Deprem, doğal afetler arasında en yıkıcı olanlardan biridir. Depremin etkileri, sadece fiziksel yapıları değil, aynı zamanda toplumları da derinden etkiler. Deprem sonrası toplumsal hareketler, insanların deprem sonrası yaşadıkları travmaların bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu nedenle, deprem riskini azaltmak ve toplumların deprem sonrası daha iyi bir şekilde toparlanmasını sağlamak için önemli adımlar atılması gerekmektedir.
Bu amaçla, sosyoloji alanında referans olan Veysel Bozkurt hocamız, deprem sonrası sosyal hareketleri ölçen önemli bir çalışma yürüttü. Depremin toplumsal boyutu ve sosyolojik bakış açısı ele alındığı bu çalışma, deprem riskini azaltma rehberi olarak hazırlandı. Bu rehber, deprem sonrası toplumsal hareketleri anlamak ve toplumların daha iyi bir şekilde toparlanmasını sağlamak için önemli bir kaynak oluşturuyor.
Sonuç olarak, deprem riskini azaltmak ve toplumların deprem sonrası daha iyi bir şekilde toparlanmasını sağlamak için önemli adımlar atılması gerekmektedir. Bu amaçla, deprem riskini azaltma rehberi, deprem sonrası toplumsal hareketleri anlamak ve toplumların daha iyi bir şekilde toparlanmasını sağlamak için önemli bir kaynak oluşturuyor. Bu rehber, deprem riskini azaltmak için atılacak adımların yanı sıra, deprem sonrası toplumların ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan kaynakların sağlanması ve toplumların daha iyi bir şekilde toparlanması için önlemleri de içermektedir.
Düzenlenmiş Yayın Metni
Deprem Felaketi:
Şahitlik, Analiz ve İnsan Hikayeleri
Teşekkür ederim hocam. Ben doğal afetlerin risk yönetimi anabilim dalında yüksek lisans öğrencisiyim. İsmim Zeliha Ertunç. Afet haberciliği dersi kapsamında gerçekleşen bu yayından herkese merhaba diyorum. Konumuz depremin toplumsal boyutu, sosyolojik bir bakış. Konuğumuz ise İstanbul Üniversitesi'nden sayın Profesör Doktor Veysel Bozkurt hocamızın araştırma alanları: sosyal ve beşeri bilimler, sosyoloji, toplumsal yapı değişimi.
Hocam, sorularımızı 3 ana başlıkta toparladım. İlk başlık araştırmamızın temel özellikleri. Soru grubu olarak deprem anıyla ilgili, özellikle Kahramanmaraş merkezde gerçekleşen depremlerle ilgili yaptığınız araştırmalardan bahsediyorsunuz. Makalenizi inceledim ve bu konuda birçok yayınınız ve makaleniz bulunmakta. Bu bağlamda, araştırma alanınızın neresi olduğunu ve neden bu alanı seçtiğinizi öğrenebilir miyiz?
Araştırmanızın ilk ayağı olan deprem anıyla ilgili sorularım var. Bu bölgedeki deprem anı üzerine yaptığınız araştırmalarda, o anki toplumsal dinamikler ve etkileşimler hakkında bilgi verebilir misiniz?
İkinci başlık ise deprem sonrası, yani araştırmanızın diğer bir ayağı. Depremin toplumsal etkileri ve insanların bu süreçteki davranışları konusunda yaptığınız çalışmalardan bahsedebilir misiniz? Yayında da görebileceğiniz gibi, bu konuda sorularımız var. Tekrar hoş geldiniz diyerek, sorularıma başlıyorum hocam.
Zeliha hocam, çok teşekkürler. Ali Osman hocam, size de teşekkürler bu davet için. Şimdi tabii, hiç beklemediği, aslında beklemediğimiz, uzmanlar bekliyordu. Sürekli bizi uyarıyorlardı ama bizim insanlar olarak böyle tatsız olayları, can sıkıcı olayları pek düşünmeyi sevmiyoruz. Onları yokmuş gibi yaşamak daha çok işimize geliyor. Dolayısıyla yıllardır bu ülkede depremler oluyor. Yıllardır büyük kayıplar yaşıyoruz, büyük acılar yaşıyoruz ama bu büyük kayıplara, büyük acılara rağmen biz normal vatandaşlar sanki bunlar yokmuş gibi hareket ediyoruz. Ve böyle olunca da sanki hiç beklemediğimiz bir anda gelmiş gibi oluyor. Hakikaten de geliyor, yani ve çok büyük bir acı yaşadık. Çok büyük bir dram yaşadık. 6 Şubat'ta aynı günde 2 büyük depremi yaşadık. Bu depremden kısa bir süre sonra K. Biz de İstanbul Üniversitesi'nde bir Rektör Yardımcısı, bir arkadaşımızın koordinatörlüğünde bir grup olarak bölgeye gittik üçüncü haftasında. Gittiğimiz bölge Antakya Gaziantep'te. Merkezde kaldık zaten ama günübirlik farklı bölgelere giderek görüşmelerde bulunduk. Nurdağı, Kırıkhan, Kahramanmaraş merkez, Elbistan gibi depremin yoğun yaşandığı bölgelerde görüşmelerde bulundu. Bir grup halinde gittik. Ben daha çok bu görüşmelerde bazı arkadaşlarımızın ülkeyi idare amirleri ve diğer yetkililerle konuşurken ben bu görüşmelerde büyük ölçüde. Çadır kentlerde yaşayan veya yeni başlamıştı. Bir konteynır kentte vardı. Konteynır kent, çadır kent gibi yerlerde yaşayan depremzedeler ile görüşmeler yaptım. Onları gözlemlemeye çalıştım da ilk gün gittiğimizde hava soğuktu, akşam vaktiydi. Nurdağı'nda insanlar çadırlarının önüne oturmuşlar, ateş yapmışlar. Ve orada işte Şubat sonu. Kendi aralarında konuşmalarına selam verip dahil olduk. Kendimizi tanıttık. Öyle bir sohbet de başladı. Tabii bu normalde standart araştırma formatında mülakatlar yapılmıyor. Çünkü insanlar yaralı. İnsanlar öfkeli, üzgün. Dolayısıyla büyük ölçüde. Hal hatır sorduktan sonra biraz konunun akışına göre onları üzmeden soruyu sorup. Görüşlerini öğrenmeye çalıştım. Çok dertli dediler. Uzun uzun anlattılar, uzun uzun konuştular, kesmedik sözlerini ya da herhangi bir şekilde niye böyle demedik? Sadece dinledik, notlarımızı aldık işte. Bu illerdeki ya da ilçelerdeki görüşmelerden sonra dönüp, okuduğunuz çalışmayı yazdı.
Kısa Süreli Derinlemesine:
Deprem Sonrası Görüşmeler ve Raporlama
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyorum hocam. Okuduğum kadarıyla ben de o bölge ile ilgili detaylı bilgiler edindim. Şimdi bunları sizden dinleyeceğiz. Peki hocam, araştırma süreniz ne kadar idi? Bu süreyi nasıl değerlendirdiniz?
Şimdi araştırma süresi çok uzun bir süre değildi. 4 günlük bir süreydi. Ancak bu 4 günlük süre içerisinde aşağı yukarı epeyce görüşme yapma imkanı oldu. Sabah başladı ve akşam geç saatlere kadar bu bölgelerde görüşmeler yapıldı. Notlar alındı ve sonra da gelip bu bahsettiğimiz rapor yazıldı.
