Saturday, August 17, 2024

Depremle Yaşamak: Riskleri Azaltmak ve Güvenliği Artırmak

Depremle yaşamak, özellikle Türkiye gibi sismik olarak aktif bölgelerde yaşayanlar için hayatın bir gerçeğidir. Depremler, doğanın kaçınılmaz olaylarıdır ve ciddi riskler taşır. Ancak, doğru stratejiler ve önlemlerle, depremle yaşamak mümkün hale getirilebilir (Akkar & Hancilar, 2016; Moezzi & Zare, 2018).

Deprem Eğitimi ve Bilincin Önemi

Deprem bilimi, sismoloji ve yer mühendisliği gibi disiplinlerden beslenir. Okullarda deprem eğitimi verilmesi, bireylerin bu doğal afetlere karşı bilinçlenmesini sağlar. Örneğin, Japonya’da yaşayan insanlar, uygun yapı teknikleri ve risk azaltıcı önlemler sayesinde depremlerden minimum zarar görmektedir (Kramer & Kowalsky, 2014).

Depremle Yaşamak Mümkün mü?

Depremle yaşamak mümkündür. Japonya, sık sık depremler yaşayan ve bu depremlerden minimum zarar gören bir ülkedir. Bu başarı, yapıların jeofizik zemin koşullarına uygun olarak inşa edilmesi ve deprem öncesi risk azaltıcı stratejilerin uygulanması ile sağlanmaktadır (Shin & Kim, 2019).

Türkiye'nin Ulusal Deprem Vizyonu

Ulusal deprem vizyonu, sürekli güncellenmeli ve farklı disiplinlerden bilim insanlarının katkılarıyla oluşturulmalıdır. Bu yaklaşım, deprem risklerinin azaltılmasına yönelik etkili sonuçlar elde edilmesini sağlar. Aksi takdirde, plansız şehirleşme ve yapılaşma, depremlerin yıkıcı etkilerini artırabilir (United Nations, 2015).

Gayrimenkul Jeofiziğinin Önemi

Depreme dayanıklı yapıların inşası ve mevcut yapıların değerlendirilmesi, gayrimenkul sektöründe büyük önem taşır. Kaliforniya'daki deprem yasaları, emlak danışmanlarının deprem risklerini dikkate almasını zorunlu kılmaktadır. Türkiye'de de benzer bir yaklaşım benimsenmeli ve "Gayrimenkul Jeofizik Değerleme" uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır (Shin & Kim, 2019).

Deprem Riskini Azaltmanın Yolları

Deprem riskini azaltacak önlemler mevcuttur. Sismoloji ve deprem mühendisliği alanında yapılan araştırmalar, bu konuda önemli senaryolar ve uyarılar sunmaktadır (Kramer & Kowalsky, 2014). Ayrıca, toplumda sismoloji kültürünün yaygınlaşması, depremin zararlarını azaltmada kritik bir rol oynar (United Nations, 2015).

Tetikleme ve Yıkıcılık

Depremler, hem yakın hem de uzak mesafelerde tetiklenebilir. Bu tetikleme, iki şekilde gerçekleşir: 'static triggering' ve 'dynamic triggering'. Static triggering, bir depremin neden olduğu kalıcı deformasyonun yakın mesafelerde diğer fayları tetiklemesiyle gerçekleşir. Dynamic triggering ise, sismik dalgaların geçişi sırasında meydana gelen geçici stres değişiklikleriyle, fayların uzak mesafelerde tetiklenmesi durumudur. Bilim insanları, büyük depremlerin birkaç fay uzunluğu ötesindeki olayları tetikleyebileceğini gözlemlemiştir. Dynamic triggering, genellikle yüzey dalgaları geçerken meydana gelir, ancak bazen gecikebilir. Bunun nedeni, geçen dalgaların gözenek sıvısı basıncında değişikliklere neden olması olabilir. Ayrıca, uzak tetikleme olaylarının daha çok gerilimli ve transtansiyonel bölgelerde yaygın olduğu gözlemlenmiştir; sıkışma bölgeleri olan dalma-batma zonları gibi yerler ise dinamik tetiklemeye daha az duyarlı görünmektedir (Moezzi & Zare, 2018).

Yeni bir çalışmada, Kyoto Üniversitesi'nden bilim insanları, Japonya'nın kuzeydoğusundaki beş farklı deprem sürü bölgesinde tetikleme yeteneğini inceledi. Çalışmanın sonuçları, 2011 Tohoku-Oki depreminden sonra tetikleme eşiklerinin birkaç kilopascal azaldığını ve Japonya'da dinamik tetiklemenin beklenenden daha yaygın olabileceğini öne sürmektedir (Kyoto University, 2023).

Türkiye'nin Deprem Tehlikesi

Türkiye, yüksek sismik aktiviteye sahip bir bölgede yer almaktadır. Depremlerin oluşum fiziği ve mekanizması değişmezken, yapıların ve insanların bu depremlerden etkilenme düzeyi azaltılabilir. Bu nedenle, yapısal ve yerel risklerin iyileştirilmesi hayati önem taşımaktadır (Akkar & Hancilar, 2016).

Sonuç: Depremle Güvenle Yaşamanın Gereklilikleri

Depremle yaşamak, uygun eğitim, bilinçlendirme ve yapı güvenliği ile mümkün hale getirilebilir. Türkiye gibi deprem riski yüksek olan ülkelerde, bu önlemler hayati bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri, bu önlemlerin önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bilimsel araştırmalar, depremlerin hem yerel hem de uzak bölgelerde yıkıcı etkiler yaratabileceğini göstermektedir.

Özellikle dinamik tetikleme fenomeni, büyük depremlerin beklenmedik şekillerde başka depremleri tetikleyebileceğini ortaya koymakta ve bu da risk yönetimi stratejilerinin ne kadar kritik olduğunu vurgulamaktadır. Japonya’daki 2011 Tohoku-Oki depremi sonrası yapılan çalışmalar, tetikleme eşiklerinin nasıl değişebileceğini ve dinamik tetiklemenin gerçekte ne kadar yaygın olabileceğini gözler önüne sermiştir.

Eğitim ve bilinçlendirme, depremlerle güvenli bir şekilde yaşamayı mümkün kılacak en önemli unsurlardır. Deprem riski yüksek olan her toplum, bu bilinçle hareket etmeli ve yapı güvenliğini öncelikli hale getirmelidir. Sonuç olarak, bilimsel araştırmaların ışığında geliştirilen stratejiler ve tedbirler, depremlerin yıkıcı etkilerini azaltmak için hayati önem taşır.


Referanslar

  • Akkar, S., & Hancilar, U. (2016). Seismic risk assessment of urban areas: A case study of Istanbul. In Earthquake engineering (pp. 123-145). Springer.
  • Kramer, S. L., & Kowalsky, M. J. (2014). Geotechnical earthquake engineering. Journal of Geotechnical and Geoenvironmental Engineering, 140(6), 04014015. https://doi.org/10.1061/(ASCE)GT.1943-5606.0001120
  • Kyoto University. (2023). Dynamic Triggering of Earthquakes in Northeast Japan before and after the 2011 M 9.0 Tohoku-Oki Earthquake. Bulletin of the Seismological Society of America (BSSA). Retrieved from https://lnkd.in/gJpAYbUK
  • Moezzi, M., & Zare, M. (2018). Seismic performance of buildings with irregularities: A review. International Journal of Civil Engineering, 16(4), 293-308. https://doi.org/10.1007/s40940-018-0070-7
  • Shin, S., & Kim, J. (2019). The impact of seismic design codes on the performance of buildings during earthquakes. Earthquake Spectra, 35(3), 1453-1470. https://doi.org/10.1193/100817EQS202M
  • United Nations. (2015). Sendai framework for disaster risk reduction 2015-2030. https://www.unisdr.org/we/inform/publications/43291

Friday, August 16, 2024

25 Yıl Sonra 17 Ağustos: Depremle Yaşamayı Öğrendik mi?


17 Ağustos 1999 İzmit depremi, Türkiye'nin tarihindeki en büyük felaketlerden biri olarak kaydedilmiştir. Bu deprem, yalnızca fiziksel yapıları değil, aynı zamanda toplumsal ve bireysel psikolojiyi de derinden etkilemiştir. 24 yıl sonra, 6 Şubat 2023'te yaşanan depremler, bu travmanın izlerini yeniden gün yüzüne çıkarmıştır. Bu bağlamda, deprem sonrası toplumsal dayanışma, psikolojik destek hizmetleri ve yapı güvenliği konuları oldukça önem kazanmaktadır.

Depremin Psikolojik ve Sosyal Etkileri

İzmit depremi, 17.000 insanın hayatını kaybetmesine neden olmuş ve bu kayıplar, geride kalanlar üzerinde uzun süreli psikolojik etkiler bırakmıştır. Araştırmalar, büyük depremlerin ardından yaşanan travmanın, bireylerin ruh sağlığı üzerinde derin etkiler yarattığını göstermektedir (Brewin, 2014). Özellikle çocuklar, bu tür travmalardan daha fazla etkilenmekte ve uzun vadeli psikolojik sorunlar yaşayabilmektedir.

Deprem sonrası toplumsal dayanışma, insanların birbirine destek olma isteğini artırmış, ancak aynı zamanda kayıpların yasını tutma süreçlerini de zorlaştırmıştır. Toplumun genelinde, deprem korkusu ve endişesi yaygınlaşmış, bu durum bireylerin günlük yaşamlarını olumsuz etkilemiştir (Norris, Friedman, Watson, & Byrne, 2008).

