Türk Dünyası ve Rusya - Üç Yıl Önceki Bir Toplantının Mirası
Blog Yazısı: Türk Dünyası ve Rusya - Üç Yıl Önceki Bir Toplantının Mirası
Tarih: 12 Mart 2025
Editör: Prof. Dr. Ali Osman Öncel
Üç Yıl Önceki Bir Buluşma
Bundan tam üç yıl önce, 12 Mart 2022’de, Türk Dünyası ve Rusya arasındaki derin tarihsel ve siyasi bağları ele aldığımız çevrimiçi bir toplantı gerçekleştirmiştik. Konuşmacı Prof. Dr. Seyfettin Erşahin, rahmetle andığımız Prof. Dr. Nazif Gürdoğan’ın moderatörlüğünde, benim koordinasyonumda bu konuyu değerlendirmişti. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ilk günlerinde yapılan bu tartışma, geçmişten günümüzü aydınlatan önemli sorular ortaya koymuştu. Üç yıl sonra, o toplantının mirasını blog ortamında yeniden ele almak istiyorum.
Prof. Dr. Seyfettin Erşahin Kimdir?
Prof. Dr. Seyfettin Erşahin, Türk Dünyası ve İslam tarihi alanında tanınmış bir akademisyen. Ankara doğumlu olan Erşahin, Ankara Üni. İlahiyat Fakültesi mezunu. Yüksek lisansını Manchester Üni.’de “İkinci Mahmut’un Reformları ve Osmanlı Ulemasının Tavrı” teziyla tamamladı. Doktorasını, Sovyetler döneminde Orta Asya’daki din politikaları üzerine yaparak 1996’da savundu.
1999’da doçent, 2006’da profesör oldu. Türkistan’daki saha çalışmaları, Londra Büyükelçiliği’nde Din Hizmetleri Müşavirliği gibi kritik görevler üstlendi. Ankara Üni. İlahiyat Fakültesi’nde akademik çalışmalarına devam ediyor.
Rus-Türk İlişkilerinin Kökeni
Rus-Türk ilişkileri 16. yüzyıla kadar gidiyor. 1552’de Korkunç Ivan’ın Kazan’ı işgal etmesiyle başlayan bu süreç, zamanla Astrahan, Kafkasya ve Orta Asya’nın fethiyle devam etti.
Erşahin, dinin ve tasavvufun Türk Dünyası’nı ayakta tutmada kritik rol oynadığını anlattı. Şeyh Şamil’in direnişi ve Ahmet Yesevi’nin ihsan anlayışı, Rus baskısına karşı Türk kimliğini koruyan unsurlar oldu.
“Bu geçiş döneminde Türkler neden bağımsızlıklarını kazanamadı?”
Bu soru, tarihsel perspektiften bugün hala cevap bekliyor.
Ortodoks Dünyası ve Türkler
Rusya’nın Ortodoks kimliği, Türk Dünyası ile ilişkilerini etkileyen önemli bir faktördü. 1783’te Kırım’ın ilhakı ve Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı-Rusya dengesini değiştirdi. Rusya, Osmanlı’daki Ortodoksların hamiliğini üstlendi, Osmanlı ise Müslümanların dini işlerini kontrol etti.
2022’de Rusya-Ukrayna Savaşı ve Türk Dünyası
2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ilk döneminde, bu savaşın Türk Dünyası için hem tehdit hem de fırsat olduğu konuşuldu.
Nazif Gürdoğan, Türk Dünyası’nın birlik çabalarını şu sözlerle vurguladı:
“Artık savaşlarla değil, pazarlarla, üniversitelerle ve hastanelerle kazanacağız.”
Toplantıda, Türkiye’nin rolü tartışıldı:
Türkiye, Türk Devletlerini birleştirmeli mi?
Rusya, yaptırımlara rağmen ayakta kalabilir mi?
Türk Dünyası’nda siyasi ve ekonomik entegrasyon nasıl sağlanabilir?
2025’te Neredeyiz?
Bugün, Rusya-Ukrayna savaşının etkileri hala sürüyor. Ekonomik yaptırımlar Rusya’yı zayıflattı ama doğal kaynaklar ve Çin ile ilişkiler onu ayakta tutuyor. Türk Dünyası’nda ise birleşme çabaları hız kazandı.
Sonuç
Türk Dünyası ve Rusya ilişkileri, tarihsel derinliği olan bir denklem. 2022’de yapılan toplantıda sorulan soruların bazıları bugün hala güncelliğini koruyor. Ancak Türk Dünyası’nın bir araya gelme çabaları, bu denklemi yeniden şekillendiriyor. Önümüzdeki yıllarda entegrasyon, iş birliği ve bağımsız karar alma mekanizmaları, bu coğrafyanın geleceğini belirleyecek.
