Dünyayı algılama şeklimiz zamanla büyük bir değişim geçirdi. Eskiden, Dünya'nın karanlık ve bilinmeyen bir küre olduğuna inanılıyordu. İçerisi gizemlerle doluydu ve insanlar bu bilinmezliği spekülasyonlarla dolduruyordu.
yüzyılın başında modern sismolojinin gelişmesiyle birlikte bu durum değişmeye başladı. Depremleri kullanarak Dünya'nın içini inceleyen bilim insanları, daha önce hiç görülmemiş bilgilere ulaştılar. Artık Dünya'nın sadece bir küre değil, farklı katmanlardan oluşan bir yapı olduğu biliniyordu.
Bu keşifler, Dünya'nın içini "karanlık küre"den "bilinir kare"ye dönüştürdü. Artık çekirdek, manto ve kabuk gibi katmanların varlığı ve özellikleri net olarak biliniyordu. Bu bilgiler sayesinde depremler ve diğer jeolojik olaylar daha iyi anlaşılır hale geldi.
Depremler sadece Dünya'nın içini aydınlatmakla kalmadı, aynı zamanda insanların sosyal yaşamlarını da etkiledi. Bilgi ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte insanlar daha açık ve şeffaf bir toplum oluşturmaya başladılar. Artık bilgi karanlıkta saklanmıyor, herkes tarafından ulaşılabilir hale geliyordu.
Bu dönüşüm "küresel Dünya'dan kare Dünya'ya geçiş" olarak adlandırılabilir. Bu sadece insanlığın değil, Dünya'nın da kendi bilinmezliğinden bilginin ışığına doğru evrimi.
Kare Dünya'nın Özellikleri:
Bilinirlik: Kare Dünya, Küre Dünya'ya kıyasla daha bilinir bir yapıya sahiptir. İç katmanları ve özellikleri bilimsel olarak keşfedilmiş ve haritalanmıştır.
Açıklık: Kare Dünya'da bilgi karanlıkta saklanmaz, herkes tarafından ulaşılabilir hale gelir.
Şeffaflık: Kare Dünya'da insanlar ve kurumlar daha şeffaf bir şekilde hareket eder.
Eşitlik: Kare Dünya'da bilgi ve imkanlara erişim daha eşitlikçi bir şekilde sağlanır.
Kare Dünya'ya Geçişin Önemi:
Kare Dünya'ya geçiş, insanlık için büyük bir ilerleme anlamına gelir. Bu sayede daha güvenli, daha adil ve daha sürdürülebilir bir dünya inşa etmek mümkün olacaktır.
Kare Dünya'ya Geçişte Sorumluluklarımız:
Kare Dünya'yı inşa etmek ve korumak hepimizin sorumluluğudur. Bunu yapmak için şunları yapabiliriz:
Bilimsel araştırmayı ve eğitimi desteklemek
Bilgi ve teknolojiyi iyilik için kullanmak
Açık ve şeffaf bir toplum için mücadele etmek
Eşitlik ve adaleti savunmak
Kare Dünya'ya geçiş bir gecede gerçekleşmeyecek bir süreçtir. Hep birlikte çalışarak bu dönüşümü gerçekleştirebilir ve daha güzel bir gelecek inşa edebiliriz.
Bu yazıyı kaleme almamdaki ilham kaynağı, saygıdeğer hocam Nazif Gürdoğan'ın Elia Kazan ile ilgili sohbetimiz oldu. Kendisi, Kazan'ın Kayserili olduğunu ve sinemaya önemli katkılar sağladığını bana hatırlattı. Bu vesileyle, Kazan'ın anısına Kayseri'de düzenlenebilecek etkinlikler hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Elia Kazan, 20. yüzyılın en önemli yönetmenlerinden biri olarak kabul edilir. Rıhtımlar Üzerinde, Tramvay Arzusu, Cennetin Doğusu gibi Oscar ödüllü filmlere imza atmıştır. Kendisinin Kayserili olduğunu öğrenince aklıma şu geldi: Neden Kazan'ın anısına Kayseri'de etkinlikler düzenlemeyelim? Bu hem şehrimizi tanıtmak hem de Kazan'ın mirasını yaşatmak için harika bir fırsat olur.
