Friday, September 15, 2023

Deprem ve Medya: Türkiye'nin En Zor Anlarında Bilgi Aktarımı

6 Şubat 2023 sabahının ilk ışıklarında, tüm dünya Türkiye'nin Kahramanmaraş bölgesini etkisi altına alan büyük depremleri şokla takip etti. Bu iki güçlü deprem, 7.8 ve 7.6 büyüklüklerindeydi ve binlerce insanın yaşamını kaybetmesine neden olmasının yanı sıra, geleneksel medyanın afet anlarında nasıl tepki verdiği konusunda da ciddi bir değerlendirme getirdi. Bu olay, hem gerçekte hem de simgesel olarak, medya ve iletişimin nasıl işlediği üzerinde derin izler bıraktı.

Yakın zamanda yapacağımız derinlemesine incelemede, bu felaket esnasında geleneksel medyanın nasıl tepki verdiğini detaylıca araştıracağız. Depremler gibi doğal afetler sırasında medyanın kritik rolünü ve haberlerin nasıl oluşturulduğunu, hangi önceliklere göre şekillendiğini ortaya koyacağız.

Yolculuğumuz, "Bir Türkiye Gerçeği: Deprem" gibi etkileyici programları yaratmada kilit rol oynayan deneyimli bir yapımcının dünyasına götürüyor. Bu tür programların uzun erimli etkilerini keşfedecek ve potansiyel kitap uyarlaması projeleri hakkında bilgi alacağız.

Afet gazeteciliği alanında, bilginin doğru bir şekilde iletilmesi özellikle kriz anlarında hayati öneme sahiptir. Bu alanda konuk seçiminde kullanılan kriterleri inceleyeceğiz ve bu seçimlerde resmi eğitim geçmişi mi yoksa deneyimsel faktörler mi etkili oluyor, sorularımızı yanıtlayacağız.

Ayrıca, gelişmiş iletişim teknolojilerinin hüküm sürdüğü bir dönemde, radyonun afetle ilgili bilgiyi yaymak için hala güvenilebilir bir kaynak olup olmadığını değerlendireceğiz. Geçmişte olduğu gibi, afet sonrası raporlara erişmek için hala radyo yayınlarına mı güvenebiliriz?

Perde arkasına göz attığımızda, afet temalı yayınlardan sonra dinleyicilerden gelen geri bildirimleri ve bu geri bildirimlerin içerik ve ilerleme üzerinde nasıl etkileri olduğunu öğreneceğiz. Bu programlar, izleyici tepkilerine dayalı olarak mı evrim geçiriyor, yoksa icra edilmesi için önceden belirlenmiş bir yol haritası mı var?

Bize, radyo haberciliğinde dilin rolünü incelediğimiz bir alanda katkı sağlayan destek sistemlerini ve radyonun felaket hazırlığı konusunda bir ulusu kültürel olarak birleştirme yeteneğini açığa çıkaracağız.

Sınırlarımızı aşarken, afet haberlerini ele alma konusundaki uluslararası bakış açılarını ve program sunucusunun ilham kaynaklarını keşfedeceğiz. Dünya afet haberciliği nasıl ele alıyor ve bundan ne öğrenebiliriz?

Bu kapsamlı keşifte, günlük yayın saatlerinin tematik kanallara ne kadar ayrılması gerektiğini ve yazılı gazetecilik ile görsel radyo ve TV programcılığı arasındaki temel farkları deprem öncesi risk yönetimi ve deprem sonrası müdahalede değerlendireceğiz.

Son olarak, medyanın afet sonrası programlar için uzman seçimi etrafındaki etik konuları ele alacağız. Gerçekten medya gözünde bir "afet ve deprem uzmanı" kimdir ve onları seçerken hangi kriterler rehberlik etmelidir?

Sonuçlandırmadan önce, konuklara önceden verilen soruların etrafındaki etik düşünceleri ele alacağız. Bu sorular, felaket programlarında bir hazırlık aracı mı yoksa potansiyel bir önyargı kaynağı mıdır?

Bize, deprem zamanlarında kritik bilgi iletişiminin kalbinde geleneksel medyanın rolünü keşfettiğimiz bu aydınlatıcı yolculukta katılın.

YAYIN KAYDI
14 ARALIK 2021

Afet haberciliği dersine Hilal Aksungur, TRT İstanbul Radyosu'ndan katılıyor. Bugün bizimle olacak. Kendisi aslında fahri danışmanımız. Keşke resmi danışmanımız olsaydı. Eğer bu tür danışmanlık süreçleri üniversiteler ve kurumlar arasında gerçekleşebilse çok daha verimli olurdu; fakat ona habercilik konusunda sürekli danışıyoruz ve bize fikirler sunuyor.

Üçlü moderasyon sistemini kendisinden öğrendik. Genellikle tekli moderasyon kullanıyorduk. Bugün ana moderatörlükte olan Ezgi arkadaşımız hasta. Bu yüzden diğer bir arkadaşımız moderasyonu üstlenecek. Sıbgatullah, inşaat mühendisi ve bu dersi alan bir inşaat mühendisi öğrencimiz. Nurlan ise sistem mühendisi olup Azerbaycan'da yaşıyor. Dersimize Azerbaycan'dan katılıyor. Annesi medya doçenti, bu nedenle bu dönemin dersine 5 kişi kaydoldu ve 3 kişi katılıyor. Maalesef bir arkadaşımız, son anda COVID-19'a yakalandığı için dersimize katılamayacağını bildirdi. Umarız hafif atlatır, özellikle aşı olduysa. Allah'tan şifalar diliyoruz. Evet, Sıbgatullah, başlayalım. Moderasyonu sana devrediyorum.

