Tuesday, February 20, 2024

Afetin Doğası I Ali Osman ÖNCEL

 



… her nimetin bir külfeti var. Gülü seven dikenine katlanır…

… her nimetin bir külfeti var. Gülü seven dikenine katlanır. Biz bu vatanı seviyoruz, cennet vatan diyoruz. O zaman diken mertebesindeki bu fay üzerinde meydana gelecek depremleri ciddiye almamız gerekir.
 

Mehmet Kaman: Euzübillahimineşşeytanirracim, Bismillahirrahmanirrahim. Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü. Kıymetli izleyenlerimiz, yeni bir Siyer’in Sayfaları’ndan programıyla sizlerle birlikteyiz. Bugün Siyer dergimizin yeni dosya konusu olan doğal afetleri ele alacağız. Konunun uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Öncel beyefendi ile birlikteyiz. Doğal afetlerle ilgili birkaç sorumuzu ileteceğiz hocamıza ve onun da cevaplarını alacağız. Bu vesileyle evvela 6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş Pazarcık merkezli meydana gelen 11 ilimizi de etkileyen, binlerce insanımızın canını kaybettiği depremler nedeniyle ölenlerimize rahmet diliyoruz. Kalanlarımıza da yaralı olanlara öncelikle acil şifalar ve sabırlar diliyoruz. Allah bir daha böyle depremler yaşatmasın duasıyla programımıza başlamak istiyorum. Hocam hoşgeldiniz, safalar getirdiniz.

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Hoşbulduk efendim. Teşekkür ederim gerçekten böyle bir fırsatı verdiğiniz için; çünkü bugüne kadar konuştuğum kitleler arasında ilahiyatçılar yok. İlk defa konuşma fırsatını elde etmiş oldum. Teşekkür ediyorum.

Mehmet Kaman: Eyvallah, biz teşekkür ederiz. Şeref verdiniz. Kısaca sizi tanıyarak programımıza başlamak isteriz hocam.

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: 1989: İstanbul Üniversitesi'nden mezun oldum.

1992: Yüksek lisansımı Kuzey Anadolu fay zonu üzerinde tamamladım. 1996: Doktora tezimi Anadolu fay zonları üzerinde çalışarak tamamladım. 2000: Doçent ünvanı aldım.

2000 yılından sonra:

  • Post-doc araştırmacı olarak iki defa Japonya'ya ve bir defa Kanada'ya gittim.
  • Kanada ve Japonya Yer Bilimleri Deprem servislerinde çalıştım.
  • Kral Fahd Üniversitesi ve Kanada'daki Alberta Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yaptım. 2010: İstanbul Üniversitesi'ne profesör olarak atandım. 2010 yılından bugüne kadar: Türkiye'de çalışmalarımı sürdürmekteyim.
  • 12. dönem İstanbul Jeofizik Odası şube başkanlığı yaptım.
  • 2019 yılına kadar İstanbul Üniversitesi'nde çalıştım. 2019'dan beri: Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Sismoloji Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktayım.

Her Mesleğin Zorlukları Var

Mehmet Kaman: Allah kolaylıklar versin hocam. Ömrünüze bereketler dileriz. Sizin meslek için zor bir meslek diyebilir miyiz?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Her meslek zordur ve her mesleğin kendine özgü zorlukları vardır. Doğal afetlerle mücadele edenler için de durum farklı değildir. Bu alanda çalışanlar, zorlu koşullarda, büyük bir özveriyle insan hayatını kurtarmak için mücadele ediyor.

Doğal afetlerin sonuçları itibarıyla zor ve üzücü olduğu bir gerçektir. Bu afetler, insan hayatını tehlikeye atıyor ve büyük maddi hasara yol açıyor. Ancak bizler, insanların bu afetlerden etkilenme riskini azaltmak için çalışıyoruz.

Amacımız, insan hayatının doğal afetlere bağlı kaybını en aza indirmek. Bu amaç doğrultusunda, afet öncesi, sırası ve sonrası olmak üzere çeşitli çalışmalar yürütüyoruz.

Afet öncesi çalışmalarımızda, afet riskini azaltmak için gerekli önlemleri alıyoruz. Afet sırası çalışmalarımızda, arama kurtarma faaliyetlerine katılarak insan hayatını kurtarmaya çalışıyoruz. Afet sonrası çalışmalarımızda ise, yaraların sarılması için gerekli desteği sağlıyoruz.

Bir insanın haksız yere ölmesi durumunda, bizler ölmemesi için bir katkımız oluyorsa, bu bizim için büyük bir mutluluk. Tüm motivasyonumuz, insan hayatını kurtarmak ve bu dünyayı daha yaşanabilir bir hale getirmek.

İnsan hayatının doğal afetlerde ölmemesi gerektiğine inanıyoruz. Tabii ki insanların bir zamanı var ve bir nefesi sayılı. Ancak bu sayılı nefeslerini hiç olmazsa bu tür bir finalle sonlandırmamaları için çalışmalar yapıyoruz.

Mehmet Kaman: Teşekkür ederiz, Allah razı olsun hocam. Programımıza başlarken ben afetle bir tanımlama yapmak isterim. Neticede şöyle bir şey var: Bizim bildiğimiz belli hâdiseler var. Deprem bunlardan en bilinenidir. Sel bazen hakeza öyle. Yangınlar olabiliyor. O da doğal afetlere giriyor mu bilmiyorum; ama bilgilenmek adına soruyorum. Doğal afet nedir?

Her tabii, doğal hâdise doğal afet olarak nitelendirilebilir mi? Böyle bir tanımlama yapmak doğru mu? Bunu da şununla temellendirmek istiyorum hocam. Seküler akıl doğa olaylarını bir afet olarak tanımlıyor; ama İslâm düşüncesi, İslâm aklı ise bunları bir ayet olarak okumamız gerektiğine dair bize vaz ediyor. Dolayısıyla bunun neticesinde bir tefekkür doğuyor ve neticeleri itibariyle de sonuçlar çıkarmamız gerektiğine dair bize dersler çıkıyor. Sizin tanımlamanız nasıl oluyor? Bilim adamı sıfatınızla soruyorum. Her hâdise doğal afet midir? Doğal afetin tanımı nedir?

Doğal Afetlerin Sonuçları Doğal Değil!

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Yerbilimciler, afetlerin "doğal" değil, "doğa kökenli" olduğunu savunuyor. Doğayı ve doğadaki sistemi anlamamız, yeraltındaki enerji birikimini ve bu enerjinin yer üstündeki izlerini tanımlamamız gerekiyor.

Afetlerin sonuçları da doğal değil. Bu sonuçları bizler kendimiz tayin ediyoruz. Fay zonu üzerine binalar inşa etmek, depremlerin yıkıcı sonuçlarını kaçınılmaz kılıyor. Türkiye'de nüfusun %70'i fay zonları üzerinde yaşıyor. Bu durum, depremlerin yıkıcı etkisini artırıyor.


Fay Zonları Neden Güzel Görünüyor?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: İnsanların fay zonlarında yaşamayı tercih etmesinin bir sebebi var. Faylar, yenilenmenin ve değişimin sürekli olduğu yerlerdir. Depremler ve fay kırılmaları sonucunda ortaya çıkan topografik çeşitlilik, dağlık bölgeler, vadiler ve dereler, bu bölgeleri son derece güzel ve çekici kılıyor.

Doğal güzellikler depremlere borçlu. Türkiye'nin coğrafi çeşitliliği, depremler sayesinde oluşmuştur. Arabistan levhasının Türkiye'ye doğru hareketi, Türkiye'nin dağlık bir araziye sahip olmasına, vadiler ve derelerle bezenmesine ve üç tarafının denizlerle çevrili olmasına neden olmuştur.

Türkiye'nin Güzel Coğrafyasının Sırrı: Depremler

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Türkiye'nin eşsiz coğrafi güzelliğinin temel nedeni depremlerdir. Üç büyük kıtanın arasında yer alan Türkiye, Afrika, Arabistan ve Avrasya levhalarının hareketleri sonucunda sıkışmaktadır. Bu sıkışma, yenilenmeye ve coğrafi çeşitliliğe yol açmaktadır.

Depremler sayesinde:

  • Dağlar oluşmaktadır.
  • Vadiler ve dereler oluşmaktadır.
  • Üç tarafı denizlerle çevrili bir coğrafya oluşmaktadır.

Bu güzel coğrafyanın keyfini çıkarmak için:

  • Depremlere karşı önlem almak gerekmektedir.
  • Fay zonları üzerine bina inşa etmemek gerekmektedir.
  • Deprem yönetmeliklerine uymak gerekmektedir.

 

Depremlerin Dikenleri: Ciddiye Alınması Gereken Riskler

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Her güzelliğin bir bedeli vardır. Gül seven dikenine katlanır. Biz bu vatanı seviyoruz, cennet vatan diyoruz. O zaman diken mertebesindeki fay hatları üzerinde meydana gelecek depremleri ciddiye almamız gerekir.

