YAYIN TARİHİ
6 OCAK 2022
Riskli Yapılar Daire Başkanı Serdar CENİKLİ, hoş geldiniz. Gerçekten bugün çok önemli bir konuğumuz var. Riskli Yapılar Daire Başkanımız, sağ olsun, davetimizi kabul etti. Benim de özellikle 2012 yılında yapılan Riskli Yapılar çalıştayına katılmışlığım var. İlk yapılan çalıştaydı ve bu çalıştaya TMMOB Jeofizik Mühendisleri İstanbul Şube Oda Başkanı olarak katılmıştım ve söz almıştım. Ahmet Ercan hocamız, yapı Jeofiziği modelini ve yapıların tespitinde kullanılmasını önermişti. Yapı Jeofiziği, hasarsız incelemelerde önemli bir rol oynuyor. Bugün, bu dersimizde ya da etkinliğimizin moderasyonunu Şibgatullah arkadaşımız yapacak. Başkanımıza tekrar teşekkür ediyorum ve moderasyon için sözü Sıbgatullah’a veriyorum. Saygılarımla, iyi bir yayın olmasını diliyorum.
Teşekkürler hocam. Afet haberciliği dersimizin bu haftaki konuğu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Riskli Yapılar Daire Başkanı Sayın Serdar Canikli ve ekibi. Öncelikle sayın başkanım, hoş geldiniz. Size ve ekibinize bize bu güzel fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyoruz. Başlamadan önce teşekkür ederim. Sizi kısaca tanıyalım, Serdar Canikli kimdir?
Samsun doğumluyum ve ilk, orta, lise öğrenimlerimi Samsun'da tamamladım. 2003 yılında Selçuk Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Mezuniyetimin ardından özel sektörde saha ve şantiye şefi olarak çalıştım. Daha sonrasında Halk Bankası Genel Müdürlüğü'nde İnşaat Ekspertiz biriminde görev aldım. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda Şube Müdürü ve Daire Başkanı olarak görevlerde bulundum. Şu an üç yıldır Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nde Riskli Yapılar Dairesi Başkanı olarak çalışmaktayım. Evliyim ve iki oğlum var.
Türkiye'de Deprem Tehlikesi ve Riskli Yapıların Önemi
Türkiye, tarih boyunca pek çok depremle sarsıldı. Ne yazık ki, birçok bina bu depremlere dayanacak şekilde, mühendislik hizmeti gözetilmeden inşa edildi. 6306 sayılı 'Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi' kanunu, risk tespitini zorunlu kılmasa da, teknik gerekliliklere uymayan, beton kalitesi düşük yapıların büyük risk taşıdığı biliniyor. Peki,
- Türkiye'deki riskli yapıların sayısı nedir?
- Ya da konutunda ya da iş yerinde güvenle yaşamak veya çalışmak isteyen vatandaşlar için risk tespiti yaptırmak ne kadar elzemdir?
Aslında bu soru, Sayın hocamın da başlangıçta söylediği çalıştayın en temel konusu olan ülkedeki riskli yapı stoku nedir sorusuyla ilgilidir. Öncelikle, bu sorunun tespiti, önemli bir problemdir ve sonrasında bu sorunun çözümü için nasıl bir araç geliştirilmesi gerektiği konusu ele alındı. Bu meselelere 2012 çalıştayından önce 2011'deki Van depreminden sonra bir mevzuat geliştirilmesi gerektiği düşünüldü ve meclis tarafından bir deprem araştırma Komisyonu kuruldu. Bu komisyonun çalışmaları sonucunda 6306 sayılı kanun yürürlüğe girdi. 6306 Sayılı kanunu incelediğimizde, diğer kanunlardan farklı olarak, afet sonrasına yönelik değil, afet olmadan önce riski bertaraf etmek amacıyla yürürlüğe girdiğini görüyoruz. Bu kanun, düzenleyici, toparlayıcı ve finansman modellerini içeren bir yapıya sahiptir. Kısacası, bu kanunla dönüşüm uygulamalarına başlandı.
Şimdi, yapıların durumuna baktığımızda, ülkemizde yaklaşık 1.5 milyon binanın riskli olduğunu değerlendiriyoruz. Ancak her binanın projesini yapmak ve uygulamayı Devlete bırakmak dünya genelinde uygulanan bir yöntem değildir. Devlet, düzenleyici, önceliklendirici ve finansman modellerini geliştirir, ancak vatandaşlar, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları da bu sürecin bir parçası olmalıdır. Dolayısıyla 1.5 milyon bağımsız birimin öncelikli olarak dönüşmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ülke genelindeki yapı stokuna baktığımızda, geçmişteki yönetmelik eksikliği, mühendislik hizmeti alınmadan yapılan binalar ve ekonomik faktörler nedeniyle yapı stokumuzun kötü olduğunu biliyoruz. Bu açıdan, yaklaşık 6 milyon bağımsız birimin dönüşmesi gereken binalar olarak değerlendirilmesi yanlış olmaz.
İkinci soruya gelirsek, vatandaşlar, binalarında olası bir afet risk olduğunu düşünüyorlarsa, 6306 sayılı Kanun gereği her binanın riskli yapı testi yapılabileceğini unutmamalıdır. Eğer binanız mühendislik hizmeti almamışsa, hasarlar veya olumsuzluklar varsa, korozyon gibi ciddi sorunlar mevcutsa veya daha önce bir afet sonrası hasar kaydı varsa, vatandaşlarımızın riskli yapı testi yaptırmaları büyük fayda sağlayacaktır. Her binada riskli yapı testi yapılabilir, ancak özellikle 2000 yılından sonra inşa edilen binaların daha güvenli olduğunu bilmekte fayda var. 1998-2000 yıllarından önce inşa edilen binaların yapısal olarak risk taşıdığını biliyoruz. Bu nedenle, vatandaşlarımızın bu binalarda riskli yapı tespiti yaptırmalarını öneriyoruz.
Riskli yapıların tespit sürecinde izlenen adımlar nelerdir?
6306 sayılı kanunda riskli yapıların tespitiyle ilgili süreç detaylı olarak tanımlanmıştır. Başlangıçtan ilgili yazışmalara, itiraz mekanizmasından nasıl ilerleneceğine kadar her şey belirlenmiştir. Kısaca, bu süreci şu şekilde özetleyebilirim:
Vatandaş, riskli yapı tespiti yaptırmak istiyorsa e-devlet platformu üzerinden başvuruda bulunuyor. Bu başvuru, “ARAAD” adlı, afet riski altındaki alanların dönüşümüyle ilgili olan yazılımımız üzerinden işleniyor. Vatandaşın e-devlet üzerinden başvurusu sonrasında, seçtiği lisanslı kuruluş binanın risk değerlendirmesi için gerekli testleri yaparak bir rapor hazırlıyor. Bu rapor, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'ne elektronik ortam üzerinden sunuluyor. Eğer bina riskli olarak onaylanırsa, taşınmazın tapusuna riskli olduğuna dair bir şerh düşülüyor. Daha sonra Tapu Müdürlüğü, maliklere tebligat yapıyor ve riskli yapı tespitine ilişkin itiraz hakları konusunda bilgilendirme yapılıyor.
Eğer itiraz söz konusu olursa, bu dosya teknik heyetin gündemine alınıyor ve gerekiyorsa ek incelemeler yapılıyor. Eğer bina riskli olarak teyit edilirse, tahliye ve yıkım süreçleri başlıyor. Tahliye süreci tamamlandıktan sonra, bina yıkılıyor.
6306 sayılı kanun, dönüşüm sürecini kolaylaştırmak için bazı avantajlar da sunmaktadır. Özellikle, bina sahiplerinin tam muvafakat almadan, 2/3 çoğunlukla anlaşmalarını ve yeni yapının inşa sürecini başlatmalarını mümkün kılmaktadır. Bu, dönüşüm sürecinin hızlanmasını sağlamaktadır.
Sonuç olarak, tüm bu süreç tamamen mevzuatta tanımlıdır ve elektronik ortam üzerinden hızla yürütülmektedir.
Riskli Yapı Tespiti ve İtiraz Süreci
Son yıllarda, Türkiye genelinde artan yapı denetimleri, riskli bina tespitleri de gündeme getiriyor. Riskli olarak tespit edilen bina sayısının yüksekliği, bu binaların sahipleri ve kiracıları için endişe kaynağı olabilirken, aynı zamanda birçok kişinin aklında soru işaretleri oluşturuyor.
- Peki, ülkemizde riskli yapı tespiti yapılan binaların sayısı ne kadar?
- Ve bu binaların itiraz edilenlerle oranı nedir?
- Tapu müdürlüğüne bu tespitler hızlı bir şekilde bildiriliyor mu?
