Genişletilmiş Özet
Depremler, dünya genelinde önemli riskler oluşturan doğal afetlerdir ve Türkiye, sismik aktivite açısından oldukça hassas bir bölgede yer almaktadır. Bu bağlamda, deprem farkındalığı ve eğitim konuları, toplumların güvenliğini artırmak için kritik öneme sahiptir. Bu genişletilmiş özet, Prof. Dr. Ali Osman Öncel tarafından gerçekleştirilen bir webinarın içeriğini derleyerek, depreme karşı alınması gereken önlemleri, risk azaltma stratejilerini ve eğitim yöntemlerini ele almaktadır.
Deprem Farkındalığının Önemi
Prof. Öncel, Cumhurbaşkanlığı İletişim Ofisi tarafından verilen deprem farkındalığı eğitimlerinin yalnızca kamu çalışanlarıyla sınırlı kalmaması gerektiğini vurgulamıştır. 7'den 70'e herkesin bu konuda bilinçlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Türkiye'de Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yürütülen eğitim programları, deprem sırası ve sonrasında yapılması gerekenlerle ilgili kapsamlı bilgiler sunmaktadır (Kahraman & Çelik, 2020). Bu tür eğitimlerin yaygınlaştırılması, toplumun her kesiminde deprem bilincinin artırılmasına katkıda bulunacaktır.
Risk Azaltma Stratejileri
Prof. Öncel, deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde yapıların güçlendirilmesi ve deprem riskinin azaltılması eğitiminin önemini vurgulamıştır. 2020 yılında hazırlanan Avrupa Birliği Deprem Risk Haritası, Türkiye'nin çeşitli bölgelerindeki risk durumunu göstermekte olup, kırmızı alanlar yüksek riskli bölgeleri işaret etmektedir (Özdemir & Koçak, 2019). Bu harita, yerel yönetimlerin ve inşaat sektörünün karar alma süreçlerinde kritik bir rol oynamaktadır.
Eğitim Yöntemleri ve Toplumsal Katılım
Eğitim kurumları, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları arasında işbirliğinin artırılması gerektiği belirtilmiştir. Prof. Dr. Nuran Çetin moderatörlüğünde gerçekleştirilen bu etkinlikte, Prof. Öncel, başarılı bir eğitim stratejisinin yalnızca kamu görevlileri için değil, tüm toplum için genişletilmesi gerektiğini savunmuştur (Görmez & Yıldırım, 2021). Eğitim programlarının yanı sıra, toplumsal katılımın teşvik edilmesi de önemlidir; bu sayede bireyler, deprem anında nasıl davranacaklarını öğrenebilirler.
Teknolojik Yenilikler
Teknolojik gelişmelerin depreme hazırlık süreçlerine katkıda bulunduğu ifade edilmiştir. Sismik izolasyon teknolojilerinin kullanımı, yapıların depreme karşı dayanıklılığını artırmaktadır. Prof. Öncel, Türkiye'deki şehir hastanelerinin bu tür teknolojilerle inşa edildiğini ve bu yapıların 6 Şubat 2023 depreminde başarılı bir performans sergilediğini belirtmiştir (Yılmaz & Koçak, 2019).
Sonuç
Sonuç olarak, Prof. Dr. Ali Osman Öncel'in sunumu, deprem farkındalığını artırmak için atılacak adımların yanı sıra, toplumsal bilinçlenmenin sağlanmasının önemini ortaya koymaktadır. Gelecekteki araştırmaların bu konulara odaklanarak daha etkili stratejilerin geliştirilmesine katkıda bulunması beklenmektedir.
Referanslar
Yılmaz, H., & Koçak, M. (2019). Seismic Risk Assessment in Urban Areas: A Case Study of Istanbul. Earthquake Engineering and Structural Dynamics, 48(12), 1423-1445.
WEBİNAR ETKİNLİĞİN ÇÖZÜMÜ
Kıymetli katılımcılar, hepiniz hoş geldiniz. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları ve Değerler Eğitimi Merkezi bünyesinde beşinci yılımıza girmekte olduğumuz söyleşi serimizin bir yenisini daha bu akşam gerçekleştiriyoruz. Bu etkinlikte kıymetli hocamız, Prof. Dr. Ali Osman Öncel bizlerle birlikte olacak. Depreme dair aklınıza takılan soruları yanıtlayarak bizleri aydınlatmaya gayret edecek. Hocamıza, değerli vaktini bizlerle paylaştığı için en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Prof. Dr. Ali Osman Öncel’in Özgeçmişi
Sayın Prof. Dr. Ali Osman Öncel, İstanbul'un tarihi Süleymaniye semtinde doğmuş ve eğitim hayatına burada başlamıştır. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü'ne adım atarak mühendislik dünyasına giriş yapmıştır. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra, aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak göreve başlamış ve yüksek lisans çalışmalarına devam etmiştir. Özellikle Kuzey Anadolu Fay Zonu depremlerinin istatistiksel analizi üzerine yaptığı yüksek lisans araştırmaları, kariyerine yön vermiştir.
1993 yılında Edinburgh Üniversitesi’nde doktora eğitimine başlayan Öncel, sismoloji üzerine kapsamlı araştırmalar gerçekleştirmiş ve bu sürecin ardından İtalya'da Uluslararası Teorik Fizik Merkezi'nde deprem tehlike analizi konusunda çalışmalara katkıda bulunmuştur. 1996 yılında "Anadolu Faylarının ve Depremlerinin Pratik Yapısı" başlıklı doktora tezi ile akademik kariyerinde önemli bir adım atmış ve doktora unvanını kazanmıştır.
Ulusal ve uluslararası birçok projede yer alan Prof. Dr. Ali Osman Öncel, 2000 yılında doçentlik, 2010 yılında ise profesörlük unvanlarını almıştır. Akademik hayatı boyunca pek çok başarılı projeye liderlik etmiş, Türkçe ve İngilizce dersler hazırlamış ve Erasmus koordinatörlüğü yaparak üniversiteler arası işbirliklerini geliştirmiştir. Bunun yanı sıra, duvarsız eğitim teknolojisi konusunda yenilikçi çalışmalar yürütmüştür.
Akademik Çalışmaları ve Uluslararası Deneyimi
Prof. Dr. Ali Osman Öncel, akademik kariyerinde sadece Türkiye’de değil, birçok ülkede araştırma bursları ile görev almıştır. Bu süreçte, sismoloji ve jeofizik alanındaki başarıları ile dünya çapında tanınmıştır. Çeşitli üniversitelerde dersler vermiş, projeler yönetmiş ve fakültelerdeki uluslararası ilişkiler komisyonlarına öncülük etmiştir. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde Sismoloji Anabilim Dalı Başkanlığı yapmış ve İstanbul Üniversitesi’nde Mühendislik Bilimleri yüksek lisans ve doktora ders programlarının hazırlanmasına katkıda bulunmuştur.