Teşekkürler hocam. Bugünkü afet haberciliği dersimizin konuğu TRT İstanbul Radyosu yapımcısı Hilal Aksungur Hanım.

Öncelikle bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Hilal Aksungur kimdir?

Tabii, ben aslında İstanbul Üniversitesi'nden radyo, televizyon ve sinema bölümü mezunuyum. 2009 yılında mezun oldum. Mezun olduğum sene TRT Televizyonu'nda çalışmaya başladım. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitimime devam ettim ve bu eğitimi de tamamladım. Eğitimimi bitirdikten sonra TRT Radyo'da prodüktör olarak atandım ve bu görevde çalışmaya başladım. Şu anda TRT Radyo 1 ve TRT Türkü program kanallarında içerik üretmekteyim.

İlk sorumuza geçelim. Bu soruyu Ezgi arkadaşımız sormuştu, fakat kendisi Covid-19'a yakalandığı için yayına katılamıyor. Ezgi'nin sorusuyla başlayalım. Konu başlığımız medya planlaması. "Söz uçar, yazı kalır" derler, fakat günümüzde sözlerin de uçmadığını, yayın kayıtları sayesinde sosyal medyada kalıcı olduklarını görüyoruz. Radyo program yapımcılığında, afet gibi hassas bir konuda çalışırken yayın öncesi ve sırasında nasıl bir hazırlık ve planlama yapıyorsunuz? Gerekli verileri hangi kurumlardan temin ediyorsunuz?

İçeriğinizle ilgili eleştiri yapabiliyor musunuz?

Sunum sırasında veya sonrasında hata yapma olasılığınız var mı?

İlk soruya cevap verirken radyo program yapımcılığında afet konularını ele alırken iki program örneği vermek istiyorum. 2019 yılında ‘Bir Türkiye Gerçeği: Deprem’ başlıklı programı hazırlarken, 1999 depreminin 20. yılı vesilesiyle bu programı oluşturdum. Bu programın hazırlığı 6 ay sürdü. Programı hazırlarken, herhangi büyük bir deprem ya da afet yaşanmadığı için yayın planlamasını programa başlamadan önce oluşturdum. Bu tür bir programda dinleyiciye öncelikle depremin ne olduğunu anlatmamız gerektiğini düşündüm. Örneğin, izleyiciler genellikle depremin büyüklüğünü 'M' ile, şiddetini 'I' ile ifade ederken karıştırabiliyor. Maalesef bazen yayıncılar da bu konuda yanlış bilgi verebiliyor.

Deprem, fay hatları ve bunlarla ilgili bilinçlendirme konusunda daha çok bilim insanlarıyla ve deprem uzmanlarıyla görüştük. Teknik kısımları ele aldıktan sonra toplumsal kapasiteyi nasıl artırabileceğimizi değerlendirdik. Hedefimizi belirleyen, yayın içeriğimizi şekillendiren şey aslında hedef kitlemizin ihtiyaçları ve bilmek istedikleri. Gözlemlediğimiz ve takip ettiğimiz yazılarda ya da haberlerde, insanların bir afet ya da deprem anında ne yapmaları gerektiğini bilmemeleri ya da bilseler dahi uygulamamaları üzerine yoğunlaştık.

Bu nedenle programın bir ya da iki bölümünü sadece deprem öncesi, sırası ve sonrası neler yapılması gerektiğine ayırdık. Ayrıca, insanların ev ya da bina seçerken nelere dikkat etmeleri gerektiğini vurgulamak da önemliydi. Bu konuda jeoloji-jeofizik mühendisleriyle olduğu kadar inşaat mühendisleriyle de görüştük.

Ayrıca "GüneBakan" isimli bir programı hafta içi her gün canlı olarak yayınlıyorum. Bu program daha çok güncel konular, kültür ve sağlık haberleri, vakıflar ve dernekler üzerine yoğunlaşıyor. Bir afeti programa taşıdığımızda bu süreci bir haftaya bölebiliyoruz. Özellikle ilk günlerde afetin genel değerlendirmesini yapıyoruz: Ne oldu? Kimler etkilendi? İleride bizi bekleyen başka bir tehdit var mı? Bu konuları ele aldıktan sonra, yardımlaşma konusunu vurguluyoruz. Radyo programcısı olarak, insanlara kimin neye ihtiyaç duyduğunu anlatıyoruz ve yardım yapan kurumları duyuruyoruz.

Olayın psikolojik etkileri konusunda doğru bilgilendirmeye çalışıyor ve sorun yaşayanları doğru merkezlere yönlendiriyoruz. 20 dakikalık bir programda tüm soruları yanıtlamak zor olabilir, ancak doğru yönlendirmeyi sağlamaya çalışıyoruz. Özellikle afet haberciliğinde nesnellik önemlidir. Bizim görevimiz bilgiyi doğru ve dolu bir içerikle aktarmaktır. Özellikle kamu yayıncısı olduğumuz için, sadece doğru kaynaklardan aldığımız bilgileri ulaştırıyoruz. 27261 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna göre, afetler hakkında kamuoyunu bilgilendirme görevi sadece AFAD'a aittir. İlk bilgileri ve değerlendirmeleri AFAD'dan alıyoruz. Ayrıca, her Çarşamba "GüneBakan" programında AFAD Eğitim Şube Müdürü Tezcan BUÇAN ile depremlerle ilgili 5-10 dakikalık bir içerik hazırlıyoruz.

17 Ağustos 1999 İzmit depremi sırasında geleneksel medya hangi misyonu üstlenmiştir?

Afet haberciliğinde yayın hazırlanırken geleneksel medyanın en önemli hedefleri nelerdir?

