Friday, April 8, 2022
AFET : DÜZCE
Düzce AFAD Müdürü sayın Ali KARTAL’a yoğun temposu arasında bize zaman ayırıp aramızda olduğu için teşekkür ediyorum. Düzce son haftalarda öne çıkan illerimizden birisi. Çünkü Düzce’de olan bir deprem İstanbul'un taşını toprağını salladı.
İstanbul’lu depremi hissettim diye raporlar verdi. Doğal olarak deprem sonrası Düzce'deki durumla ilgili görüntüler oldukça endişe vericiydi. Düzce 12 Kasımda 1999 Mw=7.2 büyüklüğünde bir deprem ile sarsıldı. Hayatımda ilk defa Düzce depremini İstanbul Sefaköy'de dalga dalga yerin yüzeyini nasıl dalgalandırdığını gördüğümde otobüs bekliyordum.
İlk gördüğüm ve gözlemlediğim depremlerden birisi, yerin nasıl depremde böyle deniz dalgası gibi inişli çıkışlı hareket halinde olduğunu gördüğüm tek deprem olarak hafızalarımda kazındı. O nedenle de Düzce depreminin benim için çok önemli bir yeri var çünkü deprem Düzce'de ama ben İstanbul'dayım ve yer dalga dalga iniyor ve çıkıyor olması çok endişe ve korku verici bir durumdu.
Depremin
büyüklüğü o zamanlar 1999 yılında Mw=7.2 büyüklüğünde bir deprem ama yakın
zamanda geçen haftalarda meydana gelen depremin büyüklüğü Mw=5 ila Mw=5.2 yani
enerji olarak 900 kat daha küçük olan bir deprem meydana gelmesine rağmen
yine İstanbul'da insanlar tedirgin oldu. Bugün Afet Haberciliği çalışmamız da
üç moderatör öğrencimiz var ana moderatör de Ezgi Sezer arkadaşımız toplantıyı
yönetecek. Ben tekrar AFAD müdürüme teşekkür ediyorum ve ana moderatörlük
görevini bu yürütmesi için Ezgi Sezer arkadaşımıza sözü veriyorum.
Herkese merhaba bugün 2 Aralık 2021 bugün Düzce ilimizde afet risk azaltma çalışmalarından bahsedeceğiz. Koordinatörümüz Profesör Doktor Ali Osman Öncel, konuğumuza bizi kırmayıp katıldığı çok teşekkür ediyoruz, Düzce AFAD il müdürümüz Ali Kartal aramızda ve biz de Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Doğal Afetlerin Risk Yönetimi anabilim dalı yüksek lisans öğrencileri ben Ezgi Sezer, Sıbgatullah Yılmaz ve Nurlan Mammadov da moderatör olarak hep birlikte etkinliği devam ettireceğiz. Sorular hazırladık onları AFAD il müdürümüze yönelteceğiz.
- Öncelikle Ali Kartal
müdürüm kendinizi tanıtabilirmisiniz?
Tabi, ben Düzce doğumluyum,
ilk ve orta öğrenimimi Düzce ilinde tamamladım. Düzce o tarihte Bolu iline
bağlı ilçeydi. Üniversite öğrenimini de Yıldız Teknik Üniversitesi Jeodezi ve
Fotogrametri yani Harita ve Kadastro Mühendisliği Bölümü'nü bitirerek mezun
oldum. Sonra ki dönemde yerel yönetimler dikkatimi çekmişti. Önce işe yerel
yönetimlerde başladım. Kocaeli Kuruçeşme Belediyesi'nde bir dönem çalışmam var.
2-3 yıl gibi askerlik öncesi ve askeri sonrası olmak üzere. Daha sonra Düzce'de
bir yıl Cumayeri Belediyesi’nde yine son olarak sonra Gölyaka Belediyesi'nde 6
buçuk yıl ki biraz sonra belki de adı da sıkça geçecektir. 1999 Marmara
depreminin doğu ucu ve depremden çok ağır etkilenen bir ilçe Gölyaka. Ben bu
belediyede mühendis olarak çalışma hayatımın 1 inci yılı henüz dolmuşken 1999
depremi ile karşılaştım. Akabinde de 2004-2009 arası Bayındırlık ve İskan
Müdürlüğünde Mühendislik, Şube Müdürlüğü, Müdür Yardımcılığı gibi görevlerim
oldu. 2009 yılında 5902 sayılı Kanun ile AFAD’ın kurulmasıyla bu kuruma geçtim
ve AFAD da göreve başladım. 2009 yılının sonundan bu yana AFAD da ki görevimizi
il müdürü olarak devam ettiriyorum. 17 Kasım 2021 tarihli Düzce depreminin
hemen sonrasında programınıza beni konuk ettiğiniz için ben de size teşekkür
ediyorum. Daha önce hocamla da bir iki defa görüşmüştük, afet haberciliği
programı yapımı konusunda. Ancak daha sonra Düzce depremi olunca Düzce ile
alakalı risk azaltma, afet yönetimi gibi konularda biraz daha teknik bir
görüşme, ders yapabilir miyiz talebini sevinçle kabul ettim. Sizin gibi ilgili
öğrenciler, Ali Osman gibi hocam olduktan sonra her zaman biz elimizdeki bilgi
tecrübe ne varsa sizlere yansıtmaya her zaman çalışırız inşallah.
Çok teşekkür ediyoruz ve il müdürümüzün bize katkı sağlaması gerçekten bizim için çok mutlu edici, kırmayıp katıldığınız için teşekkür ederiz. Ali Osman hocam sizin paylaşmak istediğiniz bir şeyler var mıydı?
Ben teşekkür ediyorum Sayın Müdürümün
açıklamalarına ve sizin hazırladığınız sorulara vereceği cevapları heyecanla
bekliyorum. İnşallah toplantı sonunda bir değerlendirmeyi birlikte yapacağız.
Teşekkür ederim.
Teşekkürler o zaman ilk sorumuza geçiyoruz.
- Öngörülen bir deprem miydi başlığı altında, 17 Ağustos 1999 Depremi
sonrası MTA-Ankara Üniversitesi tarafından hazırlanan Düzce Alternatif Yerleşim
Alanlarının Jeolojik İncelemesi" adlı raporda, Adapazarı-Düzce arasında
deprem riski artan faylar olarak Düzce fayının hangi bölümü öngörülmüştü?
Güzel soru için
teşekkür ederim. Bu soru ile ilgili ilginç bir hatıram var. Hocam’da hatırlar,
1999 Düzce depreminden sadece bir gün önce 11 Kasım 1999 tarihinde Sakarya
Akyazı’da deprem oldu. Büyüklüğünü de Mw=5.7 diye hatırlıyorum. Mesai bitim
saatine yakındı. Günün işlerini toparlayıp iş yerinden çıkmaya hazırlanırken
saat 17 civarında olmuştu bu deprem. O gün MTA’dan bir kitap geldi ama inceleme
fırsatım olmadı. Depremi yaşadık birkaç gün sonra işe gelince kitabı inceledim,
orada Düzce ile alakalı bölümde bir cümle dikkatimi çekmişti. 1999 Depreminin Gölcük den başlayıp bir
tarafı Yalova bölgesine doğru denizin altına doğru kırılması var, bir tarafı da
Sakarya Arifiye, Arifiye’den sonra da Gölyaka’yı kapsayan üç kırılmanın meydana
geldiğinden bahseden bir cümle vardı. Bu 17 Ağustos 1999 Doğu Marmara
depreminde meydana gelen kırılmanın Düzce fayına bir enerji yüklediği ve yakın
gelecekte Mw=7 büyüklüğünde bir depremin Düzce’de yaşanma ihtimalinin çok
arttığından bahsediyordu. O kitap bana geldikten ve henüz okuyamadan 1 gün
sonra Düzce depremini yaşadım. Düzce fayı aslında 73 km’dir ve bu fayın 30
km’lik kısmı 17 Ağustos 1999 depreminde kırılmıştır. Hendek- Gölyaka ilçeleri
arasındaki kısım ve bu 30 km kısmı özellikle Gölyaka merkezinin tamamına yakın
yıkılmıştır. Depremden sonra Düzce ye gelen yardım ve arama kurtarma
ekiplerinin en çok ziyaret ettiği nokta olmuştur. Çok büyük bir yer değil
Gölyaka ilçesi, 1km - 1.5km uzunluğunda bir cadde ve cadde üstünde tüm
binaların birbirine kavuştuğunu görmek çok acıydı. O depremden 87 gün sonra
işte bu deprem öngörülmüştü ama siz de biliyorsunuz o deprem bugün hala
olmayabilirdi. Siz de biliyorsunuz depremler öngörülür, işte İstanbul içinde
konuşuluyor Doğu Anadolu fayında meydana gelen depremlerden hemen sonra her gün
bir hocamız televizyonda çıkıp özellikle bölgemizde bir deprem meydana
geldiğinde şuralarda, bu ilde riskler arttı diyor. Ama bazen bu depremler bu
tür tespitlerden çok kısa zaman sonra
olduğu gibi bazen de 10-20-30 yıl hatta 50 yıl süre geçebiliyor.