Yapı Güvenliği ve Teknolojik Önlemler

Depremlerden sonra alınacak önlemler arasında yapı güvenliği büyük bir yer tutmaktadır. Sismik izolatör teknolojisi, binaların deprem sırasında daha az hasar görmesini sağlamakta ve bu sayede insanların psikolojik güvenliğini artırmaktadır. Türkiye'de, sismik izolatörlerin kullanımı zorunlu hale getirilmediği için bu teknoloji yeterince yaygınlaşmamıştır. Ancak, bu tür teknolojilerin kullanılması, deprem sonrası kayıpları azaltma potansiyeline sahiptir (Kramer, 1996).

Sonuç

17 Ağustos depremi, Türkiye'nin deprem gerçeğini ve bu gerçekliğin toplumsal psikoloji üzerindeki etkilerini gözler önüne sermektedir. Hem fiziksel hem de psikolojik açıdan hazırlıklı olmak, gelecekteki depremlerin etkilerini azaltmak için kritik öneme sahiptir. Toplumsal dayanışma ve yapı güvenliği konularında atılacak adımlar, sadece bireylerin değil, toplumun genel sağlığı için de hayati öneme sahiptir.

Referanslar

Brewin, C. R. (2014). The Psychology of Trauma. Cambridge University Press.

Kramer, S. L. (1996). Geotechnical Earthquake Engineering. Prentice Hall.

Norris, F. H., Friedman, M. J., Watson, P. J., & Byrne, C. M. (2008). 60,000 Disaster Victims Speak: Part I. An Overview of the Emerging Science of Disaster Mental Health. Psychological Trauma: Theory, Research, Practice, and Policy, 1(1), 3-24.

Wednesday, August 14, 2024

Deprem Bilinci ve Hazırlık: Türkiye'nin Acil Durum Stratejileri

Deprem Risk Yönetimi: 2024'te Neler Değişmeli?

2015 yılında kaleme aldığım bir yazıda, yerel yönetimlerin deprem risk yönetimi konusundaki eksikliklerine değinmiştim. 9 yıl sonra, bu konuyu güncelleyerek ve uluslararası kaynaklardan yararlanarak, önerilen stratejileri daha da geliştirmek istiyorum. 14 Ağustos 2015 tarihli bu yazı, bugünkü düşüncelerimin temelini oluşturuyor. Bu süreçte, bilimsel verilerle desteklenen ve uluslararası deneyimlerden yararlanan önerilerimizi sunuyoruz.

Bilim Temelli Yaklaşımın Güçlendirilmesi

Yerel yönetimlerin, deprem risk yönetiminde bilim temelli bir yaklaşımı benimsemesi büyük önem taşıyor. Bu, afet yönetiminde kritik bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), afet yönetiminde bilimsel verilere dayalı kararların alınmasının önemini sıkça vurguluyor (UNDP, 2023). Yerel yönetimlerin, yerbilimleri uzmanlarıyla iş birliği yaparak daha etkili stratejiler geliştirmesi bu nedenle çok önemli.

Yerbilimleri Mezunlarının Daha Etkin İstihdamı

Yerbilimleri mezunlarının yerel yönetimlerde daha etkin bir şekilde istihdam edilmesi, deprem risk yönetiminde önemli bir adım olacaktır. Bu mezunlar, afet yönetiminde kritik roller üstlenebilir ve yerel yönetimlerin stratejilerini güçlendirebilirler. Araştırmalar, bu uzmanların etkin kullanılmasının, afet risklerinin azaltılmasında ciddi bir fayda sağlayacağını gösteriyor (Asd Global, n.d.).

Afet Risk Yönetimi Eğitiminin Yaygınlaştırılması

Toplumun deprem riskleri hakkında bilinçlendirilmesi, afet yönetiminde başarı için esastır. Halkın afet sonrası müdahale süreçlerindeki rolü, eğitimin yaygınlaştırılmasıyla artırılabilir. UNDP raporlarına göre, afet yönetiminde halkın bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi, bu süreçlerin etkinliğini artırıyor (UNDP, 2023). Eğitim programlarının, okullarda ve topluluk merkezlerinde zorunlu hale getirilmesi bu açıdan önemlidir.

Teknolojinin Daha Etkin Kullanımı

Teknolojinin deprem risk yönetimindeki rolü giderek artmaktadır. Coğrafi bilgi sistemleri ve büyük veri analizi gibi teknolojilerin kullanımı, afet yönetiminde hızlı ve etkili kararlar alınmasına yardımcı olabilir. Bu teknolojilerin entegrasyonu, risk haritalarının oluşturulması ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi açısından da büyük önem taşır (DergiPark, n.d.).

Psikososyal Destek Sistemlerinin Geliştirilmesi

Afet sonrası psikososyal destek, bireylerin iyileşme süreçlerinde kritik bir rol oynar. Uzun vadeli psikososyal destek programları, afetlerden etkilenen bireylerin topluma yeniden entegrasyonunu kolaylaştırır. Bu konuda sivil toplum kuruluşları ile ulusal hükümetler arasında güçlü bir iş birliği sağlanmalıdır (Afet ve Risk Dergisi, n.d.).

Halkın Karar Alma Süreçlerine Katılımı

Halkın afet risk yönetimi süreçlerine katılımı, daha etkili ve katılımcı bir yönetim anlayışı ortaya koymaktadır. Yerel yönetimlerin, mahalle bazında risk analizleri yaparak halkın görüşlerini alması, alınacak önlemlerin toplumun ihtiyaçlarına daha uygun hale gelmesini sağlar. Bu tür katılımcı yaklaşımlar, afet yönetiminde daha sürdürülebilir çözümler üretir (DergiPark, n.d.).

İklim Değişikliği ve Afet Risk Yönetimi

İklim değişikliğinin afet risklerini artırdığı gerçeği, deprem risk yönetimi politikalarının geliştirilmesinde dikkate alınmalıdır. İklim değişikliği etkilerini göz önünde bulundurmak, daha sürdürülebilir ve etkili bir afet yönetimi stratejisi oluşturulmasına katkıda bulunacaktır. Bu alanda yapılan araştırmalar, iklim değişikliği ile afet yönetimi arasındaki ilişkinin dikkate alınması gerektiğini ortaya koymaktadır (UNDP, 2023).

Sonuç

Bugün, deprem risk yönetiminde proaktif bir yaklaşımı benimsemek, ülkemiz için bir zorunluluk haline gelmiştir. Bilimsel veriler ve uluslararası deneyimlerin ışığında, önerilen değişikliklerin hayata geçirilmesi, gelecekte yaşanabilecek afetlerin etkilerini en aza indirecek ve toplumu daha dirençli hale getirecektir. 14 Ağustos 2015 tarihli yazıdan aldığım ilhamla, bu önerilerin güncellenmiş halini sunmaktan memnuniyet duyuyorum.

Referanslar

1995 Önerilerimin Değerlendirilmesi: 30 Yıl Sonra Bir Doktora Öğrencisinin Görüşleri


1995 yılında, Kobe depremi sonrasında bir doktora adayı olarak, Türkiye’nin olası bir deprem karşısında hazırlıklı olması gerektiğini vurgulamıştım. Önerilerim, Japonya’nın Kobe depreminden aldığı dersler doğrultusunda şekillenmişti. Ancak, o dönemde Türkiye’de henüz büyük bir deprem yaşanmamıştı; İzmit’te 1999 yılında meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki deprem ve 2023 Kahramanmaraş depremleri gibi yıkıcı olaylar henüz gerçekleşmemişti. Bu bağlamda, 1995 yılında yaptığım önerilerin, o dönemde ne kadar öngörülü ve önemli olduğunu değerlendirmek anlamlı olacaktır.

Sismolojik Araştırmaların Önemi

1995'te vurguladığım en önemli noktalardan biri, sismoloji ve ilgili alanlarda daha derin araştırmalar yapılmasının gerekliliğiydi. Türkiye'nin deprem riski taşıyan bir ülke olduğu gerçeği, bilimsel çalışmaların ve detaylı incelemelerin önemini artırıyordu. O dönemde bu çağrıma gereken önem verilseydi, ilerleyen yıllarda karşılaştığımız büyük depremler karşısında daha hazırlıklı olabilirdik.

Eğitimde Deprem Bilincinin Eksikliği

Deprem bilincinin artırılması gerektiğini savunmuştum. Özellikle lise müfredatına deprem bilgisi derslerinin eklenmesi gerektiğini belirtmiştim. Bu önerim, toplumun deprem konusunda daha bilinçli ve hazırlıklı olmasını sağlayacak bir adım olabilirdi. Maalesef, yıllar içinde bu konuda yeterli ilerleme kaydedilmedi.

Fay Haritalarının ve Yapısal Planlamanın Önemi

Kobe ve Northridge depremlerinin, önceden belirlenmemiş fay hatları ile ilişkilendirilmesi, ayrıntılı fay haritalarının hazırlanması gerektiğini göstermişti. O dönemde, Türkiye’nin büyük şehirleri için bu tür haritaların hazırlanmasını önermiştim. Eğer bu çalışmalar o zaman yapılmış olsaydı, aktif fay hatları ve büyük fay zonları ile olan ilişkiler detaylıca incelenebilir, yapılaşma buna göre şekillendirilebilirdi.

2024 Yılına Bir Bakış

1995 yılında, bir doktora adayı olarak sismoloji alanında yaptığım bu öneriler, bugüne kadar yaşadığımız yıkıcı depremleri önceden öngören önemli uyarılardı. Ne yazık ki, bu önerilere gereken önem verilmedi ve sonuç olarak Türkiye, büyük depremlerde ciddi can ve mal kayıpları yaşadı. Eğer bu öneriler zamanında ciddiye alınmış ve uygulanmış olsaydı, belki de bugünkü tablo daha farklı olabilirdi.

Sonuç olarak, geçmişten ders almak ve bilimsel önerilere kulak vermek, gelecekte benzer felaketlerle karşılaşmamak için kritik öneme sahiptir. Sismoloji ve deprem bilimi, sadece akademik bir alan değil, insan hayatını doğrudan etkileyen hayati bir konudur.

