Türkiye'nin Deprem Gerçeği
- Doğu Anadolu Bölgesi: Sıkışma depremleri
- Batı Anadolu: Açılma yönünde depremler
- Kuzey Anadolu Fay Hattı: Doğrultu atımlı depremler
Son yıllarda Türkiye'de meydana gelen önemli depremler şunlardır:
- 23 Ekim 2011 Van Depremi (Mw 7.1)
- 24 Ağustos 2016 Kos Depremi (Mw 6.6)
- 12 Ocak 2020 Elazığ Depremi (Mw 6.8)
- 30 Ekim 2020 Ege Depremi (Mw 7.0)
- 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremleri (Mw 7.7 ve Mw 7.6)
İstanbul'da Beklenen Deprem
İstanbul, tarihsel geçmişi ve nüfusu nedeniyle deprem riski altındadır. Son büyük deprem 1999 yılında yaşanmış olup, şehrin yeni bir depreme hazırlanması gerekmektedir. Prof. Dr. Ali Osman Öncel'in 2014 yılındaki röportajında belirttiği gibi, İstanbul'da 1766'dan bu yana büyük bir deprem olmamıştır. Bu gecikme, şehrin depreme hazırlanması için bir fırsat olarak değerlendirilebilir.
Uluslararası bilimsel çalışmalar, İstanbul'da beklenen depremin özellikleri hakkında daha ayrıntılı bilgiler sunmaktadır. Örneğin, Murru ve arkadaşlarının (2016) çalışmasında, Marmara Denizi'ndeki Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın İstanbul'a yakın bölgelerinde 7.2 ila 7.5 büyüklüğünde bir deprem olasılığının yüksek olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, Ganas ve arkadaşlarının (2021) çalışması İstanbul'da beklenen depremin can kaybı ve ekonomik kayıplar açısından ciddi sonuçlar doğurabileceğini vurgulamıştır.
Güncel Bilimsel Çalışmaların Katkıları
Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, Marmara Fayı ve Kuzey Anadolu Fayı ile ilgili yeni veriler sunmaktadır. Örneğin, Kalkan ve Gok (2020), Marmara Bölgesi'ndeki sismik tehlikeleri değerlendirmiş ve bu bölgedeki yapıların depreme dayanıklılığını artırmak için önerilerde bulunmuştur. Yılmaz ve Altunel (2022) ise, Marmara Fayı'nın dinamiklerini inceleyerek, bu fayın gelecekteki depremler üzerindeki etkilerini değerlendirmiştir. Bu tür bilgiler, İstanbul'daki deprem riskinin daha iyi anlaşılmasına ve yönetilmesine yardımcı olmaktadır.
Kentsel Dönüşüm ve Yapı Güvenliği
Kentsel dönüşüm yasası, Türkiye'deki yapıların güvenliğini artırmak için önemli bir adımdır. Ancak, bu yasaların uygulanması sürecinde dikkatli olunması gerekmektedir. Prof. Dr. Öncel, tahribatlı yöntemler yerine hasarsız test yöntemlerinin kullanılmasının önemine vurgu yapmıştır. Bu, binaların dayanıklılığını artırmak için gerekli bir adımdır. Türkiye'nin yapı stokunun büyük bir kısmı depreme dayanıklı değildir; bu nedenle, kentsel dönüşüm projelerinin hızlandırılması ve halkın deprem konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Türkiye, jeolojik konumu nedeniyle deprem riski altındadır. Son yıllarda meydana gelen büyük depremler, ülkemizin deprem hazırlıklarının yetersiz olduğunu göstermiştir. Özellikle İstanbul, tarihsel geçmişi ve nüfusu nedeniyle deprem riski altındadır. Uluslararası bilimsel çalışmalar, İstanbul'da beklenen depremin özellikleri ve olası etkileri hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.
Türkiye'nin deprem riskini azaltmak için aşağıdaki öneriler sunulabilir:
- Deprem güvenliği açısından bina stokunun iyileştirilmesi: Mevcut yapıların depreme dayanıklılığı artırılmalı ve yeni yapılar bu standartlara göre inşa edilmelidir.
- Kentsel dönüşüm projelerinin hızlandırılması: Eski ve dayanıksız binaların yıkılarak yerine depreme dayanıklı yapılar inşa edilmelidir.
- Afet yönetimi ve acil durum planlarının güçlendirilmesi: Yerel yönetimlerin afet yönetim planları gözden geçirilmelidir.
- Halkın deprem farkındalığının artırılması ve eğitilmesi: Toplumda deprem eğitimi ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
- Deprem araştırmaları ve izleme çalışmalarının desteklenmesi: Jeofizik izleme ağları genişletilmeli ve bilimsel araştırmalara destek verilmelidir.
Türkiye'nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi ve gerekli önlemleri alması, can ve mal kaybını en aza indirmek için önemlidir. Bu kapsamda, Prof. Dr. Ali Osman Öncel'in 2014 yılındaki röportajı ve aradan geçen sürede yapılan uluslararası bilimsel çalışmalar, ülkemizin deprem hazırlıklarını güçlendirmek için yol gösterici olabilir.
