Saturday, April 9, 2022

2022_TIP_DERS_07

 


2022_TIP_DERS_06


 

2022_TIP_DERS_05




2022_TIP_DERS_04

 



2022_TIP_DERS_03


2022_TIP_DERS_02


Ders 01: Notlar

2022_TIP_DERS_01

 




























DEPREM: TÜRKİYE

 


Evet, Efendim kahve gibi keyifli bir konudan biraz daha keyifsiz yaşamın içinde ama mutlaka konuşulması unutulmaması gereken bir başka konuya geçiyoruz. Depreme, cumartesi günü maalesef bir deprem geçirdi İstanbul. AFAD'ın verilerine göre İstanbul'un Kartal ilçesi merkezli ve M3.9 büyüklüğündeydi deprem. Herhangi bir can ve mal kaybı olmadı, sevindirici ama önümüzdeki deprem gerçeğini de bir kez daha hatırlattı.


Özellikle İstanbul'da beklenen olası deprem ve diğer deprem bölgelerinde olabilecek depremlerle ilgili riskleri azaltmak adına neler yapabiliriz diye konuşmak istedik biz de bugün telefon hattımızın diğer ucunda Sismoloji ve Jeofizik Yüksek Mühendisi Profesör Doktor Ali Osman Öncel ile birlikteyiz. Merhaba Sayın Öncel Hoş geldiniz efendim
.

Merhabalar efendim. İyi günler, iyi yayınlar diliyorum.

Teşekkür ediyoruz katıldığınız için öncelikle bizde. Nasıl değerlendiriyorsunuz son depremi onunla başlayalım dilerseniz. M=3.9 İstanbul'un Kartal ilçesi merkezli bu beklenen İstanbul Marmara depreminin bir öncüsü sayılabilir mi, bir hatırlatıcısı mı sayılabilir? Neler söylersiniz?

Evet, Marmara depremi ile ilgili olarak beklentilerimiz yıllardır devam ediyor.  Biliyorsunuz 1999 depreminden sonra İzmit Körfezinde Adaların önünde İzmit kırığı durdu ve Marmara Denizi'nin kuzeyinde kırılması beklenen ve Tekirdağ'a doğru devam eden bir sismik boşluk var. Bu depremlere Marmara depremleri diyoruz fakat bahsetmiş olduğunuz deprem bir İstanbul depremi. Yani bizler Marmara depremini beklerken aslında İstanbul depremlerini ihmal etmişiz ve unutmuşuz. İstanbul içerisinde kara üzerinde deprem üretecek fay sistemlerinin araştırılmasında bir ihmal olduğu ortaya çıkıyor ve bu depremde beni ihmal etmeyin Marmara Denizi'ne bakarken İstanbul'da büyük tehlikeleri ihmal etmeyin mesajı verdi diye düşünüyorum.

Ki aslına bakarsanız Marmara depremi de zaten İstanbul'u etkileyecek bir deprem olarak beklenirken bir İstanbul depremi doğrudan İstanbul'la ilgili bir riskin ve bir tehlikenin olduğunu hatırlattı bir kez daha bize büyüklük olarak çok şiddetli bir deprem değildi dolayısıyla can ve mal kaybı olmadı ama bundan daha büyüğü beklenebilir mi?

Şimdi M=3.9’u biz daha önce bekliyor muyduk? Beklemiyorduk, beklemediğimiz bir deprem olarak ortaya çıktı mı çıktı. M=3.9'u meydana getiren kırık sistemi hakkında bir bilgimiz yok ve bir araştırma yapılmamış. Tüm gözümüzü, enerjimizi, mesaimizi yıllardır Marmara Denizi içerisinde olacak depremlere ayırmışız. İstanbul depremleri olabileceği gerçeğini hiç aklımıza getirmemişiz. Bugün Avrupa deprem merkezi tarafından yürütülen deprem kataloğunu az önce inceledim. Özellikle 1509 yılında kıyameti-suğra olarak bilinen on eylül tarihinde meydana gelen İstanbul depreminin dış merkezini Marmara Denizi içi vermiyor İstanbul kara üstünde veriyor.

1509 da gerçekleşen deprem öyle mi efendim?

Bununla ilgili senaryolar var.  Denizin içinde gösteren var ama kara merkez olarak gösteren de var ve bunun özellikle doğu-batı hatasını da vermiş. Bu Avrupa Birliği tarafından yapılan bir katalog Marmara’da meydana gelecek deprem tüm Marmaray'ı sınırı olan tüm şehirleri etkileyeceği için büyük bir Marmara depremidir. Büyük Bir Marmara depremi olarak Marmara'da büyük risk meydana getirecektir. Fakat bu M=3.9 depremi üzerinde çok durulması gerekir. M=3.9 depremi bize gerçekten İstanbul merkezli M=3.9’u meydana getirmiş olan bu kırık sisteminin henüz keşfedilmediğini bize ayan ve beyan olarak gösteriyor.

-Bir an önce bu çalışmaların yapılması gerekir. Bu M=3.9 depremi doğal bir deprem de değil birden oldu ve durdu, doğal depremler birden olur ve durmaz.

Artçıları olur değil mi?

Bir jeofizik kökenli bir deprem midir yoksa başka insan faktörü olabilecek insan faaliyetlerine bağlı bir deprem midir? Çünkü deprem olur ve durmaz yani.

Evet, olabilir mi böyle bir olasılık üzerinde duruyorsunuz anladığımız kadarıyla.

Niye olmasın ki? Çünkü insanlar deprem üretmeye başladı biliyorsunuz dünyanın pek çok yerinde insanların faaliyetlerine bağlı olarak şehrin altına yüksek basınçlı atık su pompalamalarına bağlı olarak. Yerin altından yüksek basınçlı ne bileyim petrol ve doğalgaz çıkarılmasına bağlı olarak M=5.3 büyüklüğüne kadar büyük depremler üretildi.

İşte Çin’de ne bileyim M=7.2 büyüklüğünde insan faaliyetlerine bağlı olarak depremlerin meydana geldiği bilinirken ve herkes tarafından kabul edilirken bu deprem nasıl olur? Olup ve durur?  Böyle bir deprem olabilir mi?

Öncüsü ve artçısı da yok sanıyorum değil mi?

Ne önü ve ne sonu var. Oldu ve durdu bunun araştırılması gerekir. Özellikle müsilaj sonrasında bunun olması çok ilginç acaba denize atık sularını akıtamayan insanlar orada açık ya da ne bileyim kapatılmamış bir kuyuya şey mi yapmaya başladılar. Yani yüksek basınçla atıkları mı vermeye başladı ve böyle bir deneyden sonra böyle bir deprem mi oldu?  Bilemiyorum. Atık su verdiler mi bilemiyoruz?  Depremin olduğu yere baktığınız zaman bir açık ve yeşil alana denk geliyor noktasal olarak. Baktığım zaman bir yerleşim yok orda.

Kartal… Peki o bölge aslında beklenen hani hem Marmara depreminin hem de beklenmesi gereken İstanbul depreminin de daha yoğunlukla görülebileceği bir bölge değil mi Kartal-Maltepe o taraflar?

Şimdi tabi ki Kartal’a baktığınız zaman ve özellikle jeofizik direnç durumuna baktığınız zaman İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan özellikle Jeofizik direnç verilerine göre, Kartal oldukça dirençli bir alan. O nedenle de öyle dirençli bir alanda olmasına bağlı olarak bu deprem tabii ki orada fazla bir hasar meydana getirmedi. Fakat bu deprem İstanbul'un batı yakasında olsaydı ki oldu. 2013 yıllarında da buna benzer büyüklükte bir deprem oldu. Büyükçekmece'de o da bir fabrika alanına denk geliyordu. Ben o zaman dedim ki bu depremde insan faktörleri olabilir çünkü önü yok sonu yok bunun.

O Büyükçekmece deprem için de öyle konuşulmuştu öyle mi?

Haber olmuştu. Ben demiştim bunun ne önü var ne sonu var. Oldu ve bitti böyle bir deprem yani tabii ki deprem biliminde böyle bir şey yok, ne başı var ne sonu var. M=4.1 depremi normal büyük bir deprem. Kanada’da meydana gelse yer yerinden oynar böyle bir deprem. Çünkü bazı ülkeler için bu oldukça büyük bir deprem.  M=4.1 tam olarak bilemiyorum yani doğal Jeofizik deprem mi diyelim? Jeofizik gerilmeli bir depreme benzemiyor çünkü önünü görmedik bir sonunu görmedik oldu ve bitti. Bunu oldurup da bitiren sistem nedir? insan mıdır?  Yoksa başka bir şey midir? Ben bunu merak ediyorum bir Jeofizik mühendisi olarak, sismolog olarak bunun araştırılması gerektiğini söylüyorum. Özellikle müsilajla bir alakası var mıdır? Denizi ne bileyim kirleten birtakım ne bileyim kurumlar acaba denize değil de yerin altına mı şeyleri yüksek basınçla atmaya başladılar. Ben bunu sesli olarak arkadaşlarımla da tartışıyorum olabilir mi? Araştırılması lazım yani…

Böyle bir olasılık eğer siz bir bilim insanı olarak var diyorsanız evet bu konuda farklı taraflara da söz hakkı düşüyor tabii gerçekten önemli bir ihtimal eğer varsa araştırılması gerekir diye düşünüyoruz. Peki biz yeniden hani doğal yollarla olan, olacak olan, olası deprem senaryoları üzerine dönersek sanıyorum bir 2019 tarihinden itibaren yenilenen deprem tehlike haritası var Türkiye'nin ve o haritaya göre özellikle zemin yapılarının incelendiğini biliyoruz. Bulunduğunuz bölgelerin zemin yapılarını araştırın diyor uzmanlar. Siz bu konuyla ilgili neler söylersiniz evden çok yani binanın sağlamlığından çok zeminin sağlamlığı önemli, nasıl öğrenebiliriz bu zemin sağlamlığı ile ilgili bulunduğumuz bölgenin zemin haritasına nasıl ulaşabiliriz ve neden zemin yapısı deprem açısından çok daha etkili binadan?

Evet. Çünkü zemin yapısı özellikle Jeofizik direnç durumu beş sınıfa ayrılıyor. A B C D E diye… Bu C sınıfı zemin orta dirençli zemin,  A ve B iyi ve çok iyi, D ve E kötü ve çok kötü. Sizler bütün binaların direnç durumunu sabit kabul ederseniz aynı dirençle yapıldı, aynı projede yapıldı diye kabul ederseniz ne olur? Bu durumda ortaya bir yıkım veya hasar çıkıyorsa, demek ki bu 5 farklı zemin direnç durumuna bağlı olarak ortaya çıkan 5 farklı şiddet ve hasar durumu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

4 parametre var yani zeminle ilgili değil mi efendim?

Beş sınıfa ayrılıyor.

-Ha beş sınıf, evet

Beş sınıfa ayrılıyor. C dediğimiz orta dirençli zemini C’ nin üstü A-B iyi- çok iyi, altı D ve E kötü ve çok kötü. Çok kötü dediğimiz bataklık zemin oluyor. C orta oluyor, A ve B de iyi ve çok iyi zemin oluyor. Kartal'a baktığımız zaman Kartal örneğinde gerçekten zemin iyi ve iyi zeminler oldukça çoğunlukta bulunuyor. O nedenle de bu depremin olduğu alan aslında depremin enerjisini üretmeyen, depremin hızını büyüten ve bir an önce bu depremin etkilerinin gitmesini ve bitmesini temin eden bir zemin özelliğine sahip. Fakat Avcılar biliyorsunuz işte bu D ve E nitelikli zemin o nedenle de, deprem 1999'da olduğunda çok uzak olmasına rağmen depremin dalga genliğinin enerjisini çok büyüttüğü için oradaki binalar yıkılmıştı.

Fakat yakın olan işte Kartal gibi Kadıköy gibi yerlerde ve bir çatlak dahi meydana gelmemişti. Tabii ki nasıl öğrenebiliriz? Bunun için bir Jeofizik mühendisi çağıracaksınız. Ben zemin durumuna baktırmak istiyorum, işte oturmuş olduğum binamın zemin durumunu inceletmek istiyorum diye çağıracaksınız. Onlar size 24 saat içerisinde binanızın zemin durumunu verecek. Yani zemin durumu demek A mı B mi onu bileceksin.

Bunu bildikten sonra e-devlet'e gireceksiniz, e-devlet diyor ki zemin durumu nedir?

Zemin durumunu bilmiyorsanız zaten e-devlette binanızın risk durumunu hesap edemiyorsunuz. Çünkü zemin durumu nedir diyor ve 5 farklı zemin sınfına göre bina risk parametresi hesaplıyor.

E-devlet üzerinden de binanın risk durumunu öğrenebiliyoruz değil mi efendim.

Tabi, tabi vatandaş olarak siz de e-devlet üzerinden girebiliyorsunuz ve binamın risk durumu nedir diye ama en temel parametre… Zemin

Zemin durumunu bilmemiz gerekiyor. Evet.

Bilmeniz için ne yapmanız lazım? Zemin check-up’ı yaptırmanız lazım. Bu zemindeki durum, değişen bir durum aya göre değişebiliyor. Japonya'da 12 ay bu zemin durumu, zemin sağlık durumu inceleniyor ve ölçülüyor. Bu nedenle de arada bir zemin durumundaki değişmeyi görmek lazım. Büyük depremlerden sonra zemin durumundaki direnç durumu da değişebiliyor. Çünkü binalar tabi ki nasıl depremde sarsılınca bir yorulma meydana geliyorsa, buna benzer bir durumda zeminlerde direnç değişimi olarak ortaya çıkabiliyor.

Evet. Zemin haritaları var. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin zemin ile ilgili çalışmalarını gösteren haritalar var. Herkes kendi ışığında öğrenebilir mi? öğrenemez mi? yoksa illaki bir Jeofizik mühendisinin danışmanlığına ihtiyacı var mı?

Tabi dediğiniz çok doğru ya bu zemin haritaları özellikle Japonya ile işbirliği içerisinde yapıldı. 500 metre hassasiyet ile ölçümler yapıldı.

Fakat bu zemin haritaları içeresinde mesela Avcılar’ın bir bölümü, Büyükçekmece, Silivri, Beylikdüzü, Esenyurt dâhil değil. Oraları tamamlayamadılar, eksik kaldılar. Ama baktığınız zaman orda ilçe ilçe verilen işte deprem kayıp senaryosunda belirli zemin verileri kullanılıyor. Bu zemin verileri tabi ki 500 metre, bence kötü bir şey değil çünkü hiç olmazsa 500 metre hassasiyetli zemin durumunu bilebiliyorsunuz.