Nazif Gürdoğan hocamın da teşvikiyle aklıma gelen bazı fikirler şunlar:
A) Elia Kazan Senaryo Yarışması: Bu yarışma, genç senaristlerin yeteneklerini sergilemeleri ve Elia Kazan'ın izinden gitmeleri için bir teşvik olur.
B) Elia Kazan Film Haftası: Kazan'ın en önemli filmlerinin Kayseri'de gösterileceği bir hafta. Bu sayede hem Kazan'ın sinemasıyla tanışma imkanı olur hem de şehrimize turist çekilebilir.
C) Elia Kazan Sinema Müzesi: Kazan'ın hayatına ve eserlerine adanmış bir müze. Müzede Kazan'ın filmlerinden kareler, senaryoları ve kişisel eşyaları sergilenebilir.
D) Elia Kazan Sinema Televizyonculuk Bölümü: Kazan'ın adını taşıyan bir sinema-televizyonculuk bölümü, şehrimizin kültür ve sanat hayatına katkıda bulunacaktır.
Bu fikirlerin hayata geçirilmesi için Kayseri Büyükşehir Belediyesi ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliği yapması gerekiyor.
Elia Kazan'ın anısına düzenlenecek etkinlikler, Kayseri'nin kültür ve sanat şehri olarak anılmasına katkıda bulunacaktır.
Siz de bu konudaki düşüncelerinizi yorumlarda paylaşabilirsiniz.
Elia Kazan Hakkında Ek Bilgiler:
1909 yılında Kayseri'de doğdu.
4 yaşındayken ailesiyle birlikte Amerika'ya göç etti.
Oyunculuk, yazarlık ve yönetmenlik gibi birçok alanda başarı kazandı.
2 kez Oscar ödülü aldı.
2003 yılında New York'ta vefat etti.
Elia Kazan, Kayseri'nin yetiştirdiği en önemli değerlerden biridir. Onun anısına düzenlenecek etkinlikler, şehrimiz için bir gurur kaynağı olacaktır.
Nazif Gürdoğan hocama, bu konudaki değerli katkılarından dolayı teşekkür ederim.
Herkesin bildiği gibi, "Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi; bilmez ki sorsun, bilse sorardı" atasözü, bilgi edinmenin en önemli yollarından biri olan sormanın önemini vurgular. Bu atasözü bize, bilmediğimiz bir şey olduğunda sormaktan çekinmememiz gerektiğini öğütler.
Peki, neden sormaktan çekiniriz? Bazen bilmediğimiz bir şey olduğunda soru sormaktan çekiniriz. Bunun birkaç sebebi olabilir:
Utanç: Yanlış bir soru sormaktan veya cahil görünmekten utanabiliriz.
Korku: Eleştirilmek veya alay konusu olmaktan korkabiliriz.
Kendine Güvensizlik: Yeterince zeki olmadığımızı veya soruyu doğru şekilde ifade edemeyeceğimizi düşünebiliriz.
Ancak, sormaktan çekinmenin birçok olumsuz sonucu da olabilir:
Bilgi edinmemizi engeller.
Cahil kalmamıza ve yanlış bilgilere inanmamıza yol açar.
Öğrenmeye olan merakımızı ve öğrenme isteğimizi sınırlar.
Oysa sormak:
Bilgi edinmenin en hızlı ve en kolay yollarından biridir.
Bilgili kişilerden faydalanmamızı ve kendimizi geliştirmemizi sağlar.
Bakış açımızı genişletir ve yeni fikirler edinmemize yardımcı olur.
Peki, nasıl sorabiliriz?
Soracağımız soruyu önceden düşünerek net bir şekilde ifade edebiliriz.
Utanmaktan ve çekinmekten kendimizi kurtararak rahat bir şekilde sorabiliriz.
Doğru kişiye sorarak doğru cevabı alma şansımızı artırabiliriz.
Unutmayalım:
Sormak ayıp değildir.
Sormak, öğrenmenin ve gelişmenin anahtarıdır.
Herkes her şeyi bilmek zorunda değildir.
Kişisel Deneyimlerimden Örnekler:
Benim hayatımda da bu atasözünün önemli bir yeri var. Her zaman meraklı bir öğrenci oldum ve bilmediğim bir şey olduğunda sormaktan çekinmedim. Bu sayede birçok şey öğrendim ve kendimi geliştirdim.
