Saturday, August 5, 2023

Deprem ve Kentsel Dönüşüm Sorunları

Farklı disiplinlerden uzmanların katılımıyla, 6 Şubat 2023 Türkiye depremlerinden önce, 9 Mart 2021 tarihinde Gazeteci ve Yazar Halis Özdemir'in moderatörlüğünde Deprem ve Kentsel Dönüşüm konusundaki sorunları tartıştık. Program dört saatten uzun sürdü ve bu nedenle ben, Jeofizik Yüksek Mühendisi ve Sismoloji konusunda bir akademisyen olarak, kendi konuşmalarımla ilgili kısımların çözümünü mümkün olduğunca eksiksiz bir şekilde hazırlamaya çalıştım. Bu özet, başlangıçta 200 kelimelik bir özet ve sonunda bir öneri listesiyle güncellendi.

Ülkemizde depremler hala devam ediyor ve büyük İstanbul depremi beklenmeye devam ediyor. Bu nedenle, Deprem ve Kentsel Dönüşüm konusundaki çalışmalar ve projeler hala önemini koruyor. Bu yazıda, yayın arşivinden alınan görüşlerin daha okunabilir bir formata aktarılarak faydalı olacağını umuyorum.

ÖZET

Deprem tehlikesi çok önemli bir konu. Eski binalar bazen yeni binalardan daha sağlam olabilir çünkü eskiden daha iyi yerlerde ve daha güçlü malzemelerle yapılıyorlardı. Ancak şimdi bazen yanlış yerlere ve yanlış şekillerde bina yapılıyor ve bu, depremlerde tehlike oluşturuyor. Örneğin, yumuşak toprak üzerine yapılan bir bina, depremde daha çabuk zarar görebilir. Bu yüzden, nerede ve nasıl bina yapılacağına karar verirken bilimsel verileri kullanmalıyız.

Her binanın bir "kimlik kartı" olmalı ki bu kart, binanın ne kadar güvende olduğunu gösterir. Bu şekilde, insanlar bir ev alırken ya da orada yaşarken daha güvende hissedebilirler.

Ayrıca, binaları yapan mimarlar ve mühendisler birlikte çalışmalı ve birbirlerinden öğrenmeli. İnsanların güvende olması için herkesin aynı hedef için çalışması gerekiyor.

Sonuç olarak, depremlerden korunmak için daha iyi planlama, daha iyi inşaat ve daha iyi jeofizik dirençlilik bilgisine ihtiyacımız var. Bu sayede, büyük bir deprem olduğunda daha az zarar görebiliriz.


RÖPÖRTAJ VİDEO KAYDI

9 MART 2021


RÖPÖRTAJ

Bir şey sormak istiyorum; İstanbul'daki olası deprem durumu nedir? Bunları konuşacağız, ayrı bir konu.  Serkan beyin kaldığı yerden devam edeyim biraz; tamamlama açısından soruyorum. Mesela, bizim tarihi binalarımız çok sayıda deprem geçirmiş olmalarına rağmen yıkılmıyorlar, ancak Adapazarı'nda eski binaların yan tarafındaki yeni binalar çökmüş.  Hocam, bunun sebebi nedir? Yani, inşaat teknolojilerindeki ilerlemelere rağmen neden böyle bir fark var?

Yapı konusundaki teknoloji gelişiyor, bizim mimarlarımız ve mühendislerimiz hesaplar yapıyorlar, direnç hesapları yapıyorlar. Peki, ne oluyor? Neden eski binalar ayakta kalırken yeni binalar çöker?

Bu durumda ne yapmamız gerekiyor? Lütfen buyurun. Özellikle tarihi binalarda erken önlemler almak önemli.

Mimar Sinan, hem mimarlığı hem de mühendisliği bilen biriydi. Mimar Sinan'ın yaptığı o muhteşem eserlerin, Japonlar tarafından incelendiği zaman, aslında eserlerin içindeki matematiği ve mühendisliği görebiliyorlar. Ancak günümüzde, gezegenlerin rengini öğrenmek için uzay araçları gönderiyoruz, yani mimarlık ve mühendislik eğitimleri birbirinden oldukça kopuk.

Maalesef mimarlık eğitimi alıyoruz, ancak mimarlar için sismoloji dersi almıyoruz. Sismologlar var, ancak biz mimarlar ve inşaat mühendisleri  eğitim olarak birbirimizden kopuk kalıyoruz.

