Tuesday, August 1, 2023

Earthquake Safe Building Strategies

Tamamını okumak için TIKLA
Depremler ve diğer felaketler, binalarda önemli hasarlara neden olabilir. Bu zararları önlemek için yüksek kaliteli malzemelerin kullanılması ve sismik izolatörlerin eklenmesi gereklidir. Türkiye ve Japonya, deprem önlemlerini geliştirme konusunda önemli adımlar atmışlardır. Türkiye'de yeni hastaneler sismik izolatörler ile donatılırken, Japonya'da daha kapsamlı önlemler alınmaktadır. Bu durum, felaket durumunda alınacak önlemlerin belirlenmesi konusunda bize değerli bilgiler sunar.

 

H

astaneler, toplum için son derece kritik kurumlar olup, her durumda hizmet vermeye devam edebilmeleri gerekmektedir. Ancak, bu hizmetin sürekli ve güvenli olabilmesi, hastane binalarının sağlam ve dayanıklı olmasına bağlıdır. Eksik veya hatalı yapı malzemelerinin kullanılması, hastane binalarının dayanıklılığını olumsuz yönde etkileyebilir ve afet durumlarında hizmet veremez hale gelmelerine neden olabilir.

Özellikle deprem riski yüksek olan ülkelerde, hastane binaları gibi kritik yapıların sismik izolatörler gibi dayanıklılığı artıran yapı malzemeleri ile inşa edilmesi önemlidir. Eğer bu önlemler alınmazsa, deprem gibi bir doğal afet durumunda, hastane binalarının yıkılması veya hizmet veremez hale gelmesi, afetin toplum üzerindeki etkilerini daha da kötüleştirebilir.

Deprem riski yüksek olan Japonya gibi ülkeler, bu durumun bilincinde olarak, daha afet gerçekleşmeden önce hastane gibi kritik yapıların dayanıklı bir şekilde inşa edilmesine özen gösterir. Bu tür yapılar, çelik ve betonarme gibi dayanıklı yapı malzemeleri kullanılarak ve çeşitli izolatörler ile güçlendirilerek inşa edilir. Bu sayede, olası bir deprem durumunda, binaların riski en aza indirilir ve hizmet vermeye devam etmeleri sağlanır.

Bunun yanında, hastane binalarında kullanılan pahalı ve nadir bulunan tıbbi ekipmanların depremden zarar görmesinin önlenmesi de önemlidir. Bu tür ekipmanlar, genellikle hastaların tedavisinde kritik rol oynar ve deprem sırasında zarar görmeleri, hastane hizmetlerini ciddi şekilde etkileyebilir.

Y

apısal olmayan elemanlar, afet durumlarında alınması gereken önlemler arasında önemli bir yer tutar. Bu elemanların düzgün bir şekilde sabitlenmemesi, doğal afetlerde hem maddi hem de manevi zararlara yol açabilir. Türkiye, bu konuda son yıllarda önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Özellikle yeni inşa edilen şehir hastanelerinde sismik izolatör kullanımı zorunlu hale getirilmiş, ayrıca bina içindeki ekipmanların sabitlenmesi de gereklilik haline gelmiştir.

1971 yılında Amerika'nın California eyaletinde yaşanan San Fernando depremi, alınması gereken önlemlerin önemini gösteren bir örnektir. Depremde büyük zararlar gören Olive View Hastanesi, bu önlemler tam anlamıyla uygulanmış olsaydı, daha az hasarla ayakta kalabilirdi. Bu tür zararları engellemek için depremin ardından yeni deprem yönetmelikleri çıkarılmış ve yeni direktifler yayınlanmıştır.

Deprem riski yüksek olan Japonya'da, hastaneler, okullar ve devlet binaları gibi yapılar, depremler sonrasında ayakta kalması gereken yapılar olarak tasarlanır ve inşa edilir. Japonya'da deprem kaçış alanları, toplu alanlarda dışarıda olmak yerine bina içinde belirlenen kapalı alanlardır. Bu şekilde temel ihtiyaçlar daha rahat karşılanabilir. Genel olarak, hastane ve kamu binaları, normal binalara göre daha dayanıklı olarak planlanır ve inşa edilir. Bina inşaatı sırasında, tamamlanmasının ardından ve her yıl düzenli olarak kontroller yapılır.