Depremlerin meydana geliş periyotlarına baktığımız zaman 100, 150, 200 yıllık
zamanlar çok uzun bir zaman değil. Düzce depreminin bu kitap basıldıktan çok
kısa zaman sonra, hatta bana ulaştıktan 24 saat geçmeden olması enteresan bir
tecrübe olmuştu benim için. 17 Ağustos depreminin doğu ucu olan Gölyaka ilçesi
Efteni gölü civarı 12 Kasım depreminin başlangıç noktası yani başka bir deyişle
yeni depremin batı ucu olmuştu. Düzce fayının 73 km’den kalan 43 km’lik kısmı
Bolu Dağı tüneli mevkiindeki Elmalık köyüne kadar kırıldığı kesin. Elmalık
bölümünden sonraki kısmın kırılıp kırılmadığı ile ilgili ben pek çok bilimsel makale
okudum. Ancak uzmanların ortak düşüncesi kırılmadıysa da çok büyük bir deprem
riski olmayan bir nokta. 12 Kasım 1999 tarihinde sadece 43 kilometrelik bir fayda M=7.2 olan
Düzce depremi oldukça büyük ve ivmesi çok yüksek bir deprem. Bu bölgedeki
depremlerin ivmesi çok yüksek oluyor. İlimizde meydana gelen 17 Kasım 2021
tarihli depremden birkaç gün sonra Erzurum'daki deprem de aynı Mw=5
büyüklüğündeydi. Erzurum’daki 5 büyüklüğündeki depremin süresi 10 saniye
civarıydı. Düzce depremi sadece beş saniyeydi. Karşılaştırmayı şöyle bir
örneklersek, bir aracı düşünelim yüz kilometreye biri 5 saniyede çıkıyor diğeri
10 saniyede çıkıyor. Bu Düzce depreminin de ivmesi 12 Kasım 1999 depremi gibi
çok yüksekti ve kısa sürdü. Küçük bir faydı. Gölyaka’nın doğusunda Bekiroğlu
köy dediğimiz bölgede çatallanıp Düzce merkeze doğru giden bir faydı Düzce
Merkeze 10 km kala biten bir faydı. Fay haritasına bakarsak Düzce fayından
makas gibi ayrılan bu fay ile ilgili
muhtemel kırılmamış fay deniyordu. En son o fayımız da kırıldı, şu anda
Düzce’de aktif KAF segmenti üzerinde kırılmayan başka fayımız kalmadı. Tabii ki
daha sonra da konuşmaya devam edeceğiz ama, Düzce geçmiş tarihlerde bölgemizde
meydana gelen depremlerden mesafe tanımaksızın hep etkilenmiştir. Bunun
nedenlerinden biriside coğrafi konumu ve zemin durumu. Konu ile ilgili sorular
da karşımıza çıkabilir, bu konuları orada cevaplarsak daha iyi olur diye
düşünüyorum.
Deprem’de Düzce kent yerleşiminin bulunduğu yerde zemin sıvılaşmasından kaynaklı çok sayıda binanın yıkıldığı veya hasar gördüğü tespit edilmiştir.
- Buna bağlı olarak düzce
depreminden sonra nasıl bir şehir planlama politikası izlenmiştir?
- Bu kapsamda
AFAD’ın rolü nedir?
Evet bu yılki 12
Kasım depremi anma etkinliklerinde aynı zamanda biz Düzce İl Afet Risk Azaltma
Planı (İRAP) lansmanını yaptık. İçişleri bakanımızın Sayın Süleyman Soylu'nun
da katılımıyla. Orada ben bahsetmiştim konuşmamda. Düzce hem adı kendi ismi ile
bilinen faya, hem de Kuzey Anadolu Fayına çok yakın bir noktada. Bu
yakınlığının yanında en önemli risklerinden birisi de Düzce’nin ana yerleşim
yeri olan Merkez ilçenin Düzce ovasının ortasında ve sıvılaşma riskinin çok
yüksek yerde olması. Düzce alüvyon bir ova ve yaklaşık olarak en derin noktası
200-250 metre seviyelere gittiğinden bahsediliyor. Yukarılardan gelen başta
Melen Çayı olmak üzere diğer derelerin taşıdığı alüvyon topraktan oluşmuş bir
yer Düzce Ovası. Bu ova Efteni gölü civarında bataklık kısmı hariç hemen hemen
tamamı Düzce şehrinin merkezi dışında ilçe, belde ve köylerden oluşan bir çok
yerleşim birimini de barındırıyor içinde. Sıvılaşma riskimiz var. 1999
depreminden sonra Sakarya'da ve Düzce'de gördüğüm izlenimleri söylemek
istiyorum. Düzce zemin olarak mesela Sakarya'dan biraz daha iyi. 1999
depreminde Sakarya'da yeni binada hasar adına çizik yok ama bina yan yatmış
yanındaki binaya yaslanmış. Pek çok bina gördük böyle. Orada yine binalarda
yeraltı suyundan dolayı hiç bodrum kat yapılamayan Sakarya Merkez için
söylüyorum. Şu anda yeni yerleşim yerleri daha
güvenlikli. Düzce oraya göre zemin yönünden daha iyi. En azından Bodrum yapma durumu var.
Su seviyesi hemen hemen sıfıra yakın değil bir 3-4 hatta 5 metrelik
derinliklere kadar çok rahat bodrum yapılıp daha dayanıklı inşaat yapılabilen
bir yer. Kalıcı konutlar Düzce'nin 5-6 kilometre kuzeyinde yapıldı. Dağın
eteklerine faya uzak zemin olarak daha iyi ama Düzce yerleşiminin önemli kısmı
yine aynı yerde kaldı. Düzce Merkez'de yıkılan yapıların yerlerine bir kısmı
yapıldı. Merkezdeki yapılara imar planına göre en fazla 4 kat izni veriliyor ve
yapılacak yapılar zemin sınıfına uygun projelendirilerek inşa ediliyor. Yani şu
anda planlama bu yönde gidiyor. AFAD olarak 2011 yılına kadar imara hassas imar
planına esas jeolojik etütleri, AFAD tarafından onaylanıyordu. Daha sonraki
süreçte 2011 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında 644 sayılı KHK ile bu görev Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na verildi.
Her türlü jeolojik etütleri biz onaylıyorduk, bu etütlere göre de imar planı
onaylarını Çevre Şehircilik Bakanlığı yapıyordu. Bu işlerin tek yerden
yürütülmesi düşünüldü ki bana göre de yerinde bir karardı. Bu karar göre hem
imara planına esas jeolojik etütler, hem imar planı onayları Çevre Şehircilik
Bakanlığı kontrolünde yürütülüyor. AFAD olarak biz eğer ki bu anılan bölgede
yani imara açılacak bölgede bizim daha önce tespit ettiğimiz bir heyelan
bölgesi varsa veya afete maruz bölge, yapılaşma yapılmasında sakınca olan varsa
biz bunları bildiriyoruz ve bu koordinatların üzerinde herhangi bir yapı
herhangi bir önlem alınmadan imara açılamıyor. Veya yine Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı bu etütleri yaptırırken bir heyelan, kaya düşmesi ve sel-su baskını
riski tespit ederlerse bize bildiriyor. Biz de buralar imara kapatılması
gereken alansa yapı ve ikamete yasaklı bölge kararı alınması işlemlerini AFAD
olarak biz yürütüyoruz.
Teşekkür ederiz. Hemen bir diğer sorumuza geçiyoruz hasar tespiti çalışmaları başlığı altında. Geçen haftalarda Düzce de meydana gelen deprem yakın illerde de hissedilmiştir.
- Bu depremde
hasar tespiti yaptığınız bina var mı varsa sayısı nedir?
- Bu hasarlardan
kaynaklı geçici barınma ihtiyacı olan kişiler var mı?
- AFAD olarak yapılarda
hasar tespit çalışmalarınız nasıl gerçekleşiyor?
- Bu konu hakkında bilgi
alabilir miyiz?
Bu tür
programlarınızın linklerini hocamız bana da atıyor. Müsait olduğumda bu
toplantılara katılıyordum. Bunlardan biri de Düzce depremi sonrasına denk
geldi. Düzce depremi çok geniş kapsamlı olarak anlatıldı, çok hoşuma da gitti.
Çok değişik tespitler de vardı. Yani özellikle İstanbul'da fazla hissedilmesi
çok enteresandır. Bana öyle geldi ki bunu elinizdeki belgelerle açıklamaya
çalışmıştınız orada. 17 Kasım 2021 Düzce depreminin Ankara tarafından çok fazla
bir şey almadık o bölgede hissedildiğine dair. Ama özellikle batı tarafına doğru
çok şiddetli bir şekilde hissedilmeyle ilgili hem sizden hem de oradaki
tanıdıklarımızdan bilgi aldık. Evet deprem hem Düzce merkezde hem de özellikle
batı kesiminde Düzce'nin İstanbul'a doğru, İstanbul'a kadar çok şiddetli bir
şekilde hissedildi. Hasar tespitleri tabii ki hemen yapıldı. Ülkemizde
afetlerden sonra yürürlüğe giren Türkiye Afet Müdahale Planımız (TAMP) var.
