Sunday, August 27, 2023

Gerçeği Ortaya Çıkarmak: Japonya'da Afet Haberciliğinin Şifresini Çözmek

Japonya'nın Medya Ortamında Afet Haberciliğinin Nüanslarını ve Etkilerini Keşfetmek

Bu blog yazısı medya çalışmaları, gazetecilik etiği, afet yönetimi ve Japon kültürü ile ilgilenen kişilere yöneliktir. Ayrıca medyanın kamuoyu algısını nasıl şekillendirdiğini ve kriz zamanlarında sorumlu haberciliğin rolünü merak eden herkese hitap edecektir.

Bilginin durmaksızın ve hızla aktığı bir çağda, medyanın olaylara ilişkin algılarımızı şekillendirmedeki rolü küçümsenemez. Bu durum, medyanın etkisinin yoğun olarak hissedildiği bir alan olan afet haberciliği söz konusu olduğunda özellikle belirgindir. Yaklaşan araştırmamızın başlığı "Gerçekleri Ortaya Çıkarmak: Japonya'da Medyanın Afet Haberciliği" başlıklı araştırmamızda, Japonya'nın kendine özgü bağlamına odaklanarak kritik öneme sahip bir konuyu ele alıyoruz.

Büyüleyici manzaraları ve zengin kültürel mirasının ortasında Japonya doğal afetlere yabancı değil. Depremler, tsunamiler, tayfunlar - bu doğa güçleri yıllar boyunca ulusu hem birleştirmiş hem de ona meydan okumuştur. Ancak kaos ve toparlanma sürecinde medya bu olayları nasıl yansıtıyor? Gazetecilik uygulamaları ve etiği anlatıyı nasıl etkiliyor? Bilgi yayma ve sorumlu habercilik arasındaki karmaşık dengede gezinerek, medyanın felaketleri tasvirinin kamu algısı ve politika oluşturma üzerindeki sonuçlarına ışık tutacağız.

Japonya'daki afet haberciliğinin çok yönlü alanını incelerken, medyanın haberlerinden çıkarılabilecek nüansları, etkileri ve dersleri analiz ederken bize katılın. İster bir akademisyen, ister bir gazetecilik meraklısı olun, ister medya ve toplumsal tepkiler arasındaki etkileşimi merak ediyor olun, bu araştırma hepimizi etkileyen bir konuya yeni bakış açıları vaat ediyor.


Özet: Youtube platformunda yer alan Afet Haberciliği verilerimi yazılı metin formatına dönüştürme çalışmalarının iyileştirilmesi için yeniden gözden geçirme çabalarına başladım. Bu süreçte, sözlü iletişimin yazılı metne aktarımını gerçekleştirmek, anlaşılır ve sade bir dil kullanarak içeriği ifade etmek oldukça karmaşık bir görevi gerektirdi. Aynı zamanda, etkinlik ve görsel materyallerin metne dökülmesiyle verinin daha anlamlı ve geniş bir kitleye hitap edebilir hale gelmesi de ayrı bir zorluk taşıyor. Japon Mimar Yoshinori Moriwaki ile gerçekleştirdiğimiz görüşme, konuşma dilinden yazılı diline geçişteki küçük nüansların ne kadar önemli olduğunu anlamamıza yardımcı oldu. Bu çeviri süreci oldukça zaman ve emek gerektiren bir aşamaydı. Japonya, dünyanın en büyük afetlerine ev sahipliği yapmaktadır ve bu risk hala devam etmektedir. Japon medyasının afet farkındalığını artırmak amacıyla seçtiği konuklar ve afet haberlerine yaklaşımı, Türkiye'den farklı bir perspektif sunmaktadır. Bu farklılıkları anlamak için bir haber yazısını inceleme etkinliği de gerçekleştirdik.

Japonya'da medyanın afet haberciliği, depremler gibi doğal afetlerde özel iletişim sistemleri kullanarak kamuoyunu bilgilendirdiği belirtiliyor. Medyada sadece devlet tarafından onaylanmış uzmanların konuşma hakkı olduğu, herkesin kolayca medyaya çıkıp uzmanlık iddia edemediği vurgulanıyor. Japonya'da ilk 72 saat, deprem sonrası kurtarma için kritik öneme sahip. Ülkede binalarda sismik izolasyonun her binada olmadığı, özellikle yüksek binalarda bu teknolojinin kullanıldığı belirtiliyor. Japonya'da, afet durumunda binaların içinde kalmak daha güvenli olduğu ifade ediliyor. Moriwaki, eğitimin deprem karşısında kritik bir öneme sahip olduğunu vurguluyor. Japonya'da bir Türk vatandaşı, deprem sırasında eğitimsizliğinin sonucu olarak balkondan atladı. Japonya'da "Deprem değil, binalar öldürür" yaklaşımı benimseniyor ve Türkiye'de binaların büyük bir kısmının kaçak inşa edildiği vurgulanıyor. 


