Friday, April 8, 2022

AFET : DÜZCE


Düzce AFAD Müdürü sayın Ali KARTAL’a yoğun temposu arasında bize zaman ayırıp aramızda olduğu için teşekkür ediyorum. Düzce son haftalarda öne çıkan illerimizden birisi. Çünkü Düzce’de olan bir deprem İstanbul'un taşını toprağını salladı. 

İstanbul’lu depremi hissettim diye raporlar verdi. Doğal olarak deprem sonrası Düzce'deki durumla ilgili görüntüler oldukça endişe vericiydi. Düzce 12 Kasımda 1999 Mw=7.2 büyüklüğünde bir deprem ile sarsıldı. Hayatımda ilk defa Düzce depremini İstanbul Sefaköy'de dalga dalga yerin yüzeyini nasıl dalgalandırdığını gördüğümde otobüs bekliyordum. 

İlk gördüğüm ve gözlemlediğim depremlerden birisi, yerin nasıl depremde böyle deniz dalgası gibi inişli çıkışlı hareket halinde olduğunu gördüğüm tek deprem olarak hafızalarımda kazındı. O nedenle de Düzce depreminin benim için çok önemli bir yeri var çünkü deprem Düzce'de ama ben İstanbul'dayım ve yer dalga dalga iniyor ve çıkıyor olması çok endişe ve korku verici bir durumdu. 

Depremin büyüklüğü o zamanlar 1999 yılında Mw=7.2 büyüklüğünde bir deprem ama yakın zamanda geçen haftalarda meydana gelen depremin büyüklüğü Mw=5 ila Mw=5.2 yani enerji olarak 900 kat daha küçük olan bir deprem meydana gelmesine rağmen yine İstanbul'da insanlar tedirgin oldu. Bugün Afet Haberciliği çalışmamız da üç moderatör öğrencimiz var ana moderatör de Ezgi Sezer arkadaşımız toplantıyı yönetecek. Ben tekrar AFAD müdürüme teşekkür ediyorum ve ana moderatörlük görevini bu yürütmesi için Ezgi Sezer arkadaşımıza sözü veriyorum.

Herkese merhaba bugün 2 Aralık 2021 bugün Düzce ilimizde afet risk azaltma çalışmalarından bahsedeceğiz. Koordinatörümüz Profesör Doktor Ali Osman Öncel, konuğumuza bizi kırmayıp katıldığı çok teşekkür ediyoruz, Düzce AFAD il müdürümüz Ali Kartal aramızda ve biz de Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Doğal Afetlerin Risk Yönetimi anabilim dalı yüksek lisans öğrencileri ben Ezgi Sezer, Sıbgatullah Yılmaz ve Nurlan Mammadov da moderatör olarak hep birlikte etkinliği devam ettireceğiz. Sorular hazırladık onları AFAD il müdürümüze yönelteceğiz. 

  •  Öncelikle Ali Kartal müdürüm kendinizi tanıtabilirmisiniz?

Tabi, ben Düzce doğumluyum, ilk ve orta öğrenimimi Düzce ilinde tamamladım. Düzce o tarihte Bolu iline bağlı ilçeydi. Üniversite öğrenimini de Yıldız Teknik Üniversitesi Jeodezi ve Fotogrametri yani Harita ve Kadastro Mühendisliği Bölümü'nü bitirerek mezun oldum. Sonra ki dönemde yerel yönetimler dikkatimi çekmişti. Önce işe yerel yönetimlerde başladım. Kocaeli Kuruçeşme Belediyesi'nde bir dönem çalışmam var. 2-3 yıl gibi askerlik öncesi ve askeri sonrası olmak üzere. Daha sonra Düzce'de bir yıl Cumayeri Belediyesi’nde yine son olarak sonra Gölyaka Belediyesi'nde 6 buçuk yıl ki biraz sonra belki de adı da sıkça geçecektir. 1999 Marmara depreminin doğu ucu ve depremden çok ağır etkilenen bir ilçe Gölyaka. Ben bu belediyede mühendis olarak çalışma hayatımın 1 inci yılı henüz dolmuşken 1999 depremi ile karşılaştım. Akabinde de 2004-2009 arası Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünde Mühendislik, Şube Müdürlüğü, Müdür Yardımcılığı gibi görevlerim oldu. 2009 yılında 5902 sayılı Kanun ile AFAD’ın kurulmasıyla bu kuruma geçtim ve AFAD da göreve başladım. 2009 yılının sonundan bu yana AFAD da ki görevimizi il müdürü olarak devam ettiriyorum. 17 Kasım 2021 tarihli Düzce depreminin hemen sonrasında programınıza beni konuk ettiğiniz için ben de size teşekkür ediyorum. Daha önce hocamla da bir iki defa görüşmüştük, afet haberciliği programı yapımı konusunda. Ancak daha sonra Düzce depremi olunca Düzce ile alakalı risk azaltma, afet yönetimi gibi konularda biraz daha teknik bir görüşme, ders yapabilir miyiz talebini sevinçle kabul ettim. Sizin gibi ilgili öğrenciler, Ali Osman gibi hocam olduktan sonra her zaman biz elimizdeki bilgi tecrübe ne varsa sizlere yansıtmaya her zaman çalışırız inşallah.

Çok teşekkür ediyoruz ve il müdürümüzün bize katkı sağlaması gerçekten bizim için çok mutlu edici, kırmayıp katıldığınız için teşekkür ederiz. Ali Osman hocam sizin paylaşmak istediğiniz bir şeyler var mıydı?

Ben teşekkür ediyorum Sayın Müdürümün açıklamalarına ve sizin hazırladığınız sorulara vereceği cevapları heyecanla bekliyorum. İnşallah toplantı sonunda bir değerlendirmeyi birlikte yapacağız. Teşekkür ederim.

Teşekkürler o zaman ilk sorumuza geçiyoruz. 

  • Öngörülen bir deprem miydi başlığı altında, 17 Ağustos 1999 Depremi sonrası MTA-Ankara Üniversitesi tarafından hazırlanan Düzce Alternatif Yerleşim Alanlarının Jeolojik İncelemesi" adlı raporda, Adapazarı-Düzce arasında deprem riski artan faylar olarak Düzce fayının hangi bölümü öngörülmüştü?