Daha önceki oturumlarda konuşuldu mu bilmiyorum ama 2013-2014 yılından sonra da
üniversitelerle diğer kamu kuruluşlarıyla yaklaşık iki yıllık bir çalışmanın
sonunda Türkiye Afet Müdahale sistemi değiştirildi. Farklı bir afet sistemine
geçti. Koordinatör kurum AFAD TAMP’a göre. Her bir ilin kendi risklerine göre
hazırladığı TAMP planı var. Ama tabii planlar hazırlanırken belli kriterlerin
dışına çıkamıyor. Biz burada deprem, sel ve heyelanlar üzerinden müdahale
planları yaparken doğudaki bir ilimiz depreme ilave olarak kaya düşmesi ve çığ
afetlerinin müdahale planlarını daha ayrıntılı yapıyor. Bu plan kapsamda hasar
tespitlerini yapmak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görevi. Ben ismini çok uzatmak istemiyorum ama
bakanlık ismine bir de iklim eklendi. Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı oldu
ama kısaca Çevre Şehircilik diye geçmek istiyorum. Aciliyet gerektiriyorsa ki
depremlerde gerektiriyor, gece bile tespit yapılabiliyor. Burada deprem meydana
gelir gelmez hemen ekipler kurulup sahada gezmeye başladı. İlk etapta biz çağrı
bekledik. Zaten hizmet binamız da 112 acil çağrı merkezi ile aynı kampüsün
içinde. Gelen çağrılardan herhangi bir yıkım ve göçme ihbarı olmadı. Ufak tefek
hasar bildirimleri yapıldı. Bunlar hızlı bir şekilde kontrol edildi. O gece
sadece on daireli bir binayı boşalttık tedbir amaçlı İl merkezinde. Bir de Çilimli ilçemizde tek katlı bir binayı
boşalttık. Bu bina da zaten kentsel dönüşümden faydalanmak için müracaat edilen
bir bina çıktı. Ama ağır hasar olarak herhangi bir kayıt yapılmadı. Düzce
merkezdeki binada daha sonraki incelemesinde her hangi bir ciddi bir hasar
olmadığı anlaşıldı. Sadece bir tane bina ki çok eski bir bina Akçakoca
ilçemizde iki katlı ağır hasarlı olarak tespit edildi. Dolayısıyla bu deprem
Düzce ilimizin genel hayatına etkili olmadı. Bir depremin ilçenin genel hayata
etkili olması için ilçenin nüfusuna göre 20-30-40 tane binanın ağır veya oturulamayacak
derecede hasar görmesi lazım. İl genelinde etkili sayılması için ise en az 50
bina ağır hasarlı olması gerekiyor. Biz de herhangi böyle bir durum olmadı.
Allah'a şükür bu depremi böyle atlattık. Ama hasar tespitleri olarak hakikaten
Çevre Şehircilik Bakanlığı'nın çok hızlı bir hareketi, hareket kabiliyeti var.
Hatırlıyorum 2018 yılında İstanbul’da öğle saatinde olan depremin hemen
akabinde planlama yapılıp o gece yüzlerce ekip İstanbul'da buluşup sabah hızlı
bir şekilde hasar tespit çalışmasına başlayıp, depremle alakalı hasarlı yapı,
okul veya bina var mı yok mu çalışması çok hızlı bir şekilde yapıp bitirmişti.
TAMP’ tan önce durum böyle değildi. Kurum ve kuruluşlar arasında özellikle
böyle sıkıntılı ortamlarda şu görevi sen yap veya yapma anlaşmazlığı
olabiliyordu. Şimdi her şey net. Hatta TAMP’ın en önemli yeniliklerinden birisi
bu konuları Bakanlıklar takip ediyor. İl içinde haberleşme de yaşanabilecek
sorun ile destek istenemediyse Bakanlık devreye girip diğer illerden
görevlendirme yapabiliyor. Örnek verecek olursak depremle birlikte Tarım ve
Orman Bakanlığı talep olmasa bile afet bölgesine mühendisler gönderebiliyor.
Yıkılmış olan ahırdı, kümeslerdi ve burada ki ölen hayvanların çevreye zararı
olmadan tespitlerini yapıp usulüne uygun ilaçlayarak gömdürüyorlar. Bu işleri
yürütecek ekipleri bizim söylememize gerek kalmadan bakanlık görevlendiriyor
zaten. Benzer bir örnek daha verirsek, afet bilgisini aldıktan sonra Çevre ve
Şehircilik bakanlığı burada tahmini şu kadar hasar olabilir hesabıyla ekipler
için afet bölgesinden talep olmadan buraya ekipler gönderiyor. Zamanlı zamansız
gecenin üçünde beşinde gelip konuşlandırıp hemen akabinde görevlerine
başlıyorlar. Şu anda işlemler bu şekilde yürüyor. AFAD olarak biz koordinasyon
kurumuyuz. Arama kurtarma, KBRN, barınma, finans, kaynak ve bilgi yönetimi
çalışmalarının dahil olduğu 8 tane planı AFAD yaparken diğer kurum kuruluşlar
kendi görev alanlarıyla ilgili 18 plan yapıyorlar.
Çok teşekkür ediyoruz, hasar tespit
çalışması sorumuzun cevabını aldık, TAMP hakkında da bilgilendik. Teşekkürler.
TAMP’ı daha
anlatırız ileride.
Tabi dinlemek isteriz diğer sorumuz.
- Hangi büyük
deprem üzerinden 87 gün geçtikten sonra, dünya tarihinde görülmemiş bir şekilde
ikinci büyük deprem meydana gelmiştir ve bu kez depremin merkez üssü Düzce,
kuvvetli bir darbe ile sarsılmış ve yıkılmıştır.
Bu bulmaca sorusu
gibi olmuş. 12 Kasım 1999 tarihinde
Düzce ili ve çevresini etkileyen, adı tarihe Düzce-Kaynaşlı depremi olarak
geçen 7.2 büyüklüğündeki deprem 17 Ağustos 1999 depreminden 87 gün sonra
olmuştu. Az önce bu konuda yazılan MTA’nın kitabından bahsetmiştik. Bilinen
konuşulan yazılan bir depremdi. Günü belli değildi, 17 Ağustos 1999 dan birkaç
yıl sonra da olabilirdi, hala da olmayabilirdi. Bir konuya daha değinmek
istiyorum. 17 Ağustos depremini toplumun tamamına yakını gece 03.02 de
uykudayken ne olduğunu anlayamadan yaşadı, yani hissetti. Uyanamayan vardı,
uyanıpta ne olduğunu anlayamayan vardı. Kıyamet midir nedir? Ne değildir? Yıkım
olduğunu çok kişi çok sonra anladı. Çünkü nüfusun büyük bir kesimi uzun
yıllardır göre böyle büyük bir depremle karşılaşmamıştı. İstanbul'dan tutun
hatta Trakya'dan Tekirdağ'dan Çanakkale tarafından, Bolu, Eskişehir ve hatta
Ankara'ya kadar çok geniş bir alanda hissedilen bir depremdi. 12 Kasım depremi
ise Hocam az önce siz de bahsettiğiniz gibi Sefaköy'deydim dediniz galiba, o
bölgede durakta insanlar akşam evine giderken veya evine yeni gelmiş koltuğunda
otururken, dinlenirken bu depremle karşılaştı. Düzce ikinci depremi canlı
yaşadı, kimi evinde kimi iş yerini kapatmış ve evine gitme telaşesinde
yakalandı. Düzce’nin bir şansı vardı bununla alakalı. 17 Ağustos depreminde
Gölyaka ilçemizin çok büyük hasar gördüğünden bahsetmiştik. Düzce merkezde de
20 tane bina çöktü, ölümlü. Ağır hasarlı bina tabi ki daha fazlaydı. Tespitler
yapılıyordu bir yandan. Bu 20 binada 270 vatandaşımız hayatını kaybetti il
genelinde. İl geneli için söylüyorum. Yalnız 11 Kasımda ki Akyazı depremi,
Düzce için bir uyarı oldu. Düzcenin değişik bir özelliği vardır, Düzce halkının
tamamına yakınının köyleri vardır. O tarihte
400 e yakın köyü olan bir şehirdi Düzce ve yakın çevresi. O köylerin
sonra bir kısmı mahalle oldu. Hemen hemen herkesin bu köylerde yapıları var.
Otururken insanlar ana baba ocağına gitmeye başladı. O bir gün önceki Akyazı
depreminde de insanlar binalarını boşalttı. Köylerindeki evlerine gittiler. 12
Kasımda Düzce de öyle bir yıkım vardı ki, ancak yüzde 80’i boş olduğundan arama
kurtarma yönünden çalışmaya gerek olmadı. Enkaz kaldırıldı sadece. Yıkımdan dolayı
hayatını kaybedenlerin büyük bir kısmı köylerine gitme durumu olmayanlardı.
Şimdi yıkım oranlarına bakınca, Düzce’deki ağır hasarlı yapı sayısı
Sakarya’dan, Kocaeli’den ve Yalova’dan az değildi. Ancak ölüm ve yaralı sayısı
saydığım bu illerde Düzce’den 5 kat fazlaydı. Düzce 17 Ağustos depreminde
sarsıldı ancak kötü binalar çöktü diyebiliriz. 12 Kasımda Düzce’liler şehri
boşalttığı ya da hasarlı binalarda oturmadığı için ikinci depremde büyük hasara
rağmen can kaybımız az oldu. 17 Ağustosta Gölyaka da biten deprem Düzce’ye
doğru devam etseydi, o enerji transferiyle diğer illerle aynı oranda kayıp
verebilirdik. Düzce’nin depremde en önemli şansı da buydu. İki depremle büyük
travma yaşadık ama, çevremize göre daha az can kaybıyla atlattığımızı
düşünüyorum.