YAYIN KAYDI
10 MAYIS 2021




        Prof.Dr.Ali Osman Öncel

Japon Yüksek Mimar ve İnşaat Morivaki-san, Afet Haberciliği dersimize bu hafta özel konuk olarak katılıyor. Kendisi, zaman ayırarak özellikle internet tabanlı ve pandemi sonrası eğitim teknolojileri bağlamında afet haberciliği konularını bizlerle paylaşacak. Bu söyleşiyi ve afet haberciliği uygulamalarını ele alacak olan arkadaşımız Beyza Nur Yücel'e moderasyon görevini devrediyorum. Beyza, söz sizde.

Beyza Yücel: Merhaba, herkese hoş geldiniz. Bugün yayınımıza katılan ve bize zaman ayıran konuğumuza teşekkür ediyoruz. Özellikle bu alanda çalışan herkes tarafından tanınan bir isim olan konuğumuzun, kendi ağzından kendisini kısaca tanıtmasını rica ediyoruz.

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki:  Tabii, elbette. Ben Yoshinori Moriwaki. 1955 yılında doğdum. Yaklaşık 30 yıl önce, 1990 yılında ilk defa Türkiye'ye geldim. İlk olarak Dolmabahçe Sarayı'nın üstünde yer alan Beşiktaş Maçka'da 18 katlı, 3 ayrı binadan oluşan bir otel projesinde görev aldım. Bu projenin inşaatı 1988 yılında başladı ve 1991 yılında tamamlanması için yardım amaçlı bir aylığına Türkiye'ye geldim. Ancak hemen gelir gelmez, projenin 3. binasıyla ilgili sorunlar ortaya çıktı ve bu nedenle bir yıl daha burada kalmam gerekti.


Daha sonra, Çerkezköy'de Japonya merkezli YKK adlı fermuar fabrikasında bir yıl çalıştım. Ardından bir diğer Japon şirketi olan Honda'da görev aldım. Bunun yanı sıra, birkaç özel projede de yer aldım.

2011 yılında Japonya'da ve Van'da büyük depremler meydana geldi. Bu depremler sırasında kızım da Van'daydı ve maalesef bu olayda çok acılar yaşadı. Bu deneyimler, depreme karşı hazırlıkların önemini benimsememe neden oldu. 2012 yılından itibaren Türkiye'de depreme karşı hazırlık ve bilincin artırılması amacıyla seminerler vermeye başladım. Bu süreçte, değerli Ali Osman Hoca ile birkaç kez bir araya gelerek ortak seminerler düzenledik. Türkiye'nin 60'tan fazla ilinde bu seminerleri gerçekleştirme fırsatı buldum.

Şekil 1
Medyanın afet haberlerindeki rolünün genel bir bakışı, haberlerin
felaket yanıtına etkisi, Japonya'daki afetlerin medya tarafından incelenmesi.
Beyza Yücel: Ben, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nden Acil Yardım Afet Yönetimi bölümü mezunuyum. Daha önce ÇOMÜ'de düzenlediğiniz bir seminere katılma fırsatım olmuştu ve bu deneyimden oldukça değerli bilgiler edinmiştik. Şu anda Ali Osman Hoca ile birlikte Doğal Afetler Risk Yönetimi tezli yüksek lisans programında Afet Haberciliği dersi kapsamında bir çalışma yürütüyoruz. Bu bağlamda, size birkaç sorumuz olacak. Umarım 2-3 dakikalık cevaplarla bu soruları kısa ve öz bir şekilde ele alabiliriz. Japonya, tıpkı bizim gibi depremlerle sıkça karşı karşıya kalıyor ve bu, sizin için büyük sorunlara yol açıyor. Bu alanda yoğun çalışmalarınız olduğunu biliyoruz. İlk olarak, Japonya'da meydana gelen afetler sonrası medya, özellikle gazete ve televizyon yayınlarında, bu durumu nasıl ele alıyor? Yani, medya ve afet haberciliği ilişkisi nasıl işliyor? Bu konudaki deneyimlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki
Şekil 2
Medyanın afetler hakkında bilgi sağlamadaki rolü, haberlerin afetlere
 yönelik kamu algısına etkisi ve Japonya'daki medya kapsamının analizi.
Elbette, öncelikle belirtmeliyim ki her medya kuruluşunun kendi özel sistemi bulunmaktadır. Genel olarak deprem gibi afet durumlarında, normal telefon hatları ve elektrik kesintileri yaşanabilir, cep telefonu iletişimi sağlanamayabilir. Bu yüzden uydu tabanlı iletişim sistemleri öne çıkar. Farklı medya kanallarında bu tür sistemler mevcuttur ve aynı zamanda uçak radarları da kullanılabilir. Elbette, devletin de bu konuda önemli bir rolü bulunmaktadır. Afet anlarında televizyon, radyo gibi medya araçları hızla devreye girer ve iletişim sistemlerini etkin bir şekilde kullanarak kamuoyunu bilgilendirir