Şimdi Japonlar tabii ki bunu nasıl kullanıyor. Bir defa diyor ki kardeşim diyor deprem nerede gücünü kuvvetini büyütür işte kötü ve çok kötü zeminde büyütür. O zaman kötü ve çok kötü zemindeki binaları tespit edelim diyorlar. Yani çalışmaya, deprem risk durumu çalışmasına kötü ve çok kötü zeminde başlıyorlar. Oradaki binaları sayısal olarak tespit ediyorlar.

O binaların yapısal risk durumunu tespit ediyorlar. Sonra yapısal risk durumu çok kötü olanlar işte diyorlar ya 99 öncesi yapıldı ya 99 sonrası yapılan hiç mi kötü bina yok. 99 öncesi yapılan hiç mi iyi bina yok. Bu toptancı bakış açısı doğru bir şey değil sanki 99 öncesi hep deniz kumu mu kullanıldı? Sanki 99 sonrası hiç mi deniz kumu kullanılmadı?


Binanın risk durumu tarihe bağlı değil. Tamamen o binanın yapılışı ile ilgili malzemelerin vesaire kullanılması ile ilgili değerlendirilmeli diyorsunuz değil mi?

Tabi tabi… Tek tek yapılması yani işte deniyor ya bir kentsel dönüşüm yapacağız. Şimdi kentsel dönüşümü Japonlar bu şekilde yapıyor. Önce diyor ki depremin kuvvetini ne büyütüyor zemin büyütüyor. O zaman ben ne yapmam lazım en kötü zemin yani işte E tipi zeminden başlamam lazım.  O binalarda işte ne bileyim direnci çok düşük olan binaları tespit etmem lazım, önce onu dönüştürmem lazım, sonra ondan daha kötüsü D tipi kötü zemin ya bu şekil en kötüden en iyiye doğru gidiyor. Bu şekilde de ne yapıyorlar kaynaklarını, ulusal kaynaklarını çok doğru kullanıyorlar ve gerçekten bir deprem olduğunda zemine bağlı jeofizikteki direnç tespitine bağlı olarak depremin kuvvetini çok büyük hissettiği için yıkılacak binalardaki insanları kurtarmış oluyorlar.

Evet. Bu bilgi çok önemli önce zemin, kötü zeminler, riskli zeminler ve sonra o zeminler üzerindeki riskli binaların tespiti dediniz. Vaktimizin sonundayız. Son bir dakikanın içindeyiz Sayın Öncel sizin afet haberciliği konusunda eğitimler verdiğinizi de biliyoruz çok önemli bir konu bu belki bununla ilgili son birkaç cümle ile sonlandırabiliriz sohbeti.

Tabi ki Afet haberciliği çok önemli, afeti bilen insanların afet haberciliği programı yapması. Afet ile ilgili afetin yerinde doğru bilgilendirmeler yapması da, gerçekten afeti bilen depremi bilen yapıyı bilen insanlara gerçekten onların doğru bilgi vermesini sağlayıcı doğru sorular sorması ile ilgili ve bu dönem açtığım bir ders vardı. Çok da başarılı oldu sekiz AFAD müdürü ile arkadaşlarımız, afet eğitim alan arkadaşlarımız röportajlar yaptı.  Bunları da yayına dönüştüreceğiz. Afet haberciliği çok önemli. Özellikle TRT İstanbul radyoya afet haberciliği ile ilgili olarak yirmi saatlik program önermiştim Tabi ki bu tür afet haberciliği eğitimini alan insanlar.  Tabi ki afeti bilen insanların bilmediği nokta habercilik haberciliği bilen insanların bilmediği nokta afet…

Evet doğru
Yani haberci olanlara biz afeti öğretirsek afet habercisi olur. Afeti bilenlere haberciliği öğretirsek afet habercisi olur. Ve doğru bir şekilde aktarılmış olur. Halkın bilgilendirilmesi anlamında. O zaman Profesör Doktor Ali Osman ÖNCEL’in aynı isimli sosyal medya hesaplarını takibe çağırıyoruz.

 

Friday, April 8, 2022

AFET: MARDİN

 


Sayın müdürüm hoş geldiniz. Mardin bu kadar hiç yakın olmamıştı önce Mardin'deki okul müdürümüzü içimize kattık.  Şimdi de Mardin'deki AFAD müdürünü içimize katıyoruz. Tabii Mardin'in afet durumu nedir? Risk durumu nedir?  Gerçekten ben de merak ediyorum orada yıkılmaz taş evler var taş evlerle dolu bir Mardin acaba bu depremlerde bir hasar aldı mı?  O taş evler gerçekten depremlerde ayakta kaldı mı? Mardin taş evler modeli acaba Türkiye'deki Depreme dayanıklı şehrin deprem direncini yükseltilmesi bir model olabilir mi? Aklıma bu sorular geldi. katılımınızdan dolayı çok teşekkür ederim ben moderasyon için okul müdürümüz, öğrencimiz Orhan Demir Hocam’a sözü teslim etmek istiyorum. Buyurun, buyurun Orhan Hocam.

Öncelikle iyi akşamlar. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Doğal Afetler Risk Yönetimi Tezli Yüksek lisans Programına hoş geldiniz. Sismoloji Profesörü Sayın Ali Osman Öncel Hocamızın genel koordinatörlüğünde,  ben moderatör Orhan Demir ve Mardin AFAD İl müdürümüz Sayın Davut ESEN hoş geldiniz. İyi akşamlar

Teşekkür ediyorum ben de herkese saygılar sunuyorum hayırlı ramazanlar diliyorum.

Çok teşekkürler. Oruç vakti sizi geciktirdiğimiz için öncelikle özür diliyorum.  Davut ESEN kimdir? Kendinizi tanıtır mısınız?

1965 Mardin Doğumlu. İlkokul, Ortaokul ve lise tahsilini Adana’da, Üniversite tahsilini Erzurum Atatürk Üniversitesinde yapmış. 1990 yılın İlçe Sivil Savunma Memuru olarak mesleğe başlayan, 2007 yılında İl Sivil Savunma Müdürü olan, 2009 yılında da Mardin İl Afet Müdürü olan evli ve 3 çocuk müdürü olan bir memurdur.

Sahada ki bir eleman olarak AFAD Tatbikatları hakkında bilgi verebilir misiniz?

 AFAD tatbikatları şimdi biz görevlerimizi yapmak için seferberlik ve savaş hali zamanında afetler zamanında biz görevlerimizi yapabilmek için planlamalar yapıyoruz.  Eskiden birçok plan vardı. Daha sonra bunu da sadeleştirdik tek çatı altında topladı ve Türkiye Afet Müdahale Planı adını verdi. İllerde de İl Afet Müdahale Planları yapıldı. Bu İl Afet müdahale planları yapıldıktan sonra biz yılda en az bir kez bunların tatbikatlarla uygulanabilirliğini deniyoruz yani şöyle bir örnek vereceğim affınıza sığınarak bir kişiye siz ne kadar arabayı şu şekilde kullanacaksınız, kağıt üzerinde öğretirseniz ezberletirseniz de ama o kişiyi arabayı kullanmadıktan sonra siz istediğiniz kadar debriyaja basacaksınız boşa alacaksınız sonra vitese alacaksınız sonra ayağınızı debriyajdan kaldırıp yavaş yavaş gaza basacaksınız… İstediğimiz kadar anlatalım uygulamasını yapmadıktan sonra öğrenmiş olmuyor.

Biz de biz uygulama her zaman afetler olmuyor. Bu sefer yaptığımız bu planların uygulanabilirliğini görmek için tatbikatlar yapıyoruz.  Masa başı tatbikatları yapıyoruz saha tatbikatları yapıyoruz işte bu saha tatbikatlarında tahliye tatbikatı kurtarma tatbikatı arama kurtarma tatbikatı gibi tatbikatlar yapıyoruz ve kampta görevli olan kurumlar yani hizmet grupları bunlarda görevlerini ifa ediyorlar aksaklıklarımız ortaya çıkıyor. Bu şekilde yarın o bir gün bir afet meydana geldiğinde en az hatayla görevimizi nasıl yapacağımızı denemiş oluyoruz.

Teşekkür ederiz Sayın Müdürüm. 

Peki, şu anda yürütülmekte olan ne gibi projeleriniz var?

-AFAD tatbikatları şimdi biz görevlerimizi yapmak için seferberlik ve savaş hali zamanında afetler zamanında biz görevlerimizi yapabilmek için planlamalar yapıyoruz.  Eskiden birçok plan vardı. Daha sonra bunu da sadeleştirdik tek çatı altında topladı ve Türkiye Afet Müdahale Planı adını verdi. İllerde de İl Afet Müdahale Planları yapıldı. Bu İl Afet müdahale planları yapıldıktan sonra biz yılda en az bir kez bunların tatbikatlarla uygulanabilirliğini deniyoruz yani şöyle bir örnek vereceğim affınıza sığınarak bir kişiye siz ne kadar arabayı şu şekilde kullanacaksınız, kağıt üzerinde öğretirseniz ezberletirseniz de ama o kişiyi arabayı kullanmadıktan sonra siz istediğiniz kadar debriyaja basacaksınız boşa alacaksınız sonra vitese alacaksınız sonra ayağınızı debriyajdan kaldırıp yavaş yavaş gaza basacaksınız… İstediğimiz kadar anlatalım uygulamasını yapmadıktan sonra öğrenmiş olmuyor.

-Biz de biz uygulama her zaman afetler olmuyor. Bu sefer yaptığımız bu planların uygulanabilirliğini görmek için tatbikatlar yapıyoruz.  Masa başı tatbikatları yapıyoruz saha tatbikatları yapıyoruz işte bu saha tatbikatlarında tahliye tatbikatı kurtarma tatbikatı arama kurtarma tatbikatı gibi tatbikatlar yapıyoruz ve kampta görevli olan kurumlar yani hizmet grupları bunlarda görevlerini ifa ediyorlar aksaklıklarımız ortaya çıkıyor. Bu şekilde yarın o bir gün bir afet meydana geldiğinde en az hatayla görevimizi nasıl yapacağımızı denemiş oluyoruz.

Teşekkürler. Ulusal gazetelerin birinde Mardin AFAD olarak gerçeği aratmayan deprem tatbikatlarının okulda yapıldığını okumuştum. 

  • Gerçeği aratmayan deprem tatbikatı nasıl yapıyoruz? 
  • Bununla ilgili bilgi alabilir miyim?

Şunu şöyle yapıyoruz yani Türkiye afet müdahale planında ilimizin riski belirlenmiş ve ilimizin etkilenebileceği durumlar ortaya konulmuş.  Biz de ona göre bir senaryo yazıyoruz bu senaryoda kurumlara görev veriyoruz ve bazen haberli bazen habersiz bunu uygulamaya geçiriyoruz saatte tutuyoruz kurumların ne kadar bu işi yapabildiklerini ne kadar hazır ola bildiklerini deniyoruz. Bizim ilimiz depremden fazla etkilenen bir il olmasa da ama bizde de sel olayları var bizde kaya düşme tehlikeleri var Bizde en çok göç hareketleri özellikle geçmiş geçen 10 yılda Suriye'den ilimize çok akın oldu. Göç, nüfus hareketleri oldu, inanın belki Yüzyıl boyunca planlarda tatbikatlarda öğrenemeyeceğimizi bu göçle öğrenmiş olduk ve çok daha büyük faydası oldu. Sıkıntılar çektik zorluklar çektik ama biz tatbikattan çok uygulamasını da yapmış olduk bu Suriye'den gelen sığınmacılar. Sığınmacılara verdiğimiz hizmetlerden dolayı.  İlimizde 3 tane kamp kurmuştuk o zaman adına işte geçici barınma merkezleri diyoruz hala bunları koruyoruz yarın öbür gün Allah göstermese ülkemizin herhangi bir köşesinde bir olay olduğunda zaten bu vatandaşlarımız orada barınamaz hem Psikolojik olarak hem diğer nedenlerden dolayı bunları belki buraya naklederiz. Burada barındırır rahat ettiririz diye bu kamplarımızı hazırda bekletiyoruz. İnşallah lazım olmaz.

İnşallah hocam. Peki, Doğal Afetler dışında kurtarma çalışmalarınız oluyor mu? Örnek verebilir misiniz?

Evet. Biz günlük hayatta itfaiyenin müdahale ettiği ve baş edemediği trafik kazalarına yardıma da gidiyoruz, kayıp vakalarına da gidiyoruz, boğulma vakalarına gidiyoruz. Yani sürekli personelimizi hazırda tutmak için günlük hayatta bu olaylara da müdahale ediyoruz Hatta son zamanlarda işte bazen vatandaşlarımız afattan çok böyle daha fazla şeyler istiyor keçisi dağa kaçıyor indiremeyince fazla da uğraşmıyor AFAD’ı arıyor keçimi kurtarın diye bu gibi olaylarda karşılaşıyoruz.

Çok güzel. Peki, Afet öncesi hazırlık çalışmalarından örnek verebilir misiniz?


Afet öncesinde biz personellerimizin az önce de belirttiğim gibi afetlerde sürekli hazır tutmak için     yani sürekli olmadığı için bu afetler personel bazen gevşeyebiliyor. Biz bunları hazır tutmak için     günlük haftalık ve aylık eğitimlerimiz var. Bu eğitimlerde biz araç-gereç malzememizi deniyoruz ve sürekli bunları hazırda tutmak için bu hazırlıkları yapıyoruz zaman zaman daireyi arayıp şurada böyle bir olay oldu, ben onlardan önce oraya gidiyorum ben onların oraya gelişini de izliyorum bu şekilde birbirimizi deniyoruz ve bu hazırlıklarımızı yapıyoruz.

Evet müdürüm. Peki, Afet esnasında yapılan çalışmalardan örnek verebilir misiniz?

Afet esnasında ise bizim Afet ve Acil Durum Merkezimiz var bizim burada 24 saat açık. Olayları oraya ihbar ediliyor, Bu ihbarlar gelince bizim nöbetçi personellerimiz var nöbet tutuyoruz arama kurtarma personeli. Bunlar hemen olay yerine müdahale ediyoruz, intikal ediyorlar. Ve Kurtarma çalışmalarına işte sel ise selde mahsur kalanları kurtarmaya başlıyorlar. Eğer gücümüzün yetmediği durumlarda bize en yakın olan destek il Diyarbakır’dır. Diyarbakır'da Birlik var bizim 8 arama kurtarma personelimiz var Diyarbakır'ın kadrosu yüzdür yani bir saatlik mesafededir. Gerçi Jandarma, Emniyet ve STK’nın gönüllü arama kurtarma personelleri de var onlardan da yararlanıyoruz. Ama böyle çok sıkıştığımız, tıkandığımız noktalarda Diyarbakır'dan yardım talep ediyoruz baş edemediğimiz olaylarda 1 saat içerisinde onlar da intikal ediyorlar ve bu şekilde olaya müdahale ediyoruz olay sonlandıktan sonra gerekiyorsa bu sefer iyileştirme çalışmalarına başlıyoruz kurtarma çalışmalarından sonra.

