Wednesday, September 4, 2024

Prof. Dr. Ömer Alptekin: Jeofiziğin Işığında Bir Yol Gösterici


Prof. Dr. Ömer Alptekin, jeofizik ve sismoloji alanında sayısız insanın yetişmesine katkıda bulunmuş, akademik yolculuklarımızda bize rehberlik eden bir öğretmen ve mentor olmuştur
(Stein & Wysession, 2003). Hocalık anlayışıyla, bilime olan aşkıyla ve merhametiyle, özellikle üniversitede akademik çalışmalarımıza başlamamızda, bitirme projelerimizden doktora tezlerimize kadar her adımda bizimle birlikte olan bir öğretmendi.

Bugün, 4 Eylül, Prof. Dr. Ömer Alptekin Hocamızın doğum günü. Bu özel gün vesilesiyle, onunla geçirdiğimiz anıları ve jeofizik alanındaki büyük katkılarını anımsamak istedim. TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetimi olarak, kendisinden talep ettiğimiz ilk akademik etkinlikte yanımızdaydı ve Türkiye'de ve dünyada jeofiziğin geçmişinden geleceğine kadar büyük bir ufuk turu yapmamıza neden oldu (Telford, Geldart, & Sheriff, 1990).

4 Eylül 2012 Tarihli Seminer Anısı

Prof. Dr. Ömer Alptekin Hocamızın seminer notları üzerinde çalışmayı tamamladım ve bu notları derleyip, yeniden blog formatına uygun hale getirdim. Bu yazıyı, hocamıza doğum gününde bir armağan olarak sunmak istedim. Ona, bu özel gününde mutlu yıllar dilerim. Emekleri için içten şükranlarımı sunarım. Hocam, mutlu yıllar! Doğum gününüz kutlu olsun. İyi ki varsınız!

Jeofiziğin sırlarını araştıranlar için en tanıdık isimlerden biri kuşkusuz Prof. Dr. Ömer Alptekin'dir (Schmidt & Hurst, 2004). Türkiye'nin, hatta dünyanın dört bir yanında jeofiziğin ve sismolojinin gelişimine katkıda bulunan bu öncü bilim insanının yolculuğunu takip ederken, dünyanın derinliklerindeki gizemleri keşfetmenin heyecanına ortak oluyoruz. Meslek hayatına Türkiye'nin güzel kentlerinden Trabzon'da başlayan Alptekin, uzun ve zorlu yılların ardından eğitim ve öğretime de adım attı. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi'nden emekliye ayrılana kadar olan sürecinde, 1987-2006 yıllarında bu üniversitedeki çalışmalarıyla sektöre damga vurdu. Ancak emekli olmasına rağmen bilime olan katkıları ve Kandilli Rasathanesi'ne olan ziyaretleri hala devam ediyor. Prof. Dr. Ömer Alptekin'in jeofiziğin tarihine yaptığı katkılar paha biçilemezdir; bu katkılar, 2012 yılında TMMOB Jeofizik Mühendisliği Odası İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen "Jeofiziğin Dünü ve Yarını" konulu seminerde de vurgulanmıştır.

Siz de bu blogda, jeofiziğin tarihine dair bilgilenirken, Alptekin'in izinden dünyanın gizemlerine bir seyahate çıkmaya hazır mısınız?

Okurlar İçin Temel Referanslar

  • Baker, J. W., & Cornell, C. A. (2006). Advances in Seismology and Earthquake Engineering. Earthquake Engineering Research Institute.
  • Kramer, S. L. (1996). Geotechnical Earthquake Engineering. Prentice Hall.
  • Schmidt, S. R., & Hurst, W. J. (2004). The role of geophysics in natural hazards assessment. Natural Hazards Review, 5(3), 105-112.
  • Stein, S., & Wysession, M. (2003). An Introduction to Seismology, Earthquakes, and Earth Structure. Blackwell Publishing.
  • Telford, W. M., Geldart, L. P., & Sheriff, R. E. (1990). Applied Geophysics. Cambridge University Press.