Kobe'deki depremde karşılaşılan zorluklar, ülkemizin olası bir deprem durumunda yaşayabileceği temel sorunlara ışık tutmaktadır. Japonya, Kobe depreminden aldığı derslerle depremin zararlarını minimize etmek için yeni stratejiler geliştirdi. Benzer bir yaklaşımı benimseyerek, ülkemizin deprem politikalarını yeniden değerlendirmeli ve sismoloji başta olmak üzere, jeofizik, jeoloji ve ilgili mühendislik alanlarında daha derinlemesine araştırmalara odaklanmalıyız.

Kaynak: Öncel, A.O. (1995). Kobe depremi ve İstanbul’da deprem tehlikesi, Ultra Magazin, Aylık dergi, Mart, 1995, ss. 24-31.


YouTube Videolarında Deprem Hazırlığı ve Risk Yönetimi: İstanbul ve Türkiye'nin Durumu

Tuesday, August 13, 2024

17 Ağustos 1999 Depremi: İnsanlar Üzerindeki Etkileri ve Dersler


17 Ağustos 1999 sabahı, Türkiye'nin kuzeybatısında meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki Gölcük Depremi, ülkenin tarihindeki en büyük felaketlerden biri olarak kaydedildi. Bu deprem, yalnızca binaları ve yolları değil, aynı zamanda insanların psikolojik ve sosyal yapısını da derinden etkiledi.

Depremin Fiziksel ve Ekonomik Etkileri

Deprem, 17.480 kişinin hayatını kaybetmesine, 23.781 kişinin yaralanmasına ve 285.211 ev ile 42.902 iş yerinin hasar görmesine neden oldu (Wikipedia, 2023). Ekonomik açıdan da büyük kayıplar yaşandı; depremin maliyetinin 12 ile 20 milyar dolar arasında olduğu tahmin ediliyor (BBC, 2019). Bu kayıplar, Türkiye'nin sanayi bölgelerinde üretim faaliyetlerine ara verilmesine ve ekonomik duraklamalara yol açtı.

Psikolojik Etkiler

Depremler, insanların psikolojisi üzerinde uzun süreli travmalara neden olabilir. Araştırmalar, doğal afetlerin bireylerde kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) gibi psikolojik sorunlara yol açabileceğini gösteriyor (Norris et al., 2005). Norris ve arkadaşları (2005), 60,000 afet mağduru üzerinde yaptıkları kapsamlı bir incelemede, bu tür psikolojik sorunların sıklıkla görüldüğünü tespit etmişlerdir.

Türkiye'deki büyük felaket de, birçok insanın hayatında kalıcı izler bıraktı. Özellikle depremlerden etkilenen çocuklar, uzun vadede duygusal ve davranışsal sorunlar yaşayabiliyor (Erkan, 2014). Bu durum, çocukların ruh sağlığı açısından ciddi bir endişe kaynağıdır. Deprem sonrası yaşanan stres ve belirsizlik, çocukların gelişimini olumsuz etkileyebilir. Uzun vadede, bu tür travmalar, çocukların sosyal ilişkilerini ve akademik başarılarını da etkileyebilir.

Bu nedenle, deprem sonrası destek ve rehabilitasyon hizmetleri, çocukların psikolojik iyilik halleri için kritik öneme sahiptir.

Sosyal Yapı Üzerindeki Etkiler

Depremler, toplumsal yapıyı da etkiler. 1999 depremi sonrası, ailelerin ve toplulukların dayanışma içinde olma ihtiyacı arttı. İnsanlar, kaybettikleri yakınları ve evlerini yeniden inşa etmek için bir araya geldiler. Bu durum, toplumsal bağların güçlenmesine neden oldu. Ancak, aynı zamanda kayıp ve yas süreci de sosyal ilişkileri zorlayabilir. Araştırmalar, toplulukların afet sonrası dayanıklılığının, sosyal destek ve dayanışma ile doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır (Aldrich, 2012).

Kişisel Deneyimim

17 Ağustos sabahı, Tokyo havalimanında, İstanbul'a dönüş için bekliyorduk. Türkiye saatiyle gece 3'te, Japonya'da sabah 11'de ayrılacaktık. O zamanlar cep telefonları olmadığı için, annemi bilgilendirmek adına havalimanındaki tuşlu telefondan aradım. Ancak kimsenin açmadığını fark ettim. Muhtemelen uykudalardı diye düşündüm. Gerçekten o anın nedenini bilmiyordum, belki uçağa bineceğimizi ya da bizi beklememeleri gerektiğini söylemek istedim. Ancak, dönüşte uçakta ağlayan hostesi ve eşimi gördüğümde ne olduğunu anlamaya çalıştım. Meğerse Avcılar'da büyük bir deprem yaşanmıştı. Avcılar, hem benim yaşadığım hem de çalıştığım üniversitenin olduğu yerdi. Ailem oradaydı. İlk düşündüğüm, ailemin yaşamadığı ve benim İstanbul'a döndüğümde onları toprağa vermem gerekeceğiydi.

Uçağın inişine kadar içimde tarifsiz bir hüzün ve umutsuzluk vardı. Ancak, Yeşilköy Havalimanı'nda kardeşimi ve babamı gördüğümde içimdeki o ağırlık bir nebze hafifledi. Onları görmek gerçek bir mucizeydi. Evimiz ağır hasar almış, yan bina ise tamamen yıkılmıştı. Türkiye'ye döndüğümüzde evsizdik, ama ailemle birlikteydik. O gece sokakta kaldık, sonrasında ise zor da olsa ayakta kalmaya çalıştık.

Günümüzdeki Yansımalar

Günümüzde, Türkiye'de depreme hazırlık ve farkındalık artırma çabaları devam ediyor. Uzmanlar, "24 il, 110 ilçe diri fay üzerinde" uyarısında bulunarak halkı bilinçlendirmeye çalışıyor (Rudaw, 2023). 2024 yılı itibarıyla, Türkiye'nin deprem riskine karşı daha hazırlıklı olması için yapılan çalışmalar önem kazanıyor. Bu tür felaketler, bize ailemizin ve sevdiklerimizin değerini hatırlatıyor ve hayatın ne kadar kıymetli olduğunu unutmamak gerektiğini gösteriyor.

Sonuç

17 Ağustos 1999 depreminde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Böyle bir felaketi bir daha yaşamamak için, toplum olarak daha dikkatli ve hazırlıklı olmalıyız. Bu tür olaylar, sadece fiziksel kayıplar değil, aynı zamanda ruhsal ve sosyal yaralar açar. Hayatın değerini bilmek, sevdiklerimizle birlikte olmanın önemini anlamak, bu tür felaketlerin bize verdiği en büyük derslerden biridir.


Kaynaklar

Monday, August 12, 2024

Kaderin İzinde: Simav Bargu ile Unutulmaz Bir Bilimsel Yolculuk


Hayat bazen bizi beklenmedik kişilerle, hiç tahmin etmediğimiz zamanlarda bir araya getirir. Bilimsel yolculuğumuzun en değerli anlarını da işte bu karşılaşmalar şekillendirir. Simav Bargu hocamla tanışmam, benim için böyle bir dönüm noktası oldu. 1987'de başlayan bu hikaye, 1999 İzmit Depremi'nden 2012'deki Kuzey Anadolu Fay Zonu'ndaki teknik gezimize kadar, birlikte geçirdiğimiz yıllar boyunca derinleşti.

Bu yazıda, yalnızca depremlerle ilgili akademik bir serüveni değil, aynı zamanda bir bilim insanının, bir öğrenciyi nasıl şekillendirebileceğini, bilgeliği ve enerjisiyle ona nasıl ışık tutabileceğini keşfedeceksiniz. Bu hikaye, bilimin ne kadar ilham verici olabileceğini ve derin bir dostluğun nasıl geliştiğini anlatıyor. Kariyerinizde ve hayatınızda böyle anlamlı karşılaşmalar yaşamayı umuyorsanız, bu yazı tam size göre.

Simav Bargu hocamın izinden gittiğim bu unutulmaz bilimsel yolculuğa siz de katılın ve bilimin gücünü bir kez daha hissedin.


1987: İlk Karşılaşma

1987 yılının serin bir sonbahar sabahıydı. İstanbul Üniversitesi'nin geniş koridorlarında yankılanan ayak sesleri arasında, genç bir akademisyen olan Ali Osman, Simav Bargu hocasıyla ilk kez karşılaşmıştı. O zamanlar, Ali Osman henüz üniversitede yeni bir araştırma görevlisiydi. Tektonik dersinin uygulama çalışmalarında, Bargu hocasının derin bilgisi ve engin tecrübesi, genç Ali Osman'ı hemen etkilemişti.

1999: İzmit Depremi ve Bir Keşfin Öyküsü

Yıllar geçti, Ali Osman Japonya'da eğitim aldı, bilim yolculuğunda yeni kapılar açtı. 1999 yılının yazında, Japonya'dan döndüğünde, üzerinde çalıştığı proje bitmişti. Bu proje, İzmit'te yaşanacak büyük bir depremin habercisiydi. Ali Osman, çalışmasını büyük bir titizlikle hazırlamış, depremin olası yerini aylar öncesinden belirlemişti. Ancak o günlerde kimse bu projeye gereken önemi vermemişti.

Simav Bargu hocasıyla yolları bir kez daha kesiştiğinde, Ali Osman'ın çalışmaları yeniden gündeme geldi. Bir arkadaşları, Ali Osman'ın deprem araştırmalarını Simav Bargu'ya anlattı. Bargu hoca, bu çalışmanın önemini hemen kavradı ve bunu televizyon programlarında paylaşmak istedi. O günlerde Bargu hoca, 1999 İzmit Depremi sonrasında sık sık televizyona davet ediliyordu. Ali Osman'ın çalışmasını da izleyicilere anlatmak için izin istedi. Ali Osman, gururla izin verdi ve Bargu hoca, bu çalışmayı referans göstererek kamuoyuyla paylaştı.

