Modern Dünya'da Gelenekselcilik

Gelenekselcilik Üzerine Bir Sohbet: Prof. Dr. Nazif Gürdoğan’ın Hatırasına

Gelenekselcilik Üzerine Bir Sohbet
Prof. Dr. Nazif Gürdoğan’ın Hatırasına

Türkçe English

Geçmişte Kare Dünya Grubu olarak düzenlediğimiz çok sayıda webinarın koordinatörlüğünü üstlenme fırsatı bulmuştum. Bu programların her birinde moderatörlüğümüzü, ilim ve irfan âleminin çok kıymetli siması Prof. Dr. Nazif Gürdoğan hocamız yapardı.

Hocamızın vefatından sonra, onun sesinden yükselen derin düşünceleri, sıcak üslubunu ve samimi sohbetlerini gelecek nesillere aktarmak hepimizin boyun borcu oldu. Bu sebeple, o webinarların ses kayıtlarını titizlikle deşifre ederek yazılı arşiv haline getirdim.

Bugün bu kayıtlar elimizde bir hazine gibi duruyor: Hem ilmî bir kaynak, hem de bir dostu, bir hocayı rahmetle yâd etme vesilesi…

Düşün: Bir ilim adamının en büyük mirası, onun sesini değil, o sesle taşıdığı fikri geleceğe aktarabilmek değil midir? Bu mirası nasıl daha çok insana ulaştırabiliriz?

Değerli katılımcılar, hepiniz hoş geldiniz.

Bugün burada çok kıymetli bir konuğu ağırlıyoruz. Kendisini takdim etmek istiyorum.

Hocamız, popüler araştırma, inceleme ve başvuru kitaplarının yazarıdır. Eserleri çok satan ve geniş kitlelere ulaşan bir akademisyendir. Kitaplarına baktığımızda “Medreseye Modernizm ve Gelenekselcilik Arasında”, “Molla Cami’de Varlık”, “Türk Düşünce Tarihi”, “İslam Düşüncesinde Felsefe ve Kelam İlişkisi” gibi önemli eserleri görüyoruz. Bu eserler aynı zamanda İslam felsefesi ders kitabı olarak da kabul edilebilir.

Aynı zamanda Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İslami İlimler Merkezi müdürü olarak görev yapmaktadır.

Bugünkü konuşmada gelenekselcilik ve evrim gibi önemli konulara değineceğiz. Hocamız 70’li yıllarda Londra’da tanıştığı önemli eserlerle ilgili anılarını da bizimle paylaşacak.

Düşün: Bir akademisyen, Batı’da karşılaştığı bir fikir akımını kendi medeniyetinin kaynaklarıyla nasıl harmanlayıp yeniden üretir? Bu sentezin sırrı nedir?

Hocamız “Yazma Eserler Uzmanı” olarak çalıştığı dönemde birçok akademisyenin eserini Türkiye’ye kazandırmıştır. Bütün kitaplarını Göynük’e getirdiğini ve Mabela dergisinde tanıttığını belirtmişti. “İslam ve Bilim”, “Kozmonot Flört Öğretileri Giriş” gibi eserlerin Türkçeye çevrilmesinde öncülük etmiştir.

“Artık yeni bir dünya var. Uzaklık-yakınlık, merkez-çevre farkı kalktı.” diyerek küresel değişimi özetler. 22 yaşında ilk yurtdışı deneyimini yaşayan bir nesilden, artık yurtdışında doğup okuyan çocuklara geldik, der.

Sezai Karakoç ve Necip Fazıl’ı anar, “Çile” şiirinin Türkiye’nin dönüşümünü anlattığını vurgular. Hz. Ömer’in istişare meclislerini hatırlatarak İslam’ın ilk yıllarında demokratik kültürün temellerine dikkat çeker. Fazlur Rahman’ın “İslam dünyası ana kaynaklara dönerek bugüne taşınmalı” sözünü aktarır.

Düşün: “Merkez-çevre farkı kalktı” cümlesi bugün daha mı geçerli? Küreselleşme, geleneksel düşüncenin yeniden canlanmasına zemin hazırlıyor mu?