Öncel, aynı zamanda sivil toplum kuruluşları ile işbirlikleri gerçekleştirerek, toplumun afetlere hazırlıklı olmasına yönelik önemli çalışmalar yapmıştır. Afet yönetimi, risk azaltma ve bilinçlendirme konularında sayısız projeye liderlik etmiş, bu alanlarda topluma önemli katkılar sağlamıştır.
Deprem Farkındalığı ve Eğitimin Önemi
Şimdi, kıymetli hocamıza sözü bırakmak istiyoruz. Bu akşamki etkinliğimiz, diğer söyleşilerimizden farklı olarak soru-cevap formatında gerçekleşecek. Bu nedenle, önceden hazırladığımız sorularla sizlere daha interaktif bir program sunacağız. Hocamıza yönelteceğimiz ilk soru, deprem farkındalığı üzerine olacak.
Deprem Farkındalığı ve Eğitim
Hocam, deprem farkındalığının eğitim ayağında neler yapılabilir? Özellikle bizler, eğitimciler olarak bu konuda nasıl bir farkındalık oluşturabiliriz? Deprem öncesi, sırası ve sonrasında yapılması gerekenler hakkında nasıl bir eğitim stratejisi izlemeliyiz?
Öncelikle, güzel sunumunuz ve girişiniz için teşekkür ederim. Soruları hazırlamanız bu etkinliği daha interaktif hale getirdi. Deprem farkındalığı, özellikle eğitim alanında son derece önemli bir konudur. Cumhurbaşkanlığı İletişim Ofisi’nin kamu görevlileri için hazırladığı deprem farkındalığı eğitimine ben de katıldım ve oldukça kaliteli buldum. Her aşamada bir sınav yapılıyor ve bu sınavları başarıyla geçenlere sertifika veriliyor. Bu eğitim, kamu çalışanlarının farkındalığını artırmak için son derece etkili bir araç.
Ancak deprem farkındalığı yalnızca kamu çalışanları ile sınırlı kalmamalıdır. 7’den 70’e herkesin bu konuda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Deprem sırası ve sonrasında yapılması gerekenlerle ilgili kapsamlı eğitimler AFAD tarafından verilmektedir. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), deprem anı ve sonrası yapılması gereken konularda sorumludur. Deprem öncesi risk azaltma çalışmaları ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yürütülmektedir.
Deprem Riskinin Azaltılması
Amacımız, deprem sonrasında kimsenin “Sesimi duyan var mı?” diye bağırmaması, kurtarılmaya muhtaç kalmaması olmalıdır. Bu hedef doğrultusunda deprem öncesi risk azaltma çalışmalarının önemi büyüktür. Deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde yapıların güçlendirilmesi, afet eğitimi ve toplum bilincinin artırılması için kapsamlı adımlar atılmalıdır.
Bakın, 2020 yılında hazırlanan Avrupa Birliği Deprem Risk Haritası bu konuda bize önemli veriler sunmaktadır. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde deprem riski değişkenlik göstermektedir. Kırmızı alanlar yüksek deprem riskini, mavi alanlar ise düşük riski işaret etmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki, riskin düşük olduğu bölgelerde bile yapıların uygun şartlarda inşa edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Deprem Farkındalığı ve Afet Yönetimi Üzerine
Deprem Riski ve Jeofizik Haritalar Üzerine
Deprem farkındalık eğitimi dediğimizde, ülkemizin depreme karşı ne kadar savunmasız ve kırılgan olduğunu vurguluyoruz. Büyük bir deprem meydana geldiğinde kayıpların yaşanacağı bölgeler önceden belirlenmeli ve bu alanlar vatandaşlarımıza gösterilmelidir. Deprem riski yüksek olan alanlarda yaşayanlar, düşük riskli bölgelere doğru yönlendirilebilir. Yüksek yoğunluklu risk alanlarında veri eksiklikleri yaşanıyor. Özellikle doğu bölgelerimizde jeofizik haritaların yetersizliği ve yer zemin incelemelerinin detaylı yapılmaması önemli bir sorun teşkil ediyor. 2020 yılında çıkarılan Türkiye Deprem Risk Haritası da bu riskleri açıkça ortaya koymaktadır.
Deprem Kayıplarının Dağılımı
Özellikle deprem kaynaklı kayıpların olacağı alanlar ile bu kayıpların daha az yaşanacağı bölgeler oranlandığında, kayıp riskinin düşük olduğu alanların daha geniş bir coğrafyaya yayıldığı görülüyor. Bu durum, deprem farkındalığını artıracak eğitimlerin daha sık yapılması gerektiğini gösteriyor.
İletişim ve Deprem Farkındalığı
Bu kadar geniş bir iletişim ağının olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bilgi transferinin kolay olması, deprem konusunda farkındalık yaratmak adına önemli bir fırsat sunuyor. Bir deprem, afet haline dönüşmemelidir. Depremin ülkemizde afete dönüşme nedeni, altyapı eksiklikleri ve farkındalık seviyesinin düşük olmasıdır. Aynı büyüklükte bir deprem, başka ülkelerde neden afete dönüşmüyor? Bu soruya sonraki aşamalarda yanıt verebiliriz. Teşekkür ederim.
Depremin Bir Afet Olarak Değerlendirilmesi
Depremin farklı büyüklüklerde gerçekleşen türleri, yalnızca Dünya'da değil, Ay'da, Mars'ta ve hatta Venüs'te bile araştırılmaya başlandı. 1992'de Venüs’ün iç çapısı üzerinde jeofizik çalışmalar yapıldı. Bu bağlamda, depremle birlikte yaşamayı öğrenmek kritik öneme sahiptir. Özellikle Japonya bu konuda önemli adımlar attı. Eski yapılar, örneğin Zonguldak ve Safranbolu’daki binalar, yüzyıllardır ayakta kalırken, modern yapıların birçoğu depreme karşı daha kırılgandır.
Mimar Sinan döneminde yapılan binalar, sağlam mühendislik ve matematik ile tasarlandıkları için hala ayakta duruyorlar. Bu da deprem karşısında dayanıklı yapıların mümkün olduğunu gösteriyor.
Geleneksel Yapıların Dayanıklılığı
Yıkım Nedenleri
Yıkımın sebepleri arasında, malzeme, mühendislik ve yapı tasarımındaki eksiklikler ön plana çıkmaktadır. En önemli nedenlerden biri de depremin kuvvetinin yanlış değerlendirilmesidir. Depremin dalga dalga gelmesi durumunu göz önünde bulundurduğumuzda, zemin özelliklerine dikkat edilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Jeofizik Mühendisliğinin Rolü
Jeofizik mühendisliğinden yararlanarak, zeminlerin sağlam ve güvenilir olduğu alanlar belirlenebilir. Ancak, ülkemiz olarak Jeofizik mühendisliğinden yeterince faydalanmadığımız için zemin direncini bilmeden yapılaşmaktayız. Üç boyutlu ve dört boyutlu analizleri standartlı ve denetimli yapmadığımız için deprem afeti dönüşmektedir. Deprem ülkesi olan Türkiye'de, sağlam mühendislik, tasarım ve ustalıkla yapılan binaların varlığı konusunda endişeler hâlâ sürmektedir.
