S.H. Nasr'ın Türkiye'deki tanınmasına MAVERA Dergisi'nin ve kurucularında Prof.Dr. Nazif Gürdoğan'ın önemli bir katkısı olmuştur. Dergi, Nasr'ın eserlerini Türkçeye çevirerek ve onun fikirlerini tanıtarak, geniş bir kitleye ulaşmasını sağlamıştır.
Nasr'ın Türkçe'ye çevrilen ilk kitabı "İnsan ve Tabiat"'tır. Bu kitap, Nasr'ın geleneksel İslam düşüncesindeki insan ve doğa arasındaki ilişkiye dair bakış açısını sunmaktadır. Kitap, Türk okurları arasında büyük ilgi görmüş ve Nasr'ın fikirlerine olan ilgiyi artırmıştır.
Nasr'ın eserlerinin diğer önemli çevirileri arasında "İslam'ın Kalbi", "Modern Dünyada Geleneksel İslam" ve "Kutsal Bilim İhtiyacı" yer almaktadır. Bu eserler, İslam felsefesi, tasavvuf ve İslam medeniyetinin diğer yönleri hakkında derinlemesine bilgiler sunmaktadır.
Nasr'ın eserleri, Türk düşünce dünyasında önemli bir etki yaratmıştır. Onun fikirleri, İslam'a ve geleneksel değerlere olan ilgiyi artırmıştır. Nasr, günümüzde de Türkiye'de okunan ve saygı duyulan önemli bir İslam alimi olarak kabul edilmektedir.
Nabi Avcı'nın Nasr'ın eserlerini Türkçeye kazandırması da bu bağlamda önemli bir rol oynamıştır. Avcı'nın çevirileri, Nasr'ın fikirlerini Türk okurları için daha erişilebilir hale getirmiştir.
Sonuç olarak, S.H. Nasr'ın Türkiye'deki tanınmasında MAVERA Dergisi ve Nabi Avcı'nın önemli bir katkısı olmuştur. Nasr'ın eserleri, Türk düşünce dünyasında önemli bir etki yaratmış ve İslam'a ve geleneksel değerlere olan ilgiyi artırmıştır.
Seyyid Hüseyin Nasr, günümüzün önde gelen düşünürlerinden biri olarak kabul ediliyor. Kendisiyle tanışmadan önce pek fazla bilgim yoktu, ancak Türk düşünür Nazif Gürdoğan hocamızın kanalı sayesinde onu daha yakından tanıma fırsatım oldu. Özellikle YouTube'da izlediğim videoları ve verdiği röportajlar beni derinden etkiledi. Nasr'ın MIT jeofizik biliminde lisans ve doktora uzmanlığı, İslam'ı anlatma biçimi ve konuşma tonlaması beni büyüledi.
Ne yazık ki bugün İstanbul'da AKM'de yapılacak olan konferansına katılamadım, ancak internet üzerinden izleme şansım oldu. Çok eski yıllarda yapılmış bir konuşmasının metnini Türkçeye çevirdim ve bu çeviriyle gençlere Nasr'ı tanıtmaya katkı sağlamayı umuyorum. Kendisinin İslam'ı anlatma tarzı, duruşu ve vücut dili gerçekten dikkat çekiciydi. Ayrıca, İslam hakkında merak ve endişesi olanlara verdiği cevaplarla da rahatlık ve konuşma yumuşaklığıyla da beni etkiledi.
Röportajı dinlerken, Nasr'ın sözleriyle kalpten kalbe bir iletişim kurduğumu hissettim. İslam'ı merak edenlere nasıl anlatılması gerektiği konusunda onun akıcı İngilizcesinden ve verdiği cevaplardan öğrenecek çok şeyimiz var. Özellikle, Kuran'da geçen "yumuşak konuş, belki kalbi yumuşar" ayetini hatırlatması da benim için önemliydi.
Seyyid Hüseyin Nasr'ın daha fazla insan tarafından tanınmasını, okunmasını ve dinlenmesini diliyorum. İhtiyacımız olan şey, Asr-ı idrakine uygun bir şekilde İslam'ı anlatmak ve anlaşılmasına katkı sağlamaktır. Nasr'ın bu konudaki ustalığı bize ilham ve rehberlik sunuyor.