Afet sonrası büyük felaketlerin ardından medya, aslında en önemli aktörlerin başında gelir. Medya, olağanüstü durumların ne olduğu, riskler, tehditler, alınması gereken önlemler, müdahale süreci, kimin ne zaman nerede ne yaptığı ve nasıl yapılması gerektiği gibi birçok sorunun yanıtları hakkında bilgi akışı sağlamakla yükümlüdür. 17 Ağustos 1999 depreminin ardından da medya bu görevi yerine getirmiştir. Örneğin, 1999 depreminin ilk haberi, depremden 25 dakika sonra gazeteci Murat Yetkin tarafından aktarılmıştır. O sırada haberi anons eden spiker, depremde ailesini kaybetmiş; ancak bu durumdan henüz haberdar değil. Medyacılıkta ve habercilikte bazen kişisel duygulardan sıyrılıp, asli görev olan olayları doğru bir şekilde hedef kitleye aktarmak ön planda oluyor. Afet sonrasında haberler genellikle afetin büyüklüğüne ve yıkıcılığına bağlı olarak 3 ile 7 gün boyunca haber kanallarında yer buluyor. Ancak 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında yaklaşık 30 gün boyunca depremle ilgili haberlere yer verilmiştir.


Medyanın birincil işlevi haber vermektir. Deprem sırasında Türk medyası, bu işlevini ilk gün yerine getirmiştir, ardından olayın ekonomik boyutlarına dair içerikler üretilmiştir. O dönem medyanın belki de en büyük misyonu, hükümetle afet bölgesi arasında bir iletişim kanalı oluşturmak olmuştur. Afet bölgesindeki vatandaşlar bilgileri medya aracılığıyla alırken, hükümet de afetle ilgili bilgilere medya vasıtasıyla ulaşmıştır.

TRT radyosu, 17 Ağustos depreminin hemen ardından afet bölgesine ekiplerini gönderdi. Prodüktörler, yapımcılar ve teknik ekiplerle birlikte gerekli ekipmanlar bölgeye sevk edildi ve yayınlar doğrudan afet bölgesinden yapıldı. Bu ekipler hem habercilik görevlerini yerine getirdiler hem de vatandaş olarak afetzedelere yardım ettiler.

Bir sorunuz daha vardı: Afet haberciliği alanında yayın hazırlanırken geleneksel medyanın en önemli hedefleri nelerdir? Az önce bahsettiğim gibi, bu hedefler izleyici, dinleyici ve okuyucunun beklentileri tarafından belirlenir. İnsanlar bir tehlikede olup olmadıklarını, eğer bir tehlike varsa ne ile karşılaşacaklarını bilmek isterler. Okuyucular, izleyiciler ve dinleyiciler, gerçek haber kaynaklarından bilgileri doğru bir şekilde almak isterler. Bu bağlamda, medya kuruluşları bu doğru ve zengin içerikleri en hızlı şekilde hedef kitleye ulaştırmak için yoğun bir çaba sarf ederler.

Afet haberciliği konusunda bir yapımcı olarak ve "Bir Türkiye Gerçeği: Deprem" gibi önemli yayınlar geliştiren biri olarak programın etkileri ne oldu?

Programla ilgili bir kitaplaştırma projeniz var mı?

Bir Dünya Gerçeği: Deprem" konusundaki deneyiminizi daha geniş bir ölçekte geliştirmek ister misiniz? Programın etkileri ne oldu?

Şöyle düşünün, 'Bir Türkiye Gerçeği: Deprem' programını yaparken etkileri önce küçük bir çevreyi etkiledi, ardından daha geniş bir çevreye ve nihayetinde dinleyicilere ulaştı. Programın oldukça olumlu bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Örneğin, programı yaparken depremin ne olduğunu gerçekten anlama ve anlatma fırsatımız oldu. Programın konukları stüdyoda konuşurken, ben stüdyonun diğer tarafında bir yapımcı olarak değil, bir vatandaş olarak dinliyordum. Bu nedenle programdan kendime dersler çıkarmam gerektiğini fark ettim.

Depremi daha iyi anladıktan sonra, nasıl korunabileceğimizi düşünmeye başladık. Özellikle Ali Osman Hocamızla bu konuyu detaylıca tartıştık. İlk olarak, sağlam bir zeminde ve sağlam bir binada oturmanın önemli olduğunu öğrendik. Bu nedenle evimi değiştirdim ve daha güvenli bir bina seçtim. Ayrıca, eşyaların depreme karşı sabitlenmesi gerektiğini ve bunun önemli olduğunu anladım. Bu nedenle evimde gerekli önlemleri aldım.

Benzer şekilde, programı dinleyen yakın çevremdeki insanlar da benimle aynı önlemleri almaya başladılar. Örneğin, evlerine su şişeleriyle acil su kaynakları eklemeye başladılar. Afet çantaları hazırladılar. Hayat üçgenlerinin önemini kavradılar ve bu konuda bilinçlendiler. Programın etkisiyle, insanların afet bilinci ve hazırlığı konusundaki toplumsal kapasitesinin arttığını düşünüyorum.

Ancak programın etkileri hakkında doğrudan dinleyici geri dönüşleri almadım. Bunun nedeni, TRT Radyo 1'in genellikle sabit bir dinleyici kitlesine sahip olması ve bu kitlenin değişmemesi olabilir. Ancak yine de programın faydalı olduğuna inanıyorum ve umarım dinleyicilerimize doğru bilgileri aktarmamıza yardımcı olmuştur.

