Harvard Üniversitesi, Akademik Kriz ve Bilimsel Çeşitlilik: Bir Değişim Eşiğinde mi?
Harvard Üniversitesi, 1636’dan beri dünya akademisinin kalbi niteliğinde… 2025 verilerine göre 20 milyona yaklaşan kütüphane koleksiyonu, 25.000’i aşkın öğrencisi ve yaklaşık 2.400 akademisyeniyle hâlâ küresel bilginin öncülerinden biri. Türkiye ile gerçekleştirdiği iş birlikleri arasında en dikkat çekeni, Harvard T.H. Chan Kamu Sağlığı Fakültesi ile Enlila arasında imzalanan 39 milyon dolarlık araştırma anlaşması.
Ancak Harvard yalnızca bir üniversite değil; aynı zamanda doğal çevre, dayanıklılık ve afet sonrası toplum sağlığı üzerine çalışan bir araştırma ekosistemi. Arnold Arboretum ve Harvard Forest gibi merkezlerde doğa bilimleri ile çevresel değişkenler arasında derin bağlar kuruluyor. Bu çalışmalar doğrudan deprem mühendisliği değilse de, afet riski analizlerine zemin hazırlayan çevresel ve toplumsal veri üretimi açısından oldukça önemli.
Harvard’ın bulunduğu Cambridge şehri, yaklaşık 118.000 kişilik nüfusunun %20-25’ini öğrencilerin oluşturduğu, MIT ile birlikte bilgi üretiminin nabzını tutan bir bölge. Sosyal adalet hareketleri, sürdürülebilirlik politikaları ve açık bilim kültürü, bu kentte akademiyle iç içe geçmiş durumda.
Gelgelelim, son gelişmeler bu tabloya gölge düşürüyor. Donald Trump’ın ikinci dönem başkanlığıyla birlikte Harvard’a yönelik yabancı öğrenci yasağı uygulamaya koyuldu. 5.000 yabancı öğrencinin etkilendiği bu karar, yalnızca bireysel akademik yolculukları değil, Harvard’ın bilimsel üretim gücünü de tehdit ediyor. Türk öğrencilerden 55’i farklı üniversitelere yönlendirildi ve üniversite, bu kararı mahkemeye taşıdı.
Graduate programların yükünü taşıyan yabancı öğrenciler olmadan Harvard’ın laboratuvarları, yayın çıktıları, uluslararası fon kaynakları ve bilimsel ağı darbe alabilir. Bu kısıtlamalar, “yerli ve milli üniversite” söylemiyle şekillenen, politikaya uyumlu ancak bilimsel çeşitlilikten uzak bir yükseköğretim anlayışını gündeme getiriyor.
Harvard Üniversitesi, jeofizik ve yerbilimleri alanında doğrudan mühendislik temelli bir fakülteye sahip olmasa da, bu disiplinlerle güçlü biçimde kesişen araştırma merkezleri ve programlara ev sahipliği yapmaktadır. Özellikle Harvard Earth and Planetary Sciences Department, yer kabuğu dinamikleri, sismotektonik süreçler, levha hareketleri ve iklim-yer etkileşimi gibi konularda öncü araştırmalar yürütmektedir. Bu bölümde yapılan çalışmalar, jeodinamik modelleme, sismik tomografi ve paleosismoloji gibi tekniklerle, hem temel bilim hem de afet risk analizi açısından önemli veriler üretmektedir. Ayrıca Harvard’ın Atmospheric and Environmental Chemistry grubu, yerbilimsel süreçlerin atmosferik etkileriyle ilişkisini inceleyerek, çevresel afetlerin çok disiplinli analizine katkı sunmaktadır. Bu bağlamda, Doğa ve Deprem Bilimi Topluluğu gibi oluşumlar için Harvard’daki bu araştırmalar, hem bilimsel içerik hem de metodolojik ilham kaynağı olabilir.
Bilim, sınır tanımayan ve çok sesliliği besleyen bir yapı üzerine kurulu. Harvard örneği bize, akademik özgürlüğün korunması kadar bilimsel göçün yön değiştirmesi gibi küresel dengeleri de yeniden düşünmemiz gerektiğini gösteriyor. Belki de bu kriz, Türkiye gibi ülkeler için nitelikli araştırmacı çekme, ortak doktora modelleri geliştirme ve kendi “açık bilim merkezlerini” kurma fırsatına dönüşebilir.
No comments:
Post a Comment