Güzel soru için teşekkür ederim. Bu soru ile ilgili ilginç bir hatıram var. Hocam’da hatırlar, 1999 Düzce depreminden sadece bir gün önce 11 Kasım 1999 tarihinde Sakarya Akyazı’da deprem oldu. Büyüklüğünü de Mw=5.7 diye hatırlıyorum. Mesai bitim saatine yakındı. Günün işlerini toparlayıp iş yerinden çıkmaya hazırlanırken saat 17 civarında olmuştu bu deprem. O gün MTA’dan bir kitap geldi ama inceleme fırsatım olmadı. Depremi yaşadık birkaç gün sonra işe gelince kitabı inceledim, orada Düzce ile alakalı bölümde bir cümle dikkatimi çekmişti. 1999 Depreminin Gölcük den başlayıp bir tarafı Yalova bölgesine doğru denizin altına doğru kırılması var, bir tarafı da Sakarya Arifiye, Arifiye’den sonra da Gölyaka’yı kapsayan üç kırılmanın meydana geldiğinden bahseden  bir cümle  vardı. Bu 17 Ağustos 1999 Doğu Marmara depreminde meydana gelen kırılmanın Düzce fayına bir enerji yüklediği ve yakın gelecekte Mw=7 büyüklüğünde bir depremin Düzce’de yaşanma ihtimalinin çok arttığından bahsediyordu. O kitap bana geldikten ve henüz okuyamadan 1 gün sonra Düzce depremini yaşadım. Düzce fayı aslında 73 km’dir ve bu fayın 30 km’lik kısmı 17 Ağustos 1999 depreminde kırılmıştır. Hendek- Gölyaka ilçeleri arasındaki kısım ve bu 30 km kısmı özellikle Gölyaka merkezinin tamamına yakın yıkılmıştır. Depremden sonra Düzce ye gelen yardım ve arama kurtarma ekiplerinin en çok ziyaret ettiği nokta olmuştur. Çok büyük bir yer değil Gölyaka ilçesi, 1km - 1.5km uzunluğunda bir cadde ve cadde üstünde tüm binaların birbirine kavuştuğunu görmek çok acıydı. O depremden 87 gün sonra işte bu deprem öngörülmüştü ama siz de biliyorsunuz o deprem bugün hala olmayabilirdi. Siz de biliyorsunuz depremler öngörülür, işte İstanbul içinde konuşuluyor Doğu Anadolu fayında meydana gelen depremlerden hemen sonra her gün bir hocamız televizyonda çıkıp özellikle bölgemizde bir deprem meydana geldiğinde şuralarda, bu ilde riskler arttı diyor. Ama bazen bu depremler bu tür tespitlerden çok kısa zaman sonra  olduğu gibi bazen de 10-20-30 yıl hatta 50 yıl süre geçebiliyor. Depremlerin meydana geliş periyotlarına baktığımız zaman 100, 150, 200 yıllık zamanlar çok uzun bir zaman değil. Düzce depreminin bu kitap basıldıktan çok kısa zaman sonra, hatta bana ulaştıktan 24 saat geçmeden olması enteresan bir tecrübe olmuştu benim için. 17 Ağustos depreminin doğu ucu olan Gölyaka ilçesi Efteni gölü civarı 12 Kasım depreminin başlangıç noktası yani başka bir deyişle yeni depremin batı ucu olmuştu. Düzce fayının 73 km’den kalan 43 km’lik kısmı Bolu Dağı tüneli mevkiindeki Elmalık köyüne kadar kırıldığı kesin. Elmalık bölümünden sonraki kısmın kırılıp kırılmadığı ile ilgili ben pek çok bilimsel makale okudum. Ancak uzmanların ortak düşüncesi kırılmadıysa da çok büyük bir deprem riski olmayan bir nokta. 12 Kasım 1999 tarihinde  sadece 43 kilometrelik bir fayda M=7.2 olan Düzce depremi oldukça büyük ve ivmesi çok yüksek bir deprem. Bu bölgedeki depremlerin ivmesi çok yüksek oluyor. İlimizde meydana gelen 17 Kasım 2021 tarihli depremden birkaç gün sonra Erzurum'daki deprem de aynı Mw=5 büyüklüğündeydi. Erzurum’daki 5 büyüklüğündeki depremin süresi 10 saniye civarıydı. Düzce depremi sadece beş saniyeydi. Karşılaştırmayı şöyle bir örneklersek, bir aracı düşünelim yüz kilometreye biri 5 saniyede çıkıyor diğeri 10 saniyede çıkıyor. Bu Düzce depreminin de ivmesi 12 Kasım 1999 depremi gibi çok yüksekti ve kısa sürdü. Küçük bir faydı. Gölyaka’nın doğusunda Bekiroğlu köy dediğimiz bölgede çatallanıp Düzce merkeze doğru giden bir faydı Düzce Merkeze 10 km kala biten bir faydı. Fay haritasına bakarsak Düzce fayından makas gibi ayrılan bu fay ile ilgili  muhtemel kırılmamış fay deniyordu. En son o fayımız da kırıldı, şu anda Düzce’de aktif KAF segmenti üzerinde kırılmayan başka fayımız kalmadı. Tabii ki daha sonra da konuşmaya devam edeceğiz ama, Düzce geçmiş tarihlerde bölgemizde meydana gelen depremlerden mesafe tanımaksızın hep etkilenmiştir. Bunun nedenlerinden biriside coğrafi konumu ve zemin durumu. Konu ile ilgili sorular da karşımıza çıkabilir, bu konuları orada cevaplarsak daha iyi olur diye düşünüyorum.

Deprem’de Düzce kent yerleşiminin bulunduğu yerde zemin sıvılaşmasından kaynaklı çok sayıda binanın yıkıldığı veya hasar gördüğü tespit edilmiştir. 

  • Buna bağlı olarak düzce depreminden sonra nasıl bir şehir planlama politikası izlenmiştir? 
  • Bu kapsamda AFAD’ın rolü nedir?

Evet bu yılki 12 Kasım depremi anma etkinliklerinde aynı zamanda biz Düzce İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) lansmanını yaptık. İçişleri bakanımızın Sayın Süleyman Soylu'nun da katılımıyla. Orada ben bahsetmiştim konuşmamda. Düzce hem adı kendi ismi ile bilinen faya, hem de Kuzey Anadolu Fayına çok yakın bir noktada. Bu yakınlığının yanında en önemli risklerinden birisi de Düzce’nin ana yerleşim yeri olan Merkez ilçenin Düzce ovasının ortasında ve sıvılaşma riskinin çok yüksek yerde olması. Düzce alüvyon bir ova ve yaklaşık olarak en derin noktası 200-250 metre seviyelere gittiğinden bahsediliyor. Yukarılardan gelen başta Melen Çayı olmak üzere diğer derelerin taşıdığı alüvyon topraktan oluşmuş bir yer Düzce Ovası. Bu ova Efteni gölü civarında bataklık kısmı hariç hemen hemen tamamı Düzce şehrinin merkezi dışında ilçe, belde ve köylerden oluşan bir çok yerleşim birimini de barındırıyor içinde. Sıvılaşma riskimiz var. 1999 depreminden sonra Sakarya'da ve Düzce'de gördüğüm izlenimleri söylemek istiyorum. Düzce zemin olarak mesela Sakarya'dan biraz daha iyi. 1999 depreminde Sakarya'da yeni binada hasar adına çizik yok ama bina yan yatmış yanındaki binaya yaslanmış. Pek çok bina gördük böyle. Orada yine binalarda yeraltı suyundan dolayı hiç bodrum kat yapılamayan Sakarya Merkez için söylüyorum. Şu anda yeni yerleşim yerleri daha  güvenlikli. Düzce oraya göre zemin yönünden  daha iyi. En azından Bodrum yapma durumu var. Su seviyesi hemen hemen sıfıra yakın değil bir 3-4 hatta 5 metrelik derinliklere kadar çok rahat bodrum yapılıp daha dayanıklı inşaat yapılabilen bir yer. Kalıcı konutlar Düzce'nin 5-6 kilometre kuzeyinde yapıldı. Dağın eteklerine faya uzak zemin olarak daha iyi ama Düzce yerleşiminin önemli kısmı yine aynı yerde kaldı. Düzce Merkez'de yıkılan yapıların yerlerine bir kısmı yapıldı. Merkezdeki yapılara imar planına göre en fazla 4 kat izni veriliyor ve yapılacak yapılar zemin sınıfına uygun projelendirilerek inşa ediliyor. Yani şu anda planlama bu yönde gidiyor. AFAD olarak 2011 yılına kadar imara hassas imar planına esas jeolojik etütleri, AFAD tarafından onaylanıyordu. Daha sonraki süreçte 2011 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 644 sayılı KHK ile bu görev Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na verildi. Her türlü jeolojik etütleri biz onaylıyorduk, bu etütlere göre de imar planı onaylarını Çevre Şehircilik Bakanlığı yapıyordu. Bu işlerin tek yerden yürütülmesi düşünüldü ki bana göre de yerinde bir karardı. Bu karar göre hem imara planına esas jeolojik etütler, hem imar planı onayları Çevre Şehircilik Bakanlığı kontrolünde yürütülüyor. AFAD olarak biz eğer ki bu anılan bölgede yani imara açılacak bölgede bizim daha önce tespit ettiğimiz bir heyelan bölgesi varsa veya afete maruz bölge, yapılaşma yapılmasında sakınca olan varsa biz bunları bildiriyoruz ve bu koordinatların üzerinde herhangi bir yapı herhangi bir önlem alınmadan imara açılamıyor. Veya yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu etütleri yaptırırken bir heyelan, kaya düşmesi ve sel-su baskını riski tespit ederlerse bize bildiriyor. Biz de buralar imara kapatılması gereken alansa yapı ve ikamete yasaklı bölge kararı alınması işlemlerini AFAD olarak biz yürütüyoruz.

Teşekkür ederiz. Hemen bir diğer sorumuza geçiyoruz hasar tespiti çalışmaları başlığı altında. Geçen haftalarda Düzce de meydana gelen deprem yakın illerde de hissedilmiştir. 

  • Bu depremde hasar tespiti yaptığınız bina var mı varsa sayısı nedir? 
  • Bu hasarlardan kaynaklı geçici barınma ihtiyacı olan kişiler var mı? 
  • AFAD olarak yapılarda hasar tespit çalışmalarınız nasıl gerçekleşiyor? 
  • Bu konu hakkında bilgi alabilir miyiz?