Peki,  yaşadığınız ilginç sizi etkileyen unutamadığınız bir anınız var mı?

-Daha Afad kurulmadan önce 2006 yılında ben Sivil Savunma Müdürüydüm. Yine o zaman Arama Kurtarmalara biz bakıyorduk. 30 Ekim 2006 yılında çok aşırı yağışlar meydana geldi özellikle Diyarbakır tarafında hatta o zaman Çınar ilçesi Diyarbakır'ın Çınar ilçesi resmen ikiye bölündü.  Ne biz Diyarbakır tarafına geçebildik ne Diyarbakır Mardin tarafına geçebildi. Diyarbakır valisi bizim valiyi aradı kendilerine bağlı olup yalnız Mardin tarafında kalan bir köyde büyük bir sıkıntı olduğunu oraya intikal etmemizi rica ettiler. Arkadaşlarıma aldım gittim köyün ortasında resmen dere akıyor sel olabildiğince hızlı akıyor. Tam selin ortasında da Kerpiç bir ev vardı.Hiç unutmuyorum bir yaşlı dede, nine, iki tane de torunları vardı bağrışıyorlar çatıya çıkmışlardı. Köyde elektrik yok. Aydınlattık çevreyi ama yani zamanla yarışıyoruz her gelen dalga Kerpiç duvarları biraz daha eritiyor, yüreğimiz gerçekten ağzımıza geliyordu. O zaman artık ben de Vali Bey'i aramışım özel idareden ne kadar iş makinesi varsa 10 dakika içerisinde burada olmasa 4 kişiyi kaybedeceğiz diye böyle bağırmışım, kendimi de kaybetmişim. oraya yakın karakolda bir kepçe vardı geldi kepçe ağzıyla çatıdan iki yavruyu iki tane de büyüğümüzü aldı, inanın oradan ayrılmadan daha o ev çöktü nereye gitti nasıl oldu görmedik ve ilk kez orada o zaman bizim kurumun işe yaradığını kendi gözlerimle görmüş oldum. Biraz böyle hep kağıt üzerinde kalıyordu, hep tatbikatlarda kalıyordu. O gün onları kurtardık o anı hiç unutamıyorum.

  • Yüreğinize sağlık. Peki, 2021 yılı Türkiye Afet eğitim yılı ilan edildi. 
  • Bu konu ile ilgili bilgi verir misiniz? 
  • Bununla ilgili çalışmalarınız var mı?

Benden önceki Hilal hanımın söylediklerine biraz atıfta bulunacağım. Gerçekten hani olay olmadan biz bazı şeylerin farkına varamıyoruz. Ne kadar anlatsak ne kadar çizsek hep böyle olmayacakmış gibi duruluyor, fazla böyle farkındalık yaratamıyoruz. Bu eğitim seferberliği İçişleri Bakanlığınca bu yıl eğitim seferberliği ilan edildi ve gerçekten seferber olduk bunda amacımız: halkımızda farkındalık yaratmak ve halkın bu konuda bir şeyler öğrenip halkımızın yaşadığımız coğrafyada olabilecek afetler sırasında riskler sırasında hem kendilerini koruyabilmeleri görebilecekleri zararları en aza indirmelerini sağlamak için uğraşıyoruz bu sene. Şanssızlık bu ya bu sene de pandemi yüz yüze eğitimlere gidemiyoruz fazla.

Gerçi biz köy köy dolaşıp taziye evlerinde camilerimizde ve okullarımızda eğitim yoksa köy halkını toplamaya çalışıyoruz öğrenci ve öğretmenlerimize EBA sistemi üzerinden ulaşmaya çalışıyoruz.

Üniversitemizde protokol hazırladık.  O protokol üzerinden yine çevrimiçi eğitim vermeye çalışıyoruz ama inanın uzaktan eğitim ne kadar hani fazla kişiyi ulaşabiliyorsak da yüz yüze eğitimler daha faydalı olduğu için biz ikinci devre yani yılın ikinci yarısında belki bu pandeminin bu vakaların biraz azalmasıyla biz yüz yüze eğitimi tekrar yinelemeye çalışıyoruz. Şu anda uzaktan eğitimle götürüyoruz işi ama o zaman inşallah sonbaharda vakalar azalırsa yüz yüze eğitimle bunu pekiştirmek istiyoruz.

Evet Mardin’imizde fazla deprem riski yok ama selde çok zarar görüyoruz, ilk yardım dersi vereceğiz bizim burada yazın. Çatılarda, damlarda, tahtlarda uyuyor bir çocuk düştüğünde, boğazına bir şey kaçtığında ,yılan soktuğunda… En azından doktora götürünceye kadar sağlık kuruluşuna veya ambulans gelinceye kadar o anne baba ne yapacak? Bunları bile öğretebilirsek bunlar bu konuda bile farkındalık yaratabilirsek çok faydalı olacağını düşünüyoruz benim bir eğitim uzmanım var ,8 tane de arama kurtarma teknisyeni var diğer personelleri de eğitmen olarak yetiştirdik ve sahaya onları gönderdik. Hepimiz bu sene inşallah Türkiye geneli 51 milyona ulaşılmaya çalışılıyor. hedef elli bir milyon bizim ilimizin nüfusu 850.000 bizde en az 550 bine ulaşalım diyoruz. Belki 550 bine böyle bire bir eğitim veremeyeceğiz ama en azından şehrin meydanlarındaki bir hareketli billboardlar da küçük filmler yayınlatıyoruz, resmi kurumlarımızın web sitelerinde küçük küçük filmler koyuyoruz işte birey ve aile için işyerleri için afet filmleri koyuyoruz. Ulaşabildiğimiz radyo programları yapıyoruz. Bizim burada yerel televizyon yok ama yerel radyolar var bu şekilde herkese ulaşmaya çalışıyoruz. Yani başımıza bir olay gelmeden bu olayı bu farkındalığı yaratabilirsek kendimizi başarılı olmuş sayacağız. İnşallah bu konuda başarılı oluruz diye düşünüyorum.

    • Müdürüm son bir soruyla sizi rahatsız edeceğiz. AFAD gönüllüsü ne demek?
    • Neden bir AFAD gönüllüsü olmalıyım?  
    • AFAD gönüllüsü olursam ne tür çalışmalar ve faaliyetler beni bekliyor?

Şimdi Aslında en çok gönüllünün bizim ülkemizden çıkması lazım. Bunun sebebi de şöyle açıklayabilirim. Çünkü yapılan istatistiklere göre arama-kurtarma çalışmalarında enkaz altında veya diğer olaylarda kurtarılanların %5’ini ancak profesyonel arama kurtarmacılar kurtarıyormuş. Geri kalanların hepsini oraya en yakın halkımız konu komşu tarafından kurtarılıyor. Birde halkımız zaten yardımsever bunu yapmak istiyor, madem kurtarılanların çoğunu konu komşu yakındakiler kurtarıyorsa ve halkımızda yardımseverse bunlara bu eğitimleri verelim zaten doğal olarak hepimiz gönüllüyüz bu gönüllü olarak çalışan vatandaşlarımıza biraz daha bilgilendirme eğitimle onları daha bilinçli bir arama kurtarmacı yaparak bu işi daha verimli hale getirebiliriz. Yani gönüllü kişi bu işi gönül rızasıyla hiçbir karşılık maddi menfaat beklemeden afet ve acil durum çalışmalarına katılmak isteyen kişilerdir.

Dediğim şekilde yani bizim gönüllü sayımız ne kadar çok artarsa zaten vardır da ne kadar bilgilendirirsek bu gönüllerimizi o kadar çalışmalarında fayda sağlamış olurlar kurtardıkları kişilere. Belki daha az zararla kurtarmış olurlar. Gönüllülük sistemimizde iki üç yıldan beri devam ediyor çalışmalarımız. Ama şu eksiğimiz var: Yani bunun yasal mevzuatla, bunun temeli doldurulması lazım şu anda bir gönüllü bir çalışmaya katıldığı zaman o gönüllünün parmağı kırılırsa, ne bileyim bir zarar görürse… En azından bunların da hani telafi edileceği zarar görmeden veya zararının karşılanabileceği yasal bir düzenleme yapılırsa.  Bununla ilgili çalışma olduğunu biliyorum ama bir an önce sonlandırılırsa bu gönüllülük aşamasında da amacımıza ulaşmış olacağız inşallah.

Çok teşekkür ediyorum sözü ben sözü genel koordinatörümüz Profesör Ali Osman Öncel hocamıza bırakıyorum.

Ben teşekkür ediyorum

Öncelikle Ben teşekkür ediyorum. Afat müdürüme ve İstanbul'da radyomuzun çok değerli yapımcısı Hilal Hanım’a gerçekten bir tarafta afetin içinde bir tarafı da haberin içinde iki değerli konuğumuzu bir haberde buluşturduk. 

İlk defa böyle dışarı açık bir yayın yapıyoruz arkadaşlarımız tabii ki bir afet habercisi olmak istiyorlar. Hilal Hanım’ın açmış olduğu yolda Mardin'de Ankara'da Eskişehir'de Çanakkale'de afet haberciliği yapmak istiyorlar oradaki yerel radyolarda Hilal Hanım’ın oluşturmuş olduğu o soru setinin bizler üzerinden geçiyoruz. 

Afet Bilimi ve Sismoloji ile o soruların nasıl içerik olarak şekil olarak daha da ileri götürebiliriz konusunda kafa yoruyoruz, soru setlerimizi biz hazırlıyoruz, elimizde bir afet ve Sismoloji soru bankamız oluşuyor.  Çünkü amacımız aynı soruları sormak değil, afet bilimi sismoloji ve jeofizikte bu soruları bizler nasıl daha bilimsel daha evrensel düzeye çıkartabiliriz. Bunun peşindeyiz bu soru bankamızı tüm AFAD müdürlerimiz de paylaşabiliriz. Bu soruları sizler sorabilirsiniz kendi bulmuş olduğunuz tabii ki üniversitedeki uzmanlar Mardin’deki afet durumunu daha iyi bilir Ben Mardin'deki insanlara Afet bilimini ve sismoloji anlatsam Mardin’i bilmediğim için gerçekten çok doğru bir durum olmaz. Özellikle iki arkadaşımız bugün afet haberciliği yaptı. Hilal Hanım performanslarını nasıl buldunuz? 

İki arkadaşımız da ilk defa böyle bir canlı yayında soru hazırladılar soruları sordular. Dikkatimi çeken Cansu hiç giremedi müdahale edemedi neredeyse. Cansu bir soru ile bitirecekti programı. Siz ne tavsiye edersin arada bir agresif olması lazım ne yapması lazım.

HA: Aslında böyle konuklu programlar için mesela ben kendim için söyleyeyim bir radyocu için en önemli konuk konuşkan konuktur. Konuşan konuktur çünkü bazı konuklarımıza soruları ilettiğiniz zaman bize bir cümle veriyor sonrasında susuyor.  Biz ondan onların cevaplarını alabilmek için aynı soruları çok değişik yöntemlerle soruyoruz.  Ben biraz bunun sıkıntısını da bildiğim için ben de biraz fazla konuştum. Onun da farkındayım ama onun dışında sorular gayet iyiydi, sorular gayet yeterliydi ve çok daha iyi sorular olduğunu soru havuzunuzda çok daha iyi sorular olduğuna kesinlikle eminim. Zaten böyle bir uzmanlık gerektiren bir alanla alakalı bir habercilik gazetecilik yapılıyorsa bununla alakalı cüzi miktarda da olsa bir eğitimin alınması gerektiğini ben düşünüyorum. Sizler bu işin uzmanı olarak eminim bizlerin yani sadece belli tezler makaleler ya da haberler okuyarak videolar izleyerek öğrenmeye çalışan bizlerden çok daha önemli noktaları değineceğinizi de ben düşünüyorum. O yüzden eminim ki çok çok daha güzel sorular da vardır o havuzda.

Hilal Hanım 2021 yılı afet eğitim yılı ilan edildikten sonra sizin bu Podcast’lerin 2021 yılında kullanılabilirliği kullanılabilirlik oranı arttı mı tıklanma sayısında bir oran var mı ya da AFAD müdürlerimizi bu elinizde ki arşiv ile ilgili bilgilendiriyor musunuz? 

Gerçekten müthiş bir hazine arkadaşlarımız, anlattıkça bakıyorum uzmanların cevapları bir başka, sorular gerçekten bir başka. 

Böyle bir bilgilendirme 81 ilin AFAD İl Müdürlüğü'ne yolladınız mı? 

Çünkü bu tür 26 programın çekilmesini ne kadar zor olduğunu ben de biliyorum çünkü Çanakkale'den geldim. Sizin programınıza katılmak için bunu ses kaydı var bilmem öncesi var sonrası var işte gelişi var götürüşü var nedir bu konuda bir işbirliği yaptınız mı İçişleri Bakanlığı'na bizim elimizde böyle bir 26 bölümlük afet eğitim Podcast yayını var dediniz mi yoksa öyle bekliyor musunuz?

HA: Hayır demedik bununla alakalı herhangi bir reklam yapmadık. Sadece program yayınlandığı sırada program tanıtımlarımız radyoda dönüyordu ama geçen sene bu pandeminin başında mart ayından önce sanırım ocak ayı olabilir, İstanbul radyosu Afad’la bir işbirliği içine girdi.  İstanbul Afad’da bizler ayda 2 defa hatta Günebakan ekibi olarak bizim programımızda Afad kendisine bir stüdyo kurmuş. İstanbul'da biz ayda 2 defa gidip kendilerini program yayını gerçekleştirecektik. Bununla alakalı ama hemen sonrasında maalesef pandemi işin içine girdikten sonra bizler stüdyoya kendi stüdyomuza kapandık. Konuklarımıza da sadece telefon aracılığı ile iletişim kurarak yayınlarımızı gerçekleştiriyoruz Şu an için Afad ile çalışmamız askıya alındı tekrar ne zaman biz bu çalışmaya devam edeceğiz, onunla ilgili net bir bilgim yok açıkçası. Aslında dediğiniz gibi evet, hani, siz bu işin uzmanı olarak daha net görebiliyorsunuz bunun daha çok insana daha çok kitleye ulaşması için bir çalışma yapılabilir.  Ben bununla ilgili öncü olmaya çalışacağım Bununla ilgili bir haberdar edeceğim.

