Saturday, August 31, 2024

Jeofizik Mühendisliği ve Afet Risklerinin Azaltılmasındaki Kritik Rolü

Jeofizik mühendisliği, özellikle deprem riski taşıyan bölgelerde afet risklerini azaltmada hayati bir rol oynamaktadır. İstanbul gibi büyük şehirlerde, Prof. Dr. Ali Osman Öncel'in 6 Ekim 2012'de yaptığı konuşmada vurguladığı gibi, Afet Yasası'nın uygulanması ve kentsel dönüşüm projelerinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi, yapı güvenliğini artırmada kritik bir öneme sahiptir (Öncel, 2012). Ancak, bu konuşmadan sonra Türkiye, 6 Şubat 2023'te Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremle sarsıldı ve bu olaylar, yapı güvenliği ve afet yönetiminin önemini bir kez daha gözler önüne serdi.

Kentsel Dönüşüm ve Güvenli Yapılar

Kentsel dönüşüm, binaların güvenliğini sağlamak ve yaşam alanlarındaki riskleri azaltmak için önemli bir fırsat sunmaktadır. Bu süreçte Avrupa yapı standartları ve jeofizik mühendisliği yöntemlerinin etkin bir şekilde uygulanması, güvenli yapıların inşa edilmesine olanak tanır. Örneğin, Şengül Uluocak ve arkadaşlarının (2016) Orta Anadolu'daki jeolojik ve jeofiziksel özellikleri inceleyen çalışması, kentsel dönüşüm projeleri için değerli veriler sağlamaktadır (Uluocak, Pysklywec, & Göğüş, 2016). Eğer bu tür veriler ve yöntemler, Kahramanmaraş depremleri öncesinde daha yaygın bir şekilde kullanılmış olsaydı, yıkımların boyutunu azaltmak mümkün olabilirdi.

Denetim Süreci ve Jeofizik Mühendislerinin Rolü

Yapı denetim sürecinde jeofizik mühendislerinin daha aktif bir rol üstlenmesi gerektiği açıktır. Jeofizik mühendislerinin katkıları olmadan, yapı denetim firmalarının etkin bir denetim gerçekleştirmesi mümkün değildir. Aydın ve arkadaşlarının (2024) çalışmaları, afet sonrası gıda güvenliğini artırmak için kullanılan teknolojilere odaklansa da, afet sonrası iyileştirme çalışmalarında jeofizik mühendislerinin önemli bir rol oynadığını göstermektedir (Aydın, Yüceer, Ulugergerli, & Caner, 2024). Eğer Kahramanmaraş depremleri öncesinde bu denetimler daha sıkı yapılmış olsaydı, yıkımın etkisi önemli ölçüde azaltılabilirdi.

İşbirliği ve İletişimin Güçlendirilmesi

Meslek odalarının diğer kurumlarla işbirliği içinde olması ve iletişimi güçlendirmesi gerektiği özellikle vurgulanmaktadır. Bu işbirlikleri, jeofizik mühendisliği alanındaki gelişmelerin etkin bir şekilde uygulanmasına olanak tanır. Çakır ve Kutlu'nun (2023) çalışmaları, Orta Anadolu'daki yüzey dalgalarının faz ve grup hızlarını inceleyen yeni bir yöntem sunmaktadır. Bu tür bilimsel işbirlikleri, Kahramanmaraş depremleri gibi felaketlerin etkilerini azaltmada kritik rol oynayabilir (Çakır & Kutlu, 2023).

Sonuç

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri, Türkiye'nin deprem riski altındaki bölgelerinde yapısal güvenliğin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Prof. Dr. Ali Osman Öncel’in 2012’de yaptığı konuşmada önerdiği gibi, Afet Yasası'nın etkin bir şekilde uygulanması, kentsel dönüşüm projelerinin doğru jeofizik yöntemlerle yürütülmesi ve yapı denetimlerinin sıkı bir şekilde yapılması, bu tür yıkımların etkisini büyük ölçüde azaltabilirdi. Sonuç olarak, jeofizik mühendisliği ve bilimsel işbirlikleri, gelecekteki depremlerin etkilerini azaltmada kritik bir öneme sahiptir.

Referanslar

Aydın, A., Yüceer, M., Ulugergerli, E. U., & Caner, C. (2024). Improving Food Security as Disaster Relief Using Intermediate Moisture Foods and Active Packaging Technologies. Applied Food Research, 4(1), 1-10.

Çakir, Ö., & Kutlu, Y. A. (2023). A New Method for Selecting the Phase and Group Velocity Dispersion Curves of Rayleigh and Love Surface Waves: Real Data Case of Central Anatolia, Turkey. Indonesian Journal of Earth Sciences, 3(2), A795-A795.

Öncel, A. O. (2012, Ekim 6). Sakıncalı Konut Denetiminde Jeofizik Mühendisi ve Odaların Katkıları. TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi. https://www.jeofizik.org.tr/icerik/jfmo-istanbul-subesi-istanbul-valisi-huseyin-avni-mutlu-ile-gorusme-yapti-3014[4].

Uluocak, E. Ş., Pysklywec, R., & Göğüş, O. H. (2016). Present-day dynamic and residual topography in Central Anatolia. Geophysical Journal International, 205(1), 74-84.

YAYIN KAYDI
6 EKİM 2012

KONUŞMANIN YAZILI METNİ

Cumartesi Yazısı: Şiirlerle Dolu Bir Yürüyüş


Kadırga ile Aksaray arasını ortaokul öğrencisi iken yürüyerek gidip gelirdim. Bu yürüyüşler, çocukluğumun en değerli anılarını oluşturur. Özellikle de o uzun yolculukları, kendi içimde şiir denemeleri yaparak değerlendirdiğim zamanları. Adımlarım birbiri ardına sıralanırken, kafamda kelimeler, dizeler şekillenir; sesli olarak bu şiirleri mırıldanırdım. Herhalde o denemelerimi toplasaydım, çocukluk yıllarımın duygularını anlatan bir şiir kitabım olabilirdi.

Yürüyüşün Zihinsel Sağlık Üzerindeki Etkileri

Yürüyüş, sadece fiziksel sağlığı değil, aynı zamanda zihinsel sağlığı da olumlu yönde etkileyen bir aktivitedir. Düzenli yürüyüşlerin, stres hormonlarını azalttığı ve ruh halini iyileştirdiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır (NBL Türkiye, 2024). Yürüyüş sırasında serin hava ve doğanın sunduğu manzaralar, zihinsel rahatlama sağlar. Bu bağlamda, yürüyüşlerim sırasında oluşan düşünceler, şiirsel bir dille kağıda döküldüğünde, içsel duygularımı ifade etme fırsatı sunmuştur.

Şiir Yazmanın Duygusal Yararları

Şiir yazmak benim için adeta bir ruh terapisi oldu. Hayatın karmaşası ve yaşadığımız anların ağırlığı, bazen kelimelere dökülmek ister. Yıllar sonra üniversiteden mezun olduktan sonra katıldığım bir gençlik kampında, bir şiir yarışmasına katıldım ve ikinci oldum. Bu yarışma, şiire olan tutkumun ne kadar derin olduğunu bir kez daha hatırlattı bana. Pennebaker ve Chung'un (2011) araştırmalarına göre, yazılı ifade, bireylerin duygusal iyilik hallerini artırmakta ve stresle başa çıkmalarına yardımcı olmaktadır. Şiir yazmak, içimdeki gerilimleri dışa vurmanın bir yolu haline geldi.

Yaratıcılığın Gelişimi

Şiir yazmak, sadece kelimeleri bir araya getirmek değil; aynı zamanda içimizde biriken gerilimleri yumuşak bir süreçte dışarı atma yöntemidir. Bazen Yusuf ile birlikte bir şeye bakar, o anın ruh haliyle bir şiir denemesi yaparız. Amatörce olsa bile, içimizdeki duyguların kağıda dökülmesi, bir terapi gibi gelir bize. Egzersiz ve yürüyüş gibi fiziksel aktiviteler, zihinsel keskinliği artırarak yaratıcılığı teşvik eder (Korayspor, 2024). Bu nedenle, şiir yazmak bir hobi değil, bir ihtiyaç haline gelir.