Mimarlık eğitimi alıyoruz, ancak böyle bir şey duymadık. Eğitim müfredatlarımız belli; siz mimarları ve mühendisleri bir araya getiriyorsunuz. Ben de üyeleri Mimar ve Mühendisler 'den olan bir dernek yönetim kurulunda çalıştım ve bu sayede mimarlar ve mühendisler olarak bir araya gelip deprem sorununu tartışma fırsatı bulduk. Deprem çok disiplinli bir sorun olduğu için bir araya gelmemiz gerekiyor.

Kentten bahsetmeliyiz, mesela Japonya'da insanlar hem mimar hem de mühendis olabiliyor. İki açıdan bakabiliyorlar. Mimar Sinan ekolünde yetişen mimarlar Japonya'da büyük depreme dayanıklı zeminlerde veya zayıf zeminlere uygun yapı teknolojileriyle ahşap ya da betonarme binaların tasarımını yapıyorlar.

Disiplinler arası bir program eksikliği var. İnşaat mühendisleri olarak ben İstanbul Üniversitesi'nde neredeyse 30 yıldır çalışıyorum, ancak bir araya gelemiyoruz. Bu nedenle, mimarlık ve mühendislik arasında bir kopukluk var. Birbirimizin bilgisi hakkında farkında değiliz. Bu nedenle bir araya gelip daha çok disiplinli bir yaklaşım oluşturmamız gerekiyor.

Yer, Yapı ve Yükseklik olarak üç boyutlu bir 3Y araştırması yaparız. Yapıda da mimar ve inşaat mühendislerinin işbirliği çok önemli, ama en önemli noktalardan birisi yapının oturacağı zemini doğru belirlemek.

Yukarı Develi
Ben Kayseriliyim, dedem yukarı Develi'den gelmiş. Yukarı Develi taşlık bir yer, bugün uydudan dünyanın her tarafındaki jeofizik direnci görülebiliyor. Öyle bir noktada, dedelerimiz sadece binaları doğru yapmakla kalmamış, aynı zamanda doğru yerlere, yüksek yerlere yapmışlar. Yumuşak zemin üzerine yapmamışlar. Ama biz ne yapmışız? Dağlara, bağlara, tarım alanlarına gitmişiz ve şimdi, hocalarımızın da dediği gibi, insanların yaşadığı yerler bir karmaşa haline gelmiş.

Öncelikle, jeofizik açıdan ölçülebilir ve bugün uzaydan ölçülebilen, direnci yüksek bir zemini tercih etmemiz gerekiyor. Bugün Amerika'daki bir servis, Amerikan deprem servisi, size telefonunuzda jeofizik zeminin direncini 1 km hassasiyetle Vs30 (Kayma Dalgası Hızı) değişimiyle veriyor. Deprem direnci yüksek zemine, deprem direnci düşük zemini ayırt edebiliyoruz.


Zemin Sınıfları

Çünkü deprem direnci düşük olan zemin (E,D sınıf), depremin enerjisini alıyor ve sinyal büyük oluyor. Sinyalde bir yükselme oluyor. Direnci yüksek olan zeminde (A,B sınıf) bu durum azalıyor. Bugün her büyük depremden sonra, uluslararası deprem ve sismoloji merkezi, deprem enerjisinin nasıl kullanıldığına ilişkin bir video yayınlıyor. Oradaki sinyallerin büyüklüğü, o zeminin deprem enerjisine nasıl tepki verdiğini gösterir.

Esas mesele, dünyada, ayda, Mars'ta depremin enerjisini kullanarak, gerçekten depremin enerjisini büyütmeyen, insanların  yaşayamayacağı depreme dayanıksız mekanı belirlemektir. Tehlike (Deprem) meydana geldiğinde, risk düzeyini yükseltmeyen zeminlerde yaşamamız gerekiyor. Atalarımız, dedelerimiz dağlık bir yere, yüksek yerlere yerleşmişler. Ama şimdiki nesiller, bağlara, tarım alanlarına yerleşiyorlar. Yani, şehirleşme, uygulama alanlarında, belediyelerimiz ve çevre şehircilik ve iklim bakanlığı bazı bölgeleri belirliyorlar.

