız acı gerçeklerle benzer kayıplar vermeye devam ederiz. Bu durum, özellikle hastaneler üzerinde ciddi bir yük oluşturur çünkü kayıplarla başa çıkmak ve tedavi süreçlerini sürdürebilmek için onlara çok iş düşer. Bu nedenle, hastanelerin depremler sırasında zarar görmemesi hayati önem taşır. Ancak, bir hastanenin yapısını depreme dayanıklı hale getirmek tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda, deprem sırasında insanlara zarar vermeyecek şekilde planlanmış yapısal olmayan unsurların da olması gereklidir. Bunun yanında, hastanelerin afet durumlarında erişilebilir olmalarını sağlamak da önemlidir.

J

aponya da, Türkiye gibi, bir deprem ülkesidir. Türkiye ile aynı deprem kaderini paylaşan Japonya'nın tarih boyunca deprem riskinden korunma yolunda nasıl adımlar attığını inceleyelim. 1923 yılında yaşanan ve büyüklüğü 7.9 olan Tokyo Kanto depremi, 149 bin kişinin hayatına mal olmuştur. Bu deprem, Japonya'nın dönüm noktasıdır çünkü deprem öncesinde ülkede bir deprem yönetmeliği bulunmamaktadır. Ancak Kanto depremi sonrasında 1924 yılında hızla bir deprem yönetmeliği hazırlanmıştır.

Şekil 1.
Senaryo çalışmaları
 

Japonya'da deprem öncesi olası hasarları tam olarak tahmin edememelerine rağmen, binaların denetlenmesi ve güçlendirilmesi yoluyla önlemler alınıyor. 1923 Kanto depreminin benzerlerinin tekrarlanma süresi 200-400 yıl olarak hesaplanmış. 25 Mayıs 2022'de açıklanan bir rapora göre, eğer benzer bir deprem yaşanırsa Japonya ciddi zarar görecektir. Bu durumu öngören Japonya, hasar senaryoları hazırlayarak olası deprem risklerini en aza indirme çabası içindedir (Şekil 1).

Şekil 2A. Japonya'da Sismik İzolatörlü
büyük binaların kümülatif sayısı
Yapısal olmayan hasarlardan korunmak için, Japonlar genellikle eşyalarını duvara sabitleme gibi basit ama etkili bir yöntem uyguluyor. Hastanelerde de benzer bir yaklaşım izleniyor ve eşyaların sabitlenip sabitlenmemesi gibi durumlar üzerine maketler üzerinde deneyler yapılıyor. Bu detaylı çalışma sonucunda en iyi sonucu veren yöntemler uygulamaya geçiriliyor. Özellikle hastanelere büyük önem veriliyor, çünkü deprem sırasında sağlık hizmetlerinin aksamaması ve tedavi süreçlerinin devam etmesi hayati önem taşıyor.

Şekil 2B. Japonya'da sismik
izolatörlü müstakil evlerin sayısı.
1995 yılında yaşanan Kobe depremi (6.9 büyüklüğünde) sonrasında Japonya, sismik izolatörlerin kullanımını başlatmış ve bu, depreme karşı korunma yöntemlerinin en etkililerinden biri haline gelmiştir (Şekil 1A,B) Bu sismik izolatörler, yeni binalarda ve büyük yapılar da dahil olmak üzere birçok yerde kullanılıyor ve toplamda yaklaşık 10 bin sismik izolatör kullanılmıştır. Türkiye'de Sağlık Bakanlığı tarafından 2013 yılında yürürlüğe giren bir yönetmelikle, 100 yatak ve üzeri yeni hastanelerde sismik izolatör kullanımı zorunlu hale getirilmiştir. Ancak Japonya'da bu sayı 50 yatak ve üzeri hastaneler için geçerlidir.

Japonya'dan alabileceğimiz birçok ders bulunmaktadır. Her ne kadar Türkiye de bir deprem ülkesi olsa da, Japonya'nın deprem konusundaki bilinç düzeyine ve alınan önlemlere henüz ulaşamamış durumdayız. Japonya'nın deprem politikalarını örnek alarak, deprem süreçlerini daha etkili bir şekilde yönetebiliriz. Unutmayalım ki, deprem bir kader değildir.


B

inalarımızı nasıl depreme karşı daha güçlü yapabiliriz? Yıpranmış binalarda hangi adımları atarak riski en aza indirebiliriz? Bu soruların yanıtlarını aramadan önce, korozyonun ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu anlamamız gerekiyor. Korozyon, nemli bir ortamda bir metal yüzeyin ve oksitleyici bir maddenin (elektron alıcısı) bir araya gelmesiyle oluşan bir süreçtir. Sonuçta, metal bir tür tuzuna dönüşür - bu oksitler, hidroksitler veya sülfitler olabilir. Metal genellikle kimyasal olarak kararsızdır ve tuz formu daha kararlıdır. Korozyonun en yaygın örneği paslanmadır; demir paslandığında, sonuç kırmızımsı, yapraksı bir madde olan demir oksittir.