Bu tür programlarınızın linklerini hocamız bana da atıyor. Müsait olduğumda bu toplantılara katılıyordum. Bunlardan biri de Düzce depremi sonrasına denk geldi. Düzce depremi çok geniş kapsamlı olarak anlatıldı, çok hoşuma da gitti. Çok değişik tespitler de vardı. Yani özellikle İstanbul'da fazla hissedilmesi çok enteresandır. Bana öyle geldi ki bunu elinizdeki belgelerle açıklamaya çalışmıştınız orada. 17 Kasım 2021 Düzce depreminin Ankara tarafından çok fazla bir şey almadık o bölgede hissedildiğine dair. Ama özellikle batı tarafına doğru çok şiddetli bir şekilde hissedilmeyle ilgili hem sizden hem de oradaki tanıdıklarımızdan bilgi aldık. Evet deprem hem Düzce merkezde hem de özellikle batı kesiminde Düzce'nin İstanbul'a doğru, İstanbul'a kadar çok şiddetli bir şekilde hissedildi. Hasar tespitleri tabii ki hemen yapıldı. Ülkemizde afetlerden sonra yürürlüğe giren Türkiye Afet Müdahale Planımız (TAMP) var. Daha önceki oturumlarda konuşuldu mu bilmiyorum ama 2013-2014 yılından sonra da üniversitelerle diğer kamu kuruluşlarıyla yaklaşık iki yıllık bir çalışmanın sonunda Türkiye Afet Müdahale sistemi değiştirildi. Farklı bir afet sistemine geçti. Koordinatör kurum AFAD TAMP’a göre. Her bir ilin kendi risklerine göre hazırladığı TAMP planı var. Ama tabii planlar hazırlanırken belli kriterlerin dışına çıkamıyor. Biz burada deprem, sel ve heyelanlar üzerinden müdahale planları yaparken doğudaki bir ilimiz depreme ilave olarak kaya düşmesi ve çığ afetlerinin müdahale planlarını daha ayrıntılı yapıyor. Bu plan kapsamda hasar tespitlerini yapmak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görevi.  Ben ismini çok uzatmak istemiyorum ama bakanlık ismine bir de iklim eklendi. Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı oldu ama kısaca Çevre Şehircilik diye geçmek istiyorum. Aciliyet gerektiriyorsa ki depremlerde gerektiriyor, gece bile tespit yapılabiliyor. Burada deprem meydana gelir gelmez hemen ekipler kurulup sahada gezmeye başladı. İlk etapta biz çağrı bekledik. Zaten hizmet binamız da 112 acil çağrı merkezi ile aynı kampüsün içinde. Gelen çağrılardan herhangi bir yıkım ve göçme ihbarı olmadı. Ufak tefek hasar bildirimleri yapıldı. Bunlar hızlı bir şekilde kontrol edildi. O gece sadece on daireli bir binayı boşalttık tedbir amaçlı İl merkezinde. Bir de  Çilimli ilçemizde tek katlı bir binayı boşalttık. Bu bina da zaten kentsel dönüşümden faydalanmak için müracaat edilen bir bina çıktı. Ama ağır hasar olarak herhangi bir kayıt yapılmadı. Düzce merkezdeki binada daha sonraki incelemesinde her hangi bir ciddi bir hasar olmadığı anlaşıldı. Sadece bir tane bina ki çok eski bir bina Akçakoca ilçemizde iki katlı ağır hasarlı olarak tespit edildi. Dolayısıyla bu deprem Düzce ilimizin genel hayatına etkili olmadı. Bir depremin ilçenin genel hayata etkili olması için ilçenin nüfusuna göre 20-30-40 tane binanın ağır veya oturulamayacak derecede hasar görmesi lazım. İl genelinde etkili sayılması için ise en az 50 bina ağır hasarlı olması gerekiyor. Biz de herhangi böyle bir durum olmadı. Allah'a şükür bu depremi böyle atlattık. Ama hasar tespitleri olarak hakikaten Çevre Şehircilik Bakanlığı'nın çok hızlı bir hareketi, hareket kabiliyeti var. Hatırlıyorum 2018 yılında İstanbul’da öğle saatinde olan depremin hemen akabinde planlama yapılıp o gece yüzlerce ekip İstanbul'da buluşup sabah hızlı bir şekilde hasar tespit çalışmasına başlayıp, depremle alakalı hasarlı yapı, okul veya bina var mı yok mu çalışması çok hızlı bir şekilde yapıp bitirmişti. TAMP’ tan önce durum böyle değildi. Kurum ve kuruluşlar arasında özellikle böyle sıkıntılı ortamlarda şu görevi sen yap veya yapma anlaşmazlığı olabiliyordu. Şimdi her şey net. Hatta TAMP’ın en önemli yeniliklerinden birisi bu konuları Bakanlıklar takip ediyor. İl içinde haberleşme de yaşanabilecek sorun ile destek istenemediyse Bakanlık devreye girip diğer illerden görevlendirme yapabiliyor. Örnek verecek olursak depremle birlikte Tarım ve Orman Bakanlığı talep olmasa bile afet bölgesine mühendisler gönderebiliyor. Yıkılmış olan ahırdı, kümeslerdi ve burada ki ölen hayvanların çevreye zararı olmadan tespitlerini yapıp usulüne uygun ilaçlayarak gömdürüyorlar. Bu işleri yürütecek ekipleri bizim söylememize gerek kalmadan bakanlık görevlendiriyor zaten. Benzer bir örnek daha verirsek, afet bilgisini aldıktan sonra Çevre ve Şehircilik bakanlığı burada tahmini şu kadar hasar olabilir hesabıyla ekipler için afet bölgesinden talep olmadan buraya ekipler gönderiyor. Zamanlı zamansız gecenin üçünde beşinde gelip konuşlandırıp hemen akabinde görevlerine başlıyorlar. Şu anda işlemler bu şekilde yürüyor. AFAD olarak biz koordinasyon kurumuyuz. Arama kurtarma, KBRN, barınma, finans, kaynak ve bilgi yönetimi çalışmalarının dahil olduğu 8 tane planı AFAD yaparken diğer kurum kuruluşlar kendi görev alanlarıyla ilgili 18 plan yapıyorlar.

Çok teşekkür ediyoruz, hasar tespit çalışması sorumuzun cevabını aldık, TAMP hakkında da bilgilendik. Teşekkürler.

TAMP’ı daha anlatırız ileride.

Tabi dinlemek isteriz diğer sorumuz. 

  • Hangi büyük deprem üzerinden 87 gün geçtikten sonra, dünya tarihinde görülmemiş bir şekilde ikinci büyük deprem meydana gelmiştir ve bu kez depremin merkez üssü Düzce, kuvvetli bir darbe ile sarsılmış ve yıkılmıştır.