Karma Araştırma Yöntemleriyle Derinlemesine İnsan Analizi:
Deprem Sonrası Deneyimler
Peki hocam, araştırmada hangi yöntem ve teknikleri kullandınız? Bu yöntemlerin araştırmanız için önemini söyleyebilir misiniz? Bunları öğrenebilir miyiz?
Tabii, şimdi bilimsel araştırmalarda, farklı araştırma teknikleri var. Farklı yöntemler var. Bu yöntemlerden bir tanesi, bildiğiniz gibi pozitivist gelenekten beslenen anket yöntemi. Anket yöntemi, sorular bellidir, seçenekler bellidir, dijitalleşmeye müsaittir. Geniş kitleden çok kolay veri toplama olanağı sağlar, olay veri toplarsınız ve analizi de kolaydır. Herhangi bir iktisat istatistik programına yüklersiniz, çok hızlı bir şekilde. Binlerce veriden oluşan ya da 10 binlerce veriden oluşan bir datayı hızla analiz edebilirsiniz ama anket yönteminin zorluğu şu: böyle hassas durumlarda gidip insanlara anket yapmak çok zor, çok sıkıntılıdır. Ve onların o duygularını hissettiklerini, o bilginin derinliğini, duygunun derinliğini anketlerde göremeyebilir, göremezsiniz.
Diğer bir yol ise daha kalitatif tekniklerle yürütülen yol; bunun içerisinde de muhtelif başka araştırma teknikleri var. Bir tanesi, mesela, daha etnografik, katılımcı gözlem dediğimiz şey. Diğeri, görüşme yöntemi; yapabileceğiniz odak grup, diyebilirsiniz. Bunu kullanabilirsiniz sanırım, öğrenci arkadaşlarımız da dinlediği için bu sohbeti biraz daha yöntem bilgisini belki detaylandırarak anlatıyorum.
Biz burada aslında. Gözlerimi kullandık, bir yani katıldık, aralarına izledik, dinledik, çadırlarına girdik, çadırlarına götürdüler. Konteynırlarının içine götürdüler, içerideki yaşam biçimlerini bize gösterdiler ve sohbet ettik. Mülakat in-depth inter büyük denilen derinlemesine görüşme ama bu standart bir inter, inter biv diyebileceğimiz şey. Olmadı çünkü elimizde soru formumuz vardı. Ama o soru formunu herhangi bir görüşmede, şimdi de mesela bir girişimcilerle ilgili görüşme yapıyorum, bu formun dışına çıkmıyorum. Mesela onun dışına çıkarsa hemen sorumuz bu, diyorum ya da araştırmamız şu, deyip duruyorum ama orada durmadım. Yani o duramazdım, zaten duramazdım. O insanlara müdahale etmedim.
Yani böyle, o nasıl istiyorsa öyle konuştu. Ben de onu rahatsız etmeden not aldım. Yine normal mülakatlarda kayıt almanız gerekir ama böyle bir araştırmada, karşımızdakinin hassasiyetini dikkate alarak tehditle kayıt almadık. Yani kaç kişiyle görüştüm? Hatta hatırlamıyorum ama bu 4 günlük süre içerisinde bir birebir konuştuğum, herhalde bir 30-40 kişi vardır.
Bir de işte o ilk akşamda ki olduğu gibi o fokus grup denilen başka bir görüşme yöntemi var. O da grup halinde görüşüyorsunuz. Sorularınızı soruyorsunuz, herkes bir şey söylüyor grup içerisinde. Bunun da her bir görüşmenin kendi içinde avantajları var, dezavantajları var. Hani anketin avantajı daha geniş kitlelere çok hızlı ulaşıyor. Biliyorsunuz dedim. Nitel görüşmelerin özelliği geniş kitlelere ulaşamıyorsunuz. Anketlerde olduğu gibi 1000 kişiyle nitel görüşme olmaz. 10000 kişiyle nitel görüşme olmaz, daha az insanla ama daha derinlemesine konuşuyorsunuz. Onların atfettikleri anlamları, anlamları çözümlemeye çalışıyorsunuz. Duygularını okumaya çalışıyorsunuz, hissiyatını ortaya koymaya çalışıyorsunuz. Nasıl yorumluyor? Bu yaşadığı acıyı dramı, bi onu anlamaya çalışıyorsunuz. Hikayesini dinlemeye çalışıyorsunuz.
O da grupta ise zaman zaman birinin düşünmediğini öbürü düşünebiliyor ya da o da grupta bir çağrışım yöntemi olabiliyor. Yani birisi bir şey söylüyor, karşı taraf hiç düşünmediği bir şeyi onun söyledikleri sayesinde düşünüyor ve onun başka bir boyutunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla bu 3 yöntemin karışımı bir çalışma oldu. Standart bir. Ben araştırma yöntemleri dersi de anlatıyorum. Dolayısıyla sosyoloji kadar son dönemde yoğun çalıştığım konulardan birisi bilimsel araştırma yöntemleri dolayısıyla onun bir formatı var, bir standardı var. Fakat böyle bir çalışmada nitel araştırmanın bütün alt başlıklarına formatına uyarak yaptığım söylenemez. Tam aksine karma bir şekilde bu çalışma nitel araştırmanın kendi içinde karmayı, karmayı desenden dediğinde genellikle nicel ve niteliğinin birlikte kullanılması anlaşılır.
Burada niteliğin teknikleri daha karma yani. Etnografik katılımcı gözlem mülakat ve o da kurup birlikte kullanıldı. Destek formuyla kullanıldı.
Evet, teşekkür ediyorum hocam verdiğiniz bilgiler için. Bir önceki grubumuzun sorularının başlığı, araştırmanın temel özellikleri. Şimdi ikinci grup sorularımız da deprem anıyla ilgili sorularımız olacak.
- Araştırmanız kapsamında, deprem anını nasıl ifade ettiklerini gözlemlediğiniz depremzedeler, bu anı nasıl yaşadıklarını sizinle nasıl paylaştılar?
- Deprem anında neler hissettiklerini sizlere söylediklerini bizle de paylaşır mısınız hocam? Bu kişisel duygusal deneyimler, genel bir temayı ortaya koyuyor mu?
- Şubat Ayında Derinleşen Büyük Dram
Şubat ayının getirdiği büyük bir dram yaşandı. İlk olarak, derin bir uykunun anında ortaya çıkan olaylar büyük bir etki bıraktı. Aynı gün içinde ikinci bir dram daha yaşandı ve şaşkınlık atlatamadan insanlar yaşadıklarını ifade ettiler. Bu olaylar sırasında, "can pazarı" ve "mahşer yeri" ifadeleri sıkça kullanıldı. Yaşananlar, adeta kontrol edilemez bir kuvvetin karşısında beklenmedik bir durumu simgeliyordu. O anı yaşayanlar, çaresizliklerini ve korkularını gözlerindeki dolu dolu ifadelerle anlattılar.
Kadınlar ve erkekler benzer duyguları paylaştılar, ancak kadınlar yaşadıkları deneyimleri daha etkileyici bir şekilde hikayeleştirdiler. Standart araştırma formlarından farklı olarak, bu anlatımlar duygusal bir derinlik taşıyordu. İzleyenler, dinleyenler, konuşan insanlar; o çaresizlik ve korku atmosferini hala üzerlerinde hissediyorlardı, haftalar geçmesine rağmen etkisini koruyordu.