Mevcut durum çok iyi değil, çünkü ben jeofizik mühendisiyim ve özellikle büyük deprem bekleyen bir ülkede, büyük deprem riski altında olan bir ülkede, jeofizik mühendislerinin işsiz kalmaması gerekiyor. Jeofizik mühendisliği bölümlerinin öğrencisiz olmaması ve işsiz kalmaması gerekiyor. Ancak, ne yazık ki, bölümlerimiz kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu durum, adım adım bu deprem riskini ciddiye almadığımızı gösteriyor. Amerika'da, Avrupa Birliği'nde jeofizik mühendisleri iş bulurken, bizim ülkemizde jeofizik araştırmalar çok hassas ve dört boyutlu olması gerekmesine rağmen, masa başında üretilen güvenilmez raporlar çok fazla.

Ben 12 dönem İstanbul Jeofizik Başkanlığı yaptım ve 2013 yılına kadar bizler tüm yapılan jeofizik proje raporlarını denetledik. Ancak, 2013'ten sonra bu yönetim kalktı ve şu anda ne yapıldığını bilmiyoruz. Denetim kalkınca kalite ortadan kalkıyor ve risk ortaya çıkıyor.

Kentsel dönüşümde sorun var ve kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm olmaktan çıkarılmalı. Öncelikle, bir şehrin jeofizik riskini, jeofizik tehlikesine karşı ortaya çıkacak jeofizik riski sıfırlayarak çözmemiz gerekiyor.

1999 depreminde İstanbul'un Asya yakası yıkılmalıydı çünkü İzmit'e daha yakındı. Ama yıkılan Avcılar oldu, yıkılan Bağcılar oldu, yıkılan Bahçelievler oldu. Kentsel dönüşüm konusunda ise, doğru soruları sormak çok önemli. Kentsel dönüşüm danışmanlığı eğitimi aldım ve orada öğrendim ki, yanlıştan doğru çıkmaz. Örneğin, "Beklenen Marmara depremi maksimum 7.4 olabilir, bu bina bu depremi hisseder mi?" diye sormak gerekiyor.

Kentsel dönüşümün, İzmit depreminde gözlemlediğimiz gözlemsel sismoloji verisi ışığında, yıkılan merkezlerden başlaması gerektiğini göreceksiniz. Çünkü, bir deprem yaşadık ve deneyimledik.

Avcılar'da, Kadıköy'de kentsel dönüşüm yapan kaç kişi var? Kentsel dönüşümde yanlış sorular soruluyor. Depremin merkezindeki büyüklüğü referans alarak yıkılmayacak binaların yenilenmesi yapılan yanlış bir dönüşümdür.

Kentsel dönüşüm, tehlikeli binaların yeniden yapılandırılması olmalıdır, ancak şu anda olan durum sadece var olan binaların yenilenmesidir. Kentsel dönüşümde, öncelik insanların hayatta kalmasıdır.

Önerilmiş bir çözüm, binaların kimlik kartları olmasıdır. Bu kimlik kartı, binanın risk durumunu gösterir ve vatandaşlar, bir ev alırken, binanın hangi kategoride olduğunu bilebilirler. Bu sistem şu anda hayata geçirilme aşamasında ve 2021'de büyük bir adım atılabilir.

Kentsel dönüşümde uygulanacak prosedür önemlidir. Deprem yaşamış bir ülke olarak, bütün binaların bir kimliği olmalıdır. Yani, bir yapı kimliği, bir zemin kimliği ve bir mimari kimliği olmalıdır. Bu, kentsel dönüşüm sürecini kolaylaştıracaktır.

Öncelikle, oturduğumuz binaların, yapıyı gerçekleştiren mimar ve inşaat mühendisleri hakkında bilgi veren bir kimliği olmalıdır. İnşaat mühendisinin ve mimarın sicil durumları temiz mi, bunları görmeliyiz.

Kentsel dönüşümde esas amaç, insanları kurtarmak olmalıdır. Yenilenme odaklı bir yaklaşım değil, tehlikeli binaların yeniden yapılandırılması ve insanların güvende olması önemlidir.

Bir bina kimliği oluşturma fikri gerçekten önemlidir. Her bina, yapının durumu, zemin durumu ve mimari özellikler gibi detayları içeren bir kimliğe sahip olmalıdır. Böyle bir sistem, devletin vatandaşlara güvence vermesi ve halkın konut alırken daha bilinçli kararlar vermesi açısından çok önemlidir.

Şu anda, 20.000 yıllık inşa bilgimiz ve 10.000 yıllık kerpiç inşa bilgimiz var. Bu bilgileri kullanarak, kentsel dönüşüm sürecinde insan hayatını kurtarmak odaklı bir yaklaşım benimsemeliyiz.