Japonya'nın deprem yönetmelikleri zaman içinde teknolojik gelişmeler ve fark edilen eksikliklere göre güncellenmiştir. 1981 ve 2000 yıllarında önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bu değişikliklerde, 1981 öncesi yapılan binaların güçlendirilmesi gerektiği, ve 1981 sonrası binaların zemin gücü ve inşaat yılı dikkate alınarak gerekirse güçlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Japonya, yapı malzemeleri olarak betonarmenin yanı sıra çelik kullanımına da büyük önem vermiştir. Okullar, hastaneler ve kamu binalarında çelik ve betonarmenin kompozit bir şekilde, normal konutlarda ise ahşap, fabrika gibi yapıların ise çelikten inşa edilmesi tercih edilmiştir. Japonya'da çeliğin ucuzluğu ve yaygın üretimi, çelik kullanımını kolaylaştıran faktörlerdendir.

J

aponya, deprem konusunda gelişmiş ve bilinçli bir ülke olmasına rağmen, bazı önemli yapılarda depremden hasar alınması kaçınılmaz olmuştur. Özellikle 1981 yılı öncesinde inşa edilen hastaneler, depremlerden önemli ölçüde hasar görmüştür. Japonya, 1995'teki büyük depremde birçok yapı, hastaneler de dahil olmak üzere, hasar görmüştür.

Depremlerde hasarı azaltmak için Japonya, yoğun deprem kuşağındaki bir ülke olarak önemli önlemler almıştır. Hasarın azaltılmasında sismik izolatörlerin kullanılması, özellikle kritik yapılar için zorunlu tutulmuştur. Özellikle hastaneler gibi önemli yapıların içerisinde yer alan ekipmanlar ve makinelerin tamamen sabitlenmesi konusuna özen gösterilmiştir.

Bina güçlendirme Japonya'da, binanın önemine göre değişiklik gösterir. Normal binalarda, kolonların zayıf olduğu belirlenirse, dışarıdan demir ve beton ile güçlendirme yapılır. Zayıf kolonlara çelik plaka eklenmesi veya özel malzemelerle sarılması da diğer güçlendirme yöntemleridir. Ancak, önemli binalarda kurşun çekirdekli kauçuk, çelik kauçuk ve kurşun izolatörler yardımıyla güçlendirme yapılır. Ahşap ve hafif binalarda ise bilye sistemi kullanılır.

Zeminin ve binanın kötü olduğu yerlerde, bina güçlendirmesi yerine binanın yıkılıp başka bir yerde yeniden inşa edilmesi veya zeminin güçlendirilerek inşa edilmesi daha mantıklıdır. Japonya'da binaların statik özelliklerine, mimari özelliklerinden daha fazla önem verilmektedir çünkü ülke tam bir deprem kuşağı üzerinde bulunmaktadır ve sağlamlık, estetikten daha önemli hale gelmektedir.

T

ürkiye'deki kamu binaları, kamu ihale kanunlarına uygun olarak inşa edilmektedir. Türkiye'de şu anda 4734 ve 4735 sayılı kamu ihale kanunları yürürlüktedir. İktidarın ilk dönemlerinde Avrupa Birliği uyum yasaları gereği ilk değiştirdiği kanunlardan biri bu olmuştur. Bundan önce 2886 sayılı ihale kanunu kullanılmaktaydı. Türkiye'de inşaat süreci, Osmanlı döneminden bugüne Hassa Mimarlar Ocağı'ndan Nafia Nezaretine, oradan Bayındırlık Bakanlığı'na ve son olarak da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na geçmiştir. 4734 ve 4735 sayılı kanunlar, ülkemizde kamu adına yapılacak her türlü hizmet alımı (güvenlik, yemek, servis vb.) için esas alınan kanunlardır. İhale kanunlarına göre, öncelikli olarak işi üstlenecek firmanın veya kişinin, iş bitirme belgesine sahip olması gerekmektedir. Bu belge, daha önce yapılan işleri belgelemekte ve gelecekteki ihalelere veya hizmet alımlarına katılım için bu işi yapabileceğini kanıtlamaktadır. İkinci önemli unsur, ihale yöntemidir. İhale herkese açık mı, belirli kişilere mi yönelik, yoksa ön yeterlilik şartı ile herkese açık mıdır? Üçüncü unsur, teklif verme şeklidir. Açık veya kapalı eksiltme, pazarlık, ya da acil ve olağanüstü durumlar nedeniyle bazı eleme kriterlerinin atlandığı yöntemler uygulanabilir.

