Tuesday, September 26, 2023

Türkiye'de Deprem Riskleri ve Tehlikeleri: Tarihsel Bir Bakış

Günümüzün hızla değişen metropolünde, İstanbul’un kalbinde yüzlerce yıl öncesinin yankıları, hareketli sokakların altında gizleniyor ve antik camilerin duvarlarında sessizce duruyor. Günümüzde depremleri anında tespit edip kaydedebilme yeteneğine sahip olsak da, İstanbul’un uzak geçmişinde meydana gelen depremlerin esrarlı sırları, yıllar boyu bize meydan okuyor. Var olduklarını biliyoruz ama bu sismik olayların tam olarak nerede gerçekleştiğini bilmiyoruz.

Şimdi, AFAD ve Kandilli Rasathanesi gibi kurumlar, günümüz depremleri hakkında değerli bilgiler sunuyor. Ancak, bu bilgiler arasında bile çelişkiler bulunmaktadır. Peki, geçmişteki depremler hakkında ne biliyoruz?

Son iki bin yıl içerisinde İstanbul, tarihine damgasını vuran bir dizi yıkıcı depremle karşılaştı. Bu sismik olaylar, genellikle İstanbul'un geçmişinin trajik bölümleri olarak belgelenmiştir. Ancak, Selçuk Sipahioğlu gibi bilim insanlarının titiz çalışmaları sayesinde, bu depremlerin hikayelerini modern Türkçeye çevirerek öğrenme şansına sahip olduk.

Ancak İstanbul'un öne çıkan en önemli özelliği tarihinden ders alabilme yeteneğidir. Tarihsel belgeleri ve antik camilerdeki yazıtları inceleyerek, sismik tehlikelere duyarlı bölgeleri tanımlayabiliyoruz. Ancak burada dikkate alınması gereken bir husus var: 1509 yılında büyük bir depremin meydana geldiğini biliyoruz, ancak tam merkezini bilemiyoruz.

Tarihin sayfalarında derinlemesine yolculuk yaparken, İstanbul'un tarihi depremlerinin gizemlerini çözümleyecek, onların saklı mesajlarını keşfedecek ve bugün bu canlı şehir üzerinde hüküm süren sismik risklerle olan ilişkisini inceleyeceğiz. İstanbul'un sismik tarihindeki sessiz tanıklarının sırlarını çözümlemek ve geçmiş ile bugün arasındaki karmaşık dansı keşfetmek için bize katılın.

Bu yazı, deprem riskleri ve tehlikeleri konusundaki önemli bir perspektifi sunacak ve İstanbul'un sismik geçmişi hakkında merakınızı gidermek için tasarlanmıştır. Ayrıca, risk ve tehlike belirleme çalışmalarının önemi, faydaları ve zorlukları gibi konuları da ele alacak ve depremle ilişkili risk ve tehlike belirleme çalışmaları hakkında derinlemesine bilgi sağlayacak. Eğer deprem riskleri ve İstanbul'un tarihi hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız, bu yazı sizin için ideal bir başlangıç olabilir.

YAYIN TARİHİ
31 MAYIS 2020


Depremler, insanlık tarihi boyunca büyük bir tehlike ve felakete yol açmış olan doğal afetlerin başında gelmektedir. Bu çalışma, depremlerin risk ve tehlike analizini incelemeyi amaçlamaktadır. Özellikle Türkiye'nin jeolojik yapısı ve tarihsel deprem verileri temel alınarak, güncel tehlikeleri ve gelecekteki riskleri değerlendireceğiz.

Bu bağlamda, depremlere dayalı risk ve tehlike belirleme çalışmalarının nasıl bir farklılık taşıdığını anlamak için, bu konuda daha fazla bilgi sunmak amacıyla bir arkadaşımız bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde açıklamalarda bulunacaktır.