Şiirin Geçmişten Günümüze Taşınması

Şiir, geçmişten bugüne taşıdığım bir miras; içimdeki duyguların dışa vurumu. Her dizede, her kelimede, yaşadığım anlar ve hissettiğim duygular var. Şiir yazmak, içsel bir yolculuğun en güzel ve en dingin hali. Araştırmalar, bireylerin yazılı ifade yoluyla geçmiş deneyimlerini işleyerek duygusal iyilik hallerini artırdığını göstermektedir (Pennebaker & Chung, 2011). Bu yolculuk, beni her defasında yeniden keşfetmeye itiyor.

Her ne kadar amatörce yazsam da, bu şiirler içimdeki duyguların en saf hali. Ve belki de bu yüzden, yazdıklarımın her bir kelimesi benim için özel ve anlamlı. Şiir yazmak, beni ben yapan bir parça.

Sonuç

Yürüyüş ve şiir yazma deneyimleri, bireylerin duygusal ve zihinsel sağlıkları üzerinde derin bir etki yaratmaktadır. Bu süreçler, kişisel ifade ve yaratıcılığı teşvik ederken, sosyal bağların güçlenmesine de katkıda bulunmaktadır. Yazılarım ve bilimsel çalışmalar, bireylerin içsel yolculuklarını keşfetmelerine ve duygusal iyilik hallerini artırmalarına olanak tanımaktadır.

Referanslar

Korayspor. (2024). Sporun zihinsel sağlık üzerindeki etkisi. Korayspor Blog. Erişim adresi: https://www.korayspor.com/zihinsel-saglik

NBL Türkiye. (2024). Yürüyüş mental sağlığı nasıl etkiler? NBL Türkiye. Erişim adresi: https://www.nblturkiye.com/yuruyus

Pennebaker, J. W., & Chung, C. K. (2011). Expressive writing: Connections to physical and mental health. In K. S. Friedman & P. C. D. & J. L. D. C. (Eds.), The Oxford handbook of health psychology (pp. 417-437). Oxford University Press.



Uzaydan Baktım Sana, Aziz Türkiyem
Denizler kucaklamış seni, büyük ülkem,
Doğu’sundan batısına yükselmiş arz-ı zemin,
Ortası aşağı çökmüş Anadolu’yla, yoktur benzerin.









Depremin Gayrimenkul Piyasasına Etkisi: Türkiye ve Dünya Üzerinden Örnekler


Depremler, doğal afetler arasında en yıkıcı olanlardan biridir ve meydana geldiklerinde sadece insan yaşamını değil, aynı zamanda ekonomik yapıları da büyük ölçüde etkiler. Bu etkiler arasında gayrimenkul piyasasındaki dalgalanmalar da önemli bir yer tutar. Türkiye, aktif fay hatları üzerinde bulunması nedeniyle bu konuda hassas bölgelerden biridir. Bu yazıda, jeofizik risklerin gayrimenkul piyasasına etkisini Türkiye ve diğer ülkelerden örneklerle ele alacağız.

Jeofizik Risk Durumu ve Gayrimenkul Değerlemesi

Jeofizik risk durumu, gayrimenkul değerlemesi ve fiyatlandırması üzerinde önemli etkilere sahiptir. Bu durum, özellikle deprem riski gibi doğal afetlerin etkisi altında olan bölgelerde daha belirgin hale gelmektedir. Kaliforniya'da gayrimenkul danışmanlarının "deprem risk durumu" hakkında alıcıları bilgilendirmesi zorunlu olup, bu durum gayrimenkul fiyatlarını doğrudan etkilemektedir (Cohen & Kahn, 2015). Türkiye'de ise, yapı denetim belgeleri, jeofizik risk durumunu belirten bilgiler içermekte ve bu belgeler, gayrimenkul alım-satım süreçlerinde önemli bir rol oynamaktadır.

Jeofizik risk durumu, zemin özellikleri ve yapıların dayanıklılığı ile ilişkilidir. Türkiye'de yapı denetim belgelerinde, bu risk durumu Z (A, B, C, D ve E) harfleriyle gösterilmektedir. Bu harfler, jeofizik riskin seviyesini belirtir; ZA en düşük risk, ZE ise en yüksek riski temsil eder. Dolayısıyla, ZE zemininde bulunan gayrimenkuller, ZA zeminindeki gayrimenkullere göre daha yüksek fiyatlandırılmakta ve bu durum, gayrimenkul değerlemesinde jeofizik risk düzeltmesini zorunlu kılmaktadır (Akgün, 2012; Dalgıç, 2022).

Deprem Riskinin Gayrimenkul Fiyatlarına Etkisi

Uluslararası literatürde, depremlerin risk algısını artırarak konut fiyatları üzerinde olumsuz etkiler yarattığına dair birçok çalışma bulunmaktadır. Örneğin, Kahn ve arkadaşları (2009), depremlerin konut fiyatları üzerindeki etkilerini incelemiş ve risk algısının fiyatları nasıl etkilediğini ortaya koymuşlardır. Ayrıca, Cohen ve Kahn (2015), İstanbul ve İzmir'de yapılan kesit veri analizleri ile depreme dayanıklılığın konut fiyatları üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Bu çalışmalarda, zemin özellikleri ve yapı dayanıklılığının, gayrimenkul fiyatlandırmasında önemli bir rol oynadığı vurgulanmaktadır.

6 Şubat 2023'te Türkiye'nin güneyinde gerçekleşen iki büyük deprem, Gaziantep ve Kahramanmaraş şehirlerini ciddi şekilde etkiledi. Depremler 10 farklı şehirde büyük yıkıma neden oldu ve bu durum gayrimenkul piyasasında çeşitli soruları gündeme getirdi. "Neden bu kadar çok bina yıkıldı?" ve "Deprem sonrası gayrimenkul talebi nasıl etkilenecek?" gibi sorular, yatırımcılar ve gayrimenkul alıcıları için kritik öneme sahiptir.

Bu depremler sonrasında yıkılan binaların büyük çoğunluğu, eski zemin sınıflarında yer alan ve depreme dayanıklı olmayan yapılardı. Ayrıca, yeni inşa edilmiş bazı binaların da yıkıldığı gözlemlendi. Bu durum, müteahhitlerin kalitesiz malzeme kullanımı ve yapı denetimindeki eksikliklerin bir sonucu olarak değerlendirilebilir (Right Home, 2023). Kaliteli yapı malzemelerinin, özellikle çelik gibi depreme dayanıklılığı artıran bileşenlerin kullanımı, binaların deprem karşısındaki direncini belirleyen en önemli faktörlerden biridir.

Türkiye'deki Yapı Denetimleri

Türkiye'de yapı denetim süreçleri ve zemin sınıflarının belirlenmesi, gayrimenkul değerlemesi üzerinde doğrudan etkilidir. Yapı denetimindeki yetersizlikler, deprem sonrası ortaya çıkan yıkımlarla net bir şekilde gözler önüne serilmiştir. TOKİ tarafından yapılan binaların bu yıkımlardan etkilenmemesi, sağlam ve güvenilir inşaat şirketlerinin önemini bir kez daha vurgulamaktadır (ResearchGate, 2023).

Uluslararası Perspektif: Kaliforniya ve Diğer Ülkeler

Uluslararası örnekler de gayrimenkul piyasasının jeofizik risklerden nasıl etkilendiğini anlamak için önemlidir. Kaliforniya'da 1994 Northridge depremi sonrasında gayrimenkul piyasasında yaşanan değişimler, bu konuda ders alınması gereken önemli bir örnek teşkil eder. Aynı şekilde, Japonya ve Yeni Zelanda gibi deprem riski yüksek ülkelerde de gayrimenkul piyasasında benzer etkiler gözlemlenmiştir.

Sonuç

Jeofizik risk durumu, gayrimenkul değerlemesi ve fiyatlandırmasında kritik bir faktördür. Kaliforniya'da ve Türkiye'de uygulanan yapı denetim süreçleri, bu risklerin değerlendirilmesi ve alıcıların bilgilendirilmesi açısından önem taşımaktadır. Gayrimenkul alım-satımında bu faktörlerin göz önünde bulundurulması, hem yatırımcılar hem de alıcılar için hayati öneme sahiptir.

