Tuesday, August 13, 2024

17 Ağustos 1999 Depremi: İnsanlar Üzerindeki Etkileri ve Dersler


17 Ağustos 1999 sabahı, Türkiye'nin kuzeybatısında meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki Gölcük Depremi, ülkenin tarihindeki en büyük felaketlerden biri olarak kaydedildi. Bu deprem, yalnızca binaları ve yolları değil, aynı zamanda insanların psikolojik ve sosyal yapısını da derinden etkiledi.

Depremin Fiziksel ve Ekonomik Etkileri

Deprem, 17.480 kişinin hayatını kaybetmesine, 23.781 kişinin yaralanmasına ve 285.211 ev ile 42.902 iş yerinin hasar görmesine neden oldu (Wikipedia, 2023). Ekonomik açıdan da büyük kayıplar yaşandı; depremin maliyetinin 12 ile 20 milyar dolar arasında olduğu tahmin ediliyor (BBC, 2019). Bu kayıplar, Türkiye'nin sanayi bölgelerinde üretim faaliyetlerine ara verilmesine ve ekonomik duraklamalara yol açtı.

Psikolojik Etkiler

Depremler, insanların psikolojisi üzerinde uzun süreli travmalara neden olabilir. Araştırmalar, doğal afetlerin bireylerde kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) gibi psikolojik sorunlara yol açabileceğini gösteriyor (Norris et al., 2005). Norris ve arkadaşları (2005), 60,000 afet mağduru üzerinde yaptıkları kapsamlı bir incelemede, bu tür psikolojik sorunların sıklıkla görüldüğünü tespit etmişlerdir.

Türkiye'deki büyük felaket de, birçok insanın hayatında kalıcı izler bıraktı. Özellikle depremlerden etkilenen çocuklar, uzun vadede duygusal ve davranışsal sorunlar yaşayabiliyor (Erkan, 2014). Bu durum, çocukların ruh sağlığı açısından ciddi bir endişe kaynağıdır. Deprem sonrası yaşanan stres ve belirsizlik, çocukların gelişimini olumsuz etkileyebilir. Uzun vadede, bu tür travmalar, çocukların sosyal ilişkilerini ve akademik başarılarını da etkileyebilir.

Bu nedenle, deprem sonrası destek ve rehabilitasyon hizmetleri, çocukların psikolojik iyilik halleri için kritik öneme sahiptir.

Sosyal Yapı Üzerindeki Etkiler

Depremler, toplumsal yapıyı da etkiler. 1999 depremi sonrası, ailelerin ve toplulukların dayanışma içinde olma ihtiyacı arttı. İnsanlar, kaybettikleri yakınları ve evlerini yeniden inşa etmek için bir araya geldiler. Bu durum, toplumsal bağların güçlenmesine neden oldu. Ancak, aynı zamanda kayıp ve yas süreci de sosyal ilişkileri zorlayabilir. Araştırmalar, toplulukların afet sonrası dayanıklılığının, sosyal destek ve dayanışma ile doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır (Aldrich, 2012).

Kişisel Deneyimim

17 Ağustos sabahı, Tokyo havalimanında, İstanbul'a dönüş için bekliyorduk. Türkiye saatiyle gece 3'te, Japonya'da sabah 11'de ayrılacaktık. O zamanlar cep telefonları olmadığı için, annemi bilgilendirmek adına havalimanındaki tuşlu telefondan aradım. Ancak kimsenin açmadığını fark ettim. Muhtemelen uykudalardı diye düşündüm. Gerçekten o anın nedenini bilmiyordum, belki uçağa bineceğimizi ya da bizi beklememeleri gerektiğini söylemek istedim. Ancak, dönüşte uçakta ağlayan hostesi ve eşimi gördüğümde ne olduğunu anlamaya çalıştım. Meğerse Avcılar'da büyük bir deprem yaşanmıştı. Avcılar, hem benim yaşadığım hem de çalıştığım üniversitenin olduğu yerdi. Ailem oradaydı. İlk düşündüğüm, ailemin yaşamadığı ve benim İstanbul'a döndüğümde onları toprağa vermem gerekeceğiydi.

Uçağın inişine kadar içimde tarifsiz bir hüzün ve umutsuzluk vardı. Ancak, Yeşilköy Havalimanı'nda kardeşimi ve babamı gördüğümde içimdeki o ağırlık bir nebze hafifledi. Onları görmek gerçek bir mucizeydi. Evimiz ağır hasar almış, yan bina ise tamamen yıkılmıştı. Türkiye'ye döndüğümüzde evsizdik, ama ailemle birlikteydik. O gece sokakta kaldık, sonrasında ise zor da olsa ayakta kalmaya çalıştık.

Günümüzdeki Yansımalar

Günümüzde, Türkiye'de depreme hazırlık ve farkındalık artırma çabaları devam ediyor. Uzmanlar, "24 il, 110 ilçe diri fay üzerinde" uyarısında bulunarak halkı bilinçlendirmeye çalışıyor (Rudaw, 2023). 2024 yılı itibarıyla, Türkiye'nin deprem riskine karşı daha hazırlıklı olması için yapılan çalışmalar önem kazanıyor. Bu tür felaketler, bize ailemizin ve sevdiklerimizin değerini hatırlatıyor ve hayatın ne kadar kıymetli olduğunu unutmamak gerektiğini gösteriyor.

