Friday, November 10, 2023

Doğal Afetlerin Toplumsal Etkileri: Deprem Örneği

Doğal afetler, insanların hayatını ve yaşam koşullarını ciddi şekilde etkileyebilir. Deprem, özellikle dünya genelinde sıkça görülen bir doğal afettir ve insanların hayatını ciddi şekilde etkileyebilir. Deprem öncesi ve sonrası hazırlıklar, afet haberciliği, risk yönetimi, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma gibi konular, deprem gibi doğal afetlerin etkilerini azaltmak için önemlidir.

Öğretmenler, deprem ve toplumsal etkileri hakkında bir röportaj yapmışlardır. Bu röportajda, öğretmenlerin deneyimleri ve gözlemleri paylaşılmıştır. Konuşulan konular arasında, afet haberciliği, risk yönetimi, deprem öncesi ve sonrası hazırlıklar, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma gibi konular yer almıştır. Öğretmenler, deprem gibi doğal afetlerin etkilerini azaltmak için neler yapılabileceği konusunda önerilerde bulunmuşlardır.

Deprem öncesi hazırlıklar, deprem sırasında ve sonrasında insanların hayatını kurtarabilir. Deprem öncesi hazırlıklar arasında, acil durum çantası hazırlamak, evinizi güçlendirmek, yangın söndürücü, el feneri, radyo gibi malzemeleri hazırlamak yer alabilir. Deprem sırasında ise, güvenli bir yere sığınmak, kapı ve pencere gibi açıklıkları kapatmak, asansör kullanmamak gibi önlemler alınabilir.

Deprem sonrasında ise, yaralılara yardım etmek, su, gıda, ilaç gibi malzemeleri temin etmek, hasar tespiti yapmak gibi önemli adımlar atılabilir. Toplumsal dayanışma ve yardımlaşma da deprem sonrasında önemlidir. İnsanlar, birbirlerine destek olmalı ve yardımlaşmalıdır.

Afet haberciliği ve risk yönetimi deprem gibi doğal afetlerin etkilerini azaltmak için önemlidir. Afet haberciliği, doğal afetlerin önceden tahmin edilmesi ve insanların uygun şekilde hazırlanması anlamına gelir. Risk yönetimi ise, doğal afetlerin etkilerini azaltmak için alınacak önlemleri belirlemek ve uygulamak anlamına gelir.

Öğretmenlerin deneyimleri ve önerileri, deprem gibi doğal afetlerin etkilerini azaltmak için önemli bir kaynak olabilir. Deprem öncesi ve sonrası hazırlıklar, afet haberciliği, risk yönetimi, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma gibi konular, insanların hayatını ve yaşam koşullarını ciddi şekilde etkileyen doğal afetlerin etkilerini azaltmak için önemlidir.


Afet Haberciliği Röportajı

AOÖ: Katılımcılarla birlikte bu toplantıyı gerçekleştireceğiz. Bu toplantının hazırlanmasında elbette Zeliha hocamızın büyük emekleri bulunmakta. Kendisine moderatörlük için söz veriyorum. Buyurun, hocam.

ZE: Merhabalar, Haydar hocam ve Mahmut hocam, ben bu hocalarımla hiç tanışmadım, yüz yüze görüşmedim. Ancak telefonla tanıştım ve onlardan Afet Haberciliği dersim için röportaj yapmak istediğimi söylediğimde kırmadan kabul ettiler. Onlara canı gönülden teşekkür ediyorum. Aynı okulda çalıştığımız Esra hocam ve Sedef hocama da çok teşekkür ediyorum. Onlarla da bu konuyu paylaştığımda röportaja katılabileceklerini söylediler. Öğretmen arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Prof. Dr. Ali Osman Öncel hocama da bu yayını yapma imkânı verdiği için teşekkür ediyorum.

AOÖ: Teşekkür ederim.

ZE: Ben Zeliha Ertüz, coğrafya öğretmeniyim. Doğal Afetlerin Risk Yönetimi Anabilim Dalında yüksek lisans yapıyorum. Hocalarım, sırayla kendinizi tanıtır mısınız?

SS: Herkes öncelikle iyi akşamlar diliyorum. Sedef Sarıdaş, Sağlık Hizmetleri Alanı öğretmeniyim. Aslen Kahramanmaraş Elbistanlıyım. 6 Şubat depremini yaşayıp daha sonra açılan hakla tayin hakkıyla buraya gelmiş bulunmaktayım.

Osmaniye il sınırları

ZE: Çok teşekkür ederim hocam. Esra hocam, sizi de tanıyabilir miyiz?

EG: Merhabalar, ben de felsefe öğretmeni olarak görev yapmaktayım. 6 Şubat depreminde Osmaniye'de idik. Küçük bir kıyamet mi desem, bizim için büyük bir kıyameti bizler de yaşadık. Sonrasında Çanakkale'de yeni bir düzen için buradayız. Zeliha hocamın röportajına katılarak ona destek olmak için buradayız. Elimizden ne geliyorsa yapmak için buradayız.

Samndağ'ın Akdeniz
kıyısından görünümü
ZE: Teşekkür ederim. Mahmut hocam, seni tanıyabilir miyiz?

MD: Öncelikle herkese hayırlı akşamlar. Adım Mahmut Direybatoğulları, Sosyal Bilgiler öğretmeniyim. Yayladağı’nda sosyal bilgiler öğretmeni görevini yapıyorum. 6 Şubat depreminde Samandağ'daydım. Depremi birebir yaşadım. Depremin ilk anından bugüne kadar sahada mücadele veriyoruz.


Antakya ilçe merkezinden,
arka planda Habib-i Neccar Dağı
ZE: Teşekkür ederiz hocam. Haydar hocam, sizi de tanıyabilir miyiz?

HÖ: İyi akşamlar Ali Osman hocam, katkılarınızdan dolayı liderliğinizden dolayı teşekkürler. Zeliha hocam, çok güzel bir röportaj grubu açtınız. Teşekkür ederim. Haydar Özelkara, 6 Şubat tarihinde Antakya'daydım. Bugün Reyhanlı ilçesinde müdür yardımcısı ve coğrafya öğretmeni olarak görev yapıyorum.


Afetin Ardından: Depremdeki Dört Öğretmenin Hikayesi

Elbistan, Kahramanmaraş
iline bağlı ilçedir

ZE: Teşekkür ederim. Öncelikle sorularıma geçmeden önce, deprem bölgesindeki hocalarımın yakınlarının vefat ettiğini biliyorum. Onlara öncelikle başsağlığı diliyorum. Allah'tan rahmet dilerim. 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri sırasında neredeydiniz? İl ve ilçe olarak sırayla söyleyebilir misiniz?


SE: Ben 6 Şubat depreminde Kahramanmaraş, Elbistan’daydım. Kendi evimdeydim. Annem, babam ve ben birlikte yaşıyorduk. Orada açıkçası ben oraya gideli 6 ay olmuştu. Çünkü ben burada daha önceden Çan’da 3 yıl kadar bir süre çalışmıştım. Sonra kendi isteğimle il dışı tayinle memleketime döndüm.

Çan, Çanakkale ilinin coğrafi
olarak merkezinde bulunan bir ilçedir.
 
Eylül ayında döndüm. Başımıza bu geldi maalesef ve tekrar geri dönmüş oldum. Yani kısacası, bir kargaşa yaşandı. Depremle birlikte 6 aylık bir süre zarfında ailemle birlikte orada kaldım ama iyi ki döndüm, iyi ki oradaydım açıkça. Çünkü ben olmasam şu an annem ya da babam yanımda olmayabilirlerdi. Orada yaşanan durum çok farklıydı gerçekten. İkisi de belli bir yaşın üstünde insanlar, orada olmam onlar açısından da, benim açımdan da çok iyiydi. Açıkçası, iyi tarafı buydu. Yani söyleyebileceğim, büyük bir felaket oldu. Ekran başındakiler de aynı şeyi hissetmişlerdir. Ama orada olmak, onu yaşamak çok daha başka bir şeydi bizim için. Yani şu ana kadar yaşadığım en kötü deneyimdi ve umarım da bundan sonrası için de bu tek kalsın.

6 Şubat 2023 Depremleri
sonrası Osmaniye

ZE: İnşallah hocam. Teşekkür ederim. Esra hocam, senden aynı soruyu alabilir miyiz? Deprem esnasında hangi ilde ve ilçede idin bilgisini alabilir miyim?

EG: Deprem esnasında Osmaniye ili merkez ilçesinde idik. Hatay, Maraş, ve Adana’nın tam orta noktasında. Üç ilinde hissettiği bütün depremleri en net hisseden bir il de idik. Maalesef ki ben eşimle beraber kendi evimizdeydim. On gün önce de maalesef babamı kaybetmiştik. Ailemle beraber aynı evdeydik ama deprem esnasında eşimle beraberdik. Osmaniye merkez ilçesine de idik.

ZE: Teşekkür ederim. Babanız için üzüldüm hocam. Allah rahmet eylesin.

EG: Teşekkür ederim hocam, sağ olun.

ZE: Mahmut hocam, sizden alabilir miyiz? Deprem esnasında hangi ilde ve ilçede bulunuyordunuz.

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'ta
meydana gelen depremlerden
etkilenen Hatay'ın Samandağ ilçesi

MD: Hatay'ın Samandağ ilçesinde kendi evimizde idik. Ama deprem esnasında, yani evimiz sağlam olduğu için, hafif başlayınca deprem, bir şey olmaz dedim. Birazdan geçer, şiddetlendi yine birazdan geçer dedim. Tam birinci deprem bitti, ikinci depremin başlamasından. Yani yeni başlayınca baktım bitecek gibi değil, kalkayım dedim, yürüyemedim. Evimiz bir kattı ama yürüyemedim evin içinde. Bu yüzden hemen aklıma ilk gelen şey masanın altına girmek, sağlam bir masa var. Masanın altına girdim. Orada kapandım yere bekledim, dua etmeye başladım. Şunu dedim, hepimiz öleceğiz dedim. Kimse sağ çıkmayacak dedim. Çünkü bitmiyordu.

NASA'nın paylaştığı haritalarda
depremöncesi ve sonrası
Antakya merkezinde
ve çevresinden yayılan ışık miktarı
.

ZE: Evet, anlıyorum, teşekkür ederim hocam. Haydar hocam, siz depremde hangi il ve ilçede ediniz?

HÖ: Sayın hocam, bu depremde Hatay Antakya ilçesindeydim. Deprem olduğunda hocamın gittiği yerden devam edeyim. 5 katlı bir binanın zemin kat girişindeydim. Binamız ayakta kaldı. Evet, duvarlar bütün eşyalar paramparça. Biz de tabii uzun sürdüğünden dolayı, önce öleceğimizi düşündük. Sonra hiç bitmeyeceğini düşündük. Artık ölüm bile kurtuluş olmayacakmış gibi, sağ çıktık, maalesef.

Çaresizlik ve Kayıp:  Yaşanan Depremin Yıkıcı Etkileri

ZE: Benim için de zor olacak yani deprem çok büyük bir felaketti. Çok büyük alanda hissedildi. Çok büyük olumsuzlukları oldu sizleri tekrar bu anları yaşattığım hatırlattığım için kusuruma bakmayın. Bu röportajda tekrar o anlara dönüyoruz ama. Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesindeki 7,7 büyüklüğündeki depremi ve Elbistan ilçesindeki 7,6 büyüklüğündeki depremi yaşarken hissettiklerinizi ve yaşadıklarınızı paylaşır mısınız? Şimdi asıl deprem anını anlatmanızı isteyeceğim.

SS: Yaşadığımız şeyin Türkçe bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Açıkçası kullanacağım herhangi bir sözcük benim orada hissettiklerimin karşılığı olabilir mi? Onu da bilmiyorum. Hocalarımın da dediği gibi. Gerçekten ölümü bekledik. Samimiyetle söylüyorum, çok böyle anlık saniyelik zaman dilimlerinde yaşamla ölüm arasında kaldık, biz. 6 Şubat yani sanki çok farklı yer. Gerçekten şu an konuşamıyorum bile. Çünkü o anları hatırlamak da yaşamak da çok zordu. Yeni yeni kendimize geliyoruz. Hala tek başıma evde kalamıyorum, biz yani uzunca bir zaman geçti ama tek başıma kalamıyorum. Maalesef en ufak bir seste kalkıyoruz yataklarımızdan. Kan bağımız olmasa da gönül bağı kurduğumuz çok fazla insan kaybettik. Öğrencilerimi, arkadaşlarımı, birinci derecedeki yakınım olan annem babam çok şükür sağ ama akrabalarımdan çok fazla insan kaybettim. Bizim köy nüfusumuz 25 haneden oluşuyor. 19 hane tamamen yıkıldı ve 19 hanedeki bütün insanlar hayatlarını kaybettiler. Sadece 6 hane kaldı. Yani o köy dediğim yerde bizim. Köyümüzün soyumuzun olduğu yer yani bunun bir tarifi var mı? Bende yok açıkçası bende yok. Söyleyeceğim bu kadar.

ZE: Peki hocam, deprem esnasında biz hep söylüyoruz ya hani çök, kapan, tutun. Siz ne hissettiniz?

SS: Sekiz katlı bir apartman dairesinde ikinci katında oturuyoruz. Hem çök, kapan, tutun olmuyor yani gerçekten olmuyor. Evet, bir an önce çıkma telaşına düşüyorsunuz. Bu konuda elbette bizde bilinçliyiz. Biz defalarca yıllar içerisinde okullarımızda deprem tatbikatları da yapıldı. Şimdi şöyle bir şey söyleyeceğim. Evet, ilk depremde onu uyguladık, gerçekten bekledik, çöktük, kapandık, tutunduk ve bekledik ama bittikten sonra dışarıya çıktık zaten biz ama o gerçekten bir sadece bir sallantı gibi geldi bize. Yani hani ev gidiyordu, geliyordu, resmen beşik gibi sallanıyordu ama ikinci şeyi deprem gibi tarifleyemiyorum. Ben daha önce sizinle de konuşmuştuk Zeliha hocam, sanki yerin altından biri bizi içine doğru çekiyordu yani. Havaya kalkıp tekrar aşağı iniyor, gidiyor gibiydik. Yani çok farklı bir şeyden bahsediyorum. Yani o anda ne hissettiğimizi bile bilmiyorum. Hatırlayamıyorum bile. Çok panik olduk çünkü annem ve ben evdeydik. 