Bu bulmaca sorusu gibi olmuş.  12 Kasım 1999 tarihinde Düzce ili ve çevresini etkileyen, adı tarihe Düzce-Kaynaşlı depremi olarak geçen 7.2 büyüklüğündeki deprem 17 Ağustos 1999 depreminden 87 gün sonra olmuştu. Az önce bu konuda yazılan MTA’nın kitabından bahsetmiştik. Bilinen konuşulan yazılan bir depremdi. Günü belli değildi, 17 Ağustos 1999 dan birkaç yıl sonra da olabilirdi, hala da olmayabilirdi. Bir konuya daha değinmek istiyorum. 17 Ağustos depremini toplumun tamamına yakını gece 03.02 de uykudayken ne olduğunu anlayamadan yaşadı, yani hissetti. Uyanamayan vardı, uyanıpta ne olduğunu anlayamayan vardı. Kıyamet midir nedir? Ne değildir? Yıkım olduğunu çok kişi çok sonra anladı. Çünkü nüfusun büyük bir kesimi uzun yıllardır göre böyle büyük bir depremle karşılaşmamıştı. İstanbul'dan tutun hatta Trakya'dan Tekirdağ'dan Çanakkale tarafından, Bolu, Eskişehir ve hatta Ankara'ya kadar çok geniş bir alanda hissedilen bir depremdi. 12 Kasım depremi ise Hocam az önce siz de bahsettiğiniz gibi Sefaköy'deydim dediniz galiba, o bölgede durakta insanlar akşam evine giderken veya evine yeni gelmiş koltuğunda otururken, dinlenirken bu depremle karşılaştı. Düzce ikinci depremi canlı yaşadı, kimi evinde kimi iş yerini kapatmış ve evine gitme telaşesinde yakalandı. Düzce’nin bir şansı vardı bununla alakalı. 17 Ağustos depreminde Gölyaka ilçemizin çok büyük hasar gördüğünden bahsetmiştik. Düzce merkezde de 20 tane bina çöktü, ölümlü. Ağır hasarlı bina tabi ki daha fazlaydı. Tespitler yapılıyordu bir yandan. Bu 20 binada 270 vatandaşımız hayatını kaybetti il genelinde. İl geneli için söylüyorum. Yalnız 11 Kasımda ki Akyazı depremi, Düzce için bir uyarı oldu. Düzcenin değişik bir özelliği vardır, Düzce halkının tamamına yakınının köyleri vardır. O tarihte  400 e yakın köyü olan bir şehirdi Düzce ve yakın çevresi. O köylerin sonra bir kısmı mahalle oldu. Hemen hemen herkesin bu köylerde yapıları var. Otururken insanlar ana baba ocağına gitmeye başladı. O bir gün önceki Akyazı depreminde de insanlar binalarını boşalttı. Köylerindeki evlerine gittiler. 12 Kasımda Düzce de öyle bir yıkım vardı ki, ancak yüzde 80’i boş olduğundan arama kurtarma yönünden çalışmaya gerek olmadı. Enkaz kaldırıldı sadece. Yıkımdan dolayı hayatını kaybedenlerin büyük bir kısmı köylerine gitme durumu olmayanlardı. Şimdi yıkım oranlarına bakınca, Düzce’deki ağır hasarlı yapı sayısı Sakarya’dan, Kocaeli’den ve Yalova’dan az değildi. Ancak ölüm ve yaralı sayısı saydığım bu illerde Düzce’den 5 kat fazlaydı. Düzce 17 Ağustos depreminde sarsıldı ancak kötü binalar çöktü diyebiliriz. 12 Kasımda Düzce’liler şehri boşalttığı ya da hasarlı binalarda oturmadığı için ikinci depremde büyük hasara rağmen can kaybımız az oldu. 17 Ağustosta Gölyaka da biten deprem Düzce’ye doğru devam etseydi, o enerji transferiyle diğer illerle aynı oranda kayıp verebilirdik. Düzce’nin depremde en önemli şansı da buydu. İki depremle büyük travma yaşadık ama, çevremize göre daha az can kaybıyla atlattığımızı düşünüyorum.

Düzce'de geçtiğimiz 17 Kasım 2021 tarihinde Kandilli verisine göre 5.2 (AFAD 5.0) büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. 

  • Bu deprem aktif / diri bir fay üzerinde mi oldu? 
  • Daha yüksek büyüklükte bir depremi tetikleyebilir mi? 
  • Diri fay tespitinde AFAD üstüne düşen bir misyon var mı?

Kandilliye göre deprem 5.2 büyüklüğünde açıklandı ama daha sonra 4.9 olarak düzeltildi. Bazen böyle olabiliyor. Bu da hesaplama yöntemlerinden kaynaklanıyor. Türkiye de AFAD’ın açıkladığı deprem büyüklükleri resmi olarak kabul ediliyor. Bu deprem az önce de bahsettim yaklaşık 10km’lik Gölyaka’nın batısındaki Bekiroğlu-Güneyköyü civarında Düzce fayından makas gibi ayrılıp Düzce merkezine doğru yaklaşan bir fay segmentiydi. Düzce fayının bir çatallanması olan bu fay 1999 depreminde kırıldı kırılmadı baya bir yazı okudum. Kırıldığını söyleyenler enerjisini kaybetti diyenler vardı, kırılmadı diyenler vardı. Demek tam enerjisini kaybetmemiş bu da 17 Kasım 2021 de denk geldi. AFAD’a göre 5 büyüklüğünde depremle enerjisini boşalttı. Daha sonraki saatlerde  4.2 ve 3.5 artçılarıyla  ki daha sonra 12-13 artçı daha oldu ama onlar hissedilemeyecek büyüklükteydi. AFAD diri fay tespitini yapan kurum değil. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) yapıyor. Yaparken kendi başına değil ilgili kurum ve kuruluşlardan destek alıyor. Desteklerin en büyüklerinden biri AFAD ama fay hatlarının tespiti koordinatı ve bununla ilgili diğer çalışmaları ve yayınları MTA yapıyor.

Teşekkür ederiz. Diğer sorumuz büyük deprem senaryoları hakkında. 

  • 12 Kasım 1999 depreminin senaryosu günümüzde yapıldı mı? Kırılma seviyesi 1999 yılında maksimum seviyesine ulaşmış mıdır? 
  • Beklenen seviye daha büyük ise tahmini kayıp oranı Düzce ili için nedir? Bu anlamda zarar azaltma çalışmaları nasıl seyir izler?  
  • Düzce (İRAP) İl Risk Azaltma Planı içerisinde bu tür senaryo  çalışmalarınız bulunmakta mı?