ÖZET

Jeofiziğin tarihi, iki belirgin dönemi kapsar: klasik ve gözlemsel dönem ile aletsel ve analitik dönem. Klasik dönem, insanların doğaya olan merakları ve bilimsel gelişmelere duydukları ilgiyle şekillenmiştir. M.Ö. 240 civarında Eratosthenes, güneş ışınlarının geometrisini kullanarak Dünya'nın çevresini ölçmüştür. Bu dönemde Aristoteles'in "Meteoroloji" eseri, depremler hakkında bilgiler sunmaktadır. Ayrıca, Aristo ve Strabon gibi düşünürler, med-cezir gibi doğal olayları gözlemlemişlerdir. Ancak, bu dönemde depremler ile volkanik faaliyetler arasında doğrudan bir bağlantı kurulamamıştır.

Aletsel ve analitik dönem, jeofiziğin önemli bir dönüm noktasıdır. 1600 yılında William Gilbert'in "De Magnete" eseri, modern bilimsel çalışmanın başlangıcını işaret ederken, Isaac Newton'un 1687'deki "Principia" eseri, klasik mekaniğin jeofizik olayların açıklanmasında kullanılabileceğini göstermiştir. Bu dönemde Pierre Bouguer, Alexis Claude Clairaut ve Henry Cavendish gibi bilim insanları, yerin şekli ve yoğunluğu gibi konularda önemli deneysel ve matematiksel çalışmalar yapmışlardır.

20. yüzyılda, jeofizik bilimi büyük bir gelişim göstermiştir. 1957-58 Uluslararası Jeofizik Yılı'ndan sonra, yerin iç yapısı, sismoloji ve levha tektoniği gibi konularda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Alfred Lothar Wegener, Maurice Ewing ve Tuzo Wilson gibi bilim insanları, levha tektoniği teorisine katkıda bulunmuşlardır. Bu teori, yer kabuğundaki dinamikleri ve depremlerin oluşumunu açıklamakta kritik bir öneme sahiptir.

Jeofizik terimi, 1834'te Julius Fröbel tarafından kullanılmıştır ve Türkiye'de 1920'lerde "jeofizik" terimi, Arz-ı Fizik-i Kandilli Rasathanesi'nin çalışmalarında görülmeye başlanmıştır. Türkiye'de jeofizik eğitimi ise 1868'de başlamış ve İstanbul Üniversitesi'nde 1952'de Jeofizik Enstitüsü kurulmuştur.

Sonuç olarak, jeofizik biliminin evrimi, tarihsel süreç içerisinde pek çok önemli bilim insanının katkılarıyla şekillenmiştir. Bu çalışmalar, doğamızı ve gezegenimizi daha iyi anlamamıza olanak tanımıştır.

Referanslar

Bouguer, P. (1740). La figure de la Terre.

Ewing, M., & Wilson, T. (1965). The ocean ridges and their role in plate tectonics. Nature, 207(5000), 813-815. https://doi.org/10.1038/207813a0

Gilbert, W. (1600). De Magnete.

Newton, I. (1687). Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica.

Wegener, A. (1915). Die Entstehung der Kontinente und Ozeane.


4 EYLÜL 2012 SEMİNERİ

YENİDEN DÜZENLENME TARİHİ

EDİTÖR: ALİ OSMAN ÖNCEL

4 EYLÜL 2024

SEMİNER: TÜRKiYE'DE JEOFIZIĞIN GELIŞIMI VE GELECEĞI

Deprem Jeofizigi Bilimi SİSMOLOJİ'nin Ülkemizde Yerleşmesi, Büyümesi ve Tanınması için 50 YıLA yakındır Jeofizik Mühendisliğine kendisini adamış Prof.Dr. ÖMER ALPTEKİN hocamız, Türkiye'de Jeofiziğin Gelişimi ve Geleceği başlıklı bir konuşma yapmak üzere, TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesinde seminer verecek.

Jeofiziğin Tarihçesi: İki Belirgin Dönem

Jeofiziğin tarihine göz attığımızda, iki önemli dönemi belirleyebiliriz.