Evet, Mardin Afad Müdürümüzün haberi oldu artık bilemiyorum. Mardin AFAD il müdürümüz ne yapar biz kullanıyoruz gerçekten dersimizi neredeyse dönemi bu podcast ile tamamladık onlar olmasaydı ne yapardık bilemiyorum.  

Evet, Sayın İl Müdürüm Siz ne diyorsunuz? Böyle bir arşiv var. 26 programlık her biri 20 dakikadan oluşan 26 farklı… Japon'u var, benim danışman hocam var ,psikoloğu var ,ruh bilimcisi var… Sizler bu tür hap şeklinde yani hap şeklinde bir afet eğitim programı İstanbul radyoda var. Bunu da size bu program vesilesi ile bildirmiş olduk buradan nasıl bir proje çıkabilir Mardin için.

Sayın hocam bu sene eğitim seferberliğinin yanı sıra biz çok önemli bir çalışma daha yapıyoruz İrap denilen bir çalışma İl Afet Risk Azaltma Planları yapılıyor. Tüm Türkiye'de tüm illerde biliyorsunuz malumunuz olduğu üzere siz bu konuda uzmansınız geçmişi daha iyi bilirsiniz. Hep olay olduktan sonra maalesef işin içine giriyorduk. Şimdi bu AFAD kurulduktan sonra bu sene şöyle bir planlama yapılıyor, illerimizde ileride olabilecek afetleri ortaya koyuyoruz. Hangi afetler olabilir, bu afetlere şimdiden risklerini azaltmak için bertaraf etmek için hangi önlemler alınabilir ve bu önlemler hangi takvimle hangi kurumlar tarafından alınacaktır diye bir planlama içerisindeyiz. Bunu da Eylül ayı sonu itibari ile tüm Türkiye'de bitmiş olması lazım. Geçen sene 7 pilot ilde yapıldı bu sene geriye kalan 74 ilimizde bu çalışma yapılıyor. Bu çalışmanın içine biz özel kurumları, üniversitelerimizi yani bu işle alakalı bütün odaları davet ediyoruz. Yeter ki bize fikir versinler, bu planlamada bu fikirlere çok ihtiyacımız var. Bu nedenle bu çalışmadan çok faydalanacağımızı düşünüyorum ve bizim için bir hazine olacağını düşünüyorum. Çünkü az önce arkadaşlarımız söyledi biz bazı kurumları çağırıyoruz yani inanın ağızlarından kelime alamıyoruz. Diyoruz ki Mardin'de hiç geçmişte bir olay oldu mu afet oldu mu? Oldu. İllerden ne olabilir yani nasıl bir şey olabilir bu olay nerelere etkileyebilir hiç mi bir öngörünüz yok. Bize bir fikir böyle bir çalışma varsa hazırda balıklama atarız Sayın hocam.

Ama sayın müdürüm o çalışmaya ulaşmanız için Hilal Hanım’dan istemeniz lazım. Bize linki  verdi. Haberimiz oldu yoksa ulaşılabilir bir şey değil. Google'dan yazınca bulamıyorsunuz. O gerçekten bize özel bir şeydi alma bilemiyorum genel olabilir mi? Buyrun Hilal hanım.

HA: Google'a bir Türkiye gerçeği deprem Podcast yazıldığında ilgili link çıkıyor. Ama tabi bunun bir duyurusunu yapmadıktan sonra kimsenin de haberi olmaz. O konuda haklısınız.

Sayın Müdürüm şimdi zaten Sayın Hilal Hanım Afad Müdürlerinin bir WhatsApp grubu vardır.

Müdürüm şimdi onu hemen paylaşır, 81 il duyar yani hiçbir sorun yok.  Sayın müdürüm benim de Youtube kanalında tüm derslerimin YouTube videoları var. Afet Haberciliği dersleri, Sismoloji afet yönetimi dersleri bunları da tabii ki istediğiniz kadar kullanabilirsiniz. Bu da tabii ki açık bir arşiv. 

Her hoca açmıyor tabi ki her grup açmıyor. Bizler açık çalışıyoruz, derslerimizi de projelerimizi de açık yapıyoruz. Öncelikle bu programa katıldığınız çok teşekkür ediyorum. İstanbul'da da iftar vakti yaklaşıyor bizler de Hilal Hanım’la Beylikdüzü’nde yaşıyoruz. O nedenle hepinize katılımınızdan dolayı gerçekten teşekkür ediyoruz. 

Tabi Mardin'de bize düşen bir görev olursa her zaman ulaşılabilir bir durumdayız görüyorsunuz kamerayla ulaşılabilir bir durumdayız. Bu pandemi bize ulaşılabilir olmayı öğretti. Bu pandemi öncesinde gelişimiz gidişimiz oldukça zordu ama pandemi sonrası bu tür teknolojiyi kullanmayı da öğrendik şu an bu tür eğitimleri vermek daha kolay. 

Pandemi sonrası olduğu için hocamız üniversitemize öğrenci olabildi. Onun dışında öğrenci olmak için bizim Çanakkale'ye gelmesi gerekiyordu. Pandeminin de böyle faydaları var Sayın müdürüm, Sayın Hilal Hanım inşallah bu imkânları kullanalım ikiniz de çok rahat katılabildiniz. 

Görüntü mükemmel ses kalitesi mükemmel hepinize teşekkür ediyorum izniniz olursa bu yayını YouTube'a yüklemek istiyorum sizden de izinli olarak. Çok teşekkür ederiz hepinize iyi akşamlar diyorum, arkadaşlarımızı tebrik ediyoruz.


AFET : İSTANBUL

 











AFET : DÜZCE


Düzce AFAD Müdürü sayın Ali KARTAL’a yoğun temposu arasında bize zaman ayırıp aramızda olduğu için teşekkür ediyorum. Düzce son haftalarda öne çıkan illerimizden birisi. Çünkü Düzce’de olan bir deprem İstanbul'un taşını toprağını salladı. 

İstanbul’lu depremi hissettim diye raporlar verdi. Doğal olarak deprem sonrası Düzce'deki durumla ilgili görüntüler oldukça endişe vericiydi. Düzce 12 Kasımda 1999 Mw=7.2 büyüklüğünde bir deprem ile sarsıldı. Hayatımda ilk defa Düzce depremini İstanbul Sefaköy'de dalga dalga yerin yüzeyini nasıl dalgalandırdığını gördüğümde otobüs bekliyordum. 

İlk gördüğüm ve gözlemlediğim depremlerden birisi, yerin nasıl depremde böyle deniz dalgası gibi inişli çıkışlı hareket halinde olduğunu gördüğüm tek deprem olarak hafızalarımda kazındı. O nedenle de Düzce depreminin benim için çok önemli bir yeri var çünkü deprem Düzce'de ama ben İstanbul'dayım ve yer dalga dalga iniyor ve çıkıyor olması çok endişe ve korku verici bir durumdu. 

Depremin büyüklüğü o zamanlar 1999 yılında Mw=7.2 büyüklüğünde bir deprem ama yakın zamanda geçen haftalarda meydana gelen depremin büyüklüğü Mw=5 ila Mw=5.2 yani enerji olarak 900 kat daha küçük olan bir deprem meydana gelmesine rağmen yine İstanbul'da insanlar tedirgin oldu. Bugün Afet Haberciliği çalışmamız da üç moderatör öğrencimiz var ana moderatör de Ezgi Sezer arkadaşımız toplantıyı yönetecek. Ben tekrar AFAD müdürüme teşekkür ediyorum ve ana moderatörlük görevini bu yürütmesi için Ezgi Sezer arkadaşımıza sözü veriyorum.

Herkese merhaba bugün 2 Aralık 2021 bugün Düzce ilimizde afet risk azaltma çalışmalarından bahsedeceğiz. Koordinatörümüz Profesör Doktor Ali Osman Öncel, konuğumuza bizi kırmayıp katıldığı çok teşekkür ediyoruz, Düzce AFAD il müdürümüz Ali Kartal aramızda ve biz de Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Doğal Afetlerin Risk Yönetimi anabilim dalı yüksek lisans öğrencileri ben Ezgi Sezer, Sıbgatullah Yılmaz ve Nurlan Mammadov da moderatör olarak hep birlikte etkinliği devam ettireceğiz. Sorular hazırladık onları AFAD il müdürümüze yönelteceğiz. 

  •  Öncelikle Ali Kartal müdürüm kendinizi tanıtabilirmisiniz?

Tabi, ben Düzce doğumluyum, ilk ve orta öğrenimimi Düzce ilinde tamamladım. Düzce o tarihte Bolu iline bağlı ilçeydi. Üniversite öğrenimini de Yıldız Teknik Üniversitesi Jeodezi ve Fotogrametri yani Harita ve Kadastro Mühendisliği Bölümü'nü bitirerek mezun oldum. Sonra ki dönemde yerel yönetimler dikkatimi çekmişti. Önce işe yerel yönetimlerde başladım. Kocaeli Kuruçeşme Belediyesi'nde bir dönem çalışmam var. 2-3 yıl gibi askerlik öncesi ve askeri sonrası olmak üzere. Daha sonra Düzce'de bir yıl Cumayeri Belediyesi’nde yine son olarak sonra Gölyaka Belediyesi'nde 6 buçuk yıl ki biraz sonra belki de adı da sıkça geçecektir. 1999 Marmara depreminin doğu ucu ve depremden çok ağır etkilenen bir ilçe Gölyaka. Ben bu belediyede mühendis olarak çalışma hayatımın 1 inci yılı henüz dolmuşken 1999 depremi ile karşılaştım. Akabinde de 2004-2009 arası Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünde Mühendislik, Şube Müdürlüğü, Müdür Yardımcılığı gibi görevlerim oldu. 2009 yılında 5902 sayılı Kanun ile AFAD’ın kurulmasıyla bu kuruma geçtim ve AFAD da göreve başladım. 2009 yılının sonundan bu yana AFAD da ki görevimizi il müdürü olarak devam ettiriyorum. 17 Kasım 2021 tarihli Düzce depreminin hemen sonrasında programınıza beni konuk ettiğiniz için ben de size teşekkür ediyorum. Daha önce hocamla da bir iki defa görüşmüştük, afet haberciliği programı yapımı konusunda. Ancak daha sonra Düzce depremi olunca Düzce ile alakalı risk azaltma, afet yönetimi gibi konularda biraz daha teknik bir görüşme, ders yapabilir miyiz talebini sevinçle kabul ettim. Sizin gibi ilgili öğrenciler, Ali Osman gibi hocam olduktan sonra her zaman biz elimizdeki bilgi tecrübe ne varsa sizlere yansıtmaya her zaman çalışırız inşallah.

Çok teşekkür ediyoruz ve il müdürümüzün bize katkı sağlaması gerçekten bizim için çok mutlu edici, kırmayıp katıldığınız için teşekkür ederiz. Ali Osman hocam sizin paylaşmak istediğiniz bir şeyler var mıydı?

Ben teşekkür ediyorum Sayın Müdürümün açıklamalarına ve sizin hazırladığınız sorulara vereceği cevapları heyecanla bekliyorum. İnşallah toplantı sonunda bir değerlendirmeyi birlikte yapacağız. Teşekkür ederim.

Teşekkürler o zaman ilk sorumuza geçiyoruz. 

  • Öngörülen bir deprem miydi başlığı altında, 17 Ağustos 1999 Depremi sonrası MTA-Ankara Üniversitesi tarafından hazırlanan Düzce Alternatif Yerleşim Alanlarının Jeolojik İncelemesi" adlı raporda, Adapazarı-Düzce arasında deprem riski artan faylar olarak Düzce fayının hangi bölümü öngörülmüştü?