Sarsılan Yaşam: Nüfusun %95'i Deprem Tehlikesinde

Ülkemizde deprem bölgelerinin haritasına göre, ülkenin %92'sinin deprem bölgeleri içinde yer aldığı gözlemlenmektedir. Nüfusun %95'i deprem tehlikesi altında yaşamaktadır. Ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98'i ve barajlarımızın %93'ü deprem bölgesindedir. Hasar ve can kaybına yol açabilecek büyük bir depremin belirli bir coğrafyada ve belirli bir zaman diliminde meydana gelme olasılığına "deprem tehlikesi" denilmektedir. Deprem tehlikesi ve risk kavramlarını açıklamak gerekirse, tehlike en basit tanımıyla bir zararın meydana gelebileceği bir durumu ifade ederken, deprem gibi bir doğal olayın varlığının zarar verebileceğini biliriz. Risk ise bu tehlikenin zarar verme olasılığını ifade eder. Daha basit bir ifadeyle, denizin içinde bir köpekbalığının olduğunu bilmek bir tehlike olarak kabul edilirken, bu tehlikenin gerçekleşme olasılığına dair suya girmenin riskini ifade eder. Ülkemizde, bu çalışmada sunulan çizelge de gösterildiği gibi, deprem temelli risk belirleme süreçlerinde önemli farklılıklar gözlenmektedir.

Çizelge, afetlerin ve depremlerin birbirleriyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Örneğin, 1509 depremi gibi küçük çaplı bir felaketten 1999 depremine kadar olan dönemde sıralama yapabiliriz. Bu sıralamada, gelecekte İstanbul'da olası büyük bir depremin riskinin olduğu ve Doğu Anadolu'da beklenen büyük depremlerin riskinin de belirgin olduğu görülmektedir. Tehlikeyi anlıyoruz ancak bu tehlikelere karşı alınan önlemler, tamamen bireyler ve idareciler tarafından alınan tedbirlerle belirlenecektir.

Şimdi, depreme bağlı risk ve tehlike belirleme çalışmalarına dair daha fazla bilgi sunmak amacıyla, çalışmanın ilerleyen bölümlerinde bir arkadaşımız açıklamalarını sürdürecektir. Tehlike, beklenen depremin büyüklüğü (M) ve bu depremin yeri (E) gibi parametreleri içerir. Gösterilen harita dışında, tarih boyunca her dönemde meydana gelmiş depremlerin yerleri görülmektedir. Bu haritaya göz attığımızda, 1912 depremi ile 1509 depremleri arasında belirli bir bölgede boşluk olduğunu gözlemliyoruz. 1999 depreminden sonra özellikle Marmara Denizi tabanında gerçekleştirilen çalışmalar, 1912 depreminin Büyükçekmece'ye kadar uzandığını ve bu uzama nedeniyle 1509 ile 1912 depremleri arasındaki "sismik boşluğun" kısaldığını ve bu kısalmanın büyük deprem tehlikesinin azalmasına neden olduğu yönünde tartışmaları beraberinde getirmiştir.

Fay Hatları Arasında: Geçmiş Depremlerin Gizemi


Şu anki bilgilere göre, tarihsel depremlerin meydana geldiği dönemleri bilmekteyiz; ancak bu depremlerin tam olarak hangi coğrafyalarda gerçekleştiğini bilmemekteyiz. Bu sorunun temel nedeni, günümüzde depremlerin konumları ve büyüklükleri dahil olmak üzere verilerin farklı kurumlar arasında değişiklik göstermesidir. Örneğin, AFAD ve KANDİLLİ gibi kuruluşlar, günümüzdeki depremlerin derinliği, büyüklüğü ve konumu konusunda bile farklı bilgilere sahiptirler. Bu farklılıklar genellikle küçük olsa da, önemli bir fark mevcuttur.

Ancak tarihsel olarak gerçekleşen depremlerin tam olarak nerede meydana geldiğini bilmemekteyiz. Bilinen tek şey, bu tarihsel depremlerin riskleridir. Örneğin, İstanbul'da son 2000 yılda yaşanan depremlerin tarihlerini bilmekteyiz. Bu bilgilere, tarihi eserlerde ve kitabelerde, depremlerin neden olduğu hasarların belirtildiği yıllarla ulaşmışızdır. Bu bilgiler, genellikle insan hayatına ve mülkiyetlere zarar vererek yazılmıştır. İnsanlar bu olaylara, "bu tarih, bizim hayatta olduğumuz ve büyük bir felakete tanık olduğumuz tarihtir" şeklinde anlam yüklemişlerdir. Örneğin, bu tarih, bir caminin yıkıldığı tarih olarak kabul edilmiştir. Tarihi eserler ve kitabeler, depremlerin neden olduğu hasarın yıllarını belirtmiştir.

