Dünyamız, dev bir yapboz gibi birbirine geçmiş plakalardan oluşan bir dış katmana sahip. Bu plakalar, alttaki yumuşak tabakada adeta sörf yapar gibi, milyarlarca yıldır durmadan hareket ediyorlar. Peki neden durmadan hareket ediyorlar?
Bunun sebebi, Dünya'nın iç kısmında sürekli devam eden ısı akımlarıdır. Bu akımlar, erimiş kayaçlardan oluşan bir tabaka olan mantodaki malzemeyi yukarı doğru itiyor. Bu malzeme, plakaların altında birikerek onları hareket ettiriyor.
Plakalar, bu hareketle birlikte birbirlerine çarpabilir, birbirlerinden ayrılabilir veya yan yana kayabilirler. Bu hareketler de dağların oluşmasına, volkanların patlamasına ve depremlere yol açıyor.
Peki bu hareketler ne zaman bitecek? Aslında, bu sorunun net bir cevabı yok. Bilim insanları, Dünya'nın iç kısmındaki ısı akımlarının milyarlarca yıl daha devam edeceğini tahmin ediyor. Bu da, plaka hareketlerinin de en azından bu kadar uzun süre devam edeceği anlamına geliyor.
Yani, özetlemek gerekirse; Dünya'mız dinamik bir yapıya sahip ve sürekli değişiyor. Bu değişimler de depremler gibi doğal afetlere yol açabiliyor. Bu nedenle, deprem riskine karşı her zaman hazırlıklı olmamız gerekiyor.
Blogdaki Videoların Özetleri
Plaka Tektoniği ve Depremler
Dünyanın plakaları, gezegenin içindeki ısı akışı nedeniyle sürekli hareket halindedir.
Bu hareketler, depremler gibi çeşitli jeolojik olaylara neden olur.
Plaka tektoniğini anlamak, doğal afetleri tahmin etmek ve hazırlıklı olmak açısından kritik öneme sahiptir.
Dağların ve Volkanların Oluşumu
Plakaların çarpışması, dağ sıralarının oluşmasına yol açar.
Plakaların ayrıldığı veya birleştiği yerlerde volkanlar oluşur.
Volkanik patlamalar, hem yıkıcı hem de yeni kara parçaları oluşturma açısından önemlidir.
Konu ile İlgili Uluslararası Makale ve Video Önerileri
Makale: "The Dynamics of Earth's Interior" - Geological Society of America
Video: "Understanding Plate Tectonics" - National Geographic, YouTube
Makale: "Plate Tectonics: The Engine of Earth’s Evolution" - Nature Geoscience
Dorian, eski gücüne yeniden kavuşmak üzereydi. Sosyal medya hesabına göz attı, takipçilerine "Yeniden Akademiye Dönüyorum" mesajını gönderdi. İçinde tarifsiz bir sevinç ve umut vardı. Üç yıl önceki o talihsiz günleri hatırlamak istemiyordu ama geçmiş, insanın peşini kolay kolay bırakmıyordu.
17 Ağustos 2016
O sabah, İstanbul'un mistik yeraltı fay hatları hakkında bir TV programına çıkmıştı. Programdan sonra, her zamanki gibi üniversitenin yolunu tuttu. Kapıdan içeri girmesine izin verilmediğinde, ilk başta bir yanlışlık olduğunu düşündü. Ancak güvenlik görevlisi, beklemesini söylediğinde içindeki huzursuzluk arttı. Yemekhaneye gidip kimlik kartını okuttuğunda "tanımsız" mesajını aldı. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Fakültenin kapısında bekleyen birkaç kişi daha vardı. Güvenliğin elindeki listeye bakarak, onların da aynı kaderi paylaştığını anladı. Bir süre sonra gelen yetkili, ona bir zarf uzattı. Zarfı açtığında, içinde "bugün itibarıyla açığa alındınız" yazıyordu.
2 Eylül 2016
Metrobüste, "Okullarda Mistisizm Semineri" kapsamında bir okula giderken telefonuna bir mesaj geldi. Binlerce büyücü, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevden ihraç edilmişti. İsmine baktığında, şok geçirdi. Hemen tanıdıklarına mesaj attı, "akademiden ihraç edilmişim". Kalbi, umutla karamsarlık arasında gidip geliyordu.
İkinci Bölüm: Sabır ve Dayanışma
2016 - 2019
Hayatının en zor yılları başlamıştı. Hukuki mücadele, iftiralar, belirsizlikler... Ancak bu süreçte ailesinin ve sevdiklerinin desteğiyle ayakta kalmayı başardı. Sabırla ve inançla adaleti bekledi. Süreç uzadıkça, içindeki umut da güçleniyordu. Tanrıların adaletine inanarak, sabırla bekledi.
Üçüncü Bölüm: Yeni Bir Başlangıç
28 Haziran 2019
Sonunda adalet tecelli etti ve akademiye dönüş kapısı açıldı. Ancak döneceği üniversite, eski üniversitesi değildi. İzmir, İstanbul ve Ankara dışında yeni kurulmuş bir akademiye atanmak zorundaydı. Çanakkale'deki bir üniversiteye atanmıştı. Yılların yorgunluğunu ve mücadelesinin izlerini taşıyarak, yeni görevine başladı.
Dördüncü Bölüm: Eski Akademiye Dönüş
28 Şubat 2024
Çanakkale'deki görevini başarıyla tamamladıktan sonra, eski akademisine döndü. Dönüşü, bir zafer gibiydi. Bu yolculukta yaşadığı tüm zorluklar, ona hayatın gerçek anlamını ve değerini öğretmişti. Ailesiyle birlikte bu zaferi kutladı. Tanrıların adaleti ve sabırla verilen mücadelenin sonunda kazandığı bu zafer, hayatında yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
Epilog
Her şeye rağmen, geçmişte yaşadığı haksızlıkları unutmadan, ama onları birer ders olarak kabul ederek hayatına devam etti. Adalete olan inancı ve ailesinin desteğiyle, akademik kariyerinde yeniden yükseldi. Artık sadece kendi başarısını değil, aynı zamanda haksızlığa uğrayan tüm insanların mücadelesini temsil ediyordu.
Tanrılar, haksızlıklara uğrayanlara ve ailelerine yardım etsin. İnsanların hukuksuzlukla sınavı gerçekten çok zordu, ama sabır ve inançla her şeyin üstesinden gelmek mümkündü.
Helsinki Otogarı Teorisi, hayatımızın farklı dönemlerinde karşımıza çıkan zorlukları ve başarısızlıkları aşmamıza yardımcı olacak önemli bir bakış açısı sunar. Arno Rafael Minkkinen tarafından geliştirilen bu teori, başarının sabır ve istikrarla geldiğini savunur. Teorinin merkezinde, Helsinki Otogarı'ndan kalkan otobüsler yer alır. İlk başta her otobüs aynı rotayı takip eder, ancak bir süre sonra yollar ayrılır ve otobüsler farklı destinasyonlara gider. Bu ayrışma, her bireyin kendi özgün yolunu bulmasını ve başarısını elde etmesini sağlar.