Güzel soru için teşekkür ederim. Bu soru ile ilgili ilginç bir hatıram var. Hocam’da hatırlar, 1999 Düzce depreminden sadece bir gün önce 11 Kasım 1999 tarihinde Sakarya Akyazı’da deprem oldu. Büyüklüğünü de Mw=5.7 diye hatırlıyorum. Mesai bitim saatine yakındı. Günün işlerini toparlayıp iş yerinden çıkmaya hazırlanırken saat 17 civarında olmuştu bu deprem. O gün MTA’dan bir kitap geldi ama inceleme fırsatım olmadı. Depremi yaşadık birkaç gün sonra işe gelince kitabı inceledim, orada Düzce ile alakalı bölümde bir cümle dikkatimi çekmişti. 1999 Depreminin Gölcük den başlayıp bir tarafı Yalova bölgesine doğru denizin altına doğru kırılması var, bir tarafı da Sakarya Arifiye, Arifiye’den sonra da Gölyaka’yı kapsayan üç kırılmanın meydana geldiğinden bahseden  bir cümle  vardı. Bu 17 Ağustos 1999 Doğu Marmara depreminde meydana gelen kırılmanın Düzce fayına bir enerji yüklediği ve yakın gelecekte Mw=7 büyüklüğünde bir depremin Düzce’de yaşanma ihtimalinin çok arttığından bahsediyordu. O kitap bana geldikten ve henüz okuyamadan 1 gün sonra Düzce depremini yaşadım. Düzce fayı aslında 73 km’dir ve bu fayın 30 km’lik kısmı 17 Ağustos 1999 depreminde kırılmıştır. Hendek- Gölyaka ilçeleri arasındaki kısım ve bu 30 km kısmı özellikle Gölyaka merkezinin tamamına yakın yıkılmıştır. Depremden sonra Düzce ye gelen yardım ve arama kurtarma ekiplerinin en çok ziyaret ettiği nokta olmuştur. Çok büyük bir yer değil Gölyaka ilçesi, 1km - 1.5km uzunluğunda bir cadde ve cadde üstünde tüm binaların birbirine kavuştuğunu görmek çok acıydı. O depremden 87 gün sonra işte bu deprem öngörülmüştü ama siz de biliyorsunuz o deprem bugün hala olmayabilirdi. Siz de biliyorsunuz depremler öngörülür, işte İstanbul içinde konuşuluyor Doğu Anadolu fayında meydana gelen depremlerden hemen sonra her gün bir hocamız televizyonda çıkıp özellikle bölgemizde bir deprem meydana geldiğinde şuralarda, bu ilde riskler arttı diyor. Ama bazen bu depremler bu tür tespitlerden çok kısa zaman sonra  olduğu gibi bazen de 10-20-30 yıl hatta 50 yıl süre geçebiliyor. Depremlerin meydana geliş periyotlarına baktığımız zaman 100, 150, 200 yıllık zamanlar çok uzun bir zaman değil. Düzce depreminin bu kitap basıldıktan çok kısa zaman sonra, hatta bana ulaştıktan 24 saat geçmeden olması enteresan bir tecrübe olmuştu benim için. 17 Ağustos depreminin doğu ucu olan Gölyaka ilçesi Efteni gölü civarı 12 Kasım depreminin başlangıç noktası yani başka bir deyişle yeni depremin batı ucu olmuştu. Düzce fayının 73 km’den kalan 43 km’lik kısmı Bolu Dağı tüneli mevkiindeki Elmalık köyüne kadar kırıldığı kesin. Elmalık bölümünden sonraki kısmın kırılıp kırılmadığı ile ilgili ben pek çok bilimsel makale okudum. Ancak uzmanların ortak düşüncesi kırılmadıysa da çok büyük bir deprem riski olmayan bir nokta. 12 Kasım 1999 tarihinde  sadece 43 kilometrelik bir fayda M=7.2 olan Düzce depremi oldukça büyük ve ivmesi çok yüksek bir deprem. Bu bölgedeki depremlerin ivmesi çok yüksek oluyor. İlimizde meydana gelen 17 Kasım 2021 tarihli depremden birkaç gün sonra Erzurum'daki deprem de aynı Mw=5 büyüklüğündeydi. Erzurum’daki 5 büyüklüğündeki depremin süresi 10 saniye civarıydı. Düzce depremi sadece beş saniyeydi. Karşılaştırmayı şöyle bir örneklersek, bir aracı düşünelim yüz kilometreye biri 5 saniyede çıkıyor diğeri 10 saniyede çıkıyor. Bu Düzce depreminin de ivmesi 12 Kasım 1999 depremi gibi çok yüksekti ve kısa sürdü. Küçük bir faydı. Gölyaka’nın doğusunda Bekiroğlu köy dediğimiz bölgede çatallanıp Düzce merkeze doğru giden bir faydı Düzce Merkeze 10 km kala biten bir faydı. Fay haritasına bakarsak Düzce fayından makas gibi ayrılan bu fay ile ilgili  muhtemel kırılmamış fay deniyordu. En son o fayımız da kırıldı, şu anda Düzce’de aktif KAF segmenti üzerinde kırılmayan başka fayımız kalmadı. Tabii ki daha sonra da konuşmaya devam edeceğiz ama, Düzce geçmiş tarihlerde bölgemizde meydana gelen depremlerden mesafe tanımaksızın hep etkilenmiştir. Bunun nedenlerinden biriside coğrafi konumu ve zemin durumu. Konu ile ilgili sorular da karşımıza çıkabilir, bu konuları orada cevaplarsak daha iyi olur diye düşünüyorum.

Deprem’de Düzce kent yerleşiminin bulunduğu yerde zemin sıvılaşmasından kaynaklı çok sayıda binanın yıkıldığı veya hasar gördüğü tespit edilmiştir. 

  • Buna bağlı olarak düzce depreminden sonra nasıl bir şehir planlama politikası izlenmiştir? 
  • Bu kapsamda AFAD’ın rolü nedir?

Evet bu yılki 12 Kasım depremi anma etkinliklerinde aynı zamanda biz Düzce İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) lansmanını yaptık. İçişleri bakanımızın Sayın Süleyman Soylu'nun da katılımıyla. Orada ben bahsetmiştim konuşmamda. Düzce hem adı kendi ismi ile bilinen faya, hem de Kuzey Anadolu Fayına çok yakın bir noktada. Bu yakınlığının yanında en önemli risklerinden birisi de Düzce’nin ana yerleşim yeri olan Merkez ilçenin Düzce ovasının ortasında ve sıvılaşma riskinin çok yüksek yerde olması. Düzce alüvyon bir ova ve yaklaşık olarak en derin noktası 200-250 metre seviyelere gittiğinden bahsediliyor. Yukarılardan gelen başta Melen Çayı olmak üzere diğer derelerin taşıdığı alüvyon topraktan oluşmuş bir yer Düzce Ovası. Bu ova Efteni gölü civarında bataklık kısmı hariç hemen hemen tamamı Düzce şehrinin merkezi dışında ilçe, belde ve köylerden oluşan bir çok yerleşim birimini de barındırıyor içinde. Sıvılaşma riskimiz var. 1999 depreminden sonra Sakarya'da ve Düzce'de gördüğüm izlenimleri söylemek istiyorum. Düzce zemin olarak mesela Sakarya'dan biraz daha iyi. 1999 depreminde Sakarya'da yeni binada hasar adına çizik yok ama bina yan yatmış yanındaki binaya yaslanmış. Pek çok bina gördük böyle. Orada yine binalarda yeraltı suyundan dolayı hiç bodrum kat yapılamayan Sakarya Merkez için söylüyorum. Şu anda yeni yerleşim yerleri daha  güvenlikli. Düzce oraya göre zemin yönünden  daha iyi. En azından Bodrum yapma durumu var. Su seviyesi hemen hemen sıfıra yakın değil bir 3-4 hatta 5 metrelik derinliklere kadar çok rahat bodrum yapılıp daha dayanıklı inşaat yapılabilen bir yer. Kalıcı konutlar Düzce'nin 5-6 kilometre kuzeyinde yapıldı. Dağın eteklerine faya uzak zemin olarak daha iyi ama Düzce yerleşiminin önemli kısmı yine aynı yerde kaldı. Düzce Merkez'de yıkılan yapıların yerlerine bir kısmı yapıldı. Merkezdeki yapılara imar planına göre en fazla 4 kat izni veriliyor ve yapılacak yapılar zemin sınıfına uygun projelendirilerek inşa ediliyor. Yani şu anda planlama bu yönde gidiyor. AFAD olarak 2011 yılına kadar imara hassas imar planına esas jeolojik etütleri, AFAD tarafından onaylanıyordu. Daha sonraki süreçte 2011 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 644 sayılı KHK ile bu görev Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na verildi. Her türlü jeolojik etütleri biz onaylıyorduk, bu etütlere göre de imar planı onaylarını Çevre Şehircilik Bakanlığı yapıyordu. Bu işlerin tek yerden yürütülmesi düşünüldü ki bana göre de yerinde bir karardı. Bu karar göre hem imara planına esas jeolojik etütler, hem imar planı onayları Çevre Şehircilik Bakanlığı kontrolünde yürütülüyor. AFAD olarak biz eğer ki bu anılan bölgede yani imara açılacak bölgede bizim daha önce tespit ettiğimiz bir heyelan bölgesi varsa veya afete maruz bölge, yapılaşma yapılmasında sakınca olan varsa biz bunları bildiriyoruz ve bu koordinatların üzerinde herhangi bir yapı herhangi bir önlem alınmadan imara açılamıyor. Veya yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu etütleri yaptırırken bir heyelan, kaya düşmesi ve sel-su baskını riski tespit ederlerse bize bildiriyor. Biz de buralar imara kapatılması gereken alansa yapı ve ikamete yasaklı bölge kararı alınması işlemlerini AFAD olarak biz yürütüyoruz.

Teşekkür ederiz. Hemen bir diğer sorumuza geçiyoruz hasar tespiti çalışmaları başlığı altında. Geçen haftalarda Düzce de meydana gelen deprem yakın illerde de hissedilmiştir. 

  • Bu depremde hasar tespiti yaptığınız bina var mı varsa sayısı nedir? 
  • Bu hasarlardan kaynaklı geçici barınma ihtiyacı olan kişiler var mı? 
  • AFAD olarak yapılarda hasar tespit çalışmalarınız nasıl gerçekleşiyor? 
  • Bu konu hakkında bilgi alabilir miyiz?

Bu tür programlarınızın linklerini hocamız bana da atıyor. Müsait olduğumda bu toplantılara katılıyordum. Bunlardan biri de Düzce depremi sonrasına denk geldi. Düzce depremi çok geniş kapsamlı olarak anlatıldı, çok hoşuma da gitti. Çok değişik tespitler de vardı. Yani özellikle İstanbul'da fazla hissedilmesi çok enteresandır. Bana öyle geldi ki bunu elinizdeki belgelerle açıklamaya çalışmıştınız orada. 17 Kasım 2021 Düzce depreminin Ankara tarafından çok fazla bir şey almadık o bölgede hissedildiğine dair. Ama özellikle batı tarafına doğru çok şiddetli bir şekilde hissedilmeyle ilgili hem sizden hem de oradaki tanıdıklarımızdan bilgi aldık. Evet deprem hem Düzce merkezde hem de özellikle batı kesiminde Düzce'nin İstanbul'a doğru, İstanbul'a kadar çok şiddetli bir şekilde hissedildi. Hasar tespitleri tabii ki hemen yapıldı. Ülkemizde afetlerden sonra yürürlüğe giren Türkiye Afet Müdahale Planımız (TAMP) var. Daha önceki oturumlarda konuşuldu mu bilmiyorum ama 2013-2014 yılından sonra da üniversitelerle diğer kamu kuruluşlarıyla yaklaşık iki yıllık bir çalışmanın sonunda Türkiye Afet Müdahale sistemi değiştirildi. Farklı bir afet sistemine geçti. Koordinatör kurum AFAD TAMP’a göre. Her bir ilin kendi risklerine göre hazırladığı TAMP planı var. Ama tabii planlar hazırlanırken belli kriterlerin dışına çıkamıyor. Biz burada deprem, sel ve heyelanlar üzerinden müdahale planları yaparken doğudaki bir ilimiz depreme ilave olarak kaya düşmesi ve çığ afetlerinin müdahale planlarını daha ayrıntılı yapıyor. Bu plan kapsamda hasar tespitlerini yapmak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görevi.  Ben ismini çok uzatmak istemiyorum ama bakanlık ismine bir de iklim eklendi. Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı oldu ama kısaca Çevre Şehircilik diye geçmek istiyorum. Aciliyet gerektiriyorsa ki depremlerde gerektiriyor, gece bile tespit yapılabiliyor. Burada deprem meydana gelir gelmez hemen ekipler kurulup sahada gezmeye başladı. İlk etapta biz çağrı bekledik. Zaten hizmet binamız da 112 acil çağrı merkezi ile aynı kampüsün içinde. Gelen çağrılardan herhangi bir yıkım ve göçme ihbarı olmadı. Ufak tefek hasar bildirimleri yapıldı. Bunlar hızlı bir şekilde kontrol edildi. O gece sadece on daireli bir binayı boşalttık tedbir amaçlı İl merkezinde. Bir de  Çilimli ilçemizde tek katlı bir binayı boşalttık. Bu bina da zaten kentsel dönüşümden faydalanmak için müracaat edilen bir bina çıktı. Ama ağır hasar olarak herhangi bir kayıt yapılmadı. Düzce merkezdeki binada daha sonraki incelemesinde her hangi bir ciddi bir hasar olmadığı anlaşıldı. Sadece bir tane bina ki çok eski bir bina Akçakoca ilçemizde iki katlı ağır hasarlı olarak tespit edildi. Dolayısıyla bu deprem Düzce ilimizin genel hayatına etkili olmadı. Bir depremin ilçenin genel hayata etkili olması için ilçenin nüfusuna göre 20-30-40 tane binanın ağır veya oturulamayacak derecede hasar görmesi lazım. İl genelinde etkili sayılması için ise en az 50 bina ağır hasarlı olması gerekiyor. Biz de herhangi böyle bir durum olmadı. Allah'a şükür bu depremi böyle atlattık. Ama hasar tespitleri olarak hakikaten Çevre Şehircilik Bakanlığı'nın çok hızlı bir hareketi, hareket kabiliyeti var. Hatırlıyorum 2018 yılında İstanbul’da öğle saatinde olan depremin hemen akabinde planlama yapılıp o gece yüzlerce ekip İstanbul'da buluşup sabah hızlı bir şekilde hasar tespit çalışmasına başlayıp, depremle alakalı hasarlı yapı, okul veya bina var mı yok mu çalışması çok hızlı bir şekilde yapıp bitirmişti. TAMP’ tan önce durum böyle değildi. Kurum ve kuruluşlar arasında özellikle böyle sıkıntılı ortamlarda şu görevi sen yap veya yapma anlaşmazlığı olabiliyordu. Şimdi her şey net. Hatta TAMP’ın en önemli yeniliklerinden birisi bu konuları Bakanlıklar takip ediyor. İl içinde haberleşme de yaşanabilecek sorun ile destek istenemediyse Bakanlık devreye girip diğer illerden görevlendirme yapabiliyor. Örnek verecek olursak depremle birlikte Tarım ve Orman Bakanlığı talep olmasa bile afet bölgesine mühendisler gönderebiliyor. Yıkılmış olan ahırdı, kümeslerdi ve burada ki ölen hayvanların çevreye zararı olmadan tespitlerini yapıp usulüne uygun ilaçlayarak gömdürüyorlar. Bu işleri yürütecek ekipleri bizim söylememize gerek kalmadan bakanlık görevlendiriyor zaten. Benzer bir örnek daha verirsek, afet bilgisini aldıktan sonra Çevre ve Şehircilik bakanlığı burada tahmini şu kadar hasar olabilir hesabıyla ekipler için afet bölgesinden talep olmadan buraya ekipler gönderiyor. Zamanlı zamansız gecenin üçünde beşinde gelip konuşlandırıp hemen akabinde görevlerine başlıyorlar. Şu anda işlemler bu şekilde yürüyor. AFAD olarak biz koordinasyon kurumuyuz. Arama kurtarma, KBRN, barınma, finans, kaynak ve bilgi yönetimi çalışmalarının dahil olduğu 8 tane planı AFAD yaparken diğer kurum kuruluşlar kendi görev alanlarıyla ilgili 18 plan yapıyorlar.

Çok teşekkür ediyoruz, hasar tespit çalışması sorumuzun cevabını aldık, TAMP hakkında da bilgilendik. Teşekkürler.

TAMP’ı daha anlatırız ileride.

Tabi dinlemek isteriz diğer sorumuz. 

  • Hangi büyük deprem üzerinden 87 gün geçtikten sonra, dünya tarihinde görülmemiş bir şekilde ikinci büyük deprem meydana gelmiştir ve bu kez depremin merkez üssü Düzce, kuvvetli bir darbe ile sarsılmış ve yıkılmıştır.