İstanbul'da 40.000 bina yıkılma riski altında ve bu binalarda yaşayan yaklaşık 200.000 kişi depremde hayatını kaybetme riski altında. Bu binaların yerleri biliniyor ve önceliğimiz, bu yerlerde yaşayan insanları kurtarmak olmalı.

Sonuç olarak, kentsel dönüşüm sürecinin insan hayatını kurtarmak ve tehlikeli binaları yeniden yapılandırmak odaklı olması gerektiğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda, bu süreçte binaların ve zeminin kimliğini belirleyen kapsamlı bir sistem kurulmalıdır.

Adapazarı'nda başlayan ve yıllar içinde süren önemli çalışmalar var. Bunlar arasında zemin araştırmaları, yapı standardı belirlemeler ve İstanbul'un deprem mastır planı bulunuyor. Bu tür bilgilerin vatandaşlar tarafından bilinmesi önemli çünkü kentsel dönüşüm ve depreme dayanıklılık bu bilgilere dayanıyor.

Önceliğimiz, 40.000 binanın bir an önce depreme dayanıklı hale getirilmesi olmalı. Bu, büyük bir maliyet oluştursa bile, bir vatandaşın canını kurtarmak bu maliyeti göze almaya değerdir. Bu binaların, depremde insan yaşamını tehlikeye atacak yapılar olduğunu belirtmek ve içinde yaşayanları önceden bilgilendirmek önemlidir.

Bunun yanı sıra, vatandaşların yaşadıkları binaların durumu hakkında bilgi sahibi olmaları gerekiyor. Bu, bina kimlik kartı ile sağlanabilir. Bu kart, binaların yapı durumunu, zemin durumunu ve diğer önemli bilgileri içerir.

Deprem konusunda yapılan çalışmalar ve araştırmalar, vatandaşların can güvenliğini sağlamak için önemlidir. Bu çalışmaların sonuçları, kentsel dönüşüm sürecini şekillendirebilir ve İstanbul'un depreme dayanıklı bir kent haline gelmesine yardımcı olabilir.

Bununla birlikte, bu tür araştırmaların ve çalışmaların sonuçlarının vatandaşlara açık olması ve herkesin bu bilgilere ulaşabilmesi gerektiğini belirtmek önemlidir. Bu sayede vatandaşlar, yaşadıkları binaların deprem güvenliği hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirler. Bu, deprem hazırlıkları ve kentsel dönüşüm sürecinde önemli bir adımdır.

Yaptığımız bu konuşma sonucunda vatandaşların yeni bir dünya keşfetmeye gerek olmadığını, dünyada mevcut olan mühendislik standartlarının, zemin incelemelerinin ve depreme dayanıklı yapı tasarımının bilindiğini söyleyebiliriz.

2012'de başkanlık yaptığım dönemde mecliste birçok  milletvekili ve Türkiye Standartları Araştırma kurumuyla görüştüm. Ülkemizin kabul etmesi gereken standartları belirlemeye çalıştım. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne aday bir ülke olarak, Avrupa Birliği standartlarını kabul etmesi ve özgün bir standart oluşturamayacağını belirtmek istiyorum.

Bizim 2019'dan sonra yaptığımız ve Jeofizik zemin araştırması olarak adlandırılan VS30 çalışması, bu standartları kabul etme konusunda ne kadar geç kaldığımızı gösteriyor.

Sorun, her meslek grubunun, yapı mühendisi, mimar veya diğer profesyonellerin kendi alanlarında ayrı ayrı düşünmesi ve birbirleriyle tam anlamıyla koordinasyon içinde olmamasıdır. Her birim ayrı ayrı işlem yapıyor ve bu dağınıklık sorunlara yol açıyor.

Yapı denetimi mekanizmaları ve yetkilendirmeler de bu dağınıklığı artırıyor. Yapı denetimi mekanizmaları belki işliyor ancak yerinde denetim ve yönetim mekanizmaları eksik.

Bu nedenle eğitimli ve yetenekli denetim ekiplerine ihtiyaç var. Bu denetimlerin yapılıp yapılmadığını kontrol etmek, inşaat projelerinin ve zeminin doğru bir şekilde incelenmesini sağlamak önemli.