1. Klasik ve Gözlemsel Dönem: Merak ve Keşif

 Bu dönem, aletsel çalışmaların henüz olmadığı, insanların doğaya olan merakı ve bilimsel gelişmeye duydukları ilgiyle şekillenmiştir. Ancak, bu çalışmaların tarihi çok eskiye dayanmaktadır. M.Ö. 240 civarında, Eratosthenes güneş ışınlarının geometrisini kullanarak ilk kez Dünya'nın çevresini ölçmüştür. Ancak bu döneme ait detaylar sınırlıdır ve genellikle ansiklopedik kaynaklarda yer almaktadır.

Aristoteles'in "Meteoroloji" adlı eserinde depremler hakkında bazı bilgilere rastlanmıştır. Ayrıca, Aristo ve Strabon gibi bilginler, med-cezir gibi doğal olayları gözlemlemişlerdir. Bu gözlemler M.Ö. 490-430 yılları arasında, özellikle Yunan düşünürlerinin yer, hava, ateş ve sıvı gibi kavramları inceledikleri dönemde gerçekleşmiştir. Ayrıca, depremlerin volkanik faaliyetlerle ilişkili olabileceği düşünülmüş, ancak doğrudan bir bağlantı kurulamamıştır.

2. Aletsel ve Analitik Dönem: Bilimin Yükselişi

Jeofiziğin önemli dönüm noktalarından biri, aletlerin ve analitik yöntemlerin kullanılmaya başlandığı dönemdir. Bu döneme ait ilk modern bilimsel çalışma, 1600 yılında yazılan William Gilbert'in "De Magnete" adlı eseridir. Daha sonra, 1687'de Isaac Newton'un "Principia" adlı eseri, klasik mekaniğin ve gravitasyonun jeofizik olayların açıklanmasında kullanılabileceğini ortaya koymuş ve temel araştırmaları başlatmıştır.

Deneysel ve Matematiksel Çalışmaların Hızlanması

Bu tarihten sonra, jeofiziği ilgilendiren birçok konuda deneysel ve matematiksel çalışmalar hız kazanmıştır. Örneğin, yerin şekli, yoğunluğu ve yerçekimi alanı gibi konuları inceleyen bilim insanları Pierre Bouguer, Alexis Claude Clairaut ve Henry Cavendish'dir. Yerin manyetik alanıyla ilgili çalışmaları Alexander von Humboldt, Edmond Halley ve Carl Friedrich Gauss gibi bilim insanları gerçekleştirmiştir. Yerin iç yapısı ve ısı yayını ile ilgili olarak da Arthur Holmes, William Thomson ve Baron Kelvin çalışmalar yapmışlardır. Sismoloji alanında da John Milne ve Robert Mallet gibi bilim insanları önemli çalışmalar yapmışlardır. 18. ve 19. yüzyıllarda yerin su kütlesi ve dinamiği ile ilgili çalışmalar hız kazanmış, 1855'te ilk oşinografi kitabı yayımlanmıştır.

20. Yüzyılda Jeofizik Biliminin Büyük Gelişimi

20. yüzyılda, jeofizik bilimi büyük bir gelişme göstermiştir. Özellikle 1957-58 Uluslararası Jeofizik Yılı'ndan sonra, jeofizikteki gelişmeler hızlanmıştır. Bu dönemde, yerin iç yapısı, sismoloji ve levha tektoniği gibi konularda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu çalışmalara katkı sağlayan bilim insanları arasında Wiechert, Gutenberg, Mohorovičić, Harold Jeffreys ve Inge Lehmann gibi isimler bulunmaktadır. Jeofizik biliminin evrimi, uzun bir sürecin ürünüdür ve pek çok önemli bilim insanının katkısıyla şekillenmiştir. Bu çalışmalar, doğamızı ve gezegenimizi daha iyi anlamamıza olanak tanımıştır.

