Thursday, August 1, 2024

İstanbul'daki Deprem Riski: 2020 Röportajımızda Ne Dedik?


Araştırmalar, 6 Şubat 2023 depremlerinden önce ve sonra şehirlerin depreme karşı güçlendirilmesine odaklanabilir. Bu depremler, beklenenin aksine, çok büyük bir enerji birikimiyle gerçekleşen ve "Büyük Kıyamet" olarak adlandırılan tarihsel bir olaydı. İstanbul ve diğer şehirlerde, bu tür olaylara karşı hazırlıklı olmak ve mevcut yapıların dayanıklılığını artırmak için kentsel dönüşüm süreçlerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

9 Kasım 2020'de, gazeteci ve yazar Halis Özdemir'in moderatörlüğündeki "Beklenen İstanbul Depremine Hazırlık" konulu bir canlı yayına katıldım. Bu program, farklı disiplinlerin bir araya geldiği ve ortak bir akıl arayışını yansıttığı bir vizyon arayışıydu. Katılımcılar, konuya dair çeşitli bakış açılarını paylaştı ve yaklaşık bir saat süren programda her konuğa en az iki söz hakkı tanındı.

Görüşlerimi titizlikle yazıya dökerek, metne bir özet ve öneriler listesi ekledim. Bu, okuyucuların önemli noktaları hızlıca kavrayabilmesi için pratik bir çözüm sundu.

Takdim Yazısı

İstanbul, tarih boyunca birçok büyük depreme ev sahipliği yapmış bir şehir olarak, gelecekteki riskler açısından da sürekli bir değerlendirme sürecindedir. 9 Kasım 2020'de, gazeteci Halis Özdemir'in moderatörlüğündeki "Beklenen İstanbul Depremine Hazırlık" konulu canlı yayında, bu önemli konuyu tartışma fırsatı buldum. Röportajda, İstanbul’daki dönüşüm süreçlerinin mevcut durumunu, jeofizik direnç ve deprem risklerinin nasıl değerlendirileceğini ele aldım. Ayrıca, depremlerin birbirini tetikleme olasılığı ve bu bilginin kamuya açılması gerekliliği hakkında önerilerde bulundum. Röportajın sonunda, bu bilgileri daha iyi anlamanızı sağlayacak bir özet ve öneriler listesi sunarak, zaman kısıtlaması olan okuyucular için kılavuz niteliğinde bilgiler sağladım.

RÖPÖRTAJ VİDEO KAYDI
9 KASIM 2020

RÖPÖRTAJ

İstanbul depremini izleyicilerimiz merak ediyor. Yani tabii bütün Türkiye mi, her yerde can değerli ama İstanbul Türkiye'nin can damarı. İstanbul'u bir de sürekli İstanbul konuşuyor, yaklaştı deniliyor. O konuda fikirlerinizi öğrenmek istiyorum hocam, tabii.

İstanbul'un 1509 yılında nüfusu, farklı kaynaklara göre 100,000 ya da 200,000 kişi arasında değişmekteydi. Ancak bu yıl meydana gelen M6.8 büyüklüğündeki bir depremle İstanbul büyük bir yıkıma uğradı ve bu felakete "kıyamet-i suğra" olarak tarihte geçti. Yani İstanbul bir küçük kıyamet yaşadı ve nüfusu 200,000 idi. Şu an sadece benim yaşadığım Beylikdüzü'nün nüfusu 300,000, toplam İstanbul'un nüfusu ise 20 milyon. Bu orantılar, İstanbul'un riskinin ne kadar büyüdüğünü gösteriyor. Hem yaşayan insan sayısı hem de mevcut bina sayısı ve yapı stoku, riski etkileyen önemli faktörlerdir. Ancak zemin su tonları gibi unsurlar genellikle göz ardı edilir.