Son birkaç yılda devreye giren deprem tehlike haritaları da bu konuda yardımcı olabilir. Bu haritalar, her parselin deprem riskini gösterir ve bu bilgi, doğru yapı tasarımı ve inşaatı için önemlidir. Bu sayede, yapılar ve zeminler doğru şekilde incelenir ve deprem riski azaltılır.

Deprem merkezlerinde çalıştığım süre boyunca Kanada ve Japonya'da edindiğim deneyimler, bu konuda bilgi ve deneyim kazanmamı sağladı. Bu deneyimlerim, Türkiye'deki deprem riskinin azaltılması ve yapı güvenliğinin artırılması konusunda bana rehberlik ediyor.

Kanada Deprem Merkezi'nde ve Japonya'da çalıştığım süre boyunca hem Kuzey Amerika hem de Japon standartları hakkında bilgi edindim. Kanada Deprem Merkezi'nin bir telefon uygulaması vardı. Bu uygulama ile binanın önüne gidebilir ve binanın deprem durumunu öğrenebilirsiniz.

Bir kişi, deprem riskini ölçen bir uygulama paylaştı. Uygulama, binanın yaşını, yüksekliğini ve yapı tipini soruyor ve buna göre bir risk skoru veriyor. Bu skor, zemin durumuna göre dört katına kadar çıkabiliyor. Zemin bilgisi çok önemli.

Deprem tehlike haritasını e-devlet üzerinden öğrenebilirsiniz. Bu, zeminin durumunu belirlemeniz için çok önemlidir. Deprem tehlike haritasını öğrenmek ve bu bilgiyi kullanarak binaların depreme dayanıklılığını artırmak önemlidir.

Ayrıca, proje fiyatları da bir diğer önemli faktör. Her proje için belirlenen bir minimum proje fiyatı var. Eğer proje fiyatını minimumun altına çekerseniz, proje güvenirliğini düşürürsünüz. Eğer proje fiyatını minimumun üzerine çıkarırsanız, proje güvenirliğini artırırsınız. Ancak, proje fiyatlarının düşük olması nedeniyle kaliteli iş bulmak zorlaşıyor.

Sonuç olarak, ücret denetiminin yapılması gerekiyor. Ücret denetiminin yapılmaması, kalite denetiminin de yapılamamasına neden oluyor. İşlerin sadece yapılması için değil, sağlam ve kaliteli olması için de yapılması gerekiyor. Yasal düzenlemeler ve denetimler olmadan, bu sağlanamaz.


SONUÇ VE ÖNERİLER

  1. Deprem Riskini Azaltma: İstanbul'da 40.000 bina yıkılma riski altında ve bu binalarda yaşayan yaklaşık 200.000 kişi depremde hayatını kaybetme riski altında. Bu binaların yerleri biliniyor ve önceliğimiz, bu yerlerde yaşayan insanları kurtarmak olmalı.
  2. Bina Kimliği: Her binanın, yapının durumu, zemin durumu ve mimari özellikler gibi detayları içeren bir kimliğe sahip olması öneriliyor. Böyle bir sistem, devletin vatandaşlara güvence vermesi ve halkın konut alırken daha bilinçli kararlar vermesi açısından önemli.
  3. Deprem Konusunda Eğitim: Deprem konusunda yapılan çalışmalar ve araştırmalar, vatandaşların can güvenliğini sağlamak için önemli. Bu çalışmaların sonuçları, kentsel dönüşüm sürecini şekillendirebilir ve İstanbul'un depreme dayanıklı bir kent haline gelmesine yardımcı olabilir.
  4. Disiplinler Arası İşbirliği: Mimarlar, inşaat mühendisleri ve jeofizik mühendislerinin bir arada çalışarak disiplinler arası bir yaklaşım benimsemeleri gerekiyor. Bu, kentsel dönüşüm sürecini kolaylaştıracaktır.
  5. Yapı ve Zemin Denetimleri: Yapıların ve zeminlerin doğru bir şekilde incelenmesi için denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekiyor. Yapı denetimi mekanizmaları ve yerinde denetim ve yönetim mekanizmaları eksik ve bu durum da risk oluşturuyor.
  6. Standartların Kabul Edilmesi: Türkiye'nin, Avrupa Birliği'ne aday bir ülke olarak, Avrupa Birliği standartlarını kabul etmesi ve bu standartlara göre hareket etmesi gerektiği öneriliyor.
  7. Ücret Denetimi: İşlerin sadece yapılması için değil, sağlam ve kaliteli olması için de yapılması gerekiyor. Ücret denetiminin yapılması, kalite denetiminin de yapılmasını sağlar.
  8. Kentsel Dönüşüm: Kentsel dönüşüm sürecinin insan hayatını kurtarmak ve tehlikeli binaları yeniden yapılandırmak odaklı olması gerekiyor. Aynı zamanda, bu süreçte binaların ve zeminin kimliğini belirleyen kapsamlı bir sistem kurulmalıdır.
  9. Jeofizik Mühendisliği: Jeofizik mühendisliği bölümlerinin öğrencisiz olmaması ve işsiz kalmaması gerekiyor. Jeofizik mühendislerinin işsiz kalmaması gerekiyor, çünkü büyük deprem riski altında olan bir ülkede onların bilgi ve deneyimleri çok önemli.
  10. Halkın Bilgilendirilmesi: Bu tür araştırmaların ve çalışmaların sonuçlarının vatandaşlara açık olması ve herkesin bu bilgilere ulaşabilmesi gerektiğini belirtmek önemlidir. Bu sayede vatandaşlar, yaşadıkları binaların deprem güvenliği hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirler.