Ayrıca, Selçuk Sipahioğlu gibi uzmanlar, cami kitabelerini Türkçeye çevirerek, hangi tarihte camilerin onarıldığını ve depremlerden sonra ne zaman onarıldığını belirlemiştir. Bu çalışmalar, tarihsel belgelerden yola çıkarak risk taşıyan bölgeleri tespit etmemize yardımcı olmaktadır. Özetle, elimizde 1509 depremi gibi tarihsel veriler olsa da bu depremin tam olarak nerede meydana geldiğini bilmemekteyiz. Marmara Depremi gibi depremlerin konumları da farklı yerlerde gösterilmektedir. Bu nedenle, bu depremlerin konumlarını değiştirerek ve bu depremlerin ilişkilendirilebileceği kırık sistemlerinin konumlarını değiştirerek farklı çalışmalar yürütmekteyiz.

Marmara'nın Sismik Nabzı: Doğu-Batı Salınımını Anlamak

Ancak, gözlemlediğiniz gibi, sol tarafta bulunan harita oldukça eski bir belgeye işaret etmektedir. Marmara Denizi'nin batimetrik yapısı şu an itibariyle kapsamlı bir şekilde bilinmektedir. 1894 depremi ile 1999 depremi arasındaki etkileri inceleyen bir çalışma, Ambraseys tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma, bu depremlerin etkilerinin veya sonuçlarının neredeyse aynı fay hattında meydana geldiği yönünde bir sonuca varmıştır. Bu hususu anımsadığımı belirtmeliyim. Ayrıca, 1719 ve 1754 depremleri gibi özellikle İstanbul'a yakın bölgelerde meydana gelen depremler bulunmaktadır. Tarihsel dönemde Bursa'da 1855 depremi de kayıtlara geçmiştir. 1912'de yaşanan bir diğer büyük depremin üzerinden 100 yıl geçmiştir. Tüm bu depremler, bize bir şeyi göstermektedir: Tehlikeli bir coğrafyada yer aldığımızı.

Tabii ki bu tehlike ile ilgili olarak, bu aşağıdaki tarihlerin ne ifade ettiği önemlidir: 1509 depreminden sonra 1766, 1894, 1912 ve 1999 depremleri. Bu depremlerin tarihlerini incelediğinizde, 1509 depremi Batı'ya doğru bir hareket başlatmış gibi görünüyor, ardından 1766'da doğuya doğru sıçramıştır. Daha sonra 1894'te yeniden doğudan batıya sıçramıştır. Bu, 1912 ve 1999 depremlerinde de benzer bir hareketin olduğunu göstermektedir. Bazı senaryolara göre, 1999 depremine kadar olan dönemde depremlerin batıya doğru bir göç hareketi sergilediği düşünülmektedir. Bu konuda rahmetli Balamir Üçer Hoca, Marmara Bölgesi'ndeki depremlerin aslında batıdan doğuya doğru hareket ettiğini savunmuştur. Ancak, bu iddiayı desteklemek için 1509 ve 1894 depremlerinin konumlarına bakıldığında, bu hareketin bazı istisnai durumlarla karşılandığını görmekteyiz. Özellikle, 1912'deki deprem batıya doğru bir göç sergilemiştir. Ben, yüksek lisans tezimde, Marmara Bölgesi'nde tek yönlü bir göçün olmadığını, aslında doğu ve batı arasında bir salınımın olduğunu öne sürdüm. Bu tezim, "Kuzey Anadolu Fay Zonu Depremlerinin İstatistiksel Analizi" başlığı altında yayınlandı ve bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenler için jeofizik dergilerinde yer aldı.

İstanbul'da 1509 Depreminin Yarattığı Tehlikeleri Anlamak

Bu bağlamda, 1509 yılında yaşanan depremin oluşturduğu tehlikenin temel yönlerini iyi anlıyoruz (1). Bu tarihte, İstanbul'daki nüfusun 100 bin ile 200 bin arasında olduğunu ve bu depremin meydana geldiği dönemde yıkılan bina sayısını biliyoruz. Ayrıca, o dönemde bu depreme "Küçük Kıyamet" denildiğini biliyoruz. İstanbul'da bu tür bir depremin yaklaşık 500 yılda bir tekrarlanma eğiliminde olduğu bilinmektedir. Ancak, bu tekrarlanma süresinin neredeyse 500 yıl olduğu söylenirken, günümüzdeki İstanbul nüfusunun 15 milyon ila 20 milyon arasında olduğunu unutmamak önemlidir. Bu durumda, aynı büyüklükteki bir depremin şu anki İstanbul'da çok daha büyük etkilere yol açacağı açıktır. Bu, depremlerin etkilerini değerlendirirken, tarihsel süreç içinde nüfusun arttığını, bina ve yapıların inşa ediliş tarzının değiştiğini ve bu nedenle risk değerlendirmelerinin de farklılık göstereceğini göstermektedir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, mimari yapılar genellikle ahşap ağırlıklıydı ve bu nedenle depremlerin çoğu zaman yangınlara yol açtığı belirtilmiştir. Ancak, Cumhuriyet Dönemi'nde İstanbul'da benimsenen mimari tarzın betonarme yapılar olduğunu göz önünde bulundurarak, buradaki binaların dirençsizliği, ruhsatsız yapılaşma ve denetimsizlik gibi faktörlerin, depremlerin etkilerini değiştirebileceği ifade edilebilir. Bu konular, risk analizi ve deprem sonrası etkilerin değerlendirilmesi açısından önem taşımaktadır.