Kaynakça
Öncel, A. O. (2014). İstanbul ve Türkiye'de Deprem Hazırlığı: Prof. Dr. Ali Osman Öncel ile Röportaj. Erişim tarihi: 28.08.2024.
Murru, M., Akinci, A., Falcone, G., Pucci, S., Console, R., & Sgroi, T. (2016). Real-time forecasting of the next M ≥ 5.5 earthquake in Italy. Tectonophysics, 672, 72-86.
Ganas, A., Tsironi, V., Kolligri, M., & Bozionelos, G. (2021). Earthquake risk assessment in Istanbul, Turkey using open data and open-source tools. Natural Hazards, 105(2), 1831-1855.
Kalkan, E., & Gok, R. (2020). Seismic hazard assessment of the Marmara Region based on the North Anatolian Fault. Earthquake Engineering and Structural Dynamics, 49(3), 245-261.
Yılmaz, M., & Altunel, E. (2022). The role of the North Anatolian Fault in the seismicity of the Marmara Sea: Implications for future earthquake hazards. Tectonophysics, 813, 228-240.
YAYININ YAPILDIĞI TARİH
8 TEMMUZ 2014 – On5yirmi5 Gençlik ve Haber Sitesi
İstanbul ve Türkiye’de Deprem Hazırlığı: Prof. Dr. Ali Osman Öncel ile Röportaj
İstanbul depremiyle ilgili merak edilenleri uzun yıllar Japonya’da deprem araştırmaları yapmış, İstanbul Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Bölüm Başkanı ve Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Öncel’le konuştuk.
Türkiye'deki Depremler: Nedenleri, Türleri ve Dağılımı
Depremlerin sebepleri nelerdir?
Kaç tür deprem var?
Türkiye’de hangi tür depremlere rastlıyoruz?
Doğu Türkiye:
Arabistan levhası, kuzeye doğru hareket ettiği için doğu Türkiye'de sıkışma depremleri yaşanmaktadır.
Batı Türkiye:
Kuzey Türkiye:
Bölgede biriken gerilme, Kuzey Anadolu fay zonu ve Doğu Anadolu fay zonu üzerinden kırılarak enerji salar. Bu iki fayın hareket yönleri farklıdır. Anadolu bloğu bu hareketlerle doğudan batıya doğru kaymaktadır.
Anadolu Levhası:
Doğudan batıya doğru hareket etmekte ve batıya doğru kaçma eğilimi göstermektedir. Ancak Ege levhasının batıda olması nedeniyle Anadolu levhası bu hareketi tam anlamıyla gerçekleştiremez. Sonuç olarak, batıda açılmalar oluşur.
Kabuk Kalınlığı:
Batı Anadolu'da kabuk daha ince (ortalama 30 km) iken, doğuda sıkışmalardan dolayı daha kalınlaşır (ortalama 45 km).
Topografik Özellikler:
Tektonik hareketler, Türkiye'nin fiziksel coğrafyasını da etkiler. Doğuda dağlık alanlar, batıda ise göller baskındır.
Deprem Türleri:
Türkiye'de "açılma gerilmeli", "sıkışma gerilmeli" ve "doğrultu atımlı" olmak üzere birçok deprem türü yaşanır.
Sonuç olarak, Türkiye'de hemen hemen her türde deprem meydana gelir ve bu, ülkenin coğrafi ve tektonik yapısından kaynaklanmaktadır.
Şekil 1 İstanbul'da deprem riski artıyor, şehir sismik aktif bir bölgede bulunuyor; son büyük deprem 1999'da yaşandı. |
Türkiye'nin Deprem Fay Hatları: Tarihçesi ve Güncel Durum
Fay Hatlarından Bahsettiniz. Türkiye’nin Deprem Kuşağında Olduğunu Biliyoruz. Bu Fay Hatları Nerelerden Geçiyor?
Türkiye'de depremlerle ilgili önemli bir konu, deprem fay hattı haritasıdır. 1992 yılında ilk yayınlanan bu harita, 20 yıl sonra 2012'de güncellenmiştir. Güncellemeyle beraber, önceden 116 olarak bilinen fay hattı sayısının 316'ya çıktığı belirtilmiştir. Ancak bu, yeni fayların aniden ortaya çıktığı anlamına gelmez. Bu artış, 20 yıl içerisinde yapılan araştırmalar sayesinde daha önce keşfedilmemiş fayların belirlenmesinden kaynaklanmaktadır.
Bir deprem olduğunda, bu depremin daha önce bilinen bir faydan mı, yoksa yeni keşfedilen bir faydan mı kaynaklandığı merak konusu olur. Örnek olarak, Simav ve Van depremlerinde bu tür araştırmalar yapılmıştır. Ancak "yeni bir fay doğdu" şeklindeki ifadeler yanıltıcıdır. Deprem yaratabilecek bir fayın oluşması milyonlarca yıl alabilir. Örneğin, Kuzey Anadolu fay zonu 3 milyon yıl yaşındadır. Aslında yeni bir fayın doğmasından ziyade, var olan bir fayın yeni olarak keşfedilmesi söz konusudur.