Depremler rastgele meydana gelmez. Bir matematiği, bir sistematiği vardır. Bu sistematiği anlamak için çalışmalar yapılmaktadır.

Maalesef depremlerin nerede ve ne zaman olacağını önceden kestirebilme yeteneğimiz sınırlıdır. Örneğin, Kuzey Anadolu fay hattının keşfi ancak 1939 Erzincan depreminden sonra ve bu depremi takip eden 1941, 1943, 1947, 1951 ve 1957 depremleriyle doğudan batıya doğru büyük bir kırık geometrisi ortaya çıktıktan sonra gerçekleşmiştir. Bir Kayserili yerbilimci bu kırık geometrisi dikkatini çekince, fay hattını keşfetmiştir. Bunu 70 yıl önce keşfedebilmiş olmamız üzücü bir durumdur. Keşfin gecikmesi, depremlere karşı önlem almamızın da gecikmesine neden olmuştur.

Eskiden depremler ceza veya musibet olarak değerlendiriliyordu. Bu bakış açısı, depremlere karşı gerekli önlemlerin alınmamasına yol açıyordu.

Depremlerin Gizemi: Nerede ve Ne Zaman Olacağını Biliyor muyuz?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Geçmişte depremlerin fiziksel sebebini bilmediğimiz için rastgele olaylar olarak değerlendiriliyordu. Fakat modern sismolojinin gelişmesi ve 1906 San Francisco depreminin modern sismometrelerle kaydedilmesi ile birlikte depremlerin oluş mekanizması aydınlanmaya başladı. Artan sayıda istasyon sayesinde depremlerin gerçekleştiği alanlar ve bu alanları oluşturan büyük kırık kuşakları keşfedildi.

Depremler rastgele bir yerde meydana gelmez. Oluş yerlerinde bir düzen vardır. Oluş zamanında da bir düzen olmasına rağmen, şu anda bunu kestiremiyoruz. Yalnızca 30 yıl içerisinde bir depremin olma olasılığından bahsedebiliyoruz. Hangi büyüklükte olacağını tahmin edebilsek de, ne zaman olacağını şu anda bilemiyoruz.

Depremlerin meydana geleceği yerler rastgele değildir. Çok düzenli yerlerde, yani fay zonlarında meydana gelirler. Bu nedenle bu bölgelere "fay zonu" diyoruz.

Fay Zonları Nedir ve Neden Önemlidir?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Fay zonları, birden fazla fayın bir araya gelerek oluşturduğu geniş alanlardır. Tek bir çizgiden bahsetmek yerine, birbirine paralel ve benzer şekilde gelişmiş bir kırık sisteminden bahsediyoruz. Bu nedenle "fay zonu" diyoruz.

Doğu Anadolu Fay Zonu'na örnek verebiliriz. Son depremde bu zondaki faylardan biri kırılmış olabilir. Fakat kırılmayan ve daha derinde, batıda veya doğuda bulunan fay sistemleri de mevcuttur. Bu nedenle bölgeye "fay zonu" denilmektedir.

Fay zonları önemlidir çünkü:

  • Depremlerin tekrarlama olasılığı yüksektir. 1939 Erzincan depreminden sonra "bir daha burada deprem olmaz" denilmesine rağmen, 1992 yılında yine deprem meydana gelmiştir. Bunun sebebi, bölgenin bir fay zonu olmasıdır.
  • Farklı kırıklarla ilişkili olarak farklı büyüklüklerde depremler meydana gelebilir.

Türkiye'de Depremlerin Tarihi: 4.000 Yıllık Yolculuk

Mehmet Kaman: Yeryüzünde bilinen ilk deprem hangi tarihte olmuş hocam?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Bilinen ilk deprem 4.000 yıl öncesine, Türkiye'ye kadar uzanmaktadır. Anadolu'nun uzun tarihi sayesinde, milattan önceye ait depremler bile günümüzde bilinmektedir.

İstanbul'u etkileyen depremler hakkında en önemli göstergelerden biri Ayasofya Camii'dir. Ayasofya, her depremde yıkılıp tekrar tamir edildiği için adeta yaşayan bir sismometre görevi görmektedir.

Ayasofya'nın tarihi bize şunları gösterir:

  • İstanbul, geçmişte de depremlerle sıkça sarsılmıştır.
  • Depremler, şehrin tarihi boyunca önemli bir rol oynamıştır.
  • Ayasofya, İstanbul'un deprem geçmişinin bir simgesidir.

Ayasofya'nın yanı sıra, tarihi camiler de depremlerle ilgili önemli bilgiler sunmaktadır. Taş yapılar depreme karşı dayanıksız olduğu için, camilerdeki kitabelerden yıkım ve yeniden inşa tarihlerini öğrenmek mümkündür. Bu bilgiler, depremlerin tarihini ve sıklığını belirlemede önemli bir kaynak oluşturmaktadır.

Merhum Dr. Selçuk Sipahioğlu'nun Depremle İlgili Anlattıkları

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Rahmetli Selçuk Sipahioğlu hocam, camileri dolaşarak kitabeleri inceleyen bir tarihçiydi. Depremlerle ilgili en büyük tarihi bilgilerin camilerden geldiğini savunurdu. Taş yapılar ağır olduğu için depreme karşı dayanıklı değildi ve bu da yıkımları artırıyordu.

Hocamın anlattıklarına göre:

  • Eskiden camiler taştan, evler ise ahşap yapılardan inşa edilirdi.
  • Depremler sonrası camilerde bulunan kitabeler incelenerek depremin tarihi ve şiddeti hakkında bilgi edinilebilirdi.
  • Taş yapılar depreme karşı dayanıksız olduğu için yıkımlar daha fazla olurdu.

Bu bilgiler ışığında:

  • Deprem tarihi ve verilerinin araştırılması için camiler önemli bir kaynak olabilir.
  • Taş yapılar depreme karşı risklidir ve bu tür yapılarda gerekli önlemler alınmalıdır.

İnsan Eliyle Deprem Tetiklemek Mümkün mü?

Mehmet Kaman: Eyvallah hocam. Her depremden sonra bazı şeyler sık sık gündeme geliyor. Ben buna dair bir soru soracağım; ama öncesinde sünnetullah dediğimiz bir Kur’anî tabir var biliyorsunuz. Allah’ın tabiatı yaratıp devam ettirmek için, toplum düzenini de sağlamak için koyduğu kanunların geneline diyoruz; ama her depremden sonra tartışılan bir şey var: Tetiklemesi için dışarıdan bir müdahale söz konusu oldu, olmadı tartışmaları. Allah’ın koyduğu kanunlar belliyken ve bu kanun gereği bazı yer hareketleri cereyan ederken bu doğal afetler insan eliyle tetiklenebilir mi? Mümkün mü?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Evet, insan eliyle deprem tetiklemek mümkündür. Amerikan Deprem Servisi'nin 2020 yılında yayınladığı "Yes, Humans Cause Earthquakes" başlıklı posteri bunu açıkça gösteriyor.

Peki, insanlar nasıl deprem üretebiliyor?

Örnek: Amerika Birleşik Devletleri'nde Oklahoma eyaleti, kaya içerisinde saklı petrol rezervi keşfedilmeden önce petrol ithal eden bir ülkeydi. Keşfedilen petrolün kayadan çıkarılması için kaya kırma işlemi uygulandı. Bu işlem, Oklahoma'da depremlere yol açtı ve şu anda insan kaynaklı deprem riski Kaliforniya fay hattındaki risk seviyesine yükselmiş durumda.

Petrolün çıkarılması nasıl depreme neden oluyor?

Petrol bulunduğunda, onu yeraltından çıkarmak için kaya kırma işlemi uygulanıyor. Bu işlem, yüksek basınç uygulanarak gerçekleştiriliyor. Kaya kırıldığında, içindeki petrol ve sıvı gaz gibi enerji kaynakları açığa çıkar ve dışarıya pompalanır. Bu işlem, yer kabuğunda stres ve gerginlik oluşturarak depremlere yol açabilir.

Sonuç olarak:

  • İnsan faaliyetleri depremleri tetikleyebilir.
  • Petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının çıkarılması, insan kaynaklı depremlerin en önemli nedenlerinden biridir.
  • Deprem riskini minimize etmek için bu tür faaliyetlerin çevresel etkilerinin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması önemlidir.

Barajlar Depremleri Tetikleyebilir mi?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Evet, barajların inşası bazı durumlarda depremleri tetikleyebilir. 7.8 büyüklüğündeki Çin depremi, insan kaynaklı depremlere örnek olarak gösterilebilir. Bu depremin sebebi olarak, bölgede inşa edilen büyük bir barajın oluşturduğu yük ve gerginlik gösterilmiştir.