Beyza Yücel: Anlıyorum. Deprem sonrasında medyada, uzmanlar halkı bilgilendirmek amacıyla canlı yayınlara çıkıyor mu? Ve deprem konusunda medyanın yaklaşımı şeffaf mı?

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki: Japonya'da herkes, Türkiye'deki gibi rahatça medyaya çıkamıyor. Sadece devlet tarafından onaylanmış değerli kişiler medyada görünme fırsatı bulabiliyor. Türkiye'deki gibi herhangi bir kişi deprem gibi durumlar sonrasında hemen uzman olduğunu iddia edemiyor.

Beyza Yücel: Yani, herkes kolayca çıkıp deprem ve afet konusunda açıklama yapamıyor. Bu alanda gerçek bir uzmanlık mı gerekiyor?

Yüksek Mimar Yoshinori MoriwakiBazen bu konu hakkında özel programlar düzenleniyor. Ancak yayına çıkıldığında çok fazla tartışma yaşanmıyor.

Beyza Yücel: Evet, bahsettiğimiz gibi herkes kolayca deprem ve afet uzmanı olarak medyaya çıkamıyor. Peki, bu deprem ve afet uzmanlığı unvanını almak için ne tür bir eğitim gerekiyor? Yani televizyona çıkmadan önce hangi türden bir hazırlık yapılıyor?


Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki :Üniversite mezuniyetinden sonra değil, hatta üniversite hocalığına sahip olduktan sonra bile herkes medyada görünme şansı bulamıyor. Sadece devlet tarafından onaylanmış hocalar medyada yer alabiliyor. Bazen 2. veya 3. derecedeki bir programın içeriğine katılmışsanız, bu sayede şansınız olabilir. Önemli bir nokta da, para karşılığında medyaya çıkmak mümkün değil. Kişisel deneyim olarak, benimle de geçen sefer bir görüşme oldu ve beni davet ettiler. Kabul edip katıldım ve bu süreçte bana da bir ödeme yapıldı.

Beyza YücelYani, bu uzmanlar belirli aralıklarla halkı bilinçlendirmek amacıyla televizyon gibi medya kanallarında yayınlar yapıyor mu? Yani sadece afet sonrasında değil, gelecekte olabilecek durumlar için de bu konuya önem veriliyor mu?


Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki: Bazen özel programlar kapsamında yapılıyor, ancak sık sık gerçekleşmiyor. Ve bu tür konuşmaları çok fazla kişi gerçekleştirmiyor. Örneğin, Covid-19 salgını ilk başladığında birçok kişi bu konuda görüş belirtiyordu, ancak şu an daha yetkin uzmanlar bu konuda konuşuyor. Benzer şekilde, Sismoloji konusunda da Ali Osman Hoca gibi önemli uzmanlar görüşlerini paylaşabiliyor.

Beyza Yücel: Anladım. Bizde deprem sonrasında ilk 72 saat 'altın saatler' olarak kabul edilir. Çünkü bu süre zarfında arama-kurtarma ekiplerinin hızla ulaşması zor olabilir. Yollar kapanabilir veya yıkım nedeniyle öncelik sıralaması değişebilir. Dolayısıyla ilk 72 saat kritik öneme sahiptir. Japonya'da bu duruma karşılık gelen bir kavram veya anlayış var mı? Yani benzer bir altın saatler yaklaşımı Japonya'da nasıl ifade edilir?

Şekil 3
Medyanın afet yanıtına etkisi, Japonya'daki afetlerin medya
kapsamının analizi, medyanın afetleri kamu algısına etkisi
Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki: Bizde de ilk 72 saat, yani 3 gün, kritik bir öneme sahip. Sonuçta, ister Türk olalım ister Japon, hepimiz aynı biyolojik ihtiyaçlara sahibiz. Örneğin, bir insan susuz en fazla ne kadar süre yaşayabilir? 3 gün. Eğer bir deprem sonucu enkaz altında kalınırsa, ilk gün kurtulma şansı %75, ikinci gün %24, üçüncü gün ise %15'tir. Dördüncü gün, bu oran maalesef %5'e düşüyor. Dolayısıyla, bu ilk üç gün içerisinde kurtarma operasyonunun tamamlanması esastır. Ayrıca, susuzluk ve soğuk nedeniyle diğer sağlık sorunları da gelişebilir.