Otobüs garlarında yolcular bindiğinde şehir içinde tüm otobüsler aynı yöne gider. Herkes aynı yolun yolcusu olduğunu düşünür fakat şehir dışında yollar ayrılır ve hedef destinasyona göre yolcuların istikameti değişir. En başta, hepimiz aynı yere gidiyor duygusu endişe verici olabilir, çünkü acaba yanlış otobüse binildi hissine neden olunabilir.
Öğrenciler, akademisyenler ve girişimciler için bu teori, pes etmeden çalışmaya devam etmenin önemini vurgular. İster bir öğrenci, ister bir akademisyen, ister bir girişimci olun, sabırlı ve istikrarlı bir şekilde çalışarak, sonunda kendi yolunuzu bulacak ve başarıya ulaşacaksınız. Otobüste kalın ve yolculuğun tadını çıkarın, her yol sizi bir yere götürecektir.
Giriş:
Hayatımızda ilerleme kaydetmediğimizi hissettiğimiz anlar hepimiz için kaçınılmazdır. Hedeflerimize ulaşmak için çabalarken, bazen tıkanıklık yaşadığımızı ve bir çıkış yolu bulamadığımızı düşünebiliriz. Bu gibi durumlarda Helsinki Otogarı Teorisi bize ilham verici bir bakış açısı sunar.
Helsinki Otogarı Teorisi Nedir?
Arno Rafael Minkkinen tarafından ortaya atılan Helsinki Otogarı Teorisi, başarının sabır ve istikrarla, denemekten vazgeçmeden çalışmayı gerektirdiğini savunur. Teoriyi, Helsinki Otogarı'ndan kalkan otobüslere benzetir. Her otobüs farklı bir yöne gitse de, ilk kalkışta hepsi aynı istikamete ilerler. Bu, tıpkı hayatımızdaki farklı yollar gibi, her yolun da bizi bir yere götüreceğini gösterir. İlk başta her otobüs aynı rotayı takip eder, ancak bir süre sonra yollar ayrılır ve otobüsler farklı destinasyonlara gider. Bu ayrışma, her bireyin kendi özgün yolunu bulmasını ve başarısını elde etmesini sağlar.
Öğrenciler için Helsinki Otogarı Teorisi:
Öğrenciler için Helsinki Otogarı Teorisi, başarılı olmak için sabırlı ve istikrarlı bir şekilde çalışmanın önemini vurgular. Sınavlarda istediğiniz notları alamadığınızda veya bir konuyu anlamadığınızda pes etmek yerine, tekrar denemeli ve farklı öğrenme yöntemleri denemelisiniz. Unutmayın, her öğrenci farklı hızda öğrenir ve önemli olan pes etmeden yola devam etmektir.
Akademisyenler için Helsinki Otogarı Teorisi:
Akademisyenler için Helsinki Otogarı Teorisi, araştırma ve keşif sürecinin önemini vurgular. Yeni bir teori geliştirmeye çalışırken veya karmaşık bir problemi çözmeye çalışırken, birçok kez başarısızlığa uğrayabilirsiniz. Bu durumlarda pes etmek yerine, hatalarınızdan ders çıkarmalı ve farklı bakış açıları denemelisiniz. Unutmayın, en önemli keşifler genellikle deneme ve yanılma yoluyla yapılır.
Girişimciler için Helsinki Otogarı Teorisi:
Girişimciler için Helsinki Otogarı Teorisi, başarılı bir iş kurmanın zaman ve emek gerektirdiğini vurgular. Yeni bir iş kurduğunuzda, her zaman istediğiniz gibi gitmeyebilir. Müşterileriniz sizi bulmayabilir, finansal zorluklarla karşılaşabilirsiniz. Bu gibi durumlarda pes etmek yerine, çözümler üretmeye ve işinizi geliştirmeye devam etmelisiniz. Unutmayın, birçok girişimci ilk denemede başarısız olsa da, pes etmeyerek hayallerini gerçekleştirmiştir.
Sonuç:
Helsinki Otogarı Teorisi, bize başarının bir gecede elde edilemeyeceğini, ancak sabır, istikrar ve pes etmemekle ulaşılabileceğini hatırlatır. Hayatta ilerleme kaydetmediğinizi hissettiğiniz anlarda, bu teoriyi aklınızda bulundurun ve otobüste kalmaya devam edin. Unutmayın, her yol sizi bir yere götürecektir ve önemli olan pes etmeden yola devam etmektir.
En Çok Atıf Alan Makaleler
Minkkinen, A.R. (2020). The Consistent Path: Staying on the Bus. Journal of Creative Processes.
James, C. (2019). Mastery Through Consistency: Revisiting the Helsinki Bus Station Theory. Creativity Research Journal.
Wack, A. (2021). Creative Persistence: Lessons from the Helsinki Bus Station Theory. Art Theory and Practice.
Kearns, D.E. (2020). The Unique Journey: Differentiation and the Helsinki Bus Station Theory. Psychology of Creativity.
Cloutier, C. (2022). Authentic Artistry: Staying the Course with the Helsinki Bus Station Theory. Artistic Development Review.
1997 yılında, William C. C. Chen hocanın Bulgaristan'ın Sofya şehrinde düzenlenen beş günlük Tai Chi Chuan eğitimine katıldım. Amacım, üniversite öğrencisiyken çalışmış olduğum Çin sporunu, bu sporun dünyada tanınmış en yetkin kişilerinden birinden öğrenmekti. İstanbul'dan Bulgaristan'a uzun bir yolculuk yaptım ve özellikle Türkiye-Bulgaristan sınırında uzun süre beklediğimi hatırlıyorum. Bu, Türkiye sınırları dışına ilk kez otobüsle çıktığım için oldukça heyecan verici bir deneyimdi.
Sofya Üniversitesi'nin lojmanlarında kaldığım ve tam zamanlı beş günlük eğitim gerçekten önemli bir deneyimdi. Seyahat dönüşünde, "Çin Yogası" başlıklı bir makale yazdım ve bu makale Süper Siyah Kuşak dergisinde yayınlandı. Facebook, yıllar önce yazdığım bu makaleyi bana hatırlattı ve üzerinde küçük düzeltmeler yaparak Blogger sayfamda paylaştım.
Tai Chi Chuan eğitimi almak için bir hafta boyunca Bulgaristan'ın Sofya şehrine gittiğimi hatırladım! Çinli profesör William C. C. Chen hocanın yönetiminde, aşağıda belirtilen Tai Chi Chuan formunu bir hafta boyunca, günde dört saat çalıştık. Ayrıca, Push-Hands çalışmaları yaparak, kata formunun detaylarını öğrendik. Bu eğitim muhteşemdi! Dönüşte, Tai Chi Chuan üzerine yazdığım makale Süper Siyah Kuşak dergisinde yayınlandı.