Düzce'de geçtiğimiz 17 Kasım 2021 tarihinde Kandilli verisine göre 5.2 (AFAD 5.0) büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
- Bu deprem aktif / diri bir fay üzerinde mi oldu?
- Daha
yüksek büyüklükte bir depremi tetikleyebilir mi?
- Diri fay tespitinde AFAD üstüne
düşen bir misyon var mı?
Kandilliye göre
deprem 5.2 büyüklüğünde açıklandı ama daha sonra 4.9 olarak düzeltildi. Bazen
böyle olabiliyor. Bu da hesaplama yöntemlerinden kaynaklanıyor. Türkiye de
AFAD’ın açıkladığı deprem büyüklükleri resmi olarak kabul ediliyor. Bu deprem
az önce de bahsettim yaklaşık 10km’lik Gölyaka’nın batısındaki
Bekiroğlu-Güneyköyü civarında Düzce fayından makas gibi ayrılıp Düzce merkezine
doğru yaklaşan bir fay segmentiydi. Düzce fayının bir çatallanması olan bu fay
1999 depreminde kırıldı kırılmadı baya bir yazı okudum. Kırıldığını söyleyenler
enerjisini kaybetti diyenler vardı, kırılmadı diyenler vardı. Demek tam
enerjisini kaybetmemiş bu da 17 Kasım 2021 de denk geldi. AFAD’a göre 5
büyüklüğünde depremle enerjisini boşalttı. Daha sonraki saatlerde 4.2 ve 3.5 artçılarıyla ki daha sonra 12-13 artçı daha oldu ama onlar
hissedilemeyecek büyüklükteydi. AFAD diri fay tespitini yapan kurum değil.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) yapıyor. Yaparken kendi başına
değil ilgili kurum ve kuruluşlardan destek alıyor. Desteklerin en büyüklerinden
biri AFAD ama fay hatlarının tespiti koordinatı ve bununla ilgili diğer
çalışmaları ve yayınları MTA yapıyor.
Teşekkür ederiz. Diğer sorumuz büyük deprem senaryoları hakkında.
- 12 Kasım 1999 depreminin senaryosu günümüzde
yapıldı mı? Kırılma seviyesi 1999 yılında maksimum seviyesine ulaşmış mıdır?
- Beklenen seviye daha büyük ise tahmini kayıp oranı Düzce ili için nedir? Bu
anlamda zarar azaltma çalışmaları nasıl seyir izler?
- Düzce (İRAP) İl Risk Azaltma Planı içerisinde
bu tür senaryo çalışmalarınız bulunmakta
mı?
Bu soruyu ikinci
kısımdan cevaplamaya başlayayım. Kırılma seviyesi 99 yılında maksimum seviyeye
ulaşmış mıdır? Aktif bir fayın üzerinde bir deprem olmuşsa aynı yerde daha
yıkıcı bir deprem beklemek mümkün değildir. Yani deprem olmuşsa artık
enerjisinin büyük bir kısmını yitirmiştir. Ana depremden daha küçük artçılarla
kalan enerjisini boşaltacaktır. Bu Türkiye de böyle en azından. Hocam daha iyi
bilir 1939 yılında deprem silsilesi
Erzincan’dan başlıyor, 1944, 1957, 1967 yıllarında kırıla kırıla domino
taşı gibi Adapazarı’na geliyor. Bunlar aynı fay segmenti üzerinde ama
birbirlerini tetikleyen birbirine mesafesi 100-200 km olan depremler. Ama aynı
noktada olmuş depremler değil. 1999 Düzce depremi de maksimum seviyeye ulaştı.
43km’lik fay için M7.2 ciddi ve yıkıcı bir deprem. Yine ivmesinden bahsettik
ivmesi yüksek bir deprem. 17 Ağustos Marmara depremi 45sn iken, Düzce depremi
25sn idi. Maksimum seviyeye çok çabuk ulaşmıştı. İnsanlar bulunduğu yerden
kalkıp kapıya kadar gidemedi. Marmara depremi geldi beşik gibi salladı, biraz
gitti geldi. Yani bunu hisseden var hissetmeyenler. Yavaş yavaş bitti Düzce ise
hızlı ve şiddetli başladı hızlı bitti ve şiddetli bitti. Senaryo günümüzde
yapıldı mı, tabii ki. İRAP demeyelim de TAMP göre, biz bölgedeki en kötü
senaryoya göre afet senaryolarını yaparız. TAMP saha tatbikatı yapacaksak bunu
minimum M7.2’ye göre yaparız. Düzce fayında yakın bir zamanda büyük bir deprem
beklenmiyor. Aynı fayın üzerinde M7.2 civarında deprem olması için 100-150 yıl
geçmesi gerekiyor. Yani o fayın enerjisini toplaması için. Beklenen yakın
zamanda böyle bir deprem beklentisi yok ama Düzce’ nin zemin yapısı alüvyon bir
ova sıvılaşma riski yüksek bir ova olduğundan Bolu’da, İstanbul’da olan bir
deprem de Düzce’yi etkiler. Merkezde sıvılaşma riski, yukarı kesimlerde de
heyelan riski var, sel riski var. Düzce afetlerle sık karşılaşan bir il. Kısaca
ilimiz merkezi ve çevresinde deprem riskimiz var. Heyelan riskimiz var. Sel, su
taşkını ve yangın risklerimiz var. Kimyasal yangınların meydana geldiği 5 tane
organize sanayi var. İstanbul ve Ankara arasındaki en önemli ulaşım ağı olan
D100 ve TEM otoyolu Düzce içinden geçiyor. Kazaların çok olduğu ilimizde
kimyasal kazalar da olabiliyor bazen. İlimizin geçmişte yaşadığı tüm afet
riskleri düşünülerek İRAP hazırlandı. Her ilin planı kendine özgün plan.
Benzeyen yerleri vardır ama aynısı olması mümkün değildir. TAMP aynıdır hemen
hemen standarttır. Depreme müdahale Düzce de de aynıdır, Bursa’da da aynıdır
Van’da da aynıdır. İRAP-Düzce de 3 amaç, 15 hedef, 114 eylem belirledik.
Bunları biz kategorilere dizdik, kırmızı hemen yapılması gerekenler, turuncu
hemen yapılması kırmızı kadar önemli değil ama bir an önce yapılması gereken
eylemler, sarı zamana bırakılacak eylemler diğerlerinden az önemli. Mesela x
ilçelerinde bulunan dere ve barajlara erken uyarı sistemleri
yaygınlaştırılacaktır. Erken uyarı sistemi var ama yeterli değil demek ki. DSİ
sorumlu burada. Ona destekçi kurum Meteoroloji İl Müdürlüğü, Düzce AFAD, İl
Özel İdaresi 2021-2023 arası gerçekleşme
dönemidir. Bunu yapabilirsek eğer ki sel ile alakalı uyarılar bize çok çabuk
gelip derenin daha 10km uzaktayken yükselmeye başladığını ve orada çeşitli
vasıtalarla halk uyarılarak, cami hoparlörü olabilir AFAD siren sistemi projesi
var, o da olabilir. İnsanlara duyurup
hızlıca evlerine ya da yüksek tepelere çıkması sağlanacak. Uyarı sellerde çok
önemli. Yine kısa süreli şiddetli ve sık yağışlarda yağış verilerilerinin ve
pik değerlerinin güncel durumuna göre hesaplanarak taşkın tasarım debilerinin
güncellemesinin sağlanması eylemi DSİ’ye verilen görevlerden birisi. Bozkurt ve
Ayancık selinde gördük tomrukların ilçe sellerinde nasıl çarpan etkisi
yaptığını gördük. Bu konu da değerlendirilerek
İRAP’a eylem olarak yazıldı. İRAP’ta görev verilen sorumlu kuruluşlar
faaliyetleriyle ilgili yılda 2 defa İzleme ve Değerlendirme Kuruluna bilgi
verecek. İRAP kapsamında yapılacak her iş atılacak her adım risklerimizi
azaltacak. Dediğim gibi bir TAMP var bir de IRAP. Bir elmayı ortadan ikiye
bölersek yukarısındaki parçası risk
yönetimi hazırlık, alttaki parçası kriz yönetimi müdahale ve
iyileştirme. TAMP afetler meydana gelmeden önce afete hazırlık, afet sırasında
etkin müdahale, afet sonrası iyileştirme prensiplerini belirliyor. TAMP afet
önleyici bir plan değil, afetin sıfırıncı dakikasından sonra, kurum ve
kuruluşların can kurtarmak, yara sarmak için en hızlı şekilde neler yapmalı
bunları anlatan bir plan ve bu da önemli. Ne kadar risk azaltırsak azaltalım
afetler öyle geliyor ki işte Japonlar örnek gösteririz. 2011 yılında deprem ve
tsunami büyüklüğü öngörmedikleri olay oldu. Her şeyi düzgün yapsak bile daha
büyük afet olabilir, farklı durum olabilir. Müdahale her zaman lazım olacak,
acil durumlar için de önemli. Elmanın diğer yarısındaki İl Afet Risk Azaltma
Planı (İRAP) mevzuatımıza 4 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ve 11.