2010: Yeniden Bir Araya Geliş

Yıllar sonra, 2010'da Ali Osman, İstanbul Üniversitesi'ne profesör olarak döndüğünde, Bargu hoca ile yeniden bir araya geldi. Üniversitenin yemekhanesinde sık sık karşılaşır, bilimsel tartışmalara dalarlardı. Her öğle yemeği, adeta bir beyin fırtınası oturumuna dönüşürdü; değinilmeyen konu kalmazdı. Simav Bargu'nun enerjisi ve esprili kişiliği, her görüşmeyi unutulmaz kılardı.

2012: Kuzey Anadolu Fay Zonu'nda Teknik Gezi

2012 yılında, Ali Osman İstanbul'da Jeofizik Mühendisleri Odası’nın Şube Başkanı olduğunda, toplumsal farkındalık yaratmak amacıyla Kuzey Anadolu Fay Zonu'nda bir teknik gezi düzenledi. Bu gezinin teknik sorumlusu ise Prof. Dr. Simav Bargu oldu. Şarköy-Mürefte 1912 Deprem Kırığı boyunca yapılan bu gezide, Bargu hoca, yılların birikimi olan akademik bilgilerini katılımcılarla paylaştı. Gezi sırasında yaşananlar, aslında bir belge niteliğinde olabilirdi; keşke kayıt altına alınmış olsaydı.

Ancak şimdi, Bargu hoca aramızda değil. Onun bilgeliği ve enerjisi, yalnızca hatıralarımızda ve gönüllerimizde yaşıyor. Ruhu şad olsun.


Dünya'nın Sürekli Değişen Yüzeyi: Depremler, Fay Hatları ve Geleceğe Hazırlık


Dünya'nın yüzeyi, yer kabuğundaki sürekli hareketler ve sıcaklık değişimleri nedeniyle sürekli olarak değişir. Bu değişimler,
levha tektoniği ve fay kırılmaları gibi süreçlerle şekillenir. Depremler, bu hareketlerin en belirgin sonuçlarından biridir ve hem yapılar hem de insan hayatı üzerinde büyük etkiler yaratabilir.

Ay ve Mars'taki Sismik Aktiviteler

Ay ve Mars gibi diğer gezegenlerde de benzer sismik aktiviteler gözlemlenmektedir. Ancak, bu gezegenlerdeki depremler genellikle daha düşük büyüklükte ve farklı mekanizmalarla oluşmaktadır.

Levha Tektoniği ve Fay Kırılmaları

Yer kabuğundaki sıcak malzemelerin hareketi, levha tektoniği ve fay kırılmaları ile sonuçlanan sürekli bir süreçtir. Bu hareketler, depremlerin yanı sıra topoğrafik değişikliklere de yol açar. Fay hatlarındaki kırılmalar, yanal, normal ve ters atımlı olmak üzere üç ana tipe ayrılır.

Türkiye'nin Deprem Riski

Türkiye, özellikle Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay hatları ile yüksek deprem riski taşır. Depremlerin etkilerini azaltmak için sismik izolatörlerin kullanımı gibi mühendislik önlemleri önemlidir.

Sonuç ve Öneriler

Sevgili okurlar, Dünya'nın sürekli değişen yüzeyini ve depremler gibi doğal tehlikeleri anlamak, geleceğe hazırlık açısından kritik öneme sahiptir. Bu yazı, yer kabuğundaki hareketleri, fay hatlarını ve depremlerin etkilerini ele alarak, sizleri bu konuda bilgilendirmeyi amaçlıyor. Umarım, bu yazı sayesinde Dünya'nın gizemli ve güçlü doğasına dair daha fazla bilgi edinir ve deprem risklerine karşı daha bilinçli hale gelirsiniz. Keyifli okumalar!

Japon Biliminde İngilizce ve Yapay Zeka: Çeviri Sorununu Nasıl Aşıyorlar?

Sunday, August 11, 2024

Afet Haberciliğinde Yapay Zeka: Tarihsel Süreç ve Modern Yaklaşımlar


Afet haberciliği
, doğal ve insan kaynaklı felaketlerin etkilerini azaltmak ve toplumu bilinçlendirmek için hayati bir rol oynar. Bu ders, afet haberlerinin hazırlanması, sunumu ve yayılması konusunda kapsamlı bir bakış açısı sunar. Ders içeriği, tarihsel afet örneklerini, afetlerin neden olduğu yıkımı, haberciliğin önemini ve yapay zeka teknolojilerinin kullanımını ele alır.

Örneğin, 1509 İstanbul depremi, "Küçük Kıyamet" olarak adlandırılmış ve nüfus artışının afet risklerini nasıl artırdığı vurgulanmıştır. Ayrıca, canlı tanıkların afet haberlerindeki değeri ve jeofizik alanının deprem incelemelerindeki rolü de tartışılmıştır.

Afet haberciliği disiplinler arası bir alan olup, uluslararası bilimsel çalışmalar bu konunun önemini vurgular. Cutter ve arkadaşları (2003), toplumların afetlere karşı dirençlerini artırmada haberciliğin rolünü incelemiştir. Aynı şekilde, Drabek (2013), afet yönetiminde medyanın stratejik kullanımını ele almıştır. Ayrıca, Quarantelli (1996), afet haberlerinin etik ve profesyonel standartlarını tartışmıştır.

Bu ders, öğrencilerin afet haberciliği alanında bilgi ve beceri kazanmalarını sağlamayı amaçlarken, temel kavramlar, tarihsel örnekler ve güncel yaklaşımları sunar. Yapay zeka teknolojileri, haberciliği kolaylaştırsa da, içerik üretimi ve etik konular hala önemli tartışma alanlarıdır.

Anahtar Kelimeler: Afet Haberciliği, Afet Yönetimi, Yapay Zeka, Jeofizik, Dirençli Toplumlar

Referanslar:

Cutter, S. L., Boruff, B. J., & Shirley, W. L. (2003). Social vulnerability to environmental hazards. Social Science Quarterly, 84(2), 242-261.

Drabek, T. E. (2013). The human side of disaster. CRC Press.

Quarantelli, E. L. (1996). The future is not the past repeated: Projecting disasters in the 21st century from current trends. Journal of Contingencies and Crisis Management, 4(4), 228-240.


Başlık Bulma ve Yapay Zeka Kullanımı
Tabii ki, yapay zeka ile bazen başlıkları bulmak kolay oluyor. Normalde bu tür başlıkları bulmak oldukça zor. Bir makale başlığında nasıl olmalı? Tezin başlığı nasıl olmalı? Saatlerce uğraşıyoruz. Şu anda yapay zekası 10 farklı başlık önerisi verebiliyor. Bu nedenle de artık günümüzde yapay zeka desteğiyle dersleri ya da bilimsel çalışmaları yürüten insanlar için bu işi oldukça hızlandırıyor. Bu nedenle, bu ders kapsamında özellikle yapay zeka çağına girdiğimiz bu zamanda, hepimizin yapay zeka nasıl kullanıldığını öğrenmekte fayda var. Eğitim videolarını YouTube'da bulabilir veya öğrenmek istediğiniz konuyu araştırarak devam edebilirsiniz.

Yapay Zeka ile Metin Yazımı
Gerçekten bir başlık nasıl olmalı? Bir makalenin başlığı ya da bir haber manşeti hazırlarken saatlerce düşünüyorsunuz ve bir şey bulmak için günlerce hatta haftalarca sürebilir. Bu nedenle gerçekten yapay zeka ile bu süreçler kolaylaşıyor. İsterseniz sunum hazırlamak, editörlük yapmak, makalenizi yazmak, hatta istediğiniz kelime sınırlarında özetlemek için size yardımcı olabiliriz. Özellikle habercilik için kelime sayısı çok önemli, çünkü söylediğiniz her kelime haberin içeriğini etkiler. Bir konuşma süresi bir saat olsa bile, bu konuşmayı yazıya dökerken imla hatalarını, cümle düzeltmelerini ve dil kullanımını dikkatlice gözden geçirmeliyiz.

Yazılı metin oluşturmak, haber yazmak veya makale oluşturmak için oldukça önemlidir. Sonuçta, "söz uçar, yazı kalır." Şu anda sizinle paylaştığımız bilgiler, modern afet haberciliğinin sunum kısmıdır.

Sunum Hazırlama ve Yapay Zeka Desteği
Şimdi bir sonraki slayta geçelim. Genellikle, yapay zeka ile ilgili bir özet sunmanız gerekebilir. Bu, giriş olarak kullanılacak bir veriyi temsil eder. Yapay zeka bu giriş verisini kullanarak size uygun bir çıktı üretir.

Bu nedenle girdi verileri, yani veri tabanınız ne kadar uygunsa, çıktı da yani sonuç o kadar uygun olabilir. Örneğin, bu sunumu yapay zeka oluşturdu; "Gama" adlı bir programla üzerinden geçerek bir özet hazırladım. Artık sunum hazırlamak için dert etmemize gerek yok. Ancak, sunum hazırlama için bu tür programların bir sınırlaması vardır. Sınıra ulaştıktan sonra para ödemeniz gerekebilir. Evet, görüldüğü üzere, yazıyı hazırlamak ve son düzenlemeleri yapmak noktasında sıkıntı yaşamıyoruz. Ancak sıkıntı, içerik üretme aşamasında ortaya çıkıyor.

Yapay Zeka ve İçerik Üretimi
Yani ne demek istiyorum, özetlemek gerekirse, yapay zeka kullanıcılarından aldığı verilere dayalı olarak içerik üretiyor. Demek ki, sonuç olarak, yapay zeka insanın verdiği içeriğe dayalı olarak uygun bir çıktı oluşturuyor. Ben "afet haberciliği nedir? Deprem, afet, haber vb." konularında bir özet yazdım ve yapay zeka bu özete uygun bir içerik oluşturdu. Bu da demek oluyor ki günümüzde, yapay zeka teknolojisinin ötesine geçebilmek için ilk adım, projenize uygun bir özet üretmektir.