Babam dışarıdaydı zaten tek yapabildiğim açıkçası bağırmak oldu. Çok samimi söylüyorum, çok böyle işte kitabi bilgilerle yol alamadım, alınabilecek gibi de değildi zaten biz ikinci katta olduğumuz için rahatlıkla aşağıya inebilmek. Çünkü ilk etapta merdiven dairesi dökülmeye başladı. Biz çıktıktan yaklaşık beş dakika kadar sonra da zaten bina çöktü yani yerle bir oldu. Tek şey bir toz bulutu ve bağırmaları dan başka bir şey hatırlamıyorum. Yani açıkçası o ana döndüğümde de çok bir şey hatırlayamıyorum. Yani çok kaotik bir ortamdı gerçekten de. Biz çıktık sadece ve babamı arıyordum, yani o arada oradan oraya koştuğumu hatırlıyorum. Ayağımda ayakkabı yoktu, yerler kar dı zaten onu biliyorum, ayakkabısız her yere konuşuyorduk yani çünkü sürekli bir kargaşa oluştu. 

Herkes bir yerlere koşturuyor. Bir taraftan kendinizi kurtarmaya çalışıyorsunuz. Bir taraftan bağırışlar var, babamı bulmaya çalışıyorum, babamı bulamıyorum yani gerçekten çok zordu dediğim gibi hâlâ atlatmaya çalışıyorum. Umarım atlatılır ve bir daha da yaşanmaz. İlk deprem 04:17'de olan depremde biz evet çök, kapan, tutun yaptık sonra deprem hafifledi, sarsıntı hafifledi. Biz aşağı indik arabamızın içine indik. Yaklaşık saat 9 buçuk 10’a kadar dışarıda arabanın içinde kaldık. Üşüdük açtık doğal olarak yukarıya çıktık. 

Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde
6 Şubat'taki depremlerde
yıkılan binalar.

Ve artçılar devam ediyordu ama hiç kimse bu kadar büyüklükte ikinci bir depremi beklemiyordu ve biz de Elbistan’da yıkılan birkaç binadan bahsediliyordu. Evet o anda biz de haberleri alıyorduk. Çoğunun terk edilmiş bina olduğundan bahsediliyordu, işte yıkık harabe olanlar döküldüler ama onun dışında bir kayıp yok gibi bir algı oluştu, ikinci depremi de beklemediğimiz için evimizin içindeydik. Bir tek dediğim gibi babam. Dışarıdaydı annemle ben içerideydik. Açıkçası babam da hani dışarıda, nerede ne var yani hani bir yerlerde bir şey olmuş mu gibi bir dolaşmaya çıkmıştı ve biz ikinci depreme zaten evde yakalandık, ilkinde de evdeydik zaten uykudan uyandık biz. İkinciden sonrası zaten yok. Biz bir bitti. Yani orada her şey bitmiş oldu açıkçası o zaten Elbistan’ı vuran ikinci deprem oldu, ilk deprem değil, ikinci depremden sonra her yer dümdüz oldu.

ZE: Esra hocam, aynı soruyu sana yöneltsem, hem yani Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesindeki 7,7 büyüklüğündeki depremi ve Elbistan ilçesindeki 7,6 büyüklüğündeki depremi yaşarken hissettiklerini ve yaşadıklarını paylaşır mısınız? Yani iki tane farklı deprem oldu, farklı saatlerde oldu.

EG: Sedef hocamı dinleyince sanki tekrar yaşıyoruz, nefes alamıyor gibi hissettim. Biz ilk depremde uyuyorduk. Daha yeni evimize gitmiştik, cenaze evinden zaten. Uykudaydık, aynı şekilde yani yataktan fırladık. Ben eşimin beni uyandırmasıyla fırladım. Zaten ayağa kalktığımda, direkt gardırobun yatak odasındaki kapağı üstüme düştü. Benim bir ekstra olarak ortopedik yürüme bir engelim var zaten. Ondan sonra deprem zaten devam ediyor ve herhalde şey dedik, kıyamet koptu dışarıda. Hani mahşer yerini anlatırlar ya, dışarıda insanların sadece bağırış çağırış anlarını duyuyoruz. Hiç kimse zaten birbirini duymuyor. Sürekli bir hani bizde korkuyla zaten sürekli bir bağırıyoruz. Hani durmuyor yani. Durmayan bir deprem ve herhalde dedik bitti, her şey bitti. Eşimle helalleştik, yani o anda zaten de ikincisi tam böyle. Zaten o sabah depreminde de ardı ardına iki tane uzun bir deprem oldu. Ardından gardırobun tamamı meğer üzerime devrilmiş, ben onu hiç farkına varamadım. Şoka girdim çünkü eğer ki böyle çok az bir yavaşlamasaydı, eğer gerçekten aklımızı yitirirdik ki yitiren insanlar da var. Deprem biraz yavaşladığında eşimin gardırobu zorlayıp, yani benim bacaklarım sıkıştı arasına biraz zorlamasıyla ayağımı çekebildim. Tam çıkacağımızda tekrar, hani şöyle dört beş saniye sonrasında tekrar şiddetlendi ve o duvarların sesini hâlâ kulaklarımda unutamıyorum. Bir de böyle Sedef hocam, hani böyle içine çekme gibi dedi ya. Bizim zaten oturduğumuz yer toprak yapısı sıvılaşma daha doğrusu. Bizde ise tam tersi hem onu yaşadık, hem bir dalgalanma yaşadık ve sürekli bir dikeylenmesine vurma var. 7,7 olduğuna da kesinlikle katılmıyorum. Ben tam tersi 9 şiddetinde bir deprem yaşadığımızı düşünüyorum. Öyle böyle bir deprem değildi çünkü bu. Ardından zaten anında elektrikler gitti ama biz çok ilginç bir şekilde gözümüzün önü hep aydınlıktı. Meğerse gökyüzünde o ışık patlamaları oluyormuş ya da Allah tarafından bizim gözümüzün önü aydınlıktı. Ardından depremin işte o dört beş saniye sonrasındaki depremin durmasıyla beraber benim çıktığım ara belki de bir çocuğun çıkabileceği bir aradaydı. O anda da Allah bir güç verdi bize. Herkes dışarıdaydı. Biz o iki depremi de hepsini evde yaşadık. Sedef hocam da dediği gibi merdiven aralıkları zaten patlamıştı. Evimizde bizim beş katlı binanın dördüncü katındaydı. Eşim beni sırtında indirdi aşağıda. Kendime geldiğimde hâlâ şoktaydım. Evden çıkarken de, işte böyle. Hani kavanozlar olur ya? Konserve kavanozları falan koridorlara dökülmüştü. Ben üzerlerinden emekleyerek geçmiştim. Her yerim kesilmiş ama acısını bile hissetmiyordum. Sadece kendime bilinç olarak geldiğimde aşağı indiğimizde eşim beni yere bıraktığında zaten yağmur yağıyordu. Maraş'ta da maalesef kar, Malatya ve Adıyaman’da birçok yerde maalesef kar da vardı. Ayaklarımı yere bastığımda ıslandığında kendime gelebildim. Halbuki o depremin üzerinden evden çıktığımızda da otuz dakika geçmişti bizim. Sonrasında zaten tekrar evimize giremedik. Duvarlarımız falan patlamıştı. Merdiven aralığı patladı ve binanın aralığı açılmıştı. Ondan sonrası da evimize girmedik bir tüm gün boyunca dışarıda bekledik, öğlen ki depremde. Biz arabanın içindeydik. Öğlen ikinci depremde bildiğin o evlerin gidip gelmesini, hepsini tekrardan araba herhalde devrilecek dedik. O kadar şiddetliydi, ikinci depremde de dışarıda arabanın içerisindeydik.

ZE: Peki hocam, bu ikinci depremde arabanın içerisindeyken binanızın son durumu ne olduğu ikinci depremden sonra?

EG: İkinci depremden sonra, bizim binamızdaki yani duvar patlamaları ve kiriş çatlağı oluştu. Daha da kötü hale geldi. Ev bize göre oturulur bir durumda değil ama maalesef ki güçlendirme diyorlar. Bana kalsa beş on saniyelik bir depremde o güçlendirmeli evlerin birçoğunun yıkılacağına net söylüyorum yani. Şu anda orta hasarlı ve güçlendirmeli bir yapı oluşturulacağı söyleniyor o şekilde bir. İşleve başlayacaklar ama biz kesinlikle, ben daha o günden beri evime hiç girmedim o şekilde.

ZE: Anladım. Teşekkür ederim. Mahmut hocam, 7,7 büyüklüğündeki ve 7,6 büyüklüğündeki depremler esnasındaki yaşadıklarınızı bizimle paylaşabilir misiniz?

MD: Tabii ki hocam, deprem ilk başladığımda ben uyanıktım. Yani açıkçası korkmadım, çünkü henüz sağlam evimizin sağlam olduğunu biliyordum. Daha önce de deprem görmüştük. Âmâ şimdi ilk deprem biter bitmez hemen bir başka deprem başladı. Yani o sabaha karşı iki deprem oldu. O an iki deprem oldu, ilki bitmek üzereydi. Sonra diğeri başladı, ikinci deprem daha şiddetli oldu. Yani bizde yarattığı etki daha fazlaydı ve yürüyemedim. Ben o esnada yani dua etmeye başladım, hepimiz öleceğiz dedim. Kimse sağ kurtarılamaz dedim, çıkmayacağız yani sağ çıkmayacağını sabaha görmeyeceğiz, ışığı görmeyeceğiz diye, tabii dua ettim ama. Biz psikolojik açıdan böyle bir şeye hazırlıklı değildik. Yani çok farklı bir şeydi. Zaten onun şokunu atlatmak bence mümkün değil gibi. Şu an zaten şey diyorsunuz ya depremi hatırlatıyoruz falan diye bizim etrafımızda o kadar yıkım. O kadar şey var ki biz her gün bunu hatırlıyorum. Zaten bu yıkım bu şeyler etrafımızda olduğu sürece bu akıldan gitmeyecek zaten. Yani bizim unutmamız için bu şehri terk etmemiz gerekiyor. Zaten deprem bittikten sonra da aşağı indim ilk önce baktım ay sağlam sıkıntı yok. Bizim evde de sıkıntı olmadı az yani hasarsız komşuların iki tane üç tane evi var. Çok tehlikeli bir şekilde kolon sayısı kolonlardaki demir sayısı az. O yüzden onlara bir bakayım dedim tabii ışıksız bir ortamda baktım kimsede bir sıkıntı yok. Bütün komşuları bizim evimizin önündeki seraya davet ettim, seranın içerisinde kaldık sabaha. Seranın içerisinde bekledik, yüze yakın kişiydik seranın içerisinde işte yavaş yavaş kötü haberler gelmeye başladı. Yakın arkadaşlarımızın öldüğü, akrabalarımızın enkaz altında kaldığı falan. Işığı bekledik. Gidip yardım etmek için o şekilde yani.

ZE: Peki hocam, öğlen saatlerinde olan 7,6 büyüklüğündeki depremde zannederim evde değildiniz.

MD: Yok, evde değildim, en yakın arkadaşım kolonun altında kalmıştı. Onu çıkarmaya gitmiştik. Tam baktık böyle çıkaramayacağız artık, çok uğraştık. Yani elimize herhangi bir şey, bir alet yok. Baktık yapamıyoruz, çok uğraştık, üstümüze de bina yıkılmış. Yani yıkılmış binanın içerisindeyiz. Biz iki kat kalmış, yatay bir şekilde dört katlı binadan iki kat kalmış. Her an üzerimize çökebilirdi. Açı depremler de devam ediyordu ki oraya çıkmak tehlikeli, inmek daha tehlikeli artçı bir depreme yakalansak o an orada ölebilirdik zaten. Dışarı çıktık, yapamayacağımızı gördük. En azından bir alet arayalım dedik. Alet bir şeyler arayalım dedik. Öyle müdahil olalım dedik yani. Yoksa elle kazmayla kürek olacak bir şey değildi. Aşağı iner inmez yani aradan bir dakika bile geçmedi. O artçı deprem oldu. Yani 7, 6 büyüklüğündeki öğlen depremi oldu. Yani farklı bir şeydi. Tarifi imkânsız.

ZE: Peki, o arkadaşa nasıl anladığınız kadarıyla çıkaramadınız, öyle mi?

MD: Yok, o zaten ölmüştü. Kendisi sadece onu oradan çıkarmak istedik.

ZE: Başınız sağ olsun hocam. Depremlerin etki süreleri ve şiddetleri hakkında neler gözlemlediniz diye devamında bir sorumuz vardı. Siz aslında bu soruyu bir öncekinde biraz bahsettiğiniz. Haydar hocam 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremleri yaşarken neler hissettiğiniz, ne yaşadınız? Bizimle paylaşırsanız sevinirim hocam.

HÖ: 7,7 depreminde kendi evimdeydim. En küçük kızım yattığımız odanın yan odasındaydı. Depremden on beş dakika önce uyanık. Deprem anında sanırım ilk deprem P dalgasıydı. Alttan vuran dalgayla geldi. Çok özür dilerim, coğrafya öğretmen olduğum için biraz teknik cümleler kullanırım. Çünkü eklemeler yapacağım dalgayla kızı duvara doğru atıyor yatağından. Onun bağırmasıyla beraber biz o ilk beş on saniyelik P dalgasında ayağa kalkabildik. Ardından S dalgasıyla beraber, tabiri şöyle anlatacağım, size bir kavanozun içindesiniz, sizi sağa sola ve sekiz yapar şekilde en iyi şekilde çalkalayan bir depremden bahsediyoruz. Eşimle beraber yataktan kalkmamız ile gardırop yatağın üstüne düştü. Bütün eşyalar parçalanıyor. Esra hocamın da dediği gibi camlar parçalanıyor. Duvarların kırılma sesi aşağıdan gelen deprem sesi, depremin kendi uğultu sesi kayaçlardan gelen ses. Bir kıyamet senaryosundaki filmdeki efekt gibi dışarıdaki çığlıklar, koca bir şehir, Antakya parçalanıyor. Tabii bunu bilmiyorsunuz. O seksen dört seksen beş saniyelik süreçte. Kızım koridorun ucunda. Bulaşık makinesine yakın olduğunu bildiğim için. Fener evde ben fener bulundururum. Hep aynı noktaya koymuştum ve onun üzerindeydi. Evin tam orta noktası. Ayrıca anahtarlarımı daha önceki röportajımızda da söylemiştim, anahtarlarımı aynı noktaya koyarım. Yine aynı noktada aracın anahtarını buldum ve evin anahtarını bulamadım. Deprem durduğu anda yaptığımı anlatıyorum en azından. Çök kapan korun mümkün değildi. O sallantıda, şunu yaptım, kendi marangoza yaptırdığım mobilyanın ne kalitede olduğunu bildiğim için bazılarının dolu olduğunu bildiğimden dolayı çelik kasa olduğunu bildiğinden dolayı yanına sığındık. En azından onun bizi koruyacağını düşündük. Oraya çömeldik sonra kızımın çamaşır makinesinin yanında çözülmesini istedim. Hemen yan odada görme ve yürüme engelli kız kardeşim vardı. Çünkü depremden yirmi gün önce de annemizi kaybetmiştik. Kız kardeşim maalesef çığlık atıyordu. Ona yerinden hareket etmemesini söyledim. Çünkü camların olduğu camlı dolapların olduğu bir yerdi. Özetle, bu depremin bu şekilde çıktık. Zemin katta olduğumuz için zaten çıktık. Bir kaos, bir yağmur, çok kötü durumdayız. 7,6 ise maalesef öğlen saatleri. Hayatta kalan damadımı yedi artı bir daha doğrusu zemin artı yedi katlı binanın ikinci katında yaşayan kızım on dört aylık bebekleri, kızım 27 yaşında, damadım 28 yaşında. On beş santim ya da 10 santim kalınlığına düşmüş olan daireden komşu dairenin mutfak ocağının iki daire arasına sıkışıp kırk elli santimlik boşluk yarattığı, sadece damadıma yaşam üçgeni oluşturmuş. Bu nu çıkarmakla meşguldüm. Torunumun öldüğünü, kızımın öldüğünü bilerek devam ediyordum, kazmaya. Mahmut Hoca’nın dediği gibi elimizde herhangi bir alet edevat yok. Ben şunu öğrendim, pencere, pervazıyla beton kırabilecek yeteneğe sahipmişim. O deprem anında 7,6’lık depremde de binaların üstümüze geldiği anlarda şunu düşünüyorduk. Canlıyı kurtaralım. Cansızın da bir toprağı olsun, duygu bu. Maalesef. Bugün de üç aydır ayrı yaşadığım, daha doğrusu benden uzakta olan eşim ile ölen kızım ve torunumun mezarındaydım. Bugün geldi. Çünkü eşim sabah tesadüf oldu. Yani bu röportaj gününe de. Durum bu. Bugün yeterince ağladım. Tutmaya çalışıyorum kendimi. Teşekkür ederim.