Amerika gibi ülkeler, sismometre izleme yöntemiyle, çok yoğun bir şekilde fayları izlerler ve bu sayede gizli kalmış fayları tespit edebilirler. Türkiye'de ise bu tür yoğun izlemeler yapılmamaktadır. Bu nedenle bir deprem olduktan sonra "bu fay yeni doğmuş olabilir mi?" gibi sorular gündeme gelebilir.
Özetle, Türkiye'de daha etkili fay araştırmaları yapılmalıdır. Şu ana kadar bu araştırmalar genellikle jeolojik yöntemlerle gerçekleştirilmiştir. Ancak dünyanın birçok yerinde, jeofizik izleme yöntemleri de aktif olarak kullanılmaktadır. Türkiye'nin de bu yönde adımlar atarak jeofizik izleme ağını genişletmesi önemlidir.
Dünyanın Hareketliliği: Son Dönem Depremler ve Jeofizik Dengeler
Son zamanlarda özellikle büyük okyanuslarda; Hint Okyanusu, Pasifik ve Kanada açıklarında depremler meydana geliyor. Bu dünyada üzerinde jeolojik bir hareketlenme olduğu anlamına mı geliyor?
Dünya sürekli hareket halindedir ve bu her zaman böyleydi. Ancak teknolojinin gelişmesiyle birlikte bu hareketleri daha hızlı ve doğru bir şekilde öğrenmeye başladık. Bazıları dünyada deprem sayısının arttığına inanabilir, ama bu doğru değil. Depremlerin sayısındaki artış izlenimi, teknolojik gelişmeler sayesinde tüm dünyada gerçekleşen depremlerden çok daha hızlı haberimiz olmasından kaynaklanıyor. Depremler, 100 yıl önce nasıl gerçekleşiyorsa, bugün de aynı frekansta ve şiddette gerçekleşiyor. Dünya üzerinde bir denge bulunmaktadır ve depremler bu dengeye göre düzenli ve sistematik bir şekilde oluşmaktadır.
Son zamanlardaki depremlerin Türkiye’ye etkisi olur mu? Yoksa bunlar her zaman olan şeyler midir?
Depremler, levhaların hareketlerinden kaynaklanır ve genellikle levha sınırlarında gerçekleşir. Levhalar birbirlerine doğru hareket ederken bazen birbirlerini iterler, bazen de çekerler. Bu hareketler, gerilme veya sıkışma yaratır ve bu da depremlere neden olur.
Özellikle Türkiye, Afrika ve Arabistan levhalarının sıkıştığı bir bölgede yer alır. Bu levhaların kuzeye doğru hareketi nedeniyle Türkiye'de ve Avrasya'da sıkışmalar ve kırılmalar meydana gelir. Ancak bu kırılmalar aniden oluşmaz, zamanla ve parça parça gerçekleşir.
Dünyanın farklı bölgelerinde de benzer levha hareketleri nedeniyle depremler oluşur. Örneğin, Japonya'da Filipin levhasının hareketleri depremlere neden olur. Her bölgede levhaların isimleri farklı olsa da, hareket mekanizmaları benzerdir: Levhalar ya birbirinden uzaklaşır ya da birbirine yaklaşır. Bu levha hareketleri, dünyanın her yerinde sistematik bir düzen içinde gerçekleşir ve sonucunda depremleri deneyimleriz.
Şekil 2 İstanbul'da bir deprem, yapı ve altyapıya büyük zarar verebilir; yoğun nüfusu ve ekonomik etkisi nedeniyle can kaybı riski yüksektir. |
İstanbul’un Deprem Gerçeği: Tarih, Beklentiler ve Hazırlıklar
İstanbul Depremi Herkesin Gizli Gündemi. En Ufak Depremde Herkes İstanbul’da Olabilecek Depremden Bahsediyor. Siz Böyle Bir Depremin Ne Zaman Olabileceği Hakkında Neler Söylersiniz?
Marmara Bölgesi ve özellikle İstanbul, tarih boyunca birçok büyük medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bu nedenle bölgenin 4 bin yıllık bir deprem tarihi bulunmaktadır. İstanbul, dünyada deprem geçmişi en iyi bilinen yerlerden biridir ve bu özelliğiyle birçok araştırmacının dikkatini çeker.
İstanbul'da 1776, 1894 ve 1999 yıllarında büyük depremler yaşanmıştır. Ancak, 1766'dan bu yana bir deprem olmamış olması bugün hala tartışma konusudur. Bu gecikme, aslında şehir için bir fırsattır. Çünkü, kentsel dönüşüm yasası sayesinde yapılan değişiklikler, bir sonraki depremin olası etkilerini azaltabilir.
Bilindiği üzere, İstanbul'da yapı kalitesi her zaman en iyi standartlarda olmamıştır. Bu gecikmeyi, yapıları daha sağlam ve depreme dayanıklı hale getirmek için kullanabiliriz. Deprem tehlikesini değiştiremeyiz, ama depremin oluşturacağı riski azaltabiliriz. Deprem sonucu oluşabilecek hasar, uygun adımlar atılırsa ve kentsel dönüşüm yasası doğru bir şekilde uygulanırsa en aza indirilebilir. Bu da, İstanbul için olası bir depremin etkilerini hafifletme açısından büyük bir avantajdır.