Prof. Dr. Ali Osman Öncel: Popüler araştırma, inceleme ve başvuru kitapları yazarı… eserleri çok satan ve geniş kitlelere ulaşan bir akademisyen… “Medreseye Modernizm ve Gelenekselcilik Arasında”, “Molla Cami’de Varlık”, “Türk Düşünce Tarihi”, “İslam Düşüncesinde Felsefe ve Kelam İlişkisi” gibi eserler… Ankara Üniversitesi İslami İlimler Merkezi müdürü… 70’li yıllarda Londra’da René Guénon, Frithjof Schuon, Titus Burckhardt gibi isimlerle tanıştı…

Düşün: Bir fikir akımı başka bir coğrafyaya taşındığında nasıl yeniden doğar? Bu taşıyıcılık görevi kime düşer?

Prof. Dr. Nazif Gürdoğan: Yazma Eserler uzmanı olarak çalıştığımız dönemde birçok akademisyenin eserini Türkiye’ye kazandırdık. Bütün kitapları Göynük’e getirdim, Mabela dergisinde tanıttım. “İslam ve Bilim” (İlhan Kutluer), “Kozmonot Flört Öğretileri” (Nazife Şişman), Mahmut Kanık çevirileri… Türkiye’de büyük bir açılım yarattı.

“Artık yeni bir dünya var. Merkez-çevre farkı kalktı.” 22 yaşında ilk kez yurtdışına çıktığım nesilden, şimdi çocuklarımız yurtdışında doğuyor… İran’ı çok yakından tanıyorum…

Düşün: Bir kitap bir milletin düşünce ufkunu nasıl açar? Çeviri, bir medeniyetin yeniden doğuşunun ilk adımı olabilir mi?

Sezai Karakoç’u 88 yaşında kaybettik. Şiirde ve düşüncede çığır açmış bir şair ve düşünürdür. “Çile” şiiri Türkiye’nin dönüşümünü anlatır. “Adam Yaratmak” oyunu çilenin oyunlaştırılmış hâlidir.

“Mona Roza” ile tanınsa da asıl derinlik “Hızırla Kırk Saat” ve “Amentü”dedir.

Düşün: Bir mısra, binlerce sayfalık felsefe kitabından daha derin bir hakikat taşıyabilir mi? Şiir, hakikati anlatmanın en kısa yolu mudur?

Sezai Karakoç’un “Amentü” üzerine çalışmaları, Çağdaş Erdemli Devlet projeleriyle karşılaştırılabilir. Üst düzey İslam dünyasında bu konular çokça tartışılıyor.

Maalesef Türkiye, Malezya ve Endonezya dışında demokratik kültürün işlediği ülke çok az. Bu konuda hepimize büyük görev düşüyor.

Düşün: “Erdemli Devlet” ideali bugünün siyasetinde hâlâ mümkün mü? Demokrasi ile erdem nasıl bir arada tutulabilir?

Muhammed Hamidullah Hoca, dört halifenin seçiminde demokratik kültür üzerine uzun uzun durmuştu. Hz. Ömer’in sürekli istişare meclisi kurması, Medine’yi dolaşıp halkın görüşünü alması İslam’ın ilk yıllarında demokratik kültürün temellerini gösterir.

Düşün: Hz. Ömer’in istişare meclisleri bugünün demokrasisine örnek olabilir mi? Gerçek demokrasi halkın sesini duymakla mı başlar?

Demokrasi 200 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Atina demokrasisi toplumun %80’ini dışlıyordu. Fazlur Rahman: “İslam dünyası ana kaynaklara dönerek bugüne taşınmalı.”

Düşün: İslam dünyası demokrasiyi doğrudan mı almalı, yoksa kendi köklerinden bir “erdemli yönetim” modeli mi çıkarmalı?

İslam dünyası yönetim, ekonomi ve üretimde güçlü örnek sunamadı. 20. yüzyıl başında bağımsız İslam devleti çok azdı, bugün 60-70’e ulaştı. Türkiye darbeler ülkesi oldu. Geleneksel düşünceyi modern dünyaya nasıl entegre ederiz?