Barajlar ve depremler arasındaki ilişki:

  • Barajların kendi ağırlıkları ve su tutma kapasiteleri, yeraltında gerilme ve yük oluşturur.
  • Bu gerilme, fay hatları üzerinde veya kırılmaya yatkın zeminlerde depremleri tetikleyebilir.
  • İstanbul'daki barajların doluluk oranındaki değişimler de yeraltına binen stresi etkileyebilir.

Dikkat edilmesi gerekenler:

  • Barajların yapım yeri ve jeolojik koşullar dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir.
  • Fay hatları veya kırılmaya yatkın zeminlerden uzak durulmalıdır.
  • Barajların doluluk oranları ve yeraltına binen stres sürekli olarak izlenmelidir.

Sonuç olarak:

  • Barajlar, gerekli önlemler alınmadığı takdirde depremleri tetikleyebilir.
  • Yetkililer, barajların inşası ve işletilmesi sırasında deprem riskini minimize etmek için gerekli adımları atmalıdır.

İnsan Faaliyetleri Depremleri Tetikleyebilir mi?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Evet, insan faaliyetleri bazı durumlarda depremleri tetikleyebilir veya hızlandırabilir.

Barajların inşası:

  • Barajların ağırlıkları ve su tutma kapasiteleri, yeraltında gerilme ve yük oluşturur.
  • Bu gerilme, fay hatları üzerinde veya kırılmaya yatkın zeminlerde depremleri tetikleyebilir.
  • Barajın yapım yeri ve jeolojik koşullar dikkatli bir şekilde değerlendirilmeli, fay hatları veya kırılmaya yatkın zeminlerden uzak durulmalıdır.

Jeotermal enerji:

  • Türkiye, jeotermal enerji kullanımında dünyada birinci sırada yer alıyor.
  • Jeotermal enerji için yapılan sondajlar ve patlatmalar, yeraltındaki fay hatlarını tetikleyebilir.
  • Patlatmaların kontrollü ve jeolojik koşullara uygun şekilde yapılması önemlidir.

Madencilik:

  • Madencilik faaliyetleri de yeraltındaki fay hatlarını tetikleyebilir.
  • Maden ocaklarının açılması ve işletilmesi sırasında gerekli önlemler alınmalıdır.

Sonuç olarak:

  • İnsan faaliyetleri, depremlerin oluş zamanını öne çekebilir ve sıklığını artırabilir.
  • Yetkililer, bu tür faaliyetlerin deprem riskini minimize etmek için gerekli adımları atmalıdır.

Obruk Nedir ve Nasıl Oluşur?

Mehmet Kaman: Konya civarındaki obrukları da biraz önce saydığınız maddelere ekleyebilir miyiz hocam? Onlar da bir doğal çöküntü oluşturabilir mi?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Obruklar, yer altı sularının kontrolsüz kullanımı sonucu oluşan çöküntülerdir. Jeofizik mühendisleri ve çubukçular, obruk oluşumunu önceden tahmin etmek için yer altı su seviyelerini ve zemin özelliklerini incelerler.

Obruk oluşumunun sebepleri:

  • Yer altı su seviyesinin düşmesi: Yer altı suları, yer kabuğunun sıkılığını ve taşıma gücünü korumaya yardımcı olur. Yer altı sularının kontrolsüz kullanımı, bu sıkılığın ve taşıma gücünün azalmasına neden olur.
  • Boşluk oluşumu: Yer altı suları çekildiğinde, yer kabuğunda boşluklar oluşur. Bu boşluklar, taşıma gücünü daha da azaltır ve obruk oluşumuna zemin hazırlar.
  • Zemin özellikleri: Porozite (gözeneklilik) oranı yüksek olan zeminler, obruk oluşumuna daha yatkındır.

Obruk oluşumunu engellemek için:

  • Yer altı su kaynaklarının korunması: Yer altı sularının bilinçli ve kontrollü kullanımı obruk oluşumunu engellemede önemli rol oynar.
  • Zemin etütleri: İnşaat faaliyetleri öncesinde zemin etütleri yapılarak obruk oluşma riski belirlenmelidir.
  • Obruk riski taşıyan alanlarda gerekli önlemlerin alınması: Obruk riski yüksek olan alanlarda, binalar ve altyapı tesisleri obruk oluşumuna karşı dayanıklı şekilde inşa edilmelidir.

Sonuç olarak:

  • Obruklar, insan kaynaklı afetler olarak değerlendirilebilir.
  • Yer altı su kaynaklarının korunması ve obruk riski taşıyan alanlarda gerekli önlemlerin alınması obruk oluşumunu engellemede kritik öneme sahiptir.

Deprem: Yaşamın Göstergesi

Mehmet Kaman: Eyvallah hocam. Biraz da mesleğimiz gereği sinema ile alakalı bir araştırma yaptığımızda özellikle Hollywood yapımlı filmlerin temalarını, konularını incelediğimizde karşımıza ilginç bir tablo çıkıyor. Gerçi neticede fıtri bir şeydir yani tüm insanlığın belki de doğal afetlere karşı vereceği tepkiler aynıdır; ama sonuçları itibariyle bir değerlendirme yapacak olursak Hollywood yapımlı filmlerin çoğunda ben açıkçası şunu gördüm: Tabi bu arada bunlardan bazılarını sayabiliriz. Mesela 2017 yapımı Korkusuzlar. İnsanların hayatını tehdit eden bir boyuta gelen bir orman yangınını konu ediniyor film. Yaşam Savaşı diye bir film var 2013 yapımı. Yenidoğan bebeğiyle hastanede mahsur kalan, yağmalara karşı mücadele veren birinin kasırga ile mücadelesi anlatılıyor. Artçı Şok var, 1976 yılında meydana gelen depremde enkaz altında kalan bir annenin enkaz altında kalan bir çocuğunu enkaz altında bırakıp diğer çocuğunu kurtarması ile ilgili bir mücadele anlatılıyor. Zor Saatler var mesela, deniz fırtınasını anlatan. 30 kişilik bir gemi mürettebatının mücadelesi anlatılıyor. Çok ilginç bir filmdir, belki siz de hatırlarsınız. Biliyorsunuz 2012 Maya Takvimi’nin bitiş tarihidir. Onların inancına göre dünyanın sonu gelmiştir, bu dünyadan başka bir dünyaya yaşamak için gitmek zorundadırlar. Bunun için çok büyük bir gemi yaparlar; ama bu gemiye sadece parası olanlar ya da zengin olanlar binecektir. Bunu konu edinen bir film. Kıyamet Günü diye bir film var 2012 yapımı. Bu da tsunamiyi ele alan bir film. Bunları şunun için örnek verdim: Alt metinde fatura Allah’a kesilir bu filmlerde. Katılır mısınız bilmiyorum; ama siz bilim adamı olarak meseleye farklı bir biçimde yaklaşabilirsiniz. Karşı karşıya kaldıkları olayların neticesinde yaşadıkları çaresizlikleri ki bütün bu senaryoların karşı konulmaz bir hâdise ile insanın cezalandırılması anlatılıyor. Yani gerçekten böyle midir? Bunu şunun için söylüyorum: Kur’an-ı Kerim’de Mülk, Sebe, Hac, İsra, Nahl, Araf, En’am gibi birçok surede âfetlere yönelik vurgular yapılır. Hatta yerin dibine batırmak, gökten üzerine parçalar yağdırmak gibi ifadeler de kullanır Rabbimiz. Bütün bu anlattıklarımızdan sonra sorum şöyle olacak: Allah kullarına zulmeder mi? Özellikle son Kahramanmaraş depreminden sonra bazı insanlar bunu dillendirdiler. “İnsanların yapıp ettiklerinden dolayı bu böyledir” diye. Doğal afetlerle insanların yapıp ettikleri arasında bir bağlantı kurulabilir mi? Siz bir bilim adamı olarak bu meseleye nasıl yaklaşırsınız?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Depremler, Dünya'ya özgü bir fenomen değildir. Ay ve Mars gibi gezegenlerde de depremler olduğu bilinmektedir. Bu nedenle depremler, bu gezegenlerde yaşamın varlığına dair ilk ipuçlarını verebilir.

Depremler ve yaşam arasındaki ilişki:

  • Depremler, yer kabuğundaki tektonik plakaların hareketinden kaynaklanır.
  • Bu hareketler, yer kabuğunda gerilme ve stres oluşturur ve bu da depremlere yol açar.
  • Yaşamın varlığı, yer kabuğunda belirli bir hareketlilik ve dinamizm gerektirir.
  • Depremler de bu hareketliliğin ve dinamizmin göstergesidir.

Ay ve Mars'ta depremler:

  • Ay ve Mars'ta da depremler olduğu sismometreler tarafından kaydedilmiştir.
  • Bu depremler, Dünya'daki depremlerden daha küçük ve daha az sıklıktadır.
  • Ay ve Mars'taki depremlerin kaynağı tam olarak bilinmemekle birlikte, tektonik hareketler ve magmatik aktivite gibi faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir.