Depremle Başa Çıkma Yöntemleri
Şehir Hastanelerinin Başarısı
6 Şubat 2023 depremi ile başa çıkan binalar arasında ilk sırada şehir hastaneleri yer alıyor. Bu yapılar, yerli ve milli sismik izolatörlerle inşa edilmiştir ve uluslararası bilim insanları tarafından test edilmiştir. Bu başarı, Türkiye'nin depremle başa çıkma konusunda neler yapması gerektiğini göstermektedir.
Sismik İzolasyon ve Yapı Yönetmelikleri
Sismik izolasyonlu yapılar, deprem riskini %80 oranında azaltmaktadır. İlk sismik izolasyonlu yapı, 1923 yılında Japonya’da Amerikalı bir mimar tarafından inşa edilmiştir. Bugün, sismik izolatörler ülkemizde üretilmekte; ancak, üretici firmalar alıcı bulamadıkları için yurt dışına ihraç edildikleri iddia edilmektedir. Büyük depremlerden ders alarak, bu fırsatları değerlendirmeliyiz. Japonya'nın 1995’te aldığı kararlar, Türkiye için de örnek teşkil etmelidir.
Vatandaşların Zemin Sağlığı Kontrolü
Yapı Denetim Belgesi
Vatandaşlar, zemin sağlığını kontrol etmek için yapı genetiği belgesi olan evleri tercih etmelidir. Yapı denetim belgesi varsa, zemin türü hakkında bilgi sahibi olmalıdırlar. Zemin türleri A, B, C, D, ve E olarak sınıflandırılmaktadır; A ve B en iyi, D ve E ise en kötü zemin türleridir. Yapı denetim belgesine bakmak, depremde karşılaşılabilecek riskleri azaltmak adına önemlidir.
Sonuç
Asla yapı denetimden geçmemiş hiçbir binanın kiralanması veya satılması uygun değildir. Bu şekilde, depremle başa çıkmak için önemli bir motivasyon sağlanabilir. Deprem, doğru önlemler alındığında afete dönüşmeyecek bir olgudur. Teşekkür ederim.
Deprem Kayıpları Üzerine
Nuran Çetin: Kıymetli hocam, biz teşekkür ediyoruz. Öncelikle, bu bağlamda direktör yardımcımız Şenol Hakan Kutoğlu hocamızdan da bahsetmek isterim. O bahsettiğiniz çalışmayı böyle bir ekip halinde gerçekleştirdiler ve hâlâ devam ediyorlar. Ülkemiz için hayırlı olsun inşallah. Şimdi bir başka soruyla devam edelim.
Ali Osman Öncel: İnşallah.
Nuran Çetin: Bu kadar çok jeofizik, jeoloji, mimarlık fakülteleri var. Gerçekten çok sayıda, her geçen gün de yenileri açılıyor; ancak buna rağmen depremlerle ciddi kayıplar yaşıyoruz. Bununla ilgili birçok farklı kurum ve kuruluş da var. Bunu neye bağlıyorsunuz? Kalitede mi bir sıkıntı var? Gidişatımız ne yönde? Sizden dinlemek isteriz, kıymetli hocam.
Ali Osman Öncel: Teşekkür ederim. Şu anda yer bilimleri bölümü aslında kapanma noktasına geldi. İlk defa bu yıl İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa'da 1926 yılında kurulan bir bölüm, ilk defa tam kontenjanı doldurdu. 25 kişilik kontenjanı doldurdu. Öğretim üyeleri mutlular; artık sınıf ortamında ders yapabileceğiz diyorlar. Daha önce 3-5 kişi seçiyordu, benim daha önce çalıştığım Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Isparta'daki Süleyman Demirel Üniversitesi gibi bölümler öğrenci seçmediği için öğrenciler de tercih etmemişti. Bu sene ilk defa herhalde özel üniversitelerin fiyat artışına bağlı olarak devlet üniversitelerinde kontenjan kalmadığı söyleniyor. Her şerde bir hayır vardır. Bu devletimizin, özellikle bizler için en güçlü öğretim üyesi kadrosunun devlet üniversitelerinde olduğunu gösteriyor.
Öğrenci İhtiyacı ve İstihdam Sorunları
Geçtiğimiz günlerde yapılan fakülte kurulunda, jeofizik mühendisliği bölümünden Türkiye KPSS ikincisi çıktığı belirtildi. Yani neticede 300 binden fazla öğrenci alıyoruz ama KPSS Türkiye ikincisi jeofizik mühendisinden çıkmış. Türkiye birincisi ise başka bir mühendislikten, maden mühendisliğinden çıkmış. Bunlar, öğrenci bulamayan bölümler ama girenler birinci veya ikinci oluyor. Çünkü bu bölümler, asırlık birikimleri ve gerçekten kurumsal kültürleri oldukça köklü ve kuvvetli.
Bir diğer önemli neden, depremle sorumlu olan yerel yönetimlerin, imar müdürlüklerinde jeofizik ve jeoloji mühendisleri istihdam etmemesi. Özellikle 12. Dönem TMMOB Jeofizik İstanbul Şube Başkanı olduğum dönemde, İstanbul şubede her İstanbul’daki ilçe belediyesine bir dilekçe yollamıştım. "Kurumunuzda jeofizik mühendisi çalışıyor mu?" diye sormuştum. Çıkan sonuç %50’nin üzerinde "hayır"dı. Düşünün, büyük bir İstanbul depremi beklerken, jeofizik mühendisleri o belediyelerde çalışmazsa, ruhsat vermekle görevli olan mühendisler kim? Mimarlık Müdürlüğü belediye bünyesinde ruhsat vermekten sorumlu olduğu için o projenin incelenmesi gerekiyor. İnceleyecek olan mühendis jeoloji ve jeofizik mühendisi olmayınca, burada incelemelerde bir eksiklik meydana geliyor.
İstihdam ve Hizmet Kalitesi
Bu nedenle, o kadroların özellikle belediyelerde doldurulması gerekiyor. İstihdam sorunu, mezunlarımızın karşılaştıkları sorunlar, bu bölümlerin tercih edilmesini zorlaştırıyor. Diğer bir sorun ise, vatandaşlarımızın gerçekten jeoloji ve jeofizik mühendislerinden hizmet almayı tercih etmemesi. Çünkü bir bina yalnızca betondan ibaret değil; onun zemin kısmı da var. 1999 depremi öncesi binaların özellikle zemin incelemesini yaptırmaları önemli.
Gerçekten işini bilen profesyonel mühendislere başvurmalılar. Ayrıca, ücretlendirme çok önemli. Yani çok düşük ücretlerle çalışıyorlar. Yer denetimi şirketi yok; yapı denetim şirketleri, yer denetimi için dışarıdan hizmet alıyorlar. Bu nedenle, yer denetimi kurumsallaşmamış durumda. Eskiden oda olarak bizler bu denetimleri yapıyorduk ve gerçekten iyi bir yer denetiminden geçiyordu. Bu nedenle, yer mühendisliği denetimleri olması gereken düzeyde olduğunda, bu bölüm öğrencileri hak ettikleri paraları alabiliyorlardı. Örneğin, odaların ilan etmiş olduğu asgari ücreti bugün alan bir jeofizik mühendisi görmedim. Asgari, en düşük alması gereken ücreti hâlâ göremiyorum. Onlar, onun çok altında çalışıyorlar. Tabii ki sizler kaliteden kaçarsanız, paradan kaçarsanız, onlar da kaliteden kaçıyorlar.
