Sunday, September 17, 2023

Medyanın Rolü: Afet Bilinçlendirmesindeki Gücü

Afetler sırasında panik anları, belirsizlikler ve endişelerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu kritik anlarda, bilgi alma ihtiyacımız artar ve burada medyanın rolü devreye girer. Medya, afetler hakkında bilgi verme, potansiyel etkilerini duyurma ve toplumu bilinçlendirme konusunda güçlü bir rol oynamaktadır. Ancak bu ikili bir kılıçtır. Medyanın doğru ve etkili bir şekilde kullanıldığında ne kadar faydalı olabileceğini, yanlış ve sansasyonel bir şekilde kullanıldığında ise ne kadar zararlı olabileceğini küçümsememek gerekir. Biz tüketiciler için, medya yoluyla sunulan bilgilere yaklaşırken dikkatli ve eleştirel olmamız esastır. Bu yazıda, medyanın afet bilinçlendirmesindeki gücüne dair derinlemesine bir bakış sunacağız, potansiyel riskleri ve sorumlu bir medya tüketimi için nelere dikkat etmemiz gerektiğini ele alacağız. Bilgilenin, hazırlıklı olun ve her zaman doğrulama yaparak hareket edin.

Hedef kitle: Bu blog yazısı, Afet hazırlığına ilgi duyan bireyler, medya tüketimi konusunda bilinçlenmek isteyen okurlar için yazılmıştır.

Yayın Kaydı
3 Mayıs 2021


Afet haberciliği dersi Türkiye'de ilk kez açılan bir ders. Tabii ki bu derste İstanbul TRT Radyosu'nun "Bir Türkiye Gerçeği: Deprem" programı bize büyük bir motivasyon kaynağı oldu. Arkadaşlarımız programdaki soru tiplerini analiz etti ve "Soru tiplerini afet bilen insanlar olarak nasıl güncelleriz?" sorusunu sorarak güncellemeler yaptı. Bu süreçten çok şey öğrendik ve bu, bizim için temel bir kaynak haline geldi. Bu kaynağı bize ulaştırdığınız için teşekkür ederiz. Elbette afet konusunda bizler yeterli bilgi sunuyoruz. Ancak habercilik kısmında bizim dışımızda kalan önemli bir yön var. Bu eksikliği Radyo Prodüktörü Hilal Sungur Hanım'ın bize sunacağı bilgilerle tamamlayacağız.

Hilal Hanım, öncelikle davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Ali Osman hocamızın da bahsettiği gibi bu ders kapsamında "Bir Türkiye Gerçeği: Deprem" programının yayınlarını inceledik ve sizi programın yapımcısı olarak çalışmalarınızla tanımış olduk. Okuyucularımız da sizi genel olarak tanımak ister. Kendinizi tanıtır mısınız?

TRT İstanbul Radyosu'nda Radyo Prodüktörü olarak görev almaktayım. Şu anda TRT İstanbul Radyosu'nda iki programım yayımlanıyor. Biri, hafta içi her gün TRT Radyo 1'de yayınlanan “Günebakan” isimli kuşak programı. Diğeri ise pazartesi günleri TRT Türkü'de yayınlanan “Yörelerin Dansı” adında bir program. Geçmişe dönüp bakarsak, 2009 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünden mezun oldum. Mezuniyetimin hemen ardından TRT Çocuk'ta çalışmaya başladım. Tabii ki üniversitede okurken, küçük bir yayın kuruluşunda yaklaşık 2 yıl çalıştım. Bu deneyim benim için eşsizdi, adeta ikinci bir okuldu. Orada edindiğim bilgileri profesyonel meslek hayatımda ve öğrencilik dönemimde kullanmaya devam ettim. 2010 yılında İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim almaya başladım. Yani hem TRT'de çalışıyordum hem de İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okuyordum. 2018 Ocak ayından itibaren TRT İstanbul Radyosu'nda Radyo Prodüktörü olarak göreve başladım. Programlarımda her iki bölümde öğrendiğim bilgileri harmanlayarak hem kendimi hem de dinleyicileri doyuma ulaştırmayı hedefledim. Kısacası, kendim hakkında bu şekilde bilgi vermiş oldum.