Aniden gelen yer altı gürültüsü ve yaşanan sarsıntı, o anki panik ve kaosu daha da vahim kılıyordu. Bir hanımın ifadesiyle, "gökler ağladı halimize." O süreçte yaşananlar, tam anlamıyla bir panik, can pazarı ve mahşer atmosferini yansıtarak, eleştirel bir hikaye şeklinde aktarıldı.
Evet. Yani duygusal etkilerin de aslında almış olduğumuz, insanların bünyelerindeki, kendilerinde yaptıkları. Yani neler hissettiklerini paylaştınız. Bizimle ve duygusal olarak etkilerini eklemek istediğiniz var mı hocam ayrıca üçüncü soru olarak.
Evet, elbette. Bu tür durumlar kaçınılmaz. Verilen tepkiler, kişinin karakteristiğine ve duruma göre değişiyor. Kimisi panikle dolup kanarken, kimisi çözüm arayışına giriyor. Dinlediğimiz hikayeler de bunu yansıtıyor. Birisi ne yapacağını şaşırıyor, duvarlar yıkıldığında donup kalıyor veya komşusuyla karşılaştığında şaşkına dönüyor. Felaket anlarında panik ve korku içindeyiz, ancak tepkilerimiz farklı olabiliyor. Kimisi donup kalırken, kimisi çözüm arayışına giriyor, kimisi dışarı çıkıyor, kimisi de sevdiklerini düşünüyor. Ölüm korkusunun yarattığı şaşkınlık farklı şekillerde ortaya çıkıyor. İlk yardım genellikle komşulardan geliyor, çünkü kurtarma ekipleri depremin etkisi altında olabiliyor. Bu nedenle, komşularla olan bağlarımız bu zorlu anlarda daha da güçleniyor.
Felaket Anlarında İnsan Tepkileri:
Panikten Çözüm Arayışına ve Güçlenen Komşuluk Bağları
Üçüncü grup sorularım, Veysel hocam, deprem sonrasıyla alakalı, deprem sonrası hasar ve talepler olarak, deprem sonrasında inceleme yaptığınız alandaki hasar ve kayıplar nelerdir hocam?
Evet. Mesela ilk nur dağına gittik. Neredeyse sağlam bina kalmamış. Yani insanlar o ateşin başında konuştuğumuz insanlar işte dükkanım gitti diyordu. Şu kadar evim vardı o gitti diyordu. Hatta bir örnek vermişlerdi. Birini çok fazla evi varmış. Hepsi gitmiş bu adamın ve yemek kuyruğunda aydır çadırda şeyde o çadırın bulunduğu bölgede diğerleriyle beraber yemeğe bizimle beraber yemek kuyruğuna giriyordu. Gerçi depremin hemen sonrasında bu. Biraz yaşanan hikaye çok benzer hikayeleri yaşadılar. Büyük kamp hasarlar yaşadılar, büyük yıkımlar yaşadılar. Öğretmenlerini kaybettiler, öğrencilerine, öğretmenlerini kaybettiler, insanlar çocuklarını, ebeveynlerini kaybettiler. Sakat kaldılar işte. Resmi rakamlara göre 50 binin üzerinde bir can kaybı yaşadık. Tabi bu şey hariç içerisinde sakat kalanlar hariç onun sıkıntılarını yaşayanlar hariç hem mal hem can kaybı anlamında hakikaten çok büyük kayıplar vardı. Şehir sanki şimdi Gazze şeylerini izliyoruz. Ben Gazze'nin internette ya da televizyonda fotoğraflarını gördüğümde gözümün önüne Hatay geliyor. Aynı bugün Gazze'de gördüğümüz şeyler gibiydi. Hatay'ın ana caddeleri salam ev yoktu. Yani hepsi gitmişti. Hele o Hatay'da o asi nehrinin etrafındaki şu. İlk binalar tümüyle gitmiş ve tümüyle boşaltılmış. Hakikaten buraya sanki bir nükleer bomba atmışlar ya da işte korkunç bir savaş yaşanmış ve o her şeyi yıkmış görüntüsü vardı. Dolayısıyla büyük bir yıkımı görüyorsunuz. Büyük bir kaygı görüyorsunuz ve bunun yarattığı insanlar üzerindeki travmayı görüyorsunuz.
Evet. Mesela ilk nur dağına gittik. Neredeyse sağlam bina kalmamış. Yani insanlar o ateşin başında konuştuğumuz insanlar işte dükkanım gitti diyordu. Şu kadar evim vardı o gitti diyordu. Hatta bir örnek vermişlerdi. Birini çok fazla evi varmış. Hepsi gitmiş bu adamın ve yemek kuyruğunda aydır çadırda şeyde o çadırın bulunduğu bölgede diğerleriyle beraber yemeğe bizimle beraber yemek kuyruğuna giriyordu. Gerçi depremin hemen sonrasında bu. Biraz yaşanan hikaye çok benzer hikayeleri yaşadılar. Büyük kamp hasarlar yaşadılar, büyük yıkımlar yaşadılar. Öğretmenlerini kaybettiler, öğrencilerine, öğretmenlerini kaybettiler, insanlar çocuklarını, ebeveynlerini kaybettiler. Sakat kaldılar işte. Resmi rakamlara göre 50 binin üzerinde bir can kaybı yaşadık. Tabi bu şey hariç içerisinde sakat kalanlar hariç onun sıkıntılarını yaşayanlar hariç hem mal hem can kaybı anlamında hakikaten çok büyük kayıplar vardı. Şehir sanki şimdi Gazze şeylerini izliyoruz. Ben Gazze'nin internette ya da televizyonda fotoğraflarını gördüğümde gözümün önüne Hatay geliyor. Aynı bugün Gazze'de gördüğümüz şeyler gibiydi. Hatay'ın ana caddeleri salam ev yoktu. Yani hepsi gitmişti. Hele o Hatay'da o asi nehrinin etrafındaki şu. İlk binalar tümüyle gitmiş ve tümüyle boşaltılmış. Hakikaten buraya sanki bir nükleer bomba atmışlar ya da işte korkunç bir savaş yaşanmış ve o her şeyi yıkmış görüntüsü vardı. Dolayısıyla büyük bir yıkımı görüyorsunuz. Büyük bir kaygı görüyorsunuz ve bunun yarattığı insanlar üzerindeki travmayı görüyorsunuz.
Depremden Çıkan Farklı Bakış Açıları:
Şehir ve Kırsalın Perspektif Farklılıkları
Evet, hocam. Diğer soruya da cevap verdiniz. Bu hasar ve kayıpların boyutlarını uzun uzun aldık. Yani burada ateş düştüğü yeri yakıyor. Oradakiler gerçekten çok büyük bir afet yaşadılar. Sizler de o afetten sonra oradaki ortamı bizzat orada bulunarak bunu çok derin yaşamışsınız, hissetmezsiniz. Biz uzak kaldık, bu hissiyatları sizlerden dinleyerek öğrenebiliyoruz. Bundan dolayı teşekkür ediyorum. Bu hasar ve kayıpların nedenleri, oradaki depremzedeler tarafından nasıl ifade edilmiştir hocam, sizlere?