Bu bulmaca sorusu gibi olmuş.  12 Kasım 1999 tarihinde Düzce ili ve çevresini etkileyen, adı tarihe Düzce-Kaynaşlı depremi olarak geçen 7.2 büyüklüğündeki deprem 17 Ağustos 1999 depreminden 87 gün sonra olmuştu. Az önce bu konuda yazılan MTA’nın kitabından bahsetmiştik. Bilinen konuşulan yazılan bir depremdi. Günü belli değildi, 17 Ağustos 1999 dan birkaç yıl sonra da olabilirdi, hala da olmayabilirdi. Bir konuya daha değinmek istiyorum. 17 Ağustos depremini toplumun tamamına yakını gece 03.02 de uykudayken ne olduğunu anlayamadan yaşadı, yani hissetti. Uyanamayan vardı, uyanıpta ne olduğunu anlayamayan vardı. Kıyamet midir nedir? Ne değildir? Yıkım olduğunu çok kişi çok sonra anladı. Çünkü nüfusun büyük bir kesimi uzun yıllardır göre böyle büyük bir depremle karşılaşmamıştı. İstanbul'dan tutun hatta Trakya'dan Tekirdağ'dan Çanakkale tarafından, Bolu, Eskişehir ve hatta Ankara'ya kadar çok geniş bir alanda hissedilen bir depremdi. 12 Kasım depremi ise Hocam az önce siz de bahsettiğiniz gibi Sefaköy'deydim dediniz galiba, o bölgede durakta insanlar akşam evine giderken veya evine yeni gelmiş koltuğunda otururken, dinlenirken bu depremle karşılaştı. Düzce ikinci depremi canlı yaşadı, kimi evinde kimi iş yerini kapatmış ve evine gitme telaşesinde yakalandı. Düzce’nin bir şansı vardı bununla alakalı. 17 Ağustos depreminde Gölyaka ilçemizin çok büyük hasar gördüğünden bahsetmiştik. Düzce merkezde de 20 tane bina çöktü, ölümlü. Ağır hasarlı bina tabi ki daha fazlaydı. Tespitler yapılıyordu bir yandan. Bu 20 binada 270 vatandaşımız hayatını kaybetti il genelinde. İl geneli için söylüyorum. Yalnız 11 Kasımda ki Akyazı depremi, Düzce için bir uyarı oldu. Düzcenin değişik bir özelliği vardır, Düzce halkının tamamına yakınının köyleri vardır. O tarihte  400 e yakın köyü olan bir şehirdi Düzce ve yakın çevresi. O köylerin sonra bir kısmı mahalle oldu. Hemen hemen herkesin bu köylerde yapıları var. Otururken insanlar ana baba ocağına gitmeye başladı. O bir gün önceki Akyazı depreminde de insanlar binalarını boşalttı. Köylerindeki evlerine gittiler. 12 Kasımda Düzce de öyle bir yıkım vardı ki, ancak yüzde 80’i boş olduğundan arama kurtarma yönünden çalışmaya gerek olmadı. Enkaz kaldırıldı sadece. Yıkımdan dolayı hayatını kaybedenlerin büyük bir kısmı köylerine gitme durumu olmayanlardı. Şimdi yıkım oranlarına bakınca, Düzce’deki ağır hasarlı yapı sayısı Sakarya’dan, Kocaeli’den ve Yalova’dan az değildi. Ancak ölüm ve yaralı sayısı saydığım bu illerde Düzce’den 5 kat fazlaydı. Düzce 17 Ağustos depreminde sarsıldı ancak kötü binalar çöktü diyebiliriz. 12 Kasımda Düzce’liler şehri boşalttığı ya da hasarlı binalarda oturmadığı için ikinci depremde büyük hasara rağmen can kaybımız az oldu. 17 Ağustosta Gölyaka da biten deprem Düzce’ye doğru devam etseydi, o enerji transferiyle diğer illerle aynı oranda kayıp verebilirdik. Düzce’nin depremde en önemli şansı da buydu. İki depremle büyük travma yaşadık ama, çevremize göre daha az can kaybıyla atlattığımızı düşünüyorum.

Düzce'de geçtiğimiz 17 Kasım 2021 tarihinde Kandilli verisine göre 5.2 (AFAD 5.0) büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. 

  • Bu deprem aktif / diri bir fay üzerinde mi oldu? 
  • Daha yüksek büyüklükte bir depremi tetikleyebilir mi? 
  • Diri fay tespitinde AFAD üstüne düşen bir misyon var mı?

Kandilliye göre deprem 5.2 büyüklüğünde açıklandı ama daha sonra 4.9 olarak düzeltildi. Bazen böyle olabiliyor. Bu da hesaplama yöntemlerinden kaynaklanıyor. Türkiye de AFAD’ın açıkladığı deprem büyüklükleri resmi olarak kabul ediliyor. Bu deprem az önce de bahsettim yaklaşık 10km’lik Gölyaka’nın batısındaki Bekiroğlu-Güneyköyü civarında Düzce fayından makas gibi ayrılıp Düzce merkezine doğru yaklaşan bir fay segmentiydi. Düzce fayının bir çatallanması olan bu fay 1999 depreminde kırıldı kırılmadı baya bir yazı okudum. Kırıldığını söyleyenler enerjisini kaybetti diyenler vardı, kırılmadı diyenler vardı. Demek tam enerjisini kaybetmemiş bu da 17 Kasım 2021 de denk geldi. AFAD’a göre 5 büyüklüğünde depremle enerjisini boşalttı. Daha sonraki saatlerde  4.2 ve 3.5 artçılarıyla  ki daha sonra 12-13 artçı daha oldu ama onlar hissedilemeyecek büyüklükteydi. AFAD diri fay tespitini yapan kurum değil. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) yapıyor. Yaparken kendi başına değil ilgili kurum ve kuruluşlardan destek alıyor. Desteklerin en büyüklerinden biri AFAD ama fay hatlarının tespiti koordinatı ve bununla ilgili diğer çalışmaları ve yayınları MTA yapıyor.

Teşekkür ederiz. Diğer sorumuz büyük deprem senaryoları hakkında. 

  • 12 Kasım 1999 depreminin senaryosu günümüzde yapıldı mı? Kırılma seviyesi 1999 yılında maksimum seviyesine ulaşmış mıdır? 
  • Beklenen seviye daha büyük ise tahmini kayıp oranı Düzce ili için nedir? Bu anlamda zarar azaltma çalışmaları nasıl seyir izler?  
  • Düzce (İRAP) İl Risk Azaltma Planı içerisinde bu tür senaryo  çalışmalarınız bulunmakta mı?

Bu soruyu ikinci kısımdan cevaplamaya başlayayım. Kırılma seviyesi 99 yılında maksimum seviyeye ulaşmış mıdır? Aktif bir fayın üzerinde bir deprem olmuşsa aynı yerde daha yıkıcı bir deprem beklemek mümkün değildir. Yani deprem olmuşsa artık enerjisinin büyük bir kısmını yitirmiştir. Ana depremden daha küçük artçılarla kalan enerjisini boşaltacaktır. Bu Türkiye de böyle en azından. Hocam daha iyi bilir 1939 yılında deprem silsilesi  Erzincan’dan başlıyor, 1944, 1957, 1967 yıllarında kırıla kırıla domino taşı gibi Adapazarı’na geliyor. Bunlar aynı fay segmenti üzerinde ama birbirlerini tetikleyen birbirine mesafesi 100-200 km olan depremler. Ama aynı noktada olmuş depremler değil. 1999 Düzce depremi de maksimum seviyeye ulaştı. 43km’lik fay için M7.2 ciddi ve yıkıcı bir deprem. Yine ivmesinden bahsettik ivmesi yüksek bir deprem. 17 Ağustos Marmara depremi 45sn iken, Düzce depremi 25sn idi. Maksimum seviyeye çok çabuk ulaşmıştı. İnsanlar bulunduğu yerden kalkıp kapıya kadar gidemedi. Marmara depremi geldi beşik gibi salladı, biraz gitti geldi. Yani bunu hisseden var hissetmeyenler. Yavaş yavaş bitti Düzce ise hızlı ve şiddetli başladı hızlı bitti ve şiddetli bitti. Senaryo günümüzde yapıldı mı, tabii ki. İRAP demeyelim de TAMP göre, biz bölgedeki en kötü senaryoya göre afet senaryolarını yaparız. TAMP saha tatbikatı yapacaksak bunu minimum M7.2’ye göre yaparız. Düzce fayında yakın bir zamanda büyük bir deprem beklenmiyor. Aynı fayın üzerinde M7.2 civarında deprem olması için 100-150 yıl geçmesi gerekiyor. Yani o fayın enerjisini toplaması için. Beklenen yakın zamanda böyle bir deprem beklentisi yok ama Düzce’ nin zemin yapısı alüvyon bir ova sıvılaşma riski yüksek bir ova olduğundan Bolu’da, İstanbul’da olan bir deprem de Düzce’yi etkiler. Merkezde sıvılaşma riski, yukarı kesimlerde de heyelan riski var, sel riski var. Düzce afetlerle sık karşılaşan bir il. Kısaca ilimiz merkezi ve çevresinde deprem riskimiz var. Heyelan riskimiz var. Sel, su taşkını ve yangın risklerimiz var. Kimyasal yangınların meydana geldiği 5 tane organize sanayi var. İstanbul ve Ankara arasındaki en önemli ulaşım ağı olan D100 ve TEM otoyolu Düzce içinden geçiyor. Kazaların çok olduğu ilimizde kimyasal kazalar da olabiliyor bazen. İlimizin geçmişte yaşadığı tüm afet riskleri düşünülerek İRAP hazırlandı. Her ilin planı kendine özgün plan. Benzeyen yerleri vardır ama aynısı olması mümkün değildir. TAMP aynıdır hemen hemen standarttır. Depreme müdahale Düzce de de aynıdır, Bursa’da da aynıdır Van’da da aynıdır. İRAP-Düzce de 3 amaç, 15 hedef, 114 eylem belirledik. Bunları biz kategorilere dizdik, kırmızı hemen yapılması gerekenler, turuncu hemen yapılması kırmızı kadar önemli değil ama bir an önce yapılması gereken eylemler, sarı zamana bırakılacak eylemler diğerlerinden az önemli. Mesela x ilçelerinde bulunan dere ve barajlara erken uyarı sistemleri yaygınlaştırılacaktır. Erken uyarı sistemi var ama yeterli değil demek ki. DSİ sorumlu burada. Ona destekçi kurum Meteoroloji İl Müdürlüğü, Düzce AFAD, İl Özel İdaresi 2021-2023 arası  gerçekleşme dönemidir. Bunu yapabilirsek eğer ki sel ile alakalı uyarılar bize çok çabuk gelip derenin daha 10km uzaktayken yükselmeye başladığını ve orada çeşitli vasıtalarla halk uyarılarak, cami hoparlörü olabilir AFAD siren sistemi projesi var,  o da olabilir. İnsanlara duyurup hızlıca evlerine ya da yüksek tepelere çıkması sağlanacak. Uyarı sellerde çok önemli. Yine kısa süreli şiddetli ve sık yağışlarda yağış verilerilerinin ve pik değerlerinin güncel durumuna göre hesaplanarak taşkın tasarım debilerinin güncellemesinin sağlanması eylemi DSİ’ye verilen görevlerden birisi. Bozkurt ve Ayancık selinde gördük tomrukların ilçe sellerinde nasıl çarpan etkisi yaptığını gördük. Bu konu da değerlendirilerek  İRAP’a eylem olarak yazıldı. İRAP’ta görev verilen sorumlu kuruluşlar faaliyetleriyle ilgili yılda 2 defa İzleme ve Değerlendirme Kuruluna bilgi verecek. İRAP kapsamında yapılacak her iş atılacak her adım risklerimizi azaltacak. Dediğim gibi bir TAMP var bir de IRAP. Bir elmayı ortadan ikiye bölersek  yukarısındaki parçası risk yönetimi hazırlık, alttaki parçası kriz yönetimi müdahale ve iyileştirme. TAMP afetler meydana gelmeden önce afete hazırlık, afet sırasında etkin müdahale, afet sonrası iyileştirme prensiplerini belirliyor. TAMP afet önleyici bir plan değil, afetin sıfırıncı dakikasından sonra, kurum ve kuruluşların can kurtarmak, yara sarmak için en hızlı şekilde neler yapmalı bunları anlatan bir plan ve bu da önemli. Ne kadar risk azaltırsak azaltalım afetler öyle geliyor ki işte Japonlar örnek gösteririz. 2011 yılında deprem ve tsunami büyüklüğü öngörmedikleri olay oldu. Her şeyi düzgün yapsak bile daha büyük afet olabilir, farklı durum olabilir. Müdahale her zaman lazım olacak, acil durumlar için de önemli. Elmanın diğer yarısındaki İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) mevzuatımıza 4 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ve 11. Kalkınma planı ile girdi. Risk azaltma planları 2023’e kadar tamamlanması gerekiyordu ama 2023 beklenmek istenmedi. 2018’den sonra hemen 2019’da Kahramanmaraş ilinde başlayan süreç diğer 6 ilde daha devam etti. Bu yıl da diğer 74 ilin planı bitti. Şimdi lansmanları yapılıyor. Artık afet öncesine odaklanacağız. Hep diyoruz ya afet öncesi bir lira harcama  afet sonrası yedi liralık zarara karşıdır. O da bu IRAP’la olacak işte. Şu an emekleme aşamasındayız. Kurum kuruluşlarla toplantılarını yapıyoruz, bütçeler oluşuyor. Böyle devam edecek ve önümüzdeki birkaç yıl içinde büyük adımların atıldığını hep beraber göreceğiz. Biz belki farketmiyoruz ama risk azaltmayla ilgili ülkemizin çok ciddi çalışmaları var. İstanbul da köprülerin güçlendirilmesi mesela. O yollara afette hiç olmadığı kadar ihtiyacınız var. Okullar kamu kurum binaları en güçlü olması gereken yapılar. Hem çocukları kurtaracaksınız hem birçok insana barınma alanı olacak. Amerika ve Japonya da böyle. Ciddi yatırımlar var risk azaltmayla ilgili. Kentsel dönüşüm de risk azaltmanın bir parçası. DSİ dere islahları yapıyor. Yaptığımız en mükemmeli demiyoruz ama eylemleri yerine getirirken eksikliklerimizi görüp gerekli düzeltmelere gidip bunları kurul kararı ve Vali onayıyla yürürlüğe koyabileceğiz.

IRAP hakkında da detaylı bilgiler edindik teşekkür ederiz. 