Deneyimli olduğunuz için haber programcılığı üzerine değerli bilgiler öğreneceğimize inanıyorum. İlk sorumla başlamak istiyorum. Afet programları hazırlarken içerik oluşturulurken belirli bir yol izleniyor. Özellikle "Bir Türkiye Gerçeği: Deprem" programına baktığımızda, ilk yardımdan MARDİM Projesine kadar depremle ilgili birçok farklı konuda yayınlarınız mevcut. Programları hazırlarken içerik ve yayınların oluşturulmasında hangi adımlar takip edilmektedir?

Deprem Bilinci ve Hazırlığı


Hazırladığım “Bir Türkiye Gerçeği: Deprem” programı üzerinden anlatacağım. Ancak önce üzerinde durmak istediğim bazı kavramlar var. Afet programları hazırlarken iki önemli kavramın bilinmesi gerekiyor: risk ve tehlike. Bu iki kavram, benzer gibi görünse de temelde oldukça farklıdır. Risk, bir zarara uğrama olasılığını ifade ederken, tehlike, büyük zarar ya da yok olma potansiyelini tanımlar. Köpek balıkları örneğiyle açıklamak gerekirse; köpek balıklarının yoğun olduğu bir bölge tehlike oluştururken, bu bölgede yüzmek risktir. Doğal afetler de benzer bir durumu temsil eder: Afetler insan yaşamını ve toplumsal faaliyetleri kesintiye uğratıyor. Fiziksel, sosyal, kültürel ve ekonomik kayıplara neden oluyor. Depremler bir tehlike oluştururken, sağlam olmayan bir zemin üzerinde, sağlam olmayan bir binada yaşamak risktir. Öyleyse afet programları hazırlarken bu iki kavramı göz önünde bulundurarak şu soruyu sormamız gerekiyor: "Afetler kaçınılmazdır ama riski nasıl azaltabiliriz?"

Dünyada birçok doğal afet mevcut: depremler, volkanik patlamalar, tsunamiler, heyelanlar ve daha birçokları. Bunların yanı sıra biyolojik ve teknolojik afetler de yaşanıyor. Ülkemiz, jeofiziksel konumundan ötürü özellikle deprem tehlikesi altında. Meteorolojik afetler ise günümüz teknolojisiyle tahmin edilebiliyor, bu da riskin azaltılmasına yardımcı oluyor. Örneğin, bir dolu uyarısı geldiğinde, insanlar önlem alarak araçlarını koruyorlar. Ancak depremlerin ne zaman olacağını önceden tahmin etmek mümkün değil. Bu nedenle, depremleri ve onların potansiyel sonuçlarını anlamamız önemlidir.

Hazırladığım “Bir Türkiye Gerçeği: Deprem” programında, deprem konusundaki teknik ve bilimsel bilgilerin yanı sıra, MARDİM projesi hakkında da bilgi verdim. Ancak bu tür teknik bilgiler bazen hedef kitle için karmaşık ya da sıkıcı olabiliyor. Bu sebeple, hedef kitlenin öncelikle depremin bilimsel yönlerini anlaması gerektiğine inanıyorum. Programı hazırlarken önem verdiğim bir diğer konu da deprem esnasında ve sonrasında alınması gereken tedbirler. Bu konularda halkın bilinçlendirilmesi hayati öneme sahip.