Bu soruyu ikinci kısımdan cevaplamaya başlayayım. Kırılma seviyesi 99 yılında maksimum seviyeye ulaşmış mıdır? Aktif bir fayın üzerinde bir deprem olmuşsa aynı yerde daha yıkıcı bir deprem beklemek mümkün değildir. Yani deprem olmuşsa artık enerjisinin büyük bir kısmını yitirmiştir. Ana depremden daha küçük artçılarla kalan enerjisini boşaltacaktır. Bu Türkiye de böyle en azından. Hocam daha iyi bilir 1939 yılında deprem silsilesi  Erzincan’dan başlıyor, 1944, 1957, 1967 yıllarında kırıla kırıla domino taşı gibi Adapazarı’na geliyor. Bunlar aynı fay segmenti üzerinde ama birbirlerini tetikleyen birbirine mesafesi 100-200 km olan depremler. Ama aynı noktada olmuş depremler değil. 1999 Düzce depremi de maksimum seviyeye ulaştı. 43km’lik fay için M7.2 ciddi ve yıkıcı bir deprem. Yine ivmesinden bahsettik ivmesi yüksek bir deprem. 17 Ağustos Marmara depremi 45sn iken, Düzce depremi 25sn idi. Maksimum seviyeye çok çabuk ulaşmıştı. İnsanlar bulunduğu yerden kalkıp kapıya kadar gidemedi. Marmara depremi geldi beşik gibi salladı, biraz gitti geldi. Yani bunu hisseden var hissetmeyenler. Yavaş yavaş bitti Düzce ise hızlı ve şiddetli başladı hızlı bitti ve şiddetli bitti. Senaryo günümüzde yapıldı mı, tabii ki. İRAP demeyelim de TAMP göre, biz bölgedeki en kötü senaryoya göre afet senaryolarını yaparız. TAMP saha tatbikatı yapacaksak bunu minimum M7.2’ye göre yaparız. Düzce fayında yakın bir zamanda büyük bir deprem beklenmiyor. Aynı fayın üzerinde M7.2 civarında deprem olması için 100-150 yıl geçmesi gerekiyor. Yani o fayın enerjisini toplaması için. Beklenen yakın zamanda böyle bir deprem beklentisi yok ama Düzce’ nin zemin yapısı alüvyon bir ova sıvılaşma riski yüksek bir ova olduğundan Bolu’da, İstanbul’da olan bir deprem de Düzce’yi etkiler. Merkezde sıvılaşma riski, yukarı kesimlerde de heyelan riski var, sel riski var. Düzce afetlerle sık karşılaşan bir il. Kısaca ilimiz merkezi ve çevresinde deprem riskimiz var. Heyelan riskimiz var. Sel, su taşkını ve yangın risklerimiz var. Kimyasal yangınların meydana geldiği 5 tane organize sanayi var. İstanbul ve Ankara arasındaki en önemli ulaşım ağı olan D100 ve TEM otoyolu Düzce içinden geçiyor. Kazaların çok olduğu ilimizde kimyasal kazalar da olabiliyor bazen. İlimizin geçmişte yaşadığı tüm afet riskleri düşünülerek İRAP hazırlandı. Her ilin planı kendine özgün plan. Benzeyen yerleri vardır ama aynısı olması mümkün değildir. TAMP aynıdır hemen hemen standarttır. Depreme müdahale Düzce de de aynıdır, Bursa’da da aynıdır Van’da da aynıdır. İRAP-Düzce de 3 amaç, 15 hedef, 114 eylem belirledik. Bunları biz kategorilere dizdik, kırmızı hemen yapılması gerekenler, turuncu hemen yapılması kırmızı kadar önemli değil ama bir an önce yapılması gereken eylemler, sarı zamana bırakılacak eylemler diğerlerinden az önemli. Mesela x ilçelerinde bulunan dere ve barajlara erken uyarı sistemleri yaygınlaştırılacaktır. Erken uyarı sistemi var ama yeterli değil demek ki. DSİ sorumlu burada. Ona destekçi kurum Meteoroloji İl Müdürlüğü, Düzce AFAD, İl Özel İdaresi 2021-2023 arası  gerçekleşme dönemidir. Bunu yapabilirsek eğer ki sel ile alakalı uyarılar bize çok çabuk gelip derenin daha 10km uzaktayken yükselmeye başladığını ve orada çeşitli vasıtalarla halk uyarılarak, cami hoparlörü olabilir AFAD siren sistemi projesi var,  o da olabilir. İnsanlara duyurup hızlıca evlerine ya da yüksek tepelere çıkması sağlanacak. Uyarı sellerde çok önemli. Yine kısa süreli şiddetli ve sık yağışlarda yağış verilerilerinin ve pik değerlerinin güncel durumuna göre hesaplanarak taşkın tasarım debilerinin güncellemesinin sağlanması eylemi DSİ’ye verilen görevlerden birisi. Bozkurt ve Ayancık selinde gördük tomrukların ilçe sellerinde nasıl çarpan etkisi yaptığını gördük. Bu konu da değerlendirilerek  İRAP’a eylem olarak yazıldı. İRAP’ta görev verilen sorumlu kuruluşlar faaliyetleriyle ilgili yılda 2 defa İzleme ve Değerlendirme Kuruluna bilgi verecek. İRAP kapsamında yapılacak her iş atılacak her adım risklerimizi azaltacak. Dediğim gibi bir TAMP var bir de IRAP. Bir elmayı ortadan ikiye bölersek  yukarısındaki parçası risk yönetimi hazırlık, alttaki parçası kriz yönetimi müdahale ve iyileştirme. TAMP afetler meydana gelmeden önce afete hazırlık, afet sırasında etkin müdahale, afet sonrası iyileştirme prensiplerini belirliyor. TAMP afet önleyici bir plan değil, afetin sıfırıncı dakikasından sonra, kurum ve kuruluşların can kurtarmak, yara sarmak için en hızlı şekilde neler yapmalı bunları anlatan bir plan ve bu da önemli. Ne kadar risk azaltırsak azaltalım afetler öyle geliyor ki işte Japonlar örnek gösteririz. 2011 yılında deprem ve tsunami büyüklüğü öngörmedikleri olay oldu. Her şeyi düzgün yapsak bile daha büyük afet olabilir, farklı durum olabilir. Müdahale her zaman lazım olacak, acil durumlar için de önemli. Elmanın diğer yarısındaki İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) mevzuatımıza 4 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ve 11. Kalkınma planı ile girdi. Risk azaltma planları 2023’e kadar tamamlanması gerekiyordu ama 2023 beklenmek istenmedi. 2018’den sonra hemen 2019’da Kahramanmaraş ilinde başlayan süreç diğer 6 ilde daha devam etti. Bu yıl da diğer 74 ilin planı bitti. Şimdi lansmanları yapılıyor. Artık afet öncesine odaklanacağız. Hep diyoruz ya afet öncesi bir lira harcama  afet sonrası yedi liralık zarara karşıdır. O da bu IRAP’la olacak işte. Şu an emekleme aşamasındayız. Kurum kuruluşlarla toplantılarını yapıyoruz, bütçeler oluşuyor. Böyle devam edecek ve önümüzdeki birkaç yıl içinde büyük adımların atıldığını hep beraber göreceğiz. Biz belki farketmiyoruz ama risk azaltmayla ilgili ülkemizin çok ciddi çalışmaları var. İstanbul da köprülerin güçlendirilmesi mesela. O yollara afette hiç olmadığı kadar ihtiyacınız var. Okullar kamu kurum binaları en güçlü olması gereken yapılar. Hem çocukları kurtaracaksınız hem birçok insana barınma alanı olacak. Amerika ve Japonya da böyle. Ciddi yatırımlar var risk azaltmayla ilgili. Kentsel dönüşüm de risk azaltmanın bir parçası. DSİ dere islahları yapıyor. Yaptığımız en mükemmeli demiyoruz ama eylemleri yerine getirirken eksikliklerimizi görüp gerekli düzeltmelere gidip bunları kurul kararı ve Vali onayıyla yürürlüğe koyabileceğiz.

IRAP hakkında da detaylı bilgiler edindik teşekkür ederiz. 

  • 12 Kasım 1999 Cuma günü saat 18.57‘de gerçekleşen ve merkez üssü Düzce olan 7.2 büyüklüğünde, 30 saniye süren deprem pek çok çevre ilden hissedilmesinin yanı sıra Türkiye dışında  hangi ülkelerde de hissedilmiştir?

12 Kasım depremi M7.2 depremi Ankara’dan hissedildi.  Benim bir yakınım vardı Kastamonu Küre’de evine giderken insanların evden dışarı çıktığını görüyor, ne oldu diyor? Deprem oldu diyorlar. Acaba Düzce’de mi oldu diye yakınlarını arıyor. Yakınları da apartmandan merdivenden inmeye çalışıyormuş. Batı illerimizin hepsinde hissedildi. Ülke dışından da Balkan şehirlerinden hissedildiğini okumuştum.

2012 yılında güncellenen Türkiye Diri Fay haritası verilerine göre, 
  • Düzce ve civarında deprem riski olan kırık sayısında bir değişiklik oldu mu?
  • Olduysa bu risk içeren kırık sayısı hakkında bilgi verebilir misiniz? 
  • Diri fay haritasının verilerinin güncellenmesi hususunda düşünülen bir tarih var mı
  • Varsa bu çalışma için bir ekip kuruldu mu? 
  • AFAD’ın bu kapsamda bir uygulaması var mı?

Bu diri fay haritasından bahsetmiştim az önce, MTA yapıyor. Yani biz de ordayız ama AFAD olarak. Düzce de ben yeni bir fay tespit edildi diye bir şey duymadım. Faylarımız vardı aynı faylar ilgili yeni bir veri yok. Sürekli güncelleniyor yeni gelen MTA kitabında da ayrıntılı içeriyor. Şu anda deprem fayın kırığı kimin bahçesinden geçti yolun neresinden geçti verileri belli, koordinatları belli. 12 Kasım 2021 günü Düzce Depremi anma etkinliklerine gelen AFAD Deprem Dairesi, basın kuruluşlarına Düzce depremlerinde fay yüzeyindeki halen görünen kırıkları gezdirdi. Haber de oldu bu konu. Fayların kırıldığı yerlerin yüzeyinde hala izleri var. İnsanların bahçesinde sınır 3mt yer değiştirmiş, yol eğrilmiş. Eski hali ve yeni hali olarak var. Yeni veri yok bununla ilgili ama güncelleme yapılıyor. Deprem Yönetmeliği 2018 yılında Resmi Gazete de yayımlandı. 1.1.2019 da yürürlüğe girdi. Bununla ilgili bu en mükemmel yönetmeliktir biz yeni yönetmelik yapmayacağız denmiyor. Hocam da biliyordur gelişen teknoloji ve şartlar afetlerin farklılaşması, seller, heyelanlar. Sellere bağlı heyelanlar diyelim. Dikkat edilmeyen diğer doğa hususları, yeni inşaat malzemeleri çıktıkça bu yönetmelikler değişecek. Bir yönetmelik çıktığında yenisinin çalışmaları başlıyor. Günün birinde yine karşımıza çıkıyor farklı fay hatları, farklı deprem yönetmelikleri çıkıyor. Bununla ilgili sürekli çalışma olduğunu biliyoruz ama küçük değişiklikler.  KAF zaten uzaydan bakılınca görülüyor. Fayın anası KAF. Diğer küçük, faylar çalışmalarla tespit edilebiliyor. Ama KAF hattının yeri yurdu belli. Google haritalardan detaylı haritaya bakın, fayın hattı Erzincan’a kadar görünüyor bir yol gibi. Coğrafya da ne kadar değişiklik yapmış kendini gösteriyor zaten.

Teşekkür ederiz. Diğer sorumuz afet teknolojisinde ilerleme başlığı altında. Gelişen teknoloji ile birlikte iletişim ve bilişimin gücü ve etkinliği hayatımızın her anı ve noktasında etkisini göstermektedir. 