Referanslar

  • Akgün, M. (2012). Zemin Yapı Deprem Kuvveti - Jeofizik Ders Notu.
  • Cohen, J. P., & Kahn, M. E. (2015). The impact of earthquake risk on housing prices: Evidence from the San Francisco Bay Area. Real Estate Economics, 43(2), 324-347.
  • Dalgıç, S. (2022). Jeoteknik Koşullara Göre Konut Değerinin Değişimi.
  • Kahn, M. E., & Morrow, J. (2009). The impact of natural disasters on housing prices: Evidence from the 1994 Northridge earthquake. Journal of Urban Economics, 66(1), 1-16.
  • ResearchGate. (2023). Deprem ve Konut Fiyatları İlişkisi: Analizler için İstanbul ve İzmir.
  • Right Home. (2023, February 16). The impact of The earthquake on real estate market. LinkedIn. https://www.linkedin.com/pulse/impact-earthquake-real-estate-market-/













Friday, August 30, 2024

Hayatın Döngüsü ve Doğayla Bağlantı: Bir Bahçenin Anısı


30 Ağustos 2013 yılında çekilmiş resimlerden ilham alarak kaleme aldığım bu yazı, kayınpederimin hayatını adadığı bahçesine bir saygı duruşu niteliğindedir. O, hayatının büyük bir kısmını bu bahçeye adamış ve orayı adeta bir cennete çevirmişti. Ancak, sağlığını kaybettikten sonra bakımsız kalan bu cennet bahçesi, ne yazık ki şimdi viraneye dönmüş durumda. Allah, ona cennet bahçelerini nasip etsin.

Bakarsan Dağ, Bakmazsan Bağ

Bu yazının amacı, sadece bir bahçenin zamanla nasıl değiştiğini değil, aynı zamanda "Bakarsan dağ, bakmazsan bağ" sözünün derin anlamını da vurgulamaktır. Bu söz, emeğin bir dağı bağa, bir bağı dağa nasıl dönüştürebileceğini gösterir. İnsan çabasının ve emeğinin doğa üzerindeki etkisini en iyi şekilde özetleyen bu deyim, kayınpederimin hayatıyla örtüşen bir gerçeği ifade ediyor.

Bir Bahçenin Hikayesi

Kayınpederim, yıllar boyunca bu bahçeye sevgi ve emekle baktı; her çiçeği, her ağacı elleriyle yetiştirdi. Ancak, sağlığını kaybettikten sonra bahçeye kimse bakamadı ve zamanla bu güzelim yer, bir viraneye dönüştü. Bu durum, doğanın insan ilgisi ve emeği olmadan nasıl hızla değiştiğini gösteren acı bir gerçektir.

"Bakarsan dağ, bakmazsan bağ" sözü, bu bağlamda oldukça önemli bir deyiştir. Dağı bağ, bağı dağ yapan insan emeğidir. Bu yazı, sadece kayınpederimin anısını yaşatmakla kalmıyor, aynı zamanda doğaya olan bağlılığımızı ve ona gösterdiğimiz ilginin ne kadar önemli olduğunu da hatırlatıyor.

Sonuç

Bu yazı, doğayla olan ilişkimizi ve onun bize sunduğu güzellikleri korumanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için yazıldı. Doğayla iç içe yaşamak, ona özen göstermek, insanın ruhunu besleyen bir süreçtir. Kayınpederimin bahçesi, onun hayatında önemli bir yer tutmuştu ve şimdi, bu yazıyla birlikte, onun hatırasını yaşatmayı amaçlıyorum.

Bahçeciliğin sadece bir hobi değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı olduğunu unutmamalıyız. Bu yazı, bahçeciliğin, doğayla olan bağımızı güçlendiren, ruhumuzu besleyen ve yaşam alanımızı güzelleştiren bir uğraş olduğunu anlatıyor. Kayınpederimin anısını ve bahçesini yaşatmak adına, bu yazıyı sizlerle paylaşıyorum.


Hayatın Döngüsü ve Doğayla Bağlantı:

Bir Bahçenin Anısı

Antik Çağ’ın Eksantrik Filozofu: Diyojen

30 Ağustos 2015 tarihinde yaptığım bir seyahat sırasında, yolum bir Karadeniz kasabasına düştü. Burada, antik dünyanın en ilginç düşünürlerinden biri olan Sinoplu Diyojen’in heykeline rastladım. Heykel, hem duruşuyla hem de hikayesiyle dikkatimi çekti. Bu yüzden bu etkileyici figür hakkında birkaç satır yazmak istedim.

Diyojen Kimdir? 

Diyojen, M.Ö. 412 ile 323 yılları arasında yaşamış bir Yunan filozofudur. Kinik felsefesinin öncülerinden biri olarak bilinir ve yaşantısı, bugünkü modern insan için bile oldukça düşündürücüdür. Basit bir hayat yaşama prensibi üzerine kurulu olan Kinik felsefesi, maddi zenginliklerin ve sosyal statülerin önemsizliğini savunur. Hurst (2018) bu konuda, Diyojen'in düşüncelerinin, günümüz sosyal eleştirilerine nasıl bir miras bıraktığını detaylandırır.

Diyojen ve Fıçıdaki Yaşam

Heykelde gördüğünüz gibi, Diyojen genellikle bir fıçının içinde yaşayan bir adam olarak betimlenir. Rivayete göre, Diyojen kendisine ev olarak bir fıçı seçmiş ve tüm yaşamını bu fıçının içinde sürdürmüştür. Bu durum, onun sade yaşama olan bağlılığını simgeler. Aynı zamanda yanında bir köpekle tasvir edilmesi, Kiniklerin hayvanların doğallığını ve sadeliğini övmelerine dayanır. Bu köpek figürü, onun basit ve doğaya dönük yaşantısını simgeler.

Ünlü Diyaloglar 

Diyojen, sadece yaşantısıyla değil, aynı zamanda bilgece sözleri ve anekdotlarıyla da ünlüdür. En bilinen hikayelerden biri, Büyük İskender’in ona “Benden bir dileğin var mı?” diye sorduğunda verdiği yanıttır: “Gölge etme, başka ihsan istemem.” Bu cevap, Diyojen’in özgürlüğe ve bağımsızlığa ne denli önem verdiğini gösterir. Smith (2019), bu ünlü diyalog üzerinde durarak, Diyojen’in bireysel özgürlüğü koruma konusundaki tavrını felsefi bir perspektiften ele alır.

Kinik Felsefenin Günümüzdeki Yeri

Kinik Felsefenin Etkisi: Diyojen'in yaşam tarzı ve felsefesi, modern bireylerin tüketim toplumu eleştirisi bağlamında yeniden ele alınmaktadır. Örneğin, Kinik felsefesinin, bireylerin maddi değerlere karşı duyarsızlaşmasına ve daha sade bir yaşam sürme arzusuna ilham verdiği belirtilmektedir (Hurst, 2018).

Sade Yaşam ve Minimalizm: Diyojen’in fıçıdaki yaşamı, günümüzde minimalizm akımının bir sembolü haline gelmiştir. Araştırmalar, sade yaşamın psikolojik ve sosyal faydalarını ortaya koymakta, bireylerin daha az eşya ile daha mutlu olabileceğini göstermektedir (Klein, 2020).

Felsefi Diyaloglar: Diyojen'in bilgece sözleri, özellikle özgürlük ve bağımsızlık konularında günümüz felsefi tartışmalarında sıkça referans gösterilmektedir. Bu bağlamda, Diyojen’in "Gölge etme" yanıtı, bireysel özgürlüğün korunması gerektiğine dair güçlü bir mesaj olarak değerlendirilmektedir (Smith, 2019).

Sonuç 

Diyojen'in yaşamı ve felsefesi, günümüzde de geçerliliğini koruyan önemli dersler içermektedir. Onun sade yaşam anlayışı ve özgürlük vurgusu, modern dünyada bireylerin karşılaştığı maddi ve manevi zorluklarla başa çıkmalarında ilham verici bir kaynak olmaya devam etmektedir. Sinoplu Diyojen’in heykeli, bu mirası simgeleyen önemli bir figür olarak, hem tarihsel hem de felsefi açıdan derin bir anlam taşımaktadır.