Depremden etkilenenlerin deneyimleri, kişisel perspektifleri ve sorumluluk anlayışları bakımından çeşitlilik gösterir. Şehirlerde yaşayanlar genellikle kendi sorumluluklarını kabul ederken, kırsal kesimdeki bireylerde bu eğilim daha düşük olabilir. Bazıları hatalarını itiraf ederken, diğerleri olayı görevlilere, belediyelere, müteahhitlere yükleyebilir. Kültürel ve düşünsel farklılıklar, afeti bir ceza olarak algılayan muhafazakar gruplar ile nedenleri sorgulayan modern düşünce kalıpları arasında belirgin bir ayrımı ortaya koyar. Bu durum, Hazar bölgesindeki toplumsal çeşitliliği yansıtmaktadır.
Göçmenlere Dair Duyarlılık:
Deprem Sonrasında Ortaya Çıkan Zorluklar ve İnsani Yaklaşımlar
Evet. Tatil yönetimi ve kurtarma yardımları hakkındaki sorularımı şimdi geçerken, afet yönetimi dediğimizde, afet öncesi, afet anı ve sonrasında olmak üzere iki kısımda ele alırız. Afet öncesi, afet risk yönetimi; afet sonrası ise afet kriz yönetimi olarak adlandırılır. Bildiğiniz üzere hocam, şimdi burada kör depremzedeler afet yönetimi, hem afetten önceki risk yönetimi, afet anı ve sonrasındaki kriz yönetimini nasıl değerlendirmektedirler? Biraz önce aslında açıkladığımız bu soruyu, yani bunun içerisinde göç edenlerin dışında orada kalanların eğitim seviyesinden, düşünce yapılarından dolayı farklı iki görüş olduğundan bahsettiniz. Yani artınca eklemek istediğiniz var mı? Hocam, bu soruya.
Elbette, belirttiğiniz bölgede Suriyeli mültecilerin yaşadığı çadırlara ziyaretlerde bulundum. Sadece fiziksel mekanları değil, orada yaşayan insanlarla da iletişim kurdum. Dil bilen Suriyeliler, özellikle gençler ve çocuklar, iletişim kurmam konusunda yardımcı oldular. Kadın, erkek ve çocuk gruplarıyla buluştum, gözlemlerime dair birkaç önemli noktayı paylaşmak istiyorum.
Öncelikle, insanların zor zamanlarda genellikle günah keçisi arama eğiliminde oldukunu gözlemledim. Bu, toplumun en zayıf kesimlerine yönelik bir olumsuzluk yaratma eğilimini içerir. Ne yazık ki, deprem sonrasında ülkemizde de göçmen karşıtlığı artma eğiliminde görüldü. Oysa ki, bu insanlar kendi ülkelerindeki acılarından kaçarak geldiler ve sığındıkları ülkede de hala sıkıntılarını yaşıyorlar. Bu durumda, onlara daha anlayışlı ve destekleyici bir tutum sergilemek önemlidir.
Depremzedelerin öfkesini anlamak mümkündür, ancak aynı zamanda görevlilerin daha dikkatli olmaları ve misafirlerin rahatsız edilmemesi için çaba sarf etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Ziyaretlerim sırasında duyduğum üzücü hikayeler arasında, yardıma ihtiyaç duyan birine yetersiz battaniye verilmesi gibi olaylar da vardı. Bu tür sorunlarla başa çıkarken daha hassas olunması ve insanların insan haklarına saygı gösterilmesi önemlidir.
Sorunuzu tekrarlamak isterseniz, daha önce bahsettiğiniz konulara daha fazla odaklanabilirim. Mahvet nesi demiştiniz sanırım.
Afet Yönetimi ve Toplumsal Güven:
Deneyimler ve Sorunlar
Afet yönetiminin nasıl değerlendirmektedirler? Aslında bu değerlendirmeyi dini olarak hani Allah'tan gelen bir durum gibi değerlendirenler olduğu gibi, hani veya işte bazıları da bu sorumlu olan kişilerin yapmadığı gibi açıklamalarda bulundunuz. Değerlendirmeyi detaylandırmak isterseniz diye tekrar sordum.
Evet, şimdi tabii bir konuya değinmiştim. Afet yöneticileriyle görüştüm, onlar da dışarıdan gelen insanlar. Bu dönemlerde genellikle günah keçisi arayışı ortaya çıkar, birileri sorumlu tutulur. 99 depreminden sonra yaptığım bir araştırma, toplumun hangi kurumlarına güvendiğini inceledi. İlginçtir ki, o dönemde güven artan kurumlar şimdi de güvenilirken, azalanlar hala güven azalmış durumda. Sivil savunma şimdi AFAD oldu, ancak benzer konular ve şikayetler devam ediyor.
Hatay'da Antakya'da deprem nedeniyle ulaşılamayan bölgeler olduğunu biliyorsunuz. Bu durumda, kurtarma ekipleri 2 gün boyunca bölgeye ulaşamadı. Bu, insanların öfkesini artırdı ve yönetimi eleştirmelerine neden oldu. Üçüncü haftada gittiğimde hala koordinasyon sorunları vardı. Büyük bir afetle karşı karşıyaydık ve geniş bir alanda koordinasyon gerekiyordu. Ancak, sürekli deprem yaşamadığımız için bu konuda tecrübesizdik. Depremde yetişen insanlar olmuştu, ancak bir sonraki büyük deprem 20 yıl sonra olursa, o tecrübeli insanlar emekli olmuş veya başka yerlere gitmiş olacaklar.
Ülkemizde afet kültürü eksik. Teorik tatbikatlar kağıt üzerinde işleyebilir, ancak gerçek hayatta karşılaşılan büyük travmalara aynı etkiyi yapamaz. Bu konuda başa çıkmak kolay değil. Ülkemizde bir afet kültürü olmaması, bu konuda eksiklikler yaşanmasına neden oluyor. Bu sohbet öncesinde elimde bir araştırma bulunuyor, ancak bu konuda detaylara girmeden önce konuyu tamamlamak istiyorum.
Depremin Sarsıcı Etkisi:
Toplumsal Değişimler ve İnsan Psikolojisi
Evet afet kültürü sorularımız içerisinde vardı hocam. Yani siz bunu nasıl değerlendirirsiniz? Bu konuda ne söylersiniz? Şeklinde ilerleyen sorularımız da. Oraya geldiğimizde bunun detayını yine alırız. Sistem deprem sonrası yaşam değişimleri kısmına geldiğimizde yine deprem sonrasıyla ilgili sorularımız. Deprem sonrasında insanların yaşamlarında ne gibi değişiklikler olmuştur? Yani bireysel yaşamlarında, toplumsal yaşamlarında nasıl değişiklikleri olmuş ve nasıl etkilemiştir?
Evet, tabii ki bir konu var ki toplumsal yaşamda deprem etkilerini taşıyor. Sadece binalar ve evler değil, toplumun bütünü sarsılıyor, ilişkiler zedeleniyor. Can kayıpları, iş kayıpları yaşanıyor, varlıklı insanlar bir anda yoksul ve muhtaç hale geliyor. İnsanların yaşam koşulları bir anda değişiyor. Mesela, yaşam standartları oldukça iyi olan birinin dükkanı, evi, her şeyi kaybolabiliyor, sigortası olup olmamasına bakılmaksızın. Gördüğüm hikayeler arasında, zengin bir kişinin tüm varlığının depremle birlikte kaybolduğu örnekler vardı. Maalesef, deprem toplum içinde dayanışmayı artırıyor, ancak profesyonel davranışların yanında küçük de olsa anti-sosyal davranışları da tetikleyebiliyor.