Türk Dünyası ve Rusya ilişkileri hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bizimle paylaşın!
Türk Dünyasının Ruhu ve Geleceği
Çevrimiçi Toplantının Açılışı
Nazif Gürdoğan: Yeni bir bölümle karşınızdayız. Fragman değil, hocam, başlayalım mı? Sen öyle düşünüyorsun, değil mi? Hepiniz hoş geldiniz diyorum, hep birlikte çalışalım. Ben bu arada tabii ki kaydı durdurmuştum. Bir daha kayda başladım. Katılmak ister misin? İstersen onu da nereden başlayalım? Katılıyorsun ama mikrofonun kapalı galiba. Tanışmış oluruz. Neden olmasın? Zaten birbirimizi iyi tanıyoruz, evet. Buyurun, Mustafa Kemal Hocam, söz sizde.
Katılımcıların Tanıtımı
Mustafa Kemal: Merhabalar, iyi akşamlar diliyorum herkese. Bu arada Fırat Üniversitesi’ndenim. Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde öğretim üyesiyim. Mesut Hocam, Ersin Özcan ve diğer hocalarımı 80’li yıllardan beri takip ediyorum. Hepinize çok çok teşekkür ederim. Allah razı olsun, sizlerle tanışmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Selam ve saygılarımı sunuyorum hocalarıma.
Nazif Gürdoğan: Eyvallah hocam, biz de selamlarımızı, sevgilerimizi sunuyoruz. Çok teşekkür ederiz. Allah’ıma katılmanızdan çok memnun olduk. Çok değerli bir hocamız. Bu akşam dinleyeceğiz, bu yarışma değil hoca, bu... Hocama ben teşekkür ediyorum, gerçekten önemli bir sunum olacak.
Konuşmacının Akademik Geçmişi
O sunumuna geçmeden önce kısa bir özgeçmişini vermek istedik.Hocamız Ankara doğumlu. Ortaöğretimini Ankara İmam Hatip Lisesi’nde tamamladı. Üniversite eğitimini Ankara İlahiyat Fakültesi’nde yaptı ve yüksek lisansını 1988-1992 yılları arasında İngiltere’de Manchester Üniversitesi’nde tamamladı.
“İkinci Mahmut’un Reformları ve Osmanlı Ulemasının Tavırları” başlıklı bir master teziyle bu çalışmayı tamamladı ve daha sonra hocamız 1992 yılında İlahiyat Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak atandı.1994 Ocak-Temmuz ayları arasında Türkistan Cumhuriyetleri’nde bulundu. Burada araştırmalar yaptı. 1996 Ekim’inde doktorasını verdi.
Doktora konusu bugünkü konuşmayla ilişkili: “Sovyet Döneminde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde Uygulanan Din Siyaseti” adlı tezini savunarak İslam Tarihi bilim dalında doktor oldu.1999 Kasım’da doçent unvanı aldı. 2006 yılında ilahiyat profesörü oldu.
TÜBİTAK’tan proje desteği aldı. Bu proje kapsamında İngiliz ve Alman oryantalizminin siyasi çalışmalarını, Türkiye ve Avrupa Birliği’nin hak ve hakikatlerine etkilerini araştırdı.2005-2008 yılları arasında İngiltere’de çalışmalar yaptı.
Hocamız Arapça, İngilizce, Türkçe biliyor. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam tarihi, Türk Cumhuriyetleri tarihi, Türk tarihi ve kültürü üzerine dersler veriyor. Ve bu alanlarda tez çalışmaları yürütüyor. Türkçe ve İngilizce kitaplar, makaleler yazıyor, konferanslar veriyor.
2008-2012 yılları arasında Londra Büyükelçiliği’nde Din Hizmetleri Müşavirliği görevini yürüttü.2013’ten beri Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor.Hocamız evli ve üç çocuk babasıdır.
O zaman çok teşekkür ediyorum, moderasyonu Nazif Gürdoğan’a teslim ediyorum, saygılar sunuyorum.
Nazif Gürdoğan: Yanlış değil, hoş geldiniz, saygılar. Eyvallah, eyvallah hocam, teşekkür ederiz.
Türk Dünyasında Güncel Gelişmeler
Nazif Gürdoğan:Görüyorsunuz arkadaşlar, hocamız da çok zengin bir biyografiye sahip.Türk dünyasında çok tanınıyor. İşte bu günlerde Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş, tekrar Türk dünyasını bütün dünyanın gündemine taşıdı.
Biraz önce de konuşuyorduk, Hakan Kırımlı Hocamız, Bilkent Üniversitesi’nde, onunla bu toplantıya katılması için konuşmuştuk. Bir programı olduğu için katılamadı.