  • Bu bağlamda, Düzce depreminin yaşanmış olduğu 1999 yılından günümüze kadar geçen süreç içerisinde, hangi konu ve alanlarda teknolojik olarak yenilikler değişimler ve/veya güncellemeler gerçekleştirilmiştir?

Çok var aslında nereden başlasak. Bir kısmını anlattık. Yaptığımız çalışmaların hepsinin aynı zamanda teknolojisi de var. IRAP bir kağıt ortamında yapılıp bunları kurumlara gönderiyoruz. Yazılım sistemi de var ve plan yazılım sistemine kaydediliyor. Geldiğimiz seviye yüzdelerle gösteriliyor. IRAP gerçekleştirme oranlarını takip ediyoruz. TAMP zaten tamamen elektronik altyapısı olan Afet Yönetimi Karar Destek Sistemi (AYDES) ile teknolojik bir plan. 1999 depreminde neden erken, koordineli ve etkin müdahale edilemedi diye hep soruldu.  Herhalde depremi öngöremedik, unuttuk yani, tamamiyle unuttuk. Aslında 1939’da Erzincan ile başlayıp 1967 de Adapazarı’nda son bulan KAF deprem silsilesinin en sonuncusu sadece  30 yıl önce olduğu halde unuttuk. Bölgem için söyleyeyim, 30 yıl çok değil aslında. 1967 depremini yaşayan çoğu kişi 1999 depremini de yaşadı. Ben 1967’yi görmedim, henüz dünyada değildim ama sanırım aile büyükleri de bizlere bilgi vermedi, bilmiyorduk. Onlar da unutmuş gibilerdi. 1999 depremini yaşayınca biz bunu 30 yıl önce de yaşadık diye mırıldandılar sadece. 1999 depremi Türkiye  için bir milat oldu ve hala konuşuluyor üzerinde. Konuşulmaya devam edecek. Konuşulması daha iyi zaten. Afet risklerini konuştukça bitiremeyiz ama azaltabiliriz, önleyebiliriz. 1999 yılında da afet planların olduğunu, ama tozlu raflarda olduğu, bakılmadığı, tatbik edilmediği konularında eleştiriler geldi. Depremden sonra bakıldığını söylendi. Bunu hiç bir yetkili de inkar edemediğine göre bende doğrudur diyorum. Gölyaka ilçesinde yeni memur olduktan yaklaşık 1,5 yıl sonra 17 Ağustos 1999 depremiyle karşılaştık. Depremde bizim de bir yakınımız enkaz altındaydı. Onun telaşesinde ben zaten görevim olduğunu unutmuştum. Afette bir görevim olduğunu da bilmiyordum Kimse de bana afet öncesi bir görev vermemişti. Depremden sonra yaklaşık 12 saat sonra  çalıştığım ilçeye gelince Belediye Başkanı o zaman bana enkaz kaldırma ekiplerinin koordinasyonu görevini vermişti. Ekiplerin takibini yapıp enkaz kaldırmada kendim bizzat katılmıştım o tarihte. Ben afet öncesi yapılmış bir plan hatırlamıyorum, belki de Kaymakamlık tarafından yapıldı bir akşam üstü mesai çıkışı imza atıldı ve raflara koyuldu hiç hatırlamıyorum. Sadece hatırladığım hiç masa başı, saha tatbikatı yapmadık, kimseyle afet konusunu konuşmadık. Şimdi bu gün bir TAMP planı var, kurumlar bir kenara atmışlar, raflarda duruyor, kimsenin haberi yok desek plan yapmaktan sorumlu olan kurum çalışanlarından birinin yanında, anında itiraz eder. Olabilir mi öyle bir şey? Olamaz der. Afetler TAMP ve İRAP artık bizim her gün konumuz. TAMP’ın bilişim altyapısı var AYDES var demiştim. O an panikle yöneticilerin kaynaklar başta olmak üzere herşey aklına gelemeyebiliyor. Coğrafi altyapılı sistem üzerinden çalışan bir program AYDES. 2018 yılında ülkemizde yapılan en iyi 4 bilişim projesinin arasına girdi ve ödüllendirildi. Tüm kurumların hatta özel kuruluşların dahi kaynakları AYDES’in içinde. Hakikaten bir şeye ihtiyaç olduğunda oradan bakıp personel ve kaynak takibi yapılıyor. Bilgileri sürekli güncel tutuluyor. İlinize bir Kaymakam atansın hemen bilgisi geliyor ve sisteme kaydediliyor. En son AFAD Acil Mobil uygulaması çıktı. Tüm cep telefonlarına indirilebiliyor. Tavsiye ediyorum, siz de yakınlarınıza tavsiye edin. Toplanma alanlarını çok hızlı gösteriyor, çevrimdışı da çalışıyor. Afet meydana geldiğinde enkaz altındayım tuşu ile çağrı bırakabiliyorsunuz. Geliştirebilecek bir sistem tavsiyelerle. Dediğim gibi arama kurtarma faaliyetleri dedik, helikopterler afet sonrası hızlı bir şekilde havada uçmaya başlarlar aslında, onlar şehirde nerede yıkım var  görüntülemek için ve orada kamera görüntüleri alıp, sıkıntılı iletişim nedeniyle uydu aracılığıyla afet yönetim merkezine ulaştırıp, şu noktada köprü çökmesi, bu koordinatta bina çökmesi var bilgileri verilip müdahale birimlerine iletirler. Teknolojik yenilikler sadece kurumlarda olmuyor. Özel kuruluşlar da afetlerle mücadele etmek adına teknolojiyi kullanıyorlar. Mw5,0 büyüklüğündeki son Düzce depreminden sonra ikinci dakikada telekom insanlarımız whatsapp, bip ve diğer internet uygulamaları üzerinden mesajlaşma yerine konuşmayı tercih edeceği için datamızı yüzde 80’den yüzde 20’ye düşürüp konuşmayı yani sesi yüzde 80’e çıkarınca iletişimde bir sıkıntı yaşanmadı.  Bu konu da önceden çalışılmıştı. İki dakika içinde karar verilip tüm operatörler tarafından uygulandı. 1999’da kazma kürekti en büyük arama kurtarma ekipmanımız şimdi her ekipte standart malzemeler var. Ülke olarak arama kurtarma malzeme kapasitemiz Amerika ve Japonya ile yarışıyor.  Aslında bununla yani afet sonrasına yatırım yapmakla gurur duymamamız lazım. Ama afet risklerimiz azalana kadar hatta bitene kadar afet sonrasına yatırım yapmak zorunda kalıyoruz. Yine de biz müdahale ekip ve ekipmanları ile değil risk azaltma alanında hatırlanan, Amerika ve Japonya gibi bu yönümüzün daha önde olmak  niyetindeyiz. Teknolojiyi de kullanıyoruz ve kullanmaya devam edeceğiz.

Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyoruz. Düzce AFAD il müdürümüz sorularımızı cevapladı, bizi kırmayıp katıldığınız için de ayrıca teşekkür ediyoruz. Sohbet tadında ilerleyen bir toplantı oldu.

Evet sayısal veriler verip sıkmak istemedim.  1999 depremleri ile alakalı konular konuşuldu. Bir de depremler Kasıma, seller Temmuza denk geliyor bizde. Afetlerde kurum kuruluşlarla işbirliği içinde yaptıklarımız ve geldiğimiz seviyeyi, edindiğimiz tecrübelerle anlatmak istedim. Diğerlerini zaten okuyorsunuz biliyorsunuz. Bu tecrübeler söylenenler her yerde duyulmamış olabiliyor.  Ben de teşekkür ederim bize böyle bir fırsat verdiniz için. Bunu da yayınlayacaksınız sanırım, daha sonra daha geniş kitlelere ulaşır umarım. 

Teşekkür ederiz hocam söz sizde son olarak.