Üniversite yıllarımda da bu prensibe bağlı kaldım. Bir dersi anlamadığımda veya bir konuda bilgi eksikliğim olduğunda sormaktan çekinmedim. Bazen hocalarım bana "Nasıl bilemezsin?" gibi tepkiler verse de, çoğu zaman bana yardımcı oldular ve bilgimi pekiştirmeme katkıda bulundular.
Unutamadığım bir anı da rahmetli hocam Selçuk Sipahioğlu ile yaşadığım bir olaydır. Bir derste "Levha tekniğinin kısaca özetler misiniz?" diye sorduğumda, dersin hocası bana "Nasıl bilemezsin?" diye çıkıştı. O sırada Selçuk Sipahioğlu hocam, "İnsanlar cevap bulamadıklarında sorulan soruya bu şekilde cevap verirler" dedi. Bu söz beni çok etkiledi ve sormaktan asla çekinmemem gerektiğini bir kez daha hatırlattı.
Atasözünün Farklı Yorumları:
Bu atasözü, bilgili kişilerin her zaman daha fazla bilgi edinmeye istekli olduklarını ve bu nedenle de sormaktan çekinmediklerini de ifade edebilir.
Atasözü, öğrenmenin bir ömür boyu devam eden bir süreç olduğunu da vurgulayabilir. Her zaman bilmediğimiz şeyler olacak ve bu nedenle de soru sormaktan çekinmememiz gerekir.
Atasözünün Günümüzdeki Önemi:
Bilgiye erişimin kolaylaştığı bir dönemde yaşıyor olsak da, sormaktan çekinmek hala yaygın bir problemdir.
Atasözünün günümüzdeki önemi, öğrenmeye açık olmanın ve bilgi edinmenin her zamankinden daha önemli hale gelmesidir.
Sormak, öğrenmenin ve gelişmenin anahtarıdır.
Unutmayalım:
Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi; bilmez ki sorsun, bilse sorardı.
Bu atasözünü hayatımıza geçirerek bilgi edinmenin ve kendimizi geliştirmenin önündeki engelleri kaldırabiliriz.
Atasözünün Diğer Kültürlerdeki Karşılıkları:
Bilgi edinmenin önemi sadece bizim kültürümüzde değil, tüm dünyada vurgulanır. Bakın diğer kültürlerde de benzer atasözleri var:
İngilizce: "Ask and you shall receive." (Sor ve alacaksın.)
Fransızca: "Qui ne demande rien n'a rien." (Hiç sormayan hiçbir şey alamaz.)
Almanca: "Wer nicht fragt, bleibt dumm." (Sormayan cahil kalır.)
Atasözünün Farklı Alanlardaki Kullanımı:
Bu atasözünü sadece okul hayatında değil, günlük yaşamın birçok alanında kullanabiliriz. Örneğin:
Eğitim: Öğrencilerin derse aktif katılımını sağlamak için öğretmenler bu atasözünü kullanabilir.
İş Hayatı: Bir iş görüşmesinde soru sormak, meraklı ve öğrenmeye açık olduğunuzu gösterir. Çalıştığınız yerde de bilmediğiniz bir şey olduğunda, sorarak işinizi daha iyi yapabilirsiniz.
Günlük Yaşam: Seyahat ederken yol tarifi almak, bir restoranda menü hakkında bilgi almak gibi durumlarda sormak işinizi kolaylaştırır.
Eğlenceli ve Etkileşimli Öğrenme:
Atasözünü öğrenmek ve hatırlamak daha eğlenceli hale gelebilir! İşte size birkaç fikir:
Anket: Arkadaşlarınıza "Sormaktan çekinir misiniz?" veya "Bilmediğiniz bir şey olduğunda ne yaparsınız?" gibi sorular sorarak onların fikirlerini öğrenin.
Quiz: Atasözü ile ilgili bilgi ve kelime bilgisini test eden kısa bir quiz hazırlayabilirsiniz.
Tartışma Forumları: Sosyal medyada atasözü ile ilgili bir tartışma başlatın. Herkesin farklı görüşleri olabilir, bu da öğrenmeyi daha keyifli hale getirir.