Referanslar

  • Hurst, P. (2018). The Cynics: The Cynic Movement in Antiquity and Its Legacy. Cambridge University Press.
  • Klein, J. (2020). Minimalism: Live a Meaningful Life. Asymmetrical Press.
  • Smith, R. (2019). Philosophical Dialogues: The Legacy of Diogenes of Sinope. Journal of Ancient Philosophy, 12(3), 45-67.







Petrol ve Doğal Gaz Arama Jeofiziği Eğitiminde Yenilikçi Yaklaşımlar


Bu çalışma, jeofizik mühendisliği eğitiminde endüstri ile iş birliğinin önemini vurgulamakta ve başarılı örnekler sunmaktadır. Endüstri-üniversite iş birlikleri, hem akademik araştırmaların hem de endüstriyel inovasyonların gelişmesine katkıda bulunmaktadır (TPAO, 2020). Örneğin, Norveç'teki Equinor ve Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (NTNU) arasındaki iş birliği, petrol ve doğal gaz arama jeofiziğinde inovasyon süreçlerini hızlandırarak hem üniversite eğitimine hem de endüstriyel gelişime önemli katkılar sağlamaktadır.

Üniversite-Endüstri İş Birliği Modelleri

Akademik ve endüstriyel iş birliklerinin güçlendirilmesi için farklı modeller mevcuttur. Kanada'daki Suncor Energy ve Calgary Üniversitesi arasındaki iş birlikleri, yeni mezunların sektöre entegrasyonunu hızlandırmak amacıyla yoğunlaştırılmış eğitim programları sunmaktadır. Bu programlar, yeni mezunların teori ve pratiği bir arada deneyimlemelerini sağlayarak, sektörde daha hızlı adapte olmalarını mümkün kılmaktadır (MTA, 2016).

Altyapı ve Laboratuvar Destekleri

Üniversitelerin araştırma kapasitesinin artırılması ve eğitim kalitesinin yükseltilmesi için altyapı ve laboratuvar destekleri kritik öneme sahiptir. Örneğin, ABD’de ExxonMobil'in Stanford Üniversitesi Yer Bilimleri Bölümü'ne yaptığı mali yardımlar, bölümün araştırma kapasitesini ve eğitim kalitesini önemli ölçüde artırmıştır. Bu tür destekler, araştırma projelerinin finanse edilmesi ve modern laboratuvar cihazlarının temini gibi alanlarda kullanılmaktadır. Böylece, üniversiteler, yer bilimleri eğitiminde global standartlara daha yakın hale gelebilmektedir (TPAO, 2020).

Uzman Pozisyonlar İçin İş Birlikleri

Petrol ve doğal gaz arama jeofiziğinde uzmanlaşmış kişilerin üniversitelerde görev almasını teşvik etmek amacıyla, endüstri destekli özel pozisyonlar oluşturulabilir. Birleşik Krallık'ta BP'nin Imperial College London ile yaptığı iş birliği, bu tür uygulamaların başarılı bir örneğidir. BP, üniversitelerde endüstri deneyimi olan uzmanların istihdam edilmesi için destek sağlayarak, akademik kadro kalitesinin artırılmasına ve öğrencilere sektörel tecrübe kazandırılmasına katkıda bulunmaktadır (MTA, 2016).

Sonuç ve Öneriler

TPAO'nun bu öneriler doğrultusunda yer bilimleri bölümleriyle iş birliği yapması, hem akademik hem de endüstriyel gelişimi hızlandıracaktır. Bu iş birlikleri, yer bilimi eğitimini global standartlara taşırken, Türkiye'nin petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerindeki başarısını da artıracaktır. Ülkemizde bu tür iş birliklerinin yaygınlaştırılması, nitelikli iş gücünün yetiştirilmesine ve endüstri-üniversite entegrasyonunun güçlenmesine katkıda bulunacaktır.

Öneriler

  1. Sektörel Eğitim Programları: TPAO, üniversitelerle birlikte sektörel eğitim programları geliştirmelidir. Bu programlar, öğrencilere ve yeni mezunlara sektörde karşılaşabilecekleri durumlara karşı hazırlıklı olmaları için pratik deneyim sunmalıdır.

  2. Araştırma Fonları: Üniversitelerin araştırma projelerine yönelik fonlama mekanizmaları oluşturulmalıdır. Bu fonlar, yenilikçi araştırmaların desteklenmesi ve üniversitelerin uluslararası rekabet gücünün artırılması için kullanılmalıdır.

  3. Uluslararası İş Birlikleri: Yurt dışındaki üniversitelerle iş birliği yapılmalı ve bilgi paylaşımı sağlanmalıdır. Bu tür iş birlikleri, yer bilimi alanındaki global bilgi birikiminin artırılmasına katkı sağlar ve eğitimdeki standartların yükseltilmesine destek olur.

Referanslar

  • Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO). (2020). Yıllık Rapor.
  • Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA). (2016). Deniz Araştırmalarının Bilimsel ve Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi.

Thursday, August 29, 2024

Safranbolu Evleri: Tarihi Mirasın Depreme Dayanıklılığı ve Modern Şehirleşmeye Etkileri


Safranbolu, Türkiye’nin Karabük ilinde yer alan ve Osmanlı döneminden kalma tarihi evleriyle ünlü bir kasabadır. Safranbolu evleri, yalnızca estetik güzellikleriyle değil, depreme dayanıklı yapıları ile de dikkat çekmektedir. Bu yazıda, Safranbolu evlerinin mimari ve yapısal özelliklerini, zemin analizlerini ve modern şehirleşmeye dair gözlemlerimi paylaşacağım.

Temel ve Yapı Teknikleri: Depreme Dayanıklılığın Sırrı

Safranbolu evlerinin depreme dayanıklı olmasının temel sebeplerinden biri, temellerinin kayaya kadar kazılmasıdır. Bu, evlerin sağlam ve güvenilir bir zemin üzerinde inşa edilmesini sağlar. Temellerin derinliği genellikle 2-3 metreye kadar inmektedir ve bu derinlik, yapının depreme karşı dirençli olmasını önemli ölçüde artırır. Kullanılan malzemeler arasında taş, ahşap ve kil harcı yer alır. Taş ve ahşap malzemeler, esneklik ve dayanıklılık sağlarken, kil harcı ise su geçirmezlik ve stabilite sunar.

Ahşap çatkı sistemi, bu yapıların bir diğer önemli özelliğidir. Ahşap, esnekliği nedeniyle depremler sırasında enerji sönümleme kapasitesine sahiptir, bu da yapıların yıkılmadan ayakta kalmasını sağlar. Bu sistem, ahşap taşıyıcıların belirli bir düzen içinde yerleştirilmesiyle oluşturulmuştur ve yapının bütünlüğünü korur.

Zemin Analizi ve Jeofizik Yöntemler

Safranbolu’daki yapıların zemin yapısının depreme dayanıklılığını nasıl etkilediği büyük önem taşır. Zemin, alüvyon tabakaları ve kil tabakalardan oluştuğunda, deprem sırasında dalga hızını artırabilir ve bu da yapının zarar görmesine neden olabilir. Ancak Safranbolu’nun kaya zemin yapısı, bu riski azaltır ve yapıların stabilitesini artırır. Jeofizik yöntemler, zemin analizi yaparken kullanılır. Özellikle sismik hız profilleri ve geoteknik sondajlar, zeminin depreme karşı dayanıklılığını değerlendirmekte önemli rol oynar.

Tarihi Süreç ve Kültürel Mirasın Önemi

Safranbolu evlerinin yapım süreçleri, Osmanlı dönemi inşaat tekniklerinin bir yansımasıdır. Bu yapılar, ahşap ve taşın mükemmel bir uyum içinde kullanıldığı, estetik ve mühendisliğin birleştiği eserlerdir. Safranbolu’nun UNESCO Dünya Mirası listesine dahil edilmesi, bu yapıların korunmasının ve kültürel miras olarak öneminin altını çizmektedir. Bu mirasın korunması, hem tarihi hem de kültürel bir sorumluluktur.