Levha Tektoniği ve Derin Depremler

Levhaların hareketi, yer kabuğundaki dinamikleri belirleyen bir anahtardır. Bu hareketler sırasında, litosfer belli bölgelerde deformasyona uğrar; özellikle levha sınırlarında. Bu sınırlar, dünya genelindeki deprem kuşaklarının ana sahnesidir. Örneğin, Güney Amerika ve Japonya'da, bu levhalar yerin içine doğru 600-700 metre kadar dalabilmektedir. Ancak bu dalma hareketi sırasında litosferin kırılgan kısımları deformasyona devam eder. Sonuç olarak, 700-800 km derinliklerde bile depremler meydana gelebilir.

Bu derin depremler konusu, levha tektoniği teorisi yaygınlaşmadan önce jeofizikçiler için büyük bir muamma olmuştur. Bazı bilim insanları, yerin derinliklerinde patlamalar veya radyoaktif faaliyetlerin bu depremlerin sebebi olabileceğini öne sürmüştür. Ancak levha tektoniği teorisinin ortaya çıkışı ve gelişimi, bu sorunların üzerindeki sis perdesini kaldırmıştır. Yine de bu derin deformasyonların nasıl gerçekleştiği, kayaçların nasıl deforme olduğu konusunda tam bir anlaşmazlık vardır. Bu konu, halen hem laboratuvar çalışmalarında hem de teorik analizlerde incelenmektedir.

Levha Tektoniği Teorisine Katkıda Bulunan Bilim İnsanları

Levha tektoniği teorisine katkıda bulunan bilim insanları arasında pek çok önemli isim bulunmaktadır. Bu isimler arasında; kıtaların hareketini ilk defa öne süren Alfred Lothar Wegener, okyanus sırtlarının manyetik anomalilerini keşfeden Maurice Ewing ve onunla birlikte çalışan Tuzo Wilson bulunmaktadır. Ayrıca, sismoloji konusunda önemli katkılarda bulunan Hugo Benioff, deniz jeofiziği alanında çalışan Walter Pitman, manyetik anomaliler üzerine çalışmalarıyla bilinen Frederich Viwe, ve yerin iç yapısı hakkında teorileriyle tanınan Mathews ve Runcorn da bu alandaki öncü isimler arasındadır.

Levha Tektoniği ve Jeolojik Olaylar

Levha tektoniği, Dünya'nın jeolojik olaylarını açıklamakta benzersiz bir öneme sahiptir. Bu olaylar arasında, depremler ve dağ oluşumu gibi kritik süreçler bulunmaktadır. Brian Isacks, levha tektoniği ile sismolojik gözlemleri birleştiren çalışmalarını LAMONT Gözlemevi'nde arkadaşıyla birlikte kaleme almıştır. Matematiksel analizlerle bu teoriye katkıda bulunan Edward Bullard'ı da unutmamak gerekir. Ayrıca, Türkiye'ye dair jeolojik çalışmalarda bulunan Xanien L. Pichann da bu alanda önemli bir isimdir.

Dann Makenzie ve Levha Tektoniği

Dann Makenzie, levha tektoniği teorisinin kıtaların çarpıştığı bölgelerde de geçerli olduğunu ileri süren ilk araştırmacılardan biridir. Kendisinden etkilenen birçok bilim insanı gibi, ben de doktora çalışmalarım sırasında bu teori üzerinde çalıştım. W. Jason Morgan, jeolojik olayların levha tektoniği ile daha iyi açıklanabileceğini savunan diğer bir bilim insanıdır.

Tuzo Wilson ve Dönüşüm Fayları

Tuzo Wilson’un öne sürdüğü dönüşüm fayları (transform faylar) kavramı, levha hareketlerini anlamak için kritik bir araçtır. Bu faylar, levhaların hareketleri sırasında meydana gelir; bazen litosfer dalar, bazen yanlara doğru genişler ve bazen de yan yana gelerek kayabilir. Bu hareketler, çeşitli fay tiplerinin oluşumuna yol açar. Örneğin, iki dalan levhanın hızlarının farklı olması halinde bir dönüşüm fayı oluşabilir.