Kitaplaştırma projem yok çünkü bu konuda özel bir eğitim almadım. Konuyla ilgili olarak kaynaklar okudum ve araştırmalar yaptım, ancak bu alanda uzmanlaşmış bir kişinin daha uygun bir kitap yazabileceğine inanıyorum. Eğer bir fırsat olursa, daha geniş ölçekli bir program yapmayı düşünüyorum. Bu tür bir projeyi gerçekleştirmek için daha fazla araştırma yapmam ve uzmanlardan danışmanlık almak istiyorum, örneğin Ali Osman Hocam gibi. Şu anda böyle bir planımız yok.

Haberciliğin temelinde doğru bilgi aktarmak yatar, özellikle afet durumlarında. Böyle zamanlarda insanlar, bilgiyi uzmanından net ve anlaşılır bir şekilde almayı tercih ederler. Bu bağlamda konuk seçimlerinizi yaparken belirli kriterleriniz bulunuyor mu?

Belli bir eğitim programından geçtiniz mi?

Yoksa konuklarınızı seçerken deneyimlerinizden mi yararlanıyorsunuz?

Kişisel olarak öncelikle konuyu belirliyorum ve bu konuda araştırmalar yapan akademisyenleri araştırıyorum. Eğer internet üzerinde makaleleri varsa onları okuyorum. AFAD bizim için önemli bir kaynak; AFAD'daki yetkililere ulaşarak onları programlarımıza davet ediyoruz. Aynı şekilde, Kandilli Rasathanesi'nden de üç konuğu programa davet ettim ve onlarla yayın gerçekleştirdim. Gerçekten değerli çalışmaları olan, bu çalışmaları doğru bir şekilde sunabilen ve problemleri doğru tespit edip açıkça anlatabilen uzmanlar bizim için kritik öneme sahip. Yayıncılıkta, ne kadar bilgi sahibi olursanız olun, dinleyiciyi radyoda tutmak ve izleyiciyi televizyonda kalmaya ikna etmek zordur. Dolayısıyla bu uzmanların bilgiyi akıcı bir şekilde sunabilmesi gerekiyor. Ancak asıl kriterim, konuyla ilgili olan uzmanlık alanlarına bakarak davet etmektir.

Günümüzde teknolojinin getirdiği iletişim araçları ve uygulamaları göz önünde bulundurarak, radyonun habercilik ve bilgi aktarımında yeterli kitlelere ulaştığını düşünüyor musunuz?

Geçmişte yaşanan büyük depremler sonrasında radyoda yayınlanan afet haberlerine erişilebilir mi?

Ben radyo haberciliğinin aslında yeterli kitlelere ulaştığını düşünüyorum. Medyayı ve haberleri takip eden insanlar, haberleri genellikle belli kaynaklardan almaya yöneliyor. Örneğin, birçok kişi bir olay duyduğunda hemen Twitter'a başvuruyor. Kimileri belirli bir haber kanalını tercih ederken, kimileri ulusal kanallardan bilgi almayı seçiyor. Bazıları radyo dinlemeyi, bazıları ise Instagram veya platformlar gibi Ekşi Sözlük'ten bilgi almayı tercih ediyor. Radyo dinleyen kitle genellikle sadıktır. Belli dinleyicilerimiz var ve bu dinleyicilerden geri dönüşler alıyoruz. Bazı evlerde, uyanık oldukları süre boyunca sadece radyo açık oluyor. Radyonun, televizyonun ve gazetenin dinleyici oranlarını tam olarak bilmesem de, radyo dinlemeyi tercih eden kitle için yeterli olduğumuza inanıyorum. Eğer onlara doğru bilgiyi radyo aracılığıyla aktarıyorsak, hedefimize ulaştığımızı düşünüyorum. Bir deprem olduğunda, örneğin araç içinde olan ve telefonla ilgilenemeyen ya da televizyon izleyemeyen kişiler radyoya başvuracak. Radyolar, olay yerine giden muhabirlerle bağlantı kurarlar. Radyo dışında, haber merkezleri ve bu merkezlerin muhabirleri de bulunmaktadır; onlar doğrudan olay yerine giderler. Radyoda görsellik olmasa da, radyo dinleyen özgün bir kitle vardır. Televizyonla oransal bir kıyas yapmasam da, bu kitle için yeterli bir bilgi akışı sağladığımızı düşünüyorum.

Afetler üzerine gerçekleştirdiğiniz programlardan sonra dinleyicilerden olumlu ya da olumsuz geri dönüşler alıyor musunuz?

Bu konuda ne gibi çalışmalarınız bulunmaktadır?

Alınan olumlu ya da olumsuz geri dönüşlere istinaden programlarınızın içeriğinde ya da ilerleyişinde değişikliklere gidiliyor mu?

Yoksa program için ilk yayıntarihinde belirlenmiş bir yol haritası mı izleniyor?

Ben afet programı yaparken, "Bir Türkiye Gerçeği: Deprem" programını hazırlarken, olumlu veya olumsuz, yani tanımadığım dinleyicilerden herhangi bir geri dönüş almadım. Ancak şunu biliyorum, eğer dinleyici rahatsız olduğu bir durum varsa veya yanlış bir bilgi verildiyse, bu tür durumlarda bize mutlaka geri bildirimde bulunuyorlar. Genellikle olumlu geri dönüşler almasak da olumsuz geri dönüşler bize bir şekilde ulaşıyor. Bu geri dönüşler, bazen e-posta yoluyla gelirken, bazıları doğrudan genel müdürlüğe ulaşabiliyor. Kimileri ise Twitter üzerinden şikayetlerini dile getirebiliyor. Ancak ulaşabildiğim çevremde, olumlu geri dönüşler aldım. Tabii ki bir eleştiri de almıştım: Programın ilk bölümlerinde daha bilimsel konuların ağırlıkta olmasının rahatsızlık verdiğini duydum.

