Thursday, September 5, 2024

Karadeniz'deki Beklenmedik Deprem Tehlikesi: 3 Eylül 1968 Bartın Depremi

Türkiye, zengin bir tarih ve kültür yelpazesinin yanı sıra, coğrafi konumu gereği birçok sismotektonik afetle de tanıdık bir ülke. Ancak depremler, ülkenin jeofizik tehlike tarihinin en belirgin unsurlarından biri. Özellikle Anadolu'nun altında bulunan gizli ve belirgin fay hatları, yüzlerce yıl boyunca birçok yer sarsıntısına neden olmuştur. Fakat bu sarsıntılar, her zaman beklenen yerlerde gerçekleşmiyor. 1968 Bartın Depremi, bu beklenmeyen sarsıntıların en dramatik örneklerinden biri.

Pek çok sismolog, Türkiye'deki deprem aktivitesinin büyük ölçüde Anadolu Fayları'ndaki yatay gerilmelere bağlı olduğunu düşünüyordu. Ancak 1968 Bartın Depremi, bu kabullenilen gerçeği sorgulatıyor. Karadeniz'in sakin suları altında, beklenmedik bir yerde gerçekleşen bu deprem, bilim dünyasını şaşkına çevirdi. 1986'da yayımlanan bir araştırmayla bu depremin, düşey gerilme ile ilişkilendirildiği belirlendi. 

Bu, Türkiye'nin deprem haritasını yeniden çizme ihtiyacını ortaya koydu. Ve maalesef, bu tür sürprizler, tarihin ilerleyen yıllarında da yaşandı. 30 Ekim 2020 Ege Denizi Depremi, bu örneklerden sadece biri.

Dolayısıyla, deniz tabanındaki fay hatlarını da göz ardı etmemek, deprem tehlikelerini daha etkili bir şekilde öngörebilmek için kritik öneme sahip. Karasal verilere odaklanmanın ötesine geçerek, denizlerdeki deprem aktivitelerini de yakından incelememiz gerekiyor.

Eğer siz de Türkiye'nin beklenmedik deprem tarihine, özellikle 1968 Bartın Depremi'ne daha yakından bir bakış atmak isterseniz, bu yazımız tam size göre!

Hedef kitle: Türkiye'deki deprem tehlikesi konusunda bilgi sahibi olmak isteyen genel okuyucular ve konuyla ilgilenen uzmanlar.

Türkiye’nin deprem tarihi, sürprizlerle doludur. Özellikle 1968 yılında Bartın’da yaşanan Mw=6.3 büyüklüğündeki deprem, bu sürprizlerin en büyüğü olarak kabul edilebilir. Karadeniz’de, bilinen deprem haritalarının dışında meydana gelen bu sarsıntı, depremin kırılma mekanizmasıyla da dikkat çekti. Alptekin ve arkadaşlarının 1986 yılında yayımladığı bir araştırmaya göre, bu depremin kırılma mekanizması, düşey gerilme ile ilişkilendirilmiştir. Bu durum, Türkiye'nin deprem riski konusundaki bakış açısına yeni bir perspektif katmıştır.

Karadeniz'deki Beklenmedik Deprem Tehlikesi

Daha önce Türkiye'nin kuzeyinde deprem tehlikesi, genellikle yatay gerilmeye dayalı depremlerle ilişkilendiriliyordu. Özellikle Kuzey Anadolu Fay Hattı gibi büyük faylar bu riski oluşturuyordu. Ancak Bartın depremi, bu öngörülerin dışında, Karadeniz'de gerçekleşti. Bu, bilim insanlarının deprem senaryolarını yeniden değerlendirmesine yol açtı. Benzer bir durum 2020’de Ege Denizi’nde yaşandı. İzmir’e odaklanılan deprem tehlikesi, beklenmedik şekilde Sisam Adası açıklarında ortaya çıktı.

Bu tür beklenmedik depremleri daha iyi anlamak için, sadece karadaki fay hatlarına değil, deniz tabanındaki kırıklara da odaklanmamız gerekiyor. Denizlerde deprem veri toplama projelerine daha fazla önem verilmelidir. Ancak bu şekilde, deprem tehlikeleri daha kapsamlı bir şekilde analiz edilebilir ve etkili önlemler alınabilir.

