The historical interplay between the Ottoman Empire and the Mughal Empire left an indelible mark on the socio-political landscape of India, illustrating a period of intense cultural exchange and the complexities of governance. The Mughal Empire, founded by Babur in 1526, rose to dominate most of the Indian subcontinent, maintaining influence until the British conquest in 1858. This era, enriched by Islamic architecture, literature, and art, continues to shape India’s cultural heritage today.
Foundation and Expansion of the Mughal Empire 🌟
The Mughal Empire began with Babur, a descendant of Timur and Genghis Khan, who emerged victorious in the First Battle of Panipat in 1526. His memoirs, known as the Baburnama, provide fascinating insights into the life of this dynamic ruler and the nascent empire (Britannica, 2024). Babur's successors, especially Akbar the Great, expanded the empire through diplomatic and military prowess. Akbar's rule, characterized by religious tolerance, was instrumental in integrating diverse groups, fostering unity and cooperation between Hindus and Muslims (Wikipedia, 2024).
Akbar’s policies, such as abolishing the jizya tax on non-Muslims and inviting Hindu elites to join the imperial administration, laid a foundation of cultural inclusivity. His era is remembered as a golden period in which art, literature, and architecture flourished, showcasing India as a realm where diversity was celebrated.
British Colonial Impact and Societal Transformation 🏰
The arrival of the British East India Company in 1600 marked the beginning of colonial incursion into India’s political and social fabric. The British gradually established control, introducing a governance system that dramatically changed India’s trajectory. With a small administrative staff managing millions, the British fostered an elite aligned with European ideals and lifestyles, leading to a stratified society and the erosion of local traditions (Akvin Tourism, 2024).
In 1835, intellectual and cultural conflicts arose, challenging the British notion of superiority and igniting early resistance movements. By focusing on religious and social divisions, British policies exacerbated existing tensions, laying the groundwork for the eventual partition of India in 1947, which led to the creation of Pakistan and ongoing communal challenges (Wikipedia, 2024).
Religious and Cultural Dynamics ✨
The British administration’s attempts to classify and categorize India’s populace primarily into Hindus and Muslims heightened religious tensions that resonate today. However, even during this period, movements like Sufism acted as bridges between communities, advocating unity, compassion, and charity. The impact of Sufism endures through modern NGOs and social organizations, promoting welfare and tolerance.
Turkish Influence and the Caste System in India 🕌
The caste system, which has long dictated social mobility in India, coexisted with Islamic traditions. Although Islam's emphasis on equality contrasted with the caste hierarchy, over time, these systems adapted, with Muslim communities sometimes forming caste-like structures, particularly in regions under Mughal influence (Wikipedia, 2024).
The Cultural Richness of India 🌈
India’s diverse cultural heritage is one of its defining characteristics. The Islamic influence from centuries of Mughal rule is prominently visible in Indian architecture, especially in iconic structures like the Taj Mahal, a testament to the fusion of Persian, Turkish, and Indian art.
Contemporary Challenges and Legacy ⚖️
Today, India is home to over 200 million Muslims, though their influence has fluctuated due to historical upheavals, including India’s partition. Social issues such as the caste system continue to affect equality and mobility among various communities, presenting a challenge for modern India to address and overcome.
Future Perspectives 🌏
Looking forward, potential exists for renewed academic and commercial partnerships between Turkey and India. By fostering collaborations, both nations can build on shared historical legacies to strengthen cultural understanding and support each other’s economic growth.
References
- Britannica. (2024). Mughal Empire. Retrieved from
- Wikipedia. (2024). Mughal Empire. Retrieved from
- Akvin Tourism. (2024). The Mughal Empire. Retrieved from
- Wikipedia. (2024). Ottoman Empire. Retrieved from
Through this narrative, we can appreciate how the Ottoman and Mughal empires left a lasting legacy that has continued to influence Indian society and culture. By examining these historical ties, we gain a unique perspective on the shared journey of cultural exchange that shaped India’s past and continues to inspire future cooperation.
Osmanlı ve Babür Hakimiyetinde Hindistan: Kültürel Sentez ve Tarihi Miras 🌍✨
Osmanlı İmparatorluğu ve Babür İmparatorluğu arasındaki tarihî etkileşim, Hindistan’ın sosyo-politik yapısında derin izler bırakmıştır. 1526’da Babür tarafından kurulan Babür İmparatorluğu, Hindistan’ın büyük bir kısmında hakimiyet kurmuş ve 1858’de İngiliz işgaline kadar etkisini sürdürmüştür. Bu dönem, zengin mimari, edebiyat ve sanatla Hindistan’ın kültürel mirasını derinlemesine şekillendirmiştir.
Babür İmparatorluğu’nun Kuruluşu ve Genişlemesi 🌟
Babür, Timur ve Cengiz Han’ın soyundan gelen bir lider olarak, 1526’da Panipat Savaşı’nı kazanarak Babür İmparatorluğu’nu kurmuştur. Kendisinin kaleme aldığı Babürname, bu dinamik hükümdarın yaşamına ve imparatorluğun ilk yıllarına dair çarpıcı bilgiler sunmaktadır (Britannica, 2024). Babür’ün torunları, özellikle Büyük Akbar, imparatorluğu genişletmiş ve dinî hoşgörü politikalarıyla farklı toplulukları bir araya getirmiştir (Wikipedia, 2024).
Akbar’ın Müslüman olmayanlara uygulanan cizye vergisini kaldırması ve Hindu seçkinleri yönetime katma politikası, kültürel kapsayıcılık temelinde bir arada yaşamın yollarını açmıştır. Bu dönem, sanat, edebiyat ve mimarinin altın çağı olarak hatırlanmaktadır.
İngiliz Sömürge Dönemi ve Toplumsal Dönüşüm 🏰
1600 yılında kurulan İngiliz Doğu Hindistan Şirketi, Hindistan’ın sosyo-politik yapısına önemli değişiklikler getirmiştir. İngilizler, küçük bir yönetim kadrosuyla milyonları yöneten bir sistem kurarak, yerel geleneklerin yerini Avrupai bir yaşam tarzıyla değiştirmiştir (Akvin Tourism, 2024). Bu süreçte, dinî ve toplumsal bölünmeler üzerine odaklanmaları, günümüze kadar yansıyan toplumsal gerilimlerin temelini atmıştır.
Dinî ve Kültürel Dinamikler ✨
İngiliz yönetimi altında Hindistan’ın nüfusu, ağırlıklı olarak Hindu ve Müslüman olarak sınıflandırılarak mevcut dinî gerilimler daha da derinleşmiştir. Buna rağmen, Tasavvuf hareketi, toplumlar arası köprüler kurarak dayanışma ve hoşgörüyü teşvik etmiştir. Bu hareketin etkisi, bugün de çeşitli sosyal yardım kuruluşları ve vakıflar aracılığıyla devam etmektedir.
Türkiye Etkisi ve Kast Sistemi 🕌
Osmanlılar doğrudan Hindistan’da hüküm sürmemiş olsa da, Türkiye’den gelen etkiler Delhi Sultanlığı (1210) ile başlayıp Babür İmparatorluğu dönemine kadar devam etmiştir. 11. yüzyılda Gazneli Mahmud’un Hindistan’a gerçekleştirdiği seferlerle başlayan bu süreç, Babür döneminde Türk, Fars ve Hint kültürlerinin birleşmesiyle zengin bir kültürel miras bırakmıştır.