Teşekkür ederiz. Demek ki bizler aslında çözümleri birlikte bulabiliriz. İl risk azaltma programı çalışmaları yapılıyor ve bu programın çalışmalarının yürütülmesi kapsamında. Bir iki katılımlar ve katılımcılar nasıl oluyor ve kimler katılıyor, herkese açık mı? Değil mi? Bu şu ana kadar Türkiye’de 81 il var, hiçbir il risk azaltma kuramı kapsamında görüşümü  soran bir il yöneticisi olmadı. Acaba kimlere soruyorlar, kimlerden görüş alıyorlar acaba? Görüş sorulması noktasında görüş alınacak kişilerin seçiminde nasıl bir öncelik sıralaması yapılıyor? Ne bileyim yeni doktorasını bitirmişten mi başlanıyor, son 5 yılda doktorasını bitirmiş kişilerden mi görüş alınıyor, ya da onlar mı il risk azaltma programına katılıyor. Ben tam şey yapamadım il risk azaltma kuramları var, düşündüğüm şu acaba bana kadar neden ulaşmadı? 81 il var Türkiye’de. Kanada deprem merkezinde çalışmış bir insan olarak geçmişinde Japonya deprem merkezinde çalışan bir insan olarak, jeofizik meslek odası başkanlığı yapmış bir insan  olarak, şu anda sismoloji anabilim dalında öğretim üyesi olan bir insan olarak. Acaba kendi üzerimde değil de, nasıl ulaşılıyor, ulaşırken acaba bulmakta zorluk mu çekiliyor? Yol gösterici referanslar nedir? Bunlarla ilgili benim aslında pek bir bilgim yok. Ama görebildiğim kadarıyla tepede bir protokol yapılıyor, o protokol kapsamında bir çalışma başlatılıyor ve adı işte Çanakkale AFAD ile ÇOMÜ bir protokol yaptı. Ama bu protokolün aşağı inmesinde bir denetim var mı? Kontrol var mı? O noktada bir denetim ya da gözlemle ilgili bir çalışma yapan bir kurumsal mı diye aklıma geldi. Buyurun sayın müdürüm?

Şimdi İRAP’lar dan bahsediyoruz değil mi? Evet İRAP. İRAP’lar ile alakalı protokol yapmadık. Protokollerimiz çok vardı, bu yıl hep protokol yılıydı zaten, bu yıl aynı zamanda 2021 afet eğitim yılıydı. İçişleri Bakanımızın genelgesi ile geldi. 29 aralıktı. Öyle hatırlıyorum. 51 milyon hedef, ben kendi ilim için söyleyeyim yaklaşık olarak da oranladığımız zaman ilimizde de 240 bin kişiye ulaşmamız gerekiyordu. Şimdi önceki yıllarda bu kadar rakama hiç ulaşamamıştık. Daha doğrusu 8-10 yılın toplamı o kadar yoktu. Yani bunu nasıl yapacağız diye oturup düşünürken. Biz kendimiz kurum olarak bu eğitimlere girdik, 8-10 arkadaş değişerek. Biraz daha gönüllüleri kullanmaya başladık. Ve gönüllülerle birlikte üniversite ve kurum kuruluşlara protokoller yapıldı. Onlar bizi davet ettiler. Ve özellikle de az önce bahesetttiğiniz bu zoom üzerinden çevrim içi toplantılar; bunlarla okullarda öğrencilere, velilere yönelik çok ciddi bir kampanya hazırlığı yaptık ve planladık. İşte ilk geldiği zaman biraz aslında nasıl yapacağız diye düşünürken, daha biz bunları naparız diye konuşurken, bir de karşımıza İRAP çıktı. Bu yapılmış daha önce duyuyorduk ama yapılmış iller bir gün sıranın bize geleceğini düşünemedik herhalde. Bu yıl eğitim yılı demiştik biz sadece. Bu sefer eğitimlerin planlamasını bir kenara bıraktık bunun planlamasını, İRAP’la ilgili ne yapabiliriz diye onu konuştuk. Bize bunun güzel bir kitaplığı geldi. İRAP hazırlama klavuzu. Başkanlık bununla ilgili bayağı bir çalışmış. Hangi kurulla nasıl yazışılacak. Kimlerle görüşülecek. İRAP’ın esasları. Bununla ilgili kurum ve kuruluşlara yazı yazarken şunlarla bunlar istenecek diye. Ondan sonra paydaş olarak kimlerle çalışacaksınız. Yani bir il burada örnek olarak söyleyeyim. Enerji dağıtım şirketlerini çağırırken diğerinin unutması mümkün değil, ya da diğerinin başka birini çağırması mümkün değil. İRAP hazırlamak için Valilik Planlama Koordinasyon Müdürlüğü, Sosyal Etüt Proje Müdürlüğü, Yatırım İzleme Müdürlükleri veya İl Özel İdare, Kaymakamlıklar, kaymakamlıklardan birer tane tercihen teknik personel. Bunların hepsinden teknik personel istedik. Yoksa ilçesinin riskinden bahseden, bilen duyan geçmişte veya yaşadığı yerin yöneticiler de olabilir. Büyükşehir belediyesi, alt kademe belediyeler, üniversiteler ki burada sayıyorum ama aslında birinci sırada üniversiteler. Üniversiteler olmadıktan sonra bu iş olmaz. Biz çok ciddi destek aldık bununla ilgili. İki tane hocamla Mehmet Emin Arslan ile Abülkadir Aydın hocamız’dan çok ciddi destek aldık. Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü, İller Bankası, Çevre Şehircilik Müdürlüğü, MTA. Bunlar davet ettiklerimiz ve bunlar bizim zoom üzerinden yaptığımız ki bazı iller daha sonraki süreçlerde pandemi biraz daha azaldığı zaman yaptı, yüz yüze yapanlar da oldu 2 tane çalıştayını. Yine boru hatları iletişim BOTAŞ diyelim, Elektrik Dağıtım Şirketleri, Defterdarlık, Göç İdaresi, Kültür Turizm, yine Kültür Varlığını Koruma Bölge Müdürlüğü, MEB, Sağlık Müdürlüğü, Sanayi Teknoloji Müdürlüğü, Kalkınma Ajansları, KOSGEB’ler, DSİ, Orman Bölge Müdürlükleri, Doğa Koruma Milli Parklar, Tarım Müdürlüğü, Ticaret Müdürlüğü, Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürlüğü, Serbest Bölge Müdürlüğü, Ulaştırma Altyapı Bölge Müdürlüğü ve il teşkilatı, BTK ve yine odalar. İlgili mühendislik odaları. İnşaat Mühendisleri odası olmazsa olmaz dedik. Makine Mühendisleri, Elektrik Mühendisleri, Jeoloji Mühendisleri Jeofizik Mühendisleri odalarını da davet ettik. Biz yüz yüze yapamadık ama çevrimiçi zoom üzerinizden yaptığımız çalıştaylar samimi katılımlı oldu. Bunları biz de kayda aldık. Yazman arkadaşlarımız vardı. Konuşulan herşeyi not ettiler. Özellikle üniversite hocalarımız 2 tane çalıştayda da moderatörlük yaptı, katılımcıları çok güzel yönlendirdiler. Bazen bir suskunluk olduğu zaman bile, tecrübeleriyle konuya genişlik kazandırıp katılımcılara soru cevaplarla sürekli çalıştayın içinde tuttular herkesi.   Tecrübe konusunu açıp direk olarak itfaiye müdürüm siz bununla ilgili böyle bir şey düşünmez misin diyerek ufkumuzu genişlettiler. Böyle güçlü yönlerimizi, zayıf yönlerimizi, fırsatları, tehditleri tespit edip sonra eylemleri yazmaya başladık yine onların önderliğinde. Onun için her plan kendi iline özgü diyorum. Yani burada öyle bir dere var ki bir dereyle alakalı bir eylem var. Yani bunu başka bir ilde bulamazsın. Dünya’da yapılsa dünyada bulamazsın. O dere burada olduğuna göre buranın eylemi. Yani bununla ilgili ciddi çalıştı. TAMP’da uzman bir ekip tarafından yazılmadı. TAMP da ciddi bir çalışmayla oldu. Planda görev alan kurumlarla onlarca toplantılar yapılmıştı Bakanlık düzeyinde. Üniversitelerden destek alınmıştı. Biz işte bir tarafta bahsettiğim İRAP çalışmalarını yürütürken eğitimleri de bırakmadık. Bu yıl şu anda 265 bin civarı rakama ulaştık. Bunların içinden yine üniversite de ciddi katkı sağladı bize. Üniversitemizden çoğu akademisyen 60 kişiye eğitmen sertifikası verdik. Bu eğitmen sertifikası ile yaptığımız protokolle; afet bilinci eğitimi üniversite öğrencilerimize burada bir derste mutlaka veriliyor. Bu önümüzdeki yıllarda okullarda yoğunlaşarak devam edecek. Halkımızın eğitimlerine de devam edecek. Eğitim ve hazırlık aşamalarının çok önemli bir parçası. Devlet olarak, kurum kuruluşlar olarak ne kadar hazırlanırsak hazırlanalım, halkımızı hazırlayamadıysak hep sıkıntı olacak. Afette hep bir fren olacak bizim için. Halkla beraber gitmesi lazım. Tabi ki bilincimizin hemen Japonya’ya ulaşması mümkün değil. Hem çalışarak riskleri azaltacağız, hem de bilinçli bir halk oluşturacağız. Dediğim gibi yapılarımız çürük ve çarık, gelişmemiş Afrika ülkeleri gibi diyelim. Oradan tutup da risk planından bahsetmenin mümkünatı yok tabi. Yavaş yavaş zenginliğimiz artınca ülke olarak gelişmişliğimiz artınca bunlar artık konuşulmaya başlandı. Bu afetler olacak bu coğrafyada. Biz bunun önlemlerini nasıl alırız?  İlgili kurum kuruluşlar nasıl destek verdiler. Örnek olarak bir kaç kurumu katılmadı veya katıldı da çok ta önemsemedi. O kuruma biz İRAP’ta görev verdik. Şimdi görevini görecek ve buna itiraz etmesi mümkün değil. Kurumlara biz daha sonra yaptıklarımızı dağıttık. Planla ilgili bunlar çıktı, sizin de görevleriniz bunlar, eylemler bunlar, bununla ilgili görüşünüzü bildirin. Kimisi bildirdi ilave etti, kimisi bu bize uygun değil dedi. Artık nihai kararı koordinasyon kurulu verdi ve o haliyle çıkıp Vali onayı ile yürürlüğe girdi. Toplantıya katılan da katılmayan da bu plandan sorumlu olacak. Kitapçığımız da var bununla ilgili ve sorumlulukları da var. Yani bu ben yapmıyorumla olmaz. Bundan sonra bu işin hesap verme olayı da var. Yapmayan hesap da verir. Onun için gerekirse ulusal ölçekte kaynak talebinde bulunup riskini ilinde azaltacak. Basit bir örnek olarak söylüyorum. Karayollarının eğer ki suyun geçişini engelleyici bir köprüsü varsa ve o köprüden bahsedildiyse o köprüyü yıkıp en yakın zamanda yenisiyle değiştirecek ya da depreme dayanıksız bir köprüsü var onu yıkıp değiştirecek. Bu işin artık kaçar yanı yok. Biz bu plana bu yönden güveniyoruz. İnan ki 81 il müdürü de bizzat bunlar da yönetici oldu ve takip etti günlerce. Çok konuşuldu. Hangi müdürü ararsanız arayın benzer hatta daha da ileri giderek farklı farklı şeyler, güzel eylemlerden bahsederek ufkunuzu genişletecek şeyler söyleyecektir mutlaka. Bu bizim artık bir anayasamız oldu, kırmızı kitapçığımız oldu. Valimizin de hatta ilgili kurum kuruluşlar ve destekleyici kurumların yöneticilerinin masasının kenarında birer tane kırmızı kitabı oldu. Herkes dersini çalışacak ve herkes kendi kurumunun üzerinde düşen görevi yapacak. Bu yalnızca AFAD veya Belediyenin veya İl Özel İdaresinin görevi değil. Tüm kurum ve kuruluşlar ile bunun altından kalkabiliriz.