Sonuç olarak:

  • Depremler, sadece Dünya'ya özgü bir fenomen değildir.
  • Ay ve Mars gibi gezegenlerde de depremler olduğu bilinmektedir.
  • Bu depremler, bu gezegenlerde yaşamın varlığına dair ilk ipuçlarını verebilir.

Levha Tektoniği ve Yer Altındaki Döngü


Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Levha tektoniği, yeryüzündeki kıtaların ve okyanus tabanlarının hareketlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu teoriye göre, yer kabuğu, birbirine kenetlenen ve sürekli hareket halinde olan büyük levhalardan oluşur.

Levha tektoniğinin döngüsü:

  • Levhaların oluşumu: Yeraltındaki magmanın soğuması ve katılaşması sonucu yeni levhalar oluşur.
  • Levhaların hareketi: Oluşan levhalar, yeraltındaki konveksiyonel akımlar ile yönlendirilir ve birbirlerine göre farklı yönlerde hareket ederler.
  • Levhaların çarpışması: Birbirine yaklaşan levhalar çarpışabilir ve bu da dağ oluşumlarına neden olabilir.
  • Levhaların dalma batması: Birbirine yaklaşan levhalardan daha yoğun olan levha, diğer levhanın altına dalarak tekrar yeraltına gömülür.
  • Levhaların erimesi: Dalma batma sonucu yeraltına inen levhalar, yüksek sıcaklık ve basınç altında eriyerek tekrar magmaya dönüşür.

Bu döngü, yeryüzündeki yenilenmenin temelini oluşturur.

Yeraltındaki döngüsel hareket hakkında bilinmesi gerekenler:

  • Bu bilgi nispeten yenidir.
  • Yeraltındaki konveksiyonel akımlar, saat yönünün tersine döner.
  • Yeryüzü ve yeraltı birbirinden ayrılamaz bir bütündür.


Dünya'nın Dinamik Yapısı

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Dünya, içi ve dışı birbirinden farklı katmanlardan oluşan bir gezegendir.

Dünyanın katmanları:

  • Dış çekirdek: Sıvı demir ve nikel alaşımından oluşur.
  • İç çekirdek: Katı demirden oluşur.
  • Manto: Kayalık ve sıcak bir katmandır.
  • Kabuk: Dünya'nın en dış katmanıdır ve kıtalar ve okyanus tabanlarından oluşur.

Dünyanın dinamik yapısının sonuçları:

  • Levha tektoniği: Yer kabuğundaki levhalar, yeraltındaki sıcaklık ve konveksiyonel akımlar ile hareket ederler.
  • Volkanik faaliyetler: Erimiş magma, yer kabuğunun zayıf noktalarından yeryüzüne çıkarak volkanik patlamalara neden olur.
  • Depremler: Levhaların birbirleriyle etkileşimi, depremlere yol açar.

Dünyanın oluşumu:

  • Dünya, yaklaşık 4,6 milyar yıl önce oluşmuştur.
  • İlk oluştuğunda, Dünya'nın tek bir coğrafyası vardı.
  • Zamanla, yeraltındaki dinamik yapı, bu coğrafyanın parçalanmasına ve 12 kadar kıtanın oluşmasına neden oldu.

Sonuç olarak:

  • Dünyanın içi ve dışı birbirinden farklı katmanlardan oluşur.
  • Dünyanın dinamik yapısı, levha tektoniği, volkanik faaliyetler ve depremler gibi birçok jeolojik olaya neden olur.
  • Bu dinamik yapı, Dünya'nın oluşumunda ve evriminde önemli bir rol oynamıştır.

Artçı Şoklar: Depremden Sonra Devam Eden Tehlike

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Artçı şoklar, ana depremden sonra meydana gelen ve ana depremden daha küçük büyüklükte olan depremlerdir. Bu sarsıntılar, ana depremden saatler, günler, haftalar ve hatta aylar sonra bile hissedilebilir.

Artçı şokların nedenleri:

  • Ana depremden sonra, yer kabuğundaki fay hattı hala gerilimlidir.
  • Bu gerilim, zamanla azalır ve bu azalma sırasında artçı şoklar meydana gelir.
  • Artçı şokların büyüklüğü ve sıklığı, ana depremin büyüklüğüne bağlıdır.

Artçı şokların tehlikeleri:

  • Artçı şoklar, hasarlı binaların yıkılmasına ve yeni binalarda hasar oluşmasına neden olabilir.
  • Artçı şoklar, panik ve korkuya yol açabilir.
  • Artçı şoklar, arama kurtarma ve yardım çalışmalarını zorlaştırabilir.

Maraş depreminde yaşanan örnek:

  • Maraş depreminde, enkaz altında kalan bir çocuk babasına mesaj atarak yardım istedi.
  • Baba, mesajı ancak çocuğu kurtardıktan sonra görebildi.
  • Bu olay, artçı şokların iletişimi ne kadar zorlaştırabileceğini gösteriyor.

Artçı şoklarla ilgili bilinmesi gerekenler:

  • Artçı şoklar, depremin bir parçasıdır ve ne zaman biteceği tam olarak bilinmez.
  • Artçı şoklar, ana depremden daha küçük olsa da yine de tehlikeli olabilir.
  • Deprem bölgesinde yaşayanlar, artçı şoklara karşı hazırlıklı olmalıdır.


Duble Deprem ve Sismik Suskunluk

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Maraş depremleri, Türkiye'de ilk defa yaşanan bir "duble deprem" olarak literatüre geçti. Birbirini etkileyen iki büyük deprem, büyük bir yıkıma neden oldu.

Duble deprem:

  • İki büyük depremin kısa bir zaman aralığında aynı bölgede meydana gelmesi.
  • Maraş depremlerinde ilk deprem 7.7, ikinci deprem ise 7.6 büyüklüğündeydi.
  • İki deprem de birbirini tetikleyerek büyük bir yıkıma yol açtı.

Sismik durgunluk ve suskunluk:

  • Deprem öncesinde bölgede uzun süre küçük depremlerin olmaması.
  • Bu durum, büyük bir depremin yakın olduğunun bir göstergesi olabilir.
  • Marmara Denizi içerisinde de sismik suskunluk bölgesi bulunmaktadır.

Sismik boşluk:

  • Büyük bir deprem üretecek enerjinin birikmiş olduğu bölge.
  • Sismik boşluklar, uzun süre sessiz kaldıktan sonra büyük depremlerle açılabilir.
  • Maraş depremleri, Marmara Denizi'ndeki sismik boşlukta da tetikleyici bir rol oynayabilir.

Sonuç olarak:

  • Maraş depremleri, duble deprem ve sismik suskunluk gibi kavramları tekrar gündeme getirdi.
  • Bu kavramları anlamak, depremlere karşı daha hazırlıklı olmamızı sağlayabilir.

Deprem Korkusu ve Yıkıcı Sonuçları

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Maraş depremleri, Türkiye ve Suriye'de büyük bir yıkıma neden oldu. Bu depremden sonra birçok kişi, "Bize de deprem gelecek mi?" korkusu yaşıyor.

Deprem her yerde olabilir:

  • Deprem, sadece belli bir bölgeyle sınırlı değildir.
  • Türkiye, deprem açısından oldukça riskli bir bölgede yer almaktadır.
  • Maraş depremleri de gösteriyor ki, her yerde büyük bir deprem olma ihtimali vardır.

Maraş depremlerinin etkisi:

  • Maraş depremleri, sadece Türkiye'yi değil, Suriye'yi de etkiledi.
  • Suriye'de Halep'te 7.200 kişi hayatını kaybetti.
  • Bu deprem, Dünya tarihinde "Türkiye-Suriye depremleri" olarak geçmektedir.

Depremde yaşanan can kayıpları:

  • Depremde yaşanan can kayıpları oldukça fazladır.
  • Sadece Türkiye'de 40.000'den fazla kişi hayatını kaybetti.
  • Suriye'deki can kayıpları da eklendiğinde, toplam can kaybı 50.000'i aşmaktadır.

Depremde yıkılan binalar:

  • Depremde birçok bina yıkıldı veya hasar gördü.
  • Yıkılan binaların çoğu, mühendislik ilkelerine uygun olarak inşa edilmemişti.
  • İnsanlar, gelir düzeyi düşük olduğu için binaları sağlam bir şekilde inşa edemediler.

Sonuç olarak:

  • Maraş depremleri, büyük bir yıkıma ve can kaybına neden oldu.
  • Bu depremden sonra herkeste bir deprem korkusu oluştu.
  • Deprem her yerde olabilir ve her zaman büyük bir yıkıma yol açabilir.
  • Depremden korunmak için binaların mühendislik ilkelerine uygun olarak inşa edilmesi gerekiyor.

