1st Engineering Seismology and Urban Geophysics Symposium: Earthquake Risk Reduction Panel
Bu sayfa, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi'nde düzenlenen 1. Mühendislik Sismolojisi ve Kent Jeofiziği Sempozyumu’nun panel oturumunun, deprem risk azaltma üzerine odaklanan ilk iki konuşmasını (1:24:38 - 2:17:31) özetlemektedir. İçerik, jeofizik ve mühendislik perspektifinden deprem risklerini azaltma stratejilerini ele almaktadır.
Depremlerden Ders Çıkarma ve Jeolojik Analiz
⚠️ Video başlangıç zamanı 1:24:38, bitiş zamanı 1:27:15 (5078-5235 saniye).
Değerli katılımcılar, hepinize hoş geldiniz diyorum. Bugün burada, ülkemizin en önemli gerçeklerinden biri olan deprem konusunu ele alacağız. Deprem, coğrafyamızda kaçınılmaz bir gerçek. Tarih boyunca pek çok yıkıcı deprem yaşadık ve bu depremler bize dersler çıkarma zorunluluğunu bir kez daha hatırlatıyor. Afetlerin sadece doğal süreçlerden kaynaklanmadığını, aynı zamanda insan kaynaklı hatalardan da etkilendiğini unutmamalıyız. Yanlış yapılaşma, plansız kentleşme ve bilimsel verilere dayalı olmayan uygulamalar, depremlerin yıkıcı etkisini artırıyor. Bu nedenle, yer bilimleri ve mühendislik disiplinlerinin entegrasyonu, afet riskini azaltmada hayati bir öneme sahip. Bugün, bu konuları derinlemesine tartışarak, geleceğe yönelik çözümler üretmeyi hedefliyoruz.
⚠️ Video başlangıç zamanı 1:27:15, bitiş zamanı 1:31:40 (5235-5500 saniye).
Depremlerin oluşumunu anlamak için önce levha tektoniği kavramına bakmamız gerekiyor. Türkiye, jeolojik olarak çok aktif bir bölgede yer alıyor. Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı ve diğer aktif fay hatları, ülkemizin deprem riskinin temelini oluşturuyor. Levhaların hareketi, yerkabuğunda biriken enerjinin açığa çıkmasıyla depremlere yol açıyor. Bu fay sistemleri, binlerce yıldır hareket ediyor ve bu hareketler devam edecek. 6 Şubat 2023 depremleri, bu fay sistemlerinin aktifliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Kahramanmaraş merkezli bu depremler, fay hatlarının karmaşık yapısını ve deprem üretme potansiyelini anlamamız için önemli bir örnek teşkil ediyor. Bu depremler, jeolojik süreçlerin nasıl çalıştığını ve bu süreçlerin kentlerimiz üzerindeki etkilerini anlamak için bize bir laboratuvar sunuyor.
⚠️ Video başlangıç zamanı 1:31:40, bitiş zamanı 1:37:20 (5500-5840 saniye).
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri, hem jeolojik hem de sosyoekonomik açıdan derinlemesine incelenmesi gereken bir olay. Bu depremler, Doğu Anadolu Fayı’nın bir segmentinde meydana geldi ve birden fazla fayın tetiklenmesiyle büyük bir yıkım yarattı. Zemin koşulları, özellikle alüvyon zeminlerin bulunduğu alanlarda, depremin etkisini artırdı. Alüvyon zeminler, sismik dalgaları büyüterek yapıların daha fazla hasar görmesine neden oluyor. Ayrıca, nüfus yoğunluğu ve yapılaşma hataları, bu depremlerin yıkıcı etkisini katladı. Örneğin, bazı bölgelerde plansız kentleşme ve uygun olmayan yapı malzemeleri, binaların çökmesine yol açtı. Bu durum, sadece jeolojik faktörlerin değil, aynı zamanda insan kaynaklı hataların da afetin boyutunu büyüttüğünü gösteriyor. Bu nedenle, deprem riskini azaltmak için hem jeolojik analizlere hem de sosyoekonomik planlamalara ihtiyacımız var.
⚠️ Video başlangıç zamanı 1:37:20, bitiş zamanı 1:43:00 (5840-6180 saniye).