Bu özet ile ilgili olarak yapay zeka, size görsel içerikler üretebilir, ve görüldüğü üzere, oldukça etkileyici görseller hazırlamıştır. Şimdi, neden bahsediyoruz? Tarihçe hakkında, amaç hakkında, çalışma alanı hakkında bilgi veriyor. Bu oldukça önemli. Habercilik yaparken haberin tarihçesini anlatmak, son depremin ne zaman olduğunu belirtmek gerekir. Bu, bölgede yaşanan önceki depremler ve tarihleri hakkında bilgi vermek anlamına gelir. Bu bilgilere sahip olmanız, araştırmanız gereken konuları belirlemenize yardımcı olur.

Amaç ve Motivasyon
Amaç nedir? Amaç, neden bu çalışmayı yapıyoruz sorusuna cevap vermelidir. Amaç, aslında projenizin motivasyonunu ifade eder. Genellikle motivasyon, namus anlamına gelir. Eğer bir amaç belirlerseniz, o amaca ulaşmak için çalışmaya başlayabilirsiniz. Bu dersi neden yapıyoruz? Motivasyonumuz şu: Eğer bu hafta dersimizi tamamlamazsak, kayıt altına almayız ve öğrencilere ders yapma esnekliği vermiş oluruz. Ancak bu yanlış bir yaklaşımdır. Öğrencilere bu tür bir esneklik vermemeliyiz. Öğrencilere, bütün dönemi düzenli bir şekilde tamamlamaları gerektiğini öğretmeliyiz.

Üretkenlik ve Afet Haberciliği

Alışkanlık ya da bu durumla yapabilir yansıyabilir. Demek ki amacımız, afet haberciliği dersi kapsamında üretken olmak ve üretken olmak için de interaction dediğimiz, yani iletişim içerisinde olmak, beyin fırtınası yapmak gereklidir. Bu tür dersleri uzaktan yapıyoruz. Tabii ki, bu durumun avantajı şu oluyor: Bu dersi kayıt altına aldığımızda kaydı yazıya da dönüştürebiliyoruz.

Uzaktan Eğitim ve Bilgi Paylaşımı
Ancak, eğer bu dersi yüz yüze yapsak ve sadece ikimiz arasında olsa veya beş kişi yapıyorsak, bilgi sadece bu kişiler arasında kalır ve belki de konuşulanlar unutulur. Ancak, uzaktan eğitim teknolojisi sayesinde, bu derslerin kaydı hem görsel hem de yazılı olarak kaydediliyor. Özellikle Türkçe dilini kullandığımız bu araçlar sayesinde, şu anda yazılı metin de oluşturuluyor.

Yazılı Metinlerin Düzenlenmesi
Ancak yazılı metin, düzgün bir metin olmayabilir, çünkü bunu düzeltmek için yardımcı bir araç kullanmamız gerekiyor. Önceden, bu tür düzeltmeleri yapmak için asistanlarımıza ihtiyaç duyuyorduk. Ancak şu anda daha iyi bir durumdayız. Şimdi, bir çalışma alanı seçmemiz gerekiyor. Bu, bir tarihçe içermeli. Afet haberciliği ile ilgili tarihçemize baktığımızda, özellikle İstanbul depremlerini ele alıyoruz. 1509 yılında özel bir görsel ve veri mevcut.

1509 İstanbul Depremi: Küçük Kıyamet
1509 İstanbul depremi, nüfusun 100.000 ile 200.000 arasında olduğu bir dönemde meydana geldi ve 5.000 ile 10.000 arasında insan hayatını kaybetti. Ancak bu dönemde, olayı anlatan bir haber yapılmış ve bu haberin başlığında, "kıyameti suğra" yani "küçük kıyamet" ifadesi kullanılmıştır. Bu iki kelime, 1509'daki olayı anlatmak için oldukça etkili bir biçimde kullanılmıştır.

Nüfus Artışı ve Deprem Riskleri
Şimdi, düşünün ki, 200.000 nüfusa sahip olan İstanbul'da, 10.000 kişinin öldüğü bu depreme "kıyameti suğra" deniyor. Şu anda İstanbul'un nüfusu 20 milyonun üzerinde. Bu, 200.000 nüfusun 100 katıdır. Bu demek oluyor ki, bu tür küçük kıyametlerin potansiyeli artmıştır. Depremin etkileme potansiyeli 200.000'den 20 milyona çıkmıştır. Yani, 200 tane "kıyameti suğra" meydana gelebilir. Bu, potansiyel riskin arttığını gösteriyor, çünkü nüfus 200.000'den 20 milyona çıkmıştır.

Haberciliğin Önemi
20 milyon artmış. Tabii ki, 200.000 nüfuslu olsaydı, yine olağan bir deprem benzer şekilde 200.000 kişiyi etkilerdi ve bu nedenle "küçük kıyamet" olarak adlandırılırdı. Bu, haberciliğin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. 1509 yılındaki bu depreme dair kayda geçen başlık, hala bizler için önemli bir referans noktası olarak duruyor.

Çalışma Alanları ve Deprem Araştırmaları
Şimdi çalışma alanına baktığımızda, tabii ki çalışma alanı ne olabilir? İşte görüyoruz ki, hocamız okulda çalışıyor. Acaba okul, bir çalışma alanı olabilir mi? Örneğin, okuldaki depremzedelerle ilgili öğretmenler var. Acaba depremzedelerin yaşadığı deneyimlerle ilgili bir araştırma yapılabilir mi? Mesela, dün hemşirelik bölümünde bir dersten bahsediyordum. Hastanelerin deprem riskini azaltma konusuyla ilgili olarak öğrencilere kısa bir konuşma yaptırıyorum. Derste ters 100 eğitim yaptığım için bir öğrenci, "Ben depremi yaşadım." dedi. Ben de, "Anlat bize." dedim.

Canlı Tanıkların Önemi
Öğrenci, o anı anlatmaya başladı. Anlattığına göre, o sırada uyuyordu. Uyanıklıkla ilgili dedim. Öğrenci, uykuda olduğunu ve sonra depremi hissettiğini anlattı. Deprem sırasında uyandı ve nasıl hissettiğini baştan sona anlattı. Binanın durumunu anlattı. Aslında, canlı tanıklar habercilikte çok önemli bir veri olabilir. Bu, gerçekten ilginç bir örnekti. Büyük bir depreme tanıklık etmiş bir öğrencinin o günleri hatırlaması istenmeyebilir, ancak bu tür tanıklıklar çok değerlidir.

Tarihsel Depremler ve Olasılıklar
Dikkate alınması gereken başka bir ilginç detay da, 1502'de yaşanan ve 1000 yılda bir tekrarlanma olasılığına sahip olan büyük bir depremin bir daha bizlerin görmesi olasılığının çok düşük olmasıdır. Marmara bölgesinde bu kadar büyük bir deprem beklenmese de, 1939'daki Erzincan depremi gibi büyük depremler hala olasılık dahilindedir. 1999 depremi, 10 yılda bir tekrarlanma olasılığına sahip 7.7 büyüklüğünde bir deprem olarak kaydedildi, ancak bu tür büyük depremler her zaman tahmin edilemez.

Jeofizik ve Deprem İncelemeleri
Gerçekten bu tür veriler çok önemli. Şimdi, afet haberciliği bilimsel yaklaşımlarına baktığımızda, birçok bilimsel yaklaşımın ne yaptığını ve yapay zekanın bu alandaki araştırmalarını inceliyoruz. Özellikle jeofizik alanında, bu konuyu iyi anlayabiliyorum, çünkü benim alanım jeofizik. Jeofizik, depremler gibi jeofizik tehlikeleri inceliyor. Yani, yer altında fiziksel enerji birikir ve fiziksel direncin zayıflaması sonucu yer hareket eder. Bu, jeofiziği ilgilendiren bir konudur ve depremin büyüklüğünü diğerlerinden ayıran bir özelliktir. Şu anda modern jeofizik, bu tür büyük depremleri hemen tespit edebilir.

Tarihsel Belirsizlikler
Ancak, 1509 depreminin nerede meydana geldiğini hala bilmiyoruz. Bu büyük bir felaketin yaşandığına dair bilgilerimiz var, ancak depremin tam yeri hala belirsiz. Tarihsel verilerdeki yer belirlemeye yönelik belirsizlikler çok büyük. Ama bir şey kesin: Deprem gerçekleşti ve insanlar o depremde hayatlarını kaybettiler.

Modern Sismoloji ve Jeofizik İstasyonlarının Önemi

Ancak, günümüzde artık depremin yerinin tespiti ile ilgili bir sorunumuz yok. Derinlikle ilgili bir sorunumuz yok ve kırılma mekanizması ile ilgili bir sorunumuz yok. Modern sismoloji ve jeofizik istasyonları sayesinde, bu bilgilere birkaç saniye içinde erişebiliriz. Ayrıca, dünyanın dışındaki yer hareketlerini de inceleyebiliyoruz. Mars'taki depremler için Mars'ta bulunan istasyonları kullanarak, diğer gezegenlerdeki yer titreşimlerini inceleyebiliriz. Aydaki yer titreşimleri de uzun süredir izleniyor.

Günümüzde, yerin altındaki sarsıntıları izlemekle ilgili herhangi bir sorunumuz yok gibi görünüyor.


İklim Değişikliği ve Afetler Üzerindeki Etkisi

İklim değişikliği, afet sonrası koşulları etkileyebilir. Geçen dersimizde, bir öğrenci iklim değişikliğinin afetlere etkisini sordu. Bu gerçekten ilginç bir soruydu, çünkü 1999'daki Marmara depremi yaz aylarında meydana geldi, 6 Şubat depremi ise kışın. Ancak her iki deprem de gece saatlerinde oldu.