- Ve en önemlisi, riskli yapı tespiti alan kat maliklerinin itiraz hakları var mı?
Önceki açıklamamda süreci hızlıca anlattım. Tapuda dosya onaylandıktan sonra, taşınmazın tapu kütüğüne bir açıklama ekleniyor. Bu açıklama, taşınmazın riskli olduğunu gösteriyor ve herhangi bir satış veya işlem gerçekleşirse ilgili kişinin haberdar olmasını sağlıyor. 6306 Sayılı Kanun kapsamında riskli olduğuna dair bu açıklama yapılıyor. Tapu Müdürlüğü, bu açıklamayı ekledikten sonra tüm maliklere tebligat yapmaktadır. Malikler, bu tebligat sonrasında itiraz etme hakkına sahiptirler. İtiraz sürecini şöyle işletiyoruz: Genellikle mahkemeler, dava konusuyla ilgili hüküm verirken sadece o davayı değerlendirir ve dışındaki konulara karışmazlar. Bizim teknik heyetlerimiz de aynı şekilde hareket eder. Yani itiraz eden kişinin özel bir gerekçe sunmasına gerek yoktur. Teknik heyet, binanın riskli olup olmadığını teknik kriterlere göre değerlendirir ve bir karar verir. Tabii ki maliklerin itiraz hakkı vardır ve bu itirazlar da teknik heyetlerimiz tarafından değerlendirilir ve süreç bu doğrultuda ilerler.
Şimdi, bu sürecin rakamsal verilerini paylaşmak istiyorum. İlk sorumuz, risk tespiti yapılan binaların ne kadarına itiraz ediliyor? Verilere baktığımızda Türkiye genelinde bu oran yaklaşık %3'tür, İstanbul gibi büyük şehirlerde ise biraz daha yüksektir, yaklaşık %5'e çıkar. İkinci olarak, 2/3 çoğunlukla satış yapılabilmesi için gerekli olan 1/3 hissesinin satışı işlemine dair verileri incelediğimizde, İstanbul gibi büyük şehirlerde %4 civarındadır. Bu veriler, sürecin doğru bir şekilde işlediğini ve rakamsal olarak da başarılı olduğunu göstermektedir.
Bu verilerle birlikte, sürecin mevzuata uygun bir şekilde yürütüldüğü ve teknik olarak başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Elbette, hukuki olarak bazı sorunlar yaşanabilir ve bazı durumlarda mahkeme süreçleri başlayabilir. Ancak veriler, sürecin genel olarak sağlıklı bir şekilde ilerlediğini göstermektedir.
Riskli Yapıların İncelenmesinde Teknik Heyetlerin Rolü
Yıllar boyunca, doğal afetlerin ya da yapım hatalarının meydana getirdiği riskli yapılar, toplumun güvenliğini tehdit eden önemli bir sorun haline gelmiştir. Bu sorunun çözümüne yönelik atılan adımlardan biri de riskli yapıların tespitinde görev alan teknik heyetlerdir.
- Peki, bu teknik heyetler tam olarak nedir?
- Hangi disiplinlerden uzmanlardan oluşur?
- Jeofizik Mühendisi bu heyette yer alıyor mu?
- Ve bu heyetin çalışma süreci nasıl ilerler?
Teknik heyetten bahsettiğim süreçte, ülkede tespit sayılarına ya da coğrafi yakınlıklara göre 21 merkezde toplamda 26 teknik heyet oluşturduk. Özellikle İstanbul'da 5 teknik heyetimiz bulunmaktadır ve yakında altıncısını kurmayı planlıyoruz. İzmir'de ise 2 teknik heyetimiz mevcut. Diğer merkezlerde genellikle birer teknik heyetle hizmet veriyoruz. Bu teknik heyetler 7 kişiden oluşmaktadır: 4'ü üniversitelerden gelen değerli hocalarımız, 3'ü ise bakanlığımızın personelidir. Heyet üyelerimiz arasında inşaat mühendisliği, jeoloji mühendisliği ve jeofizik mühendisliği branşlarından uzmanlar bulunmaktadır. İnşaat mühendisleri genellikle yapı mekaniği anabilim dalından seçilmektedir. Ayrıca, hem bakanlık üyeleri arasında hem de akademisyenler arasında jeoloji ve jeofizik mühendisleri de görev almaktadır. Yani, her teknik heyette jeoloji veya jeofizik mühendisi mutlaka bulunmaktadır.
Kent Yenileme: Tehlikeli Binaların Gerçek Yüzü
- Binalarımız ne kadar güvende?
Kent gelişimi ve yenileme ile ilgili yasalar, vatandaşların güvenli bir ortamda yaşamalarını ve çalışmalarını sağlamak için hayati öneme sahiptir. Özellikle "Kentsel dönüşüm yasası" gibi düzenlemelerin aktif olarak uygulandığı bölgelerde. Ancak verilere daha derinlemesine baktığımızda, ortaya atılan yakıcı bir soru ortaya çıkıyor:
- Kentsel dönüşüm yasası kapsamında tespit edilen riskli bina sayısı nedir? Bu sayı yeterli mi?
Daha basit bir ifadeyle, kentsel yenileme yasası kapsamında "riskli" olarak tanımlanan binaların sayısı yeterli mi? Ve bu binaların gerçekte ne kadarı yıkım makinesinin hedefinde?
Detaylara inerken, yıkılan bina sayıları (Y), tespit edilen riskli binaların (T) sayısı ile nasıl karşılaşıyor? "Yıkım yüzdesi = (Y / T) x 100" formülü göz önüne alındığında, bu baskın sorunlara ışık tutmayı amaçlıyoruz.
Konuşmamın başında bahsetmiştim. İlk olarak rakamları paylaşayım ve ardından açıklamalarda bulunayım. Riskli yapılarla ilgili şu ana kadar elde ettiğimiz güncel verilere göre 812,425 bağımsız birimin riskli yapı olarak tespiti yapılmıştır. Bu rakamın neredeyse yarısı, yaklaşık %50'si İstanbul'da yer alan bağımsız birimlerden oluşmaktadır. 812 bin bağımsız birimin 717,041'i verilere göre yıkılmış durumdadır. Oransal olarak bakıldığında, bu binaların %91,76'sının malikleri veya ilgili belediyeler tarafından yıkıldığı görünmektedir. Bu verileri değerlendirdiğimizde, 'bu rakam yeterli mi?' sorusu gündeme gelmektedir. Elbette daha iyisi olmalıdır ve bu yönde çaba harcamaktayız. Verileri açıkladım; 1.5 milyon bağımsız birimin dönüşüm gerektiğini gösteriyor, hatta bu rakamlar 6 milyona kadar çıkabilmektedir. Bu nedenle hızlı bir eylem planına ihtiyaç vardır.
Burada önemli bir noktayı vurgulamak istiyorum: Bu kadar büyük bir sorunun sihirli bir çözümle hemen giderilemeyeceğini anlamalıyız. Devletin ve bakanlığın elinde çok büyük kaynaklar olsa bile, dünya genelinde bu tür dönüşümlerin hızlı bir şekilde gerçekleşmediğini görmekteyiz. Vatandaşın rızası alınmadan, onunla uzlaşılmadan dönüşüm yapmak mümkün değildir. Bu, inşaat yapmakla sınırlı değil; aynı zamanda vatandaşın ikna edilmesi, mülkiyet sorunlarının çözülmesi gibi ciddi zorluklar içeren bir süreçtir. Bu nedenle yerel yönetimler, kaymakamlıklar, valilikler, vatandaşlar ve devlet hep birlikte sorumluluk almalıdır.
Örnek vermek gerekirse, Japonya'da 2011 Sendai depremi sonrasında kentsel dönüşüm projelerini ziyaret ettim. İki yıl sonra gittiğimde hala temel atılıyordu ve bu süreç uzun sürdü. Örneğin Tokyo'nun merkezindeki bir kentsel dönüşüm projesi 19 yıl sürmüştür. Bu, dönüşümün ne kadar karmaşık ve zaman alıcı bir süreç olduğunu göstermektedir.
Bununla birlikte, 6306 sayılı kanunumuzun sunduğu dönüşüm araçları sadece riskli yapılarla sınırlı değildir. Riskli alanlar ve rezerv alanlar da dönüşüm kapsamındadır. Örneğin, riskli alanlarda büyük bir alanda yapı stoku belirlenir ve altyapı, imar planı ve çevre düzenlemesi gibi faktörlerle birlikte projelendirilir. Ancak riskli yapılarda daha hızlı bir şekilde risk tespiti yapılır ve dönüşüm sağlanır. Yani farklı araçları kullanarak dönüşümü gerçekleştiriyoruz.