Evet sayın müdürüm gerçekten çok kapsamlı bir sunumda bulundunuz ve öncelikle sizin demiş olduğunuz bir cümlenin altını çizmek istiyorum. Bir afetten önce harcanacak 1 lira; afetten sonra harcanacak 7 liradan bizi kurtarır dediniz. Afet öncesi risk azaltıcı çalışmaların ne kadar önemli olduğunu, afet sonrası harcanacak 7 misli maliyetten ya da masraftan; en önemlisi de insanımızı kaybetmekten kurtaracağından bahsettiniz. 

Bununla ilgili olarak da bizler tabi ki bu ders kapsamında japon mimarlarla, yüksek mühendislerle görüşüyoruz. Japonyada’ki binaların depremlerde yıkılmaması ile ilgili esasları araştırmaya başladığımızda özellikle sismik izolatörlü yapıların tabi ki maliyet olarak yüzde 10 yani 10 liraya mal oluyorsa bir bina 11 lira yani yüzde 10 maliyet getirdiğini gördük. 

Depremin olduğu, yani deprem sonrası riski yüzde 70 azalttığını söylüyorlar. Ben yönetici olsam yani fay zonu boyunca şehirlerden sorumlu, riskin azaltılmasından sorumlu ne bileyim kuzey Anadolu fay zonu valisi olsam ilk yapacağım iş ne olur? 

Fay zonunda yaşamak istiyorsanız fay zonunda uzak değil ama fay zonuna yakın yaşamak istiyorsanız. Burada sismik izolatörsüz yapılaşma bu saatten sonra yapılamaz. Yapılmış olanlarda da sismik izolatörün sisteme geçirilmesi konusunda da bir karar alırım. 

Japonya’nın aslında niye yıkılmadığını bize gösteriyor. Tabi ISMEP sismik risk azaltma projesi başkanı Kazım Gökhan ELGİN bey de bizim programımıza konuk oldu. O da sismik izolatörlü sistemin şehir hastanelerinde kullanıldığından bahsedildi. 

Binalar kadar şehir hastanelerinin de tabi ki deprem güvenliğinin sağlanması önemli. Dedim ki şehir hastanelerindeki sismik izolatörlü sistem binalarda ve konutlarda uygulansa ne olur maliyeti? Kendisinin verdiği bilgi yüzde 10. Yani %10. 

%10 fazla  vereceksin ama yüzde yetmiş yani %70 kurtaracaksın. Böyle bir imkan varken, yani böyle bir teknolojinin yalnızca şehir hastanelerinde sınırlı tutulması ve fay zonu boyunca bu yapılaşmanın olmazsa olmaz bir kriteri haline getirilmemesi durumunda, illerdeki risklerin azaltılması biraz daha güçleşebilir. 

Sismik izolatörlü sistem biliyorsunuz, ben İstanbul Kadırga’da büyüdüm. Sultan Ahmet’te Dikili Taş var. O Dikili Taş 1600 yıldır orada. 1632 yıldır (MS 390 yılından) o dikili taş niye yıkılmıyor diye sorduğumda, araştırdığımda altında sismik izolatör sistemi olduğu gerçeği çıkıyor. 

Bizlerin dikili taş gibi evlerin yüzlerce yıl kalmasının temelinde o dikili taştan alacağımız dersler var. Lütfen dikili taşlar olan şehirlerimizdeki yapıların temelini, dikili taş olarak 1632 yıl önce bize örneğini veren, bizden çok önce yaşayan ve insanlığa örneğini veren bu temel güçlendirmeye, depremin gücünü frenleme sistemini bir zorunluluk haline gelmesine gayret gösterelim diye öneride bulunacağım.

Bununla ilgili çalışmalar olduğunu 4-5 sene önce duymuştum. Ama maliyete sadece yüzde 10 etki ettiğini bilmiyordum. Bugün uyanık müteahhitler konutunu bir tık öne çıkarmak için belki de yüzde otuz daha pahalıya satmak için depreme dayanıklı deyip izolatörlü bina yapsa daha iyi satış yaparlar.

Sayın müdürüm tabi ki bu izolatör sistemleri maliyeti dışarıdan ithal edildiği için çok yüksekti ama ISMEP müdürü kazım Gökhan Elgin bey dedi ki: Polatlı’da fabrikası kuruldu ve bu nedenle maliyeti ucuzladığını belirtti. 

2000 yılında Japonya’dan bir mimar profesör İstanbul'a gelmişti. Kendisi ile görüştüm ve dedim ki, 'biz yıkıldık 99 depremi ile siz niye yıkılmıyorsunuz?'. 

Japon Mimar Profesör biz de ‘base isolation sistemi’ var diyerek yanıtladı. Nedir dedim bu? Sismik izolatör dedi. 2000 yılında ben ilk defa sismik izolatörü bir japon profesör mimardan duydum. Üzerinden 20 yıl geçti. 

Şehir hastaneleri biliyorsunuz her yer sallanırken yıkılırken ayakta kalıyor ve kalacak. Bunun temelinde sismik izolatör sistemi var. Fay zonunda madem yaşamak bir mecburiyetse. Bunu da bir mecburiyet haline getirdiğimiz zaman fay zonu boyunca insanlar daha güvenli yaşayabilir. Çok teşekkür ediyorum size saygılarımı yolluyorum. Ben de teşekkür ediyorum. Herkese iyi akşamlar. Afetsiz bir yaşam diliyorum.

No comments:

Post a Comment