Bu eleştiri, programın daha çok günlük yaşamla ilgili konulara odaklanması gerektiğini savunuyordu. Ancak ben bu eleştiriyi kabul etmiyorum. Çünkü programın tasarımında zaten bilimsel konulara ilk bölümlerde yer verilmesi gerektiğini düşünmüştüm. Bu nedenle programın dördüncü bölümünden sonra, deprem öncesi ve sonrasında alınacak tedbirler, bina seçimi, psikolojik etkiler, deprem hikayeleri gibi daha güncel konulara odaklanmıştık. Bu, dinleyici ne kadar bilgiye sahip olursa olsun, temel bilgilere ihtiyaç duyduğumuz anlamına geliyordu. Teknik konuları ise, dinleyicilerin anlayabileceği bir şekilde sunmaya çalıştık. Başka bir deyişle, programın içeriği, programın tasarımında zaten yer aldığı şekilde ilerledi.

Diğer sorunuzla ilgili olarak, herhangi bir öneri veya geri bildirim gelmiş olsaydı, bunu elbette dikkate alırdım. Sonuçta bu tür öneriler, dinleyicilerden geldiği için önemlidir ve onların beklentilerine uygun içerikler sunmak önemlidir. Yani programın belirlenen yol haritasından sapmadan, dinleyicilerin taleplerini de göz önünde bulundurmak gerektiğini düşünüyorum.

Radyo haberciliğinde yapımcının içeriği güncel olaylara uygun seçmesi ve spikerin dinleyicilere olan biteni yalın ifadelerle aktarması esastır. Konuşma diline dayanarak yazılan haberler, basit ve kısa cümlelerden oluşmalıdır. Afet haberciliğinde, edilgen cümle yapılarına radyo haberciliğinde yer verilmesinin önemi sizce nedir?

Afet haberciliğinde aslında konunun tamamına edilgen cümleler hakim değil diye biliyorum. Yani konuyu anlatırken afet ekiplerinin ve uzmanların yaptıkları, "yapıldı, edildi, gidildi, tedavi edildi" şeklinde edilgen kalıplı cümleler kullanılıyor elbette. Ama bunun dışında etken kalıplı, etken yüklemli cümlelere de biz çok fazla yer veriyoruz. Bununla alakalı bir ayrım gerekmiyor, sadece konuyu kısa ve net, sizin de zaten belirttiğiniz gibi kısa, net ve anlaşılır bir şekilde vermek gerekiyor. Ben sadece edilgen kalıplı ifadeler kullanmıyorum. Haberlerde de sanki çok fazla kullanmıyorlar gibi geliyor. Çünkü bir yerden sonra kulağı da tırmalayıcı olur diye düşünüyorum edilgen kalıplı soruların, ifadelerin.

Afet haberleri konusunda yazarken destek aldığınız, ekibinizde bulunan bir üye var mı?

Aslında şu anda aktif olarak afet haberciliği yapmıyorum, afet programı da yapmıyorum. Ama programımız içerisinde haftada bir gün AFAD şube eğitim müdürü Tezcan BUÇAN'dan destek alıyoruz. Onunla 5 dakika, bazen 10 dakikalık bir yayın gerçekleştiriyoruz. Şu anda böyle bir çalışmamız var ama şunu biliyorum ki Ali Osman Hocam'ın her zaman kafamı karıştıran bir konu olduğunda telefonun ucunda olduğunu biliyorum ve her zaman her konuda rahatlıkla danışabileceğimi biliyorum. Yani ileride böyle bir çalışmaya tekrar girersem veya Allah korusun ama büyük bir afet yaşadığımızda yine bilgisine ve donanımına başvuracağım birincil hocalarımızdan biridir kendisi.

Afet haberciliği konusunda radyonun dünya serüvenine baktığımızda, başlangıçta radyoya basının görmüş olduğu işlev gibi, afet hazırlık konusunda ulusu kültürel olarak birleştirme işlevi yüklenmiş olmasının başlıca nedenlerinin neler olduğu söylenebilir?

Afet haberciliği konusunda diğer ülkelerde takip ettiğiniz yayınlar veya okuduğunuz kitaplar var mı?

Şu anda ele aldığımız afete hazırlık konusu, ulusu kültürel olarak birleştirme işlevini yükleniyor. TRT olarak kamu yayın kuruluşu olmamızın getirdiği en temel sorumluluklardan biri, kültürel ortamın gelişmesini desteklemek ve kuşaktan kuşağa kültürel geçişi sağlamaktır. Kamu yayıncılığının bu birleştirici misyonunu kamu yayıncılığı ilkelerinde bulabiliriz. Bu ilkeler şunlardır: Halk için yapılır, halk tarafından finanse edilir ve halk tarafından kontrol edilir. Bu, ticari yayın kuruluşlarıyla devlet yayın kuruluşlarının arasındaki temel farklardan birini oluşturur. Kamu yayın kuruluşunun hedef kitlesi tüm Türkiye nüfusunu kapsar. Yani teknik olarak tüm toplumu, her gruptan ve her bireyi dahil eder. Kamu yayın kuruluşları, toplumdaki tüm grupların farklı ihtiyaçlarını karşılayacak yayınları yapmakla yükümlüdür. Kamu yayıncılığının amacı sırasıyla bilgilendirme, eğitme ve eğlendirme üzerinedir. Ülkenin coğrafi olarak tümünü kapsar ve tüm yurttaşlara yayın hizmeti sunmayı kendine görev bilir. Ticari yayın kuruluşlarının yaklaşımı bu konuda farklıdır. Reklam verenlerin ilgisini çeken potansiyel tüketici gruplarına odaklanırlar. Biz ise, kamu yayıncısı olarak, ülkenin en uzak köşesinde yaşayan kişiye bile içeriği ulaştırma sorumluluğuna sahibiz. Yayınlarımızı hükümet, siyasi parti veya diğer güç odakları için değil, halk için yapıyoruz. Önceliğimiz yüksek izlenme oranları değil, hedef kitlemizin ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığıdır. Özellikle çocukların korunması, kamu yayıncılığının temel ilkelerindendir. Özetle, ulusu kültürel olarak birleştirme işlevini yüklenmenin sebeplerini açıklamış oldum.