Şu an için 1.5 milyon bağımsız birimin dönüşümünü başardık, bu da yaklaşık 6 milyon vatandaşımızın can güvenliğini sağlamış demek oluyor. Bu, yapı denetim sistemi ve deprem yönetmeliklerindeki iyileştirmelerle birlikte gerçekleşti. Ancak dönüşüm sadece inşaat yapmakla sınırlı değil. Vatandaşın rızasını almadan, onunla uzlaşmadan dönüşüm mümkün değil. Maalesef bu, riskli yapıların sadece bir bölümüdür ve diğer uygulamalar için benzer çabalar harcanmalıdır. Yani, dönüşüm sadece inşaat yapmak değil; aynı zamanda vatandaşla uzlaşmak, mülkiyet sorunlarını çözmek ve büyük problemleri ele almak anlamına gelir. Tüm bu nedenlerle yerel yönetimler, vatandaşlar ve devlet bir araya gelmelidir.
Riskli Yapı Tespitleri, Yıkım İşlemleri ve Maliyet Dağılımı
Türkiye'nin hızla değişen şehirleşme dinamikleri, birçok yapıyı "riskli" kategorisine taşıdı. Ancak pek çok kişi için bu riskli yapı tespitlerinin ne anlama geldiği, yıkım işlemlerinin kimler tarafından gerçekleştirildiği ve en önemlisi, bu süreçteki maliyetlerin kim tarafından karşılandığı konuları belirsizliklerle dolu. Bugünkü konuşmamızda,
- Riskli yapı tespitleri ve yıkım işlemleri T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından gerçekleştiriliyor mu?,
- Riskli yapı tespitleri ve yıkım işlerinin masraflarını malikler mi üstleniyor?
- Binanın yıkılması durumunda, tespit ve yıkım maliyetleri binanın paydaşları arasında nasıl bölüştürülüyor?
sorularına yanıt arayacağız.
Riskli yapı tespit işlemlerini mevzuata göre öncelikli olarak malikler gerçekleştirmelidir. Normal uygulamalarda, malikler riskli yapı tespitini yaptırırlar ve bakanlığımızın yetkilendirdiği lisanslı kurum ve kuruluşlara başvurarak riskli yapı tespitlerini yaptırabilirler. Ücretler de kendilerine aittir. Biz bakanlık olarak tespit işlemini resmen veya çevre ve şehircilik müdürlüklerimiz aracılığıyla yapma yetkisine sahibiz. Bir binanın muhtemel bir afette yıkılma veya ağır hasar görme riskinin değerlendirildiği durumlar, 6306 sayılı kanun çerçevesinde resmen resen riskli yapı tespiti yapma gerekliliği doğurur. Bu durumda, belediyeler vatandaştan riskli yapı tespiti yapılması için talepte bulunabilir veya yapı sahibi bu işlemi kendisi gerçekleştirebilir. Acil durum gerektiren binalar söz konusu ise, yıkım işlemleri ve riskli yapı tespiti tamamlandıktan sonra yıkımın sorumluluğu yine bina maliklerine aittir. Bir binanın riskli olduğu tescillendiği durumda, bu bina ya güçlendirilmelidir ya da yıkılmalıdır. Yıkım işlemleri ilgili belediye tarafından gerçekleştirilir. Eğer yıkım malikler tarafından gerçekleştirilmezse, belediye veya bakanlık 6183 sayılı amme alacakları kanunu kapsamında yıkım işlemini gerçekleştirir. Tüm bu işlemler arsa payı oranına göre sorumlular arasında bölüştürülür.
Riskli Binalar: Yıkım, Destek ve Vergi Muafiyetleri
Risk altındaki binalar ve işyerleri, hemen hemen her büyük şehrin sıkça karşılaştığı bir sorun. Ancak bu binaların yıkılması, sakinleri için zorlu bir süreç olabilir.
- Peki riskli olduğu tespiti yapılan bina veya işyerlerinin yıkımı için belirlenmiş bir takvim var mı?
- Yıkılan bu binalarda yaşayan ya da çalışan vatandaşlara ne tür destekler sunuluyor?
- Ve belki de en önemli soru: bu süreçteki resmi işlemler ve maliyetlerde herhangi bir vergi muafiyeti var mı?
Riskli yapı tespiti yapılan süreci başta anlatmıştım. Tespit işlemi, heyet sonucunun ardından veya herhangi bir itiraz olmazsa, malike yapılan tebligattan 15 gün sonra kesinleşir. Kesinleşen bu durum sonrasında ilgili belediye, maliklere tahliye ve yıkım için bir süre tanır. Bu süre minimum 60 gün olmalıdır. Yani kanun, tahliye için verilecek süreyi en az 60 gün olarak belirlemiştir. İdeal olarak, bu sürenin kısa tutulması can ve mal güvenliği açısından önemlidir. Eğer malikler ek süre talep ederlerse, en fazla 30 gün daha ek süre verilebilir. Yani toplamda 90 gün içerisinde binanın tahliye edilip yıkılması beklenir. Eğer malikler bu yükümlülüğü yerine getirmezlerse, ilgili belediye yıkımı gerçekleştirir ve bu yıkımın maliyeti maliklerden tahsil edilir.
Riskli yapı tespiti yapıldıktan sonra, kanun kapsamında vatandaşlara birtakım finansal yardımlar ve destekler sunulmaktadır. Kira yardımı veya kredi kullanımı için faiz desteği gibi seçenekler bulunmaktadır. Faiz desteği, örnek olarak, belli bir miktar kredi için bankaya ödenecek aylık taksitten devletin karşılayacağı kısmı ifade eder. Alternatif olarak, riskli yapı tespiti sonrasında taşınan vatandaşlara 18 ay süreyle belirlenen aylık kira yardımı da sağlanabiliyor.
Bunun yanında, yeni bir yapı inşa edilirken ödenecek olan belediye harçları, devir işlemleri için harçlar ve benzeri giderlerden de muafiyet sağlanmaktadır. Bu tür muafiyetler, inşaatın genel maliyetini düşünüldüğünde önemli bir finansal avantaj sağlayabilmektedir. 6306 sayılı kanun, hem mevzuat kolaylaştırma uygulamalarıyla hem de finansal yardımlarla kentsel dönüşümü cazip hale getirmekte ve böylece dönüşümü hızlandırmaktadır.
Riskli Yapı Yönetiminde Lisanslı Kuruluşların Rolü
Modern Türkiye'nin canlı kentsel manzarasında, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı, şehirlerimizin güvenliği ve sürdürülebilirliğini sağlama konusunda kritik bir rol oynar. Odaklandıkları önemli alanlardan biri, yoğun nüfuslu kentsel bölgelerde önemli bir sorun oluşturan riskli binaların yönetimidir. Eğer Türkiye'de bir mülk sahibi, emlak geliştirici, mimar veya mühendissiniz, muhtemelen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Riskli Yapılar Dairesi ve bu yapıları yöneten lisanslı kurumlar hakkında duymuşsunuzdur.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Riskli Yapılar Dairesi tarafından lisanslandırılan kurum ve kuruluşların başvuru koşulları, lisans alma süreçleri, eğitim süreleri ve bu kurumların sayısı ve yeterliliği hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Mevzuatta riskli yapı tespit işleminin sadece bakanlık tarafından lisanslandırılmış kurum veya kuruluşlar tarafından yapılabileceği belirtilmiştir. Başka bir deyişle, bir üniversite, müşavirlik kuruluşu ya da mühendis, bakanlıkça yetkilendirilmedikçe bu tespiti yapamaz. Lisans alabilmek için başvurabilecek kurum ve kuruluşlar arasında tüzel kişiliğe sahip özel kuruluşlar, yapı denetim kuruluşları, üniversiteler ve deprem araştırması yapan sivil toplum kuruluşları bulunmaktadır. Başvuru sürecinde sunulması gereken belgeler ve şartlar, Bakanlığın resmi internet sitesinde yer almaktadır.
Bir kuruluşun veya şirketin lisans alabilmesi için bünyesinde, Bakanlıkça verilen eğitimi tamamlayıp sınavdan en az 70 puan alan yetkili bir mühendisin bulunması şarttır. Bu eğitimleri, talebe ya da mevzuattaki değişikliklere göre periyodik olarak düzenliyoruz.
Riskli yapı tespit işlemlerimiz, özel bir yönetmelik olan 'Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar' kapsamında gerçekleştirilir. Bu yönetmelik, binaların yıkılma ve ağır hasar riskini değerlendirmek amacıyla oluşturulmuş olup, mevcut binaların durumlarını tespit etmek için geliştirilen pratik yönergeleri içermektedir. Mevcut 'Deprem Yönetmeliği' ise, tasarım ve güçlendirme konularına odaklanan bir yaklaşım sunar. Eğer bu yönetmelikte bir güncelleme olursa veya talep üzerine, yetkili mühendislere güncellenen bilgileri aktarmak için eğitimler düzenlenir.