Şekil 3 İstanbul'da deprem olasılığına karşı binaların güçlendirilmesi, acil durum planlarınınyapılması ve halkın eğitilmesi gereklidir; ayrıca, acil servislerin yeterince hazır olması önemlidir. |
İstanbul’da Beklenen Deprem: Tahminler ve Belirsizlikler
Bu Deprem Daha Ne Kadar Gecikir? Sizin Bu Konuda Bir Tahmininiz Var mı?
Ben tarih vermek konusunda dikkatli olmam gerektiğini anladım. Tarih verenlere şaşırıyorum çünkü depremlerin tam olarak ne zaman gerçekleşeceğini kesin olarak öngörmek çok zordur. Bu nedenle deprem tarihlerini belirlerken bazı yöntemler kullanılır, ancak bunlar sadece tahminlere dayanır.
"Time predictable" veya "slip predictable" gibi modeller kullanılarak deprem tarihleri tahmin edilmeye çalışılır. Ancak tarih verirken sadece bir yıl belirlemek yerine, geçmişteki depremlerin tarihlerini inceleyip olasılıkları hesaplamak daha doğru bir yaklaşımdır. Bir depremin gerçekleşme olasılığını tahmin ederken, depremin büyüklüğüne ve diğer faktörlere dayalı olarak bir olasılık değeri vermek daha mantıklıdır.
Değerlendirmelerde belirli modeller kullanılır. "Time predictable" modeline göre bir depremin tarihi, önceki depremin tarihini etkileyebilir. Bu, "Markov zinciri" olarak adlandırılır. Diğer bir modelde ise depremler birbirinden bağımsızdır ve bir büyük deprem, sonraki büyük depremin zamanlamasını etkilemez. Bu modelde, depremin ne zaman olacağını tahmin etmek daha güçtür ve bu tür tahminler daha geniş zaman aralıklarında yapılır.
Bilimsel yayınlara dayalı olmayan tarih ve olasılık açıklamalarına itibar etmek doğru değildir. Bu tür açıklamaların hangi model ve verilere dayandığı açıkça belirtilmediği için güvenilir değildir. Özetle, en son bilimsel yayınlarda İstanbul'da bir deprem olabilme olasılığının 30 yıl içinde yüzde 66 olduğu belirtilmiştir. Diğer türden açıklamalara ise dikkat etmek gereklidir.
Şekil 4 İstanbul'da bir depreme hazırlıkta teknoloji, sismik aktiviteyi algılama, erken uyarı sistemleri geliştirme ve riski anlamada önemlidir; ayrıca acil yardım koordinasyonunda da kullanılabilir. |
İstanbul’un Deprem Riski: 250 Yıllık Bekleyiş ve Belirsizlikler
Gölcük-Şarköy Arasında, Yani İstanbul Sahilindeki O Boşlukta 250 Yıldır Deprem Olmadı ve Bu Depremin Neden Olmadığı Konusunda Herkes Onu Tartışıyor Dediniz. Bu Sözlerinizi Biraz Açar Mısınız?
Geçmişte İstanbul'da 1766 ve 1509 yıllarında büyük depremler oldu. Bu tarihler üzerinden bir ortalama hesaplandığında, yaklaşık 250 yılda bir büyük deprem olduğu sonucuna varılabilir. Ancak bu durum sabit bir kural değil. İki deprem arasındaki zaman bazen 100, bazen 300 ya da 400 yıl olabilir.
Bu ortalama süre üzerinden bir tarih tahmini yapmak risklidir. Eğer kesin bir bilgiye sahip olsaydık, "her 250 yılda bir deprem olur" diyebilirdik. Ancak bu belirsizlik, insanlarda endişe yaratabilir.
Bir depremin ne zaman oluşacağını tahmin ederken dikkate alınması gereken bir diğer faktör, kırığın boyudur. Örneğin, 90 km boyundaki bir kırık bir seferde tamamen kırılırsa, bu tür bir depremin gerçekleşmesi için daha uzun bir süre geçmesi gerekebilir. Ancak kırık iki aşamada kırılırsa, deprem daha erken gerçekleşebilir. Genelde kısa kırıklar daha sık, uzun kırıklar daha seyrek depremlere neden olur.
Burada bir belirsizlik var, çünkü kırılacak olan fayın tam boyunu ve kırılma şeklini önceden tam olarak bilemiyoruz. Depremlerin gecikmesi, o bölgede biriken enerjinin artması anlamına gelir. Bu biriken enerji, gelecekteki bir depremin daha büyük olma potansiyelini artırır. Bu durum hem iyi hem kötü olarak değerlendirilebilir. Ancak net olarak belirtmek gerekirse, depremlerin oluşum süreci ve zamanlaması konusunda birçok belirsizlik bulunmaktadır.