SORULAR

 Aşağıdakilerden hangisi kentsel dönüşümün asıl amacı olmalıdır?
A) Binaların modernleştirilmesi
B) Binaların estetik açıdan güzelleştirilmesi
C) Yenilenme odaklı yaklaşımın benimsenmesi
D) Tehlikeli binaların yeniden yapılandırılması ve insanların güvende olması

Aşağıdakilerden hangisi kentsel dönüşümde öncelikle yapılması gereken işlemlerden biridir?
A) Her binanın bir kimlik kartı oluşturulması
B) Her binanın yüksekliklerinin ölçülmesi
C) Her binanın estetik değerlerinin belirlenmesi
D) Her binanın çevresinin düzenlenmesi

Aşağıdakilerden hangisi tarihi binaların depreme dayanıklılığını artırma yöntemlerinden biri değildir?
A) Bina kimlik kartı oluşturmak
B) Zemin durumunu kontrol etmek
C) Yapıyı gerçekleştiren mimar ve inşaat mühendisleri hakkında bilgi sahibi olmak
D) Bina estetiğine odaklanmak

Deprem enerjisinin hangi zemin sınıfında daha büyük olduğu ifade edilmiştir?
A) A sınıfı
B) B sınıfı
C) C sınıfı
D) D ve E sınıfı

Konuşmada bahsedilen "3Y araştırması" hangi unsurları içermektedir?
A) Yer, Yapı, Yükseklik
B) Yer, Yüzey, Yönetim
C) Yatay, Yükseklik, Yerleşim
D) Yükseklik, Yüzey, Yatırım

Aşağıdakilerden hangisi yapı denetiminde karşılaşılan problemlerden biridir?
A) Meslek grupları arasındaki koordinasyon eksikliği
B) İnşaat maliyetlerinin yüksek olması
C) Yeni teknolojilere adaptasyon eksikliği
D) Sismoloji eğitimi almak

Mimar Sinan'ın başarısının arkasında yatan ana faktörlerden biri nedir?
A) Mimarlık ve mühendislik bilgisini birleştirebilmesi
B) Binaların estetik görünümüne odaklanması
C) Yapılarının karmaşıklığı
D) Teknolojik imkanların bol olması

Konuşmada hangi ülkenin deprem merkezinde çalışma deneyimi olduğunu belirtmiştir?
A) Amerika
B) Japonya
C) Kanada
D) Hem Kanada hem de Japonya

Aşağıdakilerden hangisi, mimarlar ve inşaat mühendislerinin birbirleriyle daha iyi koordine olabilmesi için atılması gereken adımlardan biri olarak belirtilmiştir?
A) Teknolojik yeteneklerin geliştirilmesi
B) Disiplinler arası bir programın oluşturulması
C) Her meslek grubunun kendi alanında ayrı ayrı düşünmesinin teşvik edilmesi
D) Mimarların daha çok estetik üzerine yoğunlaşması

Aşağıdakilerden hangisi konuşmada jeofizik mühendisleri için vurgulanan problemlerden biridir?
A) İş bulma konusunda zorluk çekmeleri
B) Eğitim kalitesinin düşük olması
C) Maaşların düşük olması
D) Jeofizik araştırmaların masa başında yapılması

No comments:

Post a Comment