Depremlerin Ardından Yapısal Risklerin Değerlendirilmesi
Yeryüzünün ta kendisini sarsan büyük depremler sonrasında sıkça akıllara gelen bir soru var: Yapılarımız ne kadar dayanıklı? Toprak sarsılır, binalar titrer ve tozlar yerini dinginliğe bıraktığında, uluslar etkilenen binaların kararlılığını değerlendirmenin göz korkutan göreviyle karşı karşıya kalır. Bu süreç hayati öneme sahiptir, çünkü deprem sonrası yapısal zayıflıklar ciddi tehlikeler oluşturabilir.
- Ancak dünya genelinde bu tür değerlendirmeler için teknik ekipler gönderiliyor mu
- Dünyada meydana gelen büyük depremlerden sonra riskli yapıların tespiti ve incelemesi için teknik bir heyet gönderiliyor mu?
- Dahası, yerel ve küresel yapı inceleme standartlarımız ne sıklıkla güncelleniyor? "Ülkemizde ve dünyada riskli yapı inceleme standartlarının güncellenme periyodu nedir?
- Dünya standartlarına uyum konusunda ne durumdayız?
Bu soru aslında teknik konularla ilgili bir soru. Şimdi burada şunu söyleyebilirim: Birinci sorunuzda, az önce bahsettiğim gibi Japonya'ya gidip yerinde incelemelerde bulunduk. JICA vasıtasıyla eğitimler aldık, incelemelerde bulunduk. Ayrıca, genellikle genel müdürlüklerimizden yurtdışına giden arkadaşlarımız da oluyor. Bu anlamda yurtdışında afetler sonrasında veya eğitimler için katılımlarımız söz konusu. Yani dünyadan kopmuş, kendi kendimize dolaşıyor durumda değiliz.
Şunu söyleyebilirim: Yönetmelikler anlamında ve özellikle deprem yönetmeliğinde son yapılan güncellemeyle, yine riskli yapıların tespit edilmesine ilişkin esaslarda güncellemeler yaptık. Hatta yakın zamanda bir güncelleme daha yapmayı planlıyoruz. İki sene önce bir düzenleme yaptık ve şimdi ihtiyaçlara göre bir güncelleme yapıyoruz. Bilimin ve akademinin geldiği son noktaya uygun şekilde yönetmeliklerimizi güncelliyoruz. Ayrıca, teknolojinin geldiği son noktayı da dikkate alarak yönetmeliklerimizi güncellemeye çalışıyoruz. Bu anlamda dünyanın gerisinde değiliz. Uygulamalarımızda Amerika, Avrupa, ve Japonya gibi ülkelerde neler yapılıyorsa, benzer uygulamaları yönetmeliklerimizde de dikkate alıyoruz.
YAPNET ve Bina Statik Hesaplamaları
Bir binanın inşaatında, temelinden çatısına kadar her detay, sonuçta sağlam, güvenli ve uzun ömürlü bir yapı oluşturmak için büyük öneme sahiptir. Bu detayların başında, binaların statik hesaplamalarının doğruluğu gelir.
- Peki, bu hesaplamalar nasıl yapılır?
- Ve tüm bu teknik hesaplamaların arasında, YAPNET adlı program ne gibi bir fark yaratır?
Şimdi, yönetmeliklerle ilgili bir takım çalışmalar yaparken aynı zamanda elektronik ortam üzerinde e-Devlet'ten başvurulup, bankalarla dahi entegreli olan bir elektronik ortamdan bahsetmeye çalışmıştım. Tüm kamu kurumları ile pek çok kamu kurumlarıyla entegre bir şekilde ilerliyoruz. Tespit dosyalarına baktığımızda geçmişten günümüze onay sürelerimiz ciddi şekilde azalmış durumda. Şu anda bir dosya Türkiye ortalamasında yaklaşık 19 günde onaylanıyor. Yakın zamanda YAPNET'i kullanmaya başladık ve tam anlamıyla devreye aldığımızda daha da hızlanacağını öngörüyoruz. Elektronik ve yazılım altyapılarını kullanmamız gerektiğini biliyorduk ve bunu hayata geçirdik. Şimdi, YAPNET'i nasıl oluşturduğumuz ve ne yaptığımız hakkında bilgi vermek istiyorum.
Yönetmelikle ilgili altyapı ile sahada karşılaşılan hususlarla ilgili çalışmaları geliştirirken yönetmeliği güncelliyorduk. Ancak piyasada kullanılan bazı programlar olduğunu biliyorsunuz, tasarımda bu programlar kullanılıyor. Pek çok program tasarımda kullanılıyor ve bunlar deprem yönetmeliklerine uygun hesaplar yaptıklarını iddia ediyorlar. Ancak her programın kendi modelleme esası ve arayüzü olduğunu, bazen bazı hataların bulunduğunu gördük. Bu nedenle raporlarda her programın resmi eğitimini verme aşamasına geldik. Yani her programın kullanımı hakkında detaylı talimatlar ve kurallar belirledik. Raporda, hangi programı kullanıyorsanız, nasıl modelleyeceğinizi ve nelere dikkat etmeniz gerektiğini anlatan bu eğitimler, programların yönetmeliklere uygun hale getirilmesi noktasına geldi. Sonuç olarak, bu işi neden bakanlık olarak yapmıyoruz diye düşündük ve YAPNET'i geliştirmeye karar verdik. YAPNET, bir Kalkınma projesidir. Riskli yapı tespiti işlemlerimizi, bina modellememizi ve hesaplarımızı otomatik olarak yapabilen, bu raporları ARAAD sistemine entegre edebilen bir ağ tabanlı uygulamadır. ARAAD ile YAPNET, dünyanın herhangi bir yerinden bilgisayarınızla giriş yaparak işlem yapabilmenizi sağlar. Bu avantajı da beraberinde getirir. Şu anda 50'den fazla ilde YAPNET kullanılmaya başlandı ve yakın bir zamanda tüm Türkiye genelinde kullanılmaya başlanacak.
Diğer programlardan farkı nedir? Aslında YAPNET, bir masaüstü uygulaması değil ve diğer programların hepsi masaüstü uygulamalardır. Programımız, riskli yapı tespitine odaklanmış bir programdır ve bir tasarım programı değildir. Ancak, otomatik olarak rapor üretebilir ve yönetmeliklere uygun bir şekilde işlemleri gerçekleştirmemize yardımcı olan bir alt yapıdır. Ayrıca, ARAAD sistemi ile entegre bir şekilde çalışan bir altyapıdır. Yurtdışında yaygın olarak kullanılan programlarla karşılaştırılamayacak bir alternatif sunmaktadır. Örneğin, SAP2000 gibi bir programın alternatifi değil, ancak benzer bir şekilde yönetmeliklere uygun sonlu eleman modelleri ve çubuk modelleri ile işlem yapabilen bir programdır.
YAPNET, başlangıçta hükümet operasyonlarını ve iletişimi kolaylaştırmak amacıyla tasarlanmış olsa da, başlangıçtaki amacının ötesine genişleyen uygulamalara sahip güçlü bir araç olduğunu kanıtladı. Gizli potansiyelini açığa çıkarırken, birçok kişinin aklındaki önemli soruları ele alacağız:
- YAPNET uygulamasını sadece bakanlık olarak mı kullanıyorsunuz? (YAPNET'i yalnızca bakanlık amaçları için mi kullanıyorsunuz?),
- Siz bunun eğitimleri ile ilgili bir şeyler düşünüyor musunuz?" (Eğitimdeki uygulamalarını düşünüyor musunuz?) ve "Üniversitelerde YAPNET dış kullanıma açık mı? (Üniversitelerde YAPNET dışarıdan erişilebilir mi?).
Eğitim, her zaman talep edilirse bakanlığımız tarafından değerlendirilir. Biz her zaman üniversitelere, odalara eğitimlere ve konferanslara gittik. Bilginin paylaşılması ile ilgili her zaman destekçisi olduk, olmaya da devam edeceğiz.
Şu anki kurguda YAPNET, ARAAD yani kentsel dönüşüm uygulamamıza entegre bir şekilde çalışıyor. Resmi olarak tespite konu olan binaların çözümüyle ilgili şu anda görev yapıyor.
Haricen kullanılabilir mi? Evet, mümkün. Altyapı müsait ise kullanılabilir. Ancak, dışarıya kullanımıyla ilgili henüz bir değerlendirmemiz söz konusu değil. Ancak, bakanlık olarak böyle bir şeyin dışarıda kullanılması, riskli yapı tespiti işlemleri için kullanılması yönünde talepler gelirse bu değerlendirilir.