Hemen bütün arkadaşlarınız Seyfettin Hocamıza saygılarını, sevgilerini gönderdi. O da diyor ki:
“Uluslar geçmişte iki defa dünyanın en büyük fırsatını kaçırdılar ama onlara gereken ders verilmediği için tekrar eski o emperyal emellerine geri döndüler.”
En son, içinde bütün o Cumhuriyetlerdeki Cumhuriyetlerin özgür bölgeleri, bağımsızlığı gündeme gelecek.
Tarihin hiçbir döneminde Rusya bu kadar büyük bir ambargo ile bu kadar büyük bir tepkiyle karşılaşmamıştır.
İlk defa Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri iki Hıristiyan ülke birbirine giriyor. Ve Rusya, bütün Avrupa ülkelerine büyük bedeller ödetiyor.
Savaşı sadece Ukrayna’da yapmıyor, bütün Batı dünyasıyla yapmaya kalktı. Ve çok da büyük bir bedel ödeyecek gibi görünüyor.
Türk Dünyasının Manevi ve Kültürel Mirası
Nazif Gürdoğan:Bizim için önemli, Türk dünyası için önemli...
Türk dünyası için önemli gelişmeler oluyor. Bende de 90’lı yıllarda Türk dünyasına bir dolaşma imkânım oldu.
“Zamanı Aşan Şehirler” diye bir kitabımız var, bu kitapta Azerbaycan’ı, Taşkent’i, Semerkant’ı, Buhara’yı anlattık.
O kitaplarda vurgulamaya çalıştık. Bir bozan bu dönüşüm yeni başlamıştı. Şimdi o yıllardan bugüne Türk dünyasında çok büyük gelişmeler oldu. Türk dünyası çok büyük mesafeler katetti.
Hocam da o bölgeyi çok yakından biliyor. Bizim Türk dünyasının itikat temelleri...
Hocamdan alıntı yaparak söyleyelim:
“İtikatta İmam Maturidi, İmam Eş’ari, İmamı Azam... İhsan’da, ahlakta Ahmet Yesevi tarafından Orta Asya’da atılmıştır.”
Yahya Kemal de Hanefi ilahiyatı, tasavvufu Ahmet Yesevi’yi çok önemser.
Bizim kimliğimizin temelinde onlar vardır. Gerçekten bizim Anadolu’daki tarihimiz bizi bu ana kaynaklarımız oluşturmuştur.
Bugün de Türk dünyasının değil, bütün bir Batı dünyasını, bütün İslam dünyasını tekrar bu kaynakların güncelleştirilmesine ihtiyacı var.
Bütün dünyanın tekrar dervişlik kültürüne, Yunus Emre’ye, Ahmet Yesevi kültürüne, Hacı Bektaş-ı Veli kültürüne ihtiyacı var.
İnsanların artık zorla bir yere taşınmaları mümkün değil. Bundan böyle Yunus gönüllü insanların dünyası önem kazanıyor.
O yüzden Mevlana bütün dünyada çok seviliyor.
Hocam, buyurun, sizce ne yapmamız lazım? Dinleyelim hocam.
Türk Dünyasının Direniş Ruhu ve Geleceği
Seyfettin Erşahin: Değerli dostlar,
Hepinize saygılarımı sunuyorum. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi hepimizin üzerine olsun. Öncelikle, beni bu toplantıya davet eden Nazif Hocam’a ve Ali Osman Hocam’a teşekkürlerimi sunuyorum.
Kur’an-ı Kerim’de buyurulduğu gibi, “Her şerde bir hayır vardır.” Bizler, bazı olayları olumsuz gibi görsek de, zaman içinde bunların hayırlara vesile olduğunu görebiliyoruz.
Tasavvufi Direnişin Tarihi Kökenleri
Tarih boyunca, baskıcı rejimlere karşı direniş hareketleri genellikle tasavvufi bir temel üzerine inşa edilmiştir. Bunun en önemli örneklerinden biri Şeyh Şamil’in Kafkasya’da başlattığı müridizm hareketidir. Kafkas halkları, Ruslara karşı büyük bir mücadele vermiş, inanç ve kimliklerini korumak için tasavvufun gücünden yararlanmıştır.
Benzer şekilde, Orta Asya’da da Sovyet rejimine karşı büyük direniş hareketleri ortaya çıkmıştır. Sovyetler Birliği’nin din politikaları, bölgede büyük bir baskı oluşturmuş; camiler kapatılmış, din adamları susturulmuş ve halkın inançlarını yaşaması yasaklanmıştır. Ancak, bu baskılar Türk dünyasının ruhunu yok edememiştir.