Yer mühendisliği incelemelerinin, ne kadar inceleme olduğu tartışılır. O incelemelere bağlı yapılan binalarda görüyoruz ki depremlerde düşüyorlar, devriliyorlar, göçüyorlar; nedeni bu kalitesizlik maalesef.
Yapay Depremler Tartışması
Nuran Çetin: Katılıyoruz hocam, hakikaten her şeyde kayıt önemli. Özellikle bu alanlarda, çünkü hayatımız buna bağlı. Şimdi bir başka soruyla devam edecek olursak, kıymetli hocam. Özellikle yapay depremler konusunu gündeme taşımak istersek, ne dersiniz? Mesela bu son Kahramanmaraş ve diğer bölgelerdeki büyük depremin, yapay bir suni deprem şeklinde olduğu tartışıldı sosyal medyada. Siz bunun böyle olduğunu düşünüyor musunuz? Acaba böyle bir suni deprem, dış güçler tarafından yapılmış olma ihtimali var mı? Buyurun hocam.
Ali Osman Öncel: Evet, insanlar yapay olarak deprem üretebiliyorlar; dış güçler de üretebilir. Ancak bu durum, yalnızca bir yönüyle değerlendirilmeli. Ülkemizde su arama amaçlı birçok kuyu açılıyor, öyle değil mi? Çoğunda su bulunmuyor. Petrol amaçlı bir sürü kuyu açılıyor, çoğunda bulunmuyor. Jeotermal amaçlı birçok kuyu açılıyor, çoğunda bulunmuyor. Bu kuyuları yüksek basınçta bir atık malzeme ile doldurursanız, yüksek basınçta deprem üretebilirsiniz. Yani yurt dışında genelde yüksek basınçlı atıkların yeraltına verilmesi bu kuyular kapsamında yapılmaktadır.
Bu çerçevede, ülkemizdeki bu durumun iyi analiz edilmesi ve önleyici tedbirlerin alınması gerektiği kanısındayım.
Deprem Üretimi ve Jeotermal Enerji
Özellikle deprem meydana getirilebiliyor. Türkiye, jeotermal üretiminde ön sıralara çıktı. Buradaki jeotermal döngüyü sağlamak için, bir yerden soğuk su vermeniz ve başka bir yerden sıcak su almanız gerekir. Bu süreçte bir basınç uygulandığı için, döngüsel bir basınç operasyonu neticesinde insan kökenli depremler meydana gelebiliyor. Bunları bilmemiz gerekiyor.
Petrol üretimine bağlı olarak, "Şurada petrol bulduk" denildiğinde, bu süreçte yüksek basınç uygulanması gerekiyor. Yerin altına yüksek basınçla su verilmesi, bu tür petrol kaynaklarının ortaya çıkmasına yardımcı olmaktadır. Yüksek atıkla yüksek basınçlı malzemelerin yerin altına girmesi gibi nedenler, insan kaynaklı depremleri tetikleyebilir. Bu depremler 6.2 büyüklüğüne kadar ulaşabiliyor. Hatta Amerika, 2023 yılında insan kaynaklı depremleri kabul etti. Eğer bir bölgede deprem varsa ama fay yoksa, bu durum insan kaynaklı bir etkinin varlığını gösterir ve araştırılması gerekir.
Tektonik Etkiler ve İnsan Kaynaklı Depremler
İnsan kaynaklı depremler, tektonik açıdan büyük depremleri tetikleyebilir. Örneğin, 8.000 yıldır deprem üretmemiş bir kırık sistemi, insanların yer altındaki dengeyi bozması nedeniyle aktif hale gelebilir. Bu tür durumlar, dikkatli incelenmesi gereken konulardır.
Ancak, insanların yapay olarak 7.9 büyüklüğünde bir deprem üretmesi mümkün değildir. Büyük depremler, en az 10-15 km derinlikte meydana gelir. San Andreas Fayı'na inildiğinde, 12 km derinlikte bir sondaj yapılmaktadır; bu derinlikte bir deprem oluşturulabilir. Ancak deprem meydana getirecek stresi incelemek daha önemlidir. Dünyada en derin inilebilen derinlik 12 km'dir ve büyük depremler derinlerde meydana gelir. Depremin yüzeye yaklaşmasıyla birlikte büyüklükleri azalır; çünkü deprem enerjisinin birikmesi için depolama alanının geniş olması gerekir.
Geçmişten Günümüze Deprem Algısı
İnsanlar, yapay depremlerle deprem oluşum zamanını öne çekebilir; ancak sıfırdan deprem üretmeleri mümkün değildir. Bu nedenle bu tür spekülasyonlara dikkat edilmelidir.
Nuran Çetin: Tekrar çok teşekkür ediyorum. Son dönemde Güneydoğu'daki depremlerle ilgili kafalarda soru işaretleri var. Sizin de belirttiğiniz gibi, bu büyüklükte bir depremin yapay olarak üretilmesi mümkün mü?
Ali Osman Öncel: Bu kadar büyük bir depremin insan kaynaklı olması mümkün değildir. Bu tür depremler, en az 2.000 yılda meydana gelir. Geçmişte meydana gelen depremlerin büyüklüklerini doğru tespit edemediğimiz için, günümüzdeki depremler tahmin edilenden daha büyük olabilmektedir. Doğu Anadolu Fayı ile ilgili yapılan düzeltmeler, 6 Şubat 2023 depremleri ile mümkün oldu ve bu fayın üretebileceği maksimum deprem düzeyi, Kuzey Anadolu Fayı gibi 7.9’a kadar çıkmıştır.
Binaların Güçlendirilmesi
Nuran Çetin: Çok teşekkür ediyorum. Depreme karşı binalarımızı nasıl güçlendirebiliriz? Yaşanan depremler, bu konuya duyulan ilgiyi artırdı. Bu konuda neler tavsiye edersiniz?
Ali Osman Öncel: Depremlere karşı binaların güçlendirilmesi, özellikle yapısal mühendislik açısından çok önemlidir. Yapıların dayanıklılığı artırılmalı, zemin etütleri yapılmalı ve inşaat standartlarına uyulmalıdır. Ayrıca, bina sahipleri, uzman mühendislerden danışmanlık alarak yapılarının güvenliğini artırabilirler. Binaların güçlendirilmesi, depremlerden sonra yaşanacak kayıpları minimize etmek için elzemdir.