1509 İstanbul Depreminin Gizemlerine Yolculuk

Tarihin sayfalarında, zamanın akışında yankılanan, insanlık tarihinde silinmez izler bırakan anlar vardır. 1509 yılı, böyle bir anı yaşadı; büyük İstanbul şehri, 1509 İstanbul Depreminin etkisiyle sarsıldı. 7.2 büyüklüğündeki bu yıkıcı olay, şehrin temellerini sarsarak arkasında büyük bir yıkım bıraktı.

Peki 1509 İstanbul Depreminde tam olarak ne oldu ve "Küçük Kıyamet" olarak adlandırılmasının ardında yatan sebep nedir? Bizi, bu tarihi depremin detaylarına dalacağımız bir zaman yolculuğuna çıkarmaya hazır mısınız?

Bu blog yazısında, 1509 İstanbul Depremini çevreleyen bazı anahtar sorulara cevap arayacağız:

1. 1509 Yılında İstanbul'un Nüfusu: 16. yüzyılın başında İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu içinde gelişen bir metropoldü. Kesin nüfus rakamları meçhul olsa da, bu dönemde şehrin 500.000 ile 700.000 arasında insanı barındırdığı tahmin edilmektedir.

2. "Küçük Kıyamet" İsimlendirmesinin Kökeni: 1509 depreminin bu korkutucu takma adını neden aldığını keşfedin.

3. İnsan Kayıpları: Depremin yol açtığı kesin ölüm sayısı belirsiz olsa da, binlerce insanın depremin şiddeti nedeniyle hayatını kaybettiğine inanılmaktadır.

4. Binalara Etkisi: Depremin gücü altında yıkılan binaların özelliklerini, Isa Kapı Kapısı ve Davut Paşa Camii gibi ikonik yapıları da içerecek şekilde keşfedin.

5. En Fazla Zarar Gören Alanlar: Yıkımın spesifik olarak hangi bölgelerde yoğunlaştığı iyi belgelenmemiş olsa da, depremin 109 cami ve 1.070 ev üzerindeki etkisi geniş bir yıkıma işaret etmektedir.

Sonuç:


Depremler konusundaki sismik tehlike ve risklerin bu incelemesinde, insanlık tarihi boyunca önemli bir tehdit oluşturan bu doğal afete derinlemesine daldık. Türkiye'nin jeolojik yapısına ve tarihsel deprem verilerine odaklanarak, mevcut kırılganlıkları ve gelecekteki riskleri değerlendirdik.

Türkiye'nin nüfusunun %95'inin deprem riski taşıyan bölgelerde yaşadığını öğrendik. Sanayi merkezlerinin ve barajların da bu bölgelerde konumlandığını gözlemledik. Deprem tehlikesi ile risk arasındaki farkı anlayarak, depremlerin bir tehlike olarak var olduğunu belirleyebilirken, bu tehlikenin zarar verme olasılığının bireylerin ve otoritelerin aldığı önlemlere bağlı olduğunu kabul ettik.

Tarihsel deprem kayıtlarının ve bu kayıtların tam coğrafi konumlarının belirsiz olması nedeniyle farklı kurumlar arasında veri değişikliğinin olduğunu gözlemledik. Ancak, tarihi belgeler, geçmiş sismik olaylar hakkında ipuçları sunarak risk taşıyan bölgelerin belirlenmesine yardımcı olmaktadır.

Marmara bölgesinin sismik geçmişine de bir göz attık. Bazıları sismik aktivitenin tek yönlü bir göç olduğunu savunsa da, diğerleri arasında doğu ve batı arasında dinamik bir salınımın olduğunu önermektedir. Bu tartışma, bu bölgedeki deprem dinamiklerinin karmaşıklığını vurgulamaktadır.