ZE: Ben teşekkür ederim hocam, başınız sağ olsun. Allah'tan sabır diliyorum size. Deprem anında aile üyeleri ve komşularınızın durumu, bunu az çok herkes aslında bahsetti, bütün arkadaşlar. Mahmut hocam beraber toplandıklarından, Sedef hocam dışarıda olduklarından, araçta olduklarından ama çok hızlı bir şekilde eklemek istediğiniz, tekrar söylemek istediğiniz bir nokta varsa, deprem anında aile üyeleri ve komşularımızın durumu hakkında kısaca deneyiminizi çok hızlı alabilir miyim Sedef hocam?

SS: Yani, Haydar hocam öncelikle başımız sağ olsun. Hakikaten çok duygulandık. Annemle babam da bir şeyi yok ama tabii bir sürü akrabamızı kaybettik. Dediğim gibi köyümüzü yirmi beş hanesi işte on dokuzu yok. Çok fazla kaybımız var. Yani komşularımızdan eve girmeyenler dışındakilerin tamamını kaybettik. Zaten biz çıkabildik. Evet, biz de yaşıyoruz, nefes alıyoruz ama insan nefes aldığı için utanır mı hocam? Utanıyormuş, bu kadar söyleyeyim.

ZE: Peki hocam, bu esnada mesela Haydar hocam bahsetti hemen çocuklarının yanına gidip oraya yardıma koşuyor. Hani bu yardımlaşma o esnada nasıldı?

SS: Koşuşturmalar, bağırmalar, herkes kendi yakınına ulaşmaya çalışıyor işte. Dediğim gibi ben babama ulaşmaya çalışıyorum. Başkası annesine, başkası çoluğuna, çocuğuna ama yani orada hiçbir imkânımız yok ki zaten. İki blok halinde sekizer kattan oluşan her bir yerde dörder dairenin olduğunu düşünün ve bir tost makinesine koymuşsunuz gibi üst üste, üst üste yığılmış bir binadan bahsediyorum yani. Kim nasıl onu kaldırabilir? Kim nasıl oradan insanları çıkarabilirdi mümkün değil zaten. 6 Şubat, zaten kar yağmış her tarafta, insanların çoğu ev kıyafetleriyle dışarıdalar. Kendileri korunaklı bir durumda değil ki. Kimsenin kimseye maalesef yardımı olmadı, olamadı. Daha doğrusu çünkü elde imkân yoktu. Çıkarabileceğimiz bir araç gereç zaten yoktu, Amcamların evi yan yatmıştı, onları balkondan çıkabildik. Onun dışında hiç kimseye yardım edemedik. Ama enkazların altından gelen sesleri duyuyorduk yani.

ZE: Çok geçmiş olsun inşallah onlar da kurtulmuşlardır. Kalanlara Allah sabır versin. Esra hocam, sen depremden sonra dışarı çıktığında yardımlaşma, aile üyelerinin nasıldı? Konu komşu nasıldı? Sonraki durumlardaki birbirinize karşı yardımlarınız nasıldı? Bu konuda yaşam deneyimlerinizi paylaşır mısın bizimle?

EG: Bizde, zaten telefonlar da kesilmişti, ama bütün arkadaşlarımız doğal olarak beni merak ediyordu. 'Esra çıkabildi mi? Esra çıkabildi mi?' Zaten depremler devam ettiği için öyle bir araba trafiği oldu ki birçok arkadaşımız bizim evimize gelmek istemiş, Esra’yı çıkaralım diye. O deprem anında ikisi zaten ardı ardına devam ettiği için dört-beş saniye aralıklarla. Yani birçok insan ya birbirine, hani aileler birbirinden ayrılmak istemedi. Aman devam ederse ne olur diye bizim evimizin hemen karşısında apartman dairesi bizimki ama karşımız müstakil idi. İki katlı bir ev anında maalesef yıkıldı. Çığlıkları duyuyorsun, ama ben şoka girdiğim için onu bile duyamıyorum. Komşularımız koşturuyorlar falan bizi de bir komşumuz. Hani Esralar, bir yere gidecek olsa ya arabayla giderler ya da motorla giderler şeklinde bizim evde olduğumuzu bir tek o anlamış. Çünkü cenazemiz olduğu için annemlerdeyim diye düşünmüş. O anda, yani insanlar birbirine yardım etmek istiyorlar, ama Sedef hocamın da dediği gibi. Tost gibi olmuş binaların altından birilerinin sesini duyuyorsun, ama nerede olduğunu bilmiyorsun ve ne yapacağını bilmiyorsun. Benim tabii ki doğal olarak kendime geldiğimde ilk aklıma gelen benim erkek kardeşim de yürüme engelli annemlerle beraber oturuyorlar. Altlı üstlü müstakil evde ilk aklımıza ailemiz geldi. Yani böyle bilmiyorum. Direk kendimize geldikten sonra oraya koşturarak gittik, sağ olsun. Komşularımız, annemlere ve erkek kardeşime yardım etmişler. En azından arabaya binebilmelerine. Hemen destek olmuşlar. Onların o evde olmadığını görünce bir içime rahatlık çöktü. Ama yani bazen gerçekten kelimeleri bulamıyorum. Çok eksik kalıyor. Elden bir şey gelmedi. Yani deprem sonrası sürecinde yıkılan binaların altından mesela kuzenim ve ailesi dokuzuncu saniyede direkt evleri yıkılmasıyla vefat ettiler. Ardından da yani can bağımızın bulunduğu birçok aile dostumuzu. Bekledik, yani günlerce enkaz başlarında bekledik. Elden hiçbir şey gelmemesi. Daha kötü bir şey. Ama genelde insanlar birbirine yardım etmek için koşturdu, ama sonra bir öğrendik ki bu deprem sadece Osmaniye’de değil. Birçok yerde kıyamet kopmuştu.

ZE: Evet, hocam kayıplarınız için başsağlığı diliyorum. Allah rahmet eylesin, Allah sabır versin sizlere de. Mahmut hocam aynı soruyu sana yöneltiyorum. Deprem anında aile üyeleri ve komşularımızın durumunu gerçi bahsettiğin, ama çok hızlı tekrar bir alabilir miyiz? Eklemek istediklerin de olabilir.

MD: Yani şu şekilde oldu, komşulara baktım, hepsini bizim seraya çağırdım. Toplandık orada sabah aşklarını bekledik. Yavaş yavaş haberler gelmeye başladı. İlk çıktığımda bir arkadaşım geldi. Yakın arkadaşımla bir tanesi bir akrabası, enkaz altında kaldığını, evini yıkıldığını söyledi. Yardımcı olabilir misin? Dedi. Tabi ki dedi. Elimden geleni yaparım, hemen çıktı, gittik oraya yine yani elimizde ne hilti var ne bir şey Var. Küçük balyozlarla kolonları kıramıyoruz, büyük sıkıntılar yaşadık, yapamadık. Kepçe çağırmayı düşündüler. Kepçe gelmesiyle beraber bu sefer en yakın arkadaşımdan bir tanesini işte kolonun altında kalan arkadaşımın kaldığını duydum. Oraya yöneldim. Oraya yönelince de yine aynı şekilde kurtaramayacağımızı, hiltiye ihtiyacımız olduğunu. Demir ustası ve benzeri kişilerin deneyimiyle ancak bunu yapabileceğimizi anladım. Çünkü yani ben hiç anlamam öyle şeylerden ama yani en azından şunu diyoruz, şimdi elimden gelen ne onu ortaya koyayım işte o esnada sesler geliyor. Bir baba ve kızı ikisi sağlar. Yani bir şeyler yapmak istiyorum. Ses geliyor. Yönelmek için bakıyorum. Ne yapabilirim? Hiçbir şey yapamıyorsunuz. O çaresizlik çok kötü ve o depremin en kötü olayın nedir deseniz. Yani yardım bekleyen ve orada karanlığın içerisinde gömülü insanlar. O soğukta o yağmurda. Hiçbir şey yapamaz yani o çok farklı bir şey ya en kötü şey, o sesi orada duymak ben mesela akşamleyin, ablamın vefat ettiğini öğrendim. Bilmiyordum, evi zemin kattı. Tek zemin kat komşunun depoları düşmüş, üçüncü kattan zemin kattan üstüne o şekilde bina çökmüş, ablam o şekilde vefat etti. Kuzenlerim yine vefat etti, onunla daha sonradan öğrendim.

ZE: Allah rahmet eylesin diyorum. Allah sabırlar versin size yani. Çok zor, yani yaşayan bilir ateş düştüğü yeri yakar. Allah sabır versin, gerçekten yaşadıklarınızı ben bu ekran karşısında hani ellerim sıkarak dinliyorum sizi çok zor yaşantılar. Allah tekrar göstermesin.

HÖ: Saat 4.17'de dışarıya çıktığımız andan itibaren öncelikle şunu yaptım, dört kişiydik aracımı hemen binanın önünden çekebildim. Çünkü çok değerli bir zamandı. Ondan sonra, depolar, çatılar, araçlar, binaların altında kaldı. Biz bunu yapınca yağmur da çok şiddetli, eksi 4, eksi 2 Antakya için öyle çok görülmüş rakamlar değil sıcaklıkta yer olarak ama. O gece böyle bir soğuk var. Şiddetli yağmur yüzde yüz devam ediyor. Açık bir alana çıkarttım ailemi, arabamla beraber. Bu arada tabii eşim, kızım, ablasını merak ediyor, kızını merak ediyor haklı olarak tabii durum tespitini yapmak için indim. Komşularımız sağ salim olduğunu, bizim sokakta yıkılan bina olmadığını gördüm. Herkesin sağlam bir şekilde dışarıda olduğunu, komşularla diyalog halinde görmüş olduk. Binaların yıkılma ihtimaline karşı uygun mesafede açık alanda, yani boş arazilerde konuşlandık. Ailelerimizi sağlama aldıktan sonra durum tespiti yapmak istedik, ama bu arada işte ortamdaki tek coğrafya öğretmeni den kaynaklı olarak sanki konunun uzmanıymış gibi deprem uzmanıymış gibi sorularla maruz kalınca görüşlerimi de paylaştığım oldu. Toplanma merkezi olarak bulunduğumuz yerin uygun olduğunu ama benim okulum 650 metre uzakta oraya gidip toplanabileceğimizi toplanma alanı olduğunu söyledim. İki araç hareket ettik. Keşke hareket etmeseydik. Esra hocamın da dediği gibi bir trafik kaosu, korkunç bir kilit, zorla 650 metreyi bir buçuk saatte geri geldim. Tekrar ilk başladığım noktaya döndüm. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber aracımda ailemi bırakıp. Koşarak iki km uzaktaki, bu arada ben de engelli demeyeyim de kendime, bazı eksikleri olan diyeyim. Ayağımda kısalık vardır, kilo da var maşallahım var,iki kilometreyi yürümeyeceğini söylediler. Ben koşarak gidebiliyormuşum, onu da öğrendim. O gün, insan neler öğreniyor? Tabii bu iki kilometreyi geçerken kestirme yolları kullanayım dedim. Yol yoktu. Binalar vardı, caddelerde sokaklarda, 99 da biz yukarıdan aşağıya şöyle sesleniyorduk sesimi duyan yok mu?2023, 6 şubatında şöyle sesleniyordu, yukarıda kimse yok mu? Çünkü arkadaşlarım da söylediği gibi sadece binadan bir iki kişi çıkabilmişse, o var. Binaya durmuş bakıyor, elinde hiçbir şey yok veya en yakınınıza koşabilirsiniz. Siz de çaresiz binayı izliyorsunuz. Betonlar karşınızda bir sinema şeridi gibi hayatınız geçiyor. Gözümüzün önünde bütün bu görüntülerin arasında. Oraya ulaştım. Yardımlaşma konusuna gelince ilk gün şokla beraber herkes önce elini kullandı. İkinci gün ufak tefek yardımlar gelmeye başladı. Hatta şöyle durumlar oldu, ben dördüncü günü çıkarabildim kızımı. Çünkü bir kirişin altında bacağı sıkışmıştı. O dört gün boyunca şunu yaşadık, ekip olsa dahi alet edevat yeterli olmadığı için çünkü takdir edersiniz ki çok büyük bir coğrafyada on bir ilde olan bir şey. İnanın bu Amerika’da olsaydı Amerika’yı çökertildi. Şaka yapmıyorum ben depremden önce ve şimdi de aynı şeyi söylüyorum ama sakın yanlış anlaşılmasın. Allah devletimize zeval vermesin diyen bir insanım. Ama bu depremde üçüncü günü sabahı. Konyalıların kaynattı çorbayı ilk defa içtiğinde, çünkü bir elma, bir şişe şişe suyla iki günü geçirmişim, farkında değilim. Allah milletimize zeval vermesin demeye başladım. Devlet yetişemez idi, mümkün değil, mümkün değil. Amerika'da dahi olsa yetişemezsin. Biz küçük bir ülke değiliz ama yaşanan felaket büyük. Biz şöyle yaptık, birinden jeneratör bulduk. Kabloyu bulduk başka birinden. Hiltiyi bulduk, başka birinden üçünü bir araya getirdiğimizde on dakika çalıştık. Sonra onları tekrar paylaştık kendi aramızda sonra onları tekrar bir araya getirdik. Beş altı saat sonra biraz öyle çalıştık. Biraz elimizdeki demir parçalarıyla vurduk. Ilk yaklaşık üç dört gün bu şekilde yürüdü. Yardımlaşma var. Evet ikinci günden itibaren başladı. Herkes durum tespiti yapmıştı çünkü. İyi ki milletimiz var. Yoksa daha büyük şeyler olabilirdi. Çok daha büyük şeyler olabilirdi. Çünkü hipotermi denilen şeyin. Çok kişinin canını aldığına şahidim. 3 gün boyunca kızımın evinin yanında ölmeden yarım saat öncesine kadar ismini söylüyor. Bizimle sohbet ediyor. Genç bir bayan, 24, 25 yaşlarında ölmeden yarım saat öncesine kadar otuz kişi çıkartmaya çalışıyoruz. Dördüncü kattan aşağıya inmeye çalışıyoruz. Kızı çıkarttık, büyük kızım hemşiredir. Yoğun bakım hemşiresi. Enkazda kız kardeşinin yanındaydı. Yukarıdan 5m yukarıdan aşağıya doğru hemen koşturarak gelip üzerine atladı. Çünkü sokağa bıraktı. 15 dakika geri getirmeye çalıştı maalesef. Yani yardımlaşma vardı aramızda. Devletimizin de unsurları evet. Üçüncü günden itibaren ulaşabildiler. Çok büyük bir alan. Kim ne derse desin çok büyük bir alan. Öyle böyle bir yıkım değil. O yüzden iyi ki milletimiz Var. Teşekkür ederim.