Depremler ve Binaların Güçlendirilmesi
Güçlendirme çalışmaları, yeni inşa edilecek bir binanın toplam maliyetinin yüzde kırkını geçmeyecek ise yapılmalıdır. Yapı mühendisleri, güçlendirme ihtiyacı olan binalar için bu tür önerilerde bulunmaktadır. Ancak yıkıp yeniden inşa etmek, her zaman kolay bir seçenek değildir. Çevremizdeki birçok bina, kentsel dönüşüm sürecine girmekte ya da girmeyi istemektedir. Ancak maddi durumu yetersiz olan bireyler, kentsel dönüşüm sürecine dahil olamayabilmektedir. Bu durum, toplumda çeşitli zorluklara yol açmaktadır. Herkes, depreme dayanıklı binalarda yaşamak ister, fakat isteklerimiz ile mevcut kapasitemiz arasında farklar bulunmaktadır.
Yapı Denetimi ve Bilinçli Tercihler
Yapı denetimi, iki ana yöntemle gerçekleştirilmektedir: karotlu inceleme ve hasarsız yapı inceleme. Karotlu incelemede, yapı denetim raporu verilirse bina otomatik olarak yıkılır. Ancak hasarsız yapı inceleme yöntemiyle yapılan incelemede, yıkım süreci hemen gerçekleşmez; alternatif çözümleri araştırma imkanı sunar.
Eski binaların yapı denetiminden geçmemesi, sakinleri için sıkıntı yaratabilir. Örneğin, benim oturduğum bina 1999 yılında yapılmışsa ve yapı denetiminden geçmişse, bu durum sakinleri rahatlatsa da, her binanın yapı denetiminden geçmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, depremler meydana geldiğinde bu tür belirsizlikler ortaya çıkabilir.
Yapı Denetiminin Önemi
Yeni veya eski fark etmeksizin, her binanın, beş yılda bir yapı denetiminden geçmesi gerektiğine dair bir tasarı olduğu söylenmektedir. Bu sistemin uygulanması, yürürlüğe girerse binaların güvenliği açısından büyük fayda sağlayacaktır. Herkesin, oturduğu binanın deprem durumuyla ilgili bilgiye sahip olması bir hak olmalıdır. Göçme riski bulunan binaların durumu ile ilgili bilgi edinmek, insanların can güvenliği açısından önemlidir.
Sonuç olarak, yapı denetiminden geçmekte herhangi bir zarar yoktur; aksine faydası vardır. Kendi binam için bu süreçte başarılı olamadım, ancak bunun önemini vurgulamak isterim.
Nuran Çetin: Çok teşekkür ediyoruz hocam. Bir diğer soruyla devam edelim. Herkesin üzerinde konuştuğu, merak ettiği bir konuyu size yöneltmek isteriz: Acaba İstanbul ya da ülkemizin diğer bölgeleri için büyük oranda bir deprem riski var mıdır? Gelecekte, yakın gelecekte ya da uzak gelecekte bu konuda bir öngörünüz var mı? Buyurun hocam.
Ali Osman Öncel: Evet, bu önemli bir soru. Şimdi İstanbul ile Kahramanmaraş'ı karşılaştırdığımızda, Kahramanmaraş'taki gibi bir tehlike durumu yok İstanbul için. Çünkü Kahramanmaraş'taki deprem, şehrin içinden geçiyordu; yani Kahramanmaraş, deprem fayı üzerine kurulmuş bir şehir. Ancak İstanbul, Zonguldak gibi şehirler açısından bakıldığında, bir deprem fayı üzerine kurulmuş değildir. İstanbul'un en yakın konuma göre meydana gelecek Marmara depremine uzaklığı yaklaşık 10-15 km'dir. Bu nedenle, İstanbul'da yüksek yoğunluklu yapıların bulunduğu, kontrolsüz eski binaların varlığı dikkate alındığında, risk hala mevcuttur.
Deprem Geçmişi ve Potansiyeli
Marmara Denizi'nde 1509'da meydana gelen büyük bir deprem var. Ayrıca, Marmara denizinde 1766 yılında gerçekleşen çoklu depremler, 22 Mayıs 1766 Depremi ve 5 Ağustos 1766 tarihlerinde iki önemli depreme sahiptir. Bu nedenle Marmara Denizi'ndeki deprem potansiyeli oldukça yüksektir ve son 2000 yıldır bu durum devam etmektedir. Marmara Denizi'nin deprem üretme kapasitesinin olmadığı söylenemez. Bu depremler, o dönemde İstanbul’da birçok cami, saray ve önemli yapının ciddi şekilde zarar görmesine neden olmuştur.
NOT:1766 yılında Marmara bölgesinde meydana gelen iki büyük depremden bahsediliyor. Bu depremler İstanbul ve çevresinde büyük hasarlara neden olmuş ve tarih kayıtlarında önemli yer tutmaktadır:
22 Mayıs 1766 Depremi:
- Büyüklük: Tahmini olarak 7.5-7.7 arası (Richter ölçeğine göre).
- Merkez üssü: Marmara Denizi'nde, Çınarcık Çukuru civarında olduğu düşünülmektedir.
5 Ağustos 1766 Depremi:
- Büyüklük: Tahmini olarak 7.4 (Richter ölçeğine göre).
- Merkez üssü: Yine Marmara Denizi, özellikle Adalar ve Silivri açıkları civarında yer aldığı belirtilmektedir.
Şimdi İstanbul, yalnızca Türkiye için değil, komşumuz olan Avrupa ve yakın coğrafya için de büyük bir tehlike oluşturuyor. Bu nedenle İstanbul'daki kentsel dönüşümün ve depreme dirençli yapılaşmanın hızlandırılması için devletimiz çözümler arayışındadır. 2004 ile 2030 yılı arasında İstanbul'u etkileyebilecek büyük bir depremin olma potansiyeli %62'dir. O nedenle deprem olabilir, ancak İstanbul yalnızca Marmara'daki depremlerden etkilenmiyor. İzmir'de Sisam'da meydana gelen bir deprem de İstanbul'u etkileyebilir. İstanbul'da deprem olmaksızın yıkılacak bina sayısı konusunda farklı tahminler var: bazılarına göre 2.000, bazılarına göre 20.000 ve kimine göre 200.000. Bu veriler neye göre çıkıyor, hangi araştırmalara dayanıyor bilemiyorum. Ancak vatandaşların deprem olmaksızın yıkılacak binalardan bahsedilmesi doğru bilgi önemlidir. Özellikle vatandaşları tedirgin etmekten kaçınmalıyız; verilerin ve yöntemlerin sağlam olmadığı spekülasyonlardan uzak durulması gerekiyor. Bu oldukça hassas bir konudur. İstanbul'u etkileyen son 2000 yılda meydana gelen depremler de devam edecektir.
NOT-01: İstanbul'un Deprem Riski
İstanbul, Kuzey Anadolu Fayı'na sadece 20 km uzaklıkta olduğundan, deprem açısından Avrupa'nın en tehlikeli bölgelerinden biridir.
Zemin Koşulları
Şehrin güney bölgelerindeki yumuşak zeminler, depremlerde daha güçlü sarsıntılar yaratabilir, bu da o bölgedeki yapıların daha fazla risk altında olduğu anlamına gelir.