Bir diğer konu olan afet haberciliği hakkında ise, yurtdışında özellikle BBC'yi takip ediyorum. Belirli bir kitabım yok; gerektiğinde internet üzerinden makalelere ve tezlere başvuruyorum. Şu an hazırladığım programlar farklı içeriklerle ilgili olduğundan afet konularından biraz uzak kaldım. Ancak, umarım yaşanmaz, eğer bir afet olursa bu konu tekrar gündemimde olacak.

Afetler üzerine yaptığınız programlarda, bir radyo istasyonunun tematik bir kanal olması için günlük yayın süresinin ne kadarının bu tür yayınlara ayrılması gerektiğini belirttiniz mi?

Eğer bir radyo istasyonu tematik bir kanal olacaksa, günlük yayın süresinin en az yüzde 75'ini bu konulara ayırması gereklidir. Diğer temaların dışındaki yayınlara yer verilecekse, bu içerikler yüzde 25 sınırlarını aşmamalıdır. Yani, temaya uygun konular, içerikler ve yayınlar yüzde 75'i oluştururken, diğer konular için ayrılan kısım yüzde 25'i geçmemelidir.

Deprem öncesi risk yönetimi ile deprem sonrası afet müdahalesi konularında yazılı gazetecilik ile görsel radyo ve TV programcılığı arasındaki temel farklar nelerdir?

Bir deprem veya afet durumunda kullanmak üzere elinizde bir liste bulunuyor mu? Yani davet edilecek konukların listesi önceden hazırlandı mı?

Bir deprem meydana geldiğinde, evet, elimizde bir liste bulunmaktadır. Bilgi almak istediğimiz konukların iletişim bilgileri bizde mevcuttur. Ayrıca, TRT Haber kanalı için TRT Haber muhabirlerinin konuk havuzları da bulunmaktadır. İhtiyaç duyulduğunda, bu muhabirlerden yardım alabilmekteyiz. Böylece ortak çalışmalar yürütebiliyoruz. Ayrıca, TRT Haber muhabirleri, gerektiğinde kendileri de konuk olabilmekte ve afet bölgesindeki olayları canlı olarak bizlere aktarabilmektedir. Bu nedenle, yayından önce konuklara ulaşmak için bir liste ve iletişim kanalları mevcuttur.

Yazılı ve görsel programcılık arasındaki temel farklar ise şunlardır: Yazılı gazeteler, haberleri bize ulaştırma sürecinde zaman açısından daha fazla gecikme yaşatabilir. Örneğin, 21 Temmuz 2017'de meydana gelen deprem, aynı günün gazetelerine yansımamış ve haberler genellikle 22 Temmuz'da manşetlere taşınmıştır. Bu, görsel ve işitsel medyadan biraz daha dezavantajlı bir durumdur. Yazılı medya, haber başlıklarını çarpıcı bir şekilde ve doğru terimlerle atmaları gerektiğinden, haberin içeriğini etkileyici bir şekilde sunmaları önemlidir. Gazetelerde genellikle afet haberi, gazetenin tamamında öncelikli bir yer bulur ve bu, okuyuculara afetin ne kadar önemli olduğunu iletmeye yardımcı olur.

Televizyon ve radyo ise hızlı bir şekilde bilgiyi izleyicilere ulaştırabilir. Aynı zamanda görsel medya olarak olay yerine götürerek afet bölgesinde neler yaşandığını gösterme imkanı sunar. Bu nedenle, temel farkları şu şekilde özetleyebilirim. Ancak, gazetenin, radyonun ve televizyonun kendi içerik üretme yöntemleri farklıdır. Yazılı medyada bilgilerin yanlış olma ihtimali düşüktür, ancak radyo ve televizyon, yanlış bilgilere daha fazla maruz kalabilir, özellikle özel medya kuruluşları için. Ancak TRT gibi kamu yayıncıları, kendi denetim mekanizmalarına sahiptir ve yanlış bilgi verme olasılığı daha düşüktür.

Japonya'da bir deprem sonrası herkes kolaylıkla medyaya çıkamıyor. Sadece devlet tarafından kabul görmüş yetkin kişiler medyada yer alabiliyor. Japonya'da herkes hemen "ben uzmanım" diyemez. Bu durumu göz önünde bulundurarak, Türkiye'de bir afet sonrasında süreç sizce nasıl işlemektedir?

Afet sonrası Türkiye'de, genellikle belirli uzmanlar medya tarafından bilgi kaynağı olarak tercih ediliyor. İsimleri burada belirtmeyeceğim, ancak bu uzmanlar genellikle televizyon kanallarında sıkça görünüyorlar. Deprem olayını değerlendirirken, genellikle şiddet ve büyüklük gibi kavramlar üzerinde yoğunlaşıyoruz gibi görünüyor. Ayrıca, ölen ve yaralanan kişi sayıları gibi bilgilere odaklanırken, olayın daha dramatik yönleriyle ilgilendiğimiz izlenimi ediniyoruz.