Basmacı Hareketi ve Sovyetlere Karşı Mücadele
1920’lerde Orta Asya’da ortaya çıkan Basmacı hareketi, Sovyet yönetimine karşı silahlı bir direniş olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu hareket, yalnızca bir bağımsızlık mücadelesi değil, aynı zamanda dini ve kültürel kimliği koruma çabasıydı.
Ancak, Sovyetler bu hareketi bastırmak için çok sert yöntemler kullandı. Binlerce insan öldürüldü, köyler yakıldı ve halk büyük acılar yaşadı. Ne var ki, tüm bu baskılara rağmen Türk dünyasının ruhu ayakta kalmayı başardı.
Sovyetlerin Çöküşü ve Bağımsızlık Süreci
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandılar. Ancak, bu süreç oldukça zorlu geçti. Rusya, hâlâ bu bölgelerde etkisini sürdürmeye çalışıyor.
Günümüzde Ukrayna’daki savaş da bu emperyal politikaların bir yansımasıdır. Rusya, eski Sovyet coğrafyasındaki kontrolünü koruma hedefinden vazgeçmiş değil. Ancak bu sefer dünya kamuoyu bu duruma sessiz kalmamaktadır.
Türk Dünyasının Birlik Olma Zorunluluğu
Tarih boyunca Türkler, zor zamanlarda birlik olarak güçlerini birleştirmişlerdir. Bugün de benzer bir süreç içerisindeyiz. Rusya’nın yayılmacı politikalarına karşı, Türk dünyasının daha güçlü bir birlik oluşturması gerekmektedir.
Bu birlik yalnızca siyasi değil; kültürel ve manevi bir birlik de olmalıdır.Ahmet Yesevi’nin, Yunus Emre’nin öğretileri bizlere bu birliği sağlayacak manevi gücü vermektedir. Bu ruhu yeniden canlandırmalı ve genç nesillere aktarmalıyız.
Eğitimin Önemi ve Geleceğe Hazırlık
Sovyetler Birliği’nin çöküşü, bir gerçeği bizlere net bir şekilde gösterdi: Hiçbir baskı, bir milletin ruhunu yok edemez. Türk milleti, her dönemde bu ruhu korumasını bilmiştir. Ancak bu ruhu modern dünyaya taşımak için eğitimi ön planda tutmalıyız.
Gençlerimizi hem tarihimizle hem de geleceğin teknolojileriyle donatmalıyız.Güçlü bir gelecek, geçmişini bilen ve geleceğin fırsatlarını değerlendiren nesiller yetiştirmekle mümkündür.
Sonuç: Türk Dünyasının Parlak Geleceği
Türk dünyasının geleceği oldukça parlaktır. Ancak bu parlaklığı hayata geçirmek için hepimizin el birliğiyle çalışması gerekmektedir. Ben bu konuda iyimserim. Çünkü Türk milleti, her zaman zorlukların üstesinden gelmeyi bilmiştir.
İnşallah, bu tür toplantılar ve fikir alışverişleri, Türk dünyasının birlikteliğine katkı sağlayacaktır. Hepinize teşekkür ediyorum.
Türk Dünyasının Birliği ve Geleceği Üzerine Önemli Tespitler
Nazif Gürdoğan: Çok teşekkür ederiz hocam. Gerçekten çok önemli tespitler yaptınız. Türk dünyasının ruhunu çok güzel anlattınız. Şimdi eğer vakit varsa, birkaç soru alabiliriz. Katılımcılarımızdan gelen soruları hocamıza yöneltebiliriz. İlk soruyu ben sorayım:
Türk Dünyasının Birliğini Sağlamak İçin İlk Adım Ne Olmalı?
Nazif Gürdoğan: Hocam, sizce Türk dünyasının birliğini sağlamak için en acil adım ne olmalı?
Seyfettin: Güzel bir soru, teşekkür ederim. Bence en acil adım, ortak bir bilinç oluşturmak. Türk Cumhuriyetleri arasında kültürel ve manevi bağları güçlendirmeliyiz. Bunun için:
Ortak eğitim programları geliştirilmeli,
Kültürel etkinlikler düzenlenmeli,
Dil, tarih ve sanat alanında iş birliği artırılmalı.
Bunların yanı sıra ekonomik iş birliği de büyük önem taşıyor. Türk dünyası, kendi kaynaklarını birleştirirse çok daha güçlü bir blok haline gelir. Ancak bu süreç uzun vadeli bir çalışma gerektiriyor.
İlk adım olarak, liderlerimizin bir araya gelip somut projeler üretmesi lazım. Bu projeler, sadece siyasi ve ekonomik alanda değil, kültürel ve manevi alanda da güçlü bir iş birliğini hedeflemeli.
No comments:
Post a Comment