Sonuç:
"Sormaz Ki Bilsin Sorsa Bilirdi Bilmez Ki Sorsun Bilse Sorardı" atasözü, bize her zaman öğrenmeye açık olmamız gerektiğini hatırlatır. Sormak, bilgi edinmenin en hızlı ve en kolay yoludur. Unutmayın, cevap bulamadığınızda bile sormaktan çekinmeyin.
1967 yılında Denver şehrini sarsan deprem, o zamanlar "doğal afet" olarak kabul edildi. Fakat yıllar sonra yapılan araştırmalar şoke edici bir gerçeği ortaya çıkardı: Bu deprem insan eliyle tetiklenmişti!
Peki nasıl mı?
Hikayemiz Denver'ın kuzeydoğusundaki Rocky Mountain Arsenal tesisinde başlıyor. 1961 yılında kirli atık suların bertarafı için derin bir kuyu açıldı. Kuyu, çatlaklarla dolu kayalara 75 metre indi. 1962 yılında bu çatlaklara yüksek basınçla atık su enjekte edilmeye başladı.
Ve tam da bu noktada işler değişti!
Atık su enjeksiyonundan sonra Denver çevresinde 710'dan fazla deprem kaydedildi. Bu depremlerin çoğu, Arsenal kuyusundan 8 kilometrelik bir yarıçap içinde gerçekleşti.
Peki neden?
Araştırmalar, enjekte edilen suyun hacmi ve basıncı ile deprem sıklığı arasında doğrudan bir ilişki olduğunu gösterdi. Kaya hareketlerinin, çatlaklı rezervuardaki sıvı basıncının artmasından kaynaklandığı ve daha önce düşünüldüğünden çok daha derinlerde açık çatlaklar olabileceği de keşfedildi.
Denver Depremi bize ne anlatıyor?
Doğanın dengesini ne kadar kolay bozabileceğimizi ve jeolojik riskleri göz ardı etmenin ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor.
Son verilere göre:
Denver Depremi'nin büyüklüğü 5.3 Mw olarak güncellendi.
Depremin VII olarak belirlenen şiddeti, bazı binalarda hasara yol açtı.
Depremden sonra yapılan araştırmalar, depremin Rocky Mountain Arsenal tesisinde enjekte edilen atık sular tarafından tetiklendiğini kesin olarak ortaya koydu.
Benzer jeolojik koşullara sahip diğer bölgelerde de insan faaliyetlerinin depremleri tetikleme riski olduğu belirlendi.
Peki bundan sonra ne yapmalıyız?
Jeofizik araştırmalara yatırım yapılmalı.
Derin kuyuların açılması ve atık su enjeksiyonu gibi işlemler sıkı bir şekilde kontrol edilmeli.
Fay hatlarının jeolojik özellikleri ve potansiyel riskleri detaylı olarak incelenmeli.
Deprem riskinin değerlendirilmesi için gerekli önlemler alınmalı.
Denver Depremi'nin insan eliyle tetiklendiğini gösteren bulgular, benzer jeolojik koşullara sahip diğer bölgeler için de bir uyarı niteliğindedir.
Depremler sadece fay hatlarının hareketiyle mi olur?
Hayır, her deprem "beklenen tektonik deprem" değildir. Depremler, volkanik aktivite, madencilik faaliyetleri ve atık su enjeksiyonu gibi çeşitli nedenlerden dolayı da meydana gelebilir.
"İnsan odaklı deprem" nedir?
"İnsan odaklı depremler", insan faaliyetleri tarafından tetiklenen depremlerdir. Bu depremler, jeolojik açıdan aktif olmayan bölgelerde bile meydana gelebilir ve ciddi hasara yol açabilir.
Deprem araştırmaları neden önemlidir?
Depremlerin nedenlerini ve mekanizmalarını anlamak için bilimsel araştırmaların yapılması ve sonuçlarının paylaşılması büyük önem taşımaktadır. Bu sayede, insan kaynaklı depremleri önlemek ve depremlerin neden olduğu hasarı en aza indirmek için gerekli önlemler alınabilir.
Bilimsel araştırmaların yanı sıra ne gibi önlemler alınabilir?
Derin sondaj kuyularının yanına jeofizik gerilim izleme kuyuları açılması, insan kaynaklı depremleri önceden tahmin etmek için önemli bir araçtır.