Toplumsal Dayanışma ve Yardımlaşma

ZE: Ben teşekkür ederim hocam, anlattıklarınız ve paylaştıklarınız için. Tekrardan tüm kayıplarınız için Allah’tan rahmet diliyorum. Allah sizlere sabırlar versin ve tekrar göstermesin inşallah.

Depremden sonra, deprem sona erdikten sonra hangi adımları attınız? Evde, dışarıda güvende olduğunuz yerde ne yaptınız? Aslında bu sorunun cevabını da aldık gibi yani. Güvenli olarak seçtiğiniz yer neresi olabilir? Nereyi ilk düşündüğünüz. Bunu daha önce bir planlamış mıydınız? Ama insan aklına deprem de gelmiyor ama Sedef hocam senden alsam deprem sona erdikten sonra hangi adımları attın, güvende olduğun yerde ne yaptın?

SS: Deprem bitti, evet tek güvende olduğum yer aracımın içiydi. Tek şansımız arabam benim bayağı uzak bir yerde açık bir alan vardı. Apartmanın içinde genellikle yer olmuyordu. Hep oraya park ediyordum. Ben arabayı tek şansımız o oldu. O soğukta korunabildiğimiz, sığınabildiğimiz tek şey arabamızın içiydi. Ciddi bir ısınma problemi vardı. Doğal olarak herkes çok hızlı bir şekilde evden çıktığı için gerçekten çok üşüdük ve biz içecek suyumuz yoktu. Bizim maalesef içecek su bulamadık işte kar yağmıştı. Tek şansımız oydu. Arada susuzluğunuzu onunla giderdik. Onu ifade etmek istiyorum. Özellikle içecek su yok, elektrik yok, telefon yok, hiçbir yer yok. Zaten sürekli bir kaotik ortam birilerine ulaşmaya çalışıyor ailelerine. İki gün orada tamamladık açıkçası. Yani orada kalabilecek gibi değildi ve biz artık hani orayı bırakıp gelmeye karar verdik.

Çanakkale'de ablam yaşıyor. Benim o günün sabahında da ikinci günün sabahında üçüncü gün biz yola düştük. Nasıl düştük yola düştük, benzin yok tabii hiçbir yer çalışmıyor, çok uzun bir süre eldeki benzinle ilerledik. Bu kuzenlerim İstanbul’dan bize varillerle işte böyle toplaya bildikleri kadar benzinle geldiler. Bizi bir yerde karşıladılar. Biz orada bekledik. Epey bir de orada bekledik zaten. Sonra o şekilde yolumuza devam edip Çanakkale’ye geldik. Yani her şeyi bırakıp. Hayatta kalma mücadelesi olduğu için çıktık. Buraya doğru yol aldık. Yani hani dediğim gibi açıkçası herkes kendi başının çaresine bakma telaşına düştü. Ne yalan söyleyeyim, bir an önce oradan kurtulma çabası vardı sadece. Bu bizim için geçerli değil. Orada yaşayan herkes için geçerliydi. Benzin istasyonunda sürekli bir kargaşa kavga yaşanıyordu. Hiçbir yerde tabii ki benzin yok bulamıyorsunuz. Üçüncü günden itibaren artık askerler gelmeye başladılar. Belirli bir sıra dahilinde bir miktar da olsa tabii onun hepsini de alamıyorsunuz. Herkese verilmesi gerektiği için bir limit belirlemişlerdir. O limiti aldık ve yola çıktık. Tabii biz amcamlar dayımlar ve biz üç araç arka arkaya yola çıktık. Açıkçası orada yaşayanlar olarak kendi primer birinci derecede yakınlarım olarak hep birlikte üçüncü günden itibaren artık oraya bırakıp buraya doğru yola çıktık. Geldik.

ZE: Hocam, okulunuzun durumu hakkında neler biliyorsunuz? Eğitim süreci nasıl etkilendi? Ancak depremden sonra bunu da sizden alayım. Hani bizim okulumuza geldiniz? Şu an aynı okulda çalışıyoruz. Ama depremden önce oradaydınız. Okulunuzun sonraki durumu hakkında bilginiz var mı hocam? Eğitim-öğretim devam etti mi? Buyurun.

SS: O okulda devam etmiyor. Çok ciddi anlamda ağır hasarlı olduğu için bina, belki bazen onu da söylüyorum zaten, okul o gün tatildi zaten. Pazartesi günü kar yağışından dolayı memleketimizde kimse okulda değildi. Çoğu insan evindeydi. Açıkçası, bizim okulumuzda çok ciddi hasar almış. Yazın yine memleketime gittiğimde binamızın yıkıldığını söylediler. Zaten binası yıkıldı, okul başka bir yere taşındı. Şu an başka bir okulda bir arada dersler devam ediyor.

ZE: İstanbul’da büyük bir deprem beklentisi var. O depremin yansımaları Çanakkale’yi etkileyebilir veya Çanakkale’nin etrafında da faylar var. Hani burada da deprem tehlikesi bulunmakta. Yani o depremi yaşadığınız burada hazırlıklı olunabilecek neleri düşündünüz?

SS: Hazır olduğumu düşünmüyorum. Yani nasıl hazırlıklı olunur onu da bilmiyorum. Şu an mevcut bir evimiz var, ablamın yanına sığınmış durumdayız oradayız. Hani evin genel itibariyle sağlam olduğu söyleniliyor, ama Elbistan’da da bütün evler depreme dayanıklıydı. Yani öyle söyleniyordu. En azından hepsi yıkıldı. Özellikle yeni binaların inşaat halinde. Hâlâ inşaatı tamamlanmamış binalar yakıldı. Bakın, otuz otuz beş yıllık binaların çoğu duruyor. Yeni yapılan, yani on yıllık, on beş yıllık binaların tamamı yıkıldı. Yani benim tek hazırlığım küçük bir çantam var, düdüğüm var içinde, arabanın anahtarı, telefonum sürekli şarj ediyorum, telefonumun şarjı hiç bitiremiyorum. Açık ve net söyleyeyim, bir tanesi bozuldu zaten. O yüzden şu an ikincisini kullanıyorum yani. Açıkçası, şu an duygusal olarak da yapılması gerekenler konusunda da herhangi bir şey yapıyorum diyemeyeceğim.

ZE: Peki, teşekkür ederim. Sedef hocam, Esra hocam sorunları şimdi sana yöneteceğim. Deprem sona erdikten sonra hangi adımları attınız? Evde dışarıda güvende olduğunuz yerde ne yaptınız? Aslında bahsettin ama yine bir toparlamak maksadıyla bahseder misin?

EG: Deprem sonrasında, yani direkt bir açık alan aradık. Arabamız vardı, arabanın içerisinde bekledik. Çevre yolu aklımıza geldi, ilginç bir şekilde. Çevre yolu da gittik, çünkü hiçbir apartmanın olmadığı bir yer. Hani evler çok yakın değil, ya da üzerimize devrilecek hiçbir şeyin olmadığı çevre yolu aklımıza geldi. Mesela deprem noktaları söylüyorlar ya, onların tamamen. Yani yıkılan evleri düşünecek olursam, o deprem noktalarına gitmek ulaşmak çok zor oldu. Evimize de en yakın çevre yolu olduğu için biz güneş doğana kadar çevre yolunda bekledik. Yani o gün içerisinde arabanın içerisinde bekledik sürekli. Ama şöyle de bir gerçek vardı, haberleri kırk beş gün sonra gördüğümüzde şu da olabilirdi, yol yarılıp içine de düşebilirdik. Yani haberlerde gördüğümüz şeylerde bunları da gördük.

ZE: Depremden ne kadar süre daha o Osmaniye dediniz hocam kaç gün daha kaldınız?

EG: Biz 6 hatta 7 ay boyunca buraya gelene kadar oradaydık. Hiçbir yere gitmedik. Çünkü ailemiz orada, sevdiklerimiz orada, yani birçok insan orada bizim. Evet, akrabalarımız falan vardı, ama bırakıp gelemedik. Çok ilginç bir şekilde gidilecek yerimiz de vardı, ama arkama döndüğümde orada deprem sürekli devam ediyor. Biz 45 gün en az 45 gün boyunca yine şanslı olanlardandık. Biz 4 gün boyunca arabada yattıktan sonra arkadaşımızın fabrikasının konteynırına kaldık. O şekilde devam ettik. Buraya gelene kadar biz oradaydık, hâlâ da şu anda benim ailem orada. Hâlâ yıkımlar devam ediyor. Çok ilginç bir şekilde orada hâlâ o deprem psikolojisi de devam ediyor. Çanakkale'ye geldiğimizde biraz yüzümüz gülmeye başladı. Çünkü şu an orada değiliz.

ZE: Evet. Teşekkür ederim. Peki, hocam daha önce oradaki iş yeriniz ne durumdaydı?

EG: Çanakkale'ye öğretmen olarak atandım. Osmaniye’de sosyal güvenlik kurumunda çalışıyordum. Toki’nin yapısı olduğu için binamızda çok şükür hiçbir sıkıntı olmadı. Birçok, benim şöyle bir avantajım daha oldu, 45 günün sonunda annemin babamın müstakil evinde çok şükür hasarsız çıktı. 7 ay boyunca orada yaşadık. Buraya geldiğimizde apartmanda oturuyoruz şu anda ama eve geldiğimde ilk çıkabileceğim yani evi tutarken deprem olsa ilk çıkabileceğimi yere baktım yani.

ZE: Evet sonraki hocam soruya da aslında daha önceden cevap verdiniz. Deprem sonrası toplum dayanışması, yardımlaşması buna eklemek istediğiniz var mı hocam?

EG: Biz 25 kişi, bu fabrikanın konteynırında beraber kaldık. Yani illaki aynı kandan olmaya gerek yokmuş. Aynı candan birçok insanla bir çorbayı paylaştık, bir ekmeği paylaştık. Beraber anlaştık. Yani 25 kişi 45 gün boyunca hep beraber kaldık. Ben hâlâ söylerim, oradaki yerin anlamını bir tek biz biliriz diyorum. Çünkü anlatılmıyor da her deprem anında da. Çünkü orada artçı depremler çok fazla devam etti. Onu bile biz sürekli beraber yaşadık. Ben yine söylüyorum, bizim sağ olsun o abimiz ve eşi. Ben söylüyorum, deprem anne ve babamız oldu. Allah bin kere razı olsun. Onlardan böyle güzel birliktelikler bence. Aile olduk, ben onu gördüm. Aynı kandan olmasak da aile olduk birçok insanla.

ZE: Evet, peki hocam gelecekte benzer bir afete hazırlıklı olmak için neler yapmayı düşünüyorsunuz ve yaptığınız bir şeyler var mıdır? Yani biraz önce bahsettiğim hani çıkabilecek yolları düşündüm kafanda hani senaryo oluşturup ona yönelik bir davranış içerisinde nasıl olurum gibi düşündün. Ancak bunun dışında hazırlıklı birçok yönden olabilir. Böyle bir planın var mı? Bir deprem çantası olması gerekiyormuş. Neden, Sedef hocamın da dediği gibi suyumuz hiçbir şeyimiz yoktu. Günlerce çorba içtik zaten açlık duygusu silinmişti hafızamızda. Deprem çantası olması gerekiyormuş. En basit mesela artçı deprem olabilir, dediklerinde. Ben artık annemlerin evindeyken ufak tefek hemen bir çanta yapıp kapının girişlerine koymuştuk. O bilinç oluştu ama yavaş yavaş unutmaya başladığımızdan tekrar aynı moda dönüyor gibiyiz. Çanakkale'ye geldiğimde ise hiç aklıma gelmeyecek olan bir şeydi. Bu eskiden evimi alırken eğer ki böyle bir deprem yaşamış olsaydım kesinlikle gittiğim ilin ya da yaşadığım ilin Afad raporunu incelerdim. Çanakkale'ye gelirken de Afad raporunu inceleyerek ev tuttum. Oturduğumuz muhitte de yani birçok hani bu binanın yapısının yapımının aşamalarını Çanakkale’de bayağı bir anlattılar. Bize de evimi girdiğimde de oturduğumuz sitede bir müstakil bir apartman şeklinde. Tabii ki ne yaşayacağımızı Allah bilir ama ben bu evi tutarken direkt evimin balkonunu müstakil evin çatısına çıkıyor, ilk düşündüğüm şey bu oldu. Yani insanların bence ev tutarken Afad raporunu bir incelemesini kesinlikle tavsiye ediyorum. Nereye giderlerse gitsinler. Ve bir deprem çantası diyorlar. Evet deprem çantası olmalı. Ama bu hani çök kapan dediler ya. Ben şunu gördüm. Çök kapan yapan arkadaşlarımız vardı ama bina öyle bir yıkıldı ki mesela onların. Bir arkadaşımız kurtuldu. Aynı şekilde yaşam üçgeni oluşturan arkadaşımız kurtulamadı. Çünkü binanın nasıl yıkılacağını, nasıl bir yapıda olduğunu bilmiyorsun tam anlamıyla. Hani çök kapan? Bilelim ama böyle bir kıyamette çok kapanında işe yaramadığını gördük.