Depremin Ardından Bilinçlenme ve Tecrübeler


Şimdi, bu programı hazırlarken, 26 Eylül 2019'da depremden hemen önce Ali Osman hocamla telefon görüşmesi yaptım ve kendisini programa davet ettim. Telefonu kapattıktan hemen sonra M=5 büyüklüğündeki İstanbul depremini yaşadık. O sırada İstanbul Radyosu'ndaki odamdaydım. Depremi yaşarken aklıma iki soru geldi: Birincisi, bu deprem o deprem mi dedim, beklenen Büyük İstanbul depremi mi ve şiddeti artırıp hani yerle bir mi edecek? İkincisi de, 'Evet, şu anda öğrendiğim bilgileri uygulama vakti' dedim. Masamın üzerinde kapalı bir bardak su vardı, hemen o suyu aldım. Masamın yanına küçülerek, elimle ensemi kapattım ve depremin bitmesini bekledim. Bu sırada odaya bir arkadaşım girdi ve bana şu cümleyi kurdu: 'Hilal, ne yapıyorsun? Hemen kaçalım!' Ben bunu öğrenmedim. Deprem esnasında hayat üçgeni oluşturmanız, küçülmeniz, ensenizi korumanız ve ağzınızı kapatıp su bulabiliyorsanız suyu bulmanız gerekiyor. Bu sırada deprem şiddeti azalmıştı ve sona ermişti. Binadan çıkan son kişi bendim. Gerçi spikerler ve yayın teknikerleri hala binada kalmaya devam ettiler. Deprem başladığı gibi binada olanların çoğu zaten merdivenlere ve çıkışa doğru yönelmişti. Bu olaydan sonra anladım ki bilinçlenmeye kendi içimizden başlamamız gerekiyor.

Deprem öncesi, sırası ve sonrası konularını Kandilli Rasathanesi'nden Yavuz Güneş ile konuştuk. Dedim ki, 'Bu konuya daha fazla önem vermeliyim ve daha fazla anlatmalıyım.' Sonra Japon deprem uzmanı Yoshinori Moriwaki ile bu konuyu konuştuk. İstanbul Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği'nden Doçent Doktor Yıldırım Güngör ve depreme hazırlık bilinci kazandırmak için Nusret Sancaklı ile de bu konuları konuşmaya devam ettik. Umarım işe yaramıştır. Eğer 10 kişi daha bilinçlendiyse, bu bizim için bir kazanımdır.

Afet programı hazırlarken bir diğer adımımız da yapı-zemin ilişkisini ve inşaat boyutunu ele almak oldu. İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Alper Tilki ile yapı-zemin ilişkisini ve yine saygıdeğer hocam Profesör Doktor Ali Osman Öncel ile de deprem ve inşaat ilişkisini konuştuk. İşin dinamiğinde binanın ve zeminin sağlamlığı büyük önem taşıyor ve halk bu konuda bilinçlendirilmelidir. Aslında bu konuda bilinçlenenlerden biri de benim. Bu programı yapmaya başladığımda Beylikdüzü’nde deprem öncesi 15 katlı bir binanın 10. katında yaşıyordum. Programı yaparken, binanın yaşı ve konumu gibi faktörlerin önemini anlayarak arabamızı sattık, kredi çekerek deprem sonrası yapılmış maksimum 5 katlı bir sitedeki bir binaya taşındık. Bunun ilk adımını ben attım.

Programı hazırlarken işin bir başka boyutu da herkesi ilgilendiren psikolojiydi. İnsanlar bir deprem yaşadığında travma yaşayabilirler. Evlerinin yıkılmasına gerek yok. Örneğin, bu M=5.8 depreminden sonra çevremdeki herkes, ben de dahil, durup dururken avizeye veya masanın üstünde su dolu bir kabın içine bakma ihtiyacı hissettik. Hepimizde bir anksiyete oluştu ve kaygı durum bozukluğu yaşamaya başladık. Bu nedenle, bu konunun psikolojik boyutuna dikkat çekmek için 2 farklı psikologla röportajlar gerçekleştirdim.