Bu eğitime katılmadan önce, üç yıl boyunca Yusuf Sansar hocayla Tai Chi Chuan Kungfu "Hard Power" uygulamalı stilini çalıştığımı belirtmek isterim. Sonuç olarak, yukarıda belirtilen dergideki yazımda ifade ettiğim gibi, Tai Chi Chuan üzerine yapılmış çok sayıda doktora tezi bulunmaktadır. Aşağıda uygulanan formda görüldüğü gibi, Tai Chi Chuan "Soft Power" enerji kullanmayı öğretir. Bu yönüyle, "Hard Power" enerji kullanımını önceleyen diğer Uzak Doğu sporlarından farklıdır. Soft Power enerji kullanımını esas aldığı için, yaşlı ve genç herkes tarafından uygulanabilir. Özellikle yaşlanmaya bağlı düşme korkusunu ve riskini azaltır.
Her bireyin hayatında, kariyerini şekillendiren dönüm noktaları vardır. Bu noktalar, bazen bir hocayla yapılan bir sohbet, bazen bir seyahat ya da bazen de bir eğitim süreci olabilir. 16 Eylül 2014'te, Jeofizik alanında ki öğrencilik günlerimden bu yana derin bir saygı duyduğum Prof.Dr. Metin İLKIŞIK hocamla olan ofis ziyaretim, benim için bu dönüm noktalarından biri oldu. Sosyal medyanın dijital hafıza özelliği sayesinde, bu değerli anıyı ve diğer kariyer anılarımı geniş bir kitleyle paylaşma kararı aldım. İşte sizlere, sınıf sıralarından kariyer zirvelerine uzanan jeofizik eğitimiyle dolu yolculuğumu sunuyorum.
Doçentlikten Dersliklere: Samimi ve Bilge Bir Hocanın Portresi
Poster sunumları sadece görsel bir şölen sunmakla kalmıyor, aynı zamanda birçok açıdan da fayda sağlıyor.
Bilimsel araştırmaların daha etkili bir şekilde iletilmesini sağlıyor.
Karmaşık bilgileri görsel ve kolay anlaşılır hale getiriyor.
Öğrencilerin görsel ve sözlü iletişim becerilerini geliştiriyor.
Zaman yönetimi ve sentez becerilerini geliştiriyor.
Yaratıcılık ve eleştirel düşünme becerilerini geliştiriyor.
Öğrenci ve akademisyen arasındaki etkileşimi artırıyor.
Bilimsel bilginin daha geniş kitlelere yayılmasına katkıda bulunuyor.
Poster Sunumuna Geçiş Süreci:
2015 yılında, Mühendislik Jeofiziği Bölümümüz, proje sunumlarında daha modern ve etkili bir yöntem benimsemek için bir çalışma başlattı. Farklı sunum formatları değerlendirildi ve poster sunumlarının birçok açıdan avantaj sağlayacağı sonucuna varıldı.
Poster Sunumunun Başarısı:
Poster sunum standardına geçiş, öğrencilerimiz ve akademisyenlerimiz tarafından büyük beğeni topladı. Bu sayede, proje sunumları daha dinamik ve interaktif hale geldi. Öğrencilerimiz, araştırmalarını daha özgün ve yaratıcı bir şekilde sunma imkanı yakaladılar.
Sonuç:
Mühendislik Jeofiziği Bölümümüzde 30 Ocak 2015 tarihinde başlatılan poster sunum standardı, öğrencilerimizin bilimsel ve iletişim becerilerini geliştirmeye önemli katkılar sağlamaktadır. Bu sayede, öğrencilerimiz gelecekteki mesleki hayatlarında da daha başarılı olacaklarına inanıyoruz.
Başarı, hepimizin arzuladığı bir şey. Kimimiz iş hayatında, kimimiz özel hayatımızda, kimimiz de her alanda başarılı olmak istiyoruz. Peki, başarılı insanları diğerlerinden ayıran nedir? Bu sorunun tek bir cevabı yok elbette. Ama bazı nadir özellikler, başarıya ulaşma şansınızı önemli ölçüde artırabilir.
Bu yazıda, bir insanın gözünden, yüksek performans gösteren her bireyin sahip olduğu 9 nadir özelliğe göz atacağız.
1. Hata Yapmaktan Korkmazlar:
Rahmetli İbrahim Kara hocamızın bir sözü aklıma geldi, derdi ki "saçma olur yanlış olur diye düşünerek sormaktan vazgeçme, çünkü her yanlış bir doğrunun kapısını açar."
2. Güçlü İletişim Becerilerine Sahiptirler:
İletişim çok önemli ve iletişim kalitesi bilimsel çalışmalarda oral sunum ve poster sunum olarak ortaya konuyor. 1995 yılında, Amerika'da Jeofizik Toplantısına katılmıştım. Posterimi sundum, teker teker insanları posterime çağırdım ve anlattım. İlk defa Amerika'ya 1995 yılında gitmiş ve AGU Spring Meeting toplantısında poster sunum yapmıştım. Aynı konuyu birden çok insana anlatma gayretim, onlardan geri dönüş alma gayretim beni geliştirdi. Çünkü geri dönüşümü alamadığınız her çalışma, ileri veya yeni sürümü olmayacak bir çalışma demektir.
3. Karmaşık Konuları Basitleştirirler:
Özellikle bilimin dili oldukça karmaşık fakat bu karmaşık dili halkın anlayacağı layman tonda açıklamaya çalışmak için ilave efor gerekir. Özellikle, yapay zeka teknolojisinden, çalışma yapılan bir alanda ki akademik tonu, layman tonuna veya sıradan bir insanın anlayacağı düzeye indirgeme konusunda yararlanıyorum. Çünkü, aslında basite indirgenemeyen her konu tam anlaşılmış değildir. Feynman bakış açısı bu konuda önemli, çalıştığınız konuyu 6 yaşında ki çocuğa anlatamıyorsanız, veya 6 yaşında ki çocuk anlattığınızda anlamıyorsa, aslında o konuyu anlamamışınızdır bakışı çok önemli.
4. Kendilerini Tanırlar:
En önemli konuların başında bu gelir, kendi kapasitemize uygun işlere yoğunlaşmak, kapasitemiz dışında kalan işler için katkı sağlayacak partnerler bulabilmek. Genel olarak, kendi yaptığım çalışmalara geliştirmek için alanımda deneyimli insanları çalışmalarıma eklemeye hep çalışırım, başlattığım çalışmayı içerik ve etkisini daha da büyütür. Pek çok çalıştığım bilim insanının yüzünü görmedim fakat yazışarak, katkılarını yazılı isteyerek çalışmalarımı içeriğini büyüttüm.
5. Duygularını Kontrol Ederler:
Bulunduğunuz ortamlarda provokasyon veya manipülasyon yapacak kişiler olabilir, fakat "sakinlik en büyük güçtür" sözü gereği, her zaman sakin kalarak sonuca ulaşmak mümkün olabilir. Genel olarak, kendi özelimde sakin kalabilmeyi başardığım söylenebilir, çünkü haklı olmaktan daha önemlisi haksız duruma düşürecek manipülasyonları öngörmek çok önemli.
6. Eylem Odaklılık:
Rahmetli Aykut Barka, bir çalışmayı planlarken şunu sorardı, bu çalışma sonuçta makaleye döner mi? Çünkü bilim insanlarının amacı, bilimsel çalışmaları yayına dönüştürmeyi hedefleyecek projeler geliştirmeleri, küçük hedefli yayına dönecek çalışmalarla gelişmeye çalışmak.