Veri Eksikliği ve Spekülasyonlar

Özellikle İstanbul'da, yerin fiziksel ölçümlerine dayanmayan ve spekülasyona dayalı yorumlarla tartışmalar yapılmaktadır. Bu oldukça tehlikeli bir durumdur. Amerika'daki step RAM merkezinden 30 metre hassasiyetli veriler alınabilmekteyken, İstanbul'da yıllarca ölçülmüş ve haritalanmış verilere ulaşmak mümkün değildir. Elimizde İstanbul için net bir veri yoktur. E-devlet üzerinden bile bu tür verilere ulaşmak zordur. Bu nedenle İstanbul'daki risklerin sayısallaştırılması ve detaylı haritaların oluşturulması önemlidir.

2002 yılında Kanada deprem servisinde çalıştığım dönemde, bina ve zemin risklerini belirlemek için telefon alarak binanın konumunu belirleyip verileri alabiliyorduk. Ancak şu an için bu tür bir sistem maalesef Türkiye'de mevcut değildir. Güvenilir ve detaylı haritalar ve verilerin herkesin erişebileceği bir şekilde oluşturulması gerekmektedir.

Hızlı İncelemelerin Güvenilirliği

Son zamanlarda, "5 dakikada bina riski değerlendirmesi yapabilen" akademisyenlerin çıktığını duyuyoruz. Ancak bu tür hızlı incelemelerin dünya çapında güvenilirliği ve geçerliliği konusunda şüpheler bulunmaktadır. Bina risk değerlendirmeleri, ciddi ve detaylı çalışmalar gerektiren önemli bir konudur ve dikkatli bir şekilde yapılmalıdır.

İstanbul Belediyesi'nin sağladığı bütçeyle, sadece dışarıdan bir binaya bakarak onun fiziksel olarak sağlam ya da zayıf olduğunu belirlemek gerçekçi ve bilimsel değil. Bunun için doğru fiziksel ölçümlerin yapılması şart. Tıpkı bir doktorun teşhis koymadan önce gerekli görüntülemeleri yapması gibi. Bu tip bilimsel yöntemlerden sapmalarla vakit kaybetmektense, üzerinde durmamız gereken konular var.

Yapı Sağlığı ve Ölçümler

Bir binanın yapı sağlığı hayati öneme sahip. Yeni inşa edilecek binaların sağlamlığı, yapı sağlığı merkezi teknolojisi ile kontrol edilmeli. Bu şekilde bir depremin ardından binanın ve zeminin sağlığının bozulup bozulmadığını belirleyebiliriz. 2015'te Beylikdüzü'nde belediyeye bir zemin sağlık ölçüm sistemi önermiştik. Eğer yerin ve yapının sağlık durumunu fiziksel olarak ölçebilirsek, bu tür konular üzerinde sürekli tartışmaya gerek kalmaz.

Binaların yapı stoğunu fiziksel olarak ölçmeliyiz, ama ne yazık ki bu konuda eksik bilgiye sahibiz. Jeofizik radarı kullanarak binaların ön incelemesini yapabilme gibi bir yöntemimiz mevcut. Bu yöntem, binalara herhangi bir hasar vermeden yapılan bir incelemedir.

Uluslararası Veri Bağımlılığı

Ancak, şu an itibariyle fiziksel yapı direnci ve zemin direncini ölçme konusunda Amerika'ya bağımlıyız. Amerika'da bu bilgilere ulaşabiliyorken, İstanbul için erişilebilir bir dijital veri maalesef fazla bulunmuyor. Bu verilere yıllar boyunca halkın ulaşması ne yazık ki engellendi.

Eğer bu verileri sunarsak, üzerinde spekülasyon yapılabilir. Ancak spekülasyonların önüne geçmek için bu bilgilerin halka açılması gerekiyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından ölçümler yapılmış olsa da, bunlar ne yazık ki genel erişime açık değil.