Mikro bölgeleme, deprem riskini azaltmada en etkili araçlardan biridir. Yerel zemin koşullarını detaylı bir şekilde analiz ederek, her bölgenin sismik tehlike potansiyelini belirleyebiliriz. Mikro bölgeleme, zemin sınıflandırmasını yaparak, hangi alanların yapılaşmaya uygun olduğunu ve hangi alanların riskli olduğunu ortaya koyar. Örneğin, geçmiş depremlerde, mikro bölgeleme çalışmalarının yapılmadığı bölgelerde büyük kayıplar yaşandı. Zemin amplifikasyonu, sıvılaşma gibi faktörler, doğru analiz edilmediğinde felaketlere yol açıyor. Bu nedenle, kent planlamasında ve yapı tasarımında mikro bölgeleme verilerine dayalı kararlar alınması şart. Ülkemizde bu çalışmaların daha yaygın ve sistematik bir şekilde uygulanması gerekiyor. Mikro bölgeleme, sadece bilimsel bir araç değil, aynı zamanda hayat kurtaran bir yöntemdir.
⚠️ Video başlangıç zamanı 1:43:00, bitiş zamanı 1:48:33 (6180-6513 saniye).
Deprem riskini azaltmanın bir diğer önemli yolu, toplumsal farkındalığı artırmak ve deprem eğitimini yaygınlaştırmaktır. Toplumun her kesiminde, özellikle okullarda, deprem bilincini oluşturacak eğitim programlarına ihtiyacımız var. Çocuklara ve yetişkinlere, deprem anında ne yapmaları gerektiği, güvenli alanların nasıl belirleneceği ve acil durum planlarının nasıl hazırlanacağı öğretilmeli. Ayrıca, mühendislik ve yer bilimi disiplinlerinde liyakat esaslı uygulamalar teşvik edilmeli. Depremle mücadele, sadece teknik bir mesele değil, aynı zamanda bir kültür meselesidir. Toplumun doğru bilgiye erişimi sağlanmalı ve bu bilgiler, günlük yaşamda uygulanabilir hale getirilmeli. Geleceğe yönelik umut verici bir vizyon için, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde hazırlıklı olmalıyız. Bu, depremle yaşamayı öğrenmenin ilk adımıdır.
Mikro Bölgeleme ve Yönetmelik Eleştirileri
⚠️ Video başlangıç zamanı 1:48:33, bitiş zamanı 1:54:00 (6513-6840 saniye).
Mikro bölgeleme, deprem riskini azaltmada temel bir yöntem olmasına rağmen, uygulamada ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz. Özellikle karelaj sistemlerinin standardizasyonu ve sondaj derinliklerinin belirlenmesi konusunda eksiklikler mevcut. Mevcut yöntemler, genellikle yerel zemin koşullarını tam anlamıyla yansıtmıyor. Örneğin, bazı bölgelerde jeofizik yöntemlerin yetersiz kullanımı, zemin sınıflandırmasının doğru yapılmasını engelliyor. Bu durum, yapı tasarımında hatalara yol açıyor ve deprem riskini artırıyor. Mikro bölgeleme çalışmalarının daha detaylı ve saha odaklı yapılması gerekiyor. Yerel yönetimlerin bu süreçlere daha fazla dahil olması ve jeofizik verilerin etkin bir şekilde kullanılması şart.
⚠️ Video başlangıç zamanı 1:54:00, bitiş zamanı 2:00:20 (6840-7220 saniye).
Ülkemizdeki mevcut deprem yönetmelikleri, maalesef bazı noktalarda yetersiz kalıyor. Örneğin, mevcut haritalar ve zemin sınıflandırma yöntemleri, yerel koşulları tam olarak dikkate almıyor. Bazı durumlarda, gereksiz ölçümlere odaklanılarak kaynak israfı yapılıyor. Mesela, MTA tarafından hazırlanan haritalar, genel bir çerçeve sunsa da, mikro ölçekte yeterli detay sağlamıyor. Ayrıca, jeofizik yöntemlerin yönetmeliklerdeki yeri sınırlı. Gravite ve sismik yöntemler gibi teknikler, daha fazla entegre edilmeli. Gölbaşı ve Bornova gibi bölgelerde yapılan çalışmalar, doğru yöntemlerle risk analizinin nasıl iyileştirilebileceğini gösteriyor. Ancak, bu örneklerin yaygınlaşması için yönetmeliklerin güncellenmesi gerekiyor.