Hindistan’da kast sistemi uzun süredir toplumsal hareketliliği etkileyen bir unsur olmuştur. İslam’ın eşitlik vurgusu, zamanla kast hiyerarşisiyle uyum sağlamış, özellikle Müslüman topluluklar arasında kast benzeri yapılar gelişmiştir (Wikipedia, 2024).
Hindistan’ın Kültürel Zenginliği 🌈
Hindistan’ın kültürel çeşitliliği, en belirgin özelliklerinden biridir. Babür döneminde gelişen İslami mimari unsurlar, özellikle Tac Mahal gibi eserlerde kendini göstererek Türk, Fars ve Hint sanatının birleşimini gözler önüne sermektedir.
Güncel Zorluklar ve Miras ⚖️
Günümüzde Hindistan’da 200 milyondan fazla Müslüman yaşamakta, ancak bağımsızlık sonrasında bu topluluğun etkisi çeşitli toplumsal ve politik olaylarla değişim göstermiştir. Kast sistemi ise toplumsal eşitlik açısından hala çözülmesi gereken bir mesele olarak öne çıkmaktadır.
Gelecek Perspektifi 🌏
Geleceğe yönelik olarak, Türkiye ve Hindistan arasında akademik ve ticari işbirliklerinin güçlenmesi için büyük bir potansiyel bulunmaktadır. Bu ortak tarihî mirası yeni işbirlikleriyle güçlendirerek her iki ülkenin de kültürel ve ekonomik kazanımlarını artırmak mümkündür.
ENGLISH TRANSCRIPTION
Introduction
Yes, professor, we have started recording; if you wish, we can begin. Today's guest is an academic who is pursuing his doctorate at the University of London. He studies the relations between the Ottoman Empire and England and has authored many books in this field. He is also a rector and has made significant contributions as the founding director of his university. Today, he plays a crucial role in the solid foundation upon which the university stands. His research on India is also highly valuable.
Historical Importance of India
He mentioned that India was under Turkish rule for 250 years; this information is quite exciting for me. We extend our respects to him and thank him for accepting our invitation.
India holds great historical, cultural, and geopolitical significance. However, it is less recognized in our country compared to Pakistan. Pakistan is viewed as a brother country in Turkey, but very few people are well-informed about India in detail. The focus of the world is shifting towards Asia. Nowadays, when people think of the world, Asia comes to mind rather than Europe or America; this is influenced by India and China constituting nearly half of the world's population.
Cultural Heritage and Islam
India is also an ancient Islamic country; there are numerous works related to Islamic culture here. The cultural heritage of India has largely been shaped by the contributions of Muslims. As our professor pointed out, during the Ottoman period, Barbaros even considered conquering India. This highlights that our relations with the Far East date back a long time. Today, thanks to the valuable work of our academics, our ties with India are being strengthened once again.
Future of India
In the future, one of the world's strongest countries could be India. One of the main reasons for this is India's democratic structure and its success in coexisting with diverse cultures. Hundreds of different cultures and belief groups live together in India. I also encourage my students to conduct studies on this topic. Approximately 200 million Muslims live in India; this is a significant number from an Islamic geography perspective.
Historical Relations and Forgotten Past
For the first time in history, Muslim Turks settled in this region through expeditions led by Mahmud of Ghazni to India. The historical mosques in New Delhi bear traces of this period. India's cultural richness and historical heritage are an inseparable part of world culture.
There are opinions that India will hold an important place in the Islamic world in the future. Listening to our professor's thoughts on this matter is very valuable. We thank him once again for accepting our kind invitation and being with us.
Personal Experience and Awareness
As a student who received education in both theology and law in 1984, I realized that I had no knowledge about India when I went to London. This awareness was quite embarrassing for me, prompting me to embark on a journey to learn more. In fact, this situation applies to many people; just as you mentioned, professor, we can only encounter Indian culture through our music or folk songs. However, India's significance goes beyond that for us.
India is one of the places where Turkish is spoken beautifully and where Turkish history is best represented. Additionally, some of our most magnificent artistic works have been exhibited in this region. However, in Turkey, there isn't much information about this aspect of India in schools or popular literature. In many sources, this period is referred to as the 'Mughal Empire'; however, this too is not a part of our history but rather a distortion by the British regarding our past.
Historical Facts and Our Existence
In fact, the history of Turks in India dates back not 250 but 650 years. Our presence in India began in 1202 and continued uninterrupted until 1858. During this time, we established approximately 15 states, large and small, in India. Leaving aside ordinary people on the street, even among university scholars, there are very few who possess knowledge on this subject. You might hear about 'Mughals,' but other details about such a profound history are generally unknown.
India is a geography rich in natural resources and fertile lands. Its lands are quite fertile with water sources, forests, and rivers. Therefore, it has attracted many civilizations throughout history and constitutes an inseparable part of our history. However, today we seem to have forgotten our ties with India.
Identity and Historical Awareness
Forgetting this part of our history leads to incomplete identity formation. To establish a solid identity, it is essential to have deep knowledge about our history. India holds an indispensable place for us to understand our history better; therefore, we must master these topics and enhance our research.
The first step taken by Muslim Turks into India occurred during the Umayyad period in 711 AD. The fact that Mahmud of Ghazni conducted expeditions to India 17 times demonstrates the importance given to this region. After the Ghaznavids, many Turkish states ruled over this geography as well; for example, the Seljuks interacted with this region due to their need for India's abundant resources.
Throughout history, we established Turkish states that maintained ties with this rich culture; sometimes they ruled for 40 years or even up to 350 years. Yet very few people today know even this much information.
Conclusion
History is a power based on knowledge. For us Turks, knowing our history deeply will contribute to a stronger identity formation. Therefore, while forming our identity, we must not overlook India's place in our history.
TÜRKÇE DÖKÜM
Hindistan ve Türk İlişkileri Üzerine Bir Sohbet
"Evet hocam, kayda başladık; isterseniz başlayabiliriz. Bugünkü konuğumuz Londra Üniversitesi’nde doktorasını yapan bir akademisyen. Osmanlı ve İngiltere arasındaki ilişkileri inceliyor ve bu alanda pek çok kitabı var. Kendisi aynı zamanda bir rektör ve üniversitesinin kurucu direktörü olarak önemli bir katkı sağlamıştır. Bugün, üniversitenin sağlam temeller üzerinde yükselmesinde onun önemli bir katkısı var. Hocamızın Hindistan üzerine yaptığı araştırmalar da oldukça değerli.
Hindistan’ın Tarihi Önemi
Hindistan’ın 250 yıl boyunca Türklerin yönetiminde olduğundan bahsetti; bu bilgi benim için oldukça heyecan verici. Kendisine saygılarımızı sunuyor ve kabul edip geldiği için teşekkür ediyoruz.
Hindistan’ın tarihî, kültürel ve jeopolitik açıdan büyük bir önemi var. Ancak, ülkemizde Pakistan’a kıyasla daha az tanınıyor. Pakistan, Türkiye'de bir kardeş ülke olarak görülüyor, ama Hindistan’ı detaylarıyla bilenlerin sayısı oldukça az. Gelecek dünyanın ilgi odağı artık Asya kıtasına kayıyor. Bugün dünya dediğimizde, çoğu insanın aklına Avrupa ya da Amerika yerine Asya geliyor; Hindistan ve Çin’in dünya nüfusunun yarısına yakınını oluşturması bunda etkili.