Depremin ardından, bazı dükkanların yağmalandığını söyleyenler oldu. Devlet bu duruma hemen müdahale etti ve kontrolü kısa sürede sağladı. Ancak, bu afetlerin sonrasında karşılaşılan durum, kısa süreli de olsa toplumda değişimlere yol açtı. Bu konuşmayı yapmanızı istediğinizde, bölgedeki depremzedelerle iletişim kurma ihtiyacı hissettim. Bu tür olaylar insanları değiştiriyor. Anlattıklarınızdan, travma sonrası stres bozukluğu ve çocukların yaşadığı sorunların hala devam ettiğini öğrendik.
Devlet ve Kızılay elimizden geleni yapıyorlar, ancak sivil toplumun yardımları biraz geride kalmış gibi görünüyor. Bu yardımların ilk günlerdeki heyecanı sürmüyor, bu da sivil toplumun doğasında var. Belli bir süre devam eder, ardından duygusal bir sakinlik dönemine girer ve yardımlar daha çok görevlilere kalır. Gönüllerin önemli olduğu bir gerçek, özellikle işlerin büyüdüğü zamanlarda, ancak asıl etkili müdahaleyi yine görevliler yapar. Devlet, muhtaç olanlara ödemeler yapar, konteynırları sağlar ve istihdam konusunda kolaylıklar sağlamaya çalışır.
Deprem sonrasında konutlar yapıldı, ancak hala sorunlar devam ediyor ve kış geliyor. İnsanlar maalesef sıkıntılarla karşı karşıya. Bu travmanın etkileri hala devam ediyor. Bugün dinlediklerimden öğrendiğim kadarıyla, insanlar büyük travmalar sonrasında hayatta kalma güdülerini öne çıkarıyorlar. Üst benlik dediğimiz ahlaki ve kültürel terbiyemiz biraz gevşer. Bu durum, insanların yardımlaşma eğilimlerini ve bazen alışılmadık davranışlarını tetikleyebilir. Çocukların eğitimiyle ilgili sorunlar devam ediyor. Bugün konuştuğumuz şeyler, çocukların evlerine uyum sağlayamadıklarında yaşadıkları korkuları içeriyor. Bu durum, toplumsal yapıyı belki etkilemiyor ama geniş bir alanda etkili oluyor. Jeologların, bilim insanlarının işi olduğu kadar, bu tür olayların insan psikolojisi, toplum yapıları, ekonomi üzerinde de derin etkileri var.
Travma Sonrası Destek:
Psikolojik ve Manevi Hizmetlerin Rolü
Evet. Sonraki soru ya da aslında cevap almış gibi oldum. Deprem sonunda yaşananların insanlar üzerindeki değerlendirmelerini aldık. Diğer gruba geçiyoruz. Evet, deprem sonrası psikolojik sıkıntılar bulunmakta. Deprem sonrasında görülen bu psikolojik sıkıntılar nelerdir? Hocam, sırayla alayım soruları olmadı. Sizden buyurun lütfen. Şimdi tabii psikolojik sıkıntılar dediğimizde, deprem bir travma, yani toplumsal yapıda travma yaratıyor dedim, ama sadece değil, insanların ruh hallerinde de bir travma, bir sarsıntı yaratıyor. Bizler hayatta kalmaya programlanmış varlıklarız. Varlığımız tehlikeye giriyor. Dolayısıyla sürekli belirsizlik ortamında, sürekli ölüm korkusuyla yaşayan insanlara dönüyoruz ve onun yarattığı psikolojik sorunlar işte sağlık sorunlarını. Üçüncü haftada ben epeyce dinledim. Yani ilaç kullanmak durumunda kalanlar, mide sorunları yaşayanlar, diğer psikolojik sorunlar yaşayanlar, çadıra giremeyenler. Yani çadırda üçüncü haftada hala hiç çıkamayanları hatırlıyorum. İşte hatırlıyorum ve çadırda küçük bir şeyde hemen çadırda dahi çok korkan insanları hatırlıyorum. Muhtemelen bu insanlar, hayatlarının bundan sonraki evresinde de en küçük bir sarsıntıda korkmaya, endişelenmeye, kaygılanmaya devam edeceklerdir diye düşünüyorum. Peki hocam, bu depremzedelere yönelik psikolojik destek hizmetleri nasıl olmalıdır?
Evet, tabii ki, ben psikolog değilim, ancak bu konuda biraz yan komşu disiplinden birisi olarak konuşacağım. Bu sürecin kolay olmadığını belirtmek önemlidir. Çünkü bu, sadece az sayıda insanın değil, karşılaştığımız geniş bir öğrenci grubunun travma yaşadığı bir durum ve bu tür sorunların uzmanlar tarafından çözülmesi gerekmektedir. Diğer yandan, sadece depremle sınırlı olmayan ekonomik ve toplumsal sarsıntılar da insanları etkilemeye devam ediyor. Dolayısıyla, insanların iş bulmaması, ailelerin düzenli bir şekilde kurulmaması durumunda, psikolojilerinin iyileşmesini beklemek ne kadar doğru olur, onu bilmiyorum.
Deprem sonrasında, gözlemlediğimiz kadarıyla, komşuluk bağlarının güçlendiğini gördük. Daha önce birbirleriyle konuşmayan komşuların bir araya gelip konuştuklarını, ekmeklerini ve çadırlarını paylaştıklarını gördük. Komşuluk dayanışmasının insanların ruh hallerine iyi geldiğini ve yaralarını sardığını gözlemledik. Ancak, bu güçlü bağların yanında, profesyonel destek de sağlanması gerektiğini belirtmek önemlidir. Ancak, karşılaştığımız kitle çok geniş olduğu için, hala ekonomik ve diğer sorunların devam ettiğini ve bunun kolayca çözülebileceği konusunda umutlu olmadığımı söylemek istiyorum.
Elbette ki, psikolojik hizmetlerin yanı sıra, orada birtakım dini ve manevi danışmanlık hizmetlerinin de sunulduğunu gözlemledim. Bu hizmetler, psikolojik ve manevi destekle birlikte, insanların yaşadığı travmanın hafifletilmesine katkıda bulunabilir. Ancak, bu hizmetlerin daha kapsamlı, daha profesyonel ve geniş bir kitle üzerinde, özellikle çocuklar ve ebeveynler bir arada düşünülerek sunulması gerektiğini düşünüyorum. Detayları ve muhtemelen önümüzdeki hafta, psikolog hocamız tarafından daha ayrıntılı bir şekilde anlatılacaktır. Bu, daha fazla alana yayılan, sınırları ihlal etmeyen bir yaklaşımın önemine işaret eder.
Mütedeyyin Toplumun Perspektifinden Olayların Yorumlanışı: Elbistan ve Hatay Merkez Dışındaki Bölgeler
Teşekkür ederim hocam, verdiğiniz bilgiler için. Çok doğru temaslarda bulundunuz. Gerçekten insanların ekonomik durumunu, aile düzenlerini kurmadan ve psikolojik olarak yeterli bir destek olmayabilir; bir topyekûn yardım gerekiyor ki onların psikolojisi düzelsin. Dedikleriniz gibi şimdi, hocam, bu grup soruları da aslında, yani size sorularımız deprem anında iç içe geçmiş durumda. Aynı soruların benzeri gitmiş olabilir. Tekrar sorayım, sadece eklemek istediklerinizi alabilirim. Yani depremzedeler, depremi nasıl yorumlamaktadır? Bu yorumlar, depremzedeler üzerinde nasıl bir etki yaratmaktadır? Aslında biraz önceki dakikalarda bahsettiniz. Yani eğitim seviyesine, ekonomik seviyesine, kültürüne göre farklı yorumlanmaktadır. Ama bu konuya tekrar eklemek istediğiniz bir nokta var mı?