Jeofizik Teriminin Kökeni ve Türkiye'deki Tarihçesi

Jeofizik teriminin kökeni oldukça eskidir, ancak bu terimin yaygın olarak kullanılması oldukça yenidir. Julius Fröbel, 1834'te hocası Christian Friedrich Schönbein'e yazdığı bir mektupta ilk kez "jeofizik" kelimesini kullanmıştır. Ancak bu terim, 1849'dan itibaren daha yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye'de "jeofizik" terimi ilk olarak 1920'lerde, Arz-ı Fizik-i Kandilli Rasathanesi'nin çalışmalarında görülmeye başlanmıştır. Ancak, Avrupa'da jeofizik çalışmalarının kökeni 1600'lere dayanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu'nda da jeofiziğe doğrudan dair olmasa da ilgili bilgilere rastlanmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Jeofizikle İlgili Çalışmalar

Osmanlı İmparatorluğu döneminde jeofizikle direkt olarak ilgili çalışmalar gerçekleştirilmemiş olsa da, bazı eserlerde jeofizikle ilgili bilgilere rastlamak mümkündür. Örnek olarak, Piri Reis'in "Kitab-ı Bahriye" adlı eseri verilebilir. Bu eserde pusulanın kullanımı hakkında bilgiler bulunur ve pusula, manyetizmanın temel bir aracıdır. Dolayısıyla, Osmanlılar pusula gibi jeofizikle ilgili konularla da ilgilenmişlerdir.

1731 yılında İbrahim Müteferrika'nın "Füyuzat-ı Mıknatısiye" adlı eseri yayımlanmıştır. Aynı dönemde Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın "Marifetname" adlı eseri, dolaylı olarak jeofizikle ilgili bazı araştırma konularına temas etmiştir. Bu tür bilgilere Katip Çelebi'nin "Cihannüma" adlı eserinde de rastlanır.

Türkiye'de Jeofizik Çalışmalarının Başlangıcı

Türkiye'de ve Anadolu'da jeofizikle doğrudan ilgili çalışmaların başlangıcı 1868'e kadar gitmez. 1868 yılında Rasathane-i Amirane'nin Padişah fermanı ile kurulmasıyla bu alandaki faaliyetler resmi bir şekilde başlamıştır. Rasathane-i Amirane, o dönemde Beyoğlu Pera'da kurulmuş ve 1911 yılında bugünkü yerine taşınmıştır. Döneminde Fatin Gökmen hocanın yönetiminde faaliyetlerini sürdüren rasathane, 1980'lere kadar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir gözlem evi olarak hizmet vermiştir. Ancak 1980'den sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne bağlanmış ve adı "Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü" olarak değiştirilmiştir.

Üniversitelerde Jeofizik Eğitimi

Üniversitelerde jeofizik eğitimi ise 1868 sonrasında başlamıştır. İstanbul Üniversitesi içinde yer alan Dar-ül Fünun'da Astronomi ve Jeofizik Enstitüsü 1926-27 yıllarında kurulmuş ve Fatin Gökmen hoca tarafından yönetilmiştir. Ancak bu dönemde sadece meteoroloji ve jeofizik konularında bir ders okutulmuştur. Daha sonra, İstanbul Üniversitesi'nde Jeofizik Enstitüsü 1952 yılında tekrar faaliyete geçmiştir.


İstanbul Üniversitesi Jeofizik Enstitüsü'nün Tarihçesi

Jeofizik Enstitüsü, 1952-53 yıllarında tanınmış jeofizikçi Prof. Dr. Fouche yönetiminde eğitim faaliyetlerine başladı. Ancak 1953'te Prof. Dr. Fouche İstanbul Üniversitesi'nden ayrıldı ve Ord. Prof. Ali Yar, vekil olarak direktörlüğe atandı. 1954'te ise, Paris Üniversitesi Jeofizik Enstitüsü'nün Rektörü olan Prof. Dr. Coulomb, İstanbul'daki enstitüde 18 ay süreyle direktörlük yaptı. Onun ardından, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nden farklı hocalar, Jeofizik Enstitüsü'ne direktörlük yaptılar.

1958'de Jeofizik Eğitimi

1958'de İstanbul Üniversitesi'nde jeofizik öğrenim görmeye başladım. O dönemde, nükleer konular üzerine çalışan fizikçi Fahir Yeniçay hoca enstitüde görev alıyordu. Ayrıca, İhsan Özdoğan hoca da Jeofizik Enstitüsü'nde direktörlük yapmıştı.