Afet programları içerik oluştururken ilk yardım ve afet sonrası sosyal medyada oluşan bilgi kirliliği gibi konuları ele almak da önemliydi. Özellikle 26 Eylül'deki M=5.8 depreminin ardından İstanbullular, WhatsApp gibi platformlarda dolaşan birçok asılsız iddia ve komplo teorilerine maruz kaldılar. Bu, halkın psikolojisini daha da olumsuz etkiledi. Bu nedenle, bu konuya da programda yer vermemiz gerekiyordu. Hedef kitlenin bilinçlenmesi önemliydi. Bu yüzden, bu konuyu Marmara İletişim Fakültesi'nde ders veren Uzm. Dr. Ali Murat Kırık ile ele aldık.

Afetlerde önemli bir rol oynayan kuruluşlardan biri de sivil toplum kuruluşlarıdır. Bir afet meydana geldiğinde, olaya ilk müdahale eden ekiplerden biri genellikle bu kuruluşlardır. Bu nedenle, kurtarma uzmanı Cem Baher ile bir bölüm gerçekleştirdik.

Afetlerdeki önemli aktörlerden biri de afetzedelerdir. Bu kişiler, yayın içeriklerinin dikkat çeken baş aktörleridir. İnsanlar, afetzedelerin yaşadıkları durumları görmeyi ve hayat hikayelerini dinlemeyi severler. Bu nedenle, afetzedelerden alınacak bilgiler son derece önemlidir. Ancak bu bilgileri kullanırken ve sunarken duygu sömürüsünden kaçınmak önemlidir. 99 depreminde kurtulan ve sonrasında medya tarafından kullanılan İsmail Çimen'in yaşadığı deneyim bunun bir örneğidir. Bu nedenle, afet haberciliğinde etik kurallara uygun hareket etmek gereklidir.

Bu programı hazırlarken, Düzce depreminin yıldönümü olan 12 Kasım'ı da kapsayacak şekilde, afetzedelerle yapılan röportajlarla konuyu daha da derinlemesine ele aldık.

Son olarak, medyanın, televizyon, radyo ve gazetelerin afetlerde önemli bir rol oynadığını unutmamalıyız. Sosyal medya hızlı iletişim imkanları sağlasa da, güvenilir ve doğru bilgilere ulaşmak için yeterli bir kaynak değildir. Radyonun afetlerde televizyona göre daha kritik bir rolü vardır, çünkü radyo yayını genellikle kesintisizdir ve insanlar en kritik anlarda radyo aracılığıyla haber alır. Bu nedenle, radyo müdürü Ali Fuat Bilmez ile radyonun önemini ele alan bir bölüm gerçekleştirdik. Kendisi 99 depreminde aktif olarak görev almış bir programcıdır.

Sismik İzolatörler: Depremlere Karşı Modern Savunma


Depremde binaların yıkılmamasını ve hasar görmemesini sağlayan teknolojilerin varlığından haberdar olmak ve bu bilgiyi duyurmak çok önemlidir. Bu konuda daha önceden bilgim yoktu. Ancak deprem programı hazırlarken yaptığım araştırmalar sonucu sismik izolatör adında bir teknolojiden haberdar oldum. Bu konuda kamuoyunu bilinçlendirmek, tüketicilerin ve üreticilerin taleplerini değiştirecektir. Cüneyt Tüzün ile izolatörler hakkında konuşmak bizim için kritik bir öneme sahipti. Bu teknolojinin yardımıyla, bina yıkılmaktan çok daha öte, evin içindeki eşyaların bile hareket etmediğini veya yere düşmediğini gördük. Bu gerçekten çok önemli. Uzun vadede, bu teknoloji ülkemizin ekonomisini ileriye taşıyabilir ve olası bir afetten geri adım attırmaz. Aslında bu nedenle yeni inşa edilen şehir hastanelerinde sismik izolatörler kullanılıyor. Bu, yapılan yatırımlar ve hastanenin içindeki ekipmanlar, hatta ameliyat sırasında hastaları düşünüldüğünde oldukça mantıklı. Aslında programda bu konudan daha fazla bahsedilebilir veya konu daha fazla tekrarlanabilirdi, ancak programımız 26 bölüm olarak onaylandığı için sadece 26 bölüm hazırladık. İyi ya da kötü, sizler için bir kaynak oluşturabildiysek, bunun için gerçekten mutluyum ve size teşekkür ederim.