1968 Bartın Depremi: Unutulmaz Bir Gün

3 Eylül 1968 tarihi, Bartın ve çevresi için unutulmaz bir gün haline geldi. Bartın yakınlarında, Uğurludağ’da merkezlenmiş bu büyük deprem, Mw=6.3 büyüklüğündeydi ve 15 saniye boyunca sürdü. Deprem, 20 kilometre derinlikte gerçekleşti ve İstanbul ile Ankara gibi 700-400 kilometre uzaklıktaki şehirlerde bile hissedildi.

Ancak en büyük etkiyi Bartın ve çevresi yaşadı. 24 kişi hayatını kaybetti, 200’den fazla kişi yaralandı ve 2 binden fazla ev kullanılamaz hale geldi. Bazı köyler tamamen yıkıldı. Amasra’da denizde ilginç bir olay yaşandı: Büyük Liman’da deniz geri çekildi ve ardından 3 metre yükseldi. Bu esnada kuru toprakta zıplayan balıklar görüldü.

Bilimsel İncelemeler ve Bartın Depremi

Bu deprem, Karadeniz kıyısında kaydedilen en güçlü depremdi. Yapılan incelemeler, depremin kaynağının uzun periyotlu P dalga hareketleri ve P ile SH dalgalarının analizi ile tespit edildi. Depremin kırılma mekanizması itme faylanması olarak belirlenmişti. 28 derecelik bir açıyla eğimli, 38 derecelik bir açıyla yatay ve 80 derecelik bir açıyla döner bir faylanma mekanizması vardı. Depremin enerjisi çok yüksekti.

Bu deprem, Karadeniz'in güney sınırında aktif bir itme faylanmasının varlığını kanıtlayan ilk bulguydu. Karadeniz’in, Tetis Okyanusu’nun kuzeye doğru batması sonucu oluşmuş bir arka havuz olduğu düşünülüyor. Jeofizik veriler, Karadeniz’in kuzey-güney sıkışma altında kapanmakta olduğunu gösteriyor.

Sonuç: Beklenmedik Depremlerden Ders Almak

1968 Bartın Depremi, Türkiye’nin deprem riski konusundaki farkındalığını bir kez daha artırdı. Karadeniz’de böyle bir depremin gerçekleşmesi, deprem senaryolarının sadece karasal verilere dayalı olamayacağını gösterdi. Deniz tabanındaki fay hatları ve kırılmalar da göz ardı edilmemeli. Çünkü doğa sadece karada değil, denizde de sürprizler yapmaya devam ediyor.

Bu deprem, Türkiye'nin doğal felaketlere karşı savunmasızlığını bir kez daha gözler önüne serdi ve önleyici tedbirlerin önemini hatırlattı.




Kaynaklar

Marmara Bölgesi'nin Deprem Tarihi ve Sismik Boşluklar


Tarihler 10 Eylül 1509'u gösterdiğinde, İstanbul büyük bir felaketle sarsıldı. Yaklaşık 5000 kişinin hayatını kaybettiği bu deprem, şehirdeki birçok tarihi yapının yıkılmasına neden oldu. Osmanlı arşivlerine "Küçük Kıyamet" olarak geçen bu büyük sarsıntı, Adalar açıklarında gerçekleştiği tahmin edilen ve Marmara Denizi'nde büyük yıkımlara yol açan bir olaydı. Yıkılan surlar ve zarar gören binalar, şehrin yeniden inşasında büyük bir çaba gerektirdi (Mazlum, 2011).

Bu harita, Marmara Denizi altındaki Kuzey Anadolu Fayı segmentini göstermektedir. Siyah çubuklar, 1912'de Tekirdağ yakınlarında ve 10 Eylül 1509'da İstanbul ve çevresinde meydana gelen büyük deprem kırılmalarını temsil etmektedir. Bu olaylar, fay hattı boyunca devam eden sismik aktivitenin bir parçasıdır ve İstanbul ile İzmit gibi şehirler için risk oluşturmaktadır. Oklar, fayın hareket yönünü göstererek, zamanla biriken gerilime dikkat çekmektedir. (Kaynak: Ambraseys, N. N. (2000). 1500'den Günümüze Marmara Denizi’nin Sismisitesi (Türkiye). Geophysical Journal International, 141(3), F1-F6.)