Jeofiziğin Mühendislik Dalı Olarak Kabulü

1978'de jeofizik, Türkiye'de bir mühendislik dalı olarak kabul edildi. Avrupa'da jeofizik ayrı bir bilim dalı olarak bilinse de Türkiye'de mühendislik kavramıyla birleştirildi. Bu değişiklik, 1982'de YÖK yasasıyla resmiyet kazandı ve İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümü Mühendislik Fakültesi'ne bağlandı.

İstanbul Teknik Üniversitesi ve Sismoloji Çalışmaları

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) de bu alanda önemli çalışmalara ev sahipliği yaptı. Kazım Ergin Hoca'nın öncülüğünde 1952'de başlatılan bu çalışmalarla bir Sismoloji Enstitüsü kuruldu. Bu, Türkiye'de sismoloji alanında yapılan ilk resmi çalışma olarak bilinir. Bu enstitü daha sonra Arz-Fizik Enstitüsü olarak adlandırıldı ve Maden Fakültesi'ne bağlandı.

Boğaziçi Üniversitesi ve Kandilli Rasathanesi

1985'te Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Jeofizik Anabilim Dalı kuruldu. Aynı zamanda Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı da kuruldu ve lisansüstü eğitim vermeye başladı.

Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde (KTÜ) Jeofizik Eğitimi

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) de bu alanda eğitim vermeye başladı. 1973'te KTÜ'ye katıldım ve bölümün sadece bir oda büyüklüğünde olduğunu hatırlıyorum.

Ege Üniversitesi ve Diğer Üniversitelerdeki Jeofizik Eğitimi

Ege Üniversitesi, 1974'te 10 öğrenciyle jeofizik eğitimine başladı. Ancak, 1978-79'da eğitime ara verildi. 1991'de Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde jeofizik mühendisliği bölümü kuruldu. Ankara Üniversitesi de 1983'te jeofizik mühendisliği bölümü kurdu ve 1989'da bağımsız bir bölüm haline geldi.

1988-89 Döneminde Açılan Jeofizik Mühendisliği Bölümleri

Süleyman Demirel, Kocaeli, Cumhuriyet, Çanakkale, Sakarya ve Nevşehir üniversiteleri 1988-89 döneminde jeofizik mühendisliği bölümlerini açtılar. Gümüşhane'de de maden aramalarına yönelik olarak jeofizik mühendisliği bölümü olabilir.

Kamu Kurumları ve Jeofizik Çalışmaları

Kamu kurumları arasında jeofizikle ilgili en önemli çalışmaları Maden Tetkik Arama Enstitüsü gerçekleştirdi. Bu enstitüde 1938'den beri jeofizik çalışmaları yürütülmektedir. Türkiye Petrolleri de 1945'te kuruldu ve jeofizik alanında çalışmalara başladı. Jeofizik yöntemler, petrol ve doğalgaz aramalarında etkili bir şekilde kullanılmaya başlandı. Türkiye Petrolleri, bu alanda yeterli donanıma sahip olmadığı için dışarıdan şirketlerle iş birliği yaparak, özellikle Alman şirketlerin katkısıyla, uzman eleman ihtiyacını karşıladı.

Üniversitelerde Jeofizik Mühendisliği Eğitiminin Gelişimi

Üniversitelerde Jeofizik Mühendisliği eğitiminin gelişmesiyle, birçok yerli mühendis Türkiye Petrolleri'nde görev aldı. Yurt dışından gelen danışmanlardan Turhan Taner, önemli katkılarda bulunmuştur; ancak maalesef Amerika'da vefat etmiştir.

Devlet Su İşleri ve Diğer Kamu Kurumları

Devlet Su İşleri, jeofizik mühendisi ihtiyacını yüksek oranda karşılamıştır. Afet İşleri Daire Başkanlığı, 1970'lerde doğal felaketlere yönelik çalışmalarını sürdürmüştür ve bugün AFAD olarak bilinen bir birime dönüşmüştür. Elektrik İşleri, 1964'ten itibaren jeofizik çalışmalarına katkıda bulunmuş ve özellikle nükleer santral inşaatlarına yönelik olarak jeofizik çalışmalarını ağırlıklı olarak sürdürmüştür.