ZE: Teşekkür ederim. Esra hocam, Mahmut hocam, bu soruları size yöneltmek istesem, yani deprem sona erdikten sonra hangi adımları attığınızı, evde dışarıda ve güvende olduğunuz yerde ne yaptığınızı sormak istesem, Mahmut hocam, sen de bahsettin, yani arkadaşlarınla birlikte toplandığımızdan bahsettiniz ama bir toparlamak adına ya da eklemek istediğiniz farklı bir şey varsa alabilir miyim?

MD: İlk aşağı indiğimde önce kendi aileme, anneme, babama, kardeşlerime baktım. Daha sonra onları güvende olduklarını gördükten sonra merak ettiğim üç ev vardı. Bu evlerde, yani yıkılma ihtimali yüksek olan evlerde komşularımızın evlerine baktım. Yıkım yok, çok şükür dedim. Bizim kuzenleri gördüm. Direkt söylediğim, "seraya geçelim." Diğer komşulara da seslendim, "seraya geçelim," kimisi de elinde bebekleriyle, çocuklarıyla, arabada o soğuk havada seraya geçmek istemediler. Arabalarda kaldılar. Daha sonra işte yavaş yavaş haberler gelmeye başladı. İlk gelen haber, kuzenlerimin evinin kırıldığına dair. Bunu araştırdım, sonu, gerçek mi diye, gerçek olmadığını söylediler. İlk ışıkta yakın arkadaşım geldi. Sabahın ilk ışıklarında, Mahmut dedi, işte bir akrabamın evi yıkıldı. Rica etsem yardımcı olur musun? Tabii ki dedim. Kızılay yeleğini giydim, koştum. Baktım, yani herhangi bir şey yok. Elimizde edevat yok, hiçbir şey yok. Bu şekilde yardımcı olamayız ama sadece bir fikir yürüttüm. Orada dedim ki yaşlı insanlar, deprem uzun sürdü. Ev bir de hemen yapılmadıysa muhtemelen çıkışa yönelmişlerdir. Çıkış ne tarafta oraya yakın yerlerdedir. Enkazın altındaki daha sonra çıkardıklarını da söylediğim yerde çıktılar maalesef eşi ölmüştü, amcayı kurtardılar o şekilde ama o esnada ben yoktum. O esnada işte en yakın arkadaşımın. Çıkarmaya çalışıyorduk. Daha sonra kuzenlerimin evin yıkıldığı haberini aldık. Doğruymuş gerçekten yıkılmış, oraya gittik. Orada da işte kuzenimi, eşimi, eşini sağ çıkardı bir oğlu vefat etti orada. İşte bir odada sağ çıktı. Eşi sağ çıktıktan sonra hastanede maalesef hastane koşullarından dolayı takip edilemiyor. Çok fazla bu şekilde yer aldığı kişi gelmiş, iç kanama geçirenlerin çoğu öldü. Çünkü sürekli bir takip gerekiyor. Takibi sağlayamadılar. Böyle bir durum oldu.

ZE: Peki hocam, Kızılay yeleğinden bahsettiğinizde, siz Kızılay gönüllüsü olarak mı çalışıyorsunuz? Kızılay ile çalışmalarınız mı vardır? Bu konuda bilgi verebilir misiniz?

MD: Ben size şunu söyleyeyim, ben üç yıldır Kızılay’daydım. Uzun süredir işsizim, yeni atandım. Aslında Yayladağı’na atandım, ama ben her gün Kızılay’da, dün sabah, yani 9, 10 gibi, herhangi bir oradaki çalışan gibi. Hafta sonları da gittiğim oluyordu. İhtiyaç sahibi ailelere ulaşılıyordu. Onun verdiği maneviyatın değerini çok iyi bilen birisi, çok şükür o açıdan, yani o huzuru, o lezzeti aldıktan sonra insan bırakamıyor. O yüzden sürekli gidip geliyordun? Bu şekilde devam ettim. Deprem sırasında da baktım böyle. Burada Kızılay'ı temsil eden Saman dağında bir ben varım. Gönüllü olarak öyle çıktım. Yeleğimle beraber çıktım. Çünkü insanlar bana şunu demeye başladılar. Kızılay'ın nerede? Ama afetin boyutu o kadar büyüktü ki. Yani hiç kimse yetişemez ki. Haydar hocamızın dediği gibi devletin ya da başka birinin yapabileceği bir şey değildi bu. Yani hızlı bir müdahale söz konusu değildi. Yani böyle bir şey yok. Kimse yetişemezdi. Halkın kendisinin direkt sahaya inmesi ancak o şekilde olabilecek bir şeydi. Onun dışında yapılabilecek bir şey yoktu ama sıkıntı neydi? Yanlış bilgilendirme oldu. Mesela en fazla yıkımın Hatay olduğu daha sonra anlaşıldı.

ZE: Evet, peki hocam, teşekkür ederim. Okulunuzun durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz? Okulunuz depremden sonra kullanılabilir durumda mıydı? Şu an aynı okulda mı çalışıyorsunuz?

MD: Aynı okulda çalışıyorum. Ben yeni atandım zaten. Deprem sırasında atamam gerçekleşmemişti. Okula gittiğimde baktım, herhangi bir çatlak bir şey yok. Çünkü zaten Yayladağı ilçesinin, özelliği nedir? Kaya üzerine kurulu dağ zemin. Yani burada 4 şiddetinde olduğu zaman evimiz çok şiddetli saldırıyor. Orada hiçbir şey hissetmiyorlar. Arkadaşları özellikle soruyordu artçı depremlerde onlar bir şey hissetmiyor, ama biz burada bayağı bir sallanıyoruz. Samandağ ovalık bir yer deniz kıyısında bir yer. Yani denize 0m yükseklikte bir yer. Yukarısı ise bin metrenin üstünde bir yer.

Deprem Sonrası Deneyimler: 

Öğretmenlerin Hazırlıklı Olma ve Dayanışma Çabaları

ZE: Siz Samandağ’da oturuyorsunuz ve ovalık alanda oturuyorsunuz ama okulunuz Yayladağı’nda yukarıda.

MD: Evet.

ZE: Evet, evet, peki hocam, gelecekte benzer bir afet hazırlıklı olmak için neler yapmayı düşünüyorsunuz?

MD: Ben kendi adıma bir şey düşünmüyorum, onu söyleyeyim yani. Çünkü şu anda bile deprem olduğu zaman dışarı çıkmıyorum. Yani artık kendinizi düşünmeme boyutuna yani o boyuta geldim düşünmüyorum. Kendim adına bir şey düşünmüyorum. Ha başkalarına yardımcı olacağım bir şey varsa ortaya koyarım. O şekilde mücadele ediyorum ki devam edeceğim bu şekilde ama kendi adıma şu anda herhangi bir korkuya, bir kaygı, bir şeyde değilim yani.

ZE: Peki hocam, siz araç gereçiniz yok demiştiniz. Balyoz gerekiyor falan demiş. Şu an o tür araçlarınız aldınız mı, o tür araçlarınız var mı?

MD: Tabii ki alınması gerekiyor diye düşünüyorum.

ZE: Evet, peki hocam, hazırlık noktasında eklemek istediğiniz var mı?

MD: Ben şimdi arkadaşlar dayanışmayla ilgili çok güzel şeyler söylediler. Ben de güzel şeyler söylemek istiyorum ama kötü şeyler de söylemek istiyorum. Maalesef, hani çok güzel şeyler varken ve çok kötü şeyler gördük. Bütün Türkiye tek bir yürek oldu. Hatay'ın her yerine yardımlar yağdı. Stok yapma mantığına girdiler. Maalesef bu kötü şeyler oldu. Gasp olayları oldu, hırsızlıklar yaşandı. İnsanların tahammül sınırı çok düşük seviyeye indi, frenleme sistemi kalktı, şu an şöyle bir durum var, konteynır kentte yaşayan insanlara bakıyorum, dip dibe devam eden herhangi bir özel kalmamış insanlar kendi özelliklerini biliyor. Orada konuşacakları zaman komşuları duyuyor. İnsanlar şu an bu şekilde yaşıyor ve bu tarz yaşantı altında kalan insanlar hiçbir şekilde normal olamazlar. Artık senin kaşın böyle, senin gözün böyle kavgasına girecekler ki giriyorlar. Küçücük şeyler için insanları kıyameti kopardığını görüyorum. Yani çok farklı boyuttayız onu söyleyeyim ama normal değiliz. Normal değiliz, güzel şey neydi? Altıncı gün işte Samandağ’da Kızılay, normalde yok. Bir depo yeri açıldı, oraya gittim. Kızılay ekibiyle beraber çalışmaya başladık. Daha sonra saha sorumlusu oldum burada. Kütahya'dan gönüllü ekibi geldi. Yani ben hayatımda bu kadar yürekten çalışan insanlar görmedim. Hep şu mantıktaydık, hepimiz tek yürek olmuştuk. Neden daha fazlasını yapamıyoruz? 2 haftada Samandağ da 42 mahalle, 2 haftada 42 mahalleyi biz dağıtım yaptık he Samandağ’ı nüfusu 120.000 ama 120.000 insanı tabi ki yetiştirecek malzememiz yoktu ama gücümüz neyse onu ortaya koyduk. Keşke daha fazlasını yapabilseydik ama gücümüzü ortaya koyduk.

ZE: Ellerine emeğine sağlık Mahmut hocam. Haydar hocam, bu soruları şimdi size yönelteceğim, bunlara kısmen değindiniz. Deprem sona erdikten sonra hangi adımları attınız? Evde, dışarıda ve güvende olduğunuz yerde ne yaptınız?

HÖ: Önce durum tespitini yaptım. Sığınacağım en güvenli yer devlete yakın olan yerdi. Tokilerin sağlam olduğunu gördük. Tokilerin bulunduğu alan Antakya’da, aynı zamanda hizmet alanı, yani Antakya ilçesinin Özel hizmet alanı diyelim. Özel idarenin olduğu yer, Kaymakamlık, Milli Eğitim, Emniyet, Trafik Şube. Sağlık Ocağı tabii çalışmasa da bu tür birimler var ve kompleks şekilde ilkokul, ortaokul, lisenin bulunduğu yer. Orayı seçtik, en güvenli yer. Akıllıca davrandık, Expo alanı vardır. Hatay'da Expo Büyükşehir Belediyesi’nin çok büyük yatırım yaptığı bir yer. Onu planladık, hemen planlamaya başladık. Artık hayat bir şekilde devam edecek. Bizim için en azından enkaz altındaki yakınlarımızı çıkartabilmek için yardımcı olabilmek adına hayatta sağ ve salim kalmamız gerekiyor. Yedi gün arabada yattık, kalktık bir yolun kenarında ama. İlk elden tüm yardımlara kolay yetişebileceğim bir alandaydık. Çevre yoluna yakındık. Yakıt sıkıntısı vardı, idareli kullandık. Herkes uyurken, geceleri gittim, yakıt buldum. Doğru planlamalarla doğru elde ettiğimiz şeyleri doğru miktarlarla yaşadık. Süreci böyle tamamladık. Bir hafta sonra eşimi büyük kızımın çalıştığı Bandırma ilçesine getirdim. Eşimi ve küçük kızımı onlar oraya bıraktım. Tekrar Hatay’a döndüm. Çünkü dediğim gibi hem de bir yöneticiyim bir okulda dolayısıyla. Benim çıkışım bir şekilde bazı izinlere tabi sorumluluklar ve görevler var. Üzerimde en azından sivil savunma biriminde yer alıyorum ve okulumun bahçesi toplanma alanı ikinci bir emir geldiğinde ben orada görev almak zorundayım. Tıpkı Mahmut Bey’in de gönüllü olsa dahi durumdan vazife çıkartmak zorundasınız. Bazen birilerinden bir şeyler bekleyemezsiniz. Çünkü iletişim kopmuş bu bir afet olayı, afet anında bildiğiniz birtakım planlamalar varsa daha önceden yaptığımız tatbikatlar ya da eylem planlarınız varsa durumdan vazife çıkartırsınız zaten. Görevinizin bilincinde iseniz işinizi büyütürsünüz. Yani benim aldığım durum vaziyet buydu.

ZE: Okulunuzun durumu hakkında, bahçede toplandığından bahsettiğiniz ama depremde herhangi bir zarar gördü mü hocam okulunuz?

HÖ: Bu şu anda ayakta, hatta bugün Antakya’ya gittiğimde okuluma uğradım. Öğrencilerime, arkadaşlarıma gördüm. Çok sevindik. Çünkü 60 kişilik kadrodan 45 kişi başka illere tayin oldular, ben de en azından Antakya’da değilim. Reyhanlı ilçesindeki 40 km yakınındayım. Şimdi şöyle bir durum var, okul binam ayakta, çatı düştü. İçeride bazı çatlaklar var. Yalnız bina onarımlarla, küçük onarımlarla sorun çözüldü. Şu anda ikili eğitim yapacak şekilde iki okul aynı anda eğitim öğretimi oluyor. Daha önceki röportajımda da dile getirmiştim. Oradaki sorun, yani bu okula özel durumdan bahsediyorum. Başka okullarda da belki vardır. Mahmut Bey’in söylediği bazı şeylere katılıyorum, haklı bazı değerler bir müddet sonra yitirildi. Yardımlar falan yerine stokçuluk, menfaat ayakta kalabilme, artık o adını nasıl derseniz. Depremin verdiği zarardan çok zararı insanımız verdi. Bu da maalesef. Eğitim kurumunun toparlanması sürecini uzattı. Eğitim öğretimin şu anda devam ettiği süreçte de komplikasyonları devam ediyor. Mesela şu sıkıntısı var. Patlaklardan dolayı çünkü binaların yerinde dönüşümünden, yerinde betondan demirin ayrıştırmasından dolayı yollar patlamış durumda. Zemin altyapı çökmüş durumda, internete ulaşılamıyor. Su tankerlerle geliyor. Bugün gözümün önünde 30 ton su geldi. Yaklaşık 1200 öğrenci bir gün içinde eğitim görüyor, ikili eğitim. Bu komplikasyonlar gerçekleşti akabinde. E tabii bunlar çözülüyor. Devletimiz çok hızlı bir şekilde inanın eğitim kurumları adına söylüyorum barınmayla ilgili değil. Söylediğimde o başka bir şey, ama onunla ilgili yapılanlar var. Eğitim kurumlarını çok hızlı bir şekilde planladılar. 300 kurumdan 8 müdürün kaldığı Antakya’dan bahsediyorum. Bakın, 300 kurum 8 müdür görevde. Hepsi tayin olup gitmişler ya da işte başka sorunlar var. Bu şekilde sahip çıkıldı, desteklerle, fedakarlıklarla sonraki süreçte güzel bir zaman diliminde toparladılar ve hazır olduk. Evet, hazır olduk. Yani eğitim kurumları. Elindekilerle devam ediyor. Olmayanlar da konteynır ya da çadır. NATO’nun kurduğu çadır kentte devam ediyor hatta. Bir okulumuz. Sınavla girilen bir okulumuz, köklü bir okul. İskenderun'da demirlemiş Rauf Bey Gemisinde eğitim öğretime devam ediyor.