Bizim tarafımızda eğitim videoları, dokümanları ve sayfamız var. Orada izleyebilir, görebilirsiniz. Aynı zamanda teorik anlatımlar da var. Sadece programı ve ara yüzü anlatmıyoruz.
Özellikle inşaat mühendisi arkadaşlar için çok faydalı olacaktır. Hatta diğer branşlardan da izleyebilir, bakabilirler. İzlemelerini tavsiye ediyorum.
Deprem Deneyleri: Türkiye ve Dünya Arasındaki Karşılaştırma
Artan deprem aktivitelerinin ardından ulusların altyapılarının büyük depremlere karşı ne kadar hazır olduğu giderek artan bir endişe kaynağı haline gelmektedir. Türkiye, kendi payına düşen deprem sarsıntılarını deneyimlemiş bir ülke olarak ulusal yapı standartlarını güçlendirmek amacıyla deprem araştırmalarına ve deneylere önemli yatırımlar yapmıştır.
- Peki, Türkiye'nin diğer benzer deprem riskine sahip ülkelerle karşılaştırıldığında bu deneylerin sayısı nasıl bir tablo ortaya koymaktadır?
- Ve daha da önemlisi, bu deneyler ulusal yapı standartlarının geliştirilmesi ve güncellenmesi üzerinde doğrudan bir etki yapmış mıdır?
Evet, bu Ankara'da Çubuk'ta yaptığımız bir deneyin görseli. Riskli yapıların tespit edilmesine ilişkin esasları yürürlüğe koymadan önce, yönetmelik hükümleri ile ilgili bir şey yazılması gerekiyordu. Değerli hocalarımızla bir çalışma ekibimiz vardı. Onlarla çalışırken, bunun bir yerden al yazla bir şey olmayacağını, deneysel bir çalışma gerektirdiğini bilimsel olarak görüştük.
Örneğin, bu yığma bir bina. Yığma bir binada malzeme dayanımları nasıl oluyor? Binanın davranışı nasıl oluyor? Bina hangi noktada göçüyor? Bunlar teorik olarak yönetmeliklerde tamamlanmış olsa da, biz bunun gerçek bir deneysel çalışma ile tespit edilmesinin kıymetli olduğunu düşündük.
Bir araştırma projesi geliştirdik ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile bir çalışma grubu oluşturduk. Bu şekilde, gerçek bir binada yani 30-40 yıllık, riskli yapı olarak teşkil edilen bir binada dış kısmına rijit bir vol duvar oluşturarak kat hizalarından yükle ve boşalt yaparak, deprem simülasyonu gerçekleştirdik.
Bu deney sonucunda ciddi veriler elde ettik. Bir de bunun ikincisi var. Onda da bir binanın bir tarafını güçlendirdik ve binayı ikiye kestik. Yine gerçek bir binaydı. 30-40 yıllık bir bina. Bir tarafını güçlendirdik, güçlendirdiğimiz taraftan diğer tarafa kuvvet uygulamak suretiyle deprem simülasyonu yaptık.
Burada yapının davranışını, malzeme özelliklerini, göçmen noktası gibi parametreler belirledik. Buna göre de buradan elde ettiğimiz raporla ve bilgi ile riskli yapıların tespit edilmesi esaslarında hükümler ortaya koyduk. Yapılan bilimsel çalışmayı hayata geçirdik ve riskli yapıların tespit edilmesine ilişkin esaslarda ilgili bölümlerini bu şekilde oluşturduk.
Tabii buna belki ülkede yapılmış gerçek bina üzerinde yapılmış ilk deney diyebiliriz. Benim bildiğim kadarıyla bizden önce yapılmış böyle bir deney yoktu. O anlamda kıymetliydi. Yapılan işler akademik olarak da çok önemli ve kıymetliydi. Yurt dışından akademisyenler geldiler, baktılar. Japonya'dan ve Almanya'dan. Onlar da laboratuvar ortamında teorik olarak ölçeklendirilerek küçültülmüş modeller üzerinde veya büyük sarsma tablolarında büyük binalar inşa edilerek yapılan deneyleri biliyorduk ama gerçek bir bina üzerinde yaşamış çevresel etkilere maruz kalmış bir binanın üzerinde yapılmış önemli bir deneydi.
Bu anlamda ülkemizde pek çok bu tarz deneyler var. Akademik camia bu konularda çalışıyor. Biz bakanlık olarak ortak bir çalışma grubu oluşturmak suretiyle böyle bir kaynak ayırdık. Bunun üzerinden de elde ettiğimiz verileri yönetmeliğe dönüştürdük. Bu anlamda da bunun çok önemli bir faaliyet olduğunu değerlendiriyorum.
Riskli Yapıların Kontrolü: Yapısal Güvenliği Sağlama
- Riskli veya hasarlı binaların potansiyel felaketleri önlemek için nasıl uygun bir şekilde değerlendirildiğinden ve izlendiğinden nasıl emin olabiliriz?
- Ev sahiplerinin binalarının güvenliğini araştırmak için başvurabilecekleri bir yol var mı?
- Riskli veya Hasarlı Binalar İçin Belirli Periyotlarda Kontrol ve Denetleme Yapılıyor mu?
- Bu denetimler için belirli bir zaman çizelgesi var mı ve bu tür denetimi gerektiren binaları tanımlamak için hangi kriterler kullanılıyor?
Riskli yapı tespit işlemlerini lisanslı kuruluşlarımız gerçekleştirir. Bu kuruluşlar, elektronik sistem üzerinden raporların dökümanını il müdürlüğümüze sunar. Ankara, İzmir ve İstanbul'da yetki devri yaptığımız il müdürlüğümüz, bu dosyaları ilgili ilçe belediyelerine gönderir. Teknik arkadaşlar, dosya üzerinden zaman zaman yerine giderek tespit dosyalarının kontrollerini gerçekleştirir.
Bunun dışında, bakanlığımızın binaların izlenmesi ile ilgili bir çalışması da var. Bu çalışma, pilot il olarak belli yerlerde başladı. Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüz bu işi yürütüyor. Biz de zaman zaman bu faaliyetleri yürüten lisanslı kuruluşların faaliyetlerini denetliyoruz. Riskli yapıların tespit edilmesine ilişkin esaslara yönelik raporların buna uygun olarak yapılıp yapılmadığına bakarız. Cezai işlem gerektirecek hususlar oluşmuşsa firma hakkında cezai işlemler de uygularız.
Teşekkürler Sayın Başkanım, sorularımız bitti. Ben kendi adıma ve arkadaşım Nurlan Mammadov adına size ve ekibinize çok teşekkür ediyorum. Bize zaman ayırıp bu kadar güzel ve değerli bilgileri verdiğiniz için. Hocam, eklemek istediğiniz bir şey varsa buyurun.
Riskli Yapıların Saptanmasında Halk Katılımının Rolü
Sayın Başkana gerçekten çok teşekkür ediyoruz. Riskli yapı, Türkiye için önemli bir konudur ve riskli yapı adedi tam olarak bilinmemektedir. İnsanların gönüllü katılımı ile riskli yapı olup olmadığı merak eden bir kişinin başvurması sonucunda, özellikle para ödeyerek lisanslı bir kuruluşa başvurması sonucunda o bina da bir deney yapılıyor, bir inceleme yapılıyor.
Kimin başvurduğu da belli değil. Depremde yıkılır ve depremde ayakta kalmaz raporu verilirse, bir kopyası belediyelerde imar müdürlüğüne, bir kopyası bakanlıktaki riskli yapı ile ilişkili müdürlüğe gönderiliyor ve 45 gün içinde yıkılıyor değil mi, Sayın Başkan?
60 gün içerisinde yıkılıyor ilave süreyi de eklersek 90 gün içerisinde yıkılıyor.
Yıkıldıktan sonra 2/3 veya 1/3 oranında her şeyinizi kaybediyorsunuz. 60 günün sonunda artık iki yol kalıyor önünüzde: Ya bakanlık ile uzlaşıp sağlanacak olan destek iki yüz bin TL seviyesinde.
Aslında iki yüz bin TL rakamı ne zamandan beri sabitlendi, Sayın Başkan? Yoksa ÜFE-TÜFE’ye bağlı olarak güncelleniyor mu? Çünkü emlak veya inşaat faaliyetleri sürekli artıyor. Acaba buna bağlı olarak bu desteklerde bir artış oluyor mu?
Hocam, şöyle söyleyeyim: Aslında bu destek miktarı yıllara göre sürekli güncelleniyor. Daha evvelki yıllarda 100 bin lira, 125 bin lira, 150 bin lira ve 200 bin lira gibi rakamlar vardı.