Eğimli zeminlere inşa edilmiş kolonlarda, su birikintisi oluşabilir. Bu birikinti, tuzların oluşmasına ve betondaki demirin paslanmasına yol açabilir. Paslanma, demirin hacmini ciddi derecede artırabilir. Bu tür durumlarda, kolon-kiriş birleşme noktalarında ek destek sağlamak için donatıların sıklaştırılması gerekmektedir.

Deprem güvenliği için binaların tasarımında birçok hesaplama ve yönetmelik bulunur. Bunlar arasında basit mühendislik hesaplamaları ve daha karmaşık veri analizleri bulunur. Bilgisayar programları, bu hesaplamaların çoğunu standartlaştırabilir, ancak tüm bunlar laboratuvarda yapılan performans ve deneylere dayanmaktadır.

Tuzlanma, bir yapıyı hem fiziksel hem de kimyasal olarak zedeler. Sıvılar, içerdikleri minerallerle yapı malzemelerine zarar verebilir. Sıvı kurudukça - yani nemini kaybettiğinde - tuzlar beton, ahşap ve taş yapıları bozar. Bu malzemelerin içindeki metaller korozyona uğrar, ahşap ve taş çürür ve kimyasal dengesi bozulur.

Bir yapının güçlendirilmesi genellikle iki sebep için gereklidir. Birincisi, yapı hasar görmüş ve daha fazla destek gerektiriyorsa; ikincisi, yapı yasalarındaki bir değişiklik nedeniyle güçlendirme gerekiyorsa. Güçlendirme genellikle temel üzerinde başlar ve oradan yukarı doğru ilerler.

Korozyonun bir binada olup olmadığını belirlemek için, zeminin örnekleri laboratuvara gönderilir. Örnekler beton ve demir okumaları alınarak ve zemin taşıma güçleri incelenerek alınır. Eğer bina çok kötü durumdaysa, yıkım kararı alınabilir. Ancak, yapı biraz sağlam ise, güçlendirme çalışmaları yapılabilir.


H

astane yapıları için dikkate alınması gereken önemli noktalar vardır. Öncelikle, hastanelerin alçak olarak inşa edilmesi daha sağlam ve güvenilir olabilir. Zenon panel kafes sistem galvanizli teller gibi yapı malzemeleri de kullanılarak salınım sağlanarak depreme dayanıklı hale getirilebilir. Hastaneler, özellikle eğimli zemine inşa edilecekse, U şeklinde kazıklama gibi önlemler alarak yamaç kaymalarına karşı korunabilir.

Dere yatağına inşa edilecek binalarda, dere yataklarının taşkın debisini hesaplamak zordur ve bu debi seneden seneye değişebilir. Bu nedenle, dere yatakları yetmeyip taşkınlar oluşabiliyorsa, binaların bu bölgelere yapılmaması veya sel zararlarından korunmak için gerekli önlemlerin alınması önemlidir.

Şekil 3.Eğim derecesi arttıkça
heyelan oluşma riski artar.
Dik yamaçlara inşa edilecek binalarda, U şeklinde kazıklama gibi yöntemlerle yamaç kaymalarına karşı önlem alınabilir (Şekil 3). Eğimli arazide yapılacak binalar için jeofizik ölçümlerle zeminin titreşim periyodunun belirlenmesi ve buna göre yapının kat sayısının ve tasarımın yapılması gerekmektedir.

Yüksek katlı binaların estetik görüntüsü olabilir, ancak maliyet ve yapım süresi açısından dezavantajları da vardır. Yapılacak binaların rezonansa bağlı hasar riskini azaltmak için zeminin taşıma gücüne göre ve zeminin titreşim periyoduna göre karar verilmelidir. Hastanelerde ise sismik izolatör kullanımı önemli bir güvenlik önlemidir ve 100 yatak ve üzeri kapasiteli hastanelerde zorunlu hale getirilmiştir.

Bu önlemler sayesinde hastaneler ve binalar daha güvenli hale getirilebilir ve doğal afetlere karşı dayanıklılık sağlanabilir. Böylece, yapıların ve hastanelerin güvenliği arttırılarak olası risklerin en aza indirilmesi hedeflenir. 


E

ski yapılar, 1998 yönetmeliği öncesi yapılanlar ve daha eski dönemlerde yapılanlar, günümüzdeki yönetmeliklere göre daha yüksek yük kabullerine sahiptir. 1998 yönetmeliği sonrasında yapılan ciddi düzenlemelerle yük kabulleri önemli ölçüde azaltılmıştır. Bu durumda eski yapılmış binaların deprem etkisine dayanıksız olduğu anlaşılmakta ve bu binaların değiştirilmesi veya güçlendirilmesi gerekmektedir.