 

Depreme Karşı Umut Var: Bilimsel Yapılaşmanın Önemi

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Maraş depremleri, yıkıcı sonuçları ile birçok can kaybına ve maddi hasara neden oldu. Fakat bu felaketin içerisinde bize umut veren örnekler de mevcut.

Yıkılmayan binalar:

  • 180.000 TOKİ binası depremden sağlam çıktı.
  • Bu, bilimsel ve mühendislik ilkelerine uygun inşa edilmiş yapıların depreme dayanıklı olduğunu gösteriyor.
  • Şehir hastaneleri de depremden etkilenmedi.
  • Sismik izolatörlü binalar sayesinde, ameliyat anında bile deprem hissedilmedi.

Depremden korunmak için:

  • Binaların bilimsel ve mühendislik ilkelerine uygun şekilde inşa edilmesi gerekiyor.
  • Sismik izolatör gibi yeni teknolojilerden yararlanılabilir.
  • Eski binaların deprem yönetmeliklerine göre güncellenmesi şart.

Sağlık Bakanlığı'nın şehir hastaneleri modeli:

  • Depremden korunmada örnek teşkil ediyor.
  • Bu modelin tüm hastanelerde yaygınlaştırılması gerekiyor.

İskenderun Devlet Hastanesi örneği:

  • 2012 yılında depremde yıkılacak raporu olmasına rağmen güçlendirilmemiş.
  • Bu durum, eski binaların riskini ve gerekli önlemlerin alınmamasının sonuçlarını gözler önüne seriyor.

Sonuç olarak:

  • Depremden korunmak için bilimsel ve mühendislik ilkelerine uymak şart.
  • Devletin, depreme dayanıklı binaların inşası ve eski binaların güçlendirilmesi için gerekli adımları atması gerekiyor.


Eski Binalar Deprem Tehlikesi Altında: Güncellenmemiş Deprem Kodları


Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Tıp fakültesi öğrencilerinden gelen bir soru, önemli bir gerçeği ortaya koyuyor:

“Hocam, deprem kodu güncellendikten sonra eski hastanelere uygulanıyor mu?”

Cevap maalesef hayır.

2018 yılında güncellenen deprem kodları, eski binalara uygulanmıyor.

Bu durum, 2018 öncesi inşa edilen binaların depreme karşı hazırlıksız olduğunu gösteriyor.

Bu binalar, büyük bir depremde yıkılma riski taşıyor.

Sonuç olarak:

  • Eski binaların deprem kodlarına göre güncellenmesi gerekiyor.
  • Devletin bu konuda gerekli adımları atması ve teşvikler sunması şart.
  • Depremden korunmak için bilinçli olmak ve gerekli önlemleri almak önemlidir.

Deprem Kodunun Önemi ve Geri Dönük Güncelleme

Mehmet Kaman: Hocam bu deprem kodu nedir biraz açar mısınız?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Deprem kodu, binaların depreme karşı dayanıklılığını sağlayan temel kurallar bütünüdür. Devletimiz tarafından belirlenen bu kod, zamanla yeni bilgiler ve deneyimler ışığında güncellenmektedir.

Deprem kodlarının önemini gösteren bir örnek:

  • Amerikan Deprem Mühendisliği konferansında gösterilen üç bina, farklı deprem kodlarına göre inşa edilmişti.
  • 1975 ve 2001 deprem kodlarına göre yapılan binalar depremde yıkılırken, 2018 koduna göre yapılan bina sağlam kaldı.

Bu örnek, güncellenmiş deprem kodlarının hayati önem taşıdığını açıkça gösteriyor.

Eski binaların güncellenmesi:

  • Eski binaların güncellenmesi, "güçlendirme" olarak adlandırılır.
  • Güçlendirme mümkünse uygulanır, imkansızsa bina yenilenir.
  • Geriye dönük olarak, eski binaların deprem koduna göre nasıl güçlendirilebileceği veya güncellenebileceği değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak:

  • Deprem kodları, can ve mal güvenliği için hayati önem taşımaktadır.
  • Eski binaların güncellenmesi, depreme karşı korunmada önemli bir adımdır.
  • Devletin bu konuda gerekli adımları atması ve teşvikler sunması şarttır.

Deprem Güvenliği: Güncel Kodlara Uymak Hayati Önem Taşıyor

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Şehir hastanelerinin depremde yıkılmamasına sevinirken, İskenderun Devlet Hastanesi'nin yıkılmasına üzülmemiz gerekiyor.

Sebep basit:

  • İskenderun Devlet Hastanesi, güncel deprem koduna göre güçlendirilmemiş.
  • Bu durum, eski binaların güncellenmemiş deprem kodlarına göre inşa edilmesinin ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor.

Aklın yolu birdir:

  • Yanlış olduğunu bildiğimiz bir şeyin üzerine bina inşa edemeyiz.
  • Eski binaların güncellenmiş deprem kodlarına göre güçlendirilmesi gerekiyor.
  • Bunu yapmazsak, depremde daha fazla can kaybı yaşanacaktır.

Kuran-ı Kerim'de de buyrulduğu gibi:

  • “Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?”

Depremden korunabildiğimizin örnekleri ortada.

  • Şehir hastaneleri gibi, güncel deprem kodlarına göre inşa edilen binalar depremde yıkılmadı.

Faturayı Allah'a kesmek yerine:

  • Aklımızı kullanmalı ve gerekli önlemleri almalıyız.

Mühendislik Sorunları ve Güncellemelerin Önemi

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Depremden sonra ortaya çıkan bazı mühendislik ile ilgili problemler var:

  • Her mezun olan mühendise imza yetkisi verilmemeli.
  • Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kat yüksekliğine göre deneyimli mühendislerin imza yetkisi vermesini düzenlemeli.
  • Bu uygulama, Amerika ve Japonya gibi ülkelerde yıllardır uygulanıyor.
  • Güncellemede geç kalmamak önemli.

Diğer ülkelerden faydalanmak:

  • Diğer ülkelerde meydana gelen büyük depremlerden sonra yapılan güncellemeleri referans alabiliriz.
  • Benzer standartları ülkemize kazandırarak, dünyadaki bilgi ve deneyimden faydalanabiliriz.

Sonuç olarak:

  • Mühendislik alanındaki düzenlemeler ve güncellemeler, depreme karşı korunmada önemli bir rol oynar.
  • Devletin bu konuda gerekli adımları atması ve gerekli standartları belirlemesi şarttır.

Maraş'taki Hastaneler ve Yardımlaşma Eksikliği

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Amerikalılar Maraş'taki hastaneleri incelemeye geldiler.

Peki Türkiye'den Nepal'de deprem sonrası hastaneleri incelemeye giden bir ekip var mı?

Hayır, duymadık.

Kendi hastanelerimize bile inceleme için giden bir grup var mı?

Onu da bilmiyoruz.

Bu durum, yardımlaşma ve bilgi paylaşımı eksikliğimizi gösteriyor.

Depremden sonra:

  • Diğer ülkelerle bilgi ve deneyim paylaşımı önemlidir.
  • Kendi hastanelerimizi de incelemeli ve gerekli dersleri almalıyız.

Sonuç olarak:

  • Depremden korunmak için sadece binaları sağlamlaştırmak yetmez.
  • Bilgi ve deneyim paylaşımı da hayati önem taşımaktadır.
  • Devletin bu konuda gerekli adımları atması ve koordinasyonu sağlaması şarttır.


Japonya ve Türkiye'deki Depremlerin Farklı Özellikleri

Mehmet Kaman: Japonya örneği çok sık önümüze geliyor hocam. Özellikle her depremden sonra bir kıyas ya da mukayese yapılıyor. Japonya’da o kadar büyük depremler oluyor, onların yıkıcılığı olmuyor; ama bizde olan her depremde can kaybı oluyor mutlaka. Bu tartışmaların sonunda da şöyle bir şey söyleniyor: Japonya bir okyanus ülkesi olması hasebiyle oradaki deprem dalgalarının farklılığı, işte karasal bir coğrafyada olmamız sebebiyle Anadolu’da yaşanan depremlerin farklılığı mukayesesi yapılıyor. Buna dair de bizi bilgilendirebilir misiniz hocam?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Japonya ve Türkiye, deprem açısından oldukça riskli bölgelerde yer almaktadır.

Japonya'nın coğrafi konumu:

  • Ateş çemberi olarak bilinen bölgede yer alır.
  • Pasifik ve Filipin levhalarının çarpışması sonucu derin depremler meydana gelir.

Türkiye'nin coğrafi konumu:

  • Ateş çemberi dışında yer alır.
  • Arabistan ve Afrika levhalarının çarpışması sonucu depremler meydana gelir.

Deprem sıklığı:

  • Dünyadaki her 100 depremden 80'i ateş çemberinde meydana gelir.
  • Türkiye, ateş çemberi dışında yer almasına rağmen en çok etkilenen ülkelerden biridir.