Deprem riskine karşı bilinçli bir toplum oluşturmak için eğitim ve farkındalık çalışmaları yapılmalıdır.
Uluslararası alanda bilgi ve deneyim paylaşımı ile ortak çalışmalar yapılmalıdır.
Sonuç olarak, 1966 Denver Depremi bize insan faaliyetlerinin doğaya ne kadar büyük zararlar verebileceğini gösteren bir örnektir. Gelecekte bu tür felaketleri önlemek için hep birlikte çalışmalıyız!
2024 yılı, Türkiye ve Japonya arasındaki diplomatik ilişkilerin 100. yıl dönümünü işaret ediyor. Bu anlamlı yılı kutlamak ve iki ülke arasındaki dostluğu pekiştirmek için Türk-Japon Dostluk Grubu olarak çeşitli etkinlikler düzenleyebilirsiniz. Grubunuzun üyelerinin uzmanlık alanlarını ve ilgi alanlarını göz önünde bulundurarak, geniş bir kitleye hitap edecek ve dostluk ruhunu yaşatacak etkinlikler planlayabilirsiniz.
Kültürel Etkinlikler:
Geleneksel Sanat Sergisi: Japon ve Türk geleneksel sanatlarını içeren bir sergi düzenleyebilirsiniz. Sergide Japon kaligrafisi (shodo), kağıt katlama sanatı (origami), seramik sanatı ve Türk ebru sanatı, hat sanatı gibi eserler yer alabilir.
Film Gösterimi: Japon sinemasının klasik ve güncel örneklerini izleyicilerle buluşturabilirsiniz. Film gösterimlerinin ardından yönetmenler veya film eleştirmenleri ile söyleşi düzenleyebilirsiniz.
Müzik Konseri: Japon ve Türk müzisyenlerin ortaklaşa vereceği bir konser, iki ülkenin müzik geleneklerini bir araya getirecek ve unutulmaz bir deneyim yaşatacaktır.
Yemek Atölyesi: Japon mutfağının lezzetlerini tanıtacak bir atölye düzenleyebilirsiniz. Atölyede katılımcılar, suşi, ramen gibi geleneksel Japon yemeklerini yapmayı öğrenebilirler.
Kimono Gösterisi: Kimono giymenin tarihi ve kültürü hakkında bir sunum ve ardından kimonolu bir defile düzenleyebilirsiniz.
Manga ve Anime Çizim Atölyesi: Japonya'nın popüler kültürü olan manga ve anime çizim tekniklerini öğretecek bir atölye düzenleyebilirsiniz.
Akademik Etkinlikler:
Sempozyum: "Türk-Japon İlişkilerinin 100 Yılı" temalı bir sempozyum düzenleyebilirsiniz. Sempozyumda akademisyenler, diplomatlar ve iş adamları iki ülke arasındaki tarihi, kültürel ve ekonomik ilişkileri ele alabilirler.
Panel Tartışması: "Türk ve Japon Toplumlarında Eğitim Sistemleri" veya "Türk ve Japon Ekonomisinin Karşılaştırmalı Analizi" gibi güncel konularda panel tartışmaları düzenleyebilirsiniz.
Ortak Araştırma Projeleri: İki ülkenin akademisyenlerini bir araya getirecek ortak araştırma projeleri başlatabilirsiniz. Bu projeler, farklı disiplinlerde bilgi alışverişi ve iş birliğini teşvik edecektir.
Sosyal Etkinlikler:
Dostluk Pikniği: İki ülkenin bayraklarının renklerini taşıyan süslemelerle süslenmiş bir parkta dostluk pikniği düzenleyebilirsiniz. Piknikte, Japon ve Türk lezzetleri ve müzikleri eşliğinde keyifli bir gün geçirebilirsiniz.
Ortak Spor Etkinliği: Futbol, basketbol veya voleybol gibi bir spor dalında Türk ve Japon takımları arasında dostluk maçı düzenleyebilirsiniz.
Gönüllü Çalışmalar: Yaşlılara veya dezavantajlı gruplara yönelik ortak bir yardım etkinliği düzenleyebilirsiniz. Bu sayede, iki ülkenin insanları arasında dayanışma ve yardımlaşma ruhunu pekiştirebilirsiniz.