Kalkınma planı ile girdi. Risk azaltma planları 2023’e kadar tamamlanması
gerekiyordu ama 2023 beklenmek istenmedi. 2018’den sonra hemen 2019’da
Kahramanmaraş ilinde başlayan süreç diğer 6 ilde daha devam etti. Bu yıl da
diğer 74 ilin planı bitti. Şimdi lansmanları yapılıyor. Artık afet öncesine
odaklanacağız. Hep diyoruz ya afet öncesi bir lira harcama afet sonrası yedi liralık zarara karşıdır. O
da bu IRAP’la olacak işte. Şu an emekleme aşamasındayız. Kurum kuruluşlarla
toplantılarını yapıyoruz, bütçeler oluşuyor. Böyle devam edecek ve önümüzdeki
birkaç yıl içinde büyük adımların atıldığını hep beraber göreceğiz. Biz belki
farketmiyoruz ama risk azaltmayla ilgili ülkemizin çok ciddi çalışmaları var.
İstanbul da köprülerin güçlendirilmesi mesela. O yollara afette hiç olmadığı
kadar ihtiyacınız var. Okullar kamu kurum binaları en güçlü olması gereken
yapılar. Hem çocukları kurtaracaksınız hem birçok insana barınma alanı olacak.
Amerika ve Japonya da böyle. Ciddi yatırımlar var risk azaltmayla ilgili.
Kentsel dönüşüm de risk azaltmanın bir parçası. DSİ dere islahları yapıyor.
Yaptığımız en mükemmeli demiyoruz ama eylemleri yerine getirirken
eksikliklerimizi görüp gerekli düzeltmelere gidip bunları kurul kararı ve Vali
onayıyla yürürlüğe koyabileceğiz.
IRAP hakkında da detaylı bilgiler edindik teşekkür ederiz.
- 12 Kasım 1999 Cuma günü saat 18.57‘de gerçekleşen ve merkez
üssü Düzce olan 7.2 büyüklüğünde, 30 saniye süren deprem pek çok
çevre ilden hissedilmesinin yanı sıra Türkiye dışında hangi ülkelerde de hissedilmiştir?
12 Kasım depremi
M7.2 depremi Ankara’dan hissedildi.
Benim bir yakınım vardı Kastamonu Küre’de evine giderken insanların
evden dışarı çıktığını görüyor, ne oldu diyor? Deprem oldu diyorlar. Acaba
Düzce’de mi oldu diye yakınlarını arıyor. Yakınları da apartmandan merdivenden
inmeye çalışıyormuş. Batı illerimizin hepsinde hissedildi. Ülke dışından da
Balkan şehirlerinden hissedildiğini okumuştum.
2012 yılında
güncellenen Türkiye Diri Fay haritası verilerine göre, - Düzce ve civarında
deprem riski olan kırık sayısında bir değişiklik oldu mu?
- Olduysa bu risk
içeren kırık sayısı hakkında bilgi verebilir misiniz?
- Diri fay haritasının
verilerinin güncellenmesi hususunda düşünülen bir tarih var mı
- Varsa bu
çalışma için bir ekip kuruldu mu?
- AFAD’ın bu kapsamda bir uygulaması var mı?
Bu diri fay
haritasından bahsetmiştim az önce, MTA yapıyor. Yani biz de ordayız ama AFAD
olarak. Düzce de ben yeni bir fay tespit edildi diye bir şey duymadım.
Faylarımız vardı aynı faylar ilgili yeni bir veri yok. Sürekli güncelleniyor
yeni gelen MTA kitabında da ayrıntılı içeriyor. Şu anda deprem fayın kırığı
kimin bahçesinden geçti yolun neresinden geçti verileri belli, koordinatları
belli. 12 Kasım 2021 günü Düzce Depremi anma etkinliklerine gelen AFAD Deprem
Dairesi, basın kuruluşlarına Düzce depremlerinde fay yüzeyindeki halen görünen
kırıkları gezdirdi. Haber de oldu bu konu. Fayların kırıldığı yerlerin
yüzeyinde hala izleri var. İnsanların bahçesinde sınır 3mt yer değiştirmiş, yol
eğrilmiş. Eski hali ve yeni hali olarak var. Yeni veri yok bununla ilgili ama
güncelleme yapılıyor. Deprem Yönetmeliği 2018 yılında Resmi Gazete de
yayımlandı. 1.1.2019 da yürürlüğe girdi. Bununla ilgili bu en mükemmel
yönetmeliktir biz yeni yönetmelik yapmayacağız denmiyor. Hocam da biliyordur
gelişen teknoloji ve şartlar afetlerin farklılaşması, seller, heyelanlar.
Sellere bağlı heyelanlar diyelim. Dikkat edilmeyen diğer doğa hususları, yeni
inşaat malzemeleri çıktıkça bu yönetmelikler değişecek. Bir yönetmelik
çıktığında yenisinin çalışmaları başlıyor. Günün birinde yine karşımıza çıkıyor
farklı fay hatları, farklı deprem yönetmelikleri çıkıyor. Bununla ilgili
sürekli çalışma olduğunu biliyoruz ama küçük değişiklikler. KAF zaten uzaydan bakılınca görülüyor. Fayın
anası KAF. Diğer küçük, faylar çalışmalarla tespit edilebiliyor. Ama KAF
hattının yeri yurdu belli. Google haritalardan detaylı haritaya bakın, fayın
hattı Erzincan’a kadar görünüyor bir yol gibi. Coğrafya da ne kadar değişiklik
yapmış kendini gösteriyor zaten.
Teşekkür ederiz. Diğer sorumuz afet teknolojisinde ilerleme başlığı altında. Gelişen teknoloji ile birlikte iletişim ve bilişimin gücü ve etkinliği hayatımızın her anı ve noktasında etkisini göstermektedir.
- Bu bağlamda, Düzce depreminin yaşanmış olduğu 1999
yılından günümüze kadar geçen süreç içerisinde, hangi konu ve alanlarda
teknolojik olarak yenilikler değişimler ve/veya güncellemeler gerçekleştirilmiştir?
Çok var aslında
nereden başlasak. Bir kısmını anlattık. Yaptığımız çalışmaların
hepsinin aynı zamanda teknolojisi de var. IRAP bir kağıt ortamında yapılıp
bunları kurumlara gönderiyoruz. Yazılım sistemi de var ve plan yazılım
sistemine kaydediliyor. Geldiğimiz seviye yüzdelerle gösteriliyor. IRAP
gerçekleştirme oranlarını takip ediyoruz. TAMP zaten tamamen elektronik
altyapısı olan Afet Yönetimi Karar Destek Sistemi (AYDES) ile teknolojik bir
plan. 1999 depreminde neden erken, koordineli ve etkin müdahale edilemedi diye
hep soruldu. Herhalde depremi
öngöremedik, unuttuk yani, tamamiyle unuttuk. Aslında 1939’da Erzincan ile
başlayıp 1967 de Adapazarı’nda son bulan KAF deprem silsilesinin en sonuncusu
sadece 30 yıl önce olduğu halde unuttuk.
Bölgem için söyleyeyim, 30 yıl çok değil aslında. 1967 depremini yaşayan çoğu
kişi 1999 depremini de yaşadı. Ben 1967’yi görmedim, henüz dünyada değildim ama
sanırım aile büyükleri de bizlere bilgi vermedi, bilmiyorduk. Onlar da unutmuş
gibilerdi. 1999 depremini yaşayınca biz bunu 30 yıl önce de yaşadık diye
mırıldandılar sadece. 1999 depremi Türkiye
için bir milat oldu ve hala konuşuluyor üzerinde. Konuşulmaya devam
edecek. Konuşulması daha iyi zaten. Afet risklerini konuştukça bitiremeyiz ama
azaltabiliriz, önleyebiliriz. 1999 yılında da afet planların olduğunu, ama
tozlu raflarda olduğu, bakılmadığı, tatbik edilmediği konularında eleştiriler
geldi. Depremden sonra bakıldığını söylendi. Bunu hiç bir yetkili de inkar
edemediğine göre bende doğrudur diyorum. Gölyaka ilçesinde yeni memur olduktan
yaklaşık 1,5 yıl sonra 17 Ağustos 1999 depremiyle karşılaştık. Depremde bizim
de bir yakınımız enkaz altındaydı. Onun telaşesinde ben zaten görevim olduğunu
unutmuştum. Afette bir görevim olduğunu da bilmiyordum Kimse de bana afet
öncesi bir görev vermemişti. Depremden sonra yaklaşık 12 saat sonra çalıştığım ilçeye gelince Belediye Başkanı o
zaman bana enkaz kaldırma ekiplerinin koordinasyonu görevini vermişti.
Ekiplerin takibini yapıp enkaz kaldırmada kendim bizzat katılmıştım o tarihte.