Kültürel Miras ve İslam
Hindistan, aynı zamanda eski bir İslam ülkesidir; burada İslam kültürüne ait çok sayıda eser bulunuyor. Hindistan’daki kültürel miras büyük ölçüde Müslümanların katkısıyla şekillenmiştir. Hocamızın da belirttiği gibi, Osmanlı Devleti döneminde Barbaros, Hindistan’ı fethetmeyi bile düşünmüştü. Uzak Doğu ile olan ilişkilerimizin çok öncelere dayandığını bu vesileyle görüyoruz. Günümüzde ise kıymetli akademisyenlerimizin çalışmaları sayesinde Hindistan ile olan bağlarımız yeniden güçleniyor.
Hindistan’ın Geleceği
Gelecekte dünyanın en güçlü ülkelerinden biri Hindistan olabilir. Bunun en önemli sebeplerinden biri, Hindistan’ın demokratik yapısı ve farklı kültürleri bir arada yaşatma başarısıdır. Dünyada yüzlerce farklı kültür ve inanç grubu Hindistan’da bir arada yaşıyor. Öğrencilerime de bu konuda çalışmalar yapmalarını tavsiye ediyorum. Hindistan’da yaklaşık 200 milyon Müslüman yaşıyor; bu da İslam coğrafyası açısından oldukça önemli bir rakam.
Tarihî İlişkiler ve Unutulan Geçmiş
Tarihte ilk kez Gazneli Mahmut ile Hindistan’a düzenlenen seferlerle Müslüman Türkler bu coğrafyaya yerleşti. Bugün Yeni Delhi’deki tarihi camiler bu dönemin izlerini taşır. Hindistan’ın kültürel zenginliği ve tarihi mirası, dünya kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır.
Hindistan’ın gelecekte İslam dünyasında önemli bir yere sahip olacağı yönünde görüşler var. Bu konuda hocamızın düşüncelerini dinlemek çok kıymetli. Kendisine bir kez daha bu nazik davetimizi kabul edip aramızda olduğu için teşekkür ederiz.
Kişisel Deneyim ve Farkındalık
1984'te hem ilahiyat hem de hukuk eğitimi almış bir öğrenci olarak Londra'ya gittiğimde, Hindistan hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığımı fark etmiştim. Bu farkındalık benim için oldukça utanç vericiydi ve öğrenmek için o zaman bir yolculuğa çıktım. Aslında bu durum birçok kişi için de geçerlidir; tıpkı sizin belirttiğiniz gibi hocam, Hindistan kültürüne ya sadece müziğimizde ya da türkülerimizde rastlayabiliyoruz. Ancak, Hindistan’ın bizim için önemi bunun ötesinde.
Hindistan, Türkçenin en güzel konuşulduğu ve Türk tarihinin en iyi işlendiği yerlerden biridir. Aynı zamanda sanatımızın en ihtişamlı eserleri bu coğrafyada sergilenmiştir. Fakat Türkiye’de, okullarda ya da popüler literatürde Hindistan’ın bu yönü hakkında fazla bilgiye rastlanmıyor. Hatta birçok kaynakta bu dönem 'Hint-Moğol İmparatorluğu' olarak geçiyor; ama bu da tarihimizin bir parçası değil; aksine İngilizlerin tarihimize dair bir çarpıtmasıdır.
Tarihî Gerçekler ve Varlığımız
Aslında Türklerin Hindistan'daki tarihi, 250 değil 650 yıllık bir geçmişe dayanır. Bizim Hindistan'daki varlığımız 1202 yılında başlıyor ve 1858’e kadar kesintisiz sürüyor. Bu süreçte Hindistan’da irili ufaklı yaklaşık 15 devlet kurduk. Sokaktaki insanı bırakın, üniversitelerde bile bu konuda bilgi sahibi kişi sayısı çok azdır. Belki 'Babürler' adını duyabilirsiniz, fakat bu kadar derin bir geçmişin diğer ayrıntıları genelde bilinmez.
Hindistan, doğal kaynakları ve verimli arazileriyle pek çok zenginlik barındıran bir coğrafyadır. Toprakları, su kaynakları, ormanları ve nehirleri ile oldukça bereketli bir bölgedir. Bu nedenle tarih boyunca pek çok medeniyetin ilgisini çekmiştir ve bizim tarihimizin de ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak günümüzde Hindistan ile olan bağlarımızı unutmuş durumdayız.
Kimlik ve Tarih Bilinci
Tarihimizin bu kısmını unutmamız, kimliğimizin eksik kalmasına yol açıyor. Sağlam bir kimlik oluşturabilmek için tarihimiz hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmamız şart. Hindistan, tarihimizi anlamamız için vazgeçilmez bir yere sahiptir. Bu yüzden bu konulara hakim olmalı ve araştırmalarımızı geliştirmeliyiz.
Müslüman Türklerin Hindistan’a ilk adım atışı ise 711 yılında Emeviler döneminde gerçekleşmiştir. Gazneli Mahmut’un 17 kez Hindistan’a sefer düzenlemiş olması, bölgeye verilen önemin bir göstergesidir. Gaznelilerden sonra da birçok Türk devleti bu coğrafyada hüküm sürmüştür. Örneğin, Selçuklular, Hindistan’ın bereketli imkanlarına duydukları ihtiyaç nedeniyle bölgeyle etkileşim içinde olmuştur.
Tarih boyunca bu zengin kültürle olan bağımızı sürdüren Türk devletleri kurduk; bazen 40 yıl, bazen 100 yıl, hatta 350 yıl hüküm süren Türk devletleri vardı. Ancak bu bilgiyi bile günümüzde çok az kişi biliyor.
Delhi Türk Sultanlığı ve Babür Devleti'nin Tarihi
Delhi Türk Sultanlığı, Hindistan topraklarında kurulan önemli Türk devletlerinden biridir. Bengal'deki Nevtus Sultanlığı ile başlayan Türk varlığı, zamanla Delhi Türk Sultanlığı ile birleşmiştir. Bu iki devletin birleşmesiyle 1210 yılında Delhi Türk Sultanlığı resmen kurulmuştur. Başkenti Delhi olan bu devlet, kısa sürede Hindistan’ın büyük bir kısmında hakimiyet kurmuş, Güneyde yalnızca birkaç bölge dışında neredeyse tüm Hindistan’ı idaresi altına almıştır.
Büyük Türk Devletleri Atlası
Bu bağlamda, Türk kültür tarihine dair önemli bir eserin üzerinde çalışıldığını belirtmek isterim. Türkiye’de Kültür Bakanlığı ve Türk Kültürüne Hizmet Vakfı işbirliği ile basılacak olan Büyük Türk Devletleri Atlası, 130’a yakın Türk devletinin tarihini ve yaklaşık 300 haritayı içerecek. Bu proje, Türk tarihi açısından büyük bir kaynak niteliğindedir.