Evet, anlattığım gibi. Yorumlama biçimi kişinin geçmiş deneyimleriyle yakından ilişkilidir. Daha muhafazakar bir kesimle, daha laik bir kesimin olayları yorumlaması farklıdır. Kişilik özellikleri de bu yorumlamada etkili. Kimi insanlar daha protest bir kişiliğe sahipken, kimileri daha içe dönük bir yapıya sahiptir. Bireysel, kültürel ve toplumsal özellikler, insanların olayları yorumlama biçimini şekillendirir. Ancak, bölgedeki genel eğilim, en azından benim gözlemlerime göre, Elbistan ve Hatay merkez dışındaki diğer bölgelerin büyük bir kısmının daha muhafazakar bir kesimden oluştuğu için, bu durumu bir kader olarak algılayıp, kader olarak yorumlayıp kabullendiklerini görüyorum.
Deprem Sonrasında Eğitim ve Yaşam Mücadelesi:
Sorunlar ve Çözüm Çabaları
Peki, teşekkür ediyorum hocam. Deprem sonrası göç ve eğitim. Deprem sonrasında yaşanan göç, deprem bölgesindeki çocukların eğitimini nasıl etkilemiştir? Bu konudaki gözlemleriniz, araştırmanızdaki bilgilerinizi bizimle paylaşır mısınız hocam?
Elbette, deprem sonrasında eğitim neredeyse tamamen durma noktasına gelmişti. Çocukların zaten o dönemde öğrenmeye odaklanacak bir ruh hali yoktu. Şu anda üzerinden 7-8 ay geçmiş olmasına rağmen, konuştuğum insanlar hala çocuklarda derin izler bırakan ve eğitimle ilgili devam eden korkular ve kaygılar olduğunu belirttiler. Bazıları, ekonomik durumu iyi olan orta sınıf ve üzeri aileler, bölgeden ayrılmak zorunda kaldı. Hatay'da su bulamamak, temel ihtiyaçları karşılayamamak gibi nedenlerle yaşamak belirli bölgelerde gerçekten zorlaşmıştı. Bu durum, çocukların yeni yerlere gitmeleriyle birlikte eğitimle ilgili sorunları da beraberinde getirdi, özellikle online eğitim süreci. Üniversitelerde online eğitimin nasıl işlediğini tam olarak bilemesek de, aynı süreçte "Çocuğumu okula nasıl göndereceğim?" diye soran ailelerin sayısında artış oldu. İşleri battı, masrafları nasıl karşılarım diye endişelenen aileler vardı. Grup içindeki bir arkadaş, Tıp fakültesinde okuyan bir öğrenciye burs sağlayarak bu sorunu çözmüştü. Bu, çocuğun ailesini çok mutlu etti, ancak aynı deneyimi yaşayanlar başka şehirlerdeki çocuklarını okutmak konusunda zorluklar yaşadılar. Daha küçük çocuklar ise ciddi dikkat dağınıklığı ve diğer sorunlarla karşılaştı. Eğitim, gerçekten ciddi bir sorun haline gelmişti. Şu anda, dediğim gibi, çok geniş bir kitleyle konuşmadım; ancak az sayıda insanla görüşebildiğimde, çocukların hala sıkıntılarının devam ettiğini söylüyorlar. Ancak devlet elinden geleni yapmaya çalışıyor, bunu da duydum. Geliri olmayanlara her ay Kızılay üzerinden üç bin küsur lira ödeme yaptıklarını öğrendim. Ayrıca, konteynır kentlerde yaşayan depremzedelere, elektrik, su, ısınma ve klimalar gibi temel ihtiyaçları karşılamak için çeşitli destekler sağlamaya çalışıyorlar.
Deprem Sonrasında Eğitim ve Yaşam Mücadelesi:
Sorunlar ve Çözüm Çabaları
Afet kültüründen bahsettiniz. Afet kültürümüzün eksikliğinden. Peki, bu afet kültürü nedir? Bu kültürün oluşturulması, deprem hasarının azaltılmasında nasıl rol oynar? Bu konudaki bilgilerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Tabii ki. Şimdi, yani afet kültürü aslında bir tür depreme hazır olmayı, yani afetin öncesinde, afetten sırasında veya sonrasında nasıl davranılması gerektiği bilgisi konusu. Maksat, afetin yaratacağı riskleri azaltmak, bir tür eğitim, bir tür bilgi edinme süreci. Şimdi, şöyle bir problemimiz var; konuşmamın başında söylemiştim. Biz, baş etmekte zorluk çekeceğimiz sorunları yok sayarak iyileşmeye çalışıyoruz. Biraz daha anlaşılır hale getireyim. Ne demek istediğimi? Örneğin, büyük bir deprem riski var, demiştim. İstanbul'da yaşıyorum ben. Şey diyeyim, Yenikapı'dayım. Yani bu zemini en gevşek yerlerden birindeyim. Komşumuz Zeytinburnu. Eğer, şimdi diyelim ki insanın evini değiştirme imkânı yok. O zaman şunu yapıyor, evini değiştirme imkânı yoksa sürekli evinin yıkılacağını düşünerek yaşamak, insanı ruh hastası eder. Dayanamaz kimse buna. Uykun kaçar, psikolojim bozulur. Çok ciddiyim. O psikosomatik hastalıklarla karşı karşıya kalabilirler; hekim olmaya gerek yok. Bunları söylemek için bunlar artık genel kültür bilgisi halinde ki bilgiler. O zaman ne yapıyoruz biz bununla baş edebilmek için? Yok sayıyoruz. Unutuyoruz. Unutarak iyileşiyoruz. 1999 depreminden sonra yaptığım araştırmada katılımcıların yüzde yetmişi, yüzde yetmişi inden fazlası şunu söylüyordu: "6 ay sonra bunu unuturuz," diyordu. Bu dönemde de sordum ben bunu. Bir konu ankette sordum. Orada da yüzde 75, aşağı yukarı benzer bir oran, "6 ay sonra unuturuz," diyordu. Unuttuk, konuşmuyoruz. Depremin, şeye televizyon kanallarına kaç tane programda evet, televizyonda konuşuluyor. Şimdi bir televizyonda bu konular konuşuluyor. Bu konular televizyonlarda konuşulsa, kaç kişi dinler? Dinlemez. Çünkü sürekli bunları konuşarak sürekli bunları düşünerek yaşayamazsınız. Hakikaten psikolojiyi çok olumsuz etkileyebilir. O zaman ne yapıyoruz? Unutuyoruz, şey yokmuş gibi davranıyoruz. Dolayısıyla afet kültürünün gerektirdiği eğitimleri almak, hazırlıklar yapmak da o zaman çok daha zorlaşıyor. Şimdi size bir araştırmadan bahsetmiştim, depremden hemen sonra Xsights yaptı bu araştırmayı; bazı sorularını ben de katkıda bulundum. Xsights'in bu araştırmasının, bunun içerisindeki bazı soruların sonuçlarını söyleyeyim size. Türkiye genelinde yapıldı bu araştırma. Mesela, afet planı hazırladım diyen sadece yüzde 38 kişi, yani yüzde 100 kişiden 38 kişi afet planı hazırladım diyor. Ha bu afet filan da güvenilir bir plan işler, bir plan işlemez, bir plan ayrı bir tartışma var ama planım var diyen bizde 38. Bunun anlamı şu, yüzde 62 ülkenin böyle bir planı yok. Deprem anında