Bu bulguların sonuçlarına baktığımızda, modern bağlamımızın geçmişten önemli ölçüde farklı olduğunu görmekteyiz. Artan nüfus, inşaat uygulamalarındaki değişiklikler ve kentleşme, sismik olayların etkisini artırmada kritik roller oynamaktadır.

Son olarak, depremler ve onların ilişkili riskleri hakkındaki anlayışımız, devam eden araştırma, tetikte olma ve potansiyel felaketleri hafifletmek için proaktif önlemler gerektiren evrilen bir alandır. Okuyucularımızı bilgili kalmaya, toplum hazırlık çabalarına katılmaya ve bölgemizde deprem dayanıklılığını öncelikli kılan politikaları savunmaya teşvik ediyoruz. Birlikte, daha güvenli ve daha dayanıklı bir gelecek inşa edebiliriz.

KAYNAKLAR

Sawai, K. The 1509 Istanbul Earthquake and Subsequent Recovery


EK


  • 1509 depreminde ne oldu?
    • 1509 İstanbul depremi, Marmara Denizi'nde meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki bir depremdi. Deprem, İstanbul'da büyük hasara neden oldu ve şehirdeki birçok bina yıkıldı.
  • 1509 yılında İstanbul'un nufusu ne kadardı?
    • 1509 yılında İstanbul'un nüfusu hakkında kesin bir sayı yoktur, ancak o dönemde İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük şehirlerinden biriydi ve nüfusu hızla artıyordu. Bazı kaynaklar, 16. yüzyılın ortalarında İstanbul'un nüfusunun 500.000 ila 700.000 arasında olduğunu tahmin ediyor.
  • 1509 depremine neden küçük kıyamet dendi?
    • 1509 depremi, İstanbul'da büyük hasara ve birçok insanın ölümüne neden olan şiddetli bir depremdi. Bu nedenle, insanlar ona "Kıyamet-i Suğra" (Küçük Kıyamet) adını verdiler.
  • 1509 depreminde ölen insan sayısı nedir?
    • 1509 İstanbul depreminde ölen insan sayısı hakkında kesin bir sayı yoktur, ancak depremin şiddeti nedeniyle binlerce insanın öldüğü tahmin edilmektedir.
  • 1509 depreminde yanan ev sayısı ne kadardır?
    • Kaynaklarda 1509 İstanbul depreminde yanan ev sayısı hakkında bir bilgi bulunmamaktadır.
  • 1509 depreminde yıkılan bina sayısı nedir?
    • 1509 İstanbul depreminde yıkılan bina sayısı hakkında kesin bir sayı yoktur, ancak depremin şiddeti nedeniyle binlerce bina yıkılmıştır.
  • 1509 deprem saat kaç civarında meydana geldi?
    • 1509 İstanbul depremi saat kaçta meydana geldiği hakkında kaynaklarda bir bilgi bulunmamaktadır.
  • 1509 depreminin büyüklüğü nedir?
    • 1509 İstanbul depreminin büyüklüğü bilinmemektedir, çünkü modern deprem büyüklüğü kayıtları o dönemde mevcut değildi. Ancak, tarihi raporlar depremin son derece şiddetli olduğunu ve şehre ciddi zararlar verdiğini göstermektedir.
  • 1509 depreminde yıkılan binaların özellikleri neydi?
    • 1509 İstanbul depreminde yıkılan binaların özellikleri hakkında kaynaklarda bazı bilgiler yer almaktadır. Depremde, İsa Kapı Kapısı, 1.900 yıldır ayakta olan bir kapı, yıkıldı . Davut Paşa Camii'nin minaresinin tepesi düştü ve iki kemer ve bir kubbe kırıldı . Ayrıca, 109 cami ve 1.070 ev yıkıldı . Minarelerin birçok ucu çöktü . Ancak, yıkılan binaların özellikleri hakkında daha ayrıntılı bilgi kaynaklarda yer almamaktadır.
  • 1509 depreminde yıkımın en fazla olduğu yerler nerelerdi?
    • 1509 İstanbul depreminde yıkımın en fazla olduğu yerler hakkında kaynaklarda belirli bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, depremin şehre ciddi zararlar verdiği ve 109 cami ve 1.070 evin yıkıldığı bilinmektedir 

    No comments:

    Post a Comment