Deprem büyüklüğü:

  • Türkiye'de 9 büyüklüğünde depremler beklenmez.
  • Japonya ve Şili'de 9 büyüklüğünde depremler geçmişte meydana gelmiştir.

Sonuç olarak:

  • Her iki ülke de depreme karşı hazırlıklı olmalıdır.
  • Binaların depreme dayanıklı olması ve gerekli önlemlerin alınması hayati önem taşımaktadır.


Şili, Japonya ve Türkiye'de Deprem Karşılaştırması

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Şili ve Türkiye ekonomik açıdan benzerlikler gösterse de, Şili'de büyük depremler artık büyük kayıplara yol açmıyor.

Neden mi?

  • Japonya'da da 8 büyüklüğünde deprem meydana geldi ve kimsenin burnu kanamadı.
  • Depremin etkisi sadece büyüklüğe bağlı değildir.
  • Derinlik ve uzaklık da önemli rol oynar.
  • Okyanusta meydana gelen depremler, uzak, derin ve büyük olduğu için daha az etkilidir.

Japonya'da Türkiye'ye benzer depremler 1000-2000 yılda bir meydana gelir.

Ancak 2010 yılında okyanus tabanında meydana gelen bir deprem tsunamiye ve büyük bir yangına neden oldu.

Japonya'da depreme hazırlık eğitimle başlar:

  • Deprem kültürü dersleri var.
  • Her ay deprem tatbikatı yapılıyor.

Amerika'da da deprem kültürü dersleri var.

Türkiye'de ise maalesef okullarda deprem ve afet kültürü dersleri yok.

Afetleri yaşayarak öğreniyoruz.

Bu durum büyük acılara yol açıyor.

Eğitim sistemine bu dersleri eklememiz gerekiyor.

Sonuç olarak:

  • Depremden korunmak için sadece binaları sağlamlaştırmak yetmez.
  • Eğitim ve bilinçlendirme de hayati önem taşımaktadır.
  • Devletin bu konuda gerekli adımları atması ve eğitim müfredatını güncellemesi şarttır.

Deprem Okulları: Eğitim ve Farkındalık

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: İngiltere ve Amerika'da okullar, deprem istasyonu olarak da işlev görüyor.

Deprem Okulları:

  • Okullarda deprem eğitimi müfredata dahil.
  • Her sabah çocuklar, deprem istasyonundan güncel verileri inceliyor.
  • Londra ve Paris gibi deprem riski düşük bölgelerde bile bu uygulama var.
  • Deprem enerjisi, coğrafya, matematik ve deprem farkındalığı eğitiminde kullanılıyor.

Türkiye'de de okulların deprem okullarına dönüştürülmesi gerekiyor.

Örnek:

  • Meksika'da meydana gelen bir depremi anlatan bir dersle:
  • Coğrafya bilgisini pekiştiriyorlar.
  • Deprem oluşumunu ve levhaları öğreniyorlar.
  • Global coğrafya ve deprem farkındalığı kazanıyorlar.

Bu şekilde:

  • Dünyayla entegre oluyoruz.
  • Depreme karşı bilinçli bir toplum oluşturuyoruz.

Sonuç olarak:

  • Deprem okulları, depremden korunmada önemli bir rol oynayabilir.
  • Devletin bu konuda gerekli adımları atması ve pilot uygulamalar başlatması önemlidir.


Deprem Kodu ve Zemin Etkisi

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Deprem kodu, depreme karşı korunmada en önemli unsurlardan biridir.

Geriye dönük işletilmesi:

  • Mevcut binaların deprem koduna uygun hale getirilmesi gerekiyor.
  • Bu konuda iyi örnekler var, ancak istihdam eksikliği gibi engeller de mevcut.

Jeofizik mühendislerinin istihdamı:

  • Depremin etkilerini doğru şekilde değerlendirmek için jeofizik mühendislerine ihtiyaç var.
  • Depremin tam olarak nerede meydana geldiği her zaman binanın tam altında olmayabilir.

Zemin etkisinin önemi:

  • Aynı sitedeki binalardan biri yıkılırken diğeri yıkılmayabilir.
  • Bunun sebebi, binaların oturduğu zeminin farklı olmasıdır.

Detaylı zemin araştırması:

  • Binaların sağlam zemine inşa edilmesi hayati önem taşır.
  • Kapsamlı ve detaylı zemin araştırmaları yapılmalıdır.

Sonuç olarak:

  • Depremden korunmak için sadece binaları sağlamlaştırmak yetmez.
  • Zemin etkisinin de dikkate alınması ve gerekli araştırmaların yapılması şarttır.


Jeofizik Mühendisliği ve Depremden Korunma

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Jeofizik mühendisleri, depremden korunmada önemli bir rol oynar.

Ancak Türkiye'de bu alandaki mühendislerden yeterince faydalanılmıyor.

Jeofizik mühendisliği bölümleri kapanıyor:

  • Belediyelerde jeofizik mühendisine yeterince istihdam imkanı yok.
  • Bu nedenle bazı belediyeler jeofizik mühendisliği alımını durdurdu.

Jeofizik mühendislerinin katkıları:

  • Sağlam ve sağlam olmayan zeminleri ayırt edebilirler.
  • Depreme karşı bilinçlendirme çalışmaları yapabilirler.

Türkiye'de jeofizik mühendisliğinden yeterince faydalanılmamasının sonuçları:

  • Afetlere karşı yeterince korunamıyoruz.
  • Deprem gibi doğal afetlerin yıkıcı etkileri artıyor.

Sonuç olarak:

  • Jeofizik mühendislerinin istihdamının artırılması ve bu alandaki eğitime önem verilmesi gerekiyor.
  • Depremden korunmak için sadece binaları sağlamlaştırmak yetmez, zemin etkisinin de dikkate alınması şarttır.

Sağlam Zemin, Sağlam Bina: Depremden Korunmanın Temeli

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: 12. dönem oda başkanı olarak, yer mühendisliği ile ilgili denetimlerin önemini vurgulamak istiyorum.

Şu anda sadece yapı mühendisliği denetimi yapılıyor.

Ancak binalar sadece havaya inşa edilmiyor!

Önce bina sağlam zemine inşa edilmeli, sonra tevekkül etmeliyiz.

Sağlam ve zayıf zeminleri ayırt etmeden bina inşa etmek ve yıkımın faturasını Allah'a yüklemek doğru değildir.

Japonya ve Amerika gibi ülkeler, depremlerden sonra sağlam zemin ve bina inşasının önemini anlamış ve bu konuda gerekli adımları atmışlardır.

Biz de bu ülkelerden ders almalı ve depreme karşı korunmak için sağlam zemin ve bina inşasına önem vermeliyiz.


Jeofizik Şehirleşme: Depreme Karşı Yeni Bir Yaklaşım

Mehmet Kaman: Haramidere örneğini anlatmıştınız programdan önce. Ona istinaden bir soru aklıma geldi. İnsanoğlunun gelece tasavvuru vardır bilirsiniz; ama bu gelecek tasavvurunda tabiatla irtibatına dair bir şeyler var mıdır bilmiyorum açıkçası. Bir jeofizik mühendisi insanoğlunun gelecek tasavvurunda tabiatla irtibatını nasıl anlatır, nelere vurgu yapar, neler söyler? Mesela şehirleşme. Biraz önce az da olsa girdik o konuya; ama şehirleşme, toprakla irtibat, hayvanlarla diyalog olabilir. Kendi dışındaki dünyayla irtibatının nasıl olması lazım? Buna dair gelecek tasavvurunda neler yer alması lazım?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Jeofizik şehirleşme, depreme karşı korunmada yeni bir umut vadediyor.

Jeofizik mühendisleri, yerin 30 metreye kadar olan kısmını inceleyerek kaya niteliğinde olup olmadığını ayırt edebiliyor.

Depremden korunmak için önce yerin altının envanterini çıkarmamız gerekiyor.

Kaya niteliğinde olan zeminlerde yaşamaya öncelik vermeliyiz.

Son depremlerden sonra ovalarda yapılaşmayı bırakıp dağların eteklerine ve dağlara doğru şehirleri taşımamız gerekiyor.

Yüksek yerlerin daha sağlam olduğunu topografya analizi ile görebiliyoruz.

Dünyanın her bir noktasında 1 km hassasiyetle sağlam ve zayıf yerlerin ayrımı yapılmış durumda. Bu verilerden faydalanarak depreme karşı daha dirençli şehirler inşa edebiliriz.


Jeofizik Mühendisliği ile Depreme Karşı Güçlü Binalar

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Son depremden önemli dersler çıkarmamız gerekiyor.Jeofizik mühendisliği, depreme karşı korunmada önemli bir rol oynayabilir. Jeofizik mühendisleri, yerin altındaki yapıyı tıpkı bir tomografi gibi görüntüleyebilir. Bu bilgiler, binaları depreme karşı güçlendirmek için kullanılabilir. Deprem dalgalarının farklı yönlerde farklı güçlerde geldiğini biliyoruz. Binaları, depremin en güçlü geldiği yönlerde daha fazla güçlendirmemiz gerekir. Zayıf gelen yönlerde ise güçlendirmeye daha az öncelik verebiliriz. Bu sayede depreme karşı daha dirençli binalar inşa edebiliriz.