Büyükşehirlerdeki harcamalar genellikle valilikler veya büyükşehir belediyeleri tarafından yapılırken, diğer şehirlerde il genel meclisleri ve ilçe belediyeleri paralel olarak bütçelerinden pay alarak harcamalarını gerçekleştirirler. 4734 ve 4735 sayılı kanunlar ilk çıktığında Avrupa Birliği uyum yasalarına ve Avrupa vergi mevzuatına uymak üzere tasarlanmış olsa da, Türkiye'deki siyasi ve sosyal sorunlar nedeniyle bu kurallar göz ardı edilmiş ve ihale kanununda yaklaşık 190 kere değişikliğe gidilmiştir.

M

imari alanda dilatasyon, geniş ve yüksek yapılar için tasarlanır. Yapının oturduğu zemindeki değişiklikler ve sıcaklık değişimlerinden dolayı yapıda oluşabilecek genleşme ve büzülme hareketlerini engellemek için yapıda bırakılan boşluğa dilatasyon denir. 35 metreden uzun yapılar, sıcaklık arttığında ve azaldığında binalar genleşip büzüleceğinden, bu tür yapıların ikiye bölünerek dilatasyon yapılması gerekmektedir. Ayrıca, 50 metre yatay uzunluğa sahip yapılar, zemin ve deprem ivmesinden farklı şekillerde etkileneceğinden, dilatasyon yapılması gerekmektedir. Eğer dilatasyon yapılmazsa, bina dayanamayacağı kuvvetlerle karşı karşıya kalır, bu da binada gerilimler oluşturur ve bu gerilimler binada istenmeyen yükler oluşturarak, kırılmalar ve hasarlara yol açabilir.

B

inalar açısından bir diğer önemli sorun da rutubettir. Rutubet, bina içerisindeki nemin, bina ısısını kaybettiğinde duvarlara bıraktığı buhardan kaynaklanır. Bu durum, duvarlarda küf oluşumuna ve çürümeye neden olur. Rutubet, binalar için kanser gibi düşünülebilir. Bina rutubet aldığında, harç malzemeleri, beton ve tuğlalar çürümeye başlar, su ise demirin düşmanı olan paslanmaya neden olur. Betonarme yapı, betonarme özelliğinden uzaklaşır ve sağlamlığı büyük ölçüde zarar görür. Özellikle banyolarda rutubetin etkisi tavanın çökmesine kadar gidebilir. Bu nedenle, bu alanlar iyi havalandırılmalı ve asma tavan kullanılmalıdır. Rutubetin kesin çözümü için ise bina duvarları kalınlaştırılmalı ve dışarıdan ısı yalıtımı yapılmalıdır.

Bina inşa edilmemesi gereken alanlar da önemli bir konudur. Çevresi çukur, sulu zeminler, dere yatakları ve dolgu zeminlere yerleşim yapılmamalıdır. Eğimin %20'den fazla olduğu yerlerde ise, bazı özel durumlar dikkate alınarak yerleşim yapılabilir. Kontrollü eğimin olduğu alanlar (%5-%15) ise tercih edilebilir. Bu bölgeler, tarihsel olarak yerleşim olarak seçilen alanlardır.

Bir binayı ayakta tutan karkas sisteme "taşıyıcı sistem" denir. Yığma yapılar, ahşap yapılar, çelik ve betonarme yapılar temel taşıyıcı yapılar arasında yer alır. Ülkemizdeki kaçak yapılaşma, inşaat alanındaki önemli sorunlardan biridir ve engellenmesi için etkin bir denetleme sistemi kurulmalıdır.