Türkiye'de, özellikle İzmir'de yaşanan son depremde 17 bina yıkıldı. Ancak, sayının görece az olması büyük bir krizi engelledi. Ancak, beklenen büyük Marmara depreminde, eğer 7.4 büyüklüğünde bir sarsıntı olursa, İstanbul'un %60'ı risk altında olacak. Bu durumda, sadece İstanbul'daki ekiplerin kurtarma kapasitesi yetersiz kalacak, diğer şehirlerden ve hatta ülkelerden yardım alınması gerekecek. Kimin hangi bölgeyi araştıracağını, hangi binanın çöktüğünü belirlemek, en azından ilk üç gün sürer.

Japonya'da ise, belediyelere su ve gıda yardımı beklemek yerine bireyler kendi hazırlıklarını yapıyor. Hatta şimdilerde Japonya'da ilk 3 gün için değil, 7 gün için hazırlık yapma eğilimi var.

Beyza Yücel: Anladım, evet. Aslında sizde olduğum kadar fazla depremlerden etkilenmiyor diye düşünmüştüm, çünkü binalarınızın temelinde sismik izolasyon uygulaması olduğunu biliyordum. Ancak, depremin şiddetine bağlı olarak her yerde ihtiyaç duyulabileceğini anlıyorum. Sismik izolasyonu konusunu sıkça anlattığınızı biliyorum. Şimdi, sismik izolasyonun her evin temeline uygulanıp uygulanmadığını veya bu konuda bir yönetmelik olup olmadığını merak ediyorum.

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki: Japonya'da her binada sismik izolatör bulunmuyor. Ahşap yapının yaygın olmasından dolayı, genellikle 2-3 katlı ahşap binalar görmekteyiz. Bu ahşap binalar, eski olmadığı sürece depreme karşı oldukça dirençli. Ancak, yüksek katlı yeni binalarda, özellikle 10, 20, 30 katlı yapılarında sismik izolatörler kullanılıyor.

Şekil 4
Japonya'da felaketlerin medya kapsamının analizi,
medyanın felaket yanıt ve kamu algısına olan etkisi.
Türkiye ile bir kıyaslama yaparsak, Türkiye'de sismik izolatörler genellikle yönetmelik gereği hastanelerde kullanılıyor. İkinci olarak, okullarda da görmekteyiz. Geleceğin liderleri olan çocuklarımız için bu çok önemli. Japonya'da bina yapımında daha büyük kolonlar ve kirişler tercih ediliyor, böylece yapılar daha dayanıklı oluyor. Japonya'da okul ve kamu binaları aynı zamanda toplanma alanı olarak hizmet görüyor. Öte yandan, Türkiye'de toplanma alanları genellikle açık alanlardır, bu da kışın bir deprem durumunda barınma ve yiyecek temininde zorluklara neden olabiliyor.

Japonya'da sismik izolasyonlu binalar, deprem sırasında sadece zeminde hareketlenme gösteriyor, bu da üst katların yavaş hareket etmesini sağlıyor ve bu nedenle hasar oluşmuyor. Benzer bir uygulamanın Türkiye'de de, özellikle okul ve kamu binalarında yaygınlaşmasını bekliyorum.

Tarihi yapılar konusunda ise, ben Türkiye'nin tarihini çok takdir ediyorum. İstanbul'da tarihi binalar ve mekanlar bulmak mümkün. Japonya'da, özellikle tarihi müzelerde bile sismik izolatörlere rastlamaktayız. Bu izolatörler, hem insanlar hem de tarihi miraslar için son derece önemlidir."

Beyza Yücel: Evet, aslında okulların toplanma alanı olarak kullanılması hakkındaki merakımı da cevaplamış oldunuz. Jeneratör destekli, kalın kolon ve kirişlere sahip yapıları öğrendik. Ancak, her binada sismik izolasyon olmadığına göre, deprem yönetmeliğine uymayan eski binaların denetimi nasıl gerçekleştiriliyor? Bu tür binaların yıkımı söz konusu mu? Ayrıca, imar affı gibi bir durum Japonya'da mevcut mu? Yani bu tür yapılar için herhangi bir affa başvurulabiliyor mu?