Nasr'ın Konuşmasından Öğrendiğimiz Dersler:
- İslam'ı anlatırken yumuşak ve saygılı bir dil kullanmak önemlidir.
- İslam'ın evrensel mesajını, farklı inançlara sahip insanlara da hitap edecek şekilde aktarmak gerekir.
- Kuran ve hadislerin ışığında, İslam'a dair güncel ve doğru bilgiler sunmak önemlidir.
- İslam'ın sadece bir din değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı olduğunu vurgulamak gerekir.
Seyyid Hüseyin Nasr, İslam'ı anlamak ve yaşamak isteyenler için değerli bir rehberdir. Onun eserlerini okumanızı ve konuşmalarını dinlemenizi tavsiye ederim.
Bölüm 1: Allah'ın Yargısı Nedir?
Robert Lawrence Kuhn: İslam felsefesinde yargı ve ebedi hayat nasıl ele alınıyor?
Seyyid Hüseyin Nasr: Yargı ve ebedi hayat, İslam felsefesinde birbirine sıkı sıkıya bağlı iki kavramdır. Özgür iradeye sahip varlıklar olarak, dünyadaki eylemlerimizden sorumluyuz ve bu eylemlerimiz, Allah'ın ahiretteki yargısına temel oluşturacaktır. Bu bakımdan, İslam'daki yargı anlayışı, Yahudilik ve Hristiyanlık'taki yargı anlayışıyla da bazı benzerlikler gösterir.
Robert Lawrence Kuhn: Ruhun ölümsüzlüğü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Seyyid Hüseyin Nasr: İslam inancına göre, bedenimiz öldüğünde ruhumuz yok olmaz. Ruhumuzun farklı katmanları ve seviyeleri vardır ve bu dünyadaki varlığımızın meyvelerini öteki dünyaya taşırız. Eylemlerimiz, ruhumuzun ahiretteki halini ve Allah'ın yargısına nasıl maruz kalacağımızı belirler.
Robert Lawrence Kuhn: Cehennem ve ceza kavramları nasıl yorumlanıyor?
Seyyid Hüseyin Nasr: Cehennem, genellikle ateşle ilişkilendirilen bir yer olarak tasvir edilir ve bu tasvir Yahudilik ve Hristiyanlık'ta da mevcuttur. Cehennemin en büyük azabı ise Allah'tan sonsuza kadar ayrılmaktır.
Ancak bazı İslam alimleri, cehennemin ateşinin ebedi olmadığını ve ölümden sonra ruhun gelişime devam edebileceğini savunur. Bu görüşe göre, cehennemdeki azap, ruhun Allah'a dönmesini ve O'nun affını dilemesini sağlamak için bir araç olarak görülebilir.
Robert Lawrence Kuhn: Ölümden sonra bile ruhsal ilerleme mümkün mü?
Seyyid Hüseyin Nasr: Evet, İslam felsefesinin bazı okullarına göre, ölümden sonra da ruhsal gelişim mümkündür. Ruhumuzun gelişimi bedenimizin ölümüyle sona ermez. Bu görüş, diğer büyük dinlerdeki ahiret inançlarıyla da paralellik gösterir.
Robert Lawrence Kuhn: Son olarak, Allah'ın merhameti hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Seyyid Hüseyin Nasr: Allah'ın yargısı her zaman merhametle dengelenir. Allah affedicidir ve O'nun affetme ihtimali her zaman vardır. Hiç kimse Allah'ın yargısını önceden bilemez. Bu, İslam inancında çok önemli bir ilkedir ve Allah'ın yüceliğine saygı gösterilmesi gereken bir husustur.
Bölüm 2: Sonsuz Hayat Nasıl Bir Şey?
Robert Lawrence Kuhn: Ebedi hayat çoğu dinin vaadidir. İslam'da ebedi hayat nasıl bir şeydir?