ZE: Peki, teşekkür ederim hocam. Eğitim öğretim, söylediğiniz gibi çeşitli olanaklarla devam ediyor. Peki hocam, gelecekte benzer bir afet hazırlıklı olmak için neler yapmayı düşünüyorsunuz?

HÖ: Tabii, şu anda yaptığım şeyi anlatayım. Coğrafya öğretmeni olmanın verdiği avantajı değerlendiriyorum. Durmaksızın şunu anlatıyorum: "Depremde ne yapmalısın, ne yapmamalısın?" Bir önce planla. Bakın, ben ekliyorum. Önce planla, örnek veriyorum: "Gençlere yatıyorsan, bu bozaysa içi dolu olsun. Boş olmasın, içi dolu olsun. Üzerindeki battaniyeyle çarşafla, her neyse, yana doğru kıvrıl, yatağın yanına uzan, bacağını çek, bekle. Sarsıntı bitene kadar hareket etme." Kimse kimseyi kurtaramaz, arkadaşım, biz bunu biliyoruz. Kimse kimseyi kurtaramaz. O sana öyle böyle bir sarsıntıdan bahsediyorum. Yani 3 buçuk 4 değil, böyle bir sarsıntı önce planla sonra yatakta da yakalanma akşam olma ihtimalinden bahsediyorum. Gündüz ise durum biraz daha güçlü hale getirir, seni daha hazırlıklı hale getirir özellikle. Beyaz eşyaların yüksek olanı değil, bulaşık makinesi, çamaşır makinesi, fırınlı ocak gibi önce tüpü kapat, fırınlı ocak için de öyle diyorum. Doğalgazı kapat, tüpü kapat, elektrik şartı elini indir. Saklan yanına, masa altına değil, merdivene değil bunları anlatıyorum, uzatmayım. Kendim için ne yapıyorum? Mahmut hocama katılıyorum, hiçbir şey. Sedef hocama katılıyorum, hiçbir şey. Sadece arabamda her şeyi var, su var. Bıçak var, tabak var, çatal var. Örtü var, poşet var. Yedek ayakkabı, yedek terlik arabamda var. Yedek battaniye var. Evde zaten var. Allah yardımcımız olsun.

ZE: Âmin, Allah tekrar göstermesin.

HÖ: Âmin. Durum bu, teşekkür ederim.

ZE: Depremden sonra öğrencileriniz meslektaşlarınızla iletişim sağlıyor musunuz? Onların durumları hakkında söylemek istedikleriniz var mıdır?

SS: Bir kısmı zaten aynı olup, o psikolojiyle orada kalmadıkları için ya da başka sebeplerden dolayı gitmiş durumdalar. Genel olarak devam ediyorlar, ama farklı bir okula taşımış durumdalar. Mevcut okulum, yani deprem anındaki okulumuzun da yıkıldığını biliyorum.

Depremin İzinde: 

Öğretmenlerin Yaşadığı Zorluklar ve Değişiklikler

ZE: Evet. Peki hocam, deprem sonrası günlük yaşamınızda hangi zorluklar veya değişikliklerle karşılaştınız? Buna da değindiniz aslında. Yani yalnız kalmadınız, dediniz. Başka söylemek istediğiniz var mı?

SS: Ben teşekkür etmek istiyorum. Hepinizle tanıştığım için çok memnun oldum. Açıkçası söylemek istediğim, bu sadece umarım bir daha böyle bir felaketi yaşamayız.

ZE: Peki, teşekkür ediyorum. Esra hocam, bu soruları şimdi sana yönelteceğim. Şu anki barınma durumunuz nedir? Deprem sonrası evinizde mi yaşıyorsunuz? Akrabalığınız, bunları da bahsettiniz. Ben kısaca bir toparlayayım. Depremden sonra siz Çanakkale’ye geldiniz. Şu an Çanakkale’de yaşıyorsunuz, eşinizle birlikte. Akrabalarınız yanınıza geliyorlar mı?

EG: Evet, onlar akrabalarımız geliyor, arkadaşlarımız geliyor. Oradan bir uzaklaşmak istiyorsun, nefes aldığını hissediyorsun. Yalnız şöyle bir gerçek vardı, oraya döndüğümüzde her şey yine devam ediyor. Bu psikoloji çok zor. Çanakkale deyiz ama oradaki olaylardan sürekli haberimiz olduğu için de yani hâlâ o duygular yaşanıyor, unutulur mu asla unutulmaz. Sedef hocamın dediği gibi de ben de evde tek kalamıyorum. Bir de yatarken sürekli uyumaya başlayacağımız da sürekli bir korku var. Tedirginlik var. Sürekli acaba sallanır mı? Ve rüyamızda deprem oluyor. Sürekli bu psikoloji atmak zor olacak. Gelenler de bizlerle beraber biraz stres atıyor ama geriye döndüklerinde her şey yine devam ediyor.

ZE: Günlük yaşamınızda bir zorluk, bir değişiklik yarattı mı sizin için deprem?

EG: Çok katlı binalara giremiyorum, hâlâ fazla yani nasıl diyeyim. Çok yüksek binalara giremiyorum. Kapalı alanda çok duramıyorum. Arabaya bindiğimde dahi bazen nefes alamadığımı hissediyorum. Böyle zorluklar oluyor. Yani geçeceğini de sanmıyorum çünkü yatakta uyurken bile bir döndüğümüzde ben rüyamda deprem oluyor. Korkusuyla uyanıyorum yani.

ZE: Hocam, gelecekte benzer bir afete karşı hazırlıklı olmak noktasında Çanakkale için Afad planlarını incelediğinizi bahsettiniz. Herhangi bir yere gidildiğinde afet planları incelemenin öneminden bahsettiniz. Bulunduğunuz evi incelediğiniz, bunun için çevreden bilgi aldığınızdan bahsettiniz. Sizin eklemek istediğiniz başka bir şey var mı? Hani üzerinden sorular geçti. Şu an belki farklı bir düşünce vardır, onu da paylaşabilirsiniz. Söylemek istediğiniz.

EG: Bizim cenazemizden dolayı ben telefon askılığı kullanmıştım. Kesinlikle bunu tavsiye ediyorum. Telefon askılığı ve telefonunuz her zaman şarjı tam olsun. Telefon baş ucunda olmasın diyorlar ya, benim her zaman baş ucumda oluyordu. Hâlâ gösteriyorum. Telefon askılığı hâlâ kullanıyorum. İlk elime gelip boynuma geçirdiğim şey telefon olmuştu bir de. Bu beden eğitimi öğretmenlerinin kullandığı bir düdük vardı. Seslerini duyurabilmek için. Çünkü belli bir süre sonra nefes alamıyorsun. O enkaz altında kaldığında. Bu şekilde veya araçla kesinlikle hiçbir şey yoksa bir su bulundurmalarını söylüyorum yani. Bu şekilde hocam.

ZE: Mahmut hocam, şu anki barınma durumunuz nedir hocam? Samandağ'da kalıyorsunuz. Kendi evinizde yaşıyorsunuz.

MD: Evet, ben depremin ilk günlerinde kendi mahallemdeki insanlarla beraber bir ay boyunca bizim serada kaldık, 70 kişi. Serada işte sobalar kurduk, ortak yemekler yapıyorduk. Yani farklı güzel bir alana dönüştü. Saha sonra bir ay geçtikten sonra ben tek başıma yukarıda yatmaya başladım evde. Çünkü ben sesin olduğu bir ortamda uyuyamayan birisiyim, gürültüyle hemen uyanan birisiyim. Birinci aydan sonra tekrar evde uyumaya başladım. Evin sağlam olmasına da güvendim. Belli bir süreden sonra da depremin kendisine alıştım herhalde, bilmiyorum artık. O korku şey azaldı, korku eşiği diyelim. Depremden sonra günlük yaşantıda neler oldu? İlk bir ay ya da bir buçuk 2 ay diyeyim. Yani bazı günlerde sabaha doğru erken uyandım. Özellikle sabahın deprem olduğu o esnadaki saatte direk kalkıyordum, böyle hani o çok uykulu olsam bile o saatte kalktığım oluyordu. Ben bilinçaltında muhtemelen bir etki yaratmış, onu da gördüm bunun dışında. Depremle ilgili söylemek isteyebileceğim şey, Hatay’ın acil bir şekilde afet bölgesi ilan edilmesi gerektiğini söylüyorum. Sadece Antakya’da yirmi binin üstünde insan var. Hatay'ın genelde ne kadar var bilmiyorum. İl göç idaresinin etrafına gidip baksınlar. Orada insanların çadır içinde nasıl yaşadıklarını bir görsünler. Özellikle geçtiğimiz ay Türkiye sıcaklıklarının en yüksek sıcağını yaşadı Hatay, rekor seviyede bir sıcaklık yaşandı. Çadırda kalıyor o insanlar, kışın da çok yavaş alan bir yer. O kış sürecini nasıl geçirecekler? Yani nasıl çözülecek bilmiyorum ama acil bir şekilde Hatay’ın afet bölgesi ilan edilmesi gerekiyor. Benim söyleyebileceklerim bunlar şimdilik.

ZE: Evet, umarım yetkililerde bu süreçleri çok hızlı bir şekilde atlatırlar. Sizin oradaki çok fazla miktardaki vatandaş da inşallah tez zamanda konteynır kente veya bir eve ulaşırlar. Kavuşurlar temennisinde bulunuyorum. Allah yardımcınız olsun. Haydar hocam, bu soruları size de yönelttim. Ben şu anki barınma durumunuz Reyhanlı ilçesinde bulunuyorsunuz. Doğrudur değil mi? Hocam, eviniz orada mı acaba?

HÖ: Şu anda bulunduğu en babamızdan bize yadigarı. Neredeyse bir bardağın bile düşmediği bir evdeyim. Yapımını 38 yıl önceden kendim de biliyorum nasıl yapıldığını. 2 katlı ev. O yüzden güvenli barınma sorununu böyle çözdüm. Şu anda babamın evi. Antalya'ya 40 km uzakta olmasına rağmen çok şükür ki öyle diyeyim. Reyhanlı ilçesi bu depremden Antakya veya diğer iller gibi ilçeler gibi zarar almadı, sebebi de coğrafyacı olarak bahsedeyim Nur Dağlarından Maraş'tan rift fay hattına yol bulup öyle devam edeyim. Biraz teknik cümleye gireyim. Bana rift fay hattından devam edip oradaki kırıklarla beraber ovanın ortasından Amik Ovasının ortasından. Hatay havaalanının ortasından, ovanın ortasından devam ediyor. Reyhanlı’nın batısından geçiyor Demirköprü yani Reyhanlı’ya 15 km uzaklıktaki Demir Köprüde köprüyü parçalayarak. Toprağı birbirine katarak o televizyonlarda izlediğiniz Altınözü ilçesindeki zeytin ağacının koparak 250 metrelik boşluk yarattığı alandan Antakya istikametine devam ediyor. Böyle özetleyim, Reyhanlı ya dönseydi. Bugün konuştuğumuz konu daha farklı olacaktı. Yüz binin üzerinde rakamdan bahsedebilirim. Şaka değil. Mahmut Bey’in dediği gibi ova var. Çünkü burada yapılarda maalesef güvenilir değil. Şimdi barınma sorunu böyle halletmiş durumdayım. Mahmut Bey’e katılıyorum. Halen çadırlarda yaşayan insanlarımız var ama şunu da çok iyi görüyorum, çok fazla konteynır geliyor. Çok fazla konteynır kenti yapılıyor. Yani aşırı derecede fazla konteynıra yöneltilmiş durumda. Bu beni şöyle endişelendiriyor, onu da belirtmiş olayım. Belirtmeden geçmeyeyim, acaba kalıcı konutların süresi biraz uzayacak mı diye endişeleniyor insan. Ama konteynır kentler yapılıyor. Sanırım o göç idaresi çevresindeki veya işte o yirmi bin çadırda kalan insanımızın bu konteynırları taşınacağını düşünüyorum çünkü konteynırların yapıldığı yerde Antakya'ya uzak, yani şöyle Antakya’nın içinde zaten konteynır kentler var. Söylediğim Reyhanlı ilçesine yakın, Reyhanlı’ya 15- 20 km mesafede. Bugün gördüğüm daha yeni yapılıyor. 500 ve 1000 arası sayıya sahip konteynırların olduğu yer büyük ihtimalle çadırda kalanlar oraya taşınacak diye düşünüyorum.

ZE: Depremlerin günlük yaşamınızda hangi zorluklar ve değişikliklerle karşılaşmamıza sebep oldu?

HÖ: 7.7 6.4 Defne depreminde 20 gün sonra, sanırım olan depremde, hiç korkmadığım kadar artışlar da öyle korkular yaşıyorum ki kanım çekiliyor. Cesaretimi bitirmişim. Ben o gün 4.17'de yaşadığım depremde böyle heyecan yaşamadım ve korkmadım. Yani öleceksek de öleceğiz diye düşündüm. O anda o büyük patlamalarda ama inanın şu anda masa sallansa kanım çekiliyor. Herhalde gittikçe travmatik durum ortaya mı çıkıyor onu bilmiyorum ama sevdiklerimi kaybetme korkusu yaşıyorum. Bunun haricinde çok fazla, yani binanın içinde yalnız olmak ya da buna benzer bir şey, onu pek düşünmüyorum açıkçası, ama sevdiklerimi kaybetme korkusu var maalesef.

Deprem Sonrası Yaşam: 

Öğretmenlerin Kararları ve Alınan Önlemler

ZE: Esra hocam, deprem sonrası hayatınıza kalktığınız yeni kararlar nelerdir? Hangi önlemleri almayı düşünüyorsunuz? Bu soruyu sizinle başlayabilir miyim?