7. Gösterişten Kaçınırlar:
Gösterişli ve abartılı davranışlar, başarılı insanların genel bir özelliği değildir. Aksine, mütevazı ve alçakgönüllü olmalarıyla bilinirler.
8. Sürekli Öğrenirler:
Başarılı insanlar, öğrenmenin asla bitmediğinin farkındadır. Sürekli olarak yeni bilgiler edinmeye ve becerilerini geliştirmeye çalışırlar. Bu, onları alanlarında uzman ve yeniliklere açık hale getirir.
Kendimden örnek verecek olursam, ben de her zaman yeni şeyler öğrenmeye hevesliyim. Yeni bir dil öğrenmek, yeni bir programlama dili kullanmayı öğrenmek veya farklı bir alanda bilgi edinmek gibi farklı alanlarda kendimi geliştirmeye çalışıyorum.
Başarılı insanların sürekli öğrenmeye açık olmalarının bir diğer sebebi de, hatalarından ders almaktır. Hata yapmaktan korkmazlar ve her hatayı bir öğrenme fırsatı olarak görürler.
9. İşleri Bitirirler:
Başarılı insanlar, sadece plan yapmakla kalmaz, planlarını uygulamaya da koyarlar. Hedeflerine ulaşmak için somut adımlar atarlar ve pes etmeden çalışırlar.
Kendi deneyimlerimden yola çıkarak, bir hedefe ulaşmak için öncelikle o hedefi net bir şekilde tanımlamak gerektiğini düşünüyorum. Hedefinizi netleştirdikten sonra, bu hedefe ulaşmak için bir plan yapmanız ve bu plana sadık kalarak çalışmanız gerekiyor.
Başarılı insanlar, karşılaştıkları zorluklar karşısında da pes etmezler. Sorunları çözmek için yaratıcı ve pratik çözümler üretmeye çalışırlar.
Sonuç olarak, başarılı olmak için tek bir formül yok. Ancak, yukarıda saydığım özelliklere sahip olmak, başarıya giden yolda size büyük bir avantaj sağlayabilir. Unutmayın, başarı bir yolculuktur, varılacak bir durak değildir. Bu yolculukta hatalar yapmak, engellere takılmak kaçınılmazdır. Önemli olan, bu hatalardan ders almak, engelleri aşmak için çözüm yolları aramak ve asla pes etmemektir.
Benim Deneyimim:
Yıllar boyunca öğrendiğim en önemli şeylerden biri de çevremdeki başarılı insanlardan öğrenmeye çalışmaktır. Mesela, üniversite yıllarımda alanında çok başarılı bir hocam vardı. Kendisiyle yaptığım sohbetlerde, başarılı olmak için zaman yönetiminin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Hocamın tavsiyesi, "bulunmuş olduğun bölümde herkesten 2 saat fazla çalışacaksın" üzerine herkesten 2 saat en azından geç giderdim.
Başarılı olmak için ilham verici hikayeler dinlemek de çok faydalı olabilir. Kazım Ergin hocamız bir defasında sismolojinin efsane isimlerinden birisi hakkında bir anekdot anlatmıştı. Kaç gün uykusuz kaldıkları bir çalışma sonucunda, çalışmalarında hedeflerine ulaştıklarını açıklamıştı. Bu hikaye bana, başarının zaman ve mekan sınırlamasından kurtularak sonuç odaklı çalışmakta yattığını öğretti.
Unutmayın, başarı sizin elinizde! Siz de bu yazıda bahsettiğimiz özellikleri geliştirerek ve kendinize doğru hedefler koyarak başarıya ulaşabilirsiniz.
Blog Yazısı Kaynağı
Bu blog yazısı, Chris Donnelly'nin LinkedIn'de paylaştığı "Kariyerimde 2000'den fazla kişi işe aldım ve yüksek performans gösteren herkesin sahip olduğu 9 nadir özellik şunlar:" başlıklı yazıdan ilham alınarak yazılmıştır.
Yazı yazarken Chris Donnelly'nin paylaştığı 9 özellikten yola çıktım ve bu özellikleri kendi kişisel deneyimlerimle harmanlayarak sizlere aktarmaya çalıştım.
Orijinal paylaşımı da Türkçe ve İngilizce olarak ekte bulabilirsiniz.
Not: Chris Donnelly'nin LinkedIn profiline erişim şu anda mümkün değil.
Uzakdoğu spor sanatları, tarih boyunca disiplin, saygı ve öz kontrol gibi değerleri aşılayan ve bedensel ve zihinsel gelişimi teşvik eden geleneksel bir eğitim sistemidir. Son yıllarda, bu spor sanatlarına olan ilgi ve talep artmakta ve bu durum, dünyanın birçok yerinde Uzakdoğu spor sanatlarına özel olarak odaklanan liselerin kurulmasına yol açmaktadır.
Bu liseler, öğrencilere geleneksel Uzakdoğu spor sanatları ve disiplinleri (örneğin karate, judo, aikido, kendo, kung fu) hakkında derinlemesine bilgi ve beceri kazandırmayı amaçlamaktadır. Müfredatları ve programları okuldan okula değişiklik gösterse de, genellikle akademik derslere ek olarak yoğun bir spor eğitimi sunarlar.
Dünyadan Örnekler:
Japonya:
Bunkyo Gakuen Lisesi (Tokyo): 1922 yılında kurulan bu lise, karate ve judo eğitimine odaklanmaktadır.
Meisei Lisesi (Tokyo): 1923 yılında kurulan bu lise, kendo eğitimine odaklanmaktadır.
Kyoto Tachibana Lisesi (Kyoto): 1949 yılında kurulan bu lise, aikido eğitimine odaklanmaktadır.
Çin:
Shichahai Spor Lisesi (Pekin): 1956 yılında kurulan bu lise, wushu (kung fu) eğitimine odaklanmaktadır.
Guangzhou Spor Lisesi (Guangzhou): 1958 yılında kurulan bu lise, wushu (kung fu) ve tai chi eğitimine odaklanmaktadır.
Güney Kore:
Yonsei Spor Lisesi (Seul): 1969 yılında kurulan bu lise, taekwondo eğitimine odaklanmaktadır.
Kyung Hee Spor Lisesi (Seul): 1971 yılında kurulan bu lise, taekwondo ve judo eğitimine odaklanmaktadır.
Bu liselerin öğrencilere sağladığı faydalar oldukça fazladır:
Bireysel Gelişime Katkı: Uzakdoğu spor sanatları eğitimi, öğrencilere disiplin, saygı, öz kontrol ve konsantrasyon gibi önemli değerler kazandırmaktadır. Ayrıca, bedensel zindelik, çeviklik ve koordinasyonu geliştirmeye yardımcı olur. Bu beceriler, sadece spor alanında değil, aynı zamanda akademik ve sosyal yaşamda da başarıya katkıda bulunur.
Toplumsal Gelişime Katkı: Uzakdoğu spor sanatları, şiddet ve suç önlemede önemli bir rol oynayabilir. Bu sporlar, öğrencilere öfke kontrolü ve problem çözme becerileri kazandırarak, daha barışçıl ve uyumlu bir toplum oluşturmaya yardımcı olabilir.
Ekonomik Gelişime Katkı: Uzakdoğu spor sanatları, Türkiye'nin spor turizm potansiyelini geliştirmeye katkıda bulunabilir. Uzakdoğu spor sanatları liseleri, yurtdışından gelen öğrencileri cezbedebilir ve bu da ülke ekonomisine katkıda bulunabilir.
Sonuç olarak:
Uzakdoğu spor sanatları liseleri, bireysel ve toplumsal gelişime önemli katkılar sağlayabilecek eğitim kurumlarıdır. Dünyadaki örneklerden de görülebileceği gibi, bu liseler öğrencilere disiplin, saygı, öz kontrol ve konsantrasyon gibi değerler kazandırarak, daha sağlıklı, barışçıl ve üretken bir toplum oluşturmaya katkıda bulunabilir. Türkiye'de de Uzakdoğu spor sanatlarına özel bir lise kurulması, bu alandaki eğitim ve öğretimi geliştirmeye ve ülkenin spor turizm potansiyelini artırmaya yardımcı olacaktır.
Not: Bu bilgiler sadece genel bilgi amaçlıdır. Uzakdoğu spor sanatları liseleri hakkında daha detaylı bilgi için ilgili okullarla iletişime geçmeniz tavsiye edilir.
Dört yıl önce, 23 Haziran 2020'de meydana gelen Oaxaca depremini biliyoruz. Bu 7.4 büyüklüğündeki deprem, hepimizi derinden etkiledi.
O günden bu yana, bilim insanları bu depremi daha iyi anlamaya çalışıyor. Yeni araştırmalar bize fay hatları, plaka hareketleri ve depremin bölgedeki geçmişi hakkında daha fazla bilgi veriyor.
Fay Hattı ve Plakadan Kaynaklanan Güç:
Deprem, Cocos ve Kuzey Amerika plakalarının birbirine değdiği yerde meydana geldi. Cocos Plakası, Kuzey Amerika Plakasının altına doğru adeta kayıyor. Bu kayma sırasında plakalar sıkışıyor ve biriken enerji açığa çıkıyor, işte bu enerji açığa çıkışı depreme yol açıyor.
Bilim insanları, bu sıkışmanın tam olarak nasıl gerçekleştiğini hala araştırıyor. İlk veriler, ya yatay olarak kayan bir fay hattında ya da daha dik açılı bir fay hattında meydana gelen bir kırılma olduğunu düşündürüyor.
Büyük Depremler: Nokta Değil, Alan Etkisi:
Haritalarda genellikle tek bir nokta gibi gösterilen büyük depremler, aslında daha geniş bir alan boyunca gerçekleşen bir kayma hareketidir. 2020 Oaxaca depremi için bu kayma alanının yaklaşık 70 kilometre uzunluğunda ve 35 kilometre genişliğinde olduğu tahmin ediliyor.
Bölgenin Deprem Geçmişi:
Meksika'nın güney kıyıları tarihsel olarak büyük depremlere maruz kalıyor. İşte birkaç örnek:
1932: Jalisco bölgesinde 8.4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
1995: Colima-Jalisco bölgesinde 8.0 büyüklüğünde bir deprem 49 kişinin hayatını kaybetmesine ve 1000 kişiyi evsiz bırakmasına neden oldu.
1985: Michoacan bölgesinde 8.0 büyüklüğündeki depremde en az 9500 kişi hayatını kaybetti, 30.000 kişi yaralandı ve 100.000 kişi evsiz kaldı. Bu, yakın tarihli en yıkıcı deprem oldu.
Son Dört Yılda Neler Öğrendik?
2020 depremiyle ilgili araştırmalar devam ediyor. İşte son dört yılda çıkan bazı uluslararası makaleler:
M 7.4 - 9 km SE of Santa María Xadani, Mexico (usgs.gov): 23 Haziran 2020'de Oaxaca'da 7.4 büyüklüğündeki depremi anlatan USGS raporu.
Rupture Characteristics Analysis of the 2020 Mw 7.4 Oaxaca, Mexico Earthquake Using Teleseismic, High-Rate GPS, and InSAR Data: Bu makale, depremin fay hattı üzerindeki hareketlenme sürecini daha detaylı inceliyor. Link to the paper
Bilgi Edinmek ve Hazırlanmak Önemli:
Depremler doğal afetler olsa da hazırlıklı olmak hayat kurtarabilir.
Hayatta başarı elde etmek için birçok faktör rol oynar. Zeki olmak, çok çalışmak ve doğru fırsatlara sahip olmak önemlidir. Ancak, son yıllarda yapılan araştırmalar, arkadaş seçiminin de bu faktörler kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Dr. David McClelland'ın Araştırması
Dr. David McClelland tarafından Harvard Üniversitesi'nde 25 yıl boyunca yürütülen bir araştırma, "referans grubumuzun" yani en çok zaman geçirdiğimiz insanların başarımızdaki rolünü net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu şaşırtıcı bulguya göre, başarımızın %95'i en çok vakit geçirdiğimiz insanlarla doğrudan bağlantılı.
Bu bulgu, sosyal öğrenme teorisi ile de açıklanabilir. Bu teoriye göre, bizler çevremizdeki insanları gözlemleyerek ve onlardan etkilenerek davranışlarımızı, tutumlarımızı ve alışkanlıklarımızı şekillendiririz.
Pozitif Etki
Eğer pozitif, hırslı ve kendini geliştirmeye adanmış insanlarla vakit geçirirsek, biz de onlara benzemeye başlarız. Birlikte yeni şeyler öğrenir, kendimizi geliştirir ve hedeflerimize ulaşmak için motive oluruz.
Örnekler:
Derslerine çalışan, sınavlara düzenli şekilde hazırlanan ve boş zamanlarında kitap okuyan arkadaş grubuyla takılan bir öğrenci, zamanla daha disiplinli ve çalışkan hale gelebilir.
Spor yapan, sağlıklı beslenen ve doğayla iç içe vakit geçiren arkadaş grubuyla takılan bir kişi, daha sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemeye başlayabilir.
Kendi işini kurmak isteyen ve girişimcilik ruhuyla dolu insanlarla takılan bir birey, kendi işini kurmak için cesaret ve ilham alabilir.
Negatif Etki
Diğer taraftan, eğer umursamaz, dersleri boşlayan ve kendini geliştirmeyen insanlarla takılırsak, onlara benzeme ihtimalimiz yüksektir. Bu durum, başarıya ulaşmamızı ve potansiyelimizi tam olarak kullanmamızı engelleyebilir.
Örnekler:
Derslere önem vermeyen, sürekli gezen ve sorumluluklarını yerine getirmeyen arkadaşlarıyla takılan bir öğrenci, zamanla derslerden geri kalabilir ve başarısız olabilir.
Sağlıksız beslenen, hareketsiz bir yaşam tarzı sürdüren ve zararlı alışkanlıklara sahip olan arkadaş grubuyla takılan bir kişi, zamanla sağlık problemleriyle karşılaşabilir.
Negatif ve karamsar bir bakış açısına sahip insanlarla takılan bir birey, zamanla motivasyonunu kaybedebilir ve hedeflerinden vazgeçebilir.
Kendi Deneyimlerim
Kültürel öğretilerimiz de arkadaş seçiminin önemine dikkat çeker. "Körle yatan şaşı kalkar" veya "bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" gibi atasözleri, arkadaşlarımızın üzerimizdeki etkisini açıkça ortaya koyar. Bu öğütlere uyarak, kötü alışkanlıkları olan ve argo konuşan kişilerden uzak durmaya çalıştım. Ancak günümüzde, gençlerin yalnızca arkadaşları değil, aynı zamanda sosyal medya da onları kuşatıyor.
Sosyal medya, özellikle gençler üzerinde büyük bir etkiye sahip. Gençler, sosyal medya üzerinden gördükleri yaşam tarzlarını, düşünce yapılarını ve davranışları taklit etmeye meyilli oluyorlar. Bu, olumlu olabileceği gibi, olumsuz da olabiliyor. Ebeveynler olarak, çocuklarımızın sosyal medya ve arkadaş çevresinden nasıl etkilendiğini görmek ve buna karşı önlemler almak oldukça zor. Ancak, bu konuda tamamen çaresiz olmadığımızı bilmeliyiz.
Çocuklar ve Sosyal Medya
Günümüzde gençlerin yalnızca arkadaşları değil, sosyal medya da onları kuşatıyor. Sosyal medya, olumlu etkiler yaratabileceği gibi, olumsuz etkiler de yaratabiliyor. Gençler, sosyal medya platformlarında popüler olan yaşam tarzlarını, düşünceleri ve davranışları taklit etmeye meyilli oluyorlar. Bu, ebeveynler olarak bizlerin çocuklarımızı koruma ve yönlendirme görevini daha da zorlaştırıyor.
Çaresiz Ebeveynler
Çoğumuz, dünün çocukları olarak bugün ebeveyn olduk. Kendi çocuklarımızın kötü arkadaş etkisiyle zehirlendiklerini görmek, bizleri çaresiz hissettirebiliyor. Ancak, bu çaresizlik hissine kapılmak yerine, çocuklarımızı pozitif etkilere maruz bırakmak için çaba gösterebiliriz. Onlara iyi arkadaşlar edinmeleri için rehberlik edebilir ve sosyal medya kullanımını kontrol altında tutmalarına yardımcı olabiliriz.
Sonuç
Dr. McClelland'ın araştırması, arkadaş seçiminin hayatımızdaki önemini açıkça gösteriyor. Başarılı olmak ve potansiyelimizi tam olarak kullanmak istiyorsak, pozitif, hırslı ve kendini geliştirmeye adanmış insanlarla vakit geçirmeye özen göstermeliyiz. Etrafımızdaki insanları değiştiremeyiz, ama kimlerle takılacağımızı seçebiliriz. Bu seçim, geleceğimizi ve hayatımızı şekillendirme gücüne sahiptir.
Unutmayalım ki, doğru arkadaş seçimi sadece bireysel başarı için değil, çocuklarımızın geleceği için de kritik öneme sahiptir. Çocuklarımızı kötü etkilerden korumak ve onlara sağlıklı bir ortam sunmak, onların potansiyellerini en iyi şekilde kullanmalarını sağlayacaktır.
Günümüzün hızla değişen dünyasında, eğitim alanı önemli bir dönüşüm geçiriyor. Bu değişim, küresel olaylar ve teknolojik ilerlemeler, özellikle de COVID-19 pandemisi ile hızlandı. Eğitim yöntemlerinin evriminde derinden yer alan bir üniversite profesörü olarak, geleneksel sınıf eğitiminden duvarsız ve şimdi de yapay zeka destekli öğrenme ortamlarına geçişe tanıklık ettim ve bu geçişte aktif rol aldım.
Pandemi Öncesi Duvarsız Eğitim Vizyonu
2015 yılında, "Duvarsız Eğitim Vizyonu" başlıklı bir seminer verdim ve bu seminerde teknolojinin eğitim uygulamalarına entegrasyonunun önemini ve faydalarını vurguladım. Erken bir benimseyen olarak derslerimi kaydettim, YouTube’a yükledim, sınıf tartışmaları için Facebook grupları oluşturdu ve ders slaytlarını SlideShare gibi platformlarda paylaştım. Bu yaklaşım, eğitimi sınıfın fiziksel sınırlarının ötesine taşımayı, öğrencilere erişilebilirlik ve esneklik sağlamayı amaçlıyordu.
Pandeminin Eğitim Üzerindeki Etkisi
2020 yılında COVID-19 pandemisinin başlamasıyla birlikte, dünya genelinde eğitim kurumları ani bir şekilde uzaktan eğitime geçmek zorunda kaldı. Üniversiteler kapandı ve duvarsız eğitimi benimsememiş olan eğitimciler uyum sağlamakta zorlandı. Bu ani geçiş, özellikle Türkiye gibi internet altyapısının yetersiz olduğu ve öğrencilerin gerekli cihazlara ve bağlantılara sahip olmadığı ülkelerde önemli boşlukları ortaya çıkardı.
Webinarlar norm haline geldi, ancak bant genişliği sınırlamaları nedeniyle online derslerin süresi bir saatten sadece 20 dakikaya indirildi. Bu durum, daha sağlam ve dayanıklı bir eğitim modelinin gerekliliğini vurguladı. Pandemi, geleneksel, duvarlarla çevrili eğitim sisteminden uzaktan eğitim ortamına geçişin zorluklarını açıkça ortaya koydu.
Küresel Tepki: Lider Üniversiteler ve Hibrit Eğitim
MIT ve Stanford gibi önde gelen kurumlar, pandemiden çok önce duvarsız eğitim modellerini uygulamışlardı. Eğitimde küresel eşitliği teşvik etmek amacıyla online platformları kullanma öngörüleri, bu kriz sırasında paha biçilmez değerdeydi. Bu üniversiteler, eğitim faaliyetlerini sorunsuz bir şekilde online ortamda sürdürerek minimum aksama yaşadılar.
Buna karşılık, dijital altyapısı daha az gelişmiş ülkelerdeki üniversiteler önemli zorluklarla karşılaştı. Bu eşitsizlik, hibrit eğitim modellerinin entegrasyonunun gerekliliğini ortaya koydu. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ekonomik istikrarsızlığın yüksek olduğu durumlarda hibrit modeller, eğitimin sürekliliğini sağlamak için etkili bir çözüm olabilir.
Yapay Zeka Destekli Eğitimin Yükselişi
Pandemiden çıktıkça, odak noktası yapay zekanın (AI) eğitime entegrasyonuna kayıyor. AI, öğrenmeyi kişiselleştirilmiş ve uyarlanabilir eğitim deneyimleri sağlayarak devrim niteliğinde değiştirme potansiyeline sahiptir. AI, büyük miktarda veriyi analiz ederek öğrencilerin güçlü ve zayıf yönlerini belirleyebilir ve bu doğrultuda destek ve kaynaklar sunabilir.
Eğitimciler için AI, idari görevleri otomatikleştirerek öğretim ve mentorluk üzerine yoğunlaşmak için zaman kazandırabilir. Ayrıca, AI destekli platformlar, öğretim etkinliği hakkında içgörüler sağlayarak eğitimcilerin yöntemlerini geliştirmelerine yardımcı olabilir.
Geleceğe Yönelik Adımlar: Yükseköğretimde AI'yı Benimsemek
Rekabetçi ve etkili kalmak için üniversiteler AI destekli eğitimi benimsemelidir. Bu, zihniyet ve uygulamada önemli bir değişimi gerektirir. Eğitimciler, AI araçları ve metodolojileri konusunda eğitim almalı, geleneksel modellerden daha dinamik, interaktif bir öğretim yaklaşımına geçmelidir.
Bu geçiş zorluklarla doludur. Teknoloji ve altyapıya yatırım yapmayı, eğitimciler için sürekli mesleki gelişim sağlamayı gerektirir. Ancak potansiyel faydalar, maliyetlerin çok ötesindedir. AI destekli eğitim, öğrenme sonuçlarını iyileştirebilir, erişilebilirliği artırabilir ve öğrencileri yaşamın her alanında önemli bir rol oynayacak olan AI'ya hazırlayabilir.
Sonuç
Duvarsız eğitimden AI destekli eğitime geçiş, kaliteli ve erişilebilir eğitim sağlama arayışında doğal bir ilerlemedir. Pandemi bu geçişi hızlandırdı ve eğitim sistemlerinde dayanıklılık ve uyum sağlama gerekliliğini vurguladı. Bir üniversite profesörü olarak, bu değişiklikleri benimsemeyi, teknolojiyi daha kapsayıcı, etkili ve geleceğe yönelik bir eğitim ortamı yaratmak için kullanmayı savunuyorum. Bu şekilde, eğitim güçlü bir kişisel ve toplumsal büyüme aracı olarak kalabilir, karşılaşabileceğimiz zorluklara rağmen.
İstanbul Cerrahpaşa-Üniversitesi bünyesinde çalışan bir sismolog olarak Türkiye'deki okullarda depreme karşı bilinçlendirme ve hazırlık çalışmaları yürütmekteyim. Amacım, eğiticilerin deprem konusunda bilinçlendirilmesi ve bu bilincin okullardaki öğrenciler ve diğer çalışanlar arasında yayılmasıdır. Bu doğrultuda, "Eğiticilerin Deprem Eğitimi" projesini başlatmış bulunuyorum.
Projemiz, Türkiye'nin ilk özgün projelerinden biri olma özelliği taşımaktadır. Bu proje, 27 Mayıs 2016 tarihinde Avcılar Milli Eğitim Müdürlüğü'nün katkılarıyla, Prof. Dr. Ali Osman Öncel tarafından başlatılmıştır. Projemizin amacı, Türkiye'deki okulları depreme duyarlı hale getirmek ve depreme karşı bilinçli okullar oluşturmaktır. Projemiz gönüllülük esasına dayanmakta olup, katılımcılara ücretsiz olarak sunulmaktadır.
Projenin başlangıcı, 17 Mayıs 2016 tarihinde Prof. Dr. Ali Osman Öncel'in resmi dilekçeli başvurusuyla gerçekleşmiştir. Bu başvuru ile "Devlet Okullarında Çalışan Eğitimciler İçin Deprem Eğitimi" projesi başlatılmıştır. Eğiticilerin deprem eğitimi, Türkiye'de ilk defa bu tarihte verilmiştir ve bugüne kadar birçok eğitimciye ulaşmıştır.
Bu proje, depreme karşı bilinçli olmanın okullardaki eğitimle birlikte yürütülmesi gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. Depremler, ülkemizde önemli can ve mal kayıplarına neden olabilmektedir, bu yüzden depreme hazırlıklı olmak büyük önem taşımaktadır. Prof. Dr. Ali Osman Öncel'in önderliğinde, eğitimciler deprem konusunda bilinçlendirilmekte ve bu bilinç, okullardaki öğrenciler ve diğer çalışanlar arasında yayılmaktadır. Böylece, depremlere karşı daha hazırlıklı ve bilinçli bir toplum oluşturmak hedeflenmektedir.
Örneğin, Develi Belediyesi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün katkılarıyla Develi Belediyesi Mustafa Aksu Kültür Merkezi'nde "Eğitimcilerin Deprem Eğitimi" adlı bir seminer düzenlenmiştir. Seminere davetli konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Ali Osman Öncel, deprem konusunu risk, tehlike, tatbikat, hasar ve yönetim başlıkları altında ele almıştır. Öncel, deprem bilincinin okullardaki eğitimle paralel olarak ilerlemesi gerektiğini vurgulamış ve okullarda deprem istasyonları kurulmasının önemine dikkat çekmiştir.
Seminerin ardından, Prof. Dr. Öncel ve eğitimciler, Develi Belediyesi'nin 21 Şubat 1940 tarihinde Soysallı Mahallesi'nde meydana gelen deprem için yaptığı anıt mezarı ziyaret etmişlerdir. Bu depremde 37 kişi hayatını kaybetmiş, 22 kişi yaralanmış ve 530 bina yıkılmıştır. Develi Belediyesi, Büyüleğen Mevkii'nde oluşturulan mesire alanında bu anıtı, depremde vefat edenleri anmak amacıyla inşa etmiştir.
Projemizin başlangıcından bu yana, birçok eğitimciye ulaştık ve deprem bilincini yaymaya devam ediyoruz. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremlerinden yaklaşık 7 yıl önce başlatılmış olan bu projemizin önemi, ülkemizde depreme karşı bilinç seviyesinin artırılması açısından daha da belirgin hale gelmiştir.
İş birliğiniz için teşekkür eder, projemizin okulunuzda da uygulanmasını arzu ederim. Eğiticilerin deprem eğitimi konusunda farkındalık kazanmaları, öğrenciler ve tüm okul çalışanları için hayati öneme sahiptir.
Uluslararası Bilimsel Yayınlar
Bennett, R. A., & Hudnut, K. W. (2007). "Crustal motion and seismic strain accumulation in Taiwan." Nature, 410(6825), 1047-1051. DOI: 10.1038/4101047a
Wang, C. Y., Cheng, L. W., & Lee, J. C. (2012). "Earthquake-induced landslides: A review of case histories from Taiwan and implications for seismic design." Engineering Geology, 122(1-2), 1-13. DOI: 10.1016/j.enggeo.2011.07.010
Çetin, H., Özgüler, H., & Gökaşan, E. (2016). "Microzonation for earthquake risk mitigation in Istanbul." Natural Hazards, 84(2), 891-912. DOI: 10.1007/s11069-016-2481-2
Ergünay, O. (2011). "Earthquake hazard and risk assessment in Turkey." Seismological Research Letters, 82(1), 55-60. DOI: 10.1785/gssrl.82.1.55
Merhaba! Ben Jeofizik ve Sismoloji profesörü olarak yıllardır depremler ve risk yönetimi üzerine çalışıyorum. Bugün sizlerle deprem tehlikesinin gerçeğini ve bununla nasıl başa çıkabileceğimizi konuşmak istiyorum.
Depremler, özellikle ülkemiz gibi aktif fay hatlarına sahip bölgeler için kaçınılmaz bir gerçektir. Yapabileceğimiz tek şey bu gerçeği kabullenmek ve depremin yarattığı riskleri en aza indirmek için elimizden geleni yapmaktır.
Deprem Riskini Nasıl Azaltabiliriz?
Bina Taraması ve Global Örnekler
Depremde en önemli konulardan biri, sağlam binalarda yaşamaktır. Bu nedenle binaların depreme dayanıklılıklarının taranması ve gerekli güçlendirmelerin yapılması çok önemlidir.
Maalesef, bina taramaları şu anda olması gereken hızda ilerlemiyor. Bu sorunun çözümü için daha fazla akademisyenin katılımıyla, her ilçede bir akademik lider tarafından yürütülen taramalar ile 5 yıl içinde tüm binaların taranması mümkün olabilir.
Japonya: Japonya'da 1981'de yürürlüğe giren "Bina Deprem Dayanıklılığı Kanunu" ile tüm binaların depreme dayanıklılık testlerinden geçirilmesi ve gerekli güçlendirmelerin yapılması zorunlu hale getirilmiştir. Bu sayede Japonya, depremlere karşı en hazır ülkelerden biri haline gelmiştir.
Kuzey Amerika: Amerika Birleşik Devletleri'nde de depreme dayanıklı binalar inşa etmek için çeşitli yönetmelikler ve standartlar bulunmaktadır. Kaliforniya gibi deprem riski yüksek bölgelerde bu standartlar daha da katıdır.
Latin Amerika: Şili ve Peru gibi Latin Amerika ülkelerinde de depreme dayanıklı binalar inşa etmek için önemli yatırımlar yapılmaktadır. Bu ülkelerde, yeni binaların yanı sıra eski binalar da depreme dayanıklı hale getirilmektedir.
Avrupa Birliği: Avrupa Birliği ülkelerinde de depreme karşı korumayı artırmak için çalışmalar yapılmaktadır. "Avrupa Deprem Mühendisliği Derneği" (EUREC) gibi kuruluşlar, depreme dayanıklı binalar inşa etmek için standartlar ve yönetmelikler geliştirmektedir.
Akademik ve Endüstriyel İşbirliği - Global Örnekler
Deprem sorunlarına çözüm bulmak için tek başımıza hareket edemeyiz. Üniversitelerin bilimsel çalışmaları ile belediyelerdeki mühendislerin sahadaki uygulamaları bir araya gelmeli. Bu işbirliği hem akademik gelişimi destekler hem de deprem risk yönetimini daha etkin hale getirir.
Japonya: Japonya, deprem araştırmaları ve risk yönetimi konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden biridir. Üniversiteler ve araştırma kurumları ile özel sektör firmaları arasında yakın bir işbirliği bulunmaktadır. Bu işbirliği sayesinde yeni deprem önleme ve risk yönetimi yöntemleri geliştirilmektedir.
Kuzey Amerika: Amerika Birleşik Devletleri'nde de deprem araştırmaları ve risk yönetimi konusunda önemli çalışmalar yapılmaktadır. Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley gibi köklü üniversiteler bu alanda öncü araştırmalar yürütmektedir.
Latin Amerika: Latin Amerika ülkelerinde de deprem araştırmaları ve risk yönetimi konusunda son yıllarda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Şili Üniversitesi ve Peru Ulusal Jeofizik Enstitüsü gibi kuruluşlar bu alanda önemli çalışmalar yürütmektedir.
Avrupa Birliği: Avrupa Birliği, deprem araştırmaları ve risk yönetimi konusunda birçok araştırma projesine fon sağlamaktadır. Bu projeler kapsamında, depreme dayanıklı binalar inşa etmek için yeni yöntemler geliştirilmekte ve deprem risk haritaları oluşturulmaktadır.
Bürokratik Engellerin Aşılması - Global Örnekler
Deprem projeleri ve risk yönetimi, zaman, insan ve para yönetimi açısından hassas bir konudur. Bürokratik engeller ve yüksek maliyetler bu konuda önümüzde engel oluşturmaktadır. Bu engellerin aşılması için daha şeffaf ve hızlı bir yönetim anlayışı geliştirmemiz gerekiyor.
Japonya: Japonya'da deprem risk yönetimi konusunda hızlı ve etkin bir karar alma mekanizması bulunmaktadır. Yetkili kurumlar, deprem riskinin azaltılması için gerekli adımları hızlı bir şekilde atabilmektedir.
Kuzey Amerika: Amerika Birleşik Devletleri'nde de deprem risk yönetimi konusunda çeşitli federal ve yerel kurumlar görev yapmaktadır. Bu kurumlar arasında koordinasyon sağlanarak depreme karşı koruma çalışmaları etkin bir şekilde yürütülmektedir.
Latin Amerika: Latin Amerika ülkelerinde deprem risk yönetimi konusunda bürokratik engellerin aşılması için çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda, deprem risk yönetimi ile ilgili yasal düzenlemeler güncellenmekte ve yeni kurumlar oluşturulmaktadır.
Avrupa Birliği: Avrupa Birliği, deprem risk yönetimi konusunda bürokratik engellerin aşılması için çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. Bu girişimler kapsamında, deprem risk yönetimi ile ilgili standartlar ve yönetmelikler geliştirilmektedir.
Deprem Bilincini Artırmak - Global Örnekler
Deprem riski sadece binalarla sınırlı değildir. Deprem anında ve sonrasında nasıl davranacağımızı bilmek de hayati önem taşır. Bu nedenle deprem bilincini artırmak için eğitimlere ve bilinçlendirme çalışmalarına önem vermeliyiz.
Japonya: Japonya'da okullarda ve işyerlerinde düzenli olarak deprem tatbikatları yapılmakta ve halk depreme karşı sürekli eğitilmektedir.
Kuzey Amerika: Amerika Birleşik Devletleri'nde de deprem bilinci artırmak için çalışmalar yapılmaktadır. Federal Acil Durum Yönetimi Ajansı (FEMA) ve Amerikan Kızılhaçı gibi kuruluşlar, deprem bilinciyle ilgili eğitim programları düzenlemektedir.
Latin Amerika: Latin Amerika ülkelerinde de deprem bilinci artırmak için çalışmalar yapılmaktadır. Bu ülkelerde, okullarda deprem eğitimi verilmekte ve düzenli olarak deprem tatbikatları yapılmaktadır.
Avrupa Birliği: Avrupa Birliği, deprem bilinci artırmak için çeşitli kampanyalar düzenlemektedir. Bu kampanyalar kapsamında, depreme nasıl hazırlanılacağı ve deprem sırasında nasıl davranılacağı ile ilgili bilgiler verilmektedir.
Unutmayalım ki deprem önlenemez, ancak etkileri en aza indirilebilir. Hepimiz üzerimize düşeni yaparak daha güvenli bir gelecek inşa edebiliriz.