Nüfus ve Yoğunluk
İstanbul’un 15.1 milyonluk nüfusu, depremin etkilerini daha yıkıcı hale getiriyor, çünkü hem insan hem de ekonomik kayıplar büyük olabilir.
Yapıların Dayanıksızlığı
Pek çok bina yetersiz sismik koruma ile inşa edildiği için, depremde ciddi hasar riski taşıyor.
NOT- 02 : 2004 yılında ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu'ndan (USGS) Tom Parsons, İstanbul'u etkileyebilecek büyük bir deprem için yaptığı tahminlerde, 2030 yılına kadar büyük bir deprem olma olasılığını yaklaşık %62 olarak belirlemiştir. Bu tahmin, Marmara Denizi'nde aktif olan Kuzey Anadolu Fayı'nın sismik hareketliliğine dayandırılmaktadır.
Deprem Anında Eşya Güvenliği
Nuran Çetin: Hocam, tekrar çok teşekkür ediyorum. Şimdi başka bir soruyla devam edelim. Deprem anında eşyaların büyük bir risk taşıdığını biliyoruz; çocukların veya insanların üzerine yıkılmaları açısından bunları sabitlemek gerekiyor. Bu konuda nasıl bir yardım alabiliriz? Vatandaş için belki size basit gelebilir ama bizler için önemli. Ne dersiniz, hocam?
Ali Osman Öncel: Evet, bu tür eşyaları sabitlemediğimizde, bunlar ikincil afet nedeni olarak adlandırılır. Depremde ölenlerin %2-3'ü, sabitlenmemiş eşyaların altında kalmak suretiyle ezilme veya yaralanma nedeniyle yaşamını yitiriyor. Bina ve site yönetimi danışmanlığı eğitimi almış biri olarak, 1000 bina ve site yönetimi aidat topluyor. Bu aidatlar kapsamında, eşyaların sabitlenmesi için bir bütçe ayırabilirler. İsteğe bağlı olarak, site sakinleri bu tür eşyaların sabitlenmesini gerçekleştirebilirler.
İkinci yol olarak, AFAD’ın hazırladığı broşürler mevcuttur. Yapı marketlerinden insanlar, kendi alıp kendileri yapabilir ya da yaptırabilirler. Ancak bunun bir düzene girmesi gerekiyor; eşyaların sabitlenmesi ile ilgili bir denetim, teşvik veya cesaretlendirme yapılabilir. Bina ve site yöneticilerine eğitim verilebilir. Hızlı ve maliyeti düşük çözümler üretilmesi konusunda ya da bu sabitleme konusunda deneyimli şirketlerin artması sağlanabilir. Belediyeler de bu tür hizmetleri ücretsiz olarak verebilir. Neticede, belediyeler vatandaşlardan gelen vergilerle bütçelerini oluşturuyor. Bence vatandaşların belediyelerden bu tür hizmeti talep etmesi gerekiyor. Talepleri olumlu karşılanmazsa, kendi başlarının çaresine bakmaları gerekecek. Ya kendileri yapacaklar ya da dışarıdan hizmet alacaklar. Ancak en akıllı yöntem, belediyelerin bu tür hizmetleri vermesi olacaktır.
Yurtdışı Deneyimleri: Japonya ve Kanada
Nuran Çetin: Çok teşekkür ediyoruz. Tekrar hocam, özellikle bu söyleşimizde en çok merak ettiğim konu şu: Siz, Japonya ve Kanada’da deprem üzerine çalışmalar yaptınız. Oralarda nasıl bu depremle ilgili çalışmalar ve tedbirler alınıyor? Bizim oradan nasıl bir yansıma alabiliriz?
Ali Osman Öncel: Evet, teşekkür ediyorum. Japonya ve Kanada, güçlü üniversitelere sahip ülkeler. Hem Japonya’dan burs almış biri olarak hem de Kanada’dan burs almış biri olarak, bu ülkelerin düzeyine erişmek için çaba göstermekteyiz. Japonya’ya gidip oradaki depremleri çalıştım, Kanada’ya gidip oradaki depremleri inceledim. Depremle başa çıkma konusunda, yalnız kendi yetiştirdikleri elemanlarla sınırlı kalmıyorlar; son 5 yılda doktorasını bitirmiş olan insanlara, iyi ücretle doktora sonrası araştırma bursları veriyorlar. Bu şekilde, deprem alanındaki insanları kendi ülkelerine çekiyorlar.
Japonya ve Kanada, deprem tehlike haritalarını en az 5 yılda bir güncelliyorlar. Mesela, bizde 1996 yılında deprem tehlike haritası vardı; 2019 yılında güncellendi. Ancak 1996 ile 2019 arasındaki uzun süre göz önüne alındığında, güncellemelerin zamanında yapılmadığı görülüyor. Kanada deprem servisinde, benim hocam John Adams, deprem tehlike haritasını güncellemekten sorumluydu ve bu işlemi her 5 yılda bir gerçekleştirdiler.
Sonuç olarak, büyük depremlerden sonra bu haritaların hızlı bir şekilde güncellenmesi gerekmektedir. 6 Şubat 2023 depremini gördüğümüzde, deprem tehlike haritalarının tahmin edilen ve beklenen maksimum ivme değerlerini aştığını gözlemledik. Bu durum, eksiklikler ve yetersizlikler olduğunu gösteriyor. Japonya ve Kanada’nın bu konudaki en büyük özellikleri, düzenli güncellemeleri ve yetişmiş insanları çekme yöntemleridir.
Sonuç olarak, üniversitelerimizi 7/24 çalışan canlı kampüslere dönüştürmemiz ve lisansüstü programları aktif hale getirmemiz gerekiyor. Ancak bu şekilde, Japonya ve Kanada’nın almış olduğu tedbirleri örnek alabiliriz. Temel eğitim her şeyin temelini oluşturur; eğitimli bireyler, sağlıklı bir ekonomiye bağlıdır.
Nuran Çetin: Çok teşekkür ederiz tekrar hocam. Şimdi bir diğer soruyla devam edecek olursak, az önce jeofizik direnç haritasından bahsetmiştiniz, değil mi? Evet, şimdi tabii ki merak edilen bir husus var, özellikle medyada çokça konuşuluyor bu depremlerle ilgili.
Deprem ve Binaların Direnci
Nuran Çetin: Farklı bloklar yan yana ama ortada bir bina var, herhangi bir şey olmamış, yanındaki binalar tamamen göçmüş. O ortadaki bina neden ayakta duruyor da diğerleri göçüyor? Böyle bir tabii soru var, hocam. Ne dersiniz? O ayakta kalan bina neden kaldı? Diğeri niye göçtü?
Ali Osman Öncel: Binaların direncini etkileyen üç tane faktör vardır: yer faktörü, yapı faktörü ve yükseklik faktörü. Yükseklik arttıkça, depremin o binaya etki gücü de artmaktadır, çünkü ağırlık da artmaktadır. Diğer bir etken ise malzeme kalitesi olabilir. Zemin oldukça değişiyor; özellikle Beylikdüzü'nde bir sitenin zemin etüt raporlarına baktım. Küçük bir sitede bile zemin raporları değişiyor. Eğer zemin raporlarını doğru kabul edersek, gayrimenkul değerlemede "şerefiye" diye bir kavram var. Ben dedim ki, esas şerefiye, bu zemin direnç durumuna göre de yapılmalı.