Esra Güngören: Deprem sonrasında yarın yokmuş gibi yaşamak. Uyuyacak kadar yerimizin olduğunu öğrendim. Bir kova suyla da temizlenen bildiğimizi öğrendik ya da günlerce yıkamayı da öğrendik. Sevdiklerimizi sarılmak. Sevdiklerimize sarılmak en önemli şeylerden birisi buymuş. Depremin kattığı şeylerden zaten hayata karşı bir doğan varsa, hep sevdiklerimin eksilmediği mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir hayat diliyorum. Deprem sonrasındaki en güzel düşüncemin bu olduğunu, ama yarın yokmuş gibi. Önceden çok kıymet verip yaptığım şeylerin şu anda işte Haydar hocamın da dediği gibi travmatik şeyler yaşıyoruz herhalde. Şu anda onların önemli olmadığını, bir evimizin olmasa da hayatın devam ettiğini ve hiçbir şeyin bizim olmadığını bizzat öğrendik. Hayata karşı deprem sonrasındaki aldığım şey yarın yokmuş gibi. Sevdiklerimle yaşamak.

ZE: Peki hocam, deprem sonrası psikolojik destek aldın mı? Psikolojik olarak nasıl başa çıkıyorsunuz bu durumlarla? Bu süreçte nelerden faydalandığınız?

EG: Deprem sonrasında psikolojik bir destek almadık. Yalnız işte sevdiğimiz dostlarımız, ailemiz, akrabalarımız; onlarla birbirimizi motive ederek ayakta kalmayı öğrendik. Çanakkale'ye geldiğimizde, yani gülmeyi tekrar hatırladığını fark ettim.

ZE: Böyle büyük bir depremi yaşamamış olan bizlere afete hazırlık, kriz anındaki durumla ilgili tavsiyeniz var mıdır?

EG: Şöyle bir şey daha önceki depremler evet büyüktü, ama bu dereceli uzun bir deprem olmadığını biliyorum. Saniye ve dakika olarak bahsedildiğinde bir dakika kırk altı saniye sürdü bize sanki böyle birçok uzunmuş gibi çok uzun bir saatmiş gibi geldi. Deprem sonrasında tavsiyem, evet, sağlam eşyaların yanına çök kapan bir şansın varsa yaşayacak da bir hayatın varsa eğer. O sayede çök kapan olarak sağlam malzemelerinin yanı az önce yanlış hatırlamıyorsam bir hocamız dedik ki masanın altına girdim dedi. Bunun en büyük yanlışlardan biri olduğunu bizzat biliyorum çünkü çevremdeki birçok kişi onu yapmış vefat eden birçok tanıdığımız var. Tam tersi Haydar hocam da bahsetmişti. Böyle sağlam buzdolabı, çamaşır makinesi, bizlere hep derlerdi ki kapı aralığında durun ya da kolonların kenarında. Ama şöyle bir şeydi, kolonlar patladığında direkt ilk çöken kısımlar da onlardı. Benim çök kapan yapabilecek olarak tavsiyem kesinlikle demirbaş demir yapısından oluşan eşyaların yanına çök kapan yapılmalı diye düşünüyorum.

ZE: Evet, doğrudur. Tavsiyeleriniz için teşekkür ediyorum. Deprem size çok uzun gelmiş Esra hocam, 45 saniye ve 65 saniye şeklinde süre olarak yazıyor ama yaşayan biri bu süreyi daha bir uzun hissediyor. Onu da çok normal olduğunu düşünüyorum. O an 65 saniye bile aslında çok uzun.

Deprem Sonrası Yaşamın Yansımaları: 

Öğretmenlerin Tecrübeleri ve Alınan Dersler

ZE: Deprem sonrası hayatınıza kalktığınız yeni kararlar nelerdir? Hangi önlemleri almayı düşünüyorsunuz? Sedef hocam.

SS: Ben Esra hocamın söylediği her şeye çok katılıyorum. Hayatın anlık olduğu konusunda özellikle sevdiklerimizi hala görebiliyor olmak, onlara sarılabilmek, seslerini duyabilmek büyük bir şans. Bizim için Esra hocamın dediği gibi hayat bir gün, o da bugün. Artık bir saat sonrasını, bir hafta sonrasını, bir yıl sonrasını bile düşünmüyorsunuz. İnanın anı olduğu gibi kabul edip yaşayabiliyorsunuz, daha ılıman oluyorsunuz. Hayata karşı yaşadıklarımıza karşı tabii ki bir de bu da çok önemli. Çünkü her şeyi daha olumlu karşılamayı, kalp kırmanın ne kadar değerli olduğunu öğreniyor insan.

ZE: Evet, peki hocam, psikolojik destek aldın mı? Yani bu sorunlarla nasıl başa çıkıyorsun? Buyur lütfen.

SS: Evet, ama devamda ediyorum açıkçası. Dediğim gibi hala yalnız kalamıyorum. Kesinlikle evde tek başıma olamıyorum. Birçok şeyi yaparken insanlara da haber veriyorum. Evin içinde dahi olsam şu an şunu yapıyorum, haberiniz olsun, odadayım, sınav okuyorum ya da şunu yapmam gerekiyor, ben buradayım gibi sürekli bir kontrol mekanizması olsun istiyorum. Açıkçası birilerinin sürekli beni kontrol etmesini istiyorum. Henüz bunu aşamadı, samimi söylüyorum, evet uyumakta büyük problem yaşıyorum ben de. Ciddi anlamda problem yaşıyorum. Bunun içinde destek alıyorum zaten.

ZE: Böyle büyük bir depremi yaşamamış olan bizlere afete hazırlık, kriz anındaki durumla ilgili tavsiyeniz var mıdır?

SS: Yani açıkçası işin uzmanı değilim tabii ki. Hani bu konuda naçizane birkaç fikrim olur derim. Sakinlik, kriz anını yönetebilmek de en temel özellik olduğunu düşünüyorum. Biz o süreçte hiçbirimiz sakin kalamadık. Belki de aslında daha farklı atlatabileceğimizi, her şeyi çok daha kötü atmamıza neden oldu. Yani benim söyleyebileceğim bu durumda sakin davranmak, tıpkı Haydar hocamın dediği gibi. Önce plan yapmak, yaptığınız plan dahilinde hareket etmeniz inanın hayatınızı kurtarmanıza sağlayacaktır.

ZE: Sedef hocam, verdiğin bilgiler için çok teşekkür ediyorum. Katıldığın için de teşekkür ediyorum. Çok sağ ol arkadaşım. Mahmut hocam, bu soruları sana yöneltmek istiyorum. Deprem sonrası hayatına kattığın yeni kararlar nelerdir?

MD: Zor zamanlar, güzel dostlar getirir. Çok zor zamanlardan geçtik, ama çok çok güzel insanlarla tanıştım. Çok farklı bir şeydi. Yani gelen ekipler arasında gönüllü ekipler arasında o kadar samimi sıcak bir karşılama. Bu kadar içten bir sıcaklık beklemiyordum. Bu beni çok farklı bir yere taşıdı. Yani farklı bir yere konuşlandırdı ve hayatımın merkezinde şu oldu. Hizmet odaklı sadece hizmet etti. Bu şekilde, yani şu an bu konuda sadece bulunduğum topluma yaşadığım yere hizmet etmek istiyorum. Başka hiçbir şey de değilim yani şu an. Sadece bu mutlu ediyor.

ZE: Evet. Peki hocam, deprem sonrası herhangi bir psikolojik destek aldınız mı?

MD: Yok, almadım. Aslında toplum, yani sürekli aktif olma, sürekli ihtiyaç sahibi insanlara bir şeyler ulaştırmam, birebir. Her gün bunları yaşamam. Sabah yedide iş başında olup, akşam onda bu yaptığımız günü değerlendirmesini arkadaşlarla beraber değerlendirerek daha sonra yayan bir şekilde 3, 4km eve yürümek. Yani imkanlar çok kısıtlıydı benim için. Bu zorluklar içerisinde bu şeyleri bu şekilde kaldırabilmek, yani motive etti daha farklı bir hale getirdi. Yani çok güçlü hissediyorum kendimi, her ne kadar durgun görünsem de şey görünsem de içten içe böyle farklı bir şey var. Yani onu söyleyeyim ama bunu dışarıya yansıtmıyorum sadece.

ZE: Peki hocam, depremi yaşamış biri olarak bizlere afete hazırlık ve kriz anındaki davranışlarımız hakkında tavsiyeleriniz ne olabilir?

MD: Yani afete biz deprem bölgesinde yaşıyoruz zaten. Deprem anında yapıların, yani yapılacak dan çok Haydar hocamızın dediği gibi. Önlem almamız gerekiyor. Daha öncesinden ha bilim insanlarını toplarsınız işte jeoloji profesörlerine, onun dışında inşaat mühendislerini diğerlerini bir araya getirirsiniz. Onlar bir karar alır. Bu kararlar uygulanır. Bu şekilde yapılması gerekiyor. Yani ovalık bize eminde 5 katlı bir binanın yapılmasını ben uygun görmüyorum mesela Yayladağı gibi yerlerde mesela 4 şiddetinde deprem hiç hissedilmiyor bile. Samandağ da mesele çok fazla sallanmasına rağmen arkadaşa hissetmedik bile dediler. Yayladağı'nda yani kaya zeminle toprak zemini arasında dağlar kadar fark var. Ve bu yüzden yani şunu görebiliyoruz, demek ki bilim adamları doğru söylüyor. Burada bir gerçeklik var. Biz o zaman ne yapacağız? Bilim ne diyorsa onu uygulayacağız. Yani deprem anında ne yapmaktan çok depremden önce bunu hazırlığını önlemini almalıyız. Çünkü deprem anda yapacak bir şey olmuyor. Ben de biliyorum mesela masanın altına geçmenin tehlikeli olduğunu ama o anda tutunacak bir şey arıyorsunuz biliyor musunuz? Yok, etrafta bir şey yoktu. Ve o korkuda o panikten yapacağınızı bilemiyorsunuz çünkü yürüyemiyorsunuz. Böyle bir şey de hazırlıklı değilsiniz. Psikolojik mi? Ben bu kadar şiddetli bir şeye hazırlıklı değilim. Daha önceden 6 şiddetinde depremler gördüm. Evet ama böyle bir şey görmedim.

ZE: Evet, Mahmut hocam size kesinlikle katılıyorum. Depremden önce hazırlıklarımızı yapmak gerekiyor. Bu hazırlık derken, dediğiniz gibi bu konuda ehil olan kişilerden, yani dediğiniz gibi jeoloji mühendisleri, inşaat mühendisleri gibi her türlü bu alandaki bilgi sahibi olan kişilerin sözlerine kulak vermekle oluyor. Aslında bunlarla ilgili çok sayıda tez, makale, bilgi yıllardır aslında var. Belki bizlerin bunları okuması, bizden ziyade karar vericilerin bunlara daha çok kulak kabartması veya toplum olarak insanların bireysel olarak bunu talep etmesi gerekiyor. Yani bizler ev alırken bilinçlenerek ovalık zeminde dediğiniz şartları taşıyan evleri almadığımızda, sağlam zemin gözettiğimizde, gittiğimiz yerde afad planları da incelediğimizde daha bilinçli olduğumuzda, ev yapıcılar veya bu sefer bizim taleplerimize uygun buna yönelik bina yapılacağından dolayı değişim toplumda, bir değişim olacak. Yani dediğiniz gibi hazırlık safhası daha önemli ama vatandaş olarak bizler de bilinçli olarak ve doğruyu talep etmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Size katılarak.

MD: Özür dileyerek, şey eklemek istiyorum. Şu an orta hasar ve ağır hasarlı binaların çoğu, hani adam binasını apartmanı kiraya veriyor, insanlar otursun diye onu az hasara veya orta hasara çevirerek güçlendirmeyi yoluna gidiyorlar ve maalesef artık bunu nasıl yapabilirler bilmiyorum. Yani bunun önüne geçilmesi gerekiyor. Acil bir şekilde şehirleşmenin, dağlık kesimleri, yani kayalık zemine doğru kayması gerektiğini düşünüyorum ki, bilim bunu gösteriyor, bunu öneriyor. Özellikle Yayladağı tarafı çok müsait buralara eski yerleşim alanıdır. Zaten geçmişten beri gelen bir yerleşim alanıdır. Benim söyleyeceklerim şimdilik bu kadar.

ZE: Tamam, çok teşekkür ederim. Haydar hocam, bu soruları size de yöneltmek istiyorum. Sizin düşüncelerinizi almak istiyorum. Deprem sonrası hayatınıza kattığınız yeni kararlar nelerdir? Hangi önlemleri almayı düşünüyorsunuz? Bu sorudan başlayabilir miyim?

HÖ: Sorunun cevabı için konumu değiştirme müsaade var mı?

ZE: Tabii, buyurun.

HÖ: Bunlar benim evimin eşyaları. Görebiliyor musunuz? Ben bunun içinde bıraktım. Şimdi tekrar bulunduğum yere geçeyim. Arkadaşlarıma katılıyorum. Hayatta bir gün var, o da bugün. O günü yaşayan her insanın aklından mı geçiyor? Hayatta bir gün var, o da bugün. Bazı şeyleri dert etmemeyi öğrendim. Şu gencecik yaşımda, 51 yaşında. Bazı şeyleri kin haline getirmemek, çok küçük şeyleri çok büyük hale getirmemek, sevdiğin insanlara sarılabilmek. Yeni arkadaşlar edinebilmek, bazı şeyleri tekrar gözden geçirmek lazım diye düşündüm. Psikolojik destek aldın mı? Yani bir defa gittim. Bandırma'da kızımın eşimin ısrarıyla. Şu anda seninle bir şey yok. Bize güçlü duruyorsun, bizi korumak adına, ama bir travma yaşayacaksın dediler. Tabi evet, ben de sıkıntıları yaşadım. Bir defa gittim. Âmâ öğrencilerim yani okul başladığında Eylül’le beraber öğrencilerime kavuşunca yönetici olduğumu söylemiştim. İlk gün müdür bey konuşmayı bana verdi, senin çene sağlam dedi. Konuşabilirsin, ben de aldım. Mikrofonu elime çocuklar hoş geldiniz dedim ve o okulda ilk defa görüyorlar beni, yani yeni tayin olmuşum. Hoş geldiniz dedim. 10 yıl önce Reyhanlı’dan gitmiştim, yeri geldim. İyi ki varsınız, iyi ki geldiniz, bütün sıkıntımı aldınız. Sizler var oldukça ben daha güçlü hale geleceğim dedim. Şu anda hem bana verilen işler açısından görev bölümü adına, hem de öğrencilerimin yaklaşımı muhteşem. Geçen hafta röportajı derste. İl afet afad müdürümüzün programı izlettim öğrencilerime. Biraz siz ne kadar güzel konuşuyorsunuz? Vallahi haberim yok dedim. Ben güzel konuşuyormuşum öyle bir.