Babür Devleti'nin Kuruluşu
Delhi Sultanlığı'nın egemenliği 1526 yılına kadar sürmüştür. Ancak bu yıl, Timur’un beşinci kuşaktan torunu Babür Şah Hindistan’a gelerek Babür Devletini kurar. Bu dönem, Osmanlıların Macaristan'da büyük zaferler kazandığı ve Türk tarihinin güçlü olduğu bir dönemdir. Babür, Hindistan’da birçok zorlukla karşılaşmasına rağmen, üstün askeri kabiliyeti ve yönetim becerisi sayesinde Babürname adında bir eser yazar. Bu eser, Babür'ün yaşadığı zorlukları, Hindistan’ın zengin kültürünü ve kendi hayat görüşünü detaylı bir şekilde aktarır.
Babür, hayat felsefesini anlatırken dikkat çekici bir anısını paylaşır: "Hindistan’a ilk ayak bastığımda, yerel halkın zamanı nasıl ölçtüğünü fark ettim; bir günü 24 değil, 60 parçaya ayırıyorlardı ve her bir parçayı, bir dakikaya denk gelecek şekilde kullanıyorlardı. Her dakikayı besmele ile başlayıp Fatiha suresini okuyarak geçiriyorlardı." Bu zamanı değerlendirme biçimi, Babür'ün hayatında önemli bir yer edinmiştir.
Seydi Ali Reis ve Hint Seyahatnamesi
Babür döneminden sonra Hindistan’a yapılan seferlerden biri de Seydi Ali Reis'in Hint denizlerine yaptığı yolculuktur. Kanuni Sultan Süleyman, Portekizlilerin Hindistan’daki baskısını azaltmak için Seydi Ali Reis’i görevlendirir. Ancak Seydi Ali Reis, Hint Okyanusu'nda şiddetli bir fırtınaya yakalanır ve deniz yolculuğuna devam edemeyerek, karadan Hindistan, Afganistan ve İran üzerinden Anadolu'ya dönmek zorunda kalır. Bu zorlu yolculuğunda yaşadıklarını Seyahatname adlı eserle kayıt altına alır. Eserde, seyahat boyunca yaşadığı anılarını, şiirlerini ve sohbetlerini paylaşır.
Yolculuk sırasında bir akşam, Hindistan’daki yerel bir hükümdarla sohbet ederken ona şöyle sorar: "Sence benim padişahım mı, senin hükümdarın mı daha büyük?" Bu soru, Seydi Ali Reis’in kendi milletine olan güvenini ve bağlılığını yansıtır.
Delhi Türk Sultanlığı ve Babür Devleti’nin Etkisi
Delhi Türk Sultanlığı, Hindistan’da kurulan güçlü bir Türk devleti olarak bilinir. Bu sultanlığın etkisi, Hindistan’ın büyük bir bölümünde hissedilmiş ve Büyük Türk Devletleri Atlası gibi kapsamlı eserlere ilham kaynağı olmuştur. Babür Şah’ın 1526’da kurduğu Babür Devleti, Hindistan’daki Türk etkisinin önemli bir halkasıdır. Babür, Hindistan’daki gözlemlerini Babürname adlı eserinde anlatmıştır. Bu eser, Babür’ün Hindistan kültürünü nasıl tanıdığını ve bu topraklarda kendisine nasıl bir yol çizdiğini anlamak açısından önemli bir kaynak olarak görülmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu, Hint Okyanusu’nda hakimiyet sağlamak için Seydi Ali Reis gibi komutanları görevlendirmiştir. Seydi Ali Reis, çıktığı zorlu yolculukta fırtınalarla mücadele eder ve Hindistan’a varır. Buradaki anılarını ve karşılaştığı kültürel zenginlikleri Seyahatname isimli eserinde kaleme alır.
Hindistan'daki Yönetim Karışıklığı ve İngilizlerin Etkisi
Babür Şah’ın ölümünden sonra Hindistan’da yönetim bir süre karışıklık yaşar. Bu dönemde Osmanlı yöneticileri, hükümdarın yerine geçene kadar düzenin korunması için çeşitli tedbirler alır. Babür Devleti’nin son büyük hükümdarı olan Alemgir Şah dönemine kadar Türk varlığı Hindistan’da güçlü bir şekilde hissedilir. Ancak 18. yüzyıldan itibaren İngilizlerin Hindistan’a yavaş yavaş nüfuz etmesiyle bu durum değişir.
İngilizler, ticaret amacıyla küçük acenteler kurarak başladıkları faaliyetleri zamanla fabrikalar ve atölyelerle genişletir. Böylece Hindistan’ı adım adım ele geçirirler. Farklı topluluklar arasında ayrılıklar yaratarak, Hindistan’ın kültürel yapısının sinir uçlarıyla oynar ve toplumsal çatışmaları körüklerler. Bu yöntemle, yüzyıllardır birlikte yaşayan halkları birbirine düşürerek ülkedeki etkilerini artırırlar.
Hindistan’ın Doğal Zenginlikleri ve Bugünkü Durum
Hindistan, doğal kaynaklar bakımından son derece zengin bir coğrafyadır. Bu bölge, Avrupa'nın hayalini süsleyen bir zenginliğe sahiptir; baharatlar, bitkiler ve hastalıkları iyileştirecek tıbbi bitkiler Hindistan’da bolca bulunur. İngilizler, bu kaynakları ele geçirmek için Hindistan halkını ve kültürünü hedef alarak adım adım hakimiyet kurarlar.
Hindistan'daki Osmanlı Etkisi ve İngiliz Sömürgesi
Bu dönemde İngilizler, Hindistan’da hakimiyet kurarak güçlenmiş ve siyasi üstünlük sağlamışlardı. Ancak Hindistan’daki Müslümanlar, Osmanlı’ya olan bağlılıklarını ifade ediyorlardı. Osmanlı, İslam dünyasında halifelik iddiasını sürdürüyordu; fakat Osmanlı ile Babürler arasında bir psikolojik engel bulunuyordu. Bu engel, Osmanlıların Hindistan'a doğrudan ilgi göstermemesiyle derinleşiyordu. Yine de, halklar arasında İslam’ın yayılması sayesinde kültürel bir yakınlık oluşmuştu.
Direniş ve Sonrası
İngilizler, Hindistan’daki nüfuzlarını genişletmeye devam ettikçe, halkın Osmanlı’ya duyduğu umut ve bağlılık arttı. Ancak 1835’te İngilizler, resmi dili İngilizce yaparak ve Müslümanların bazı ayrıcalıklarını kaldırarak toplumsal dengeyi sarstılar. Bunun sonucunda, Hindistan’daki Müslümanlar İngilizlere karşı büyük bir direniş başlattı. Bu direniş, Osmanlı’nın Kırım Savaşı’na denk geldiğinden, Osmanlı İngiltere ile diplomatik bir ilişki kurmak zorunda kaldı. İngilizler, Osmanlı’dan Hindistan’daki Müslümanlara isyanı bırakmaları yönünde bir mektup yazmasını istediler. Sultan Abdülmecid tarafından gönderilen bu mektup, Hindistan’daki Müslüman direnişinin sona ermesine neden oldu.
Bu olaydan sonra, İngilizler, Hindistan’daki Müslümanlara karşı sert bir tutum benimsediler. Liderleri, alimleri ve eğitimli kişileri sürgün veya idam ederek toplumsal yapıyı zayıflattılar. 1857’den sonra Hindistan tamamen İngilizlerin kontrolü altına girdi. Müslümanlar ise, liderleri, eğitim ve imkânları olmayan bir topluluğa dönüştüler. İngilizlerin askeri hakimiyeti sağladıktan sonra yeni bir sorun ortaya çıktı: Hindistan gibi kalabalık ve geniş bir bölgeyi, az sayıda askerle kontrol etmek mümkün değildi. Bu nedenle, İngiliz yönetimi yeni bir sistem geliştirme kararı aldı.