Tarihsel Depremler ve Sismik Boşluklar:
Tarih boyunca İstanbul’da yaşanan büyük depremler, kentin hem fiziki yapısını hem de sosyoekonomik durumunu önemli ölçüde etkilemiştir. 1509 depreminden sonra, bilim insanları özellikle Marmara Denizi'nde sismik boşlukların varlığı üzerinde durmaktadır. Sismik boşluklar, uzun bir süre boyunca önemli bir deprem aktivitesi yaşanmayan, ancak fay hattı üzerinde büyük bir stres birikiminin gerçekleştiği alanlar olarak tanımlanır. 1509 depreminden 1912 Tekirdağ depremine kadar geçen süre zarfında Marmara Denizi'nde büyük bir deprem aktivitesi görülmemiştir. Bu durum, fay hattının uzun süreli stres biriktirdiğine dair önemli ipuçları vermektedir (Parsons, 2004).

Bu harita, 1500 ile 2000 yılları arasında Marmara Denizi ve çevresinde meydana gelen büyük depremleri göstermektedir. Siyah noktalar, büyük depremleri, beyaz noktalar ise daha küçük depremleri temsil eder. 1509176619121999 gibi tarihlerde meydana gelen büyük depremler, Kuzey Anadolu Fayı boyunca biriken enerjiyi ve bu bölgenin deprem riski altında olduğunu göstermektedir. Harita, geçmişte yaşanan bu depremlerin İstanbul ve çevresindeki potansiyel tehlikeye işaret eder. (Kaynak: Ambraseys, N. N. (2000). 1500'den Günümüze Marmara Denizi’nin Sismisitesi (Türkiye). Geophysical Journal International, 141(3), F1-F6.)

1912 Tekirdağ Depremi:
9 Ağustos 1912’de Tekirdağ açıklarında meydana gelen yaklaşık 7.3 büyüklüğündeki deprem, Marmara Denizi'nin batısında geniş çaplı hasara neden olmuştur. Deprem, İstanbul'da doğrudan büyük bir yıkım yaratmasa da Marmara'daki sismik aktivitelerin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu olay, Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerindeki devam eden stres birikimini gözler önüne sererken, Marmara Bölgesi'nde potansiyel risklerin varlığına dair önemli kanıtlar sunmaktadır (Ambraseys & Finkel, 1990).

İstanbul'un Tarihi Depremleri ve Yeniden İnşa Süreçleri:
İstanbul, tarihte birçok büyük depremle yüzleşmiş ve her seferinde yeniden inşa edilmiştir. 1766 depremi, şehirdeki camiler, saraylar ve surların büyük bir bölümünün yıkılmasına neden olmuş, 1894 depremi ise özellikle Galata ve Eminönü bölgelerinde ciddi tahribata yol açmıştır. Bu depremler, şehrin sosyo-ekonomik yapısını yeniden şekillendirmiş ve İstanbul halkı, her seferinde büyük bir mücadele ile yaralarını sarmıştır (Angell, n.d.).

Gelecekteki Depremlere Hazırlık:
Tarih boyunca Marmara Bölgesi'ni etkileyen depremler, gelecekteki potansiyel tehlikeler hakkında önemli dersler vermektedir. 1509 ve 1912 depremleri arasında kalan sismik boşluk, günümüzde hala aktif bir risk oluşturmaktadır. Deprem riski altındaki bölgelerin belirlenmesi ve modern teknolojilerle desteklenen sismik analizler, Marmara Denizi'ndeki fay hattı üzerindeki stres birikimlerini daha net bir şekilde ortaya koyacaktır. Yapılacak olan bu çalışmalar, Marmara Bölgesi'nin gelecekteki büyük depremlerden korunmasına katkı sağlayacaktır.

Kaynakça:

  • Ambraseys, N. N., & Finkel, C. (1990). The Seismicity of Turkey and Adjacent Areas: A Historical Review. Cambridge University Press.
  • Parsons, T. (2004). Recalculated probability of M ≥ 7 earthquakes beneath the Sea of Marmara, Turkey. Journal of Geophysical Research: Solid Earth, 109(B5).
  • Angell, E. (n.d.). Sismik Şehir Manzarası: İstanbul’un Tarihinde Depremler. BBC News Türkçe.
  • Mazlum, D. (2011). 1766 İstanbul Depremi – Belgeler Işığında Yapı Onarımları. İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yayınları.