Kentsel Dönüşüm ve Riskli Bölgeler

Depremler konusunda ciddi çalışmalar yürütülmeli. Özellikle zeminin zayıf olduğu bölgelerde yaşayan insanların güvenliği önemli. Riskli binaların tespiti ve bunların incelenmesi bir öncelik olmalı. Sonuçta, bu bölgelerde yerin zayıf olduğu ve binaların risk taşıdığı bilinen bir durum.

Kentsel dönüşüm sürecinde, önceliğimiz zeminin zayıf olduğu ve riskli binaların dönüşümünü sağlamak olmalı. Aksi halde, büyük bir deprem durumunda bu binaların yıkılması, büyük bir felakete yol açabilir. Dolayısıyla, kentsel dönüşümün öncelikle riskli bölgelerden başlatılması gerekiyor.

Bu yaklaşım, İstanbul'da yaşayan insanların güvenliğini sağlamanın yanı sıra, geniş çaplı bir kentsel dönüşüm projesinin maliyetini de azaltabilir. Tüm İstanbul'un binalarının dönüşümünün hem zaman alıcı hem de maliyetli olacağı aşikâr. Ancak zeminin zayıf olduğu ve riskli binaların öncelikli olarak dönüşüme tabi tutulması, bu süreci hem daha hızlı hem de daha ekonomik hale getirebilir.

Fay Hatları ve Depremlerin Etkileşimi

Peki, bu konuda nereden başlamalıyız? İstanbul'un yapı stoğunu tamamen yeniden değerlendirelim. Yerin fiziksel yapısını destekleyen haritalarla bir başlangıç yapabiliriz. Bu haritaların doğruluğu, bir deprem durumunda kendini kanıtlayacaktır. Haritalar, deprem şiddetini 12'ye kadar çıkarabilecek zeminleri belirler. Bu zeminler aynı zamanda yerin maksimum deprem şiddetini belirler. Eğer bu zeminlerden başlarsak, sorunu çözebiliriz. Ancak birçok bina, ya yaşlanmış ya da yapısal olarak zayıf durumdadır.

Tüm binaların 1999 öncesinde inşa edildiği varsayılırsa, çözüm bulunması zor olabilir. Ancak yerin fiziksel direncine dayanarak ilerlerseniz, çözümü daha hedef odaklı hale getirebilir ve sorunu daha hızlı çözebilirsiniz.

Depremler Arası Etkileşim

Peki, İstanbul'daki ve diğer bölgelerdeki depremler birbirlerini tetikler mi? Evet, depremler birbiriyle etkileşim içerisindedir. Dünyanın en saygın dergilerinden birinde yayınlanan bir makaleye göre, depremler kendi "dilleri" ile iletişim kuruyorlar. Bir deprem gerçekleştikten sonra, çevresindeki belirli fay hatlarına büyük enerji transferleri gerçekleştirir.

Bu enerji transferi sonucunda bir deprem, başka bir depremi tetikler. Eğer bu tetiklenen fay hattı kırılmaya hazırsa, bu enerji onun kırılmasını sağlar. Bu durumu, 1939'da başlayan ve 1999'daki depremle sonlanan, doğudan batıya 900 kilometrelik büyük bir fay hattının yedi depremde kırılmasıyla gördük.

Aslında, bu tetikleme sürecinin başlangıç noktası Türkiye'dir, özellikle de Kuzey Anadolu Fay Hattı. Bu fay hattı kırıldığında, bize burada bir fay hattının olduğunu hatırlattı. Ancak bunu kabul etmemiz biraz zaman aldı. Bu fay hattının kırılması yaklaşık 3.5 milyon yıldır devam ediyor. Fakat bu durumu fark etmemiz, ancak 1939'da başlayan ve büyük bir depremle sonuçlanan Anadolu'daki deprem hareketliliği ile oldu.

Fay hatları hakkındaki bilgilerimiz 1939 yılından itibaren artmaya başladı. Ancak Marmara'daki fay hatları hakkında bilgilerimiz 1978'den itibaren gelişti. Marmara'da kurulan telemetrik deprem istasyonu, küçük depremlerin fay hatlarını ortaya çıkarması sayesinde, fay hatlarının gerçekliğini anlamamızı sağladı.