Deprem Bilimine Yatırım: Türkiye'nin İhtiyacı

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Ülkemizde deprem bilimine dair yatırımlar AFAD kapsamında yapıldı. Ancak bu yatırımların yeterli olmadığı ve daha fazlasının yapılması gerektiği açık. Özellikle profesyonel mühendislik ve jeofizik mühendisliği ile birlikte yapılan çalışmaların önemi büyük. İstanbul özelinde Japonların yardımıyla yapılan 500 metre hassasiyetli sağlam-zayıf haritalama tüm Türkiye'de yapılmalıdır. Japonya'da bu tür haritalamalar her 50 metrede bir yapılmaktadır. İstanbul'da ise 1999 depreminden sonra Japonlar ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle yapılan çalışmalarla sağlam ve zayıf zeminler belli oranda belirlenmiştir. Ancak bu bilgilerin yeterince kullanılmadığı da bir gerçektir. Depremden korunmak için bu tür bilimsel verilere dayalı çalışmaların yaygınlaştırılması ve uygulamaya geçirilmesi hayati önem taşımaktadır.

Doğaya Müdahale Etmenin Bedeli: Depremde Yıkılan Binalar

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Haramidere örneği, dere yataklarına yapılan binaların ne kadar tehlikeli olduğunu açıkça gösteriyor. Dere yatakları kurutulmuş ve üzerlerine 30-40 katlı binalar dikilmiş durumda. Son depremde bu binaların yıkıldığını gördük. Eski göl yataklarına yapılan havalimanlarının da depremde yıkılması dikkat çekici. Doğanın bize hediye ettiği gölleri ve dereleri korumalıyız. Onlara müdahale ederek üzerlerine bina dikmek büyük bir hata. Su akar yolunu bulur atasözü, depremde de geçerliliğini koruyor. Doğaya fazla müdahale etmezsek, depremlerin yıkıcı etkilerini de azaltabiliriz.

Mehmet Kaman: İzninizle burayla alakalı da bir soru sorayım hocam. Biz taşın ve toğrağın da bir ruhu olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla insanoğlunun eylemleri, tavırları, davranışlarıyla ters ya da doğru orantılı doğa, toprak arasında bir bağ var mıdır? İllaki vardır ki bunu bir jeofizik mühendisi nasıl tanımlar? Bu nasıl bir bağdır?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Eskiden İstanbul’un taşının toprağının altın olduğu söylenirdi. Gerçekten İstanbul’un taşı var, toprağı var. 1999 İzmit depreminden sonra taşı üzerinde yaşayanlar depremden sonra yıkılmadılar, depremden sonra hasara uğramadılar; ama toprak üzerinde evleri binaları olanlar maalesef çadır kurdular. Nerede çadır kurduklarını biliyoruz. Genellikle Asya tarafına taş, Avrupa tarafına toprak dersek taşı orası, toprağı burası. Tabi ki sonuçlar itibariyle 1999 depreminden sonra çadırların kurulduğu yerleri tek tek sayalım: Zeytinburnu, Bağcılar, Bahçelievler, Avcılar. Ama Asya tarafında hiçbir çadır kurulmadı; çünkü ora taş, sağlam bir zemin olduğu için. Demek ki taşla toprağın fiziğini bizler biliyoruz. Tabi ki toprak bir örtüdür; ama örtüye bakarak anlayamayız. Önemli olan onun altında taşıma gücü ile ilişkili toprak niteliğini ya da kaya, taş niteliğinde dirençli yapıları az önce belirttiğim gibi 500 metre ölçeğinde Japonların katkılarıyla Türkiye’de yaptık. Taşa aslında bizler sırtımızı dayamamız gerekiyor, taş üzerinde kalmaya çalışmamız gerekiyor. Toprağı da ekmemiz, işlememiz gerekiyor. Son projelerden biri işte bakıyorsunuz kent tarımı yapacağız, şehir tarımı yapacağız. Hem yaşayacağız hem de üreteceğiz. O nedenle toprağı tarımsal üretim için, taşı da insanların yaşayacağı güvenli alanlar için ayrı ayrı kullanmamız lazım. Taşı topraktan jeofizik mühendisleri ayırt edebiliyor. İstanbul’da bu tür bir çalışma yapıldı; ama bu çalışmadan yararlanılmadı. İlginçtir bu çalışma dünyada ödül aldı; ama bizler bu taş ve toprağın ayrımına bağlı olarak yapıları birbirinden ayırabilirsek, insanların yaşayacağı ve yaşayamayacağı alanları birbirinden ayırt edebilirsek 1509 yılında meydana gelen ve kıyamet-i suğra denen o büyük İstanbul depremi tabi ki 100.000 nüfuslu İstanbul’a gelen bu deprem de adı küçük kıyamet diye geçmiş; ancak bu tür kıyameti tekrar etmesinden kendimizi kurtarabiliriz. Aksi takdirde kıyamet-i suğra, suğra kelimesinin büyük anlamda neye geldiğini bilemiyorum; ama gerçekten çok büyük sonuçları olabilir. Yeter ki taşa ve toprağa bizler taşın ve toprağın ruhuna değer verelim, toprağın ruhuna uygun, taşın ruhuna uygun şehirleri planlayalım.

Mehmet Kaman: Bu dediğiniz çok önemli hocam. Yani ekilebilir alanlara biz şehirler yaptık; ama dağlarımız boş duruyor. Dağlar dediğim de işte taş. Avrupa’da çok sık deprem duymuyoruz yanlış mı biliyorum bilmiyorum. Ben Avrupa doğumlu birisi olarak da bunu söyleyeceğim: Özellikle bazı ülkelerde yapılaşma dağlara doğrudur. Zaten ekilebilir toprak az olduğu için ekilebilir alanlarda asla şehirleşme yapılmıyor, oraları da tarımda kullanıyorlar. Çok doğru bir şey söylüyorsunuz, biz Anadolu toprağında Türkiye’de bunu maalesef gerçekleştiremedik. Özellikle düz ovalara şehirleşmelerimizi kurduk; ama dağlarımızı boş bıraktık. Sonuçları itibariyle de acı neticelerle karşılaşıyoruz.

Birçok depremi incelemişsinizdir hocam dünyada. En ilginç deprem, en ilginç tabirimi maruz görün, sizi etkileyen, sonuçları ve sebepleri itibariyle böyle bir mukayese yaptığınız zaman sizi çok şaşırtan bir deprem oldu mu bu bugüne kadar?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Ben Şili’ye gittim. Biliyorsunuz dünyanın en büyük depremleri Şili’de meydana geldi. Şili Santiago Üniversitesi’nde bir doçentlik bursuna başvurmuştum, onlar davet etmişti. Orada tabi hem fakülte dekanlığında seminer verdim, hem bölümde seminer verdim. Ama o ara Kanada’daki iş teklifi geldi. Şili’de bir tur yaptım. Bana o 1960 depremi 9.2 büyüklüğündeki depremin meydana geldiği yeri gösterdiler. Dediler ki: “Biz eskiden denize yakın yerde oturuyorduk.” “Ne yaptınız?” dedim. “Artık orada değil tepelerde oturuyoruz” dediler. Bu nedenle de son meydana gelen 2012 yılında meydana gelen 8.2 büyüklüğündeki depremde Şili’de ölen insan sayısı bir elin parmak sayısını geçmedi. Şili işte aklımıza eski dikdatörle hatırlanan bir ülke. Üniversiteleri de çok iyi. Santiago Üniversitesi ilk 200’e giren bir üniversite. Bizlerin ülkemizi her yönden geleceğe hazırlamamız için ülkemizdeki insanları yetiştiren üniversiteleri de yükseltmemiz gerekiyor. Eğitim kalitesini ve içeriğini çok iyi yükseltmemiz gerekiyor. Dünyanın her yerinde iş bulabilir, işe başvurabilir ve dünyanın her yerindeki üniversitelerden mezun olan her mezununa yarışabilir nitelikte insanlar yetiştirebilmemiz gerekir. Ancak bu şekilde Japonya’daki deprem ya da Türkiye’deki gelen deprem aynı bile olsa aynı şekilde hazırlık yapabiliriz. Ülkemizde sonuçlar çok önemli. Diğer bir deprem de Arabistan’da bir deprem meydana gelmişti. Ben Kral Fahd Üniversitesi’nde çalıştım. Bir baktım orada depremler meydana gelmeye başladı. Biliyorsunuz Dahran Arabistan’da petrolün bulunduğu yer. Orada petrol üretiminin o zamanki Suudi Arabistan yönetimi arttırmak istemiş. Üretimi arttırmak için yerin altına daha yüksek basınçla su pompalamanız lazım ki o su, o petrolü daha hızlı yerin yüzüne çıkarsın. Dedim ki demek ki burada petrole bağlı depremler meydana geliyor. O beni etkilemişti orada. Tabi ki bir de o senelerde Endonezya’da büyük bir deprem olmuştu. O depremde 220.000 insan öldü. Arabistan’da ben tsunami sayfası hazırlamıştım; çünkü Endonezya’daki depremde ölen insan sayısı 220.000, bir de öğrencim var şu anda ders yapıyorum Endonezya’dan dersime katılıyor, tabi ki tsunami riski de çok önemli. 220.000 sayısı az bir sayı değil. Tsunamiye bağlı, boğulmaya bağlı ölmesi durumu beni çok etkilemişti. Bir de 2010 yılında Japonya’daki insanların Fukişama santrali yangını söndürmek için bir kamikaze olarak yangını söndürmek için kendini hayatını vermesi durumu da beni etkileyen depremler arasında tabi ki geçiyor. Bu son depremde tabi ki yediden yetmişe hepimizi etkiledi. Böyle duble bir deprem dünyada ilk defa meydana geldi. İlk defa böyle büyük bir alanda deprem meydana geldi. O televizyonlarda çıkan o “Ben bildim” diyenlerin bildiği depremin uzunluğu 80-100 km idi. Bu depremin meydana getirdiği kırık 350 km. Bu az bir alan değil. 350 km çok büyük bir alanda meydana gelen bir deprem. Ondan sonra ikinci bir deprem meydana geldi ki o da doğu batı yönlü bir deprem. Yani iki yönlü. İki büyük deprem ilk defa meydana geldi. Belki Türkiye için büyük kıyamet depremi budur diye düşünüyorum. Erzincan depreminde 40.000 kişi öldüğünü biliyoruz. O depremin de etkileri büyüktü; ama nüfusumuz o kadar o tarihlerde fazla olmadığı için coğrafi etkileri, insan üzerindeki etkileri büyük değildi. Son Maraş depremi için herhalde 1000 yılın depremi diyebiliriz; çünkü bu depremin oluşma, tekrarlanma süresi ortalama 1500 yıl. 1500 yılda bir meydana gelen bir depremin oluşuna bizler şahit olduk. Tabi bu iyi mi kötü mü onu bilemiyorum; ama 1500 yılda ancak meydana gelebilecek büyük bir depreme şahit olan nesilleriz.