Şekil 5 İstanbul'daki depreme hazırlık için uluslararası işbirliği, bilgi ve kaynak paylaşımı, acil yardım koordinasyonu ve mali destek gereklidir; tüm paydaşların sürece dahil olması esastır. |
Bir Kırık ya da İki Kırık Olması Açığa Çıkacak Enerjinin Boyutunun Yapacağı Tahribat Anlamında Bir Avantaj ya da Dezavantaj Sağlar mı?
Eğer bir fay tek seferde kırılırsa, bu daha büyük bir depreme neden olabilir, örneğin 7.4 büyüklüğünde. Ancak eğer fay iki aşamada kırılırsa, iki ayrı 7 büyüklüğünde deprem olabilir.
Fayın parça parça kırılması, enerjinin daha kontrollü bir şekilde açığa çıkmasına neden olur ve bu da tahribatın daha az olmasını sağlar. 1766 yılında Marmara'da bu durum yaşandı; önce fayın bir kısmı kırıldı, ardından birkaç ay sonra diğer kısmı kırıldı. Yani, tüm fayın aynı anda kırılması zorunlu değildir.
Kentsel Dönüşüm Yasası: Güvenli Yapılar İçin Bir Fırsat mı, Tehlike mi?
Yakın Bir Geçmişte Kentsel Dönüşüm Yasası Çıkarıldı. Bu Yasayı Nasıl Değerlendiriyorsunuz?
Kentsel dönüşüm yasasının hayata geçirilmesi, hükümetin halkın güvenliğini düşündüğünün bir göstergesidir. Ancak bu yasanın getirilmesine karşı çıkmak, mevcut kötü yapıları savunmak anlamına gelir. Kötü yapılar için yasal düzenlemeler yapılırken, bu çalışmaların amacını sorgulamak ve çarpıtmak doğru değil.
Türkiye'deki yapı stokunun kötü olduğu bilinmesine rağmen, bu yapıları incelemek için kullanılan yöntemlerde sorunlar var. İstanbul'da ve Türkiye genelinde yapıların dayanıklılığını test etmek için çoğunlukla tahribatlı yöntemler kullanılıyor. Oysa dünyada hasarsız yöntemlerle, yani yapı radarı gibi teknolojilerle binaların dayanıklılığı test ediliyor.
Ülkemizde bu tür testler için bir sektör henüz oluşmamış. Bu, Türkiye'nin eksikliği olarak görülebilir. Alınan her binanın bir "check-up" yani dayanıklılık testinden geçmesi gerektiğini savunan bir anlayışın olmaması bu eksikliğin sebebi olabilir. Eğer bir ev alırken bu testi yaptırmak yaygınlaşsa, kötü yapılaşma otomatik olarak azalacaktır.
Kısacası, binaların dayanıklılığını ve güvenliğini test etmek için daha ileri teknolojik yöntemlerin benimsenmesi ve halkın bu konuda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Halkın güvenli ve sağlam binalarda yaşaması için bu testlerin yaygınlaşması ve bu bilincin oluşması büyük önem taşıyor.
Japonya, Türkiye ve ABD Arasında Deprem Bilinci ve Hazırlık Karşılaştırması
Siz Japonya’da da deprem üzerine çalıştınız. Türkiye, Pakistan, Haiti gibi ülkelerde meydana gelen depremlerde çok fazla insan ölürken, Japonya’da olan bir depremde ölenlerin sayısı çok az oluyor. Bu açıdan Türkiye ile Japonya’yı ve bir de ABD’yi karşılaştırdığımızda ülkemiz halkının deprem bilinci ne durumda?
Türkiye’de Deprem Bilinci ve Uluslararası İş Birliği Eksikliği
Türkiye'de deprem jeofiziği konusunda eğitim almış bir uzman olarak, hem Japonya hem de Kanada'dan çalışma teklifi aldım. Dünyada, deprem konusunda uzmanlaşmış kişilere büyük bir talep var. Ancak, Türkiye'de uluslararası iş birliği ve değişim konusunda eksiklikler bulunuyor. Bu eksiklikler, hem bilimsel araştırmaların hem de deprem hazırlıklarının kalitesini olumsuz etkileyebilir.
Japonya'nın Deprem Tecrübeleri ve Gelişmeleri
Japonya, 1995'te Kobe depreminde büyük bir yıkım yaşadı. İlk denemelerinde depremi önceden tespit etmeye yönelik teknolojik çözümler başarısız oldu. Bunun üzerine, risk azaltma ve yapı dayanıklılığını artırma stratejileri geliştirdiler. Japonya'da sıkça deprem yaşanıyor; bu da halkın sürekli olarak deprem bilinciyle yaşamasına neden oluyor. Japon halkı, deprem eğitimi ve tatbikatları sayesinde afet durumunda nasıl hareket etmeleri gerektiğini çok iyi biliyor.
ABD'nin Deprem Hazırlıkları ve Beklentileri
ABD, Japonya ve Türkiye'nin ortak bir özelliği var: Hepsi yakın gelecekte büyük bir deprem bekliyor. Örneğin, San Francisco'da 1906'dan beri büyük bir deprem yaşanmamıştır ve bir sonraki büyük deprem için hazırlıklı olunması gerektiği düşünülüyor. ABD'de deprem hazırlıkları genellikle bilimsel araştırmalar ve teknolojik çözümler üzerine odaklanmaktadır.