Özel Sektörde Jeofizik Çalışmaları ve Deprem Sonrası Gelişmeler

Özel sektörde jeofizik çalışmaları yavaş ilerlerken, 1999 depreminin ardından zemin incelemeleri ve şehir planlaması konularında iş sahaları oluşmuştur. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 1994'ten itibaren deprem risklerine yönelik çalışmalara başlamış ve bu konuda önemli adımlar atmıştır. Mahmut bey, bu birimin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuş ve Başbakan'ın da bu çalışmalara destek verdiği bilinmektedir.

Meslek Örgütleri ve Jeofizik

Jeofizikle ilgili meslek örgütleri arasında TMMOB, TJFMO, TJMO, MMB, Yerbilimleri Grubu, AGU ve SSA gibi kuruluşlar bulunmaktadır. İstanbul Belediyesi, mikro bölgeleme konularındaki risk çalışmalarıyla sadece Türkiye'ye değil, dünyaya da örnek teşkil etmektedir.

Sonuç

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), 1952 yılında sismoloji çalışmalarına başlayarak bu alanda Türkiye'de önemli bir rol oynamıştır. Süleyman Demirel Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve diğer üniversiteler de jeofizik mühendisliği bölümlerini açarak jeofizik eğitimine katkı sağlamışlardır.

Jeofizik Eğitimi ve Öğretimi İçin Öneriler

  1. Temel Bilimlerin Güçlendirilmesi: Üniversitelerdeki Jeofizik Mühendisliği programlarının temel bilimlere daha fazla önem vermesi gerekmektedir. Matematik, fizik ve jeoloji gibi temel bilimlere daha fazla ağırlık verilmeli ve öğrencilere sağlam bir temel eğitim sunulmalıdır.
  2. Problem Tanıma ve Çözme Yeteneği: Öğrencilere problem tanıma ve çözme yetenekleri kazandırılmalıdır. Jeofizikçilerin gerçek dünya sorunlarını anlama ve çözme kabiliyetleri geliştirilmelidir.
  3. Veri Toplama ve Değerlendirme Teknikleri: Veri toplama ve değerlendirme tekniklerine hakimiyet, matematiksel fizik ve matematiksel istatistik dersleri ile desteklenmelidir.
  4. İletişim ve Rapor Yazma Becerileri: Öğrencilerin rapor yazma, düşünce üretme ve iletişim becerileri geliştirilmelidir. Türkçe, yabancı dil ve bilgisayar kullanımı gibi dersler öğrencilere sunulmalıdır.
  5. Lisansüstü Programların Çeşitlendirilmesi: Lisansüstü programlar, Tezsiz Yüksek Lisans seçeneği ile çeşitlendirilmelidir. Bu sayede daha fazla öğrenci jeofizik alanında yetişebilir.
  6. Doktora Programlarında Araştırma Kalitesinin Artırılması: Doktora programları, yüksek kalitede araştırmayı teşvik etmelidir. Orijinal ve ileri düzeyde araştırma çalışmaları yapabilecek doktora öğrencileri yetiştirilmelidir.
  7. Programların Güncellenmesi ve Sektör İhtiyaçlarına Uyum: Jeofizik eğitimi veren üniversiteler, sürekli olarak programlarını güncellemeli ve sektörün ihtiyaçlarına uygun hale getirmelidir.
  8. Çevresel Sorunlar ve Jeofizik Eğitiminin Önemi: Türkiye'de ve dünya genelindeki çevresel sorunların artması nedeniyle jeofizikçilere her zaman ihtiyaç duyulacaktır. Bu nedenle jeofizik eğitimi ve araştırmalarına yatırım yapılmalıdır.

Sonuç

Bu öneriler, Türkiye'de jeofizik eğitimi ve araştırmalarının daha etkili ve nitelikli hale getirilmesine yardımcı olabilir. Jeofizikçiler, çevresel sorunların anlaşılması ve çözümüne katkıda bulunarak önemli bir rol oynamaya devam edecektir.