Riskli yapı sürecinde tüm süreci vatandaş yürütüyor. Devlet burada bu işin doğru ve hızlı bir şekilde yapılması için düzenleyici ve destek verici durumda. İsteyene doğrudan kira yardımı yapıyor ve 18 ay boyunca, isteyene kullanacağı krediye destek sağlıyor ve harç muafiyeti sağlıyor.
Vatandaş aslında geldiğimiz bu noktada, belki sizin o çalıştay yapıldığı dönemlerde bu kadar bilinmiyordu. Bakanlığın gayretleriyle bu iş pek çok yere eğitime ve çalıştaya vesaire vatandaş bilgilendirmesi için çok yere gittik. Bunların etkileri ile artık vatandaşta bir bilinç oluştu. Bakın eğitim aldığınızı söylüyorsunuz. Böyle eğitimler verilmeye başlandı ve bizler de bir şey yapmaya çalışıyoruz bu anlamda.
Vatandaş zaten binasının riskli olduğunu öngörüsü ile kendi arasında bir uzlaşıyla ne kadar borçlanacağını görüyor. Buna göre süreç ilerliyor. Az önce verilerden bahsetmiştim: Başlangıçta %2,5-3 mertebelerinde vatandaş zaten bu finansal durumu görüyor ve bunun üzerinden kabul ederek süreci ilerletiyor tabii ki. Bunun daha da artması lazım. Daha da artıracak argümanlar geliştirmek lazım.
Devlet tarafından belki de bunlar gibi çalışmalarımızı yürütüyoruz ve ne kadar çok riskli binayı bir an önce dönüştürürsek, vatandaşımızın can ve mal güvenliğini sağlarsak bizim için en doğru olan olur diye değerlendiriyoruz.
Kentsel Dönüşüm Sigortası: Bina Güvencesi
Sayın Başkan, Kentsel dönüşüm danışmanlığı eğitimini aldığım dönemde binaların sigortalanması olayı yoktu. Vatandaş, müteahhitlere olan güveni düşük olduğu için dönüşümden yana olsa da, müteahhitler bırakırsa, kaçarsa tamamlamazsa 18 ay zaten destek veriyorsunuz.
18 aydan sonra da kira desteği kesiliyor herhalde. Bu binaların tamamlanma sigortası diye bir destek biçimi geldi, doğru mu?
Güzel bir noktayı hatırlattınız, bunu hatırlattığınız çok iyi oldu hocam. Burayla ilgili soru işaretlerini cevaplamak lazım. Şimdi bakanlığımız bu noktada birden çok düzenleme yaptı. Vatandaşı koruyacak mahiyette onlardan birkaç husustan bahsedeyim.
Şimdi bir binada riskli yapı tespiti konusu oldu. Diyelim ki dönüştürecek. Burada öncelikli olarak müteahhitlerin sınıflandırılması ile ilgili düzenleme girdi. Yani herkes müteahhitlik yapamayacak. Her metrekareyi, her özellikteki her yapıyı veya projeyi her müteahhit yapamayacak. Müteahitlerin belli kriterlere göre iş bitirme, finansal yeterlilik gibi kriterlere göre sınıflandırılması söz konusu. Bu sınıflandırmayı sağlayacak ve bununla ilgili yeterlik belgesini alacak. Ondan sonra inşaat işlerine girebiliyor. Bu birincisi. Bu vatandaşı koruyucu. Bu adam müteahhit olarak güvenilir midir? Bu işi yapabilir mi? Daha önce bu büyüklükte bir iş yapmış mı? Bu soruları aslında arka tarafta cevap vermiş oluyor.
İkincisi, 6306 kapsamında yürütülen uygulamalarda teminat alınması zorunluluğu getirildi. Yani müteahhit, örneğin rakamlar üzerinden gidelim, bir apartmanın riskli yapı tespiti yapıldı. Yenisi yapılacak bu apartmanın maliyeti diyelim ki 2 milyon lira. 2 milyon liranın %10'u kadar teminatı belediyeye yatırmak zorunda. Müteahhitin %10'u kadar teminatını içeride tutuyoruz. Bu birincisi.
İkincisi, eskiden maket üzerinden satışlar oluyordu. Şimdi 6306 sayılı kanun kapsamında dönüştürülecek olan binada müteahhit, kendi fiiliyatta uygulamada bitirdiği kısmın kendine düşen kadarki kısmını %10 altında yapı denetim sistemine göre bakılıyor. %10 altında bitirme oranına göre ona karşılık gelen bağımsız birimin satışını yapabiliyor sadece. Yani müteahhit kendine işi yapmadan ve önden önden satış yaparak sattı, gitti ve bıraktı gitti durumu söz konusu değil. Fiziksel olarak binayı yerinde yapacak, hatta bitirdiği kadar %10 altında bu kısmının satışına müsaade ediyoruz. Ona karşılık gelen bağımsız birimin satışına müsaade ediyoruz.
Bir üçüncüsü, müteahhidin diyelim ki bir icra durumu var. 6306 kapsamındaki konut olan bir yere icra işlem konulamıyor.
Dolayısıyla bu anlattığımın hepsi vatandaşı koruyucu, dönüşüm sırasında vatandaşın mağdur olmasına engelleyici mevzuat hükümleri ve bunlar da şu anda hayatta ve işletiliyor.
Depremde Güvenli Yapılar: Türkiye ve Japonya
Sayın Başkanım, Sendai’ye eğitime gittiğinizi ve incelemelerde bulunduğunuzu söylediğiniz, özellikle Afet haberciliği dersi kapsamında Japon mimar ve yüksek mühendisi bizim dersimizin konuğu oldu.
Dedik ki Japonya'daki bina bir depremde niye riskli değil? Türkiye'deki bina bir depremde niye riskli?
Dedi ki Japonya’daki binada biz betonun içine demir kullanmıyoruz. Beton içine çelik kullanıyoruz bir. İkincisi tabii ki sismik izolatör sistemi kullanıyoruz. Üçüncüsü ahşap yapılaşma yapıyoruz.
Başkanım bakanlık desteği ile dönüşümü yapılan 300 bin bina içerisinde - tabii ki siz finansör olarak destekliyorsunuz - sismik izolatörlü bina var mıdır? Ya da çelik betonlu bina var mıdır?
Ben bunu merak ettim. Yani özendirmeniz var mı? Japonya'da deprem hem daha büyük oluyor. Türkiye'nin en büyük depremi 7.9 iken, Japonya'nın en büyük depremi 8.9 yani enerji olarak 30 kat daha yüksek depremler bekleniyor. Acaba böyle bir özendirmeniz ve yönlendirmeniz oluyor mu?
Dönüşüm fakat izolatörlü dönüşüm! Dönüşüm ama çelik betonlu dönüşüm! diye özendirmeniz oluyor mu?
Sayın hocam, bununla ilgili önemli bir meseleye değindiğiniz için teşekkür ederim. Bu sorunuzu değerlendirirken kendi düşüncelerimi paylaşacağım. Bu konu aslında deprem yönetmeliğinin de konusu. Önce birkaç şey söyleyeyim, sonra tam sorunuza geleceğim.
Japonya'ya yaptığımız ziyarette sadece Sendai'ye gitmedik. Tokyo ve Kyoto gibi farklı yerlere de gittik. Orada hocalardan eğitim aldık, dönüşüm yapmış hocalarla görüştük. Bakanlıklarla da görüştük. Bu uygulama 3-4 hafta sürdü.
Şunu söylemek lazım ki, bu yapıların kötü olması sadece bizde yok. Japonya'da da, Amerika'da da kötü binalar var. Elbette geçmişten gelen yapılarımız kötü ama gelişmekte olan ülkelerin hepsinde benzer şeyler yaşanmış.
Tokyo, İstanbul'a çok benziyor. 1940'larda Japonya'da ciddi bir sanayi devrimi olmuş. Tokyo'ya büyük bir göç olmuş. Bu göçün üzerine aynı bizdeki gibi gecekondulaşma söz konusu olmuş. Dolayısıyla bu insan refleksi gayet doğal.
Japonya'da da 1940'larda, 1950'lerde yaşanan büyük depremlerde çok sayıda bina yıkılmış. Hatta ahşap bina yaptıkları için, ahşap daha sünek bir yapıya sahip olduğu için yıkılma söz konusu olmamış, yangın çıkmış. Büyük Tokyo depreminde binaların büyük bir kısmı yanmış ve can ve mal kaybı yaşanmış.
Japonlar bu sorunu nasıl çözmüş? Bence bunun birden çok ayağı var. Birincisi teknoloji, ikincisi bilimsel olarak bir noktaya gelmek, üçüncüsü de ekonomi. Ülke olarak ekonominiz güçlendikçe daha konservatif, daha emniyetli, daha iyi yönetmelikler oluşturabiliyorsunuz. 50 yılda %10 olmasına göre bir tasarım yapabiliyorsunuz. Bugün bunun ekonomiyle de alakası var. Zamanla ilerleyen süreçle de, ülkenin gelişimiyle de alakası var. Dolayısıyla onlarda da bina yıkılmış.