Japonya'daki yayınları çok iyi bilmemekle birlikte, Japonya'nın afet haberciliğinde toplumsal bilinci geliştirmeye yönelik çok sağlam bir ilerleme kaydettiğini gözlemliyorum. Çünkü Japonya'da herkes bilinçli davranıyor gibi görünüyor. Nusret Sancaklı gibi uzmanlar da Japonya'da uzun yıllar çalışmış ve deprem bilimcisi olarak görev yapmış kişiler. Kendisi bir yayın sırasında ilginç bir hikaye paylaşmıştı: Japonya'da büyük bir deprem meydana geldiğinde, Nusret Bey ve eşi dışarı çıktılar, ancak dışarıda kimseyi göremediler. Japonlar, deprem anında evlerinde sakin bir şekilde beklemeyi tercih ediyorlardı. Nusret Bey, Japonların bu bilinçli davranışını göz önüne alarak, kendilerinin yanlış yaptığını ve tekrar eve döndüklerini söylemişti.

Aslında, bizim ne kadar bilgi sahibi olduğumuz, ne kadar güvendiğimiz ve Japonya'daki insanların ne kadar kendinden emin ve bilinçli olduğunu görüyoruz. Türkiye'deki medya yayınlarına baktığımızda, konunun odak noktasının biraz dışında olduğumuzu düşünüyorum. Yapmamız gereken şey, toplumu bilinçlendiren içeriklere daha fazla yer vermektir. Ben de kendi yayınlarımda zaman zaman bu konuları ele alıyor ve bilgi veriyorum. Hangi fay hattının neden olduğunu, depremin öncü veya artçı olup olmadığını, büyük bir depremin ardından ne bekleyebileceğimizi merak ediyoruz ve bu konularda bilgi sunmalıyız. Ancak medya olarak, kitleleri etkileyebilme gücüne sahibiz ve odaklanmamız gereken şeyler başka şeylerdir.

Örneğin, ülkedeki herkesin deprem öncesi tedbirleri öğrenmesi gerektiğini, bu bilgiyi küçük çocuklardan yaşlılara kadar herkese kazandırmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu için okullar veya eğitim kurumlarına ihtiyaç yoktur. Bu, televizyon ve gazete aracılığıyla yapılabilir. Deprem anında ne yapmamız gerektiğini bilmemiz gerekir. İnsanlar bazen panik yaparlar ve bu bilgiye sahip olsalar bile kendilerini dışarıya atabilirler. Medya olarak, insanlara bu tür bilincin geliştirilmesine yardımcı olmalıyız. Örneğin, 2017 Kaş depremi sonrası gazeteleri ve televizyon haberlerini inceledim. Haberlerde korkutucu ve panik yaratıcı ifadeler kullanıldığını ve olayların somut bir şekilde anlatıldığını gördüm. Ancak, toplumsal bilinci geliştirmeye yönelik cümlelerin ve ifadelerin eksik olduğunu düşünüyorum. Bu tür ifadelerin daha fazla kullanılması gerektiğini düşünüyorum.

Medya perspektifinden 'uzmanlık' kavramına dair son sorum şu: Jeofizik Mühendisliği bölümlerinde Sismoloji Anabilim Dalları bulunmakta ve bu dallarda "Depremin Fiziği ve Etkileri" üzerine araştırmalar gerçekleştirilmektedir. Ancak medyada görüşü alınan sismolog sayısının fazla olduğunu söylemek güç. Peki medya için "deprem ve afet uzmanı" kimdir?

Afet sonrası programlara konuk seçilirken hangi kriterlere dikkat edilmeli ya da edilmektedir?

Medya perspektifinden 'deprem ve afet uzmanı' tanımına baktığımızda, aslında haber kanallarında ve televizyon programlarında bu unvanı sıkça görüyoruz. Ancak bu kişilerin eğitim durumlarını incelediğimizde, çoğunun jeofizik mühendisi veya jeodezi mühendisi olduğunu ve birçoğunun profesörlük unvanına sahip olduğunu görmekteyiz. 'Deprem uzmanı' terimi, belki de herkesin anlayabileceği bir şekilde kullanılıyor; yani "Bu konuk depremi bize anlatacak, deprem konusunda uzman." Ancak ben kişisel olarak 'deprem uzmanı' ifadesini kullanmaktan kaçınıyorum. Eğer konuklarım sismolog, jeoloji mühendisi veya inşaat mühendisi gibi spesifik bir uzmanlık alanına sahipse, onları bu uzmanlık alanlarına göre tanıtmayı tercih ediyorum. Örneğin, inşaat mühendisliği eğitimi almış ancak jeoloji üzerine ihtisas yapmış birini ele alalım.

Bu benim kişisel tercihimdir ve Ali Osman hocamın bu konudaki düşüncelerini merak ediyorum. Eğer bu konuda yanılgı içindeysem, doğrusunu öğrenmek isterim.