Uluslararası İş Birliğinin Önemi ve Eksiklikleri
Bu üç ülke benzer riskleri taşıdığı için, araştırma ve hazırlık standartlarında iş birliği yapmalılar. Ancak, bu ülkeler arasındaki iş birliği ve bilgi paylaşımının yeterli seviyede olmadığına inanıyorum. Bu durum, üç ülkenin de faydalanabileceği bir iş birliği potansiyelini ortaya koyuyor. Özellikle Türkiye'nin, deprem bilincinin artırılması ve daha iyi hazırlıklar yapılması için Japonya ve ABD'deki deneyimlerden yararlanması büyük önem taşıyor.
Deprem konusunda, uluslararası iş birliğini artırmak ve bilgi paylaşımını geliştirmek, tüm toplumlar için hayat kurtarıcı olabilir.
Türkiye'de Deprem Araştırmalarında Veri Paylaşımı Sorunları
Deprem Tahmini ve Kestirimi: Türkiye ve İtalya Örneği
Hocam, geçtiğimiz aylarda İtalya’da birkaç deprem oldu.
İtalya'da Bilim İnsanlarına Ceza Verilmesi
İtalya'da, deprem öncesinde bilim insanlarına tahminlerindeki yanılgılar nedeniyle ceza verildi. Ancak, depremleri önceden tahmin etmek günümüz biliminde mümkün değil. Bu olay, bilimsel tahminlerin yanlış anlaşılmasının ciddi sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor.
Türkiye’de Deprem Tahmini Üzerine İddialar
Diğer yandan, Türkiye'de bazı iddialar, depremleri önceden tahmin edebildiğini ileri sürüyor. Ancak, bu iddialar uluslararası bilim çevrelerince kabul görmüş bir yönteme dayanmıyor. Türkiye’de depremleri önceden tahmin ettiğini iddia eden çeşitli kişi ve gruplar var; fakat bu iddiaların bilimsel bir temeli bulunmuyor.
Deprem Tahmini ve Kestirimi Arasındaki Fark
Dünya genelinde, deprem tahmini ve kestirimi arasında önemli bir ayrım vardır. Tahmin, bir depremin olabileceği zaman ve yeri hakkında genel bir öngörüde bulunmaktır. Kestirim ise depremin zamanı, yeri ve büyüklüğü hakkında kesin bilgiler içerir. Günümüzde kestirim yapmak mümkün değil, ancak tahminler yapılıyor. Bu farkı anlamak, deprem araştırmalarında doğru yaklaşımı geliştirmek açısından önemlidir.
İtalya ve Türkiye’de Yanıltıcı Bilgiler ve Sonuçları
İtalya'daki bilim adamlarının ceza almasının temel sebebi, öncü şoklardan sonra halkı yanıltıcı bilgilerle rahatlattıkları için oldu. Benzer bir durum Türkiye'de 1996'daki Dinar depremi öncesinde yaşandı. Ancak burada, vatandaşlar evlerine girmediği için büyük kayıplar yaşanmadı. Bu örnekler, depremlerle ilgili bilgilerin doğru ve dikkatli bir şekilde iletilmesinin önemini vurguluyor.
Grup Çalışmalarının Önemi ve Türkiye'de Durum
Deprem konusunda ülkemizde bireysel değil, grup çalışmalarına ihtiyaç duyuluyor. Örneğin, Japonya'da farklı deprem modelleri üzerine çalışan farklı gruplar bulunuyor. Kaliforniya'da ise artçı depremlerin tahminleri yapılabiliyor. Bu tür kolektif çalışmalara Türkiye'de de ihtiyaç var. Ancak kaynak ve destek eksikliği, bu tür çalışmaların ülkemizde yapılmasını engelliyor. Türkiye’de de benzer bir sistemin oluşturulması, depremlere karşı daha etkili bir hazırlık yapılmasına katkı sağlayacaktır.
Depremlerin Jeofiziğe Katkıları
Biz hep depremin yıkıcılığını konuşuyoruz ama depremlerin jeofiziğe önemli katkıları da var. Madenlerin yeniden yeryüzüne çıkması, farklı bir takım gibi kaynakların elde edilmesi gibi. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Depremler ve Dünya'nın İç Yapısı
Depremler, dünyanın iç yapısını anlamamız için önemli bilgiler sunar. Eğer depremler olmasaydı, dünyanın iç yapısı hakkında pek bir bilgimiz olmazdı. Her deprem, dünyanın içindeki bilinmeyen bölgelere ışık tutar. Deprem dalgalarının yerin derinliklerine yayılması ve bu dalgaların farklı hızlarla hareket etmesi, yer kabuğu ve mantonun yapısını anlamamıza yardımcı olur.