⚠️ Video başlangıç zamanı 2:00:20, bitiş zamanı 2:08:45 (7220-7725 saniye).
Deprem riskini azaltmak için yerel ihtiyaçlara uygun planlama yapmak zorundayız. Her bölgenin jeolojik yapısı ve risk profili farklıdır. Bu nedenle, standart bir yaklaşım yerine, bölgeye özgü çözümler geliştirilmeli. Örneğin, bir bölgede sıvılaşma riski yüksekse, bu durum mikro bölgeleme ile tespit edilmeli ve yapılaşma buna göre yönlendirilmeli. Yerel yönetimlerin, jeofizik ve jeolojik verileri daha etkin kullanması gerekiyor. Ayrıca, afet risk haritalarının hazırlanmasında disiplinler arası bir yaklaşım benimsenmeli. Mühendisler, jeologlar ve şehir plancıları birlikte çalışarak, her bölge için özel risk azaltma stratejileri oluşturmalı. Bu süreçte, veri paylaşımı ve şeffaflık da kritik önem taşıyor.
⚠️ Video başlangıç zamanı 2:08:45, bitiş zamanı 2:17:31 (7725-8251 saniye).
Son olarak, entegre afet haritalarının hazırlanması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bu haritalar, sadece deprem riskini değil, aynı zamanda sel, heyelan ve diğer afet risklerini de içermeli. Jeofizik yöntemler, bu haritaların hazırlanmasında önemli bir rol oynuyor. Örneğin, sismik yansıma ve gravite ölçümleri, zemin yapısını anlamada bize çok değerli veriler sunuyor. Ancak, bu verilerin doğru bir şekilde yorumlanması ve kent planlamasına entegre edilmesi gerekiyor. Gelecekte, daha dirençli kentler inşa etmek için bu tür entegre yaklaşımlara ihtiyacımız var. Bu, sadece teknik bir mesele değil, aynı zamanda bir vizyon meselesidir. Bilimsel verilere dayalı, liyakat esaslı bir sistemle, deprem riskini azaltabilir ve daha güvenli bir gelecek inşa edebiliriz.
This page summarizes the first two presentations (1:24:38 - 2:17:31) of the panel session from the 1st Engineering Seismology and Urban Geophysics Symposium held at Erzincan Binali Yıldırım University, focusing on earthquake risk reduction. The content addresses earthquake risk mitigation strategies from geophysical and engineering perspectives.
Lessons from Earthquakes and Geological Analysis
⚠️ Video start time is 1:24:38, end time is 1:27:15 (5078-5235 seconds).
Dear participants, welcome to all of you. Today, we are here to discuss one of our country's most critical realities: earthquakes. Earthquakes are an inescapable reality in our geography. Throughout history, we have experienced many destructive earthquakes, which remind us of the necessity to learn lessons. We must not forget that disasters are not only caused by natural processes but are also influenced by human errors. Improper construction, unplanned urbanization, and practices not based on scientific data increase the destructive impact of earthquakes. Therefore, the integration of earth sciences and engineering disciplines is vital in reducing disaster risks. Today, we aim to discuss these issues in depth and generate solutions for the future.
⚠️ Video start time is 1:27:15, end time is 1:31:40 (5235-5500 seconds).
To understand the formation of earthquakes, we first need to look at the concept of plate tectonics. Turkey is located in a highly active geological region. The North Anatolian Fault, the East Anatolian Fault, and other active fault lines form the basis of our country's earthquake risk. The movement of plates causes earthquakes by releasing accumulated energy in the Earth's crust. These fault systems have been active for thousands of years and will continue to be so. The February 6, 2023 earthquakes once again highlighted the activity of these fault systems. Centered in Kahramanmaraş, these earthquakes provide an important example for understanding the complex structure of fault lines and their earthquake-generating potential. These earthquakes offer us a laboratory to understand how geological processes work and their impact on our cities.
⚠️ Video start time is 1:31:40, end time is 1:37:20 (5500-5840 seconds).