Ömer Alptekin'in İzinde: 

Anılarınızı Paylaşın!

Sevgili arkadaşlar,

Bugün doğum günü olan hocamız Prof. Dr. Ömer Alptekin'in bizlere kattığı değerleri ve üzerimizde bıraktığı derin izleri hepimiz hissediyoruz. Onun rehberliğinde kazandığımız bilgi, ilham ve motivasyon, bugün bizleri bulunduğumuz noktalara getirdi. Bu özel anıları ve hayatımıza dokunan bu eşsiz insanın etkilerini paylaşarak, onu hep birlikte anmak istiyoruz.

Anılarınızı Paylaşın

Sizleri de, Ömer Hoca ile yaşadığınız anıları, unutamadığınız dersleri ve üzerinizde bıraktığı izleri bizimle paylaşmaya davet ediyoruz. Birlikte bu değerli hatıraları bir araya getirelim ve hocamızı en güzel şekilde analım. Paylaştığınız anılar, bu linkteki blog yazısının ekinde yer alacaktır.

Katkılarınızı sabırsızlıkla bekliyoruz!

4 Eylül: Prof. Dr. Ömer Alptekin’in Etkisi

Ali Osman Öncel, İUC Öğretim Üyesi

1985 yılında Jeofizik Mühendisliği bölümüne adım attığımda, büyük umutlar ve hayallerle doluydum. Bölümdeki ilk günlerim, heyecan ve belirsizlikle geçti. O dönemde, başarılı birkaç öğrenciye burs verildiğini öğrendim. Bu burslar, mezun olduktan sonra iş garantisi de sağlıyordu. Ne yazık ki, bursun varlığından ancak arkadaşlarımın kazandığını gördüğümde haberdar oldum. Bu fırsatı kaçırmış olmanın burukluğu içindeydim.

İlk yıllarım, ne yazık ki beklediğim gibi geçmedi. Bir derste, Jeofizik Bilimi’nin büyüklüğünü anlatması gereken bir hocamız, "Başka bölümlere gidin," diyordu. Bir diğer hocamız ise, gravite cihazı hakkında konuşurken, "Bağdat’ta bir daire alınır buna verilen parayla," diyerek, ekipmanın ne kadar pahalı olduğunu vurguluyordu. Bu tür söylemler, hevesimi kırıyordu. Mezun olduktan sonra işsiz kalacağıma o kadar inanmıştım ki, bilgisayar uzmanlığı kursu için kupon biriktirmeye başladım. Bu umutsuzlukla, "Ya okul, ya kurs" arasında bocalıyordum.

1987 yılı geldiğinde, bölümde beklenmedik bir değişim yaşandı. Yeni bölüm başkanımız, Prof. Dr. Ömer Alptekin, hayatımıza girdi. Enerjik, güleryüzlü ve her zaman odasının kapısı açık olan bir bilim insanıydı. Bölüme adım atmasıyla birlikte, seminarler başladı, Türkiye’den ve Amerika’dan önemli bilim insanları katılmaya başladı. Her dersinde bize enerji ve ilham veriyordu.

Bir gün, cesaretimi toplayarak odasına gittim ve bitirme projemi birlikte yapmayı teklif ettim. Hocam kabul etti. Bu an, hayatımın dönüm noktasıydı. Jeofizik Bilimi’ne olan ilgim ve motivasyonum artarak devam etti. Bu serüven, doçent olana kadar sürdü.

Bugün, 4 Eylül. Bugün, Ömer Alptekin Günü. Çünkü bugün hocamızın doğum günü. Doğum gününüz kutlu olsun, sayın hocam!















No comments:

Post a Comment

Malatya İli'nde 18 Eylül 2024 Depremi: Sismik Etkiler ve Toplumsal Sorumluluk

18 Eylül 2024 sabahı, saat 03:22'de , Türkiye'nin doğusunda bir kez daha sarsıldı. Malatya'nın 31 km güneydoğusunda , Çelikhan&...