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki:  Japonya'da 'af' kavramı kesinlikle söz konusu değil. Bir binada yanlışlık veya eksiklik olduğunda, bu durum mutlaka giderilir. Eğer bir yapıya müdahale edilip düzeltiliyorsa, bu zaten bir af olmaktan çıkar. Ancak, af şöyle bir durumda gündeme gelir: Eğer bir binanın kontrolleri düzgün yapılmamışsa veya eksikleri tespit edildiği halde gerekli müdahalelerde bulunulmamışsa, bu binanın yıkılmaması affedilmektedir. İlk televizyon yayınımda bu soru geldiğinde gerçekten şaşırmıştım; bir binanın nasıl bir 'af' ile korunabileceğini anlamlandıramadım. Bence bu, inşaat mühendisi, mimar, sismoloji uzmanı ya da basitçe bir insan olarak bile tartışılması gerekmeyen bir konudur.

Beyza Yücel: Keşke bizde de bu şekilde bir yaklaşım olsaydı, ama maalesef böyle bir durum mevcut. Eğer bu konuda eklemek istedikleriniz varsa biraz bekleyebiliriz. Ya da Prof.Dr. Ali Osman Öncel Hocam, bu konu hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz?


Prof.Dr.Ali Osman Öncel: Hangi konuda? 

Beyza Yücel: İmar affı, imar barışı yasası konusunda. 

Prof.Dr.Ali Osman Öncel: Evet, Türkiye'nin ekonomik sıkıntıları nedeniyle bu tür aflara    başvurduğunu biliyoruz. Para yaratma adı altında, gerçekte ekonomik krizle başa çıkmak için bu yollar seçiliyor. Japonya'nın ekonomik durumu, gelirleriyle harcamalarının dengede olduğu ve dışa yardım sağlayabilecek bir konumda. Eğer Türkiye de aynı ekonomik güce sahip olsaydı, bu tür afları tartışmazdık. Ancak ekonomik olarak zorlandığınızda, bazen daha anlayışlı olmak zorunda kalıyorsunuz.

Bununla birlikte, mühendislik ve bilimle uyumsuz yapılmış binaları affetmek mantıklı değil. Aslında bu 'af', yapıları resmi olarak kayıt altına alma çabasıdır. Bu binalardan düzenli olarak emlak ve kira vergisi toplamak amacıyla. Ekonomik zorluklar içindeki bir ülkenin bakışı, ekonomik olarak rahat bir ülkeninkinden farklı olabiliyor. Ancak unutmamak gerekir ki, bir binanın yasal olarak affedilmesi, depremin onu affedeceği anlamına gelmez. Bilimsel gerçekler ile ülkenin mevcut gerçekleri ne yazık ki örtüşmüyor. Biz, bilimin evrenselliği çerçevesinde, bu durumu sadece bir 'kaynak yaratma' çabası olarak görüyoruz. Katkınız için teşekkür ederim.

Beyza Yücel: Hocam, teşekkür ederiz. Moriwaki-san, deprem karşısında belirlediğiniz bir acil durum planınız var mı? Eğer varsa, bu plan tahliyeyi kapsıyor mu? Deprem sırasında binayı tahliye etmeyi mi öneriyorsunuz, yoksa deprem anında bina dışındaki riskler nedeniyle içeride kalmayı mı daha güvenli buluyorsunuz?

Şekil 5
Medyanın afet raporlamasındaki rolü, afet
yanıtı ve kamu algısına olan etkisinin özeti
.
Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki: Bu aslında binanın yapısına göre değişebilir. Genel olarak eğitimlerimizde, küçük odalardan büyük odalara geçmeyi ve 'yaşam üçgeni' oluşturmayı öneriyoruz. Ancak, binalar içinde en riskli bölgeler genellikle merdivenlerdir. Özellikle dar alanlarda dikkatli olmak önemlidir. Türkiye genelinde düşündüğümüzde, kaçak binaların olduğu durumlarda dışarı çıkmak daha tehlikeli olabilir. Japonya'da da deprem anında merdiven kullanmak risklidir. Evin içindeyken yatak odasındaysanız yatağın yanında, salondaysanız koltuğun yanında olmak önemlidir. Genelde dışarıya çıkmamak en güvenli seçenektir, ancak acil bir durumda 'çıkmak istiyorum' diyorsanız üst katlara çıkmak daha iyi olabilir. Çatı katları genellikle daha sağlam olabilir. Örnek olarak Van depreminde bir bina çöktü ama çatının üçgen yapısı ayakta kaldı. Benzer şekilde, 1999 depreminde Toyota'da çalışanlar otelde kaldılar ve sağ kurtuldular. Aşağı kaçanlar ise maalesef hayatlarını kaybettiler.