sığınabileceği güvenli alanları belirledim diyen 100 kişiden 22 kişi. Yüzde 78 kişinin böyle bir şeyi yok arasında. Güvenli toplanma alanlarıyla ilgili bilgi edindim diyen sadece 100 kişiden 9 kişi. Yüzde 91 kişinin güvenli toplanma alanları hakkında bilgisi yok. Biz İstanbul gibi işte yediden büyük deprem bekleyen zeminde binada büyük sıkıntılar olan bir şehirde yaşıyoruz. Yani Hatay'ı gördükten sonra eğer İstanbul'da büyük bir depremde aylarca giremeyebilirsiniz. O molozu kaldıramayabilirsiniz. Çünkü labirent gibi bir şehirde, buna benim yaşadığım bölgede dahil. Dolayısıyla böyle bir sıkıntımız var. Telefonuma deprem için birtakım uygulamalar indirdim diyen yüzde 6. Deprem çantası hazırladım diyen burada birazcık şey var yüzde 64. Yüzde 100 kişiden 64 kişinin deprem çantası var. Bu bir şey çünkü deprem sonrası yapıldı. Bu araştırma depremden önce sorsaydın bu da o yok derdi çok büyük bir bölümü. Eşyaları sabitledin diyen 100 kişiden 48 kişi. Ölümlerin birçoğu bu sabitlenmemiş eşyaların üzerine düşmesiyle dolapları vesaire oluyor. Itiraf edeyim, yıllardır bana da eşim hep söyler, eşyaları sabitlettir diye. Biz de kendi evimizdeki dolapları bu depremden sonra sabitlettirdik. Ben de bu yüzde 48 içindeyim. Yapılması gerekenlerle ilgili eğitim aldım diyen sadece yüzde 5. Deprem tatbikatına katıldım diyen 100 kişiden 3-4, yüzde 3 yani. Hiç hazırlık yapmadım diyen %19.Bu ölümler bir kaderdir diyen Türkiye genelindeki bir araştırma %26.Evet, araştırmalar Türkiye genelinde bunu söylüyor. Bu temsili araştırmayla örnekleme yapılmış, yüz yüze bir anketin sonucu.
Hazırlıksız Olmak Bir Çözüm Değil:
Depremlerle Başa Çıkma Bilinci
Araştırma sonuçlarını bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz hocam, ancak gördüğüm kadarıyla bu sonuçlar yeterli değil gibi duruyor. Bu oranları daha da artırmak önemli. Deprem, bizim için büyük bir ders oldu. Özellikle 11 farklı bölgeyi geniş bir alanda etkilemesi, ekonomik, toplumsal ve psikolojik sorunlar yaratmış olmasına rağmen farkındalıklarımız istenilen düzeyde değil gibi görünüyor. Ancak umarım ilerleyen yıllarda bu durumu aşabiliriz. Diğer gelişmiş ülkelerde afet durumlarında ölümler ve maddi-manevi kayıplar daha az olurken, bizdeki durum üzücü. Bu bağlamda afet kültürünün gelişmesi, afet yönetiminin risk ve kriz boyutlarıyla daha etkili bir düzeye gelmesini temenni ediyorum. Son olarak hocam, depremin sosyal boyutlarını sizden öğrendik. Yani oradaki topluma olan etkilerini detaylıca görüşmelerinizin sonuçlarıyla anlattınız. Bu boyutlarla ilgili yayınlamanızı bitirmeden önce eklemek istediğiniz farklı bir nokta var mı?
Teşekkür ederim. Gerçekten de söylenecek çok şey var. Bu tür sorunlarla başa çıkabilmek için hazırlıklı olmalıyız. Yürüttüğünüz çalışmalar, toplumun bu konulardaki farkındalığını artırma noktasında önemli bir rol oynayabilir. Adeta bir hazırlık işlevi gördüklerini söyleyebiliriz. Keşke bu konulara geniş kitleler ilgi gösterse, ancak ne yazık ki çoğu insan bu bilgileri duymak ve görmek istemiyor. Rahatlıklarını bozmak veya uykularını kaçırmak istemiyorlar. Ancak, korkunun ecele fayda sağlamadığı bir gerçek. Bu sorunları görmezden gelmek veya kaçmak, depremlerin ortadan kalkacağı anlamına gelmiyor. Biz bir deprem ülkesiyiz ve benzersiz afetlerle karşı karşıyayız. Bu afetlere ne kadar hazırlıklı olursak, kayıplarımız o kadar az olur. Sevdiklerimiz o kadar güvende olur. Ve sonuç olarak, kendimiz de o kadar güvende oluruz.
Doğru, haklısınız. Katılıyorum, hocam. Peki, hocam, biz afet haberciliği dersi kapsamında sizinle tanışma imkanı buldum. Yani bu konuda şunu söylemek istiyorum: Çok teşekkür ediyorum. Yayınımıza katıldığınız için sizi tanıma imkanı ve sizin araştırmalarınızı öğrenme imkanı bulduğum için, ve yayını dinleyenler ve bu imkanı verdiğiniz için bize afet haberciliği alanında da hangi yönleri ele almamızı önerirsiniz? Bize tavsiyeleriniz neler olabilir, hocam?
Şunu da tabii ki, benim afet haberciliği konusunda çok fazla çalışmam olmadı. Yani bu konu nasıl topluma sunulur? Bu bir özel uzmanlık alanı. O yüzden bu konuda çok böyle, sizin için de doyurucu bilgiler vermem söz konusu olmayacak.
Evet, yani ben şunu anladım. Afet haberciliğinde biz toplumsal boyutu konuşarak sizi tanıma ve sizin yayınınızı, ve yayınınızdaki eserinizi, makalenizi deki yazıları okumayan insanlara da ulaştı. Şu an dinleyen öğrenciler bundan haberdar oldu. Bunun gibi haftaya Prof.Dr. Demet hocamızla da konuştuğumuzda, psikolojik boyutlarını anlatır. Daha öncesinde de Afad Çanakkale İl Afad Müdürü katıldı. O bölgeye gitti çalışmaları anlattı. O bölgede olan sonraki hafta yayınımıza o bölgede olan öğretmen arkadaşlarımız depremi yaşamış ve deprem anındaki durumu sonrasındaki ailesindeki kayıpları bizimle paylaştı. Bizler de bunları düşünerek bu yayınları yapıyoruz. Ali Osman hocama çok teşekkür ediyorum. Sizleri tanıma fırsatı bana verdiği için. Son olarak şunu söyleyeceğim: Deprem çok büyük bir afetti. Bizim ülkemizde çok büyük bir alanı etkiledi ve çok büyük yıkımlara sebep oldu. Afetlerden bir tanesi savaştır. Siz burada Filistin'den bahsettiniz. Orada da çok büyük bir yıkım olduğundan savaş aslında savaş değildi. Orada büyük bir soykırım yapılmakta, büyük bir sıkıntı var. Umarım orada da dünya buna bir an önce bir dur demesi olur, diye düşünüyorum. Bizim de afetlere karşı daha hazırlıklı olabilmemiz için derslerimizde, ben coğrafya öğretmeniyim, okullara afet dersi konuluyor. Seçmeli de olsa ortaokullarda, yani ufak ufak, bizler buna hazırlığımızı artıracağımızı düşünüyorum. Bu eğitimle gençlikten itibaren doğru tercihleri yaparak olacağını düşünüyorum, ve sözü tekrar size teşekkür ederek Ali Osman hocama bırakıyorum.