Gerçekte, diri fay hatları hakkında bilgimiz oldukça sınırlıdır. Dünyada bilinen diri fay hatları sayısının, bilinmeyen fay hatları sayısından daha az olduğu düşünülüyor. Bu yüzden, küçük depremlerle bu diri fay hatlarının varlığını belirlemeye çalışıyoruz. Ancak bu harita, 1999 depreminden sonra güncellenen bir harita değil. Sadece 2019 yılında bu harita güncellendi. Bir büyük deprem olmasının ardından güncellenmesi için 20 yıl bekledik.

1999 İzmit depreminde 17.000 vatandaşımızı kaybettik ve 20 milyar dolarlık bir ekonomik zarar yaşadık. Ancak, bu büyük depremden sonra Sismik Tehlike Haritalarının güncellenmesi için 20 yıl bekledik, bu çok geç bir bekleme süresi.

Kanada Deprem Servisinde çalıştım. Orada danışmanım John Adams ve yardımcısı bir sismolog uzman ile Kanada'nın Deprem Tehlike Haritaları beş yılda bir güncellenir. Türkiye'deki büyük depremler, Erzincan veya İzmit gibi, beklenmiyor. Ancak, beş yılda bir güncelleme yapılıyor.

Deprem ve Fay Hatları Güncellemeleri

Bakın, beş yılda bir güncelleme. Deprem ve fay hatlarına ek yeni alanlar mı ekleniyor, ya da fay hatlarında meydana gelen hareketler mi güncelleniyor? Bu güncellemelerin amacı ne? Efendim, özellikle yeni faylar doğuyor gibi bir tabi ayında okuduğumda onu soruyorum.

Tabii ki, fay hatları yeni oluşmaz, bizler sadece fay hatlarını yeni görmeye başlarız çünkü 1960 yılından sonra dünya genelinde deprem istasyonları kuruldu. Her beş yılda bir güncelleme neden yapılıyor? Çünkü her beş yılda bir, beş yıllık deprem verileri yeni veri sağlar, bu yeni verilerle elimizdeki veri kalitesi ve hassasiyeti artar. Bu artış, tehlike belirleme hata oranını azaltır ve tehlike haritalarını günceller.

Türkiye'de Güncelleme Süreci

Ancak Türkiye'de bu güncelleme süreci 20 yıl sürmüştür, bu büyük bir kayıptır ve bu nedenle Türkiye'deki tehlike belirlemeleri gecikti ve dolayısıyla tam anlamıyla önlem alınamadı.

Gerçekten ürkütücü bir durum. Türkiye'nin nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu bölgeler, sanayi bölgeleri ve Ege Bölgesi gibi alanlar, deprem riski altındadır. Dolayısıyla, Türkiye'deki deprem gerçeğinden kimsenin kaçışı yok. Herkes bu risk altında.

Deprem Tehlikesi ve Haritalar

Türkiye'nin batı kesiminde deprem tehlikesi en yüksek olan bölgeler bulunuyor. Ancak bu tehlike haritası, herkesin "Benim oturduğum bina deprem tehlikesi altında mı?" diye sorgulamasını gerektirir. E-devlet üzerinden fiziksel zemin direncinizi kontrol edebilirsiniz ancak tam bir bilgiye sahip olmadan gerçek deprem tehlikesini ve riskini anlamak zordur. Çünkü bu harita, Türkiye'nin tamamının kaya olduğu varsayımı üzerine oluşturulmuştur. Eğer bu harita, gerçek jeofiziksel değişkenlikleri temel alarak oluşturulmuş olsaydı, tehlike görüntüsü farklı olurdu. Aslında bu harita, bir bakıma iyimser bir tehlike haritasıdır.