Beyza Yücel: Sizden önce de bazı anekdotlarınıza tanık oldum. Özellikle Türk ve Japon mühendisler arasında gerçekleşen bir toplantı sırasında yaşanan depremi anlattığınız hikâye oldukça etkileyiciydi. Bize o olayı tekrar anlatır mısınız?

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki: Sanırım o an bir deprem meydana geldi. Türk meslektaşlarımız hemen dışarıya doğru hareket etti, fakat ben ve Japon mühendis ekibimiz panik yapmadan yaşam üçgeni oluşturarak korunduk. Deprem sona erdiğinde hepsi şaşırmıştı.

Beyza Yücel: Bir de Japonya'da yaşanan bir depremde, camdan atlayan tek Türk hikayesini dinlemiştik.

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki: Eğitim gerçekten çok kritik bir faktör. Özellikle Japonya'da 11 Mart 2011 tarihinde meydana gelen M=9.1 büyüklüğündeki ve yaklaşık 6 dakika süren büyük depremde, yaklaşık 20 bin insan hayatını kaybetti. Ancak çoğu kayıp Tsunami nedeniyle meydana geldi. Normalde 6 metre yüksekliğindeki dalgalar, bu depremde 15-20 metre hatta 25 metreye ulaştı. Bu nedenle kayıplar büyük oldu. Deprem önce 3 dakika sürdü, ardından durdu gibi göründü, fakat tekrar başlayarak toplamda 6 dakika süren bir deprem yaşandı. Bina çökmese de, Japonya'da yaşayan bir Türk vatandaşı kendini balkondan attı. Bu durum eğitimin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Kendini atlayarak kurtarmaya çalışan bu Türk vatandaşı, önceki deneyimlerinden ders çıkarmış olmalı. Örneğin, 1999 İzmit depreminde binaların çöktüğünü görmüş ve böyle bir durumda dışarıya atlaması gerektiğini düşünmüş olmalı.

Beyza Yücel: Yani biz genellikle 'deprem öldürür' algısına sahibiz. Ancak sizin yaklaşımınız 'deprem değil, yanlış yapılaşma öldürür' şeklinde. Bu perspektifte eğitimlerinizi ve çalışmalarınızı gerçekleştiriyorsunuz, doğru mu?

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki1999 depreminin ardından, 'Deprem Dede' olarak anılan merhum Prof. Dr. Mete Işıkara şöyle diyordu: 'Deprem değil, binalar insanı öldürür'. Türkiye'de binaların yaklaşık yüzde 67'si kaçak inşa edilmiş. Bu büyük bir sorun. Bu konulara odaklanmak ve kentsel dönüşüm yoluyla bu binaları yenilemek gerekiyor.                      

Beyza Yücel: Teşekkür ederim. Moriwaki-san, eklemek istediğiniz başka bir konu veya sorusu olan var mı? Ayrıca arkadaşlarımızın da soruları veya düşünceleri var mı?

Prof.Dr.Ali Osman Öncel: Arkadaşlarımızdan da birkaç soru alalım. Daha sonra Moriwaki-san toplu bir şekilde yanıtlayabilir. Ayrıca diğer katılan arkadaşlarımızın da kısa sorularını alalım. Son olarak Moriwaki-san'ın bir kapanış yaparak programı sonlandırmasını rica ediyorum. Buyur Beyza, devamını siz tamamlayabilirsiniz.

Beyza Yücel: Aklınıza takılan konular ya da merak ettikleriniz var mı? Öncelikle katılıp tecrübelerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ediyorum. İki sorum olacak. Depremle ilgili konularda neden sadece belirli uzmanların medyada yer aldığını fark ettim. Bunun sebebi halkın zaten yeterince bilgili olması ve ek bilgilendirmeye gerek duyulmaması mıdır?

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki: Evet, kesinlikle katılıyorum. Eğitim gerçekten büyük bir öneme sahip. Japonya'da da afet eğitimleri çok erken yaşlardan başlıyor. Anaokulu döneminden itibaren çocuklara deprem ve afet konularında eğitim veriliyor. Tatbikatlar ve animasyonlar sayesinde çocuklar afet anında ne yapmaları gerektiğini oyun gibi algılıyorlar. Ben de Türkiye'de bu tür eğitimlere katkı sağlamak amacıyla anaokullarında deprem hakkında animasyonlar izletmeye başladım. Bu şekilde çocukların dikkatini çekiyor ve afet anında neler yapmaları gerektiğini daha iyi öğreniyorlar

Beyza Yücel: Bahsederken hep bina sağlamlığından, sismik izolatörlerden bahsettik. Ama Japonya'da binalar zemine uygun yapılıyor mu? Yani aslında izolatörün yanında bunun da önemi oldukça büyük. Japonya'da bu konuya ne kadar önem veriliyor?