Mevsimler farklı olabilir, ancak her iki deprem de insanları büyük ölçüde evlerine kapatmıştı. Ağustos 17 depremi İzmit depremi ne yaptı? Bir avantaj sağladı, ancak 6 Şubat depreminin ardından insanlar, zorlu hava koşullarıyla başa çıkma kapasitelerine karşı mücadele etmek zorunda kaldılar.


Uzaktan Algılama Teknolojisi ve Afet Haberciliği

Uzaktan algılama oldukça ilginç bir konudur. Türkiye'de yer bilimi ile ilgilenen insanlar, genellikle deprem sonrasında sahaya giderek araştırmalar yaparlar. Sahada, depremin yüzeyde bıraktığı izleri incelerler. Ancak ilginç olan şey, artık insanların deprem sonrası sahaya gitmelerine gerek olmayabileceğidir.

Uzaktan algılama teknolojisi, insanların gözlemleyemediği kırıkları görülebileceğini göstermektedir. Bu teknoloji sayesinde, göremediğimiz detayları inceleyebiliriz. Depremler birincil afetlerdir, ancak depremlerin neden olduğu yer kaymaları gibi ikincil afetler de meydana gelebilir. Uzaktan algılama teknolojisi, bu ikincil etkileri de inceleyerek bize önemli veriler sunar.

NASA gibi kuruluşlar, uzaktan algılama teknolojisi kullanarak heyelanların ne zaman meydana geldiğini hızlı bir şekilde tespit edebilirler. İnsanların sadece depremler nedeniyle ölmediğini, depremin tetiklediği toprak kaymaları gibi sayısız yer hareketinin de ölümlere neden olduğunu gösterdi. Bu veriler afet haberciliği için son derece önemlidir.

Uydu jeolojisi, afet sonrası kurtarma çalışmalarında kayıp insanların bulunmasını ve hasar tespiti yapılmasını sağlayan bir görüntüleme çalışmasıdır. Bu konuda ayrıntılı bilgim olmasa da, araştırmak için buradayım. Bildiğim bir şey, binalara yerleştirilen sismik sensörlerin, canlıların varlığını tespit etmek için kullanıldığıdır. Bu sensörler, yüksek frekansta çalıştıkları için ufak bir hareketi bile algılayabilirler, bu da canlıların tespit edilmesine yardımcı olur. Deprem sonrası arama-kurtarma çalışmalarında bu teknoloji büyük bir öneme sahiptir.


Sismik Sensörlerin Afet Sonrası Kullanımı

Sismik sensörler veya diğer adıyla deprem tarama sensörleri, deprem sırasındaki yer hareketlerini ölçen cihazlardır. Bu sensörler, yer yüzeyinin titreşimlerini algılar. Hatta bu kadar hassastır ki, insanların nefes alış-verişini bile tespit edebilirler. Sensör, insanların parmağını bile yerin yüzeyine hafifçe dokundurmasını veya tıklamasını algılayabilir.

Bunun sonucunda, sismik sensörler hangi binada canlı varlığı tespit edebilir ve bu bilgiyi gösterebilir. Özellikle deprem sonrası habercilik için bu veriler büyük bir öneme sahiptir. 6/2 depremi sonrası, haberciler canlıların varlığını tespit etmek için bu tür sensörleri kullanmışlardır. Böylece, afet sonrası kurtarma çalışmalarında ve habercilikte büyük ilerlemeler kaydedilmiştir.


Afet Haberciliğinde Bilimsel Yaklaşımlar

Depremle ilgili bilimsel araştırmalar ve veri toplama çalışmaları, 6/2 depremi gibi olağanüstü olaylar sonrasında büyük önem kazanmıştır. Bu tür depremler dünyada pek yaşanmamıştır. Örneğin, 9 saat arayla iki büyük deprem meydana gelmiştir ve bu depremler birbirinden bağımsız faylarda olmuştur. Bu tür olaylar neredeyse 30 yıl boyunca gözlemlenmemiştir.

Deneyimsel olarak afet haberciliğine baktığımızda, insan davranışları ve yerel koşullar göz önünde bulundurularak afetlerin önceden tahmin edilmesi önemlidir. Önceden tahmin etmek, olayın ne zaman gerçekleşeceği konusunda bir zamanlamayı içerir. Örneğin, bir depremin ne zaman olacağını tahmin edebilirsiniz, ancak olayın ne zaman gerçekleşeceği konusu daha karmaşıktır.

Deprem Tahmininde Zamanlama ve Olasılıksal Tahminler

Zamanlamayı öngörmek, ne zaman beklenmesi gerektiği konusunda bir zorluk oluşturur. Yakın öngörü, bir olayın kısa bir süre içinde (örneğin, birkaç ay içinde) gerçekleşeceğini tahmin etmeyi içerir. Orta vadeli öngörü ise bir olayın daha uzun bir süre (örneğin, 10 ila 30 yıl) içinde olabileceğini tahmin eder.

Sonra, "uzak" olarak yıllarla ifade ettiğimizde, genellikle 100 yıl gibi uzun bir süreyi ifade ederiz. Örneğin, "2070'ye kadar bu fayda bir deprem meydana gelebilir mi?" sorusuyla karşılaşabilirsiniz. Ancak, "2071 yılında bu fayın büyük bir deprem üretebilme olasılığını tahmin edebiliriz" şeklinde cevap verebiliriz. Yani öngörülemeyen bir tarihte olası depremler hakkında tahminler yapabiliriz.

Deprem mühendisleri olarak, olasılıksal tahminlerle çalışırız. Bu, hava durumu tahminine benzer bir şekilde, bir olayın ne zaman gerçekleşme olasılığını ifade eder. Örneğin, "2030 yılında Marmara Denizi'nde bulunan bu fayın ne zaman deprem üretebileceğini tahmin ediyor musunuz?" sorusuna, olasılık hesaplamaları ile yanıt verebiliriz. Bu tahminlere genellikle "Olasılıksal Sismik Tehlike Analizi" (PSHA) adını veririz.

PSHA mühendisleri, bu alanda uzmanlaşmış profesyonellerdir ve deprem riskini olasılıksal olarak analiz ederler. Örneğin, ben Japonya'da bir PSHA çalışması yaptım. Bu çalışmada, Japonya'daki tüm fay hatlarının deprem üretebilme potansiyelini araştırdım ve sonuçlarım bir dergide yayınlandı. Bu tür bir makale, bir kişinin bu konuda uzmanlık düzeyine sahip olduğunun bir göstergesidir.

Dolayısıyla, bir deprem beklentisi hakkında röportaj yaparken, ne zaman bir deprem beklendiği konusunu netleştirmek önemlidir. "Yakın zaman" ifadesi neyi kastettiğinize bağlıdır. Örneğin, "2030 yılına kadar Marmara'da bir deprem bekliyor musunuz?" gibi bir soruyu sormadan önce, terimleri ve zaman dilimlerini net bir şekilde belirlemek faydalı olacaktır.

Afet Haberciliğinde Uzmanlık ve Teknoloji Kullanımı

Yer belli. Zamanı da merak ediyorsun, işte 2032, 1050, 2070 gibi tarihlerde bu bölgede bir deprem olma olasılığı hakkında konuşuyorsunuz. Hangi depremden bahsediyoruz? Örneğin, 7.2 büyüklüğünde bir depremin 2030 yılında Marmara'nın ortasında olma olasılığı nedir diye sorarsanız, böyle bir konuda uzman bir kişiye ihtiyacınız var, değil mi? Habercilik yapıyorsunuz. Ancak genellikle başkalarının çalışmalarına dayanarak konuşuyorlar. Örneğin, "2004 ile 2030 yılları arasında Marmara Denizi içinde 7.2 büyüklüğünde bir depremin olasılığı %60'ın altındadır" diyorlar. Peki, bu çalışmayı siz mi yaptınız? Hayır. Buna benzer çalışmalarınız var mı? Yok. O zaman neden konuşuyorsunuz? En azından bu alanda uzmanlaşmış kişileri, bu alanda uzmanlaşmamış kişilerden ayırt etmek için bu konuda uzmanlık gerektiğini belirtmemiz gerekiyor. Afet haberciliği, uzmanları seçme konusunda gerçekten önemli bir alan olduğunu söylüyoruz. Afeti anlayan ve işini bilen insanlarla çalışmak gerekiyor. Dolayısıyla, afet haberciliği alanında öğrenme, geliştirme ve eğitim çalışmaları yapılabilir. Benim konum deprem bilimi ve sismoloji olduğu için örnekler de bu alanda oluyor. Ancak sağlık haberciliği gibi farklı alanlarda da aynı ilke geçerli olacaktır. Bu nedenle, örneklerle konuyu açıklamaya çalışıyorum. Teknolojik yeniliklere baktığımızda, afet haberciliğindeki son teknolojileri inceledik. İnsansız hava araçları tehlikeleri önceden görebiliyor ve bu tehlikeleri önlemek için görevlendirilen ekiplere fotoğraflarını çekiyor. Ayrıca, afete neden olabilecek beşeri tehlikeleri de belirleyebiliyor ve önlem alınıyor.

Teknoloji ve Hologramların Afet Sonrası Kullanımı

Beşeri afet kaynaklarının yanı sıra, teknolojik gelişmelere de değinmekte fayda var. Örneğin, hologram teknolojisi, özellikle hasar tespiti yapılırken kullanılıyor. Bu teknoloji sayesinde, sonuçlar hızla ilgili alanlara aktarılıyor. Robotlar ve yapay zeka, afet kurtarma görevlerinde etkin bir şekilde kullanılıyor. Ancak ülkemizde, özellikle 6/2 depreminden sonraki süreçte bu tür teknolojilerin kullanıldığına dair somut bir gözlemimiz olmadı. Bu, belki de Japonya gibi teknolojik olarak daha ileri ülkelerde yaygın bir uygulamadır.