Evet, kesinlikle doğru düşünüyorsunuz. Bir saatlik süremiz dolduğuna göre son sorumuza da gelmiş bulunuyoruz. İki üniversite mezuniyetiniz gerçekten takdire şayan. Hem radyo-televizyonculuğu biliyorsunuz hem de Türk dilini. Hitap ederken Türk dilinin tüm inceliklerini, gerçekten milim milim kırmadan ve ezmeden kullanıyorsunuz. Bu bakımdan sizi tebrik ediyorum. Hem yapımcı olmanızın yanı sıra görsel yayıncılık ve sunuculukta da başarılı olacağınızı düşünüyorum. Doğaçlama yapabilmeniz, metinden okuma yerine, gerçekten takdire şayan. Bu nedenle sizi tebrik ediyorum. Bu yayın, gerçekten önemli bir ders kaynağı oldu. Daha önce gerçekleştirdiğimiz programın çözümlemesini arkadaşlarımız yapmıştı. Bu da onun devamı niteliğinde. Her sene sizlerin katkılarıyla habercilik bölümümüzü daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz. Biz haberci olmasak da, dersimizin adı "afet haberciliği". Öğrencilerimiz, on yıldır deprem sonrası çalışan habercileri ve uzmanları tanıma fırsatı buluyorlar. Hem deprem hakkında bilgi sahibi oluyorlar hem de habercilik pratiği kazanıyorlar. Ortak noktamız "afet haberciliği" ve bu noktada buluşabiliyoruz. İçerik düzenlemesi ve şekillendirme konusunda zaman zaman Hilal Hanım'a danışıyoruz. AFAD yetkililerini dersimize davet ettik ve öğrencilerimizle birlikte sorular üzerine çalışıyoruz. Basit görünen sorularla, konuktan yanıt alma potansiyelimiz artıyor. Soru içeriklerini geliştirmek üzerine yoğunlaştık ve formatımızı bu yönde geliştirdik. Yoğun programınıza rağmen belki dinleme fırsatınız olmuyor, ancak geri bildirimleriniz bizim için çok kıymetli. Şimdiye kadar on iki soru sorduk, ancak hiçbirini cevapsız bırakmadınız.

Bu tür programlar öncesinde ne yapılmalı? Konuklara soruları önceden göndermek doğru mu? Bunu onlara cevap hazırlama fırsatı vermek olarak değerlendirebilir miyiz?

Çünkü öğrencilere sınav öncesi soruları verdiğimizde hazırlanma fırsatı yakalıyorlar.

Siz soruları önceden mi veriyorsunuz, yoksa sorular konuklar için sürpriz mi?

Şimdi şöyle söyleyeyim: Bugün derse veya yayına katılmadan önce soruları bana ilettiniz. Soruların     önceden iletilmesi benim için önemliydi, çünkü afet haberciliği konusunda uzmanlık alanım bulunmuyor ve bu alanda fakültelerde ders de vermiyorum. Sürekli bu konuyla ilgilenmiyorum, bu yüzden sürpriz bir soruyla karşılaşma endişem vardı. Ancak, sizin gibi değerli konuklardan bilgi alacağımızda, genellikle bize soruları göndermek yerine sadece konu başlıklarını belirtiyoruz. Direkt soruları vermiyorum, çünkü bazı konuklar, eğer yayına ilk kez katılıyorlarsa, soruların cevaplarını yazıp yayında okuyabiliyorlar. Okunan cevaplar maalesef dinleyiciye çok doğal gelmiyor. Yayın sırasında doğaçlama gelen sorulara ise odaklanamayabiliyorlar. Önceden hazırlık yapmış olmalarına rağmen bazen "Bu konuyu anlattım mı?" diye düşünebiliyorlar. Dört yıldır radyo programcılığı yaptığım süre zarfında bu tür durumlarla sıkça karşılaştım. En sonunda soruları önceden verdiğim bir programda, vermemiş olsaydım daha iyi olurdu dedim. Genelde konuklarımız kendi konularında uzmandırlar. Sadece yayın tecrübesizliklerinden kaynaklanan bir heyecanları olabilir. Doğaçlama gelen soruları cevapladıklarında, yayın daha canlı ve keyifli oluyor. Bu konuda eski prodüktörlerimizden bir anıyı hatırlıyorum: Yirmi otuz yıl önce bir konuk yayına davet edilmiş, fakat yazılı cevaplarla gelmiş. Yayın başladığında konuk okumaya başlamış. Bu durumda sohbetin doğallığı kaybolmuş. Ancak deneyimli bir spiker, konuğun kağıdını alarak doğal bir sohbet ortamı yaratmış. İşte bu tür tecrübeler, bana soruları önceden vermemem gerektiğini öğretiyor.

Evet, bizim için oldukça keyifli ve güzel bir anı oldu. Hilal Hanım'a katılımı için çok teşekkür ediyoruz. Habercilik kısmını bu şekilde güçlendirdik. Tolga Bekler hocamıza da çok teşekkür ediyoruz. Hocam, eğer sesli bir sorunuz veya katkınız varsa, alabiliriz. Yayını burada sonlandırıyorum, tekrar teşekkürler.


SONUÇ


Medya, toplumun bilgilenme ihtiyacını karşılamak adına önemli bir role sahip. Bu sorumluluğun farkında olan radyo program yapımcıları, afet haberciliği konusunda özenli ve detaylı çalışmalar yürütüyorlar. Türkiye'nin deprem gibi doğal felaketlerle karşı karşıya kalma olasılığı düşünüldüğünde, medyanın bu konuda bilgilendirme görevini yerine getirme zorunluluğu daha da önem kazanıyor. Blogda ele alınan konular, radyo haberciliğindeki afet haberleri, özellikle depremlerle ilgili bilgi aktarımı, bu konuda yapılan programlar, programların hazırlık süreçleri ve konuk seçimi, bizi depremlerin sadece fiziksel yıkımlarını değil, toplumsal yansımalarını ve bilinçlenme sürecini de gözler önüne seriyor.

İstekTürkiye'de deprem gerçeğiyle yüzleşmek ve buna karşı bilinçlenmek için medyanın sunduğu imkanlardan yararlanmak esastır. Bu blogu okuduktan sonra, çevrenizdekilere de bu bilgileri aktararak bilinçlenmeye katkıda bulunabilirsiniz. Bilgi, hazırlıklı olmanın ilk adımıdır.

Hatırlatma: Unutmayın, depremlerle ilgili bilgi edinmek sadece uzmanların işi değil, her bireyin bilinçli olması ve hazırlıklı bulunması gerekmektedir. Medya, bu süreçte en önemli yardımcınızdır.

No comments:

Post a Comment