Mehmet Kaman: İnşallah tekrarı olmaz hocam. Siz tabi şunu da ifade ettiniz: Deprem kaçınılmaz. İşin sünnetullahı da dikkate aldığımızda ya da bilimsel verileri dikkate aldığımızda birbirinden bağımsız değil; ama özellikle açıklamak istedim ben. Bu coğrafyada deprem kaçınılmaz diyorsunuz. Sohbetimizi tamamlarken bunu da duymak isteriz sizden. Temel afet eğitimi noktasında bize hap bilgiler vermek isteseniz neler söylersiniz?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Temel afet eğitimi kapsamında tabi ki 7 altın adım var. Amerika’da veriliyor. Bu dönemde o dersi verdim ben. Özellikle bu eğitimin tüm videoları benim YouTube kanalımda yüklü. Dersin adı afet yönetimi temel ilkeleri. İki tane yabancı öğrencim var. Biri Suriye’de depremzede, çadırda yaşıyor. Diğeri de Endonezyalı. İki yabancı öğrenciyle yapıyorum. Tabi ki bunu biz bir dönemde anlatıyoruz. Amerika’da bu eğitim veriliyor 7 altın adım diye. İlginç olan şey ilginç bir eğitim vermişler. Bunun bir sayfası var Amerika’da, 7 altın adım diye. Her bir adım için bir eğitim videosu var ve eğitim sayfası var. Öğrencilere diyorum ki bakın İngilizce bilmiyorsanız bir tıkla sayfayı Türkçeye çeviriyorsunuz. YouTube’da İngilizce konuşsa bile altyazısını Türkçeye çevirebiliyorsunuz. Kaldı ki ben bu dersi Türkçe verdim. 10-12 saatlik bir eğitim seti var temel afet eğitimi diye. Bizlerin öncelikle yapısal ve yapısal olmayan risklere karşı uyanık olmamız lazım. İkinci öğrettiğimiz olay telefonumuzu kaybedeceğimiz için şu an mesela benim telefonum bile olsa annemi arayacağım desem arayamam çünkü telefon numarası benim kafamda değil. O nedenle arayacaklar listemizi bir kağıda yazmamız lazım. İkincisi cash para dediğimiz nakit para elimizde olması lazım; çünkü kredi kartı da geçmeyebilir, geçmiyor olduğunu da gördük. Diğer bir olay da tabi ki komşularımızı tanımamız lazım. Bu afet durumunda kimler bize yardımcı olabilir, bulunduğumuz mahallede doktor, hemşire, yaşlı, engelli var mı bunları çok iyi bilmemiz lazım. Ben 100 daireli bir yer de biliyorum. Düşünün ben kurtuldum; ama o apartmanda kimin yaşadığını bilmiyorum. Yardımcı olabilmemiz için hangi katta kimin yaşadığını bilmemiz gerekiyor. Tabi ki yattığımız yatağın altında bizi 3 gün idare edecek yiyece, içecek, para, giysi, eski ayakkabı olması gerekiyor. Çünkü depremde yıkılmasak bile hemen alıp dışarı çıkmamız gerekecek ve bir uzman görene kadar o binaya giremeyeceğiz. O nedenle de elimizin altında, yatağın dibinde o tür bir çantayı hazırlamamız gerekiyor. Birincisi bu, kurtulduysak tabi. Eğer enkaz altında kaldıysak bir deprem çantamızın olması gerekiyor ki kendimize müdahale edebilelim. Diğer bir şey de devrilmeye bağlı eşyaların işte dün öğrencilerimizle dersi yaparken videoyu seyrettik, deprem olmadan önce buzdolabı düşmez diyorsunuz; ama öyle bir devriliyor ki buzdolabının altında eziliyor insanlar. O nedenle de evimizdeki her türlü eşyayı sabitlememiz gerekiyor. Tabi ki bunları insanların keyfine bırakmamamız gerekiyor. Ben bir bina site yönetimi danışmanlığı eğitimi aldım. Ben olsam İstanbul Valisi olarak tüm bina site yönetimlerine yapısal olmayan hasarın azaltılması için evdeki eşyaların sabitlenmesiyle ilgili olarak kontrol edilmesi zorunluluğu getiririm; çünkü insan bizim insanımız. Bir insan ölünce bizden bir parça da ölmüş oluyor. Onun için bu tür farkındalık meydana getirecek bu tür kontrollerin yaptırılması gerekiyor ve temel olarak benim aklıma gelenler bunlar.

Mehmet Kaman: Eyvallah hocam çok teşekkür ederiz. Hani olayın biraz böyle üzücü boyutlarını konuşmak istemedim. Özellikle o alanlara girmek istemedim. O hassasiyetimi maruz görün. Sonuçları itibariyle belki dinlenebilirdi sizden; ama onu ifade edeyim. İzleyenlerimiz de haberdar olsunlar. Ali Osman hocamızın bir YouTube kanalı var ve orada yüzlerce videosu var, eğitimleri, seminerleri ve dersleri var. Oradan siz de takip edebilirsiniz. Bir de işin teknik boyutuna çok girmek istemedim ben.

Ama engel de olmadım. Siz de doğal olarak o konulara girmek istediniz. Çok istifade ettim ben hocam. İzleyenlerimiz de umarım istifade etmişlerdir. Çok teşekkür ediyoruz.

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Ben de teşekkür ediyorum. Kusura bakmayın teknik konulara girmeden de bu konular anlatılamazdı.

Mehmet Kaman: Evet değerli izleyenlerimiz böylelikle programımızın sonuna geldik. Hem hocamıza hem de sizlere çok teşekkür ediyoruz. Umarız ki Rabbimiz bir daha üzücü sonuçları olacak yıkıcı afetler yaşatmasın hem bize hem de bütün insanlığa diye temenni ediyoruz ve hepinizi Allah’a emanet ediyoruz. Hayırlı günler dileriz.


Kaynak: 

Oncel, A. O. (2023, Aralık 22). Prof. Dr. Ali Osman Oncel ile röportaj. Siyer Dergisi. https://www.siyerdergisi.com/prof-dr-ali-osman-oncel-ile-roportaj/



No comments:

Post a Comment

Malatya İli'nde 18 Eylül 2024 Depremi: Sismik Etkiler ve Toplumsal Sorumluluk

18 Eylül 2024 sabahı, saat 03:22'de , Türkiye'nin doğusunda bir kez daha sarsıldı. Malatya'nın 31 km güneydoğusunda , Çelikhan&...