Ben afet öncesi yapılmış bir plan hatırlamıyorum, belki de Kaymakamlık
tarafından yapıldı bir akşam üstü mesai çıkışı imza atıldı ve raflara koyuldu
hiç hatırlamıyorum. Sadece hatırladığım hiç masa başı, saha tatbikatı yapmadık,
kimseyle afet konusunu konuşmadık. Şimdi bu gün bir TAMP planı var, kurumlar
bir kenara atmışlar, raflarda duruyor, kimsenin haberi yok desek plan yapmaktan
sorumlu olan kurum çalışanlarından birinin yanında, anında itiraz eder.
Olabilir mi öyle bir şey? Olamaz der. Afetler TAMP ve İRAP artık bizim her gün
konumuz. TAMP’ın bilişim altyapısı var AYDES var demiştim. O an panikle
yöneticilerin kaynaklar başta olmak üzere herşey aklına gelemeyebiliyor.
Coğrafi altyapılı sistem üzerinden çalışan bir program AYDES. 2018 yılında
ülkemizde yapılan en iyi 4 bilişim projesinin arasına girdi ve ödüllendirildi.
Tüm kurumların hatta özel kuruluşların dahi kaynakları AYDES’in içinde.
Hakikaten bir şeye ihtiyaç olduğunda oradan bakıp personel ve kaynak takibi
yapılıyor. Bilgileri sürekli güncel tutuluyor. İlinize bir Kaymakam atansın
hemen bilgisi geliyor ve sisteme kaydediliyor. En son AFAD Acil Mobil
uygulaması çıktı. Tüm cep telefonlarına indirilebiliyor. Tavsiye ediyorum, siz
de yakınlarınıza tavsiye edin. Toplanma alanlarını çok hızlı gösteriyor,
çevrimdışı da çalışıyor. Afet meydana geldiğinde enkaz altındayım tuşu ile
çağrı bırakabiliyorsunuz. Geliştirebilecek bir sistem tavsiyelerle. Dediğim
gibi arama kurtarma faaliyetleri dedik, helikopterler afet sonrası hızlı bir
şekilde havada uçmaya başlarlar aslında, onlar şehirde nerede yıkım var görüntülemek için ve orada kamera görüntüleri
alıp, sıkıntılı iletişim nedeniyle uydu aracılığıyla afet yönetim merkezine
ulaştırıp, şu noktada köprü çökmesi, bu koordinatta bina çökmesi var bilgileri
verilip müdahale birimlerine iletirler. Teknolojik yenilikler sadece kurumlarda
olmuyor. Özel kuruluşlar da afetlerle mücadele etmek adına teknolojiyi
kullanıyorlar. Mw5,0 büyüklüğündeki son Düzce depreminden sonra ikinci dakikada
telekom insanlarımız whatsapp, bip ve diğer internet uygulamaları üzerinden
mesajlaşma yerine konuşmayı tercih edeceği için datamızı yüzde 80’den yüzde
20’ye düşürüp konuşmayı yani sesi yüzde 80’e çıkarınca iletişimde bir sıkıntı
yaşanmadı. Bu konu da önceden
çalışılmıştı. İki dakika içinde karar verilip tüm operatörler tarafından
uygulandı. 1999’da kazma kürekti en büyük arama kurtarma ekipmanımız şimdi her
ekipte standart malzemeler var. Ülke olarak arama kurtarma malzeme kapasitemiz
Amerika ve Japonya ile yarışıyor. Aslında
bununla yani afet sonrasına yatırım yapmakla gurur duymamamız lazım. Ama afet
risklerimiz azalana kadar hatta bitene kadar afet sonrasına yatırım yapmak
zorunda kalıyoruz. Yine de biz müdahale ekip ve ekipmanları ile değil risk
azaltma alanında hatırlanan, Amerika ve Japonya gibi bu yönümüzün daha önde
olmak niyetindeyiz. Teknolojiyi de
kullanıyoruz ve kullanmaya devam edeceğiz.
Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyoruz. Düzce AFAD il müdürümüz sorularımızı cevapladı, bizi kırmayıp katıldığınız için de ayrıca teşekkür ediyoruz. Sohbet tadında ilerleyen bir toplantı oldu.
Evet sayısal
veriler verip sıkmak istemedim. 1999
depremleri ile alakalı konular konuşuldu. Bir de depremler Kasıma, seller
Temmuza denk geliyor bizde. Afetlerde kurum kuruluşlarla işbirliği içinde
yaptıklarımız ve geldiğimiz seviyeyi, edindiğimiz tecrübelerle anlatmak
istedim. Diğerlerini zaten okuyorsunuz biliyorsunuz. Bu tecrübeler söylenenler
her yerde duyulmamış olabiliyor. Ben de
teşekkür ederim bize böyle bir fırsat verdiniz için. Bunu da yayınlayacaksınız
sanırım, daha sonra daha geniş kitlelere ulaşır umarım.
Teşekkür ederiz hocam söz sizde son olarak.
Teşekkür ederiz. Demek ki bizler aslında çözümleri birlikte bulabiliriz. İl risk azaltma programı çalışmaları yapılıyor ve bu programın çalışmalarının yürütülmesi kapsamında. Bir iki katılımlar ve katılımcılar nasıl oluyor ve kimler katılıyor, herkese açık mı? Değil mi? Bu şu ana kadar Türkiye’de 81 il var, hiçbir il risk azaltma kuramı kapsamında görüşümü soran bir il yöneticisi olmadı. Acaba kimlere soruyorlar, kimlerden görüş alıyorlar acaba? Görüş sorulması noktasında görüş alınacak kişilerin seçiminde nasıl bir öncelik sıralaması yapılıyor? Ne bileyim yeni doktorasını bitirmişten mi başlanıyor, son 5 yılda doktorasını bitirmiş kişilerden mi görüş alınıyor, ya da onlar mı il risk azaltma programına katılıyor. Ben tam şey yapamadım il risk azaltma kuramları var, düşündüğüm şu acaba bana kadar neden ulaşmadı? 81 il var Türkiye’de. Kanada deprem merkezinde çalışmış bir insan olarak geçmişinde Japonya deprem merkezinde çalışan bir insan olarak, jeofizik meslek odası başkanlığı yapmış bir insan olarak, şu anda sismoloji anabilim dalında öğretim üyesi olan bir insan olarak. Acaba kendi üzerimde değil de, nasıl ulaşılıyor, ulaşırken acaba bulmakta zorluk mu çekiliyor? Yol gösterici referanslar nedir? Bunlarla ilgili benim aslında pek bir bilgim yok. Ama görebildiğim kadarıyla tepede bir protokol yapılıyor, o protokol kapsamında bir çalışma başlatılıyor ve adı işte Çanakkale AFAD ile ÇOMÜ bir protokol yaptı. Ama bu protokolün aşağı inmesinde bir denetim var mı? Kontrol var mı? O noktada bir denetim ya da gözlemle ilgili bir çalışma yapan bir kurumsal mı diye aklıma geldi. Buyurun sayın müdürüm?
Şimdi İRAP’lar dan
bahsediyoruz değil mi? Evet İRAP. İRAP’lar ile alakalı protokol yapmadık.
Protokollerimiz çok vardı, bu yıl hep protokol yılıydı zaten, bu yıl aynı
zamanda 2021 afet eğitim yılıydı. İçişleri Bakanımızın genelgesi ile geldi. 29 aralıktı.
Öyle hatırlıyorum. 51 milyon hedef, ben kendi ilim için söyleyeyim yaklaşık
olarak da oranladığımız zaman ilimizde de 240 bin kişiye ulaşmamız gerekiyordu.
Şimdi önceki yıllarda bu kadar rakama hiç ulaşamamıştık. Daha doğrusu 8-10
yılın toplamı o kadar yoktu. Yani bunu nasıl yapacağız diye oturup düşünürken.
Biz kendimiz kurum olarak bu eğitimlere girdik, 8-10 arkadaş değişerek. Biraz
daha gönüllüleri kullanmaya başladık. Ve gönüllülerle birlikte üniversite ve
kurum kuruluşlara protokoller yapıldı. Onlar bizi davet ettiler. Ve özellikle
de az önce bahesetttiğiniz bu zoom üzerinden çevrim içi toplantılar; bunlarla
okullarda öğrencilere, velilere yönelik çok ciddi bir kampanya hazırlığı yaptık
ve planladık. İşte ilk geldiği zaman biraz aslında nasıl yapacağız diye
düşünürken, daha biz bunları naparız diye konuşurken, bir de karşımıza İRAP
çıktı. Bu yapılmış daha önce duyuyorduk ama yapılmış iller bir gün sıranın bize
geleceğini düşünemedik herhalde. Bu yıl eğitim yılı demiştik biz sadece. Bu
sefer eğitimlerin planlamasını bir kenara bıraktık bunun planlamasını, İRAP’la
ilgili ne yapabiliriz diye onu konuştuk. Bize bunun güzel bir kitaplığı geldi.