Teşekkür ederiz, böyle bir program hazırladığınız için. Program sayesinde hem sizler yararlandınız hem de bu süreçte Ali Osman hocamızın aracılığıyla konuları tekrar gündeme getirerek daha fazla kişiye ulaştırdık. "Bir kişi de olsa önemlidir" diyerek, bu programın birçok kişiye katkı sağladığını düşünüyorum.

Bahsettiğiniz üzere, bir program, özellikle afet programı hazırlamak detaylı ve üzerinde düşünülmesi gereken bir süreç midir?

Eklemek istediğim bir şey daha var: programın başındaki sinyal bu bağlamda çok kritik. Bu sinyal, programın adının bulunduğu jingle'a benzer ve aslında programın başlığını oluşturur. Orada kullandığımız ambulans sesi ya da "sesimi duyan var mı?" ifadesi, radyoyu yeni açan bir kişinin ilgisini çekip kanalda kalmasını sağlamak amacıyla konuldu. Programın içeriğini daha çarpıcı ve dikkat çekici kılmak için bu sesleri biraz daha dramatik bir şekilde kullandık.

Burada sormak istediğim bir diğer soru ise, konukları belirliyorsunuz, evet sorular var. Peki, konuklara soruları yöneltirken, özellikle bir Jeofizik mühendisi olarak dikkat ettiğim şey, şiddet ile büyüklük arasındaki farkı bilip soruları o şekilde yönetmenizdi. 

Terminoloji dediğimiz bu bilimsel terimlerin doğruluğu açısından soruları hazırlarken bunun doğruluğunu nasıl teyit ediyorsunuz?

Doğru ve güvenilir bilgi sunma çabaları


Evet, bu konu yayıncılık açısından çok önemlidir. Özellikle kamu yayıncısı olduğumuz için verilen bilgilerin, sorulan soruların doğruluğu ve içeriği çok daha fazla öneme sahiptir. Kısacası bu konuda hata kabul edilemez bir durum söz konusudur. Programımızın spikeri Havva Emel Yayla ile ben bu programa başlarken herhangi bir bilgiye sahip değildik. Yani şu anda sahip olduğumuz bilgiye kıyasla hiçbir şey bilmiyorduk. Ancak bir vatandaş olarak sadece bilmemiz gereken bilgileri biliyorduk. Bu programı yapmaya başlarken, başlamadan hemen önce kendime bir plan çizdim. Az önce de belirttiğim gibi depremin ne olduğunu öğrenerek fay hatlarını kuşağını tanıyacağız, sonra tedbir konusunda bilgilendirme yapacağız, işin psikoloji boyutuna değineceğiz, evlerimizi seçerken nelere dikkat edeceğiz gibi konulara yöneleceğiz.

Konuyu ve sonrasında soru enformasyonu alacağımız uzman kişiyi de belirliyoruz. Bunu belirledikten sonra sıra hangi sorular üzerinde irdelemek ve konuyu ilerletmek kalıyor. İnternet bizim için aslında şu dönem çok önemli bir kaynaktır. Çünkü internet, ilgili konularla alakalı makalelere, tezlere, araştırmalara ve yapılan araştırmaların sonuçlarına ulaşmak için çok kolay bir araçtır. O yüzden ben ilk etapta interneti bu konuda bir kaynak olarak kullandım. Tüm bu verilerin bize soru hazırlama sürecini aslında bir çeşit teyit işlevi gördüğünü gördüm. Yine ilgili konuğumuzun uzmanlığını ve araştırma alanını bilmek bizim için çok önemliydi. Sorulan sorunun konu hakkında bilgisine başvurulan uzmanın araştırma alanına girmesi önemliydi.