Avrupa’da Müslüman nüfus hızla artıyor. 5-10 yıl içinde birçok şehirde Müslüman belediye başkanı görebiliriz.

Düşün: Avrupa’da Müslüman belediye başkanları çoğalırsa, gelenekselcilik yeniden siyasi bir güç haline gelebilir mi?

Akademisyenlere büyük sorumluluk düşüyor. Sadece filozofların değil, mühendislerin, iktisatçıların, hukukçuların, kelamcıların, tasavvufçuların katkısına ihtiyacımız var. Hep birlikte çalışmak zorundayız.

Düşün: Farklı disiplinlerden gelen ilim insanları, modern dünyanın krizine ortak bir çözüm üretebilir mi?

René Guénon 1920’lerden itibaren modern dünyaya karşı bir hareket başlattı. Meryemiye tarikatı dikkat çekici bir yapıdır. Hazreti Meryem sembolizmi önemli yer tutar.

Düşün: Bir fikir akımı neden tarikat formuna bürünür? Bu, hakikatin korunması için mi gereklidir, yoksa bir kapanış mıdır?

Guénon Mısır’da vefat etti. Tarikat Amerika’da farklı bir yöne evrildi. Şehit Hüseyin Nasr çok önemli bir isimdir. Müslüman oluşu ve geleneksel İslami ilimlerle ilişkisi güçlüdür.

Türkiye’de eserler hızla çevriliyor. Aleksandr Dugin gibi isimler üzerinden Avrasyacılıkla kesişiyor.

Düşün: Gelenekselcilik ile Avrasyacılık arasında gerçekten bir bağ var mı? Bu bağ, siyasi bir projeye dönüşebilir mi?

Gelenekselcilik, modern dünyanın yıkımlarına karşı bir itirazdır. Batı karşıtlığı değil, hakikate dönüş çağrısıdır. Hakikat Doğudadır. Tüm otantik dinler özde birdir. Gelenek, vahyin sürekli tezahürüdür.

Düşün: “Tüm dinler özde birdir” tezi birleştirici mi, yoksa indirgemeci mi? Bu görüş İslam’ın “son din” oluşuyla nasıl uzlaştırılabilir?

Gelenekselcilik bize modernizme, kapitalizme, bilimsel paradigmalara eleştiri kazandırdı. Yaşım geçti, Batı tarzı hayatı bırakamam diyor bazıları. Dinlerin özde birliği ve kutsal sanat anlayışı tartışılıyor.

Düşün: Gelenekselcilik, modern insanın “aşkın olanla bağını” yeniden kurmanın bir yolu olabilir mi? Yoksa sadece bir nostalji midir?

Soru-cevap faslında dinlerin birliği, liberal dinsel çoğulculuk, Hindu ve Budizm’e yaklaşım, monarşi savunusu gibi konular tartışıldı. Gelenekselciler öz ile şeriatı ayırıyor; özde birlik, şeriatta farklılık vurgusu yapıyor.

Düşün: Gelenekselcilik, dinlerin özünde birlik görürken, şeriat farklılıklarını nasıl açıklayabilir? Bu ayrım tatmin edici midir?

Nazif Gürdoğan hocamızın sesi sustu, ama kelimeleri, düşünceleri ve sıcak tebessümü gönlümüzde yaşamaya devam ediyor. Bu metin, onun bilgi, zarafet ve nezaket dolu üslubunun bir kaydıdır.

Bizi bu yolculukta buluşturan tüm hocalarımıza teşekkür ediyor; hocamızın emaneti olan fikir ve değerleri yaşatma sorumluluğunu bir kez daha hatırlıyoruz.

Ruhu şâd olsun. Geride bıraktığı ilim, hikmet ve güzel sözler, nesiller boyunca yol gösterici olsun.

Son söz: Bir ilim adamının en büyük mirası, geride bıraktığı düşünce ve yetiştirdiği talebelerdir. Nazif Gürdoğan hocamız bu mirası fazlasıyla bırakmıştır. Şimdi sıra bizde: Bu mirası nasıl büyüteceğiz?
Sesli Oku: 1.0x

Comments