Seyyid Hüseyin Nasr: İslam'ın öğretilerinin bu yönü Batı'da çok yanlış anlaşılmaktadır ve bazen kasıtlı olarak çarpıtılmaktadır. Kur'an'daki cennet tasvirleri duyusal bir dil kullanır. Örneğin, İslam cennetinde hayvanlar ve bitkiler vardır. Cennete "bahçe" anlamına gelen Farsça kökenli bir kelimeden gelmektedir. İslam öncelikle cenneti bir bahçe olarak tanımlar. Bu, Babil bahçelerinin soyutlaması değil, aksine Babil bahçeleri cennetin yansımalarıdır. İspanya ve Hindistan'daki ünlü İslam bahçeleri de bilinçli cennet yansımalarıdır.
Robert Lawrence Kuhn: Cinsellik konusuna gelince, Kur'an'da cennet tasvirlerinde hurilerden bahsedilir. Bu tasvirler nasıl yorumlanmalıdır?
Seyyid Hüseyin Nasr: Bu tasvirler, Orta Çağ'da İslam'ın manevi olmadığı ve çok duyusal olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Ancak 20. yüzyıldaki cinsel devrimden sonra, bazı Hristiyanlar bu tasvirlerden daha az rahatsızlık duymuştur. Cinsel birliktelik, bu dünyadaki en güçlü duyusal deneyimlerden biridir. Fakat bu deneyim sınırlıdır; fiziksel ve duygusal sınırlamalar, ilişkiler ve birçok başka etkenle sınırlıdır. Bu sınırlamaları kaldırırsanız, cinsel birlikteliğin özündeki deneyim, kayıp cennetin arayışı gibidir.
Robert Lawrence Kuhn: Kur'an'daki cennet tasvirleri sembolik olarak mı anlaşılmalıdır?
Seyyid Hüseyin Nasr: Evet, kesinlikle. Bu konuda Arapça, Farsça ve diğer İslam dillerinde binlerce kitap yazılmıştır. Büyük mistikler, 50 yıl oruç tutmuş insanlar, sadece göksel bir yemek yemek veya güzel bir huri ile tanışmak için cennete gitmek istememişlerdir. Bu tasvirleri sembolik anlamlarıyla anlamışlardır. Gerçekten aç olduğunuzda, ilk lokma neredeyse Tanrı'yı yemek gibidir. Bu dünyadaki zevkler, cennetteki deneyimlerin yansımalarıdır.
Robert Lawrence Kuhn: İslam'da cennet nasıl bir yerdir?
Seyyid Hüseyin Nasr: İslam'da cennet, insanların düşündüğünden çok daha karmaşıktır. Kur'an, cennette farklı seviyeler olduğunu belirtir. En yüksek cennet, bahçenin değil, özün cennetidir. Bu, her kavramın ve fikrin sınırsız varoluş formunu aştığı bir seviyedir.
Robert Lawrence Kuhn: İslam cennetinde, bazı dinlerin öğrettiği gibi, kişiliğimizi kaybedip kozmik bilinçle birleşiyor muyuz?
Seyyid Hüseyin Nasr: Bu soruya cevap vermek zor çünkü ilahi denizde yüzmek gibi bir şey var, ancak hâlâ kim olduğumuzdan bir şeyler koruyoruz. Meister Eckhart'ın "karışma olmadan birleşme" ifadesi bu durumu güzel bir şekilde tanımlar. En yüksek seviyede, benlik ve senlik ilişkisini aşarız ve ilahi birliğe ulaşırız. Bu büyük bir gizemdir ve akıl yoluyla tam olarak anlaşılamaz.
Robert Lawrence Kuhn: Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum. Beatifik bir cennet fikrini seviyorum, ama insani olarak konuşursak, bir süre sonra sıkıcı olabilir.
Seyyid Hüseyin Nasr: Bu, sıradan bilincimizin zamana bağlı olmasından kaynaklanıyor. Zamanın ötesine geçmeyi hayal etmek zor. Öğrencilerime şunu söylerim: Sevdiğiniz biriyle randevudayken saatler bir dakika gibi geçer. Ama ayrıldığınızda bir saat on gün gibi gelir. Zamanın içsel bir deneyimi vardır ve bu dünyada bile zamanı aşma olasılığımız vardır.
Robert Lawrence Kuhn: Cennet tasvirlerine yönelik sorularımız, bu gerçekliklerin deneyim eksikliğinden kaynaklanıyor. İslam felsefesinde nihai gerçeklik nedir?