Yeni Yönetim Stratejisi
Bu amaçla, "Bakay Olay" isimli bir İngiliz politikacı bir proje sundu. Bu proje, Hindistan’da Avrupalı gibi düşünen, ancak yerli olan bir elit sınıf yetiştirmeyi öngörüyordu. Bu elit sınıf, İngiliz kültürü ve değerlerine bağlı olacak, ancak yerel halk arasında bir yönetici konumunda bulunacaktı. Böylece, İngilizler bu elit sınıfı kullanarak Hindistan’ı dolaylı olarak kontrol edebileceklerdi. Bu strateji, sömürgecilik anlayışını köklü bir şekilde değiştiren bir uygulama olarak tarihe geçti.
Bu elit sınıf, İngilizlere bağlılık gösterirken kendi halkıyla çatışma yaşayacak ve bağımlı kalmayı tercih edecekti. İngilizler ise, bu sınıfın güvenliğini sağlama karşılığında Hindistan’ın yönetimini ellerinde tutacaklardı.
Eğitimde Değişim
Bu elit kadroyu bulundukları yerlerde nasıl değerlendireceğiz? Türkiye'nin en zengin çocuklarını buraya davet ederek onlara şöyle diyeceğiz: "Çocuklarınızın bu ülkenin gelecekteki idarecileri olmasını istiyorsanız, onları bize emanet edin." Bu noktadan sonra, burada öğrenci bulmakta zorlanmak yerine, aileler çocuklarını okula kabul ettirebilmek için kapımızı aşındırmaya başlayacak. Bu süreçte, Hindistan’da misyoner okulları ve Avrupa kolejleri açılmaya başladı. Türkiye'de ise 1864 yılında Sultani okulları kuruldu.
Cumhuriyet dönemine kadar devam eden bu sürecin sonunda, Türkiye ve diğer ülkeler nitelikli öğrencilerini bu okullara göndermeye başladı. 1947 yılında, bu okullarda yetişen öğrenciler ülkelerinin idaresini devraldı. Ancak, bu devralma sırasında ülkelerdeki Müslüman nüfusu da bölündü. Örneğin, Hindistan coğrafyasında Müslüman nüfus 650 milyondu, ancak bu nüfus bölündü ve Pakistan ile Hindistan arasında dağıldı. Bugün Hindistan, Pakistan, Bangladeş gibi ülkelerde hâlâ Müslüman nüfus üzerinde siyasi baskılar var; örneğin, Haydarabad ve Keşmir gibi Müslüman bölgeler işgal altında. Keşmir’deki yaklaşık 30-40 milyon insan, 1947’den beri sıkıyönetim altında yaşamını sürdürüyor.
Türk-İslam Mimarisi ve Kültürel Miras
Hindistan’da Müslüman kültürünü yaşatabilmek için Türk-İslam mimarisinin en güzel örnekleri ortaya konulmuş. Lahor’daki su bahçeleri, Osmanlı döneminde suyun soğutma amacıyla mimaride kullanıldığı en eski örneklerden biridir. Bugün İslam-Türk mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan bu yapılar arasında soğan kubbeli camiler ve devasa camiler de yer alıyor. 20 bin kişinin çalışarak 20 yılda tamamladığı bu eserler, Osmanlı mimarisinin estetiğini gözler önüne seriyor.
Hindistan’da tarihin en görkemli eserleri yapılmış; Babürler, Osmanlı ile rekabet içinde kültür ve sanatı geliştirerek önemli eserler ortaya koymuşlar. Babür Şah, hatıratlarında kendisine meydan okuyanlara karşı cesurca yanıtlar vermiş ve Türk kültürünü yüceltmiştir. Ancak bugün, Türkiye’de Hindistan’ın tarihine dair yazılan eserler sınırlıdır. Bu konuyu ele alan çok az sayıda tarihçimiz vardır.
Hilafet Hareketi ve Direniş
Bu bağlamda, 1. Dünya Savaşı sırasında İngilizler, Araplar ve Müslüman halka Osmanlı’ya karşı destek verirlerse Osmanlı hukukuna zarar verilmeyeceğini vaat etti. Ancak, İngilizler verdikleri sözü tutmayıp Osmanlı topraklarını işgal ettiler. Bu olay üzerine Hindistan’da, Gandhi önderliğinde 'Hilafet Hareketi' olarak bilinen bir hareket başlatıldı. Bu hareketle Hindistan halkı, İngiltere’nin Osmanlı’ya yönelik ihanetine karşı direnmeye başladı.
Hilafet Hareketi'nin etkisiyle Hindistan genelinde İngilizlere karşı bir direniş dalgası oluştu. O dönemi daha iyi anlamak için dostlarımız, Gandhi filmini izleyebilirler; film, o dönemin toplumsal direnişini çok iyi anlatıyor. İngilizlerin bu direniş karşısında zorlandığı, hatta ülkede hayatın durma noktasına geldiği görülüyor. Direniş sırasında binlerce insan Türkiye’ye gitmek için yola çıkmıştır.
Bilim Mücadelesine Katılım
Müslümanların birbirine düşmesi çoğu zaman dış güçlerin etkisiyle ortaya çıkıyor. 1947’de İngilizler, iki milyon insanın ölümüne sebep olan bir bölünme yaşattı. Bu süreç, kayıp tarihimizin önemli bir parçasını oluşturuyor. Kütüphanelerde on binlerce Türkçe eser ve yazma mevcut. Bu topraklar, 650 yıl boyunca kültürümüzü ve değerlerimizi barındırmış, vatan toprakları haline gelmiştir. Ancak, bu konuda pek fazla bilgimiz yok.
Kayıp Coğrafyalar
Endülüs ile ilgili tarihimiz gibi, Kıbrıs, Gürcistan ve Doğu Türkistan (Sincan) gibi bölgeler hakkında da çok az şey biliyoruz. Bu kayıplar, bizim için zorlu bir süreçtir.
Tarih Bilinci
Tarihimizin ve değerlerimizin yeniden ele alınması gereken önemli bir konu var. Avrupa, Afrika ve Amerika'daki geçmiş izlerimizi yeniden keşfetmeliyiz. Hamidullah Hoca ve Sezgin Hocalar gibi Amerikalı Müslümanların çalışmaları bu bağlamda oldukça değerlidir. Bu çalışmalar, dünyaya İslam’ın katkılarını taşımak adına büyük önem taşıyor.
Soru ve Katkılar
Seyfettin Hoca ve diğer öğretim üyeleri, tarihsel sorularımızı gün yüzüne çıkarmalıdır. Gandhi’nin de dediği gibi, iktidara geldiğimizde Hazreti Ömer dönemini örnek alarak, bu dönemi günümüze taşımaya çalışacağız. Herkesin sorularına açık olmalıyız.
Tarihsel ve Kültürel Bağlar
Tarihte önemli insanların eserleriyle Müslümanların kültürel ağırlığını pekiştirmeliyiz. Hindistan’daki Müslüman nüfus oldukça büyük ama yeterince temsil edilmediğini görüyoruz. Pakistan ve Orta Asya’da da büyük Müslüman toplulukları mevcut. Ancak Hindistan’ın Müslüman nüfusu, dünya Müslümanları içerisinde önemli bir yer tutmaktadır.