2014 Deprem Semineri ve Modern Şehirleşme Karşılaştırması

2014 yılında Safranbolu Belediyesi’nin davetlisi olarak bir deprem semineri vermek için Safranbolu’ya gittim. Burada eski ve yeni Safranbolu’yu gözlemleme şansım oldu. Eski Safranbolu, estetik ve mühendislik açısından depreme dayanıklı yapıların en güzel örneklerini sunarken, yeni Safranbolu’nun betonarme yapıları bu özelliklerden yoksundu. Bu durum, modern şehirleşmenin eski yapı tekniklerinden nasıl farklılaştığını açıkça gösteriyor.

Modern yapı teknikleri genellikle betonarme ve çelik konstrüksiyon üzerine odaklanırken, Japonya ve İtalya gibi ülkelerde geleneksel ahşap yapılar depreme dayanıklılık açısından hala tercih edilmektedir. Safranbolu’nun yapısal yaklaşımlarının, modern yapılara nasıl ilham verebileceği konusunda önemli dersler içerdiğini düşünüyorum.

Görsel ve Multimedya Kullanımı

Makalenin zenginleştirilmesi için Safranbolu evlerinin ve yeni yapılarının fotoğraflarını eklemek, okuyucuların farkı daha iyi anlamalarını sağlayacaktır. Ayrıca, yapı tekniklerini ve depreme dayanıklılığı gösteren grafikler veya diyagramlar kullanarak konuyu görsel olarak destekleyebiliriz. Safranbolu'da yaşayan halktan veya uzmanlardan alınmış röportajlar veya videolar da ekleyerek, makaleyi daha etkileşimli ve bilgilendirici hale getirebiliriz.

Koruma ve Bilinçlendirme: Okuyuculara Yönelik Tavsiyeler

Okuyucular, tarihi yapıları koruma ve deprem bilincini artırma konusunda bireysel olarak neler yapabileceklerini öğrenmelidirler. Bu, makaleyi daha işlevsel ve katılımcı hale getirir. Özellikle deprem bölgelerinde yaşayanlar için yapı denetimleri ve güçlendirme çalışmaları hakkında bilgi sağlamak önemlidir.

Sonuç: Tarihi Yapılardan Geleceğe İlham Almak

Safranbolu, yüzyıllar boyunca depremlere karşı ayakta kalmayı başarmış yapılarıyla bize geçmişten dersler vermektedir. Bu yapılar, depreme dayanıklı olmanın ötesinde, kültürel ve toplumsal bir mirasın da taşıyıcısıdır. Modern şehirleşme süreçlerinde, bu tarihi örneklerden ilham alarak hem dayanıklı hem de estetik yapılar inşa etmenin yollarını aramalıyız. Safranbolu’nun bize gösterdiği gibi, depreme dayanıklılık ve estetik bir arada var olabilir ve birbirini tamamlayabilir.

Kaynakça

  • Anadolu Ajansı. (2011). Safranbolu evlerinin "deprem" sırrı.
  • Cumhuriyet. (2023). Safranbolu evlerini, inşa sistemi depremden koruyor.
  • Karabük Gündem. (2023). Safranbolu evleri “deprem evleridir”.

Bu makale, Safranbolu’nun tarihi ve yapısal mirasını daha ayrıntılı bir teknik perspektiften ele alarak, geçmişteki başarıların modern yapı ve şehir planlaması pratiklerine nasıl rehberlik edebileceğini vurgulamaktadır.

Türkiye’nin Deprem Gerçeği ve Alınması Gereken Önlemler


6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremler, Türkiye'nin uzun yıllardır mücadele ettiği deprem gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ancak bu yazı, 2016 yılında yapılan bir röportajı temel alarak, Kahramanmaraş depremlerinden yaklaşık 8 yıl önceki deprem kayıplarını ele almaktadır. Bu nedenle, yazının içeriği doğrudan Kahramanmaraş depremleri ile ilişkili değildir; fakat geçmişteki depremlerden çıkarılan dersler ve öneriler üzerine odaklanmaktadır.

Geçmişteki Deprem Kayıpları

2016 yılında yapılan röportajda, Prof. Dr. Ali Osman Öncel, Türkiye'nin deprem riskine karşı hazırlık düzeyinin yetersiz olduğunu vurgulamıştır. 1966-2023 yılları arasında yaşanan depremler sonucunda 58,202 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 122,096 kişi yaralanmış ve yaklaşık 411,465 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür (Kahn & Ghosh, 2019). Bu rakamlar, her yıl ortalama 1,003 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini ve 7,096 binanın yıkıldığını göstermektedir. Örneğin, 1999 İzmit depreminde 17,000'den fazla insan hayatını kaybetmiştir ve bu tür büyük kayıplar, Türkiye'nin deprem gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Deprem Tehlike Haritaları ve Yapı Denetimi

Deprem tehlike haritaları, aktif fay hatlarının da içinde yer aldığı ve her 5 yılda bir güncellenen temel çalışmalardır. Ancak 1 Ocak 2019’a kadar güncellenmemiştir. Bu haritalar, deprem riskinin belirlendiği ve önlemlerin alınması gereken yerler olmasına rağmen, yeterli bütçe ve önlem sağlanmamaktadır (Stein & Wysession, 2009). Yapı denetim çalışmaları ile ilgili saha verileri ve uygulamaların denetlenmesi de durdurulmuştur.

Bilimsel Çalışmalar ve Erken Uyarı Sistemleri

Ülkemizde deprem bilimi çalışmaları yeterli seviyede değildir. Tokyo Üniversitesi'nde 300 profesör sismoloji ve deprem bilimi üzerine çalışmalar yaparken, Türkiye'deki profesör sayısı oldukça azdır (Sweeney, 2020). Deprem erken uyarı sistemleri için çalışmalar yapılsa da, bu çalışmaların desteklenmesi ve genişletilmesi gerekmektedir.

Çarpık Kentleşme ve Yapısal Eksiklikler

Depremlerde çarpık kentleşmenin ve depreme dayanıklı binaların yetersizliğinin etkisi büyüktür. Deprem sonrasında standart dışı müdahaleler ve yerel yönetimlerin kendi inisiyatiflerini kullanmaları da sorun oluşturmaktadır. İlk olarak yapılması gereken, depreme dayanıklı yapılar inşa etmek ve bunun için gerekli standartları uygulamaktır (Omer & Al-Hadid, 2021).

Sonuç ve Öneriler

Ülke olarak depreme hazır değiliz. Yönetmelik değişikliği ve kamu binalarının incelenmesi gibi adımlar atılmakta, ancak uygulama yetersiz kalmaktadır. Mevzuat ve uygulamalar arasında ciddi bir eksiklik vardır. Halkımızın deprem konusunda bilinçlenmesi için eğitimler ve seminerler düzenlenmeli, deprem acil müdahale planları oluşturulmalı ve halk, bu planlara uygun hareket etmelidir (United Nations Office for Disaster Risk Reduction [UNDRR], 2021).

Sonuç olarak, deprem konusunda hazırlık her bireyin sorumluluğundadır. Evde alınacak basit önlemler dahi hayat kurtarabilir. Halkımızın duyarlı olması, devletin ve yerel yönetimlerin gerekli önlemleri alması elzemdir. Deprem sırasında panik yapmamak ve daha önce edinilen bilgileri doğru şekilde uygulamak büyük önem taşır. Geçmişten ders çıkararak, geleceğe yönelik daha sağlam adımlar atılması, can ve mal kayıplarının azaltılması için elzemdir.

Referanslar


Gizli Toprağı Açığa Çıkarmak: Jeofiziksel Zemin Analizinin Kentsel Gelişimdeki Önemi


Jeofizik analizler, yer altı koşullarını anlamak ve bu koşulların yapısal tasarımlar üzerindeki etkilerini değerlendirmek için gereklidir. Örneğin, zemin etütleri, deprem riski açısından yapıların güvenliğini sağlamak için yapılır ve bu süreçte Eurocode standartları gibi uluslararası normlara uygunluk büyük önem taşır.