The February 6, 2023 Kahramanmaraş earthquakes are an event that requires in-depth analysis from both geological and socioeconomic perspectives. These earthquakes occurred on a segment of the East Anatolian Fault and caused significant destruction due to the triggering of multiple faults. Soil conditions, particularly in areas with alluvial soils, amplified the earthquake's impact. Alluvial soils amplify seismic waves, causing structures to sustain more damage. Additionally, population density and construction errors exacerbated the destructive impact of these earthquakes. For example, unplanned urbanization and inappropriate building materials led to building collapses in some regions. This shows that the scale of the disaster is driven not only by geological factors but also by human errors. Therefore, reducing earthquake risks requires both geological analysis and socioeconomic planning.
⚠️ Video start time is 1:37:20, end time is 1:43:00 (5840-6180 seconds).
Microzonation is one of the most effective tools in reducing earthquake risks. By analyzing local soil conditions in detail, we can determine the seismic hazard potential of each region. Microzonation classifies soil, identifying which areas are suitable for construction and which are at risk. For example, in past earthquakes, regions without microzonation studies suffered significant losses. Factors such as soil amplification and liquefaction, when not properly analyzed, lead to disasters. Therefore, decisions based on microzonation data are essential in urban planning and structural design. In our country, these studies need to be applied more widely and systematically. Microzonation is not just a scientific tool but also a life-saving method.
⚠️ Video start time is 1:43:00, end time is 1:48:33 (6180-6513 seconds).
Another critical way to reduce earthquake risks is to increase public awareness and promote earthquake education. We need educational programs that foster earthquake awareness across all segments of society, especially in schools. Children and adults should be taught what to do during an earthquake, how to identify safe areas, and how to prepare emergency plans. Furthermore, merit-based practices in engineering and earth sciences should be encouraged. Earthquake preparedness is not just a technical issue but also a cultural one. Society must have access to accurate information, and this information should be applicable in daily life. For a hopeful vision of the future, we must be prepared at both individual and societal levels. This is the first step in learning to live with earthquakes.
Microzonation and Regulation Critiques
⚠️ Video start time is 1:48:33, end time is 1:54:00 (6513-6840 seconds).
Although microzonation is a fundamental method for reducing earthquake risks, it faces significant challenges in practice. In particular, there are shortcomings in the standardization of grid systems and the determination of drilling depths. Current methods often fail to fully reflect local soil conditions. For example, in some regions, the insufficient use of geophysical methods hinders accurate soil classification. This leads to errors in structural design and increases earthquake risks. Microzonation studies need to be more detailed and field-oriented. Local governments must be more involved in these processes, and geophysical data must be used effectively.
⚠️ Video start time is 1:54:00, end time is 2:00:20 (6840-7220 seconds).
Unfortunately, current earthquake regulations in our country are inadequate in some respects. For example, existing maps and soil classification methods do not fully account for local conditions. In some cases, resources are wasted by focusing on unnecessary measurements. For instance, maps prepared by the MTA provide a general framework but lack sufficient detail at the micro level. Additionally, the role of geophysical methods in regulations is limited. Techniques such as gravity and seismic methods should be further integrated. Studies in regions like Gölbaşı and Bornova demonstrate how risk analysis can be improved with proper methods. However, for these examples to become widespread, regulations need to be updated.
⚠️ Video start time is 2:00:20, end time is 2:08:45 (7220-7725 seconds).
To reduce earthquake risks, we must plan according to local needs. Each region's geological structure and risk profile are different. Therefore, instead of a standard approach, region-specific solutions should be developed. For example, if an area has a high liquefaction risk, this should be identified through microzonation, and construction should be directed accordingly. Local governments need to use geophysical and geological data more effectively. Additionally, an interdisciplinary approach should be adopted in preparing disaster risk maps. Engineers, geologists, and urban planners should work together to create tailored risk reduction strategies for each region. Data sharing and transparency are also critical in this process.
⚠️ Video start time is 2:08:45, end time is 2:17:31 (7725-8251 seconds).
Finally, I would like to emphasize the need to prepare integrated disaster maps. These maps should not only cover earthquake risks but also include risks from floods, landslides, and other disasters. Geophysical methods play a significant role in preparing these maps. For example, seismic reflection and gravity measurements provide valuable data for understanding soil structure. However, these data must be correctly interpreted and integrated into urban planning. In the future, we need such integrated approaches to build more resilient cities. This is not just a technical issue but also a matter of vision. With a merit-based system grounded in scientific data, we can reduce earthquake risks and build a safer future.
Comments
Post a Comment