Edebi ve Sanatsal Katkılar
Hindistan Müslümanları, kültür, sanat, edebiyat ve bilim alanında önemli katkılar sağlıyor. Ayrıca, İslam dünyasında batıya açılan kapılardan biri olan İngilizce kitap çevrimi de büyük bir rol oynuyor. Örneğin, Muhammed Yusuf Ali’nin Kur’an meali bu bağlamda önemli bir eserdir. Hindistan Müslümanları, İngilizceye çevirdikleri birçok eserle batıya önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Hindistan Alt Kıtası ve Müslümanların Rolü
Hindistan alt kıtası, yani Hindistan, Pakistan ve Bangladeş, Müslümanlarının son yıllarda eskisi kadar etkili olmadığı yönünde bir izlenim var. Bu konuda ne dersiniz?
Teşekkürler hocam, başka sorusu olan var mı? Yıldırım Hocam, sizi dinliyoruz. Sorular çok güzel, umarım cevaplarını alırız.
Evet, soruları doğal olarak alacağım. Son bir soru daha sorayım. Hindistan ile Pakistan arasındaki Keşmir sorunu üzerinde durmak istiyorum. Daha önce Hindistan’a karşı önyargılarım vardı; Müslümanları öldüren, acımasız katiller olarak düşünüyordum. Ancak 2008 yılında Arabistan'da çalışırken, Riyad havalimanına götüren bir Hindistanlı şoförle sohbet ettim. Ona neden Hindistanlıların Pakistan'da Müslümanları öldürdüğünü sordum. Şoför, “Hindistan'da 150 milyon Müslüman yaşıyor. Hindistan Müslüman düşmanı bir ülke değil,” yanıtını verdi. Bu durum, düşüncelerimi değiştirmeme sebep oldu. O zaman anladım ki, Hindistan'da Pakistan'dan daha fazla Müslüman yaşıyor.
Farkındalık ve İlgi
Bu farkındalık sonrasında, tarihi ve coğrafi gerçeklere daha fazla ilgi duymaya başladım. Hindistan'da Türk öğrencilerin bulunduğu laboratuvarlarda çalıştım. Onlarla benzer özellikler taşıdığımızı ve sıcak bir kültüre sahip olduğumuzu fark ettim. Ancak, bize öğretilmeyen bazı tarihsel gerçekler ve büyük birliktelikler var. Bu nedenle, tarih bilmediğimiz için birbirimize yabancılaştık.
Bilim ve Edebiyat Katkıları
Hindistan Müslümanlarının, bilim ve edebiyat alanındaki katkıları çok önemlidir. Örneğin, Hindistan kökenli birçok doktor ve mühendis, Avrupa ve Amerika'da başarılı işler yapıyor. Bu durum, Hindistan'ın rekabet gücünü artırıyor. Amerika'nın Silikon Vadisi'nde, Hindistan'ın bu alandaki gücü de oldukça fazladır.
Bu konular üzerine daha fazla çalışılması gereken bir coğrafya var. Çok teşekkür ederiz hocam. Bu geniş çerçeveyi çizmek açısından önemli bir başlangıç yaptık. Gelecek toplantılarda daha fazla tartışma yapmayı umuyorum.
Hindistan’ın İslam kültürü üzerindeki etkisini ve günümüzdeki durumunu ilerleyen günlerde başka bir vesileyle paylaşabiliriz. Ben 1989 yılında Hindistan'a gitmiştim. O dönemde Türkiye ile Hindistan arasında büyük bir fark vardı. O tarihte Hindistan'da teknoloji ve medeniyet anlamında birçok şey geride kalmıştı. Ancak o zamandan beri Hindistan, önemli bir gelişim süreci geçirdi.
Bugün, Pakistan ve Hindistan arasındaki ilişkilerin, Türkiye ile olan ilişkiler üzerindeki etkisi büyüktür. Ancak Hindistan'daki Müslüman nüfusun sayısını göz ardı etmemeliyiz; Pakistan’dan daha fazla Müslüman yaşamaktadır.
Hindistan ile Türkiye Arasındaki Ticaret
Bugün, Türkiye ile Hindistan arasındaki ticaret hacmimiz 2020 yılında yaklaşık 10 milyar dolar civarındaydı; bunun 7-8 milyar doları Türkiye’ye, 2-3 milyar doları ise Hindistan’a gidiyor. Ticaretin artırılması için birçok fırsat var. Hindistan’da 150 milyon Müslüman yaşıyor ve bu durum, oradaki insanların Türklerle olan ilişkisini etkiliyor. Türkiye’de 100 tarihi şirket bulunurken, Hindistan’da yalnızca 10 Türk şirketi var. Bu durum, ticaretin gelişmesini engelliyor.
Hindistan’ın tarihi derinliğini görmek önemli. Bu derinlik, ticaret ve yatırım için büyük fırsatlar sunuyor. Oradaki insanlar Türkleri çok seviyor. Uzun süre İngiliz idaresi altında kalmış olan Hindistan’ın köklü bir kimliği var. Türkler orada sömürgeci değil; aksine, yerleşmiş ve kültürel birikimlerini oraya bırakmışlar. Bu, bizim için bir fırsat oluşturuyor.
Tarihten Günümüze Bakış
Tarihsel figürler üzerinden günümüze bakıldığında, geçmişin önemini anlamak gerekiyor. Gazneli Mahmut, insanları zorla Müslüman etmeyi hedeflememiştir. O, dini ve kültürel etkileşimler üzerinden bir birliktelik kurmayı amaçlamıştır. Mahmut’un yanında götürdüğü bilim insanları, insanlık tarihine önemli katkılarda bulunmuştur.
Hindistan’daki Müslümanların kimliklerinin nasıl oluştuğunu da düşünmek lazım. Türklerin, Kuzey Hindistan’daki hakimiyeti, İslamlaşmayı ters orantılı etkilemiştir. Yani, Türklerin askeri hakimiyeti olan bölgelerde İslamlaşma daha az görülmektedir. Bu durum, tarihi derinliklerin ve etkileşimlerin önemini vurguluyor.
Hindistan’ın Geleceği
Hindistan’ın geleceği hakkında düşünmemiz gerekiyor. Nüfus artışı ve ekonomik büyüme, bu ülkenin büyük bir güç haline gelmesine neden olacak. Bugün, Hindistan’ın gayri safi milli hasılası oldukça yüksek ve yazılımcı sayısı yüz binlerce. Bu, rekabetçi bir piyasa oluşturacak ve Hindistan’ın nükleer teknoloji gibi birçok alanda güçlü bir konuma gelmesini sağlayacaktır.
Sonuç olarak, Hindistan’da yaşayan insanlar, inançları gereği yarın endişesi taşımaktadır. Bu, yaşam kalitelerini etkilemekte ve dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı bir coğrafya oluşturmaktadır. Bu durum, ticaret ve kültürel etkileşimler açısından bize önemli dersler vermektedir.
Kast Sistemi ve Hindistan'daki Dinamikler
Hindistan’daki toplumsal yapı, geleneksel aile tutumları ve sülale bağları ile son derece güçlüdür. Bu yapı o kadar köklüdür ki, toplumda meydana gelen değişimlerin etkisi oldukça sınırlıdır. Kast sistemi, bu durumun önemli bir parçasıdır. Normal şartlarda, bir komünist ihtilal beklenen yerler, zengin ve fakir arasındaki uçurumun büyük olduğu yerlerdir. Hindistan’da, günde 1 dolar kazananlar ile 1 milyon dolar kazananlar arasında büyük uçurumlar bulunmaktadır.