İRAP hazırlama klavuzu. Başkanlık bununla ilgili bayağı bir çalışmış. Hangi
kurulla nasıl yazışılacak. Kimlerle görüşülecek. İRAP’ın esasları. Bununla ilgili
kurum ve kuruluşlara yazı yazarken şunlarla bunlar istenecek diye. Ondan sonra
paydaş olarak kimlerle çalışacaksınız. Yani bir il burada örnek olarak
söyleyeyim. Enerji dağıtım şirketlerini çağırırken diğerinin unutması mümkün
değil, ya da diğerinin başka birini çağırması mümkün değil. İRAP hazırlamak
için Valilik Planlama Koordinasyon Müdürlüğü, Sosyal Etüt Proje Müdürlüğü,
Yatırım İzleme Müdürlükleri veya İl Özel İdare, Kaymakamlıklar,
kaymakamlıklardan birer tane tercihen teknik personel. Bunların hepsinden
teknik personel istedik. Yoksa ilçesinin riskinden bahseden, bilen duyan
geçmişte veya yaşadığı yerin yöneticiler de olabilir. Büyükşehir belediyesi,
alt kademe belediyeler, üniversiteler ki burada sayıyorum ama aslında birinci
sırada üniversiteler. Üniversiteler olmadıktan sonra bu iş olmaz. Biz çok ciddi
destek aldık bununla ilgili. İki tane hocamla Mehmet Emin Arslan ile Abülkadir
Aydın hocamız’dan çok ciddi destek aldık. Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü,
İller Bankası, Çevre Şehircilik Müdürlüğü, MTA. Bunlar davet ettiklerimiz ve
bunlar bizim zoom üzerinden yaptığımız ki bazı iller daha sonraki süreçlerde
pandemi biraz daha azaldığı zaman yaptı, yüz yüze yapanlar da oldu 2 tane
çalıştayını. Yine boru hatları iletişim BOTAŞ diyelim, Elektrik Dağıtım
Şirketleri, Defterdarlık, Göç İdaresi, Kültür Turizm, yine Kültür Varlığını
Koruma Bölge Müdürlüğü, MEB, Sağlık Müdürlüğü, Sanayi Teknoloji Müdürlüğü,
Kalkınma Ajansları, KOSGEB’ler, DSİ, Orman Bölge Müdürlükleri, Doğa Koruma
Milli Parklar, Tarım Müdürlüğü, Ticaret Müdürlüğü, Gümrük ve Dış Ticaret Bölge
Müdürlüğü, Serbest Bölge Müdürlüğü, Ulaştırma Altyapı Bölge Müdürlüğü ve il
teşkilatı, BTK ve yine odalar. İlgili mühendislik odaları. İnşaat Mühendisleri
odası olmazsa olmaz dedik. Makine Mühendisleri, Elektrik Mühendisleri, Jeoloji
Mühendisleri Jeofizik Mühendisleri odalarını da davet ettik. Biz yüz yüze
yapamadık ama çevrimiçi zoom üzerinizden yaptığımız çalıştaylar samimi
katılımlı oldu. Bunları biz de kayda aldık. Yazman arkadaşlarımız vardı. Konuşulan
herşeyi not ettiler. Özellikle üniversite hocalarımız 2 tane çalıştayda da
moderatörlük yaptı, katılımcıları çok güzel yönlendirdiler. Bazen bir suskunluk
olduğu zaman bile, tecrübeleriyle konuya genişlik kazandırıp katılımcılara soru
cevaplarla sürekli çalıştayın içinde tuttular herkesi. Tecrübe konusunu açıp direk olarak itfaiye
müdürüm siz bununla ilgili böyle bir şey düşünmez misin diyerek ufkumuzu
genişlettiler. Böyle güçlü yönlerimizi, zayıf yönlerimizi, fırsatları,
tehditleri tespit edip sonra eylemleri yazmaya başladık yine onların
önderliğinde. Onun için her plan kendi iline özgü diyorum. Yani burada öyle bir
dere var ki bir dereyle alakalı bir eylem var. Yani bunu başka bir ilde
bulamazsın. Dünya’da yapılsa dünyada bulamazsın. O dere burada olduğuna göre
buranın eylemi. Yani bununla ilgili ciddi çalıştı. TAMP’da uzman bir ekip
tarafından yazılmadı. TAMP da ciddi bir çalışmayla oldu. Planda görev alan
kurumlarla onlarca toplantılar yapılmıştı Bakanlık düzeyinde. Üniversitelerden
destek alınmıştı. Biz işte bir tarafta bahsettiğim İRAP çalışmalarını
yürütürken eğitimleri de bırakmadık. Bu yıl şu anda 265 bin civarı rakama
ulaştık. Bunların içinden yine üniversite de ciddi katkı sağladı bize.
Üniversitemizden çoğu akademisyen 60 kişiye eğitmen sertifikası verdik. Bu
eğitmen sertifikası ile yaptığımız protokolle; afet bilinci eğitimi üniversite
öğrencilerimize burada bir derste mutlaka veriliyor. Bu önümüzdeki yıllarda
okullarda yoğunlaşarak devam edecek. Halkımızın eğitimlerine de devam edecek.
Eğitim ve hazırlık aşamalarının çok önemli bir parçası. Devlet olarak, kurum
kuruluşlar olarak ne kadar hazırlanırsak hazırlanalım, halkımızı
hazırlayamadıysak hep sıkıntı olacak. Afette hep bir fren olacak bizim için.
Halkla beraber gitmesi lazım. Tabi ki bilincimizin hemen Japonya’ya ulaşması
mümkün değil. Hem çalışarak riskleri azaltacağız, hem de bilinçli bir halk
oluşturacağız. Dediğim gibi yapılarımız çürük ve çarık, gelişmemiş Afrika
ülkeleri gibi diyelim. Oradan tutup da risk planından bahsetmenin mümkünatı yok
tabi. Yavaş yavaş zenginliğimiz artınca ülke olarak gelişmişliğimiz artınca
bunlar artık konuşulmaya başlandı. Bu afetler olacak bu coğrafyada. Biz bunun
önlemlerini nasıl alırız? İlgili kurum
kuruluşlar nasıl destek verdiler. Örnek olarak bir kaç kurumu katılmadı veya
katıldı da çok ta önemsemedi. O kuruma biz İRAP’ta görev verdik. Şimdi görevini
görecek ve buna itiraz etmesi mümkün değil. Kurumlara biz daha sonra
yaptıklarımızı dağıttık. Planla ilgili bunlar çıktı, sizin de görevleriniz
bunlar, eylemler bunlar, bununla ilgili görüşünüzü bildirin. Kimisi bildirdi
ilave etti, kimisi bu bize uygun değil dedi. Artık nihai kararı koordinasyon
kurulu verdi ve o haliyle çıkıp Vali onayı ile yürürlüğe girdi. Toplantıya
katılan da katılmayan da bu plandan sorumlu olacak. Kitapçığımız da var bununla
ilgili ve sorumlulukları da var. Yani bu ben yapmıyorumla olmaz. Bundan sonra
bu işin hesap verme olayı da var. Yapmayan hesap da verir. Onun için gerekirse
ulusal ölçekte kaynak talebinde bulunup riskini ilinde azaltacak. Basit bir
örnek olarak söylüyorum. Karayollarının eğer ki suyun geçişini engelleyici bir
köprüsü varsa ve o köprüden bahsedildiyse o köprüyü yıkıp en yakın zamanda
yenisiyle değiştirecek ya da depreme dayanıksız bir köprüsü var onu yıkıp
değiştirecek. Bu işin artık kaçar yanı yok. Biz bu plana bu yönden güveniyoruz.
İnan ki 81 il müdürü de bizzat bunlar da yönetici oldu ve takip etti günlerce.
Çok konuşuldu. Hangi müdürü ararsanız arayın benzer hatta daha da ileri giderek
farklı farklı şeyler, güzel eylemlerden bahsederek ufkunuzu genişletecek şeyler
söyleyecektir mutlaka. Bu bizim artık bir anayasamız oldu, kırmızı kitapçığımız
oldu. Valimizin de hatta ilgili kurum kuruluşlar ve destekleyici kurumların
yöneticilerinin masasının kenarında birer tane kırmızı kitabı oldu. Herkes
dersini çalışacak ve herkes kendi kurumunun üzerinde düşen görevi yapacak. Bu
yalnızca AFAD veya Belediyenin veya İl Özel İdaresinin görevi değil. Tüm kurum
ve kuruluşlar ile bunun altından kalkabiliriz.
Evet sayın müdürüm gerçekten çok kapsamlı bir sunumda bulundunuz ve öncelikle sizin demiş olduğunuz bir cümlenin altını çizmek istiyorum. Bir afetten önce harcanacak 1 lira; afetten sonra harcanacak 7 liradan bizi kurtarır dediniz. Afet öncesi risk azaltıcı çalışmaların ne kadar önemli olduğunu, afet sonrası harcanacak 7 misli maliyetten ya da masraftan; en önemlisi de insanımızı kaybetmekten kurtaracağından bahsettiniz.
Bununla ilgili olarak da bizler tabi ki bu ders kapsamında japon mimarlarla, yüksek mühendislerle görüşüyoruz. Japonyada’ki binaların depremlerde yıkılmaması ile ilgili esasları araştırmaya başladığımızda özellikle sismik izolatörlü yapıların tabi ki maliyet olarak yüzde 10 yani 10 liraya mal oluyorsa bir bina 11 lira yani yüzde 10 maliyet getirdiğini gördük.