Tüm bunlardan sonra eğer bilimsel bir konu üzerine program gerçekleştireceksek hazırlanan soruları ya da konu başlıklarını uzman konuğumuzla ben paylaşıyorum. Onlara her defasında şunları söylüyordum: "Ele aldığımız konunun uzmanı sizsiniz. Bizler sadece bu bilgilere ulaşmak isteyen vatandaşlara giden bir köprüyüz. Eksik olduğunu düşündüğünüz veya çok daha önemli bulduğunuz sorular varsa bizler bu sorulara yayın akışı içerisinde yer verebiliriz. Çünkü afet haberciliğini yapan kişi gazete, radyo veya televizyon alanında uzman olabilir ancak kamuoyunun sunduğu konunun bilimsel içeriği ile ilgili elbette konunun uzmanı kadar bilgi sahibi olması mümkün değildir. Eğer tabii o konuda akademik çalışma içerisinde değilse. O sebeple yine ben konuğumuzun görüşüne de yer vermeyi ihmal etmedim."

Yine sizin soruda değindiğiniz gibi şiddet ve büyüklük konusunda ben çevreme baktığım zaman bunun doğrusunun öğrenildiğini gördüm. Çünkü önceden sadece şiddet derlerdi ve büyüklükle şiddeti aynı zannederlerdi. İnsanlar ile arkadaşlarımla sohbet ettiğimde bunun biraz daha iyileştiğini de yine ben gözlemledim. O kadar çok deprem oluyor ki, insanlar artık araştırma yapıyorlar ve doğruyu kendileri de buluyorlar diye düşünüyorum.

Son olarak, bağlantılı iki sorumu yöneltmek istiyorum. Afet haberciliği, deprem öncesi ve deprem sonrası olarak yapılabilir. Bu, aslında zamansal bir kavramdır. 

Deprem öncesi ve deprem sonrası radyo programcılığı arasındaki temel farklar nelerdir? Bir deprem olduğunda, davet edilecek konuk listeleri önceden hazır mı?


Proaktif Afet Bilinçlendirmesi


Öncelikle şundan bahsetmek istiyorum: Olası bir afet ya da deprem durumunda ulaşacağımız konukların listesi hazır. Aslında her programcının kendi konuk arşivi bulunmaktadır. Benim elimde profesörlerden, hocalardan oluşan kaynak listeleri mevcut. Aynı şekilde arkadaşımın da farklı konukları vardır. Ancak pandemi veya deprem gibi olağanüstü durumlarda bu konukları ortak bir havuzda topluyoruz. Bu, yapılan programların hem bilgi kalitesi hem de hızlı ve doğru bilgiye ulaşma açısından büyük bir öneme sahip olmasından kaynaklanıyor. Herkes, bu ortak havuzdaki ilgili uzmanlara ulaşarak yayınlarını gerçekleştiriyor.

Bir diğer önemli nokta şudur: Belli bir konuya odaklanmamız gerekmektedir. Örneğin, deprem veya pandemi gibi durumlarda birçok yayın kuruluşu bu konunun uzmanlarıyla röportaj yapmak isteyecektir. Fakat doğru bilgi alabileceğimiz uzman sayısı sınırlıdır. Bu yüzden, aradığımız uzmanlar meşgul olabilir. Bu nedenle elimizin altında her zaman alternatif uzmanlar bulunmalıdır.