Şehir Bazında Riskler

Risk durumu belirsiz denilen şehirlerden hissediyorum. Mesela Kayseri gibi, şehrin varlığını belli bir şekilde hissediyoruz, ancak belki de şehrin daha önceki halini net olarak bilemiyoruz. Güncellenmediği için, belki de Kayseri gibi şehirlerin belirli bölgelerine girmiş olabilir miyiz, bilemiyoruz. Kayseri örneğinde 1940 yılında M6.8 büyüklüğünde bir deprem olmuş ve 1939 Erzincan depreminden sonra Kayseri depremlerle tetiklenmiş, oradaki binalar yıkılmış.

Depremlerin Tetikleyici Etkisi

Depremlerin birbirlerini tetiklediğinden bahsediyoruz. Kayseri gibi bir yerdeki deprem, herhangi bir yerdeki depremi tetikleyebilir. Bu haritada tehlikeli görünmeyebilir, ancak aslında önemli bir veridir ve bu tür gecikmelerin faturası ağır olabiliyor.

Bu harita önemlidir çünkü noktasal olarak veriler sunar ve toplumsal farkındalık oluşturur. Yani bu, herkesin ortak sorunudur, mimarından mühendisine, imar veren belediyeden yasayı değiştiren hükümete kadar herkesi ilgilendirir. Bu işin altından nasıl kalkılacağına bakmamız gerekiyor.

Depremlerin Birbirini Tetikleme İhtimali

Depremlerin birbirini tetikleme ihtimali var mı?


Evet, depremler birbirlerini tetikleyebilir ve buna Sismik Tehlike Analizi (STA) diyoruz. Depremlerin olduğu yerler, genellikle yakın çevredeki fayları yükler, bu da yakın çevredeki depremleri tetikleyebilir. Ancak, ayrıca uzaktaki fayların da tetiklenmesi durumu vardır. Örneğin, 2002'de Alaska'da gerçekleşen bir depremin 3 bin kilometre uzakta, termal zonları tetiklemesi gibi. Termal zonlar, deprem oluşumu ve büyüklüğü açısından artış göstermeye başladı.

Batı Anadolu ve Termal Zenginlik

Bilindiği üzere Batı Anadolu, termal zenginlik bakımından oldukça verimlidir, özellikle de eski volkanik dağların patlama alanları. Batı Anadolu, jeotermal açıdan Avrupa'nın en zengin bölgesidir. Bu nedenle bu tür termal bölgelerde depremler tetiklenebilir.

Örnek Olay: Esenyurt

Örneğin, Esenyurt'ta belediye tarafından işletilen jeotermal enerji kaynakları var ve burada hamamlar işletiliyor. Dolayısıyla termal aktivitenin olduğu bölgeler depremler açısından tetikleyici olabilir.

Tetikleme Belirleme Yöntemi

Bu tetiklemeyi nasıl belirliyoruz?


Oldukça basit bir yöntem var. Büyük bir depremden önce son 10 yılda meydana gelen deprem sayısını belirliyoruz. Eğer büyük depremden sonra bu sayı yüzdelik olarak arttıysa, bu bölgenin tetiklendiğini söylüyoruz. Biz buna "tetiklenme" diyoruz.

Bilgilendirme ve Hazırlık

Dolayısıyla deprem sonrası tetiklenen bölgelerin belirlenmesi ve halka açıklanması önemlidir, çünkü bu bilgi sayesinde ilgili bölgelerdeki insanlar durumu gözlemleyebilir, hazırlıklarını yapabilir ve planlamalarını buna göre ayarlayabilirler. Bu bilginin paylaşılması, vatandaşların bilinçlenmesi ve alacağı önlemler açısından oldukça değerlidir.

Deprem Enerjisinden Kamusal Yararı Sağlama

Teşekkür ederim bu bilgiyi paylaşmak için. Deprem meydana geldi, yerin on kilometre derinliğinde ve Türkiye'nin kıyı şeridindeki İzmir, 60 kilometre uzak bir mesafede meydana geldi. Fakat bu depremde o kadar büyük bir enerji çıktı ki, biz bu enerjiyi kullanabiliyor muyuz?