Yeraltı Kaynaklarının Keşfinde Depremler
Ayrıca, depremler sayesinde yer altındaki kırık sistemleri tespit edebiliriz ve bu sistemlerin varlığı, yeraltı enerji kaynaklarının - petrol, doğalgaz veya jeotermal enerji gibi - bulunabileceğini işaret edebilir. Örneğin, Batı Anadolu, jeotermal enerji kaynakları açısından Avrupa'nın en zengin bölgelerinden biridir ve bu kaynakların bulunmasında küçük depremler ve jeofizik incelemeler önemli bir rol oynamıştır. Depremler, kayaçların kırılması ve faylanması sonucu oluşan bu kırık sistemleri ortaya çıkararak yer altı zenginliklerinin keşfedilmesine olanak tanır. Bu yüzden, depremler yeraltı zenginliklerini keşfetmemize yardımcı olabilir ve bu anlamda faydalıdır.
Sonuç ve Teşekkür
Çok teşekkür ederiz hocam, bizi bu önemli konuda oldukça aydınlattınız…
Ben de teşekkür ediyorum. Böyle önemli bir konuda halkın bilinçlenmesine katkıda bulundunuz. Umarım faydalı olmuştur.
İstanbul'daki Deprem Riski: Kapsamlı Bir BakışSismik Boşluk Kuzey Anadolu Fay Hattı, İstanbul’da bir sismik boşluk oluşturuyor. Bu durum, her an magnitude 7 veya daha yüksek bir depremin meydana gelme tehdidini beraberinde getiriyor. Nüfus Etkisi İstanbul, 16 milyon kişilik nüfusu ile büyük bir risk taşıyor. Deprem durumunda, tahminlere göre binaların %22'si tamamen yıkılabilir. Tahliye Planları Yetkililer çeşitli tahliye noktaları belirlemiş olsalar da, trafik yoğunluğu, eğimli araziler ve dar sokaklar gibi zorluklarla karşı karşıya kalıyorlar. Son Felaketler Şubat 2023’teki depremler, 50.000'den fazla kişinin ölümüne ve geniş çapta yıkıma neden oldu. Bu durum, İstanbul'un ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne serdi. Kentsel Yenileme Çabaları Türk hükümeti, 90.000'den fazla binayı yenileyerek deprem dayanıklılığını artırmayı hedefliyor. Eski yapılar, modern tasarımlarla değiştiriliyor. Risk Değerlendirme Sorunları Birçok yeniden yapılanma alanının, daha önce belirlenen yüksek riskli bölgelerde olmaması eleştiriliyor. Bunun yerine, genellikle karlı bölgeler tercih ediliyor. Uluslararası Yardım Mühendisler, binaların deprem sonrası güvenli çıkışlar sağlamasını garanti altına almaya çalışıyorlar. Binalar, deprem sonrası kullanılabilir olmasa da, insanlar için güvenli olmalı. Sismik İzolasyon Teknolojisi Bazı yapılar, sismik izolasyon teknolojisi kullanıyor. Örneğin, Başakşehir Hastanesi bu teknoloji ile enerji emilimini sağlayarak depremin etkilerini en aza indiriyor. Bina Standartları Mevcut yapılar genellikle “yaşam güvenliği kodu” ile inşa ediliyor. Ancak, İstanbul'daki sakinleri yeterince koruyacak daha yüksek standartlara ihtiyaç duyuluyor. Uzun Vadeli Çözüm Uzmanlar, sürekli iyileştirmeler ve bölgenin sismik geçmişini dikkate alan tasarımların gerekliliğine vurgu yapıyor. Bu, güvenlik ve dayanıklılık için kritik önem taşıyor. İstanbul'daki Deprem Riskleri ve ÖnlemlerBu video, İstanbul'daki deprem riskini ve bina güvenliği önlemlerini ele alıyor. Geçen ayki depremler sonrası İstanbul'daki bina güvenliği denetimlerine dair bilgileri sunuyor. Video, Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerindeki riskleri, ücretsiz bina kontrolleri ve artan denetim taleplerini kapsıyor. Ayrıca, bina güçlendirme zorlukları, kentsel planlama sorunları ve uzman görüşleri hakkında da bilgi veriyor. İzleyiciler, İstanbul'da deprem güvenliği konusunda neler yapıldığını ve hangi adımların atılması gerektiğini öğrenebilirler. Son Depremler İstanbul'un Risk Durumu Ücretsiz Bina Kontrolleri Artan Başvurular Fay Hattı Endişeleri Bina Güvenliği Sorunları Güçlendirme Zorlukları Gözden Geçirme Aciliyeti Kentsel Planlama Sorunları Uzman Görüşleri
|
Deprem Dayanıklılığı ve Kentsel
Hazırlık Konferansı
1. Etkinlik Tanıtımı
Asra, PMI Türkiye Bölümü'nden, deprem yardım çalışmaları için bağışların önemini vurgulayarak etkinliği başlattı. Bu bağışlar, afet bölgesindeki ihtiyaçları karşılamada kritik rol oynuyor.
2. Konuşmacı Tanıtımı
Prof. Dr. Himmet Karaman, deprem kaybı değerlendirmesi, afet yönetimi ve kentsel dayanıklılık konularında uzman olarak tanıtıldı. Konuşmalarında, bu alanlardaki tecrübelerini ve bilgilerini paylaştı.