Gerçek Bir Anekdot: Jeofizik Kalitenin Gerçek Değeri

Bir sismoloji profesörü, yeni atandığı şehirdeki prestijli bir gayrimenkul projesini ziyaret eder. Projenin müteahhidi, özenle tasarlanmış örnek daireyi gösterir ve binanın konumuyla övünerek, “Bu bina şehrin en sağlam zemini üzerine inşa ediliyor,” der. Profesör, müteahhitten teknik bir açıklama bekleyerek, “Bu binanın jeofizik zemin durumunu belirten Z Zemin Sınıfı’nın numarası nedir?” diye sorar. Müteahhit, bu soruya hazırlıksız yakalanır ve mimarına danışacağını söyler.

Ertesi gün, profesöre Yapı Denetim Raporu gönderilir. Raporda, binanın zemin durumu "Z3" olarak belirtilmiştir. Profesör, raporu inceledikten sonra müteahhite şu açıklamayı yapar: “Z3 Zemin Grubu, orta kalitede bir zemin yapısını ifade ederken, Z4 çok kötü bir zemine işaret eder. Jeofizik çalışmaların, Eurocode Standartlarına uygun şekilde 30 metre derinliğe kadar yapılması, daha doğru bir değerlendirme sağlar.” Profesör ayrıca, “Jeofizik kalite spekülasyonla karıştırılmamalıdır; güvenilir analizler şehirlerin güvenliği için elzemdir.” şeklinde konuşur.

Bu anekdot, jeofizik analizlerin yalnızca bir formalite olmadığını, şehirlerin güvenliği ve sürdürülebilirliği için kritik bir gereklilik olduğunu ortaya koymaktadır. Jeofizik kalitenin, yapı kalitesini doğrudan etkilediği gerçeği, yatırımcıların ve mühendislerin göz önünde bulundurması gereken en önemli unsurlardan biridir.

Sonuç

Jeofiziksel zemin durumu analizi, şehirlerin uzun vadeli başarısı için vazgeçilmez bir unsurdur. Zemin bileşimi, stabilite ve potansiyel tehlikelerin değerlendirilmesi, sağlam ve güvenli yapıların inşası için kritik bilgiler sunar. Bu nedenle, şehir planlamacıları, inşaat mühendisleri ve jeofizik uzmanları için jeofizik analizlerin sonuçları, yapı kararlarında hayati rol oynar.

Kaynaklar

  • Sağlamer, G. (2012). Kentsel Gelişim ve Yerleşim Planlamalarında Zemin Dinamiği. Geosound, (60-61), 1-10.
  • Akgün, M. (2012). Deprem - Jeofizik Ders Notları. İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi.
  • Özener, P. T., & Özaydin, K. (2008). Zemin Etütlerinin Kentsel Planlama Açısından Önemi. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, Haber Bülteni, (107), 13-18.
  • Kramer, S. L. (1996). Geotechnical Earthquake Engineering. Prentice-Hall.

Bu kaynaklar, jeofizik analizlerin ve zemin durumunun kentsel gelişim üzerindeki etkilerini anlamanıza yardımcı olacaktır.


Konuya Dair YouTube 

Videolarıyla Detaylı İnceleme

Kur’ân’da Deprem ve Kıyamet: Sismolojik Bir İnceleme


Kur’ân’da Deprem ve Deprem-Kıyamet İlişkisine Dair Âyetlerin Anlam Alanı: Depremin (Zilzal, Racfu’l-Arz, Raccu’l-Arz) 

Bilimsel Yorumu

Ayetler:

1) اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَاۙ (Zilzâl 99/1).

2) يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْۚ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظ۪يمٌ (Hac 22/1).

3) - يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُ (Nâziât 79/69).

4) يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُ (Nâziât 79/69).

5) يَوْمَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثِيبًا مَّهِيلًا (Müzzemmil 73/14).


Prof. Dr. Ali Osman ÖNCEL

Özet

Bu çalışma, Kur'an-ı Kerim'deki deprem ayetlerini sismolojik bir bakış açısıyla ele alarak, bu ayetlerin bilimsel yorumlarını incelemektedir. Kıyamet Günü’nde meydana geleceği belirtilen depremler, hem manevi hem de fiziksel açıdan önemli uyarılar sunmaktadır. Çalışmada, Zilzâl Suresi, Hac Suresi, Nâziât Suresi, Müzzemmil Suresi ve Vâkıa Suresi’nden seçilen ayetler sismolojik terimlerle analiz edilmiştir.

Zilzâl Suresi’nin 1. ayeti, büyük ölçekli sarsıntıları işaret ederken; Hac Suresi’nin 1. ayeti, Kıyamet saatinin şiddetli sarsıntısını vurgular. Nâziât Suresi’ndeki 6. ayet, büyük yer hareketlerini tasvir ederken, Müzzemmil Suresi’ndeki 14. ayet, dağların kum yığınına dönüşmesini ifade eder. Vâkıa Suresi’nde ise yerin büyük bir sarsıntı ile sarsılacağı belirtilir.

Bu ayetlerdeki tasvirler, modern sismoloji ile uyumlu olarak, büyük ölçekli yer hareketleri ve sismik olaylarla ilişkilendirilebilir. Kıyamet Günü’ndeki depremler, sismolojik açıdan büyük kırılmalar ve enerji salınımları ile tanımlanabilir. Ayrıca, bu ayetlerin manevi boyutları, insanları manevi bir uyanışa yönlendiren uyarılar olarak değerlendirilmektedir. Sonuç olarak, Kur'an'daki deprem ayetleri, hem fiziksel hem de manevi boyutlarıyla önemli bilimsel ve manevi mesajlar içermektedir.

Giriş

Kur'an-ı Kerim’de Kıyamet Günü’nde meydana gelecek depremler, sadece manevi bir uyarı olarak değil, aynı zamanda sismolojik açıdan önemli ipuçları sunan olaylar olarak betimlenmektedir. Bu çalışmada, Kur'an'daki deprem ayetleri sismolojik bir bakış açısıyla incelenecek ve bu ayetlerin bilimsel yorumları ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Sismolog olarak, ayetlerde geçen terimlerin modern sismolojiyle nasıl ilişkilendirilebileceğini ve bu tasvirlerin bilimsel temellerini tartışacağız.

Ayetlerin İncelenmesi

  1. Zilzâl Suresi, 1. Ayet

    • Ayet Metni: "إِذَا زُلْزِلَتِ الْأَرْضُ زِلْزَالَهَا"
    • Türkçe Meali: "Yer, o şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı zaman..."
    • Sismolojik Açıklama: Bu ayet, Kıyamet Günü'nde meydana gelecek büyük ölçekli bir sarsıntıyı işaret eder. "Zilzal" terimi, büyük ölçekli yer hareketlerini tanımlayan bir sismolojik terim olarak değerlendirilebilir. Bu tür bir sarsıntı, yer kabuğunda geniş çaplı kırılmalar ve büyük enerji salınımlarıyla ilişkilidir.
  2. Hac Suresi, 1. Ayet

    • Ayet Metni: "يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْۚ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظ۪يمٌ"
    • Türkçe Meali: "Ey insanlar! Rabbinizden sakının. Çünkü Kıyamet saatinin sarsıntısı gerçekten çok büyük bir şeydir."
    • Sismolojik Açıklama: Bu ayet, Kıyamet Günü'ndeki sarsıntının büyüklüğünü vurgular. "Zelzele" terimi, sismolojide büyük ölçekli depremleri tanımlamak için kullanılır. Ayetteki "şiddetli sarsıntı" ifadesi, büyük bir depremi ve bunun yer kabuğundaki geniş etkilerini ima eder.
3. RAJAFA" Kavramının Değerlendirilmesi
  • 3.1. Dilsel İnceleme "RAJAFA" kelimesi, Arapça'da titreşim, sallanma, sarsılma ve çalkalanma gibi anlamlara gelir. Kur'an-ı Kerim'de ve klasik Arap edebiyatında çeşitli türevleriyle sıkça kullanılan bu kelime, doğal olayların etkileyici bir şekilde tasvir edilmesi için kullanılır. Vâkıa Suresi'nin 4. ayetinde geçen "إِذَا رُجَّتِ الْأَرْضُ رَجًّا" (Yeryüzü şiddetle sarsıldığı zaman) ifadesinde kullanılan "رَجَّ" (rajafa) kökü, yeryüzündeki şiddetli sarsıntıları ifade etmektedir. Arap dili uzmanları, bu kelimenin depremler ve büyük yer hareketleri gibi olayları anlatmak için son derece uygun olduğunu vurgular.