Radyo programcılığı bağlamında deprem öncesi ve sonrasını ele alırsak: Meteorolojik afetler hariç, birçok afetin ne zaman ve nerede gerçekleşeceğini bilemiyoruz. Bu nedenle, afetler meydana geldikten sonra bu konuları gündeme taşımak pek de faydalı olmuyor. Örneğin, meteoroloji, iki gün sonra yoğun kar yağışı olacağını öngörüyorken medya bu konuyu ele almazsa, vatandaş bilinçlenmez ve hazırlıksız bir şekilde dışarıya çıkar. Bu, trafikte kaosun yaşanmasına ve birçok problemin ortaya çıkmasına neden olabilir. Medyanın bu tür durumları sadece yaşandıktan sonra gündeme taşıması, etkili bir çözüm sunmaz.

Eğer afet programcılığı yapıyorsak, bu konuyu sadece yaşandıktan sonra değil, olmadan önce de gündeme taşımalıyız. Türkiye'de afetler, maalesef sıkça yaşanan gerçeklerdendir. Amacımız, afetler olduktan sonra değil, olmadan önce bu konuları programlarımızda işleyerek insanları bilinçlendirmek ve olası riskleri en aza indirmek olmalıdır.

Hilal Hanım, davetimizi tekrar kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Afet haberciliği üzerine sizin gibi deneyimli birinden değerli bilgiler edinmek bizim için bir şans.

Hilal Hanım'a gerçekten teşekkür ediyorum. Dersimizde yapmış olduğu program benim için bir can simidi oldu. Bizim dersimizden tanıştığımız için her zaman kendisine ulaşabileceğimi biliyorum. Bugün gördüğüm kadarıyla karşımda sadece bir haberci değil, verdiği tarihlerle bir sismolog da var gibi hissettim.

Bu konuda, dediğim gibi, hiçbir bilgim yok. Sadece programı yaparken öğrendiğim bilgileri de paylaşmak istedim. 

Nasıl biz bu dersi alırken haberciliği öğreniyorsak, siz de habercilik yaparken sismolojiyi öğrenmişsinizdir. Ortak bir noktada buluştuk. Buna gerçekten çok mutlu oldum. Sismoloji bilen bir haberci ya da haberciliği bilen bir sismolog demek "Afet Habercisi". Gerçekten, bu kadar ayrıntılı ve takılmadan tarihlerini dahi ifade etmenize çok mutlu oldum.

Bence eğer uzmanlık gerektiren bir alanda habercilik veya gazetecilik yapılacaksa, bu konuda az da olsa bir eğitim alınması gerektiğini düşünüyorum. Siz bu işin uzmanı olarak, eminim ki, bizim makale ve tez gibi kaynaklardan bilgi edinmeye çalıştığımız şekilde değil, çok daha derin ve önemli noktalara değiniyorsunuz.

Hilal Hanım, katılımınız ve bilgi aktarımınız için teşekkür ederim.

Sonuç:


Medyanın, afetler hakkında bilgi verme, potansiyel etkilerini duyurma ve kamuyu bilgilendirme konusundaki gücünü küçümsememek gerekir. İkili yapısı, kritik bilgilerin iletilmesi için paha biçilmez bir araç olmasının yanı sıra, yanlış kullanıldığında panik ve yanlış bilgi kaynağı olabilir. Tüketiciler olarak, medyanın potansiyel riskleri hakkında farkında olmalı ve aynı zamanda sansasyonelliğe karşı dikkatli olmalıyız. Unutmayın, medya bize bilgi verme gücüne sahipken, kendi hazırlığımız ve bilgiyi eleştirel bir şekilde değerlendirme yeteneğimiz çok önemlidir. Medyayı sorumlu bir şekilde kullanalım, kriz zamanlarında doğru, zamanında ve yapıcı bilgi paylaşımını teşvik edelim. Bilgilenmeye devam edelim, hazırlıklı olalım ve hareket etmeden önce her zaman doğrulama yapalım.

Çağrı: Medyanın afet bilincine katkısı büyük olsa da, gerçek hazırlık için bilgiyi eleştirel bir şekilde tüketmek çok önemlidir.

No comments:

Post a Comment