ZE: Evet, çok güzel konuştunuz, tebrik ediyorum hocam, gerçekten diksiyonunuzu ve konuşmanızı ben de çok beğendim.

HÖ: Teşekkürler hocam. Tabii ki, çocuklar o programı baştan sona izlettim. Tontiş dedelerini çok sevdiler, özellikle onu söyleyeyim. Afad müdürümüz de benim için çok güzel bilgiler verdi. Uzatıyorum, kusura bakmayın ama hayat boyu ilgili artık vazifem şu; bir coğrafyacı olarak, bir öğretmen olarak ne kadar aydınlatırsam, ne kadar gördüğüm kötü ya da doğru bilinen yanlışları düzeltmek adına çaba gösteririm. Onun haricinde birbirimize saygı, sevgi amaç bu, yani güzel bir gün o da bugün.

ZE: Aynen öyle, bugünü güzelleştirdiğiniz için bizimle, tüm katılımcı öğretmen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Şunu söylemek istiyorum, Sedef hocam ve Esra hocamla biz aynı okuldayız. Derslerimizin olduğu günlerde görüşebiliyoruz. Onlarla yüz yüze bu röportajı istediğimde kırmadılar. Benim teklifimi kabul ettiler, katıldılar. Çok teşekkür ediyorum. Haydar hocamla bu röportaja ek olması açısından, Hatay’da deprem bölgesinden, özellikle Hatay'ın çok yıkıma uğradığını biliyorum. İnternetten rastgele bir okul seçtim, orayı aradım. Oradaki okul müdürü, Haydar hocamın müdür yardımcısı olduğunu öğrendim ve kendisi de coğrafya öğretmeni olduğu için, ben de coğrafya öğretmeni olarak kendimi tanıttım. Haydar hocamın telefonunu verdi, aradım ve "Hocam, ben afet haberciliği röportajı yapmak istiyorum. Katılır mısınız?" dediğimde hemen evet dedi. Yani yüz yüze tanışıklığımız yok, daha öncesinde herhangi bir tanışıklığımız olmamıştı. Bana bu kadar zaman ayırdığı için çok teşekkür ediyorum. Mahmut hocamla da benim bir öğrenci arkadaşımız, onur Kızılay'a katıldı ve şu an Hatay'da çalışıyor. Ona, Mahmut hocamın numarasını verdim. Mahmut hocamla da herhangi bir şekilde yüz yüze görüşmem olmadı. Telefonla görüştüm, röportajdan bahsettim, hemen kabul etti. Katılabileceğini söyledi. Gerçekten toplumun dayanışması bu noktada da var. Birbirimizi tanımasak, görmemiş dahi olsak, öğretmenlerin dayanışması bir telefonla bana bu kadar zaman ayırdığı için. Tüm öğretmenlere canı gönülden teşekkür ediyorum. Bu verdiği bilgilere de çok teşekkür ediyorum. Biz yaşamamış olsak da, o anı şu an yaşamış kadar elbette ki olamayız, ama bir nebze hissettiğimi düşünüyorum. Çok teşekkür ediyorum ve sözü Ali Osman Öncel hocama bırakıyorum.

Depremle Yüzleşmek: 

Tecrübeler, Risk Azaltma ve Çözüm Önerileri

AOÖ: Hocalarına ben çok teşekkür ediyorum. Gerçekten, Haydar hocamın dediği gibi, ben de 30 yılı aşkın bir süredir sismoloji öğretiyorum. Ancak tabii ki, sesim ojenin teknik yönlerini yönetiyoruz. Bu depremlerin yaşanmış yönlerini, insan üzerindeki etkileri ve deprem anında sonrasında bıraktığı devasa izleri gerçekten şaşkınlıkla izledim. 99 depreminde annem depremi yaşayan biri, babam da depremi yaşayan biri; onlar anlata anlata bitiremiyorlar. O 45 saniyenin nasıl geçtiğini. Bizim binamızın yanındaki binada yıkıldı, 35 kişi öldü. Avcılar'da deprem bağlı olarak yapı kapasitesinin zayıflığı nedeniyle öldüler. Bizim binamızın yanındaki binada insanları öldürdü ama bizim binamız ayakta kaldı. Az önce Mahmut hocamın dediği gibi, yapıların depremle baş etme kapasitesini yükseltecek atılacak küçük adımlar deprem olduğunda bizi büyük felaketlerden koruyor. Oturduğum o apartmanda deprem öncesi bir tadilat yapılması noktasında önerilerim olmuştu. Kat malikleri toplantısında, sağ olsunlar bir inşaat mühendisi desteğiyle binamızın kollarındaki korozyonu büyütecek. O zemindeki ıslaklık, çünkü yamaçtaydı. Orada bir tadilat yapıldı. Aynı iki binadan biri ayakta kaldı, biri yıkıldı. Bu nedenle deprem sonrası ne devletin ne de milletin afet sonrası kurtarma ile ilgili yapacakları sınırlı.  O nedenle afet öncesi deprem riskini azaltmakla amaçlı ve çalışmaların hızlandırılması gerekiyor. Afet eğitmenine ihtiyacımızın olmaması gerekiyor. Çünkü bizlerin deprem risk eğitmenine ihtiyacımız var. Ancak riski azaltarak insanlarımızı kurtarabiliriz. Ölen insanlarımıza tabii ki Allah’tan rahmet diliyoruz. Ama kalan insanlarımız da durumu ortada. Şu anda daha iyi anlamaya başladım. Yalnız kalamıyor, eve giremiyor, gece uyuyamıyor. Deprem sonrası sağ kalan insanlarımızda gerçekten oldukça endişeli bir yaşam sürüyorlar. Bu toplantı bana şunu öğretti: topyekûn risk azaltma amaçlı bizlere mücadele etmek gerekiyor. Genellikle afet eğitmenleri, " deprem olmadan önce bir lira harcadık mı bizleri deprem sonrası sekiz lira harcamaktan kurtaracak" mottosunu çok tekrar ederler. O zaman deprem gelmeden 1 harcayalım, hem 8 harcamaktan hem de insanlarımızı kaybetmekten kurtulalım.  Deprem ve olduktan sonra insanlarımızı kaybettik. Sonra üstüne sekiz misli para, olsa da harcamanın bir faydası yok, bir insanın canının bedeli tüm harcanan paralar karşılığı değildir. Bizim bir deprem öncesi canının bedeli, harcanacak deprem sonrası meblağlar olamaz. Bizlerin topyekûn bir seferberliğe ihtiyacımız var. Kentsel dönüşümün sosyal boyutu diye bir toplantı, sempozyum düzenlemiştim, ama bu aslında kentlerin çöküşünün sosyal boyutunun araştırılmasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Burada dört yaşanmış hikâye bile gerçekten bunu, ne bileyim, karar vericiler dinlese çoktan çözüm çıkar. Kısaca,  bilim insanlarının deprem öncesi yapılması gerekenlerin hayata geçmesiyle ilgili olarak pek bir etkisi yok. Yıllardır anlatıyoruz. 99 depreminden önce ilk yayınlamış olduğum makale ve 1995 yılında çıktı, "Kobe depremi, İstanbul’da deprem tehlikesi". Bu makalenin özet kısmını bugün de paylaşıyorum. Aynı şeyleri, yıllardır ben dahil bilim insanları söylüyor ama gerçekten bilimi hayata geçirecek, karar vericilerin harekete geçmesi gerekiyor. Bu karar vericiler tabii ki sizlerin ellerinde şekilleniyor. Öğretmenlerimizin ellerinde şekilleniyor. O nedenle hocalarımızın farkındalık amaçlı bu katılımları çok önemli. Çünkü bizler uzaktan depremin tabii ki ayak seslerini duyuyoruz ama depremin içinde yaşanan bu yaşanmışlıklar anlatılabilir gibi değil. Ancak yaşayan bilir ve yaşayan anlatabilir. Gerçekten hepinize çok teşekkür ediyorum. Tekrar acılarınızı burada tekrar anlattığınız için, inşallah bu acıların azalması, tekrar bu acıların yaşanmaması amaçlı olarak ilgili makamlara karar vericilere,  iki saati aşkın bu yayın kapsamında sizlerden öğrendiklerimiz, temennileriniz, o kitlelere ulaştırılabilir. Tabii ki dökümünden sonra bunları, inşallah bizler ilgili makamlara cimer üzerinden ulaştırmaya çalışacağız. Çözüm önerileri olarak gerekeni yapmaya çalışacağız ve çok teşekkür ediyorum. Allah sizlerden razı olsun. Ölmüşlerinize de Allah rahmet eylesin. Size de sabırlar versin, Allah benzerini bir daha yaşatmasın, ama bu ülke deprem ülkesi ve bu depremler 6 Şubat'da orada yaşandı. Yakın gelecekte başka yerlerde yaşanacak. Depremin felakete dönmemesi için tek çare deprem olmadan önce risk azaltma amaçlıyapabileceklerimiz.  Çok teşekkür ederim, çok saygılar, selamlar efendim.

ZE: Çanakkale'den sevgi ve saygılar, katılımınız için çok teşekkür ediyorum. Hocam, burada farklı deneyimlere sahip olan katılımcılar varsa ve eklemek istedikleri bir şeyler varsa, onları da alabilir ve yayınımızı sonlandırabilirsiniz.

AOÖ: Elbette, dinleyicilerimizden söz almak isteyen varsa, söz alıp konuşabilirler. Şu anda bir el kaldıran kimse yok. Bundan sonra zaman, yönetim zamanı. Bu depremlerin yıkıcı etkisinden kurtulma zamanı. TOKİ örnekleri veriliyor, TOKİ standartlarını yaygınlaştırmamız lazım. Okulları TOKİ yapması lazım, evleri çok TOKİ yapması lazım. Nasıl TOGG diye arabamız varsa? Bizim de TOKİ’ye ait bir yerli konut markamız olmalı. Bu konut markasını yetkilendireceksiniz, her yer TOKİ olduğu zaman depremler ile şehirler enkaza dönmeyecek. TOGG arabamızla övünüyoruz. Meydanı TOKİ’ye bırakmak gerekir diye düşünüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum, iyi akşamlar dilerim.

ZE: Herkese iyi akşamlar, katılımınız için tekrar teşekkür ediyorum.

SS: Herkese iyi akşamlar diliyorum.

HÖ: Sayın hocam, Ali Osman hocam bir ricam olabilir mi? Bir önerim daha doğrusu.

AOÖ: Evet, hocam.

HÖ: Çanakkale İl Afad Müdürümüz, sayın hocamın sanırım yaşlılık nedeniyle emekliliği söz konusu olacak yakında.

AOÖ: Evet.

HÖ: Hatırlar mısınız Ahmet Mete Işıkara? Rahmetli, depremin yüzü olmuştu, afetin yüzü olmuştu. Sayın müdürümüz çok güleryüzlü bir insan, çok bilgili bir insan. Neden değerlendirilmesin? Böyle olmasın ki, neden yeni afet bilinci oluşturmada bir tontiş, bir büyüğümüz olmasın? Ben öyle diyorum, kusura bakmasın.

ZE: Haydar hocam, çalışmayı da çok seviyor. İbrahim Bey, sizin bu teklifiniz üzerine mutlu olacağını düşünüyorum. Yani yardımcı da olacaktır.

HÖ: Evet, inşallah. Yani hakikaten güler yüzü, bilgi ve birikimiyle. Çünkü çok uzun bir zaman bu konu üzerinde zaman harcamış. Umarım değerlendirilir. Neden olmasın? Çok teşekkür ederiz. Değerli bilgileriniz için çok memnun oldum.

AOÖ: Evet, hocam iyi bir teklif, inşallah sizler de teklif edersiniz. Afet sonrası durumların sıfırlanması için bizlerin aslında deprem öncesi riski azaltacak çalışmalara liderlik için insanlara daha çok ihtiyacımız var. Çünkü İstanbul için hazırlanan deprem senaryosunda otuz dört milyon

arama ve kurtarmacıya ihtiyaç var. Üç yüz kırk bin bina yıkılacak afet sonrası, yani görüyoruz. Depremler gece geliyor, çökseniz, çökemezsiniz, tutuyorsanız tutunamazsınız. O nedenle bizlerin aslında afet sonrası tontiş dedelerden daha çok görünmeyen, afet öncesi ve bu tür afete dönmeyecek binaları, sismik izolatörlü hastaneleri yaptık. Doğu Anadolu’da ayakta kalıyorlar, işte TOKİ'ler ayakta kalıyor. TOKİ standardı yapıları çoğaltmamız lazım. Gerçekten herkesin ev yaptığı, okul yaptığı bir sistemden çıkmamız gerekiyor. TOKİ standartları yaygınlaştığı zaman okullarda, evlerde bizim "deprem dedelere" de ihtiyacımız kalmayacak. Japonların bir depremde güldüğü gibi göreceğiz. Beşikte sallanan bir bebeğin keyiflendiği gibi. Japonya’da yaşadım. O Japonlar gibi böyle tebessüm edeceğiz. Bizleri tebessüm ettirecek dönüşümlere ihtiyacımız var. Çünkü bir risk azaltma mühendisiyim, amacım zaten afet sonrası müdahale ve kurtarma değil. Bugün mesela bir gazete manşeti var; "o yirmi beş kişinin ölü çıktığı apartmanın zemin etüdü yapılmamış". Biz zemin mühendisiyiz, zemin mühendisi yetiştirdiğimiz insanlar bugün maalesef bölümümüzü tercih etmiyor. Çünkü iş bulamadıkları için, neden iş bulamadıkları anlaşılıyor. Anlaşılıyor çünkü zemin etüdü yaptırılmıyor. Ondan sonra binalar neden yıkıldı? Çünkü TOKİ zemin etüdü yaptırmadan binalarını projelendirmiyor. Ama her yer TOKİ değil ki. Türkiye'de yaklaşık beş yüz bin müteahhid var. Tüm Avrupa birliğinde yirmi beş bin iken Türkiye’de niye yaklaşık beş yüz bin müteahhit var?. En çok depremde binaların yıkıldığı, insanların öldüğü bir ülkede niye bu kadar çok müteahhit var? Yani bunları tartışmamız lazım. Riski büyüten afetlerin sonuçlarını çoğaltan bu tür etkenleri azaltmamız gerekiyor. Çok teşekkürler, saygılar.

AOÖ: İyi akşamlar, iyi günler.

No comments:

Post a Comment