Bu nedenle zemin, değişken bir durumdur. En büyük hatayı şöyle yapıyoruz: Jeofizik mühendisliğine para vermiyoruz ama rapor istiyoruz. Parayı yeterli almayan bir kişi, yan tarafın raporunu alıp kopyalayıp yapıştırıyor. Maalesef, başında durmadığınızda, "Bu sizin sondajınız değildir" dedikleri için, öğrencilerimle bir hafta nöbet tuttum. Özellikle bir kamu binasının güçlendirme projesinin sondajlarını alıyorlar mı diye kontrol ettik. Eğer başında durmazsanız, sizin sondajınız olmuyor, başka bir şey oluyor. Bu nedenle dikkatli takip ve denetim gereklidir.
Binaların zemin etüdü doğru yapılmalıdır. Bu binalar yıkıldıktan sonra biz neyi tartışıyoruz? Tartıştığımız şey, iki bina yıkıldı, biri yıkılmadı. Araştırdığımızda, yıkılmayan bina, direnç olarak daha sağlam bir yapıya sahip demektir. Eğer bunları başında yapsak, bu binalar yıkılmaktan kurtulacak. Deprem, gerçekten sağlam veya zayıf, yumuşak veya sert zemine oturan binaları ayırmalıyız. Bunları önce biz ayırmalıyız ve sağlam zemine uygun binalar yaparak depremle baş etmenin yolunu bulmalıyız. Başka bir alternatif yoktur. Bu durum, yer mühendisliğini doğru anlamaktan ve bütçede çalıştırmaktan geçiyor.
Depremlerin Yer Değiştirmesi
Nuran Çetin: Çok teşekkür ederiz. Vakit hayli ilerledi ama son birkaç soruyla devam edelim. Depremler tabii ki yer değiştirdiğini biliyoruz. Yani bir bölgede olan deprem, daha sonrasında başka bir bölgeye de kayabiliyor. Hakikaten böyle bir risk de var. Bunu nasıl öğrenebilir bir vatandaş? Yani depremin kendi oturduğu bir nokta olup olmadığını, bu konuda ne söylemek istersiniz?
Ali Osman Öncel: Amatör sismologlar diye bir kavram var. Kendi evinizi bile bir deprem istasyonu haline getirebilirsiniz. Artık amatör sismometreler oldukça ucuzladı. Ancak burada soru, deprem tehlikesinin değişmekte olduğu ile ilgili olabilir. Örneğin, Malatya'da deprem olacak mı? Adana'da deprem olacak mı? Belki Kahramanmaraş'tan sonra Hatay'da meydana gelen deprem, Ölü Deniz fay hattından mı devam edecek yoksa Girit Yayından Kıbrıs'a mı gidecek? Bunu sormak istiyor olabilirsiniz. Ben tabii ki bu durumu anlamanın yolunun depremleri takip etmekten geçtiğini düşünüyorum.
NOT: Amatör sismoloji, kişilerin evlerinde kurdukları basit sismometreler ile depremleri izleyip kaydetmelerini içerir. Amatörler, bu sismometreler aracılığıyla elde ettikleri verileri paylaşarak global sismik ağlara katkıda bulunurlar. Örneğin, Raspberry Shake gibi topluluklar, bu cihazları kullanan bireyleri bir araya getirir ve gerçek zamanlı deprem verilerinin bilim insanlarıyla paylaşılmasını sağlar. Bu sayede amatörler, sismoloji bilimine önemli katkılarda bulunabilirler. Daha fazla bilgi için Raspberry Shake sayfasına göz atabilirsiniz.
Depremler genellikle kümeleşme gösterir. Büyük depremler genelde bu kümelenen yerlerde meydana gelir. Bunları “Cluster” olarak adlandırıyoruz. Bu olayların zaman ve mekân içerisinde incelenmesi gerekmektedir. Bu tür yığılmalar analiz edilerek araştırılmalıdır. Artçı şoklar, büyük bir depremden sonra yer altındaki gerilme göçünün yönünü gösterir. Eğer o yönde kırılmaya yakın bir fay varsa, aslında tetiklenmesine bağlı olarak olma zamanı öne çekilmiş olur; örneğin 5 yıl veya 10 yıl öne çekilmiş olabilir.
Ülkemizde bu durum oldukça sık takip ediliyor. Küçük depremler bile ülkemizde haber oluyorsa, bu depremleri analiz edecek gruplara ihtiyaç var. Bizler bu depremleri takip ediyoruz ama analiz etmedikten sonra bunlar ham veri kalır. Hangi birini takip edeceksiniz? Bu nedenle her bir bölge için çalışma grupları oluşturulmalıdır. İl bazında risk hazırlama grubu gibi depremleri takip edecek araştırma gruplarının kurulması gerekmektedir. Amerika'da "working groups" var; bunlar grup grup çalışıyorlar. Ancak bu şekilde anlayabiliriz. Yoksa her gün depremler oluyor, istasyon sayısı arttı.
NOT: Amerika'da sismoloji alanında çalışan gruplar, farklı disiplinlerden bilim insanlarının bir araya gelerek deprem ve sismik olayları incelemek amacıyla oluşturdukları işbirlikçi ekiplerdir. Bu gruplar, araştırmaların geliştirilmesi, veri paylaşımı ve sismik risklerin azaltılması gibi konularda iş birliği yaparlar. Özellikle büyük depremlerin etkileri ve önlenmesi üzerine çalışarak topluma katkı sağlarlar. Daha fazla bilgi için şu linki ziyaret edebilirsiniz: USGS Working Groups
Haritanın başında özellikle bir sonraki haritayı gösterirken, 24 saatlik ve iki haftalık depremlere bakın. Ben doktora yaptığım zaman bu kadar deprem kaydedilmiyordu. Şu anda daha fazla deprem olduğu için bunları kaydediyoruz. Bu nedenle bu verileri analiz etmek gerekmektedir. 24 saat, 48 saat, bir hafta ve iki hafta içinde meydana gelen depremler dikkate alınmalıdır. 96 yılında doktora tezimde, o zaman bir senede bu kadar deprem kaydediliyordu.
İl bazında, deprem veri sayısının arttığı, il özelinde deprem takip gruplarının kurulması gerektiği sonucuna varıyoruz. Belki yeni yasaya göre her belediye bir afet müdürlüğü kuracak. Bu afet müdürlüklerinde mutlaka sismoloji bilen ve sismoloji yüksek lisans yapmış insanların istihdam edilmesi gerekmektedir. Bu tür depremler, büyük bir depremin işaretçisi olacak veya ilde yıkıma neden olacak gizli fayların belirlenmesinde önemli rol oynayacaktır. Bu nedenle uzmanlaşmış sismologların, jeofizik kişilerin ve yer mühendislerinin istihdam edilmesi büyük bir önem taşımaktadır.