  • 3.2. Sismolojik Bağlamda "RAJAFA".  Sismoloji açısından, "RAJAFA" kelimesi, yer kabuğundaki ani hareketlerin ve bu hareketler sonucu oluşan dalgaların sarsıntı ve titreşimler yaratmasını ifade eder. Depremler sırasında meydana gelen P (primer), S (sekonder), Love ve Rayleigh dalgaları, yeryüzünde farklı şekillerde yayılır ve bu yayılım, rajafa teriminin çalkalanmak, sarsılmak, titremek anlamlarına uygun düşer. Sismolojik olayların doğası gereği, bu dalgalar yer kabuğunun hızla yer değiştirmesine ve yoğun bir titreşim meydana gelmesine neden olur. "Rajafa" terimi, bu nedenle, depremin fiziksel etkilerini ve yer yüzeyinde oluşturduğu sarsıntıları betimlemek için uygun bir metafor olarak kabul edilebilir.

  • 3.3. Akademik Literatürde "RAJAFA" Kavramı Akademik literatürde, depremlerin neden olduğu sarsıntılar ve bu sarsıntıların sismolojik analizleri geniş bir yer tutar. Keller ve Fridriksson (2016), yer kabuğundaki dalgaların yayılımını ve bu süreçlerin sismolojik etkilerini kapsamlı bir şekilde ele alırken, Aki ve Richards (2002), depremlerin fiziksel özelliklerini ve sismik dalgaların davranışını detaylı bir şekilde açıklamaktadır. Bu çalışmalara göre, "rajafa" terimi, depremler sırasında oluşan dalgaların yeryüzünde yarattığı fiziksel etkileri betimlemek için hem dilsel hem de sismolojik bağlamda oldukça uygun bir kavramdır.

  • 3.4. Sonuç ve Değerlendirme Sonuç olarak, "RAJAFA" kelimesi, hem dini metinlerde hem de doğal olayların bilimsel açıklamalarında önemli bir kavramdır. Arapça'da titreşim ve sarsılma gibi anlamlar taşıyan bu kelime, sismoloji literatüründe depremlerin fiziksel etkilerini ve bu etkilerin yeryüzünde yarattığı sarsıntıları tanımlamak için kullanılabilir. Bu bağlamda, "RAJAFA", hem dilsel hem de bilimsel bir çerçevede değerlendirildiğinde, depremlerin doğasını anlamak için kritik bir kavramdır.

  • 2.5. Kaynakça 
    • Aki, K., & Richards, P. G. (2002). Quantitative Seismology. University Science Books.
    • Keller, G. R., & Fridriksson, T. (2016). Seismic Wave Propagation in the Earth: A Comprehensive Guide. Elsevier.

Wednesday, August 28, 2024

Bir Proje Okulu Ziyareti: Eğitimin Geleceğine Dair Gözlemler


Dün öğleden sonra hastanede bir randevum vardı, ancak işlerim beklediğimden hızlı bittiği için randevu yerime bir saat erken vardım. Bu zamanı değerlendirmek için civarda dolaşmaya karar verdim. Bölge, iş yerleri ve fabrikalarla doluydu; oldukça hareketli bir yerdi. Yürürken, ana cadde üzerinde büyük bir okul dikkatimi çekti. Okulun girişinde "Proje Okulu" yazıyordu ve merakla içeri girdim.

Güvenlik ve İlk İzlenimler

İlk katta kimseyi görememem, okulda bir güvenlik zaafiyeti olabileceği düşüncesini aklıma getirdi. Yine de yukarı çıktım ve müdür yardımcısının odasını buldum. İçeri girip neden orada olduğumu anlattım. Randevuma erken geldiğim için okul hakkında bilgi almak istediğimi söyledim. Müdür yardımcısı beni sıcak bir şekilde karşıladı ve Proje Okulu'nun ne anlama geldiğini anlattı.

İngilizce Hazırlık Eğitimi Üzerine Düşünceler

Okulun İngilizce hazırlık eğitimi verdiğini öğrenmek, ilgimi çekti. İyi bir İngilizce eğitimi gerçekten çok değerli. Ancak, bu eğitimin ne kadar etkili olduğu konusunda kafamda bazı soru işaretleri oluştu. YDS, Türkiye'de yaygın olarak kullanılan bir dil yeterlilik sınavı olmasına rağmen, yalnızca kelime bilgisi, okuma ve gramer becerilerini ölçmektedir (Bachman & Palmer, 1996). Oysa, uluslararası sınavlar olan IELTS ve TOEFL gibi sınavlar, konuşma, dinleme ve yazma becerilerini de değerlendirmektedir (Weir, 2005). Bu nedenle, YDS'nin bu anlamda oldukça yetersiz olduğunu düşünüyorum.

Okulun Kültürel Atmosferi

Okulun iç tasarımı oldukça etkileyiciydi. Duvarlar, çeşitli resimler ve yazılarla süslenmişti, bu da okula bir kültür müzesi havası veriyordu. Daha sonra öğretmenler odasına da girme şansım oldu. Öğretmenler odası, genellikle bir sohbet odası gibi düzenlenmişti. Ancak, öğretmenlerin ders hazırlıkları ve değerlendirmeleri için ayrı çalışma ofislerinin olması gerektiğini düşünüyorum. Küçük cam ofisler, öğretmenlerin ders öncesi ve sonrası çalışmalarını rahatça yapabilecekleri alanlar olabilir. Bu konuda ilerlemeye ihtiyaç var.

Üniversite-Lise İşbirlikleri ve Önemi

Çıkışta diğer öğretmenlerle tanıştım. Müdür yardımcısı beni tanıttı, ama öğretmenlerin dışarıdan birinin okula gelmesinden pek memnun olmadıklarını hissettim. Bu durum beni biraz düşündürdü. Okullar, çocuklarımızı emanet ettiğimiz en önemli yerlerdir. Bir baba ve eğitimle ilgilenen bir akademisyen olarak, okullarda konfor alanının ve öğretmenlerin sorunlarının her zaman öncelikli olduğunu düşünüyorum. Üniversiteler ile liseler arasında işbirlikleri kurulması çok önemlidir. Bu tür işbirlikleri, öğrencilere farklı eğitim fırsatları sunarak, onların motivasyonlarını ve akademik başarılarını artırabilir (Huang, 2015).

Nazif Gürdoğan Anadolu Lisesi Örneği

Yaklaşık 2-3 ay önce Nazif Gürdoğan Anadolu Lisesi'ne merhum Nazif Gürdoğan hocamızla gitmiştim. Okul müdürü de bizimle üniversiteye geldi ve üniversite yönetimine "Üniversite-Okul İşbirliği yapıyor musunuz?" diye sorduğumda, "Evet, kardeş okul protokolü imzalıyoruz," cevabını almak beni sevindirdi. Hemen okul müdürünün yanında bu protokolü imzalayalım dedim ve gerçekten de protokol imzalandı. Bu tür işbirliklerinin diğer üniversitelerde de yaygınlaşması gerektiğini düşünüyorum.

Öğretmenlerin Çalışma Şartları ve Girişimci Yöneticiler

Son olarak, öğretmenler okulda klima olmadığı için yazın çalışmakta zorlandıklarını söylediler. Okul müdürüne, civardaki fabrika ve iş yerlerine ziyaretler yaparak bu sorunun kısa sürede çözülebileceğini söyledim. Artık sadece oturan yöneticiler değil, her alanda koşan girişimcilere ihtiyaç var. Yönetici, öğretmenlerin konfor alanlarını genişletirse, öğretmenler de çocuklarımızın konfor dünyasını geliştirebilir. Öğretmenlerin ve akademisyenlerin mutlu olduğu kurumlarda öğrenciler de mutlu olur. Eğer üniversitelerde akademisyenlerin memnuniyet anketleri düşükse, yöneticileri değiştirmek gerekir; çünkü değişim, umuttur (Ingersoll, 2003).