Şu anda biliyorsunuz, yakın zamanda Florida'da Amerika'nın en pahalı lüks yeri denizde, sahilde bir bina kendi kendine göçtü. Bunlar olabiliyor.
Japonlar, deprem yönetmeliğini güncellemişler, daha konservatif yapmışlar ve hatta hesaplamalar ile ilgili işlemleri geçmişler. Sonra 1995'te bir yönetmelik yayınlıyorlar. O yönetmelikten sonra yapılan binaların da tabii ki denetim mekanizmalarını vs. geliştiriyorlar. O yönetmelikten sonra yapılan binalarda hasar çok az. Sendai depremi dünya tarihindeki en büyük depremlerden biri. 11 Mart 2011'de M9.1 büyüklüğünde olmuş, yapılarda hiçbir şey yok. Dolayısıyla bu birazcık zamanla, gelişmişlikle de alakalı.
İkincisi, bizim yönetmeliklerimiz özellikle son deprem yönetmeliğinden sonra bizde de bu kurallar, yöntemler Japonya'da, Amerika'da neyse o noktaya geldi. Yapı denetim sisteminin yürürlükte olmasıyla, hazır beton teknolojisinin de gelişmesiyle ve ekonomimizin de eskiye nazaran daha iyi noktaya gelmesiyle bunlar bir süre teşvik edildi.
Elazığ'da, İzmir'de veya başka depremlerde hasar gören, yıkılan binalar 2000 öncesinde yapılan binalar. Bu da şunu gösteriyor ki, 2000 sonrasında mekanizma içerisinden çıkan ürün sorun yaşamıyor.
Elazığ'da Mustafa Paşa Mahallesi'nde yıkılan o televizyonlarda gördüğünüz binanın hemen arka tarafında kentsel dönüşümden dönüşmüş yenisi yapılmış, binada çizik yok. Vatandaş binalarından bizim oradaki yıkım vesaire işleri izlediler.
Dolayısıyla olaya böyle yaklaşmak lazım bence. Bizim yönetmelikle ilgili artık bu noktadan sonra eksiğimiz yok. Tabii ki denetimleri yapmamız lazım, tabii ki mühendis kalitemizi artırmamız lazım. Düzgün, kaliteli ve şahsiyetli, onurlu insanları getirmemiz lazım. Özellikle sizlere burada çok görev düşüyor. Bizlere de düşüyor. İnsanımız kaliteli olursa, uygulama düzgün gider. Bu anlamda bakmak lazım olaya.
Sismik izolatörle ilgili de şu saptamayı yapacağım. Sismik izolatör, benim kendi değerlendirmeme göre, ülkemizde çokça kullanılıyor. 200 yataklı hastanelerin üzerinde, bildiğim kadarıyla Sağlık Bakanlığı sismik izolatörü kullanıyor. Ancak, Japonya'da her bina sismik izolatörlü değil. Hatta, sismik izolatörler ile ilgili ciddi çalıştaylara katıldım. Orada dernekler veya onların ilgili birimlerinin hocalarıyla görüştüm. Bu çalışmalardan elde ettiğim bilgilere göre, ülkemizde aslında çokça sismik izolatör var.
Sismik izolatör uygulaması kolay değil. Pahalı ürünler ayrı bir konu. Ayrıca, iyi tasarlanmazsa, doğru yapılmazsa mucizevi bir şey de değil. Bu, aslında sizin ihtiyaçlarınıza ve binanın önemine de bağlı. Hastanelerde neden tercih ediliyor? Şu anda ülkemizde de, depremden sonra hemen hizmet vermek durumunda olan, kıymetli cihazlar ve ciddi yatırımlar içeren binalarda, binanın hiçbir şekilde hasar almaması için kullanılıyor.
Peki, konut binalarının hepsinde sismik izolatör kullanmak bir çözüm müdür? Bana kalırsa, çok çözüm değil. Doğru tasarlanmış sünek bina tasarlamak, yönetmeliğe göre bunu yapmak, aslında yanlış yapmak oluyor.
Sismik izolatörün kullanılması ile ilgili bir Japon hocanın makalesine bakmıştım. Anlatmıştı bize. Doğru tasarlanmadığı zaman, sismik izolatör binadaki ötelenmeleri kontrol edemediğiniz için binayı çok ciddi anlamda deplasmanlara götürüp olumsuz etkiliyor. Onun için onlar genelde işte bizde de var.
Burada şunu söylemek lazım. Bizim deprem yönetmeliğimizde sismik izolatör tasarlanması ile ilgili hükümler mevcut. Bizde de bunun nasıl yapılacağı kuralı kaidesi belli. Mülkiyeti sismik izolatörlü yapmak istiyorsanız bir şekilde bir sürü firma var.
Ancak bunlar, birazcık yatırım maliyeti ile alakalı konular. Binanın önemi ile ilgili konular ve doğru tasarlamayla alakalı konular.
Bizim yönetmeliğimize göre doğru tasarlanan ve doğru yapılan binaların, yönetmelikteki kurallara uygun sistemde bence eskiye nazaran iyi durumda. Bu şekilde tasarlanarak yapıldığında depremlerde can ve mal kayıplarının olmayacağını değerlendiriyorum.
Geleceğe Yatırım Yapmak: Sismik İzolasyon ve Risk Azaltma
Özellikle afet eğitimlerinde şuna dikkat çekiliyor: Riski azaltmak ile ilgili, bir deprem öncesinde binanızın riskini azaltmak için harcamış olduğunuz 1 lira, deprem sonrası harcayacağınız 7 liradan sizi kurtarır.
Sismik izolatörlü bir binanın sismik izolatörsüz bir binaya göre maliyetinin %10 fazla olduğunu İstanbul Sismik Risk Azaltma Müdürü Kazım Gökhan Elgin Bey'e sordum. %10 yani 100 lira değil 110 lira vereceksiniz. Ancak sismik izolatörlü testler ya da deneyler deprem deneylerine baktığımız zaman özellikle %70 deprem riskini azalttığını gösteriyor.
Yani bununla ilgili deneylerle gösteriliyor ki %10 maliyet aslında vatandaş bilgilendirilirse, 100 lira değil 110 lira vereceksiniz dense, %70 deprem riskini satın alacaksınız, %70 deprem riskini azaltacaksınız dense, her vatandaş bu tür risk eğitiminden sonra tabii ki "Ben izolatörlü bina istiyorum" demesiyle bu talepler yükseldiği zaman, sizin dediğiniz gibi aksaklıklar, işte uygulamadaki bu pratikteki eksiklikler tabii ki azalabilir ve ülkemizde riske bağlı bu tehlike ya da kayıp durumlar azaltılabilir diye düşünüyorum.
Özellikle izolatör deneyleri ilgimi çok çekiyor çünkü birebir bu deneylerde her bir kattaki depremin gücü ölçülüyor. O nedenle de izolatör sistemi aslında bizim dediğimiz gibi uzak olmadığımız Mimar Sinan'ın yapmış olduğu Selatin camilerindeki temel sistemlerini, Sultanahmet'te M.S. 390 yılında Roma imparatoru I. Theodosius tarafından Mısır'dan getirilerek şimdiki yeri Sultanahmet'e dikilen dikilitaşın temel sistemi yaklaşık 600 yıldır dikili kalmasının temelinde izolatör sistemi var. O nedenle de bizim kültürümüze, coğrafyamıza uzak olmayan bir sistem ve umarım bununla ilgili uygulamalar değişebilir.
İlave etmek istediğim şey, devlet-vatandaş işbirliğinin bu riskli yapıların yer tespitinde ve dönüşümünde çok önemli olduğudur. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerine baktığımız zaman, Avrupa Birliği ülkeleri deprem enerjisinden çok faydalanıyor. Tabii ki oradaki depremler Türkiye'de olan depremler kadar büyük olmuyor ve Türkiye'deki kadar sık olmuyor. Ancak Avrupa Birliği, bu deprem enerjisini riskli yapıların tespitinde kullanıyor. Riskli yapı gönüllülerinin sayısını artırmış durumda. Bir deprem olduktan sonra depremi hisseden, "Ben hissettim" diye oradaki bakanlığa rapor ediyor. Bu sistemin adı "Deprem hissettin mi?" diye bir anket tabanı. Özellikle bunu ben kendi derslerimde inceledim. Doğu Akdeniz Deprem Merkezinin (EMSC) servisini vatandaşlarımız kullanıyor. Bu servisin dışında, Avrupa Birliği ülkelerinde kendi lokal bakanlık bünyesinde oluşturdukları ulusal "DYFI" deprem enerjisini aldın mı sistemleri var. Karşılaştırdığımız zaman, bölgesel merkezlerdeki veri ile ulusal merkezlerdeki verileri 10 kat daha fazla raporlamanın ulusal merkezlerde toplanmış olduğunu görüyoruz. Bu şekilde de riskli yapıların izlenmesi, her bir deprem sonrasında, depremin enerjisini alan ve "Ben aldım" diyerek sorunlu riskli yapılarda yaşayan kişilerce sorumlu dairelere veri olarak yollayan riskli yapı gönülleri, aslında yapıdaki risk değişimini raporlayarak, sizin gibi ve yönetiminizde olan Riskli Yapı Dönüşümü ile sorumlu olan devlet yetkililerine yardımcı oluyor. Önünüzde bir yol haritası çıkıyor.