Afet Haberciliğinin Önemi

Afet haberciliğinin önemine gelecek olursak; bu alanda yapılan doğru ve etkin haberler, farkındalığı arttırarak can kaybını ve maddi zararı azaltma potansiyeline sahiptir. Ayrıca, bu tür haberler, deprem riskinin azaltılması için alınabilecek önlemlere dair fikirler sunarak, olası zararların önüne geçilmesine yardımcı olabilir.

Sonuç

Sonuç olarak, afetler sadece insanları değil, tüm canlıları olumsuz etkiler. Örneğin, bir orman yangınında insanlar zarar görmese bile, orada yaşayan birçok hayvan ve bitki zarar görebilir. Bu nedenle, afetlere karşı alınabilecek önlemlerin sadece insanlar için değil, tüm canlılar için önemli olduğunu unutmamalıyız. Özellikle afet öncesinde yapılan hazırlıklar ve planlamalar, olası zararları büyük ölçüde azaltabilir. Örneğin, eğer 2023 Maraş depremi öncesinde yapılan hazırlıklar, deprem sonrasında yapılanlara benzer olsaydı, birçok zararın önüne geçilebilirdi. Afet sonrasında ise hızla ve etkin bir şekilde müdahale edilerek, zararlar minimize edilebilir.

Daha hızlı müdahale, can kaybını ve yaralı sayısını minimize etme açısından son derece önemlidir. Modern sismolojinin, deprem sonrası olayların haritasını oluşturmasının önemine gelince, bu haritalar, afet bölgelerini ve müdahale için öncelikli noktaları belirlememize yardımcı olur. Ancak bu haritaları oluşturabilmek için yer ivme cihazları gibi teknolojilerin de kullanılması gerekmektedir.

Özellikle MEb teknolojisi, depremin etkilerini kaydeden bu tür cihazlar sayesinde, depremin en fazla hasara neden olduğu bölgeleri tespit edebilir ve bu bölgelerde acil durum ve afet müdahale ekiplerine yol haritası sunar. Amerika'daki Jacc MEp teknolojisi bu verileri hızla toplar ve bu verileri kullanarak dünya genelindeki acil durum ve afet ekiplerine nereye gitmeleri gerektiği konusunda bilgi verir.

Sonuç olarak, bu teknolojiler günümüzde afet haberciliği ve müdahalesinde büyük bir öneme sahiptir. Daha hızlı ve etkili müdahale, can kaybını ve hasarı minimize etmek için kritik bir faktördür. Buraya kadar anlatılanlar, afetlerle başa çıkmada teknolojinin ve doğru verilerin nasıl büyük bir yardımcı olabileceğini göstermektedir. Umarım bu konuda daha fazla farkındalık yaratır ve afetlere karşı daha hazırlıklı olmamıza katkıda bulunur.


Michael Brown'un Katrina 

Kasırgası'ndaki Deneyimleri

Depremler ve Dinamik Tetikleme: Bilimsel Yaklaşımlar ve Toplumsal Farkındalık


Son yıllarda meydana gelen büyük depremler, dünya genelinde insanların bu doğal olaylara karşı duyarlılığını artırmıştır.
Özellikle Türkiye gibi deprem kuşağında yer alan ülkelerde, depremlerin etkileri ve bu etkilerin nasıl yönetileceği konusunda daha fazla bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır. 25 Şubat 2023 tarihinde gerçekleştirilen röportajda, Profesör Doktor Ali Osman Öncel, depremlerin dinamik tetikleme etkileri, deprem izleme merkezlerinin önemi ve vatandaş sismolojisi gibi konulara değinmiştir.

Dinamik tetikleme, bir depremin ardından yakın veya uzak bölgelerdeki fay hatlarının etkilenmesine yol açan bir durumdur. Öncel, bu fenomenin örneği olarak, 2002 yılında Amerika’da meydana gelen bir depremin, 3000 kilometre uzaklıktaki başka depremleri tetiklemesini göstermektedir (Öncel, 2023). Bu durum, depremlerin sadece yerel değil, küresel etkileri olabileceğini vurgulamaktadır.

Deprem izleme merkezlerinin kurulması, bu tür olayları daha iyi anlamak ve olası depremlere karşı hazırlıklı olmak için kritik öneme sahiptir. Büyük şehirlerde bu merkezlerin varlığı, risklerin azaltılması açısından önemli bir rol oynamaktadır (Geller & Hough, 2011). Ayrıca, vatandaşların deprem deneyimlerinden elde edilen verilerin toplanması, depremin etkilerinin daha doğru bir şekilde değerlendirilmesine yardımcı olmaktadır. Öncel, bu verilerin depremin merkezine uzak olmanın riskleri azaltmadığını gösterdiğini vurgulamaktadır.

Vatandaş sismolojisi, bireylerin yaşadıkları deprem deneyimlerinden elde edilen verilerin toplanması ve bu verilerin deprem izleme çalışmalarına katkı sağlaması anlamına gelir. Amerika’da son 20 yılda yapılan çalışmalar, bu tür uygulamaların teknoloji tabanlı verilerle %90 oranında örtüştüğünü göstermektedir (Meier & Huber, 2017). Bu durum, binaların risk durumunun anlık olarak izlenmesine olanak tanımaktadır.

Sonuç olarak, depremler hem bireysel hem de toplumsal düzeyde hazırlık gerektiren doğal olaylardır. Bilimsel verilerin ve vatandaş katkısının bir araya gelmesi, depremlerin etkilerini azaltmak için kritik öneme sahiptir. Doğayla barışmak ve depremlerden ders almak için zaman kaybetmeden harekete geçmek gerekmektedir.


Referanslar

  • Geller, R. J., & Hough, S. E. (2011). Earthquakes: A new model for the future. Nature, 472(7342), 47-48. https://doi.org/10.1038/472047a
  • Meier, M. A., & Huber, C. (2017). Citizen seismology: A new approach to earthquake monitoring. Seismological Research Letters, 88(6), 1427-1432. https://doi.org/10.1785/0220170062
  • Öncel, A. O. (2023). Röportaj. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü.

RÖPÖRTAJ VİDEO KAYDI
25 Şubat 2023


RÖPÖRTAJ

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Sayın Profesör Doktor Ali Osman Öncel, Stüdyoda Konuğumuz

Hoş Geldiniz, Tekrar Geçmiş Olsun.

Teşekkür ederim.

Son Bir Yılın En Büyük Depremleri: Dinamik Tetikleme

Son bir yılın en büyük depremi veya depremleri meydana geldi. Bu nedenle, yeryüzünde kırılmaya yakın bütün noktalarda bu depremin etkileri gözlenebilir. Buna "dinamik tetikleme" diyoruz. Bugüne kadar, yakın tetikleme etkisiyle bu deprem yakınında, Elbistan'da, Hatay'da kırıkları tetiklemiştir. Şu anda da uzakta olan kırıkları tetiklediğini görüyoruz. Özellikle, 2002 yılında Amerika'da meydana gelen deprem, 3000 kilometre uzaklıkta olan bölgelerdeki depremleri tetiklemişti. Şu anda hem yakında hem de uzakta depremlerin tetiklenmesi zaten beklenebilir bir durumdur.

Bin Yılın En Büyük Depremlerinden Biri

Bu deprem pek de şaşırtıcı değildir. Bin yılın en büyük depremlerinden biri meydana gelmiştir. Özellikle Doğu Anadolu Fayı ile Kuzey Anadolu Fayı'nın birleştiği bölgede meydana gelmiştir ve enerji birliklerini hızla değiştiren bir bölgede beklenen bir durumdur.

Deprem Fırtınası ve Volkanik Bölgelerdeki Tetikleme

Dün saat 17'de Konya'dan haber geldi, 3 saat sonra Sivas'tan haber geldi, gece Malatya'dan haber geldi, sonrasında Bingöl'den. Bu depremler deprem fırtınası olarak değerlendirilebilir. Özellikle volkanik dağların olduğu sıcak suların ya da kaynakların bulunduğu yerlerde tetiklemeye neden olabilir. Buradaki depremler sayısı artabilir. Çünkü dediğim gibi, bin yılın en büyük depremlerinden biri meydana gelmiş ve bu dünyanın her tarafında etkileri gözlenebilir.

Deprem İzleme Merkezlerinin Önemi

Bu depremlerle ilgili tespitler yapmak için deprem izleme merkezleri kurulmalı. Şehirlerde deprem izleme merkezlerinin kurulması çok önemlidir. İstanbul'da deprem olması durumunda İstanbul Deprem İzleme Merkezi'nin önemli olacağını düşünüyorum.

Vatandaşların Deprem Hissine Dair Verilerin Önemi

Vatandaşların deprem hissine dair verileri çok önemli. Depremin merkezine uzak olmak, riski azaltmaz. Artan ve azalan yerlerin farklı faktörlere bağlı olduğunu görüyoruz. Avrupa'da da depremler oluyor, ancak özellikle Yunanistan ve İtalya'da büyük deprem riski daha yüksek. Bu verilerin doğru bir şekilde rapor edilmesi, deprem riskinin azaltılması için önemli.

Amerika'da Uygulanan Deprem Enerjisi Kullanımı ve Yapı Sağlığının İzlenmesi

Biliyor musunuz, deprem enerjisinin kontrollü bir şekilde yararlanılması ve yapı sağlığının izlenmesi Amerika'da uygulanan bir yöntemdir. Son 20 yılda toplanan veriler, teknoloji tabanlı verilerle karşılaştırıldığında, insanların raporlamaları bu verilerle hemen hemen %90 oranında uyuşmaktadır. Her binanın başına bir sismometre yerleştiremeyiz, ancak deprem sonrası her binadaki insanlar canlı bir sismograf gibi rapor verebilirler ve bu raporlamalar sonucunda binaların risk durumunu anlık olarak izleyebiliriz. Amerika'da bu 20 yıldır uygulanıyor.