Depremin olduğu, yani deprem sonrası riski yüzde 70 azalttığını söylüyorlar. Ben yönetici olsam yani fay zonu boyunca şehirlerden sorumlu, riskin azaltılmasından sorumlu ne bileyim kuzey Anadolu fay zonu valisi olsam ilk yapacağım iş ne olur?
Fay zonunda yaşamak istiyorsanız fay zonunda uzak değil ama fay zonuna yakın yaşamak istiyorsanız. Burada sismik izolatörsüz yapılaşma bu saatten sonra yapılamaz. Yapılmış olanlarda da sismik izolatörün sisteme geçirilmesi konusunda da bir karar alırım.
Japonya’nın aslında niye yıkılmadığını bize gösteriyor. Tabi ISMEP sismik risk azaltma projesi başkanı Kazım Gökhan ELGİN bey de bizim programımıza konuk oldu. O da sismik izolatörlü sistemin şehir hastanelerinde kullanıldığından bahsedildi.
Binalar kadar şehir hastanelerinin de tabi ki deprem güvenliğinin sağlanması önemli. Dedim ki şehir hastanelerindeki sismik izolatörlü sistem binalarda ve konutlarda uygulansa ne olur maliyeti? Kendisinin verdiği bilgi yüzde 10. Yani %10.
%10 fazla vereceksin ama yüzde yetmiş yani %70 kurtaracaksın. Böyle bir imkan varken, yani böyle bir teknolojinin yalnızca şehir hastanelerinde sınırlı tutulması ve fay zonu boyunca bu yapılaşmanın olmazsa olmaz bir kriteri haline getirilmemesi durumunda, illerdeki risklerin azaltılması biraz daha güçleşebilir.
Sismik izolatörlü sistem biliyorsunuz, ben İstanbul Kadırga’da büyüdüm. Sultan Ahmet’te Dikili Taş var. O Dikili Taş 1600 yıldır orada. 1632 yıldır (MS 390 yılından) o dikili taş niye yıkılmıyor diye sorduğumda, araştırdığımda altında sismik izolatör sistemi olduğu gerçeği çıkıyor.
Bizlerin dikili taş gibi evlerin yüzlerce
yıl kalmasının temelinde o dikili taştan alacağımız dersler var. Lütfen dikili
taşlar olan şehirlerimizdeki yapıların temelini, dikili taş olarak 1632 yıl
önce bize örneğini veren, bizden çok önce yaşayan ve insanlığa örneğini veren
bu temel güçlendirmeye, depremin gücünü frenleme sistemini bir zorunluluk
haline gelmesine gayret gösterelim diye öneride bulunacağım.
Bununla ilgili
çalışmalar olduğunu 4-5 sene önce duymuştum. Ama maliyete sadece yüzde 10 etki
ettiğini bilmiyordum. Bugün uyanık müteahhitler konutunu bir tık öne çıkarmak
için belki de yüzde otuz daha pahalıya satmak için depreme dayanıklı deyip
izolatörlü bina yapsa daha iyi satış yaparlar.
Sayın müdürüm tabi ki bu izolatör sistemleri maliyeti dışarıdan ithal edildiği için çok yüksekti ama ISMEP müdürü kazım Gökhan Elgin bey dedi ki: Polatlı’da fabrikası kuruldu ve bu nedenle maliyeti ucuzladığını belirtti.
2000 yılında Japonya’dan bir mimar profesör İstanbul'a gelmişti. Kendisi ile görüştüm ve dedim ki, 'biz yıkıldık 99 depremi ile siz niye yıkılmıyorsunuz?'.
Japon Mimar Profesör biz de ‘base isolation sistemi’ var diyerek yanıtladı. Nedir dedim bu? Sismik izolatör dedi. 2000 yılında ben ilk defa sismik izolatörü bir japon profesör mimardan duydum. Üzerinden 20 yıl geçti.
Şehir hastaneleri
biliyorsunuz her yer sallanırken yıkılırken ayakta kalıyor ve kalacak. Bunun
temelinde sismik izolatör sistemi var. Fay zonunda madem yaşamak bir
mecburiyetse. Bunu da bir mecburiyet haline getirdiğimiz zaman fay zonu boyunca
insanlar daha güvenli yaşayabilir. Çok teşekkür ediyorum size saygılarımı
yolluyorum. Ben de teşekkür ediyorum. Herkese iyi akşamlar. Afetsiz bir yaşam
diliyorum.
AFET : ESKİŞEHİR
Eskişehir AFAD Müdürü sayın Recep BAYAR, öncelikle size kendimi takdim etmek istiyorum. Ayşenur Bilge. Acil Yardım ve Yönetimi bölümünden mezun oldum. Şu an Çanakkale Üniversitesi'nde Doğal Afetlerin Risk Yönetimi üzerine yüksek lisansımı tamamlıyorum. Öncelikle sizi tanımak isteriz.
- Bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Tabii ki program için ben de size ayrıca
teşekkür ederim. Emeklerinizden dolayı
hocama ve size çok teşekkür ederim. İsmim Recep Bayar, AFAD Müdürlüğü'nün
kurucu müdürlüğünden itibaren Eskişehirli AFAD Müdür olarak görev yapmaktayım.
Üç kurumun kapanmasıyla birlikte oluşturulan AFAD Başkanlığı'nın taşra
teşkilatı olarak görevlerimizi yürütüyoruz. Memuriyet hayatıma Emniyet Genel
Müdürlüğü'ne bağlı olarak başladım. Devamında Özel İdare ve devamında 11
senedir AFAD'ın İl müdürüyüm. Teşekkür ederim.
- Peki, AFAD nedir?
- AFAD ne yapar?
- Bize
anlatabilir misiniz?
Tabii ki. AFAD 1999
yılında yaşamış olduğumuz büyük depremden edinilen derslerle merkezde görev
hayatına devam etmekte olan Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel
Müdürlüğü, Türkiye Acil Durum Genel Müdürlüğü vardı. Biliyorsunuz. Bu genel
müdürlükler kapatılarak Başbakanlığa bağlı, üstün yetkilerle donatılmış Afet ve
Acil Durum Yönetimi Başkanlığı oluşturuldu. Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı bu üç kurumun görevlerini üstlendi ve artık çok başlılık bitti.
Afetlerin önlenmesi, zararlarının azaltılması afetlere müdahale edilmesi Afet
sonrası iyileştirme çalışmalarının süratle tamamlanması amacıyla gereken
faaliyetlerin planlanması, desteklenmesi, koordine edilmesi gibi geniş bir
yelpazeye sahip görev alanıyla beraber başta mülga Başbakanlığa bağlı afet Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı Merkez Teşkilatımız. Bu teşkilatımız afetlerin
önlenmesi afetlere müdahale edilmesi ve afetler sonrası iyileştirme çalışmaları
yapılmasında diğer kurumlarla da paydaş çalışmalar yürütmek üzere görev
hayatına başladı. İllerde ise Sivil Savunma Müdürlükleri vardı. Ve Bayındırlık
Müdürlükleri bünyesinde Afet İşleri Şubesi var. Sivil savunma müdürlükleri ve
bu afet şubeler kapatılarak İllerde de İl Afet acil durum müdürlükleri kuruldu.
18 kişiyle başladığımız o dönem görev hayatımıza şu anda 80 personelimizle
devam etmekteyiz ve kısaca AFAD'ı böyle tanımlayabiliriz.
- Teşekkür ederiz Sayın Müdürüm. Peki, şu
anda yürütülmekte olan ne gibi projeleriniz var?
Recep BAYAR: Biz
Eskişehir AFAD il Müdürlüğü olarak AFAD Başkanlığımızla yaptığımız istişareler
sonrasında afetler ve engellilik konusunda uzmanlaşmış bir kurumuz. Afetlere
Karşı Engelleri Birlikte Aşalım adlı ilk projemizle görme, işitme, fiziksel engelli vatandaşlarımıza yönelik
afetler öncesi uzaktan eğitim modülü geliştirdik. Ve 5 dile çevrildi. Şu ana
kadar yaklaşık 30 bin kişi, 30 bin engelli hem Türk hem de Avrupa'da
kullanılıyor, beş dilde yayınlandığı için. 30 bin kişi bundan faydalandı. Görme
işitme fiziksel engellilere deprem, yangın sel öncesi anı ve sonrası doğru
davranış şekillerini videolarla,
betimlemelerle öğreten bir proje ve halen hayatta engelli
vatandaşlarımızla bundan faydalanıyorlar. Bu şekilde engellilik üzerine
başlattığımız projenin gerek Elazığ gerek İzmir depreminde bizzat
arkadaşlarımla beraber yaptığım görevlerde edindiğimiz tecrübelerle akabinde de
engellilere yönelik kendi kendilerine yetebilecekleri geçici iskân olarak
kullanılan konteynerlerimiz var bizim. Bir afet yaşandığında ilk etapta barınma
çözümü olarak hızlı kurulum olduğu için çadırları kullanıyoruz. Çadır kentler
oluşturuyoruz. Çadır kentlerden de hemen akabinde yaşam kalitesini
arttırabilmek için konteyner kentler oluşturuyoruz. Elazığ'da da İzmir'de de
oluşturuldu ve İzmir'deki konteyner kentimiz şu anda halen kullanılıyor. Ancak
bu konteynerlerimiz engellerimize çok hitap etmiyordu. Hayatlarını çok
kