Her Deprem Bir Habercidir: Ama Neyin?
Giriş
Son yıllarda Ege Denizi ve çevresinde artan sismik hareketlilik, kamuoyunda tanıdık bir soruyu yeniden gündeme taşıdı: “Bu depremler büyük bir depremin habercisi mi?” Bu soru yalnızca teknik bir merak değil; aynı zamanda toplumsal bir kaygının ifadesidir. Ancak bu soruya verilecek yanıt, doğanın belirsizliği ile bilimin sınırlı kesinliği arasında salınır.
Habercilik ve Öncülük: Kavramsal Ayrım
Günlük dilde sıkça karıştırılan “habercilik” ve “öncülük” kavramları, sismoloji açısından farklılık taşır:
- Öncü depremler, ana şoktan önce meydana gelen ve genellikle daha küçük olan sarsıntılardır. Ancak bir depremin “öncü” olup olmadığını yalnızca sonradan, yani büyük deprem gerçekleştikten sonra anlayabiliriz.
- Habercilik ise daha çok sezgisel bir kavramdır. Her küçük deprem, büyük bir depremin habercisi olmayabilir; ancak her biri yer altındaki dinamiklerin bir göstergesidir.
Bu ayrım, afet okuryazarlığı açısından kritiktir. Çünkü yanlış bir “habercilik” algısı ya gereksiz panik yaratır ya da tehlikeyi küçümsemeye neden olabilir.
Her Deprem Bir İz: Kırıkların Sessiz Haritası
Rahmetli Balamir Üçer’in ifadesiyle: “Önce depremleri kaydettik, sonra kümeleri izledik, sonra kırıklarla ilişkilendirdik.” Bu yaklaşım, sismolojide gözlemsel dönüşümün özüdür. Özellikle Marmara gibi bölgelerde, mikrosismik kayıtlar sayesinde daha önce bilinmeyen kırık sistemleri ortaya çıkarılmıştır.
Küçük depremler, özellikle yüzeyde izi olmayan veya haritalanmamış fayların varlığını ortaya koyabilir. Bu nedenle:
- Her deprem, sadece bir sarsıntı değil, aynı zamanda yer altının diliyle yazılmış bir mesajdır.
- Bu mesajlar bir araya geldiğinde, büyük deprem üretme potansiyeli olan sistemlerin jeolojik gölgesi görünür hâle gelir.
Vaka Örnekleri: Sessiz Fayların Uyanışı
Christchurch, Yeni Zelanda (2011)
22 Şubat 2011’de meydana gelen Mw 6.3 büyüklüğündeki Christchurch depremi, yaklaşık 8000 yıldır hareketsiz kalan, önceden bilinmeyen bir fay segmentinde gerçekleşmiştir. Bu fay, 2010’daki Darfield depremiyle tetiklenmiş ve yüzeyde hiç kırık oluşturmamıştır (Yeats, 2012). Olay, sismolojik gözlem ağlarının kapsamı ne kadar genişlerse, “sessiz” yerlerin de bir o kadar konuşkanlaşabileceğini göstermiştir.
San Fernando, Kaliforniya (1971)
9 Şubat 1971’de Kaliforniya’da meydana gelen Mw 6.6 büyüklüğündeki San Fernando depremi, yüzeyde kırık oluşturmayan kör bir fay üzerinde gerçekleşmiştir. Önceden haritalanmamış olan bu yapı, depremin ardından detaylı analizlerle ortaya çıkarılmıştır (Davis & West, 1973). Bu olay, özellikle kentsel alanlarda gizli fayların yarattığı risklere dair önemli uyarılar sunmuştur.
Diri Fay mı, Sadece Gürültü mü?
Bir bölgede meydana gelen depremler, yer kabuğunun hâlâ aktif olduğunu gösterir. Ancak:
- Diri fay, son 10.000 yıl içinde en az bir kez kırılmış ve gelecekte yeniden kırılma potansiyeli taşıyan yapıdır (Yeats, 2012).
- Bazı küçük depremler, sadece mevcut gerilim boşalmasıdır.
- Diğerleri ise yer altındaki uyuyan fay sistemlerinin uyanış sinyali olabilir.
Bu nedenle küçük depremler, sadece “önemsiz” sarsıntılar değil; bazen büyük hikâyelerin ilk satırlarıdır.
Belirsizliğe Rağmen Hazırlık
Depremler önceden kesin olarak tahmin edilemez. Ancak bu belirsizlik, hazırlıksız olmayı mazur göstermez. Asıl mesele, büyük depremin gelip gelmeyeceği değil; geldiğinde neyle karşılaşacağımızdır.
Bu bağlamda:
- Sürekli sismik izleme,
- Mikrosismik aktivite kümelerinin takibi,
- Toplumsal dirençlilik planlarının güncellenmesi,
- Kavramsal doğrulukla afet iletişimi yapılması
hayati öneme sahiptir.
Sonuç
Her deprem bir habercidir; ancak bu haber, her zaman büyük bir depremin gelişini duyurmaz. Bazen bu, yerin nefes aldığını, bazen de haritalara henüz yansımamış kırıkların varlığını bildirir. Mesele, bu sinyalleri doğru okumak ve bilinmezlik içinde bilinçli kalmaktır.
Kaynakça (APA 7)
Davis, L. L., & West, L. R. (1973). Observed ground motion from the San Fernando earthquake. Bulletin of the Seismological Society of America, 63(5), 1573–1602.
Hauksson, E., & Jones, L. M. (1989). The 1987 Whittier Narrows earthquake sequence in Los Angeles, southern California: Seismological and tectonic implications. Journal of Geophysical Research: Solid Earth, 94(B7), 9569–9589. https://doi.org/10.1029/JB094iB07p09569
Sakuma, A., Takahashi, Y., Ueda, I., Sato, H., Katsura, M., Abe, M., ... & Matsumoto, K. (2015). Post-traumatic stress disorder and depression prevalence and associated risk factors among local disaster relief and reconstruction workers fourteen months after the Great East Japan Earthquake: A cross-sectional study. BMC Psychiatry, 15, Article 58. https://doi.org/10.1186/s12888-015-0440-y
Seto, M., Nemoto, H., Kobayashi, N., Kikuchi, S., Honda, N., Kim, Y., ... & Tomita, H. (2019). Post-disaster mental health and psychosocial support in the areas affected by the Great East Japan Earthquake: A qualitative study. BMC Psychiatry, 19, Article 261. https://doi.org/10.1186/s12888-019-2243-z
Taku, K., Cann, A., Tedeschi, R. G., & Calhoun, L. G. (2015). Core beliefs shaken by an earthquake correlate with posttraumatic growth. Psychological Trauma: Theory, Research, Practice, and Policy, 7(6), 563–569. https://doi.org/10.1037/tra0000054
U.S. Geological Survey. (2020). Earthquake lists, maps, and statistics. https://www.usgs.gov/natural-hazards/earthquake-hazards/lists-maps-and-statistics
Yeats, R. S. (2012). Active faults of the world. Cambridge University Press.
No comments:
Post a Comment