Sonuç

17 Ağustos 1999 depreminde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Böyle bir felaketi bir daha yaşamamak için, toplum olarak daha dikkatli ve hazırlıklı olmalıyız. Bu tür olaylar, sadece fiziksel kayıplar değil, aynı zamanda ruhsal ve sosyal yaralar açar. Hayatın değerini bilmek, sevdiklerimizle birlikte olmanın önemini anlamak, bu tür felaketlerin bize verdiği en büyük derslerden biridir.


Kaynaklar


Afet Sonrası İyileşmede 

Sosyal Sermayenin Rolü: 

Dayanıklılığı Artırmak

Kitap Genel Bakış

Daniel P. Aldrich tarafından yazılan bu kitap, sosyal sermayenin afet sonrası iyileşme sürecindeki rolünü inceliyor. 2012 yılında yayımlanan kitap, sosyal bağlantılar ve toplumsal destek aracılığıyla afetlerin nasıl daha hızlı atlatılabileceğine dair bilgiler sunuyor.

Araştırma Temeli

Kitap, sosyologlar ve politika bilimciler tarafından geliştirilen sosyal sermaye teorilerini kullanarak, iyileşme dinamiklerini anlamaya çalışıyor.

Vaka Çalışmaları

Aldrich, dört büyük afetin iyileşme süreçlerini inceliyor:

  • 1923 Tokyo Depremi
  • 1995 Kobe Depremi
  • 2004 Hint Okyanusu Tsunamisi
  • Katrina Kasırgası

Anahtar Değişkenler

İyileşme sürecini etkileyen çeşitli faktörler ele alınıyor:

  • Yönetim kalitesi
  • Dış yardım
  • Zararın boyutu
  • Nüfus yoğunluğu
  • Demografik özellikler
  • Sosyal sermaye

Sosyal Sermayenin Etkisi

Aldrich, sosyal sermayenin iyileşme sürecinde ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Güçlü sosyal ağlara sahip topluluklar genellikle daha hızlı toparlanabiliyor.

Sosyal Sermayenin İkili Doğası

Kitap, sosyal sermayenin "Janus yüzlü" doğasını da ele alıyor—grup içindeki üyeler için faydalı olabilirken, dışarıdakiler için dışlayıcı olabileceğini belirtiyor.

Analiz Sınırlamaları

Kitapta bazı sınırlamalar şu şekilde not ediliyor:

  • Bireysel algıların ve psikolojik iyileşme süreçlerinin yeterince ele alınmaması

Yapı ve Akış

İlk iki bölüm iyi organize edilmiş, ancak vaka çalışmaları biraz tekrarlayıcı ve uyumsuz, bu da ilgiyi azaltabilir.

Katrina Vaka Çalışması

Katrina Kasırgası üzerine olan bölüm, en zayıf olarak eleştirilmiş. Dar konulara odaklanıyor ve daha geniş sonuçları keşfetmiyor.

Hedef Kitle

Bu kitap, afet yardım, sosyoloji ve kamu politikası alanlarında öğrenciler ve profesyoneller için önerilen bir okuma olarak, derinlemesine araştırma ve kapsamlı yaklaşımı nedeniyle önem taşıyor.

Deprem Anındaki 

Deneyimler ve Sonrası: 

İnsanların Yaşadıkları

  1. İlk Sarsıntı
    Bir kişi, ilk sarsıntıyı "çok hızlı" ve "korkunç" olarak tanımladı. Hissedilen sesler "uğultu" ve "patlama" şeklindeydi.

  2. Aile İçinde Kargaşa
    Deprem sırasında, bir kişi çocuklarına ulaşmaya çalışırken duvarlara çarpma anını ve aile bireylerinin kaygısını anlattı.

  3. Dışarı Çıkış
    İnsanlar, apartmandan çıplak veya gece kıyafetleriyle dışarı çıkmaya çalıştı; ortalık toz ve duman içindeydi.

  4. Yıkım Manzarası
    Yıkılan binalar ve su seviyesi, insanların gördüğü korkunç manzarayı tanımladı.

  5. İkinci Sarsıntı
    İlk depremden sonra ikinci bir sarsıntı yaşandı; insanlar hala tam anlamıyla deprem olduğunu kabul edemediler.

  6. Korku ve Kıyamet Düşünceleri
    Bir kişi, yaşanan depremin kıyamet olduğu düşüncesine kapıldığını belirtti; her şeyin çürüyüşü ve yok oluşu hissedildi.

  7. Bekleyiş
    Yıkıntılar arasında sıkışan insanlar, yardım beklerken yaşadıkları kaygıları ve belirsizliği dile getirdiler.

  8. Hayatın Yeniden Başlaması
    İnsanlar, yaşadıkları acılara rağmen yeniden hayat kurma çabası ve yeni bir yaşam felsefesi geliştirdiler.

  9. Hayatta Kalma ve Umut
    Yaşanmış trajedilere rağmen umut devam etti ve insanlar hayata yeniden tutunma çabası gösterdiler.

  10. İyiliğin Önemi
    Yaşanan acı deneyimlerin insanlara dostluk ve iyilik değerlerini anlamada yardımcı olduğu belirtildi.




No comments:

Post a Comment

Yaşam Bilimi ve İlimlerin Önemi: Geçmişten Günümüze

ARZIN YARATILIŞ SÜRESİ