Binaların daha sağlam hale getirilmesi için sismik izolatörlerin kullanılması veya geleneksel Türk tipi yapıların tercih edilmesi gibi yöntemler uygulanabilir. Ahşap yapılar, betonarme yapıların 8 kat daha hafif olmaları nedeniyle deprem etkisini azaltabilir ve maliyeti düşürebilir.

İ

stanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB), İstanbul'un deprem riskini azaltmak için çalışmalar yapmaktadır. İSMEP ve benzeri projelerle enerji tasarrufu, GSMH'ya katkı, malzeme tasarrufu, yaralanmaların ve üretim kaybının önlenmesine katkı sağlamıştır. Önlemlerin zamanında alınması, deprem sonrasında oluşacak zararları azaltarak önemli bir ekonomik getiri sağlayabilir ve İPKB bu konuda önemli adımlar atmaktadır. Binaların cephe performansı, binanın mekanik ve elektrik sistemlerine büyük etki eder. İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) tarafından inşa edilen binalarda, cephenin cam olmayan kısımlarında bol miktarda izolasyon malzemesi kullanılır. Cam ise genellikle izolasyon açısından zayıf bir nokta oluşturur. Bu sebeple, İPKB projelerinde yüksek performanslı camlar tercih edilmiştir. Bu camlar, iki cam tabakanın arasında yalıtım boşluğu ve ışığı filtreleyen bir film bulundurur. Böylelikle yazın ve kışın ısı yalıtımını sağlar ve zararsız gün ışığının binaya girmesine olanak verir.

Yeşil bina kavramı, 1960'lı yıllarda doğayla bütünleşmeyi vurgulayan bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Bu kavram, binaların çevreye olan etkisini azaltmaya çalışır. Gelişmekte olan ülkelerde, EDGE sertifikası yeşil bina kriterlerini karşılayan yapıları belirlemek için kullanılır. Bu sertifika, bir binanın enerji, su ve malzeme verimliliğini ölçer ve en az baz değerin %20 üzerine çıkılmasını gerektirir.

Bir diğer yeşil bina sertifikası ise LEED sertifikasıdır ve Amerikan Yeşil Binalar Konseyi (USGBC) tarafından verilir. Bu sertifika, projeleri sürdürülebilir çevre, su verimliliği, enerji ve atmosfer, malzeme ve kaynaklar, iç hava kalitesi, tasarımda inovasyon ve bölgesel önem açılarından değerlendirir ve puanlar. Türkiye'de yer alan Kartal Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi, hem EDGE hem de LEED Gold sertifikalarına sahip tek hastane ve yapıdır.

İPKB, inşaat süresince çevreyi korumak için bir dizi önlem alır. Yapay atık tankları, çevreye zarar vermeyecek şekilde atıkların imhasını sağlar. Geri dönüştürülebilir atıklar toplanır ve tekrar kullanılır. Şantiyelerde, çevrenin korunması için kamyon temizleme alanları bulunur.

Buna ek olarak, tasarruf amaçlı çeşitli önlemler de alınır. Yoğuşmalı kazanlar, yüksek verimli tri jenerasyon sistemleri ve ısı geri kazanımlı havalandırma sistemleri gibi ekipmanlar kullanılır. Aydınlatmada, T5 ve LED aydınlatma ile özel aydınlatma sistemleri tercih edilir. İçeride kullanılan su israf edilmez ve peyzaj sulaması ile soğutma kulelerini beslemek için kullanılır. Projelerde kullanılan tüm ekipmanlar yüksek verimli seçilir ve EPA standartlarını karşılar.

İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB), dünyanın en büyük yapı izolatör implantasyonunu Prof. Dr. Asaf Ataseven Hastanesi'nde gerçekleştirmiştir. Bu hastane, 113.000 m2'lik tek bir bloktan oluşan büyük bir yapıdır. Ancak, bu tür bir implantasyonun gerçekleştirilebilmesi için binanın bu işlem için uygun olması gereklidir. Bu yapıda, yaklaşık 700 kolon yerinde kesilerek izolatör implantasyonu gerçekleştirilmiştir. Ancak, kolonların boyutları statik izolatör modelini destekleyecek kadar büyük olmadığı için, kolonlar önce çelik hasır ve C40 sınıfı betonlarla güçlendirilmiştir. Daha sonra izolatörler yerleştirilmiştir ve implantasyon işlemi tamamlanmıştır.

Türkiye'nin deprem konusunda ne kadar yeterli olduğu ve gelişmiş ülkelerin gerisinde kalıp kalmadığı önemli bir sorudur. Özellikle 1999 depreminden sonra ülkemizde afet yönetimi konusunda ciddi bir felsefe değişikliği gerçekleşmiştir. Afet sonrası müdahale odaklı bir yaklaşımdan, risk yönetimi odaklı bir yaklaşıma geçiş yapılmıştır. Bu yeni yaklaşım, dünyadaki diğer iyi uygulamalarla benzerlikler gösterir. Ayrıca, İSMEP projesinde dünya genelinde uygulanan başarılı yöntemler ve uygulanmayan yöntemler bir arada görülür. Tüm bu uygulamalar, standart yönetmelikler gereği yapıldığı için, aralarında çok fazla bir fark yoktur.

D

epremler ve diğer potansiyel felaketler, binalarda yapısal ve yapısal olmayan hasarlara sebep olabilir. Bu hasarları önlemek için, binalarda yüksek kaliteli ve dayanıklı malzemelerin kullanılması ve sismik izolatörlerin eklenmesi gibi önlemler alınmalıdır. Özellikle hastane gibi kritik yapılarda, ekipman ve makinelerin sabitlenmesi, depremin zararlarını önlemek açısından hayati önem taşır. 1971 San Fernando depremi, bu tür önlemlerin alınmasının gerekliliğinin bir kanıtıdır.

Türkiye'de, son yıllarda inşa edilen yeni şehir hastaneleri, sismik izolatörlerin zorunlu hale getirilmesi ve eşyaların sabitlenmesi gerekliliği gibi önlemlerle önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Öte yandan, Japonya, yoğun deprem aktivitesi nedeniyle, bu alanda ileri düzey önlemler almaya çok önceden başlamıştır. Bu tür örnekler, bizim ne yapmamız gerektiği konusunda değerli bilgiler sağlar ve bir deprem veya felaket durumunda alınacak önlemleri belirleme konusunda bize yardımcı olur. 

Çalışma Soruları

Deprem riski yüksek olan ülkelerde hastane binalarının dayanıklılığını artırmak için hangi yapı malzemeleri kullanılabilir?

a) Ahşap ve tuğla

b) Betonarme ve çelik

c) Metal ve cam

d) Çinko ve alüminyum

İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB), dünyanın en büyük yapı izolatör implantasyonunu hangi hastanede gerçekleştirmiştir?

a) San Fernando Hastanesi

b) Olive View Hastanesi

c) Prof. Dr. Asaf Ataseven Hastanesi

d) Kartal Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi

Yeşil bina kavramı, binaların çevreye olan etkisini azaltmayı hedefler. Hangi sertifika, yeşil bina kriterlerini karşılayan yapıları belirlemek için kullanılır?

a) EDGE sertifikası

b) LEED sertifikası

c) ISO 9001 sertifikası

d) CE sertifikası

Binalarda yapısal ve non-yapısal hasarları önlemek için hangi önlemler alınmalıdır?

a) Ucuz ve dayanıksız malzemeler kullanmak

b) Sismik izolatörler eklemek ve ekipmanları sabitlemek

c) İnşaatı düşük eğimli alanlarda yapmak

d) Binayı çukur ve sulu zeminlere inşa etmek

Japonya'da deprem yönetmelikleri ne zaman güncellenmiştir?

a) 1981 ve 2000 yıllarında

b) 1971 ve 1995 yıllarında

c) 1999 ve 2010 yıllarında

d) 2005 ve 2018 yıllarında


No comments:

Post a Comment