Avrupa Akdeniz Sismografi Merkezi ve Ülkemizdeki Durum

Avrupa Akdeniz Sismografi Merkezi de benzer bir uygulamayı yürütüyor, ancak bizim ülkemizde henüz böyle bir uygulama başlatılmadı. İlgimi çeken başka bir konu da yanıtlama ve yanıtlama ile ilişkili bir durumdu. Depremin büyüklüğü ne olursa olsun, sonuçlar depremin yerleşim alanlarına ve insan yoğunluğuna göre değişiyor.

Depremin Büyüklüğü ve Derinliği

Depremin büyüklüğü ve derinliği dört farklı merkez tarafından belirlenebilir ve sığ bir deprem bile, 10 km derinlikte olduğu için beklenenden daha büyük bir şiddet oluşturabilir.

Deprem Etkilerinin Nüfus Yoğunluğuna Bağlı Olarak Artması

Depremin etkileri, nüfus yoğunluğuna bağlı olarak artıyor. Özellikle Hatay'da, yüzeye yakın olan küçük depremler bile yüzeyde büyük bir şiddet oluşturabiliyor. Deprem yüzeye geldikçe, zemin direnci azaldığı için deprem şiddeti küçük oluyor ama sığ olduğu için etkileme gücü daha fazla oluyor.

Vatandaş Sismolojisi ve Yapı İzleme Çalışmalarının Önemi

Deprem enerjisi ve insanların yaşadıkları deprem deneyimlerinden faydalanmak, vatandaş sismolojisi ve yapı izleme çalışmalarıdır. Lütfen, vatandaşlarımızın deneyimlerini toplayalım ve şehirlerimizin dayanıklılığını ve deprem karşısındaki savunmasını izleyelim. Bu veriler, bina dayanıklılığı hakkında bilgi verir ve bu bilgiyi en iyi şekilde vatandaşlar sunabilir.

Deprem Gerçeği ve Şehirlerin Geleceğini Anlamak

Geçmişteki depremler, değerli bir kaynak oluşturur. Örneğin, son 60 yılda olan depremleri incelediğimizde, bize nereye odaklanmamız gerektiğini söylüyorlar. Bir deprem, çevresindeki boşluğu bize gösterir ve bu boşluk yanıltıcı olabilir. Depremler, yoğun nüfuslu alanlarda tehlike oluşturur ve bu bir uyarıdır. Eğer nüfus yoğun bir alanda meydana gelseydi, yıkımın boyutunu ve can kaybını görecektik. Ülkemizde deprem riski olmayan yer yoktur. Bu, düşük riskli ya da yüksek riskli alanlar olabilir ama riski olmayan yer yoktur. Deprem bize bu mesajı verir.

Doğa Değil İnsan Öldürür

Depremin etkisi, özellikle binalarımızı savunamazsak, sınır ve mesafe tanımaz. Bu deprem, dikkatli olmamız gerektiğini bir kez daha gösterdi. Evet, bir afet büyük bir afettir ama binalarımız savunmasızsa daha büyük bir tehlike oluşturur. Deprem bölgesinde, çevresindeki tüm binalar yıkılmışken ayakta duran binalar gördük. Bu demektir ki, aslında doğa değil insan öldürür. Bu gerçeği deprem sonrası çok net bir şekilde gördük.

Ana Haber Bülteni: İskenderun'da Depremden Sonra Kaynayan Su

"Şimdi biz ana haber bülteninin başında bir haber aktardık. İskenderun'da depremden 29 dakika sonra zeminin altında su kaynadı dedik. Şimdi siz de az önce su kaynaklarından bahsettiniz. Hatta gidip ekibiyle incelemeye falan bir bilim insanlarımız var, deniz suyu da değil diyorlar. Nedir hocam bu durum?"

Tabii ki, az önce dediğim gibi büyük depremlerden sonra yer altındaki sıcaklığın yüksek olduğu alanlarda bu tür etkiler meydana gelebiliyor. Özellikle jeotermal kaynakların bulunduğu yerlerde, depreme bağlı olarak tetiklenen su hareketleri ve kaymalar yaşanabilir. Jeotermal kaynakların olduğu bölgelerde bu tür hareketlenmeler normaldir.

Jeotermal Kaynaklar ve Uzaktan Tetikleme

3000 kilometre öteden bile tetiklenmiş jeotermal kaynakların örnekleri bulunmaktadır. Bu konuda 2002 yılında Amerikan deprem toplantısında ilk soruyu sormuştum. O zaman Kanada Deprem Servisi'nde çalışıyordum ve uzaktan tetiklemeye dair önemli veriler sunmuştum. Bu tür uzak tetikleme olayları, depremin etkilerinin tahmin edilmesi açısından önemlidir.

Yeraltı suları konusu ciddiyetle ele alınması gereken bir konudur. Son yıllarda obrukların artışı, yeraltı sularının bilinçsiz kullanımıyla ilişkilidir. Dün de Konya'da 37 metre çapında bir obruk oluştu. Depremden bağımsız olarak, yeraltı su seviyesinin düşmesi nedeniyle direnci azalan kayaçlarda göçmeler meydana gelmektedir.

Konya'da Obruklar ve Adana'da Yeraltı Suyu Seviyesi

"Depremle bağlantısı var mıdır zaten? Deprem olmadan önce de Konya'da obruklar meydana geliyordu. Deprem olmadan önce de binalar depremde yıkılıyordu, öyle savunmasız bir yer Konya biliyorsunuz. Konya'da yeraltı su seviyesi çöktüğü için su tutan o kayaçlardaki su kaybolduğu için direnci düştüğü için zayıfladığı için durduğu yerde burada göçmeler oluyordu."

Konya'da yeraltı su seviyesi düşerken, Adana'da yeraltı suyu seviyesi yükseliyor. Bu durumlar insan kaynaklıdır ve kontrolsüz yapılaşma veya sulamanın sonucudur. Özellikle Adana'daki yeraltı su seviyesi yükselmesi, temellerde korozyona yol açarak binaların yıkılmasına neden olabilir. 99 depreminde de görüldüğü gibi, korozyona bağlı yıkımlar büyük bir sorundur.

Doğayla Barışmak İçin Kaybedecek Zamanımız Yok

"Artık doğayla barışmak için kaybedecek gerçekten bir dakikamız yok, daha kaç ay örnek görmemeniz lazım bilmiyorum."

Denizi doldurup üstüne ev yapıyoruz, yeraltı sularını hoyratça kullanıyoruz, nehir yatağına ev yapıyoruz, göl yatağına havalimanı yapıyoruz. Sonuç olarak doğa bu alanları geri alıyor. Çeltik tarlasına ev yapmak, 8-9 katlı binalar inşa etmek doğaya karşı bir mücadeledir ve bu mücadele her zaman doğanın galibiyetiyle sonuçlanır. Artık doğayla barışmamız gerekiyor, daha fazla ders almadan harekete geçmeliyiz.

Depremden Ders Almak İçin Ne Yapmalıyız?

"Evvela bize çok dersler veriliyor, yalnız ülkemizde bu tür depremlerin meydana gelmesini bekleyerek, depremlerden ders çıkarmamamız gerekiyor."

Türkiye'de olan depremlerden ders almak için depreme karşı savunma durumu güçlü olan Japonya, Amerika, Şili gibi ülkelerden bilim insanları geliyor. Bizim bilim insanlarımızın da bu tür depremlerin olduğu yerlere gitmesi gerekiyor ki biz de bir depremde göçmeyelim. Deprem neredeyse, biz de orada olmalıyız ve oradan dersler çıkarmalıyız.

Doğru Bilgi İçin Global Merkezlerle İşbirliği

"Hocam merak ediyorum, ben de şimdi okuyunca. İlk 7 noktaya gelip Pazarcık merkezde deprem için zaten AFAD ile Kandil arasında fark oluyor. Başka ölçüm yurt dışı ölçüm istasyonlarından da farklı veriler geliyor. Ama merkez üssü konusunda Kandilli Rasathanesi Gaziantep Şehitkamil sofalaca diyor. Hani büyüklüklerin farklı ölçülmesinin durumunu biliyoruz işte, kurumların ismi, kayıt istasyonlarının merkeze uzaklığı gibi etkili olan bazı faktörler var ama merkez üssü konusunda da mı bu geçerli?"

Evet, hem merkez üssü hem de deprem büyüklüğü konusunda ulusal deprem istasyonlarının verdiği ilk bilgiler önemlidir. Ancak daha sonra global deprem merkezlerinden gelen verilerle güncellemeler yapılmalıdır. Bu güncellemeler ne kadar doğru yapılırsa, depremin sonuçlarını da o kadar doğru okuruz.

Bilime Kulak Verirsek Hazır Oluruz

"Profesör Doktor Ali Osman Öncel'e çok teşekkürler hocam, dilerim bir gün şunu konuşuruz, ütopik gibi geliyor şu an, ama ne kadar büyük bir deprem oldu, kimsenin burnunu kanamadı, bir bina bile yıkılmadı hani böyle. Japonya'yı izliyoruz ya, belki bir gün bunu konuşmak nasip olur. Ama tabii bunu da öyle mucize gibi beklememek lazım, dediğiniz gibi bilime kulak verirsek belki."

Gerçekten mucizelere tutunmak yerine bilime tutunsak, zaten o mucizelere ihtiyacımız kalmayacak, hazır olacağız. Depremler her gün, her yerde olabilir; önemli olan bilime dayalı hazırlık yapmaktır.

    Bu Dinamik Gezegen


    Dünya Volkanları, Depremleri, Meteor Çarpma Kraterleri ve Levha Tektoniği Haritası

    The Cost of Staying True: The Struggle Between Humanity and Conscience 🌿

    "It doesn't matter how good a person you are; you will be seen as the worst person the moment you make your first mistake." 📜...