Bir son bir söz söyleyeyim, belki hocam, bir son bir söz söyleyeyim, bitireyim. Hani afet haberciliği konusu bilmiyorum ama şunu biliyorum: Toplumu, toplumsal yapıyı da iyi tanımadan oradaki sorunları iyi kavramadan hiçbir şeyin haberciliğini yapmak mümkün değil. O yüzden sizin toplumu iyi bilmeniz herkesten çok daha önemli bir kritik mevzu diye düşünüyorum. Davet için teşekkür ediyorum.
Hocam, Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü'nde deprem riskini azaltma dersini veriyorum. Öğrencilerimiz de bu derse katıldılar. Yarınki derse birleştirmiş olduk. Onlardan da soru sormak isteyenler olabilir. Vaktiniz varsa, onlardan da soru almak isteriz.
Peki, hocam, tabii ki, buyursunlar.Evet, sağlıkçılardan evet, soru bekliyoruz. Evet, el kaldırabilirsiniz. Arkadaşlar, soru sormak isteyenler. Evet, ilk soruyu kim sormak ister?
Genellikle "Sorunuz var mı?" denilince pek insan soru soramaz. Aklına gelenleri de sormaya çekinebilir.
Ülke Genelinde Deprem Bilinci:
Sosyal, Ekonomik ve Yapısal Boyutlar
Genellikle haftanın projelerinde soru sorma gerekliliği bulunuyor. Hocamız, 30 kelimeyle soru sormalarını ve bu konuda gelişmelerini istiyor. Ancak uzaktan eğitimdeki gerçek katılımın belirsizliği sebebiyle Türkiye'deki eğitim kalitesi dünya standartlarında değil. Katılım var gibi görünse de gerçek katılımı ölçmek zor. Hocama teşekkür ediyorum. Gerçekten sosyal mobilizasyon açısından, 15 ilde etkisi olan ve Suriye'yi de içine alan bir depremden bahsediyoruz. Türkiye ve Suriye depremi olarak adlandırılan bu olay, ölüme neden olarak sınırları aşıyor. Beklenenin üzerinde, neredeyse enerji olarak 30 kat büyüklüğünde çift deprem yaşandı. Bu tür büyük depremler, insanlık tarihinde 1500 yılda bir tekrarlanır. Ancak nüfus arttıkça, yapılar kırılganlaştıkça ve ahlaki değerler erozyona uğradıkça risk boyutu artar. Deprem İstanbul için bir tehdit. Kobe depremi öncesi inandırılmamışlık, büyük bir deprem olacağı konusunda uyarılmamışlık vardı. Şehir merkezine göç, öğrencilerin köye dönmemesine sebep oldu. Çanakkale'ye gelenler şehri gördükten sonra geri dönmeme eğiliminde. Sosyal mobilizasyonun tersine dönmesi zor. Göç olayı Türkiye dışına yayılıyor, özellikle çocuklu göçmenler kabul edilme şansı buluyor. Edmonton'da nüfus artışı yaşanıyor. Göç olayının yıldaki artışa etkisi belirsiz. Ekonomik kayıpların etkisi büyük, ancak toplum bu zorluğa dayanıyor muhabbeti yapılıyor. Aslında bu deprem, sosyal, yapısal ve ekonomik boyutlarıyla etkiledi. Sosyoekonomik etkileri var ve bir kırılganlık yaşıyoruz. Mesela, dersin başında bahsettiğimiz gibi, 20 dolar aslında bir pizza almak için yeterli olmayabilir. Yurt dışında, örneğin Edmonton'da saatlik çalışma bedeli 18 dolara yükselmiş. Ben geldiğimde ise 8 dolardı. Yani, bir saatte kazanılan paranın değeri düşmüş durumda. Kim düşünüyor, kim de akademisyenlere 20 dolar ödeme yapmalı mı diye düşünüyor? Durum maalesef ki böyle. Afet kültürü önemli, ancak herkes afet eğitmeni oldu. Şu anda Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) online eğitimler düzenliyor ve herkes afet eğitmeni oluyor. Bu durum, bilim dalımızı gölgede bırakıyor. Risk azaltmada öncelikli olan deprem mühendisliği konusunda, Japonya'nın bu konuda başarılı çalışmalar yaptığını görüyoruz. Japonya, depremin tehlikesini sosyal ve ekonomik yönden sıfıra indirmiş durumda. Bu, mühendislik boyutunu etkin bir şekilde kullanmalarından kaynaklanıyor. Bir Japon arkadaşımız, Türkiye'deki mimar ve mühendislik eğitimine şaşırdığını belirtti. Türkiye'de mimar ve mühendislik eğitimi alanlar, mezun olduktan sonra mimar veya mühendis olarak çalışmaya başlıyorlar. Ancak Japon arkadaşımıza göre, bu alanda başarılı olabilmek için ciddi sınavları geçmek gerekiyor ve yalnızca yüzde yedisi bu sınavları başarıyor. Bu durum, yapı denetimi, yer denetimi, yapılaşma veya şehir planlama gibi alanlarda çalışanların sayısını sınırlıyor. Genel olarak ülkemizde afet eğitmenleri kolayca ortaya çıkabiliyor ve bu durumun vatandaşlar üzerindeki etkisi büyük. Deprem oldu, sonra herkes afet eğitmeni oldu. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'ndan aldığı belgeyle afet eğitmeni olduğunu söyleyen kişiler, televizyonlarda yorumlar yapabiliyorlar. Bu durum, insanların artık dinlemek istemediği bir noktaya geldi. Sosyoloji eğitmenleri, sosyal bilimciler ve diğer disiplinlerin temsilcileri olarak, bu konuda neler yapabileceğimizi düşünmeliyiz. Ülkemizdeki sosyal bilimlerin doktora düzeyinde yeterince destek görmemesi, büyük bir kayıp. Bu konuda bir şeyler yapamadığımız için üzgünüz. Öğrenci bulma konusunda sıkıntı yaşayan Kuzey Amerika üniversiteleri, sınırları dışından öğrenci almaya yöneliyorlar. Bu durum, bilimsel üretim döngüsünü artırıyor. Ancak sosyal bilimler, özellikle sosyoloji, kolsuz ve kanatsız bir şekilde ilerliyor. Bu nedenle, deprem riskini azaltmak için daha fazla çaba sarf etmeliyiz. Bu konuda mühendislik boyutu etkili olabilir, ancak şu anda bu alanda yetersiziz.
Evet, hocam, çok teşekkür ederim. Sorunun boyutlarını eğitim anlamında içinde olan bir akademisyen olarak çarpıcı bir şekilde özetlediniz. Durumu çok güzel anlattınız. Teşekkür ederim.
Evet, biz de teşekkür ediyoruz. Bugünkü yayını burada kapatıyoruz. Hocam, çok sağ olun, emekleriniz için teşekkür ediyoruz. Kendinize iyi bakın, sağlıcakla kalın.
Çok teşekkür ederim.
Sağ olun, kıymetli hocam. Zeliha hocam, size de teşekkür ederim. Var olun, davet için.
No comments:
Post a Comment