Kast sistemi, Tanrısal bir irade olarak kabul edilmektedir. Toplum, ruhbanlar ve yöneticiler gibi iki temel sınıfa ayrılır. Ardından askerler, tüccarlar ve en alt kısımda manevi olarak “kirli” sayılan dokunulmazlar gelir. Bu gruptaki insanlar toplumdan dışlanmış durumdadır. Onlarla aynı yerde yaşamak, aynı sofraya oturmak ya da aynı eşyaları kullanmak, diğer insanların "kirleneceği" düşünülmektedir. Dolayısıyla, dokunulmazlar genellikle toplumun varoşlarında yaşar.
İslamiyet, bu dokunulmaz insanlara bir umut sunmuştur. İslam, onlara "Hayır, siz kirli değilsiniz; temizsiniz; bizimle eşitsiniz" statüsünü vermiştir. Bu durum, Hindistan’daki gönüllü iktidarın en büyük adresi olan dokunulmazların Müslüman olmalarını teşvik etmiştir. Dokunulmaz olan insanlar Müslüman olarak, toplumda eşit bir statü elde etme umuduyla bu inancı benimsemişlerdir.
Kast Sisteminin Etkileri
Kast sisteminin önemi, insanların hayatlarını nasıl yaşadıklarını etkilemesindedir. Eğer bir kişi, Allah’ın yarattığı kast sisteminde düzgün ahlaklı bir yaşam sürerse, ölümden sonra bir üst kasta geçeceğine inanılır. Bu inanç, insanların zorlu şartlar altında bile hayata sabretmelerine yardımcı olmaktadır. Kast sistemi, insanların kast değiştirmesine izin vermediğinden, üst bir kasta geçmek için ölmeleri gerekmektedir. Ancak, bulunduğunuz kastta kötü davranışlar sergilerseniz, yeniden doğduğunuzda daha alt bir kastta gelirsiniz.
Bu nedenle, insanlar hayvan eti yemekten kaçınmaktadır. Hindistan’da hayvanlar kutsaldır. Çok tanrılı bir inanç sistemi olmasına rağmen, tek Tanrı inancına benzer bir felsefeye sahiptir. Tüm varlıklar Tanrı'nın yansıması olarak kabul edilir, bu yüzden her bir varlık kutsaldır. Budizm, kast sistemine tepki olarak ortaya çıkmış bir inanç sistemidir. Budizm, insanların eşitliğini ve iyiliği merkeze alan bir sistemdir. Ancak, Hindistan’daki toplumun baskıcı yapısı Budizm'in yayılmasını sınırlamıştır.
Kültürel Alışveriş ve Eğitim Fırsatları
Kültürel alışveriş ve dil öğrenimi konusunda, Türk askerlerinin Hindistan'da yerel dili öğrenmesi gibi uygulamalar vardır. Türk ordusu, bölgeye hakim olduktan sonra yerel dili öğrenmiş ve bu süreçte bir iletişim dili geliştirmiştir. Bu bağlamda, dil öğreniminde zaman sınırlıdır; birkaç ay içinde öğrenmek mümkündür, ancak daha zeki insanlar bunu daha hızlı başarabilir.
Eğitim alanında, Hindistan'da öğrencilere İngilizce öğretmek için büyük fırsatlar vardır. Milyonlarca dolar harcamaktansa, bu eğitimi Hindistan’da daha düşük maliyetle sağlamak mümkündür. Türk ve akraba toplulukları ile işbirliği yaparak, oradan öğrenci getirmek ve Türkiye’de eğitmek hedeflenmektedir.
Hindistan'ın günümüzdeki nüfusu yaklaşık 1.5 milyar olarak tahmin edilmektedir. Nüfus sayımlarında din sorulmadığı için Müslümanların oranı kesin olarak bilinmemektedir, ancak yaklaşık %15-20 olduğu tahmin edilmektedir. Bu da 200 milyonun üzerinde bir nüfus demektir. Ancak, Pakistan’ın kurulmasıyla birlikte Hindistan’daki nitelikli Müslüman nüfus büyük ölçüde ayrılmıştır. Geriye kalan, ideolojik olarak bu bölünmeyi kabul etmeyen az sayıda entelektüel kalmıştır.
Bu durum, Hindistan'ın dinamikleri ve toplumsal yapısı üzerinde derin etkilere yol açmaktadır.
Hindistan ve Pakistan ile İlişkilerimiz Üzerine
Bu isimler arasında, Mehmet Akif gibi yakın dostları olan Ömer, eserlerinin tercümesini yapmıştır. Ancak eğitim sistemimizde bazı nitelikler eksik kalmış ve bu nedenle Prof. Pakistan’a göç etmiştir. Artık o topraklardan bize gelme imkânı kalmadığı için, bu durum akademik ve idari bürokraside sıkıntılara yol açmıştır.
Nüfusun Sıkışıklığı ve Temsil Sorunu
Nüfus, limon gibi sıkışmış bir şekilde kalmış ve bu durum, onlara yeterince yer tanımadığı için sorun oluşturmuştur. Bürokrasi, askeri alan, üniversiteler ve ticaret gibi sektörlerde, bu insanların temsil oranı nüfuslarına göre çok düşüktür; yalnızca yüzde iki veya üç gibi. Bu insanlar, devlet tarafından sahiplenilmedikleri için sahipsiz kalmışlardır. Örneğin, İslam Konferansı'na üye olmadıkları için buradan destek veya yardım alamamaktadırlar.
Türkiye'nin Farkındalığı
Türkiye, Pakistan faktöründen dolayı bu insanların varlığından bile habersizdi. 1990’da Türkiye’ye döndüğümde, Kültür Bakanlığı’na sürekli raporlar vererek, orada bir kültür merkezi açılması gerektiğini vurguladım. Finlandiya ve İrlanda gibi ülkelerin kültür merkezleri varken, bizim neden yoktu? Ancak bu konuda herhangi bir ilerleme kaydedemedik.
Eğitim İmkanları ve Dış İlişkiler
Hindistan-Pakistan ilişkileri yüzünden, bu insanların eğitim imkanları kısıtlı kalmıştır. Örneğin, FETÖ’nün orada okulları vardı ve muhtemelen hala devam ediyorlardır. Bizim Pakistan ile olan ilişkilerimizin Hindistan'ı gölgelemesine izin vermememiz gerekiyor. Oradaki insanlara yardım edebilmemiz için, hükümetle ilişkilerimizi güçlendirmemiz şarttır.
Birleşmiş Milletler Gündemi ve Tarihi Kimlik
Son zamanlarda, Birleşmiş Milletler'de Cumhurbaşkanı, Ermenistan ve Kıbrıs konusunu gündeme getirdi. Bu konular üzerinde ciddi bir şekilde durmalıyız. Burada yalnızca 250 milyon müslümandan değil, tarihi bir varlıktan bahsediyoruz. Benim kalbim, Hindistan’ın bir kısmından vazgeçmeyi kabul etmiyor.