3. Dayanıklılık İçgörüleri
Prof. Karaman, afetlere karşı dayanıklılığın önemini vurguladı. Japonya, deprem hazırlığı ve dayanıklılığı konusunda model ülke olarak örnek gösterildi.
4. Tehlike Haritalama Projesi (2015)
Bu proje, İstanbul için entegre çok tehlikeli haritalar oluşturmayı amaçlıyor. Haritalar, deprem, toprak kayması, sel gibi çeşitli tehlikeleri kapsıyor.
5. Kentsel Dayanıklılık Projesi (2018)
İstanbul'daki şoklar ve kronik stresler üzerinde çalışma yapıldı. Kentsel dayanıklılığı artırma stratejileri geliştirildi ve uygulama planları oluşturuldu.
6. Deprem Kayıp Değerlendirme Aracı
Farklı tehlike senaryoları ve mevcut verilerle deprem kayıplarını tahmin eden yazılım tanıtıldı. Bu araç, afetlerin etkilerini önceden belirlemeye yardımcı oluyor.
7. Risk Analizi Yöntemleri
Binaların kırılganlığı ampirik yöntemlerle değerlendirildi. İnşaat kalitesi ve yapım yılı gibi faktörler göz önünde bulundurularak binaların güvenliği incelendi.
8. Afet Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler
Deprem sonrası yangın tehlikeleri, yol kapalıları ve su, gaz altyapı hasarları gibi konular analiz edildi. Bu analizler, olası afet etkilerini minimize etmek için yapıldı.
9. Proaktif Önlemler
Binaların ve altyapının deprem dayanıklılığını artırmak için güçlendirme önerileri sunuldu. Değerlendirme sonuçlarına göre yapısal iyileştirmeler yapılması tavsiye edildi.
10. Topluluk Katılımı
Toplum eğitimi ve yerel gönüllü kuruluşların rolü vurgulandı. Toplumun afetlere karşı bilinçlenmesi ve hazırlıklı olması gerektiği belirtildi.
Bu video, İstanbul'daki deprem riskine karşı proaktif önlemler almanın ve toplum katılımının önemini ortaya koyarak, afet yönetimi konusundaki güncel çalışmaları ve önerileri aktarıyor.
Tektonik Levhalar ve Dünya
Üzerindeki Büyük Faylar
Tektonik Levhalar
- Dünya'nın kabuğu, sürekli hareket eden tektonik levhalardan oluşur. Bu levhalar birbirine sürtünür, çarpışır veya birbirlerinden uzaklaşır, bu da depremlere yol açar.
Denali Fay Hattı, Alaska
- 2002 yılında meydana gelen 7.9 büyüklüğündeki Denali Depremi, Kuzey Amerika'nın son 150 yıldaki en büyük depremlerinden biridir. Bu büyük hareket, bölgede büyük sarsıntılara yol açmıştır.
Kaikoura Fay Hattı, Yeni Zelanda
- 2016 yılında 7.8 büyüklüğündeki Kaikoura Depremi'ne neden olan bu fay, karmaşık fay etkileşimleri ve büyük yer hareketleri gösterdi. Bu olay, bölgedeki yer hareketlerinin ne kadar karmaşık olabileceğini ortaya koydu.
New Madrid Fay Hattı, ABD
- 1811-1812 yıllarında meydana gelen büyük depremler, Mississippi Nehri'nin akışını değiştirdi ve bu bölgeye olan etkilerini gösterdi. Bu fay, gelecekteki olası aktiviteler için endişelere neden olmaktadır.
Lake Baikal, Sibirya
- Dünyanın en büyük tatlı su gölü olan Lake Baikal, büyük bir fay hattı boyunca oluşmuştur. Gölde benzersiz ekosistemler bulunur ve bölge önemli bir jeolojik yapı olarak bilinir.
Zagros Katman-Kırılma Kuşağı, Irak
- Arap ve Avrasya levhalarının çarpışması sonucu oluşan bu bölge, Kirkuk petrol sahası gibi ekonomik olarak önemli alanları içerir. Bu bölge, hem jeolojik hem de ekonomik açıdan önemlidir.
Cascadia Subdüksiyon Bölgesi
- Kuzey Amerika'nın batı kıyısında yer alan bu aktif fay, büyük depremler (8-9 büyüklüğünde) üretme potansiyeline sahiptir. Bu fay, büyük sarsıntıların yaşanabileceği bir bölge olarak bilinir.
Real Foot Gölü, Tennessee
- 1811-1812 yıllarında meydana gelen depremler, bu gölün oluşmasına neden olmuştur. Göl, yer değişimleri ve nehir akışlarının değişmesi sonucunda hızla oluşmuştur.
Great Rift Valley, Doğu Afrika
- Tektonik levhaların birbirinden uzaklaşması sonucu oluşan bu yarık, yeni okyanus alanlarının oluşmasına neden olur ve insan evrimi açısından jeolojik önem taşır.
San Andreas Fay Hattı, Kaliforniya
- Dünyanın en çok incelenen faylarından biri olan San Andreas, büyük depremler üreten bir transform faydır. Tarih boyunca büyük sarsıntılara neden olmuştur.
No comments:
Post a Comment