Eski yapıların ömrünü doldurması, donatılarda korozyon ve zeminlerde sıvılaşma riski gibi etkenler nedeniyle güçlendirme çalışmaları gerekmektedir. Eğer güçlendirme maliyeti, yeni yapım maliyetinin %40'ını aşmıyor, yapım süresi kısa ve imar sorunları yoksa, bina güçlendirilebilir. Bu durumda çeşitli yöntemler kullanılabilir, örneğin sismik izolasyon yöntemi tercih edilebilir.

Sismik izolasyon, yapıların deprem etkilerini azaltmayı hedefleyen bir uygulamadır. Bu yöntemde, yapıya yerleştirilen izolasyon üniteleri, yapıyı deprem kuvvetlerine karşı esnek ve rijit olmayan hale getirerek sismik hareketin etkisini azaltır. Bu şekilde, deprem sonrası hasar ve zararları minimize ederek binanın hizmet verme süresi artırılır.

Ancak sismik izolasyon yöntemi kullanılırken dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Altında bulunan yapısal elemanların boyutları büyüyebilir ve ekstra etkiler ortaya çıkabilir. Bu nedenle, yapısal olmayan elemanların da sismik tasarımı yapılmalıdır. Sismik izolasyon teknolojisi, özellikle köprü, viyadük, hastane gibi hayati önem taşıyan yapılarda etkili bir koruma yöntemidir. Ancak ülkemizde hala birçok eski yapıda kullanılmamaktadır.

Sonuç olarak, sismik izolasyon teknolojisi, aktif fay hatları üzerinde bulunan ülkemizde yapıların depreme karşı korunmasında etkili bir çözüm olarak değerlendirilmelidir. Özellikle eski yapıların güçlendirilmesi için bu yöntemin rasyonel bir yaklaşım olduğu unutulmamalıdır.

D

epremle başa çıkmak için çeşitli stratejiler ve yöntemler bulunmaktadır, ancak en etkili olanı şüphesiz ki önlem almak ve hazırlıklı olmaktır. Japonya'nın depreme karşı uyguladığı sistemler, bu konuda bir rol model olarak kabul edilebilir. Eğer Türkiye, Japonya'nın izlediği yol ve stratejileri uygularsa, depreme karşı savunma konusunda önemli ilerlemeler kaydedilebilir.

Özellikle hastaneler, deprem riski konusunda özel bir öneme sahiptir. Çünkü sağlık hizmetlerinin aksamadan devam etmesi, deprem gibi afet durumlarında hayati önem taşır. Bu nedenle, hastaneler de dahil olmak üzere tüm yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi gerekmektedir. Sismik izolasyon teknolojisi, bu noktada önemli bir çözüm sunar. Bu teknoloji, deprem esnasında binaların maruz kalacağı zararı minimize etmeye yardımcı olur. Japonya'da, bu teknoloji tüm yeni kamu binalarında ve birçok özel binada kullanılarak, deprem riskine karşı büyük bir koruma sağlanmıştır.

Ayrıca, binaların güçlendirilmesi de depreme karşı başka bir savunma stratejisidir. Bu, hasar gören binaların onarımı veya bina yönetmeliklerindeki değişiklikler nedeniyle gerekebilir. Güçlendirme çalışmaları, bir dizi farklı yöntemle gerçekleştirilebilir ve bu yöntemlerin hangisinin kullanılacağına, binanın kendine özgü ihtiyaçlarına bağlıdır.

Türkiye'de de güçlendirme çalışmaları yapılıyor ve sismik izolatörlerin kullanımı yaygınlaşıyor. Yapı yönetmeliklerinde yapılan değişiklikler ve daha geniş bütçelerin tahsis edilmesi sayesinde, depremle daha etkili bir şekilde başa çıkmak mümkün hale geliyor. Deprem bir felaket olabilir, ama alınacak önlemlerle hasarını en aza indirmek ve can kaybını önlemek mümkündür.

Çalışma Soruları

Türkiye'nin hangi oranı yüksek deprem riski taşıyan bölgeler üzerindedir?

a) %50

b) %75

c) %95

d) %85


Japonya'da hangi deprem, ülkenin deprem yönetmeliği oluşturmasında dönüm noktası olmuştur?

a) 1995 Kobe Depremi

b) 1923 Tokyo Kanto Depremi

c) 2011 Tohoku Depremi

d) 2004 Niigata Depremi


Türkiye'de hangi tür hastanelerde sismik izolatör kullanımı zorunlu hale getirilmiştir?

a) 50 yatak ve üzeri

b) 75 yatak ve üzeri

c) 100 yatak ve üzeri

d) Her türlü hastane


Korozyonun en yaygın örneği nedir?

a) Paslanma

b) Erozyon

c) Çürüme

d) Yıpranma


Eski yapıların güçlendirilmesinde tercih edilen yöntemlerden biri nedir?

a) Sismik izolasyon

b) Dış cephe yenileme

c) Ek kat ekleme

d) Yıkıp yeniden inşa etme


No comments:

Post a Comment

Modern Dünya'da Gelenekselcilik