  • 12 Kasım 1999 Cuma günü saat 18.57‘de gerçekleşen ve merkez üssü Düzce olan 7.2 büyüklüğünde, 30 saniye süren deprem pek çok çevre ilden hissedilmesinin yanı sıra Türkiye dışında  hangi ülkelerde de hissedilmiştir?

12 Kasım depremi M7.2 depremi Ankara’dan hissedildi.  Benim bir yakınım vardı Kastamonu Küre’de evine giderken insanların evden dışarı çıktığını görüyor, ne oldu diyor? Deprem oldu diyorlar. Acaba Düzce’de mi oldu diye yakınlarını arıyor. Yakınları da apartmandan merdivenden inmeye çalışıyormuş. Batı illerimizin hepsinde hissedildi. Ülke dışından da Balkan şehirlerinden hissedildiğini okumuştum.

2012 yılında güncellenen Türkiye Diri Fay haritası verilerine göre, 
  • Düzce ve civarında deprem riski olan kırık sayısında bir değişiklik oldu mu?
  • Olduysa bu risk içeren kırık sayısı hakkında bilgi verebilir misiniz? 
  • Diri fay haritasının verilerinin güncellenmesi hususunda düşünülen bir tarih var mı
  • Varsa bu çalışma için bir ekip kuruldu mu? 
  • AFAD’ın bu kapsamda bir uygulaması var mı?

Bu diri fay haritasından bahsetmiştim az önce, MTA yapıyor. Yani biz de ordayız ama AFAD olarak. Düzce de ben yeni bir fay tespit edildi diye bir şey duymadım. Faylarımız vardı aynı faylar ilgili yeni bir veri yok. Sürekli güncelleniyor yeni gelen MTA kitabında da ayrıntılı içeriyor. Şu anda deprem fayın kırığı kimin bahçesinden geçti yolun neresinden geçti verileri belli, koordinatları belli. 12 Kasım 2021 günü Düzce Depremi anma etkinliklerine gelen AFAD Deprem Dairesi, basın kuruluşlarına Düzce depremlerinde fay yüzeyindeki halen görünen kırıkları gezdirdi. Haber de oldu bu konu. Fayların kırıldığı yerlerin yüzeyinde hala izleri var. İnsanların bahçesinde sınır 3mt yer değiştirmiş, yol eğrilmiş. Eski hali ve yeni hali olarak var. Yeni veri yok bununla ilgili ama güncelleme yapılıyor. Deprem Yönetmeliği 2018 yılında Resmi Gazete de yayımlandı. 1.1.2019 da yürürlüğe girdi. Bununla ilgili bu en mükemmel yönetmeliktir biz yeni yönetmelik yapmayacağız denmiyor. Hocam da biliyordur gelişen teknoloji ve şartlar afetlerin farklılaşması, seller, heyelanlar. Sellere bağlı heyelanlar diyelim. Dikkat edilmeyen diğer doğa hususları, yeni inşaat malzemeleri çıktıkça bu yönetmelikler değişecek. Bir yönetmelik çıktığında yenisinin çalışmaları başlıyor. Günün birinde yine karşımıza çıkıyor farklı fay hatları, farklı deprem yönetmelikleri çıkıyor. Bununla ilgili sürekli çalışma olduğunu biliyoruz ama küçük değişiklikler.  KAF zaten uzaydan bakılınca görülüyor. Fayın anası KAF. Diğer küçük, faylar çalışmalarla tespit edilebiliyor. Ama KAF hattının yeri yurdu belli. Google haritalardan detaylı haritaya bakın, fayın hattı Erzincan’a kadar görünüyor bir yol gibi. Coğrafya da ne kadar değişiklik yapmış kendini gösteriyor zaten.

Teşekkür ederiz. Diğer sorumuz afet teknolojisinde ilerleme başlığı altında. Gelişen teknoloji ile birlikte iletişim ve bilişimin gücü ve etkinliği hayatımızın her anı ve noktasında etkisini göstermektedir. 

  • Bu bağlamda, Düzce depreminin yaşanmış olduğu 1999 yılından günümüze kadar geçen süreç içerisinde, hangi konu ve alanlarda teknolojik olarak yenilikler değişimler ve/veya güncellemeler gerçekleştirilmiştir?

Çok var aslında nereden başlasak. Bir kısmını anlattık. Yaptığımız çalışmaların hepsinin aynı zamanda teknolojisi de var. IRAP bir kağıt ortamında yapılıp bunları kurumlara gönderiyoruz. Yazılım sistemi de var ve plan yazılım sistemine kaydediliyor. Geldiğimiz seviye yüzdelerle gösteriliyor. IRAP gerçekleştirme oranlarını takip ediyoruz. TAMP zaten tamamen elektronik altyapısı olan Afet Yönetimi Karar Destek Sistemi (AYDES) ile teknolojik bir plan. 1999 depreminde neden erken, koordineli ve etkin müdahale edilemedi diye hep soruldu.  Herhalde depremi öngöremedik, unuttuk yani, tamamiyle unuttuk. Aslında 1939’da Erzincan ile başlayıp 1967 de Adapazarı’nda son bulan KAF deprem silsilesinin en sonuncusu sadece  30 yıl önce olduğu halde unuttuk. Bölgem için söyleyeyim, 30 yıl çok değil aslında. 1967 depremini yaşayan çoğu kişi 1999 depremini de yaşadı. Ben 1967’yi görmedim, henüz dünyada değildim ama sanırım aile büyükleri de bizlere bilgi vermedi, bilmiyorduk. Onlar da unutmuş gibilerdi. 1999 depremini yaşayınca biz bunu 30 yıl önce de yaşadık diye mırıldandılar sadece. 1999 depremi Türkiye  için bir milat oldu ve hala konuşuluyor üzerinde. Konuşulmaya devam edecek. Konuşulması daha iyi zaten. Afet risklerini konuştukça bitiremeyiz ama azaltabiliriz, önleyebiliriz. 1999 yılında da afet planların olduğunu, ama tozlu raflarda olduğu, bakılmadığı, tatbik edilmediği konularında eleştiriler geldi. Depremden sonra bakıldığını söylendi. Bunu hiç bir yetkili de inkar edemediğine göre bende doğrudur diyorum. Gölyaka ilçesinde yeni memur olduktan yaklaşık 1,5 yıl sonra 17 Ağustos 1999 depremiyle karşılaştık. Depremde bizim de bir yakınımız enkaz altındaydı. Onun telaşesinde ben zaten görevim olduğunu unutmuştum. Afette bir görevim olduğunu da bilmiyordum Kimse de bana afet öncesi bir görev vermemişti. Depremden sonra yaklaşık 12 saat sonra  çalıştığım ilçeye gelince Belediye Başkanı o zaman bana enkaz kaldırma ekiplerinin koordinasyonu görevini vermişti. Ekiplerin takibini yapıp enkaz kaldırmada kendim bizzat katılmıştım o tarihte. Ben afet öncesi yapılmış bir plan hatırlamıyorum, belki de Kaymakamlık tarafından yapıldı bir akşam üstü mesai çıkışı imza atıldı ve raflara koyuldu hiç hatırlamıyorum. Sadece hatırladığım hiç masa başı, saha tatbikatı yapmadık, kimseyle afet konusunu konuşmadık. Şimdi bu gün bir TAMP planı var, kurumlar bir kenara atmışlar, raflarda duruyor, kimsenin haberi yok desek plan yapmaktan sorumlu olan kurum çalışanlarından birinin yanında, anında itiraz eder. Olabilir mi öyle bir şey? Olamaz der. Afetler TAMP ve İRAP artık bizim her gün konumuz. TAMP’ın bilişim altyapısı var AYDES var demiştim. O an panikle yöneticilerin kaynaklar başta olmak üzere herşey aklına gelemeyebiliyor. Coğrafi altyapılı sistem üzerinden çalışan bir program AYDES. 2018 yılında ülkemizde yapılan en iyi 4 bilişim projesinin arasına girdi ve ödüllendirildi. Tüm kurumların hatta özel kuruluşların dahi kaynakları AYDES’in içinde. Hakikaten bir şeye ihtiyaç olduğunda oradan bakıp personel ve kaynak takibi yapılıyor. Bilgileri sürekli güncel tutuluyor. İlinize bir Kaymakam atansın hemen bilgisi geliyor ve sisteme kaydediliyor. En son AFAD Acil Mobil uygulaması çıktı. Tüm cep telefonlarına indirilebiliyor. Tavsiye ediyorum, siz de yakınlarınıza tavsiye edin. Toplanma alanlarını çok hızlı gösteriyor, çevrimdışı da çalışıyor. Afet meydana geldiğinde enkaz altındayım tuşu ile çağrı bırakabiliyorsunuz. Geliştirebilecek bir sistem tavsiyelerle. Dediğim gibi arama kurtarma faaliyetleri dedik, helikopterler afet sonrası hızlı bir şekilde havada uçmaya başlarlar aslında, onlar şehirde nerede yıkım var  görüntülemek için ve orada kamera görüntüleri alıp, sıkıntılı iletişim nedeniyle uydu aracılığıyla afet yönetim merkezine ulaştırıp, şu noktada köprü çökmesi, bu koordinatta bina çökmesi var bilgileri verilip müdahale birimlerine iletirler. Teknolojik yenilikler sadece kurumlarda olmuyor. Özel kuruluşlar da afetlerle mücadele etmek adına teknolojiyi kullanıyorlar. Mw5,0 büyüklüğündeki son Düzce depreminden sonra ikinci dakikada telekom insanlarımız whatsapp, bip ve diğer internet uygulamaları üzerinden mesajlaşma yerine konuşmayı tercih edeceği için datamızı yüzde 80’den yüzde 20’ye düşürüp konuşmayı yani sesi yüzde 80’e çıkarınca iletişimde bir sıkıntı yaşanmadı.  Bu konu da önceden çalışılmıştı. İki dakika içinde karar verilip tüm operatörler tarafından uygulandı. 1999’da kazma kürekti en büyük arama kurtarma ekipmanımız şimdi her ekipte standart malzemeler var. Ülke olarak arama kurtarma malzeme kapasitemiz Amerika ve Japonya ile yarışıyor.  Aslında bununla yani afet sonrasına yatırım yapmakla gurur duymamamız lazım. Ama afet risklerimiz azalana kadar hatta bitene kadar afet sonrasına yatırım yapmak zorunda kalıyoruz. Yine de biz müdahale ekip ve ekipmanları ile değil risk azaltma alanında hatırlanan, Amerika ve Japonya gibi bu yönümüzün daha önde olmak  niyetindeyiz. Teknolojiyi de kullanıyoruz ve kullanmaya devam edeceğiz.

Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyoruz. Düzce AFAD il müdürümüz sorularımızı cevapladı, bizi kırmayıp katıldığınız için de ayrıca teşekkür ediyoruz. Sohbet tadında ilerleyen bir toplantı oldu.

Evet sayısal veriler verip sıkmak istemedim.  1999 depremleri ile alakalı konular konuşuldu. Bir de depremler Kasıma, seller Temmuza denk geliyor bizde. Afetlerde kurum kuruluşlarla işbirliği içinde yaptıklarımız ve geldiğimiz seviyeyi, edindiğimiz tecrübelerle anlatmak istedim. Diğerlerini zaten okuyorsunuz biliyorsunuz. Bu tecrübeler söylenenler her yerde duyulmamış olabiliyor.  Ben de teşekkür ederim bize böyle bir fırsat verdiniz için. Bunu da yayınlayacaksınız sanırım, daha sonra daha geniş kitlelere ulaşır umarım. 

Teşekkür ederiz hocam söz sizde son olarak.

Teşekkür ederiz. Demek ki bizler aslında çözümleri birlikte bulabiliriz. İl risk azaltma programı çalışmaları yapılıyor ve bu programın çalışmalarının yürütülmesi kapsamında. Bir iki katılımlar ve katılımcılar nasıl oluyor ve kimler katılıyor, herkese açık mı? Değil mi? Bu şu ana kadar Türkiye’de 81 il var, hiçbir il risk azaltma kuramı kapsamında görüşümü  soran bir il yöneticisi olmadı. Acaba kimlere soruyorlar, kimlerden görüş alıyorlar acaba? Görüş sorulması noktasında görüş alınacak kişilerin seçiminde nasıl bir öncelik sıralaması yapılıyor? Ne bileyim yeni doktorasını bitirmişten mi başlanıyor, son 5 yılda doktorasını bitirmiş kişilerden mi görüş alınıyor, ya da onlar mı il risk azaltma programına katılıyor. Ben tam şey yapamadım il risk azaltma kuramları var, düşündüğüm şu acaba bana kadar neden ulaşmadı? 81 il var Türkiye’de. Kanada deprem merkezinde çalışmış bir insan olarak geçmişinde Japonya deprem merkezinde çalışan bir insan olarak, jeofizik meslek odası başkanlığı yapmış bir insan  olarak, şu anda sismoloji anabilim dalında öğretim üyesi olan bir insan olarak. Acaba kendi üzerimde değil de, nasıl ulaşılıyor, ulaşırken acaba bulmakta zorluk mu çekiliyor? Yol gösterici referanslar nedir? Bunlarla ilgili benim aslında pek bir bilgim yok. Ama görebildiğim kadarıyla tepede bir protokol yapılıyor, o protokol kapsamında bir çalışma başlatılıyor ve adı işte Çanakkale AFAD ile ÇOMÜ bir protokol yaptı. Ama bu protokolün aşağı inmesinde bir denetim var mı? Kontrol var mı? O noktada bir denetim ya da gözlemle ilgili bir çalışma yapan bir kurumsal mı diye aklıma geldi. Buyurun sayın müdürüm?