Referanslar

  • Bachman, L. F., & Palmer, A. S. (1996). Language Testing in Practice. Oxford University Press.
  • Huang, Y. (2015). The role of international collaboration in higher education. Journal of Studies in International Education, 19(2), 134-150.
  • Ingersoll, R. M. (2003). Is there really a teacher shortage? Consortium for Policy Research in Education.
  • Weir, C. J. (2005). Language Testing and Validation: Setting the Standards. Palgrave Macmillan.





İstanbul ve Türkiye’de Deprem Hazırlığı: Güncel Durum ve Gelecek Beklentileri


Türkiye, jeolojik olarak aktif bir bölgede yer almakta ve bu durum, ülkenin çeşitli bölgelerinde sık sık depremlere neden olmaktadır. Özellikle İstanbul, tarihsel olarak büyük depremler yaşamış bir şehir olarak, muhtemel bir depremin etkileri konusunda endişe taşımaktadır. 2014 yılında Prof. Dr. Ali Osman Öncel ile yapılan röportajda, İstanbul'daki depremler ve kentsel dönüşüm yasası gibi konular ele alınmıştır. Bu metin, o röportajın içeriğini güncel bilimsel çalışmalar ışığında genişleterek, Marmara Fayı ve Kuzey Anadolu Fayı'nın etkilerini ve Türkiye'deki deprem riskini daha kapsamlı bir şekilde incelemektedir.

Türkiye'nin Deprem Gerçeği

Türkiye, Afrika ve Arabistan levhalarının kuzeye doğru hareketinden kaynaklanan sıkışma nedeniyle sismik açıdan aktif bir bölgede yer almaktadır. Bu levha hareketleri, ülkemizde farklı türde depremlere neden olmaktadır. Türkiye'de "açılma gerilmeli", "sıkışma gerilmeli" ve "doğrultu atımlı" depremler görülmektedir. Örneğin:

  • Doğu Anadolu Bölgesi: Sıkışma depremleri
  • Batı Anadolu: Açılma yönünde depremler
  • Kuzey Anadolu Fay Hattı: Doğrultu atımlı depremler

Son yıllarda Türkiye'de meydana gelen önemli depremler şunlardır:

  • 23 Ekim 2011 Van Depremi (Mw 7.1)
  • 24 Ağustos 2016 Kos Depremi (Mw 6.6)
  • 12 Ocak 2020 Elazığ Depremi (Mw 6.8)
  • 30 Ekim 2020 Ege Depremi (Mw 7.0)
  • 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremleri (Mw 7.7 ve Mw 7.6)

Bu depremler, Türkiye'nin deprem gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Özellikle 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş'ta meydana gelen iki büyük deprem, ülkemizin deprem hazırlıklarının yetersiz olduğunu göstermiştir.

İstanbul'da Beklenen Deprem

İstanbul, tarihsel geçmişi ve nüfusu nedeniyle deprem riski altındadır. Son büyük deprem 1999 yılında yaşanmış olup, şehrin yeni bir depreme hazırlanması gerekmektedir. Prof. Dr. Ali Osman Öncel'in 2014 yılındaki röportajında belirttiği gibi, İstanbul'da 1766'dan bu yana büyük bir deprem olmamıştır. Bu gecikme, şehrin depreme hazırlanması için bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Uluslararası bilimsel çalışmalar, İstanbul'da beklenen depremin özellikleri hakkında daha ayrıntılı bilgiler sunmaktadır. Örneğin, Murru ve arkadaşlarının (2016) çalışmasında, Marmara Denizi'ndeki Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın İstanbul'a yakın bölgelerinde 7.2 ila 7.5 büyüklüğünde bir deprem olasılığının yüksek olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, Ganas ve arkadaşlarının (2021) çalışması İstanbul'da beklenen depremin can kaybı ve ekonomik kayıplar açısından ciddi sonuçlar doğurabileceğini vurgulamıştır.

Güncel Bilimsel Çalışmaların Katkıları

Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, Marmara Fayı ve Kuzey Anadolu Fayı ile ilgili yeni veriler sunmaktadır. Örneğin, Kalkan ve Gok (2020), Marmara Bölgesi'ndeki sismik tehlikeleri değerlendirmiş ve bu bölgedeki yapıların depreme dayanıklılığını artırmak için önerilerde bulunmuştur. Yılmaz ve Altunel (2022) ise, Marmara Fayı'nın dinamiklerini inceleyerek, bu fayın gelecekteki depremler üzerindeki etkilerini değerlendirmiştir. Bu tür bilgiler, İstanbul'daki deprem riskinin daha iyi anlaşılmasına ve yönetilmesine yardımcı olmaktadır.

Kentsel Dönüşüm ve Yapı Güvenliği

Kentsel dönüşüm yasası, Türkiye'deki yapıların güvenliğini artırmak için önemli bir adımdır. Ancak, bu yasaların uygulanması sürecinde dikkatli olunması gerekmektedir. Prof. Dr. Öncel, tahribatlı yöntemler yerine hasarsız test yöntemlerinin kullanılmasının önemine vurgu yapmıştır. Bu, binaların dayanıklılığını artırmak için gerekli bir adımdır. Türkiye'nin yapı stokunun büyük bir kısmı depreme dayanıklı değildir; bu nedenle, kentsel dönüşüm projelerinin hızlandırılması ve halkın deprem konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

Sonuç ve Öneriler

Türkiye, jeolojik konumu nedeniyle deprem riski altındadır. Son yıllarda meydana gelen büyük depremler, ülkemizin deprem hazırlıklarının yetersiz olduğunu göstermiştir. Özellikle İstanbul, tarihsel geçmişi ve nüfusu nedeniyle deprem riski altındadır. Uluslararası bilimsel çalışmalar, İstanbul'da beklenen depremin özellikleri ve olası etkileri hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.

Türkiye'nin deprem riskini azaltmak için aşağıdaki öneriler sunulabilir:

  • Deprem güvenliği açısından bina stokunun iyileştirilmesi: Mevcut yapıların depreme dayanıklılığı artırılmalı ve yeni yapılar bu standartlara göre inşa edilmelidir.
  • Kentsel dönüşüm projelerinin hızlandırılması: Eski ve dayanıksız binaların yıkılarak yerine depreme dayanıklı yapılar inşa edilmelidir.
  • Afet yönetimi ve acil durum planlarının güçlendirilmesi: Yerel yönetimlerin afet yönetim planları gözden geçirilmelidir.
  • Halkın deprem farkındalığının artırılması ve eğitilmesi: Toplumda deprem eğitimi ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
  • Deprem araştırmaları ve izleme çalışmalarının desteklenmesi: Jeofizik izleme ağları genişletilmeli ve bilimsel araştırmalara destek verilmelidir.

Türkiye'nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi ve gerekli önlemleri alması, can ve mal kaybını en aza indirmek için önemlidir. Bu kapsamda, Prof. Dr. Ali Osman Öncel'in 2014 yılındaki röportajı ve aradan geçen sürede yapılan uluslararası bilimsel çalışmalar, ülkemizin deprem hazırlıklarını güçlendirmek için yol gösterici olabilir.

Kaynakça

Öncel, A. O. (2014). İstanbul ve Türkiye'de Deprem Hazırlığı: Prof. Dr. Ali Osman Öncel ile Röportaj. Erişim tarihi: 28.08.2024.

Murru, M., Akinci, A., Falcone, G., Pucci, S., Console, R., & Sgroi, T. (2016). Real-time forecasting of the next M ≥ 5.5 earthquake in Italy. Tectonophysics, 672, 72-86.

Ganas, A., Tsironi, V., Kolligri, M., & Bozionelos, G. (2021). Earthquake risk assessment in Istanbul, Turkey using open data and open-source tools. Natural Hazards, 105(2), 1831-1855.

Kalkan, E., & Gok, R. (2020). Seismic hazard assessment of the Marmara Region based on the North Anatolian Fault. Earthquake Engineering and Structural Dynamics, 49(3), 245-261.

Yılmaz, M., & Altunel, E. (2022). The role of the North Anatolian Fault in the seismicity of the Marmara Sea: Implications for future earthquake hazards. Tectonophysics, 813, 228-240.