Seyyid Hüseyin Nasr'ın MIT Çalışmaları ve Di Santillana ile Bağlantısı
MIT'de Eğitimi:
Seyyid Hüseyin Nasr, 1958 yılında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) fizik mühendisliği okumaya başladı. Bu sayede aldığı eğitim, ilerideki çalışmaları için sağlam bir temel oluşturdu.
Tezi:
Nasr, MIT'de yüksek lisans tezi olarak "The Role of the Metaphysics of Science in the Philosophy of Science" (Bilim Felsefesinde Metafiziğin Rolü) adlı bir çalışma kaleme aldı. Bu tezde, bilimsel araştırmanın metafiziksel varsayımlara ve inançlara dayandığını savundu. Bu tez, bilim ve din arasındaki ilişkiyi ele alan önemli bir eser olarak kabul edilir.
Di Santillana ile İlişkisi:
Nasr, MIT'de ders aldığı İtalyan tarihçi ve bilim felsefecisi Giorgio de Santillana ile yakın bir ilişki kurdu. Santillana'nın çalışmaları, Nasr'ın kendi fikirlerini geliştirmesinde önemli bir rol oynadı. Özellikle, Santillana'nın bilim ve dinin ortak bir kökene sahip olduğu fikri Nasr'ı etkiledi.
MIT'den Sonra:
Nasr, MIT'den mezun olduktan sonra Harvard Üniversitesi'nde İslam felsefesi ve tarihi üzerine çalışmalarına devam etti. Daha sonra İran'a dönerek Şerif Üniversitesi'nde profesörlük yaptı. 1980 yılında İran'dan ayrıldıktan sonra Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşamaya ve akademik çalışmalarını sürdürmeye devam etti.
Nasr'ın MIT Çalışmalarının Önemi:
Nasr'ın MIT'deki çalışmaları, bilim ve din arasındaki ilişkiye dair önemli bir bakış açısı sunmaktadır. Metafizik ve dinin bilimin gelişmesinde oynadığı rolü savunan Nasr, bu konudaki geleneksel görüşlere meydan okumuştur.
Sonuç:
Seyyid Hüseyin Nasr'ın MIT'de aldığı eğitim ve yaptığı çalışmalar, İslam felsefesi, bilim tarihi ve din ve bilim ilişkisi alanlarındaki önemli katkılarının temelini oluşturmuştur. Di Santillana ile olan ilişkisi de bu çalışmaları üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur.
Ek Kaynaklar:
Seyyid Hüseyin Nasr'ın MIT tez konusu biraz ağır bir başlık:
"Bilim Felsefesinde Metafiziğin Rolü"
Basitçe söylemek gerekirse, Nasr bu tezinde bilim insanlarının aslında sandıkları kadar tarafsız olmadıklarını söylüyor. Bilimsel çalışmalarında genelde gözlem ve deneylerden bahsedilir. Fakat Nasr, bilim insanlarının bu gözlem ve deneyleri yapmadan önce bile aslında kafalarında bir çerçeve, bir inanç sistemi olduğuna dikkat çekiyor.
İşte bu çerçeveye de "metafizik" diyoruz. Metafizik, "fiziğin ötesi" anlamına geliyor ve varlık, bilgi, hakikat gibi en temel sorularla ilgileniyor.
Nasr diyor ki, insanlar hangi dine inanırsa inansın veya inanmasın, mutlaka bir şekilde dünyanın nasıl işlediğine dair bir algıya sahip oluyorlar. Bu algı da ister istemez bilimsel çalışmalarını etkiliyor.
Örneğin, bir kimyacı elementlerin yapısını araştırırken, atomların varlığına inanıyorsa ona göre deneyler tasarlıyor, sonuçları yorumluyor.
Nasr'ın bu tezi bilim dünyasında tartışma yarattı. Çünkü geleneksel olarak bilim tarafsız ve objektif olarak görülür. Nasr ise bilimin de insan eliyle yapıldığını, dolayısıyla tamamen içgüdü ve inançlardan bağımsız olmadığını vurguluyor.
Bu tez, bilim ile dinin aslında birbirinden tamamen ayrı alanlar olmadığını, kesişim noktaları olabileceğini düşündürüyor.
No comments:
Post a Comment