Şimdi İRAP’lar dan bahsediyoruz değil mi? Evet İRAP. İRAP’lar ile alakalı protokol yapmadık. Protokollerimiz çok vardı, bu yıl hep protokol yılıydı zaten, bu yıl aynı zamanda 2021 afet eğitim yılıydı. İçişleri Bakanımızın genelgesi ile geldi. 29 aralıktı. Öyle hatırlıyorum. 51 milyon hedef, ben kendi ilim için söyleyeyim yaklaşık olarak da oranladığımız zaman ilimizde de 240 bin kişiye ulaşmamız gerekiyordu. Şimdi önceki yıllarda bu kadar rakama hiç ulaşamamıştık. Daha doğrusu 8-10 yılın toplamı o kadar yoktu. Yani bunu nasıl yapacağız diye oturup düşünürken. Biz kendimiz kurum olarak bu eğitimlere girdik, 8-10 arkadaş değişerek. Biraz daha gönüllüleri kullanmaya başladık. Ve gönüllülerle birlikte üniversite ve kurum kuruluşlara protokoller yapıldı. Onlar bizi davet ettiler. Ve özellikle de az önce bahesetttiğiniz bu zoom üzerinden çevrim içi toplantılar; bunlarla okullarda öğrencilere, velilere yönelik çok ciddi bir kampanya hazırlığı yaptık ve planladık. İşte ilk geldiği zaman biraz aslında nasıl yapacağız diye düşünürken, daha biz bunları naparız diye konuşurken, bir de karşımıza İRAP çıktı. Bu yapılmış daha önce duyuyorduk ama yapılmış iller bir gün sıranın bize geleceğini düşünemedik herhalde. Bu yıl eğitim yılı demiştik biz sadece. Bu sefer eğitimlerin planlamasını bir kenara bıraktık bunun planlamasını, İRAP’la ilgili ne yapabiliriz diye onu konuştuk. Bize bunun güzel bir kitaplığı geldi. İRAP hazırlama klavuzu. Başkanlık bununla ilgili bayağı bir çalışmış. Hangi kurulla nasıl yazışılacak. Kimlerle görüşülecek. İRAP’ın esasları. Bununla ilgili kurum ve kuruluşlara yazı yazarken şunlarla bunlar istenecek diye. Ondan sonra paydaş olarak kimlerle çalışacaksınız. Yani bir il burada örnek olarak söyleyeyim. Enerji dağıtım şirketlerini çağırırken diğerinin unutması mümkün değil, ya da diğerinin başka birini çağırması mümkün değil. İRAP hazırlamak için Valilik Planlama Koordinasyon Müdürlüğü, Sosyal Etüt Proje Müdürlüğü, Yatırım İzleme Müdürlükleri veya İl Özel İdare, Kaymakamlıklar, kaymakamlıklardan birer tane tercihen teknik personel. Bunların hepsinden teknik personel istedik. Yoksa ilçesinin riskinden bahseden, bilen duyan geçmişte veya yaşadığı yerin yöneticiler de olabilir. Büyükşehir belediyesi, alt kademe belediyeler, üniversiteler ki burada sayıyorum ama aslında birinci sırada üniversiteler. Üniversiteler olmadıktan sonra bu iş olmaz. Biz çok ciddi destek aldık bununla ilgili. İki tane hocamla Mehmet Emin Arslan ile Abülkadir Aydın hocamız’dan çok ciddi destek aldık. Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü, İller Bankası, Çevre Şehircilik Müdürlüğü, MTA. Bunlar davet ettiklerimiz ve bunlar bizim zoom üzerinden yaptığımız ki bazı iller daha sonraki süreçlerde pandemi biraz daha azaldığı zaman yaptı, yüz yüze yapanlar da oldu 2 tane çalıştayını. Yine boru hatları iletişim BOTAŞ diyelim, Elektrik Dağıtım Şirketleri, Defterdarlık, Göç İdaresi, Kültür Turizm, yine Kültür Varlığını Koruma Bölge Müdürlüğü, MEB, Sağlık Müdürlüğü, Sanayi Teknoloji Müdürlüğü, Kalkınma Ajansları, KOSGEB’ler, DSİ, Orman Bölge Müdürlükleri, Doğa Koruma Milli Parklar, Tarım Müdürlüğü, Ticaret Müdürlüğü, Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürlüğü, Serbest Bölge Müdürlüğü, Ulaştırma Altyapı Bölge Müdürlüğü ve il teşkilatı, BTK ve yine odalar. İlgili mühendislik odaları. İnşaat Mühendisleri odası olmazsa olmaz dedik. Makine Mühendisleri, Elektrik Mühendisleri, Jeoloji Mühendisleri Jeofizik Mühendisleri odalarını da davet ettik. Biz yüz yüze yapamadık ama çevrimiçi zoom üzerinizden yaptığımız çalıştaylar samimi katılımlı oldu. Bunları biz de kayda aldık. Yazman arkadaşlarımız vardı. Konuşulan herşeyi not ettiler. Özellikle üniversite hocalarımız 2 tane çalıştayda da moderatörlük yaptı, katılımcıları çok güzel yönlendirdiler. Bazen bir suskunluk olduğu zaman bile, tecrübeleriyle konuya genişlik kazandırıp katılımcılara soru cevaplarla sürekli çalıştayın içinde tuttular herkesi.   Tecrübe konusunu açıp direk olarak itfaiye müdürüm siz bununla ilgili böyle bir şey düşünmez misin diyerek ufkumuzu genişlettiler. Böyle güçlü yönlerimizi, zayıf yönlerimizi, fırsatları, tehditleri tespit edip sonra eylemleri yazmaya başladık yine onların önderliğinde. Onun için her plan kendi iline özgü diyorum. Yani burada öyle bir dere var ki bir dereyle alakalı bir eylem var. Yani bunu başka bir ilde bulamazsın. Dünya’da yapılsa dünyada bulamazsın. O dere burada olduğuna göre buranın eylemi. Yani bununla ilgili ciddi çalıştı. TAMP’da uzman bir ekip tarafından yazılmadı. TAMP da ciddi bir çalışmayla oldu. Planda görev alan kurumlarla onlarca toplantılar yapılmıştı Bakanlık düzeyinde. Üniversitelerden destek alınmıştı. Biz işte bir tarafta bahsettiğim İRAP çalışmalarını yürütürken eğitimleri de bırakmadık. Bu yıl şu anda 265 bin civarı rakama ulaştık. Bunların içinden yine üniversite de ciddi katkı sağladı bize. Üniversitemizden çoğu akademisyen 60 kişiye eğitmen sertifikası verdik. Bu eğitmen sertifikası ile yaptığımız protokolle; afet bilinci eğitimi üniversite öğrencilerimize burada bir derste mutlaka veriliyor. Bu önümüzdeki yıllarda okullarda yoğunlaşarak devam edecek. Halkımızın eğitimlerine de devam edecek. Eğitim ve hazırlık aşamalarının çok önemli bir parçası. Devlet olarak, kurum kuruluşlar olarak ne kadar hazırlanırsak hazırlanalım, halkımızı hazırlayamadıysak hep sıkıntı olacak. Afette hep bir fren olacak bizim için. Halkla beraber gitmesi lazım. Tabi ki bilincimizin hemen Japonya’ya ulaşması mümkün değil. Hem çalışarak riskleri azaltacağız, hem de bilinçli bir halk oluşturacağız. Dediğim gibi yapılarımız çürük ve çarık, gelişmemiş Afrika ülkeleri gibi diyelim. Oradan tutup da risk planından bahsetmenin mümkünatı yok tabi. Yavaş yavaş zenginliğimiz artınca ülke olarak gelişmişliğimiz artınca bunlar artık konuşulmaya başlandı. Bu afetler olacak bu coğrafyada. Biz bunun önlemlerini nasıl alırız?  İlgili kurum kuruluşlar nasıl destek verdiler. Örnek olarak bir kaç kurumu katılmadı veya katıldı da çok ta önemsemedi. O kuruma biz İRAP’ta görev verdik. Şimdi görevini görecek ve buna itiraz etmesi mümkün değil. Kurumlara biz daha sonra yaptıklarımızı dağıttık. Planla ilgili bunlar çıktı, sizin de görevleriniz bunlar, eylemler bunlar, bununla ilgili görüşünüzü bildirin. Kimisi bildirdi ilave etti, kimisi bu bize uygun değil dedi. Artık nihai kararı koordinasyon kurulu verdi ve o haliyle çıkıp Vali onayı ile yürürlüğe girdi. Toplantıya katılan da katılmayan da bu plandan sorumlu olacak. Kitapçığımız da var bununla ilgili ve sorumlulukları da var. Yani bu ben yapmıyorumla olmaz. Bundan sonra bu işin hesap verme olayı da var. Yapmayan hesap da verir. Onun için gerekirse ulusal ölçekte kaynak talebinde bulunup riskini ilinde azaltacak. Basit bir örnek olarak söylüyorum. Karayollarının eğer ki suyun geçişini engelleyici bir köprüsü varsa ve o köprüden bahsedildiyse o köprüyü yıkıp en yakın zamanda yenisiyle değiştirecek ya da depreme dayanıksız bir köprüsü var onu yıkıp değiştirecek. Bu işin artık kaçar yanı yok. Biz bu plana bu yönden güveniyoruz. İnan ki 81 il müdürü de bizzat bunlar da yönetici oldu ve takip etti günlerce. Çok konuşuldu. Hangi müdürü ararsanız arayın benzer hatta daha da ileri giderek farklı farklı şeyler, güzel eylemlerden bahsederek ufkunuzu genişletecek şeyler söyleyecektir mutlaka. Bu bizim artık bir anayasamız oldu, kırmızı kitapçığımız oldu. Valimizin de hatta ilgili kurum kuruluşlar ve destekleyici kurumların yöneticilerinin masasının kenarında birer tane kırmızı kitabı oldu. Herkes dersini çalışacak ve herkes kendi kurumunun üzerinde düşen görevi yapacak. Bu yalnızca AFAD veya Belediyenin veya İl Özel İdaresinin görevi değil. Tüm kurum ve kuruluşlar ile bunun altından kalkabiliriz.

Evet sayın müdürüm gerçekten çok kapsamlı bir sunumda bulundunuz ve öncelikle sizin demiş olduğunuz bir cümlenin altını çizmek istiyorum. Bir afetten önce harcanacak 1 lira; afetten sonra harcanacak 7 liradan bizi kurtarır dediniz. Afet öncesi risk azaltıcı çalışmaların ne kadar önemli olduğunu, afet sonrası harcanacak 7 misli maliyetten ya da masraftan; en önemlisi de insanımızı kaybetmekten kurtaracağından bahsettiniz. 

Bununla ilgili olarak da bizler tabi ki bu ders kapsamında japon mimarlarla, yüksek mühendislerle görüşüyoruz. Japonyada’ki binaların depremlerde yıkılmaması ile ilgili esasları araştırmaya başladığımızda özellikle sismik izolatörlü yapıların tabi ki maliyet olarak yüzde 10 yani 10 liraya mal oluyorsa bir bina 11 lira yani yüzde 10 maliyet getirdiğini gördük. 

Depremin olduğu, yani deprem sonrası riski yüzde 70 azalttığını söylüyorlar. Ben yönetici olsam yani fay zonu boyunca şehirlerden sorumlu, riskin azaltılmasından sorumlu ne bileyim kuzey Anadolu fay zonu valisi olsam ilk yapacağım iş ne olur? 

Fay zonunda yaşamak istiyorsanız fay zonunda uzak değil ama fay zonuna yakın yaşamak istiyorsanız. Burada sismik izolatörsüz yapılaşma bu saatten sonra yapılamaz. Yapılmış olanlarda da sismik izolatörün sisteme geçirilmesi konusunda da bir karar alırım. 

Japonya’nın aslında niye yıkılmadığını bize gösteriyor. Tabi ISMEP sismik risk azaltma projesi başkanı Kazım Gökhan ELGİN bey de bizim programımıza konuk oldu. O da sismik izolatörlü sistemin şehir hastanelerinde kullanıldığından bahsedildi. 

Binalar kadar şehir hastanelerinin de tabi ki deprem güvenliğinin sağlanması önemli. Dedim ki şehir hastanelerindeki sismik izolatörlü sistem binalarda ve konutlarda uygulansa ne olur maliyeti? Kendisinin verdiği bilgi yüzde 10. Yani %10. 

%10 fazla  vereceksin ama yüzde yetmiş yani %70 kurtaracaksın. Böyle bir imkan varken, yani böyle bir teknolojinin yalnızca şehir hastanelerinde sınırlı tutulması ve fay zonu boyunca bu yapılaşmanın olmazsa olmaz bir kriteri haline getirilmemesi durumunda, illerdeki risklerin azaltılması biraz daha güçleşebilir. 

Sismik izolatörlü sistem biliyorsunuz, ben İstanbul Kadırga’da büyüdüm. Sultan Ahmet’te Dikili Taş var. O Dikili Taş 1600 yıldır orada. 1632 yıldır (MS 390 yılından) o dikili taş niye yıkılmıyor diye sorduğumda, araştırdığımda altında sismik izolatör sistemi olduğu gerçeği çıkıyor. 

Bizlerin dikili taş gibi evlerin yüzlerce yıl kalmasının temelinde o dikili taştan alacağımız dersler var. Lütfen dikili taşlar olan şehirlerimizdeki yapıların temelini, dikili taş olarak 1632 yıl önce bize örneğini veren, bizden çok önce yaşayan ve insanlığa örneğini veren bu temel güçlendirmeye, depremin gücünü frenleme sistemini bir zorunluluk haline gelmesine gayret gösterelim diye öneride bulunacağım.

Bununla ilgili çalışmalar olduğunu 4-5 sene önce duymuştum. Ama maliyete sadece yüzde 10 etki ettiğini bilmiyordum. Bugün uyanık müteahhitler konutunu bir tık öne çıkarmak için belki de yüzde otuz daha pahalıya satmak için depreme dayanıklı deyip izolatörlü bina yapsa daha iyi satış yaparlar.

Sayın müdürüm tabi ki bu izolatör sistemleri maliyeti dışarıdan ithal edildiği için çok yüksekti ama ISMEP müdürü kazım Gökhan Elgin bey dedi ki: Polatlı’da fabrikası kuruldu ve bu nedenle maliyeti ucuzladığını belirtti. 

2000 yılında Japonya’dan bir mimar profesör İstanbul'a gelmişti. Kendisi ile görüştüm ve dedim ki, 'biz yıkıldık 99 depremi ile siz niye yıkılmıyorsunuz?'. 

Japon Mimar Profesör biz de ‘base isolation sistemi’ var diyerek yanıtladı. Nedir dedim bu? Sismik izolatör dedi. 2000 yılında ben ilk defa sismik izolatörü bir japon profesör mimardan duydum. Üzerinden 20 yıl geçti. 

Şehir hastaneleri biliyorsunuz her yer sallanırken yıkılırken ayakta kalıyor ve kalacak. Bunun temelinde sismik izolatör sistemi var. Fay zonunda madem yaşamak bir mecburiyetse. Bunu da bir mecburiyet haline getirdiğimiz zaman fay zonu boyunca insanlar daha güvenli yaşayabilir. Çok teşekkür ediyorum size saygılarımı yolluyorum. Ben de teşekkür ediyorum. Herkese iyi akşamlar. Afetsiz bir yaşam diliyorum.

The Cost of Staying True: The Struggle Between Humanity and Conscience 🌿

"It doesn't matter how good a person you are; you will be seen as the worst person the moment you make your first mistake." 📜...