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki: Japonya, Türkiye'nin yarısı kadar bir yüzölçümüne sahipken, nüfusu iki kat daha fazla. Türkiye'de bir metrekareye ortalama 2 kişi düşerken, Japonya'da bu sayı 4'e çıkıyor. Japonya, hem büyük hem de küçük adalar topluluğundan oluşur. Genel topografyası dağlık ve birçok dağ aktif bir yanardağdır. Her yıl en az bir yanardağ patlaması yaşanıyor. Bu kadar dağlık bir bölgede düz alan bulmak zor, bu yüzden yüksek binalar ve gökdelenler inşa etmek kaçınılmaz hale geliyor. Ayrıca, düz alanlarda bile nehirler ve bataklıklar bulunuyor. Bu nedenle bu tür bölgelerde de yapılaşma mevcut.

Türkiye'de ise geniş düzlük alanlar bulunmasına rağmen, nüfusun büyük bir kısmı İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde toplanmış durumda ve bu şehirlerde de yüksek binalar ve gökdelenler mevcut. Ancak, zemin sağlam olduğunda binaların dayanıklılığı artar ve olası doğal afetlerde zarar görmesi daha az olasıdır. Bu nedenle, ev satın alırken sağlam zeminli bölgelerin tercih edilmesi daha iyi bir seçenek olabilir.

Beyza Yücel: Türkiye ile Japonya arasında inşaat projelerine başlarken ne gibi temel farklılıklar bulunmaktadır?

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki: Mimarlık ve mühendislik diplomanızın olması, sizin için imza yetkisi kazanmanız için yeterli. Ancak Japonya'da sadece bir diploma bu yetkiyi kazandırmıyor. Mühendisler ve mimarlar, elektrik-elektronik, yapı mekaniği gibi 5 farklı spesifik alanda kapsamlı eğitimler almak zorunda. Bu eğitimleri tamamladıktan sonra bir günde tamamlanması gereken projeler üzerinde çalışıyorlar. Eğer bir doktor hata yaparsa, maalesef bir kişi hayatını kaybedebilir. Ancak bir mühendis veya mimarın yaptığı bir hata, 20, 30 hatta 100 kişinin yaşamını tehlikeye atabilir. Bu nedenle imar affı gibi uygulamaların olmaması ve devletin denetimlerini daha sıkılaştırması şart.

Beyza Yücel: Eğitim ile ilgili tüm konuları ele aldığımızı düşünüyorum. Eklemek istediğiniz bir şey yoksa, toplantıyı burada sonlandırabiliriz.

Şekil 6
Prof.Dr.Ali Osman Öncel: 
Çok teşekkür ediyorum. Morivaki-san’ın son sözleri gerçekten önemli bir noktaya işaret ediyor. ‘Türkiye'de Mimar ve Mühendis olmanın kolaylığı nedeniyle binaların çabuk yıkıldığını görüyoruz. Japonya'da Mimar ve Mühendis olmak ise zor ve bu nedenle Japonya’da binaların sağlamlığı daha fazla’ ifadesi oldukça düşündürücü. Temelde yatan güçlü eğitim ve Japonya'da Mimar ve Mühendislik eğitiminin sağlam olması, binaların dayanıklılığını artırıyor.

Maalesef ülkemizdeki Mimarlık ve Mühendislik eğitimi homojen değil; bazı zayıf noktalardan mezun olanlar da bulunuyor. Bu durum, eğitim kalitesizliği ve kadro eksiklikleriyle sonuçlanarak yapılarımızın güvenilirliğini etkiliyor. Morivaki-san'ın bahsetmek istediği nokta, profesyonel Mimarlar ve Mühendislerin, yani 'Profesional Engineer' unvanına sahip olanların eğitim ve deneyimleri üzerine yoğunlaşıyor. Örneğin, Kanada'da bu unvana sahip kişiler beş yıllık çalışma süresinin ardından dürüstlük referansı alarak bu unvana hak kazanırlar.

Japonya'da dürüstlüğün büyük bir rol oynadığına dikkat çekmek isterim. Bir kişinin mühendislik pratiğinde ve profesyonel yaşamında dürüstlüğü, iki yıl içinde anlaşılabilir. Kanada'da ise bu süre beş yıl olarak belirlenmiş durumda. Ayrıca, Japonya'da çalışma süreleri uzun olduğu için bu süre daha kısa olabilir. Ancak temel prensip, profesyonelliğin önemini vurgulamaktır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın iş ilanlarında da gözlemlendiği gibi, Profesyonel Mühendislik için yüksek lisans veya en az beş yıl deneyim gibi koşullar aranıyor. Bu nedenle dört yıllık bir fakülte mezunu olarak, hemen profesyonel unvanını almak yerine daha fazla deneyim ve eğitim gerektiğini kabul etmeliyiz. Hukuk mezunları avukat unvanını, tıp mezunları doktor unvanını hak etmek için çaba gösterdiği gibi, Mimarlar ve Mühendisler de bu yönde adımlar atmalı.