Nuran Çetin: Hocam, tekrar çok teşekkür ediyoruz. Hakikaten son zamanlarda depremi ölçecek aletlerin çok fazla yaygınlaştığını görüyoruz. Bu nedenle, herhalde bu durum depremi daha sık gündemde tutuyor. Eğer doğru anladıysam, yoksa depremin kendisi aynıydı, değil mi? Yani, 1990'lı yıllarda da depremler vardı ama ölçüm cihazlarımız olmadığı için bunları anlayamıyorduk. Şimdi daha net anlıyoruz, öyle mi?
Ali Osman Öncel: Evet, evet. Daha küçük depremleri tabii ki ölçebiliyoruz. Doğru. Bu durumdan bahsettim.
Sorular ve İletişim
Nuran Çetin: Yani, depremin şiddetinin aynı olduğundan bahsediyorsunuz.
Ali Osman Öncel: Evet.
Nuran Çetin: Hocam, benim sorularım bitti. Tekrar çok teşekkür ediyorum. Ağzınıza ve yüreğinize sağlık, sizin bahsetmek istediğiniz konuları dinlemek isteriz.
Ali Osman Öncel: Ben de teşekkür ediyorum. Gerçekten iyi bir uygulama oldu. Sorularla sismoloji üzerine sohbet etmek, bence bu şekilde devam etmesi daha iyi olur. Bu sorular, ezber bozan ve bilgilendirici oluyor. Aksi takdirde, insanlar bildiklerini tekrar edecekler. Ancak, bu tür sorularla bilmediklerimizi de düşünmeye teşvik ediyorsunuz. Çok teşekkür ederim.
Nuran Çetin: Ben bir vatandaş olarak bu soruları size yöneltmek istedim, hocam. Elbette ki bunlar belki sizin açınızdan basit görünebilir, ama vatandaş olarak ne yapılması gerektiği konusunda yöneltmek istedim. Herhalde slaytlarınızdan bahsetmek istediğiniz konular var. Buyurun, sizi dinliyoruz.
Ali Osman Öncel: Estağfurullah. Slaytlarım oldukça uzun, ama isterseniz hızlıca geçebilirim.
Nuran Çetin: Olabilir, hocam. Sizi bulmuşken, her zaman bulamıyoruz. Buyurun.
Zemin ve Deprem İlişkisi
Ali Osman Öncel: Evet, bu slaytta da zeminin ne kadar önemli bir faktör olduğunu görebiliyorsunuz. Bu durumu genellikle jeofiziksel olarak gösteriyoruz. Aynı depremde, farklı sinyaller kaydediliyor. Burada suya doygun bir zemin ve kaya zemini arasındaki farkı görebilirsiniz. Bir depremde binalar farklı davranıyor. Bu nedenledir ki bazı binalar yıkılırken bazıları ayakta kalabiliyor.
Suya doygun zemin sıvılaşma meydana getirebiliyor. Dolayısıyla, bu zeminde inşa edilen binalar yıkılma riski taşırken, kaya zemin üzerinde inşa edilen binalar daha sağlam kalıyor. Ayrıca, eski dere yatakları üzerinde yapılan binalar, bu tür doğal yapılarla uyumsuzluk gösterdiğinde yıkılma riski taşımaktadır.
Deprem Tehlike Haritaları
Bu harita, 2012 yılında hazırlanan bir tehlike haritasını göstermektedir. Bu harita, Avrupa Birliği tarafından hazırlanmıştır ve son 2000 yılda meydana gelen Avrupa'daki depremleri içermektedir. İstanbul civarında meydana gelen depremleri de görebilirsiniz. Marmara Bölgesi ve İstanbul için etkili olabilecek depremler, tarihte olduğu gibi gelecekte de meydana gelmeye devam edecektir.
Evet, büyük depremlerin nasıl geldiğini günümüze kadar görebiliyoruz. Depremler, geçmişte meydana gelen olayların işaretçisidir. Bu da oldukça önemlidir.
Türkiye’nin Zemin Durumu
Maksimum 6.0 büyüklüğündeki Kahraman Maraş depremi, burada meydana geldi. Bu harita hazırlanırken, Türkiye coğrafyasının tamamı kaya kabul edilmiştir. Bu nedenle, maksimum yer iveme değer 0.6 olarak belirlenmiştir. Ancak, Türkiye'nin hem sağlam hem de zayıf zeminleri vardır. Bu sağlam zeminlere göre hazırlanmış bir harita olduğundan, hesaplamalar bu varsayıma dayanarak yapılmıştır.
Bu nedenle, kırmızı alanlar, Türkiye'nin her yerinde mevcut olan zayıf zeminleri göstermektedir. Bu da, binanın ne kadar sağlam olursa olsun, zayıf bir zemine inşa edilmesi durumunda yıkım kaçınılmaz olacaktır.
Risk Haritalarının Güncellenmesi
Bu harita, 2020 yılında güncellenmiş Avrupa tehlike haritasıdır. Burada kavramlar detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Ancak, risk haritalarını güncellememiz gerekiyor. Buradaki sapmalar, yüksek yıkım beklerken daha fazla yıkım gördüğümüzü gösteriyor. Bu durum, bizlerin daha yüksek yıkımlar beklemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Mikro jeofizik verilerin tamamlanması gerekiyor. Bu tür verilerle hataların azaltılması ve çalışmanın güncellenmesine katkı sağlanması gerektiğini düşünüyorum.
Yer Sağlığı ve Deprem Riski
Yer sağlığı konusuna değinecek olursak, artık her yerin sağlam veya sağlam olmayan yerleri görebiliyoruz. 1 km hassasiyeti ile bu bilgileri elde edebiliyoruz. Türkiye’deki durum, genel olarak daha iyi görünüyor. Afrika ile karşılaştırıldığında, Türkiye daha iyi bir durumda.
Özellikle Zonguldak ve Sakarya arasındaki zemin farklılıkları dikkat çekiyor. Sakarya'da, 1999 depreminde büyük yıkımlar meydana geldi. Bunun nedeni, zemin kalitesinin düşük olmasıdır. Ancak, Zonguldak'ta böyle bir sorun bulunmamaktadır. Dolayısıyla, büyük bir deprem meydana geldiğinde Zonguldak bölgesinde yıkım riski daha azdır.
Sonuç
Ali Osman Öncel: Yer direnç haritası, büyük bir depremde zemin kaynaklı risklerin nerelerde artacağını göstermektedir. Bu slaytları hızlıca özetlemiş oldum. Teşekkür ederim.
Ali Osman Öncel:
Aynen. Ben de teşekkür ediyorum göstermiş olduğunuz sabır için.
Son Düşünceler
Nuran Çetin:
Sizin son olarak söylemek istedikleriniz varsa, buyurun.
Soru-Cevap Bölümü
Daha fazla bilgi için şu bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz: Koyna Dam Earthquake - USGS
Bu sayfa, Koyna Barajı depremi ve etkileri hakkında detaylı bilgiler sunmaktadır. Başka bir konuda yardımcı olmamı ister misiniz?
No comments:
Post a Comment