Dinî Hareketlerin Etkisi
Dinî hareketler hâlâ bu durumu etkilemeye devam ediyor. Bizim bu konudaki tavrımız, Allah’ın bize bir prova mahiyetinde bir uyarı gönderdiğini düşünmektir. Eğer bu durumda bir şey yapmazsak, imanımız kaybolabilir.
Süleymancılar, çocukları okula göndermeyip hayatla irtibat kurmadılar. Bir kısım ise, İngilizlerle iyi geçinerek kültürlerini koruma yoluna gitmiştir. Bu, Ali Ahmet gibi modernist bir ekolün ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Bilgi ve Tecrübe Paylaşımı
Sonuç olarak, bu durumlara karşı koyabilmek için bilgimizi ve tecrübelerimizi paylaşmamız gerekiyor. Müslümanların dünya genelinde daha güçlü bir dayanışma içinde olmaları gerekmektedir.
Bazı insanlar, İngilizlerle savaşarak hayatlarını sürdürdüler. Bu durum, Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan çatışmalarla birleşince, sürekli bir çatışma ortamı doğdu. Bu çatışmalardan güçlenerek çıkan bir ekol, bizim medrese geleneğimizle benzerlik gösteriyor; yani, Pakistan coğrafyasında Nakşibendi geleneği gibi geleneksel usullerle varlıklarını sürdüren gruplar var.
Tasavvuf ve Sosyal Yapı
Ancak, tasavvuf artık özünden çok uzaklaşmış durumda. İnsanların sosyal yapıları, birçok STK’nın etkisiyle değişmiş. Tasavvuf ve tarikatlar, insanlar üzerinde yarı ilah gibi bir hâkimiyet kurmaya çalışıyor. Bu durum, insanlardan maddi kazanç sağlama çabası olarak da ortaya çıkıyor. Tasavvuf ilmi, yüksek bir değerler sistemi üzerine inşa edilmesi gereken bir alan; ancak bu anlayışın zayıflaması, çeşitli sorunlara yol açıyor.
İsmaili Toplulukların Durumu
Hindistan'daki İsmaili topluluklar, dini bağlamda bazı yardımlar alarak zenginleşiyorlar. Bu topluluk, zekat ve sadaka gibi dini yükümlülükleri yerine getirerek toplumun en zenginleri arasına giriyor. İngilizler de bu gruplarla sürekli iletişim halinde bulunuyorlar, ancak sistemin içindeki bu yapıların kontrolü oldukça zor.
Cahilliğin Yaygınlığı ve Güvenlik Sorunları
Orada, tarikat ve ilimle bağdaşmayan bir gelenekten doğan büyük bir cehalet söz konusu. İnsanlar arasında farklı düşüncelere sahip dini gruplar arasında tehdit ve şiddet kullanma eğilimleri artıyor; camilere bombalı saldırılar düzenleniyor. İstihbarat örgütleri de bu durumlardan faydalanıyor.
Tarihsel Bağlantılar ve Gelecek Vizyonu
Bu konuşma, bana yeni bir coğrafyayı daha yakından tanıma fırsatı sundu. Türk dünyamızın genişlemesi, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'nun ötesinde, Türkistan coğrafyasını da kapsıyor. Abdullah Hoca, Erzurum'daki döneminde Hint alt kıtasının Müslüman kimliği üzerine önemli konuşmalar yapmıştı. Tarihsel olgular değişmez, ama yorumlar ve algılar değişir. Bu bağlamda, tarihsel özün korunması ve geleceğin planlanması gerektiğine inanıyorum.
Sonuç ve İşbirliği Çağrısı
Konuşmanın sonunda, bu konular üzerinde daha fazla çalışma yapma arzusunu belirtiyorum. Teşekkür ederim. Katkıda bulunmak isteyenler, birer ikişer cümle ile katkıda bulunabilir. Anadolu'daki İslami coğrafyada, Necip Fazıl Kısakürek gibi önemli kaynakların bulunduğu çok önemli hadisler vardır. Mirza Abdulkadir Bedil gibi büyük bir şair de bunlardan biridir. Hem Türk hem de Hindistan kültürüyle önemli bir bağlantısı vardır.
Tercümelerin Önemi
Hindistan ile ilmi ilişkilerimiz, özellikle İkinci Meşrutiyet döneminden itibaren önemli bir gelişme göstermiştir. O dönemde, tercümeler aracılığıyla birçok eser bizlere ulaştı. Örneğin, İsmail Soscuk ile olan ilişkiler de bu bağlamda önemlidir. Birçok tercüme, özellikle genç nesillere ulaşma konusunda etkili oldu.
Bu yolculuk biraz daha devam edecek. Sizin gibi değerli insanlarla çalışmak, öğrenciler yetiştirmek benim için bir onur. İkinci Meşrutiyet döneminde Hindistan ile olan iletişimimiz daha da ilerledi. Osmanlı Balkan dernekleri, o dönemde de önemli bir rol oynadı. Hatta Hindistan'dan gelen bazı gruplar, Abdülhamid’i devirmek için Türklerle irtibat kurdular. Ancak, bu iletişimin kaybolmaması için bir dizi önlem almak gerekiyordu.
Kültürel Çeşitlilik ve Hoşgörü
Hindistan'daki Müslüman topluluklar, içinde bulundukları kültürel çeşitliliğin bir parçası olarak, farklı düşüncelere sahip olsalar da karşılıklı hoşgörü ile yaklaşıyorlar. Ancak, bu hoşgörünün bir arka planı var. İnsanlar, kendilerini güvende hissedebilmek için cemaat yapıları oluşturdular. Dolayısıyla, bu yapıların varlığı güvenlik kaygıları ile doğmuştur.
Okuma Yazma Oranı ve Sosyal Zorluklar
Hindistan’daki Müslümanların okuma yazma oranı çok düşük; bu da sosyal ve kültürel açıdan birçok zorluğun yaşanmasına neden oluyor. Bu konuyu daha fazla konuşmak ve tartışmak gerekiyor.
İşbirlikleri ve Fırsatlar
Hindistan'dan gelen öğrencilerle yapılan ticari ve akademik işbirlikleri, ülkemiz için önemli fırsatlar yaratabilir. Ancak, bu öğrenciler genellikle Türkçe öğrenmek zorunda kalıyorlar çünkü Türkiye’de İngilizce eğitim veren bir sistem yok. Bu nedenle, Hindistan'a kapı açmamız ve bu kapının açık kalmasını sağlamamız gerekiyor.
Haydarabad ve Osmanlı Mirası
Hindistan’da bir başka önemli konu da Haydarabad’dır. Haydarabad, Türk yönetimi altında olan bir devlet olarak 1947 yılına kadar varlığını sürdürdü. Bu bölge, Osmanlı hanedanının izlerini taşımaktadır. Hala o bölgede Türkçe konuşan insanlar bulunmaktadır ve bu kültürel bağlar, Osmanlı’nın mirasını yaşatmaya devam ediyor.
Gelecek İçin Yeni Yollar
Sonuç olarak, Hindistan ile olan ilişkilerimizi daha da güçlendirmek ve bu konudaki farkındalığı artırmak için çeşitli yollar aramamız gerekiyor. Bunu yaparken, geçmişten gelen kültürel zenginlikleri de unutmamalıyız. Bu konuları ele almak için, siz değerli katılımcılarla birlikte yeni projeler geliştirmeye açığım.
Teşekkür ederim.
No comments:
Post a Comment