Sonuç olarak, Japonya ve Kuzey Amerika standartlarına göre hareket etmeliyiz. Aksi takdirde, depreme karşı dayanıklı olmayan yapılar inşa ederek kendimizi riske atarız. Moriwaki-San’ın vurguladığı son cümlesinin ne kadar anlamlı olduğunu görmek önemlidir. Kendisine minnettarım; gerçekten bir önder. Hem Japonya'yı hem de Türkiye’yi vatan kabul ediyor, bu da bize büyük bir onur. Umarım Türk-Japon Dostluk Derneği'ni genç arkadaşlarımızla birlikte Çanakkale'de kurabiliriz. Çanakkale, Japon ve Türk Dostluk Derneği'nin kurulacağı anlamlı bir yer olabilir ve Moriwaki-San da bu derneğin onursal başkanı olabilir.

Beyza Yücel: Neden henüz böyle bir oluşum yok bilmiyorum ama bu konuda adımlar atmaya başlayabiliriz. Diğer arkadaşların desteğiyle bu fikri hayata geçirebiliriz.

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki: Çanakkale'de Japonca Dili ve Öğretmenliği eğitimi sunuluyor ve bu durum Japon şirketleri tarafından da biliniyor. Mühendislik alanında sınavın büyük bir önemi bulunuyor ve bu, Japonya'da ehliyet alırken olduğu gibi yıllık olarak yeni yönetmelikler ve teknolojiler hakkında eğitim almayı gerektiriyor. Ben 65 yaşındayım ancak hala çalışmaya devam ediyorum; çünkü öğrenmek sınırsızdır. Siz daha gençsiniz ve daha pek çok konuda öğrenme fırsatınız var. 

Beyza Yücel: Bu konuda belirli aralıklarla sınavlar yapılıyor mu?

Yüksek Mimar Yoshinori Moriwaki: Sınavlar oldukça kolay, ancak gerçek önem eğitimi almayı sürdürebilmekte yatıyor. Eğitimi devam ettirebilmek, sınavdan daha kritik bir nokta.

Prof.Dr.Ali Osman Öncel : Bunun gerçekten kıymetli bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Mezunların üniversiteleriyle bağını koruması son derece değerli. Kanada'da bu pratiği 'Make-Up' olarak tanımlıyorlar; yani bireyler beş yılda bir bilgilerini tazeleyip yeniliyor. Bu sayede üniversite ile mezunlar arasındaki ilişki sürdürülebilir. Bizim de bu konuda ciddi eksiklerimiz var. Ancak bu eksikleri bir Japon mühendisin gözlemleyip bize aktarması çok daha etkili. Yıllardır ülkemizi tanıyan ve iç dinamiklerimizi bilen bir Japon uzmanın bu gerçekleri dile getirmesi inandırıcılığı artırıyor. Umarım bu tespitlerle bir değişim süreci başlar ve yaşamımız boyunca bu değişiklikleri görebiliriz.

Japonya, depremlerle örnek bir şekilde başa çıkıyor ve nüfusu bizden fazla olmasına rağmen depremde can kaybı yaşamıyorlar. Bu başarının temelinde, afetle mücadele bütçesinin yarısını eğitime ve yapı standartlarına ayırmaları yatıyor. Amerika ve bazı ülkeler ise bütçelerinin büyük bir kısmını deprem sonrası müdahalelere ayırıyorlar.

Karşımızda iki seçenek var: Amerika'nın izlediği, deprem sonrasına odaklanan yaklaşımı mı seçeceğiz yoksa Japonya'nın deprem öncesi eğitim, risk azaltma ve yapı standartlarını güncelleme üzerine kurulu modelini mi benimseyeceğiz? Küresel olarak iki ana ekol bulunuyor: Amerikan ve Japon ekolleri. Türkiye şu an Amerikan ekolünü benimsiyor. Ancak Japonya örneğinde görüldüğü gibi eğitimin kalitesini artıran, uluslararası standartlarda profesyonel mimar ve mühendis yetiştiren bir modeli seçersek, deprem sonrası mağdur olmaktan kurtulabiliriz.


No comments:

Post a Comment