Bu depremin büyük enerjisine tepki veren binlerce insan var, ama bu tepki veren binlerce insan sayısı milyonlarca insanın depremi hissettiğini gösteriyor. Eğer milyonlarca insan hissettiyse, önemli olan bu deprem enerjisinden kamusal yarar sağlamak. Deprem enerjisini kamusal yarara nasıl çevirebiliriz?

Deprem Enerjisi ve Binaların Risk İncelemesi

Binaların risk incelemeleri maliyetli işlerdir. Binaların temeline bakılır, betonu ve donatısı incelenir ama deprem öyle büyük bir enerji açığa çıkar ki, 46 tane atom bombası büyüklüğünde bir enerji ortaya çıkar. Bu çıkan enerjiyi alan binalar üzerinde tespitler yapılabilir.

Hangi binaların bu enerjiyi hissettiğini belirlemek için site yönetiminden bilgi alınabilir. Depremi bina hissetti mi? Rapor isterseniz, bu süreci detaylı şekilde inceleyebilirsiniz.

Bu süreci 'vatandaşlık sismolojisi' olarak adlandırıyoruz. Sıfır maliyetle bu büyük enerjiden kamu yararı üretebiliriz.

Kamu İmkanları ve Deprem Hazırlıkları

Amerika'daki binlerce sismometre ve milyonlarca dolarlık yatırımla yapılan çalışmalar, sismik tehlike ve risk haritalarıyla ortaya çıkan veriler neredeyse birbirinin aynısıdır.

Kamu imkanı kısıtlı bir ülkeyiz. Bu büyük enerjiyi alan binalar ve binalardaki insanlar üzerinde tespitler yaparak, İstanbul’a 30 kilometre yakında meydana gelecek büyük bir depremde yıkılacak binaların yerini ve adreslerini belirleyebiliriz.

Büyük deprem enerjisinden faydalanan ülkeler, deprem konusunda ciddi hazırlıklar yaparlar. Bu hazırlıklar deprem riskini azaltmak, can kayıplarını en aza indirmek ve yapıları depreme dayanıklı hale getirmek üzerine odaklanır. Ancak bazı ülkeler, deprem konusunda gereken önlemleri almak yerine çözümsüz önerilerle vakit kaybedebilirler.

Farkındalık ve Katılım

Bu tür durumların çözüme ulaşması için zaman ve çaba harcamak önemlidir. 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü, bu tür konuların tartışılmasına ve farkındalığın artmasına vesile olduğu için önemlidir. Bu tartışmalara katılan herkese teşekkür ediyorum.

Profesör Doktor Ali Osman, Mimar Serkan Bey, Doktor Ömer Zaman ve Hüseyin Aksu hocamıza katılımları için teşekkür ediyorum. Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Bir sonraki pazar akşamı veya haftaya pazar akşamı, başka bir konuyu konuşmak üzere, görüşmek üzere, hayırlı akşamlar. 

Referanslar

Stein, S., & Wysession, M. (2009). An introduction to seismology, earthquakes, and earth structure. Wiley-Blackwell.

US Geological Survey. (2021). Earthquake hazards program: Earthquake risk and preparedness. Retrieved from https://earthquake.usgs.gov/hazards/

International Association of Seismology and Physics of the Earth's Interior (IASPEI). (2020). Seismology and earthquake risk management. Retrieved from https://www.iaspei.org/

Kanamori, H. (2004). The seismicity of the Earth: A historical perspective. Seismological Research Letters, 75(6), 734-740. https://doi.org/10.1785/gssrl.75.6.734

Baird, A., & Houghton, R. (2015). Earthquake risk assessment: A global perspective. Natural Hazards, 78(1), 1-23. https://doi.org/10.1007/s11069-015-1745-0



No comments:

Post a Comment

Yaşam Bilimi ve İlimlerin Önemi: Geçmişten Günümüze

ARZIN YARATILIŞ SÜRESİ