Ülkemizde bu tür bir devlet-vatandaş işbirliğine dayalı sistemin kurulması maalesef yapılmadı ve bu nedenle bu vesile ile sizin değerlendirmeniz için öneriyorum. Özellikle Sayın Bakan Murat Kurum'un bir tweeti vardı ve belediyelere yazı yollamıştı. Her belediyeden kendi sorumlu olduğu alandaki riskli yapıları belirlemesini istemişti. Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi vatandaşlarla DYFI teknolojisi ile işbirliğine geçilse, sorumlu olduğunuz birim mesela her bir vatandaş depremde enerjiyi aldıysa bana rapor etsin dese!
Otomatik olarak, devlet-vatandaş işbirliğine dayalı riskli yapıların anlık her deprem sonrası tespiti ve değişimi belirlenemez mi?
Çünkü insanların sağlığındaki bozulmaya bağlı olarak binaların sağlığındaki bozulma, riskli yapı olarak tanımlanabilir. O binaların oturmuş olduğu alandaki bozulmalar ise, riskli alan olarak tanımlanabilir. Bunların izlenebilir olduğunu düşünüyorum, Sayın Başkanım. Bu program veya etkinlik vesilesiyle size de iletmek istedim.
Bizim bir strateji belgesimiz vardı. Bunu tüm valiliklerimiz aracılığıyla tüm maliklere duyurduk. Sayın Bakanımızın konuyla ilgili bir tweeti vardı. Bu tweette de strateji belgesine değinmişti. Tüm belediyeler, kendi yerel yönetimleri altındaki sahayı en iyi bilen kurumlardır. Sahada kuş uçsa yerel yönetimlerin haberi olur. Bu nedenle, belediyeler kendi alanlarına, yapılarına, durumlarına ve bölgelerine en iyi onlar bilir.
Belediyeler, strateji belgesindeki usul ve esaslara göre alan bazlı çalışmalar için bir çalışma hazırladı. Bu çalışmayla ilgili belli belediyelerle faaliyetler yürütülüyor.
Şu anda hala bu, sizin söylediğiniz bir önceliklendirmeye benzetilebilir.
Belki buna bağlı olarak, mevcut riskli yapılar ve riskli alan uygulamalarımız dışında yeni yapılacak uygulamalarla ilgili böyle bir şey geliştirildi. Bu konuda çalışmalar devam ediyor.
Ben daire başkanlığı olarak bir teklifte bulundum. Bununla ilgili bir projemiz var. Sizin söylediğiniz şekilde değil de, yapılarımızın tamamının hızlı bir şekilde durumunu tespit etmek ve burada bir takım önceliklendirme kriterleri belirlemek, buna göre de öncelikli alanların yerlerini belirlemek istiyoruz.
Bu aslında fiili olarak yapılıyor ama bunu teorik bir altyapıya net bir şekilde oturtarak yine aynı şekilde yazılım uygulamalarını kullanarak hayata geçirmek istiyoruz. Kafamızda projeler var. Bunu da yakın zamanda inşallah hayata geçireceğiz.
Bu konuda da bilgi verebilirim. Takdir görürse de makam tarafından bunu hayata geçireceğiz. Aynı YAPNET'te yaptığımız gibi, ARAAD'ta yaptığımız gibi, RYT'de yaptığımız gibi hayata geçireceğiz.
RYT'nin içinde hızlı tespite yönelik bir takım yöntemler var ama bunun geliştirmeye muhtaç olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle, biz burada yapay zeka teknolojisini kullanacağız. Mevcut verimiz var.
Şöyle düşünün, bizim elimizde şu anda 800.000 bağımsız birimin verisi var. Bunun yapay zeka teknolojisiyle akıllandırıldığını ve buradaki verinin kullanıldığını düşünün. Hızlı tespit metodolojisini de geliştireceğiz.
Bunlara hatta tahribatsız sismik yöntemler de kullanarak belki yapıdan hızlı bir şekilde teknolojik aletleri kullanarak veri elde etmek suretiyle o verileri kullanarak hızlı bir şekilde bunun elektronik programlar kullanarak, mesela bir telefonla, bir tabletle hızlı bir şekilde bu veriyi kullanarak verinin tüm Türkiye'nin verisinin bir yerde birleştiğini ve bunu da önceliklendirdiğimizi düşünün.
Bunun üzerinden de strateji, plan geliştirdiğimizi düşündüğümüzde kamu kaynağının daha doğru, daha hızlı ve etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamayı hedefliyoruz.
Böyle bir projemiz var. Hayata geçirebilirsek sizin dediğinize benzer.
Dediğinizde vatandaşı işin içine koyuyor olmak evet aslında bu işin sahiplenilmesi ve bir aidiyet duygusu oluşması, bir toplumsal bir çalışma olması açısından kıymetli. Ama bu konu risk tespiti olduğu için teknik anlamda biraz daha vatandaşın kendi yorumunu değerlendirmesi değil de biraz da teknik birilerinin yapıyor olmasının daha sağlıklı noktalara götüreceğini düşünüyoruz.
Tabii ki vatandaşın dönüşüm içerisinde veya bu konuların içerisine dahil ediyor olmak buna ilişkin bir proje geliştiriyor olmak sosyolojik anlamda da kıymetli. Bunu da önemsiyorum.
Birlikte Sorunları Çözmek: Hızlı Çözüme Giden Yol
Evet Sayın Başkanım, çok teşekkür ederiz. Bu, üniversite-bakanlık işbirliği ile yapılan bir ders oldu. Gerçekten, bu tür ortak akıl toplantılarını ne kadar sık yaparsak, ortak düşünceye ve ortak çözüme o kadar hızlı bir şekilde varabiliriz. Bu nedenle, bu çalışmayı sizinle birlikte yaptığımız için gerçekten çok memnunum.
Artık nerede olduğunuzun bir önemi kalmadı. Bu tür toplantılara katılmanız gerçekten çok değerli. Davetimizi kabul etmeniz gerçekten çok önemli. Öğrencilerimizin size soru sorabilmeleri çok değerli. Çünkü bakanlıklara ulaşabiliyoruz, bakanlıklar bizden uzak değil, bize kapalı değil. Bakanlıkla üniversite arasında bir duvar yok. İstenildiğinde bakanlığın çalışanları, bakanlığın yetkilileri ve görevlileri gelebiliyor, anlatabiliyor ve biz de anlayabiliyoruz.
Gerçekten, RYT ile ilgili bildiğimiz, bu toplantıdan önce %10’du. Şu anda %90 seviyesine çıktı. Umarım, sizlerin çalışmalarında daha da önemli mesafeler alınabilir.
Bir ihtiyaç durumunda öğrencilerimiz de biz akademisyenler buradayız. Her zaman bize ulaşabilirsiniz. Bu ülke hepimizin, hepimiz sorunlarımıza el birliğiyle destek verdiğimiz zaman çok kısa sürede çözüme ulaşabiliriz. Çözüm uzak değil, ama çözüm içinde çalışmamız gerekiyor.
Saygılarımı sunuyorum, iyi günler diliyorum. Tüm ekibinizin toplantıya katıldıkları için. Sizin son bir sözünüz varsa buyurun.
Hocam, ben de çok teşekkür ediyorum. Sizlere ve değerli öğrencilerimize başarılar diliyorum.
Tabii ki devletle bakanlıkla iletişime geçebiliriz. Biz birlikte pek çok üniversite ile ortak proje yürütüyoruz, eğitimlerde bulunuyoruz ve faaliyetlerde bulunuyoruz. Bizim de destek olabileceğimiz, yardımcı olacağımız bir konu olursa her zaman hazırız. Şimdi olduğu gibi her zaman katılım sağlamaya çalışırız.
Ben de böyle bir fırsatı ve imkanı verdiğiniz için, kendimizle ilgili konuları anlatabildiğimiz için çok memnun oldum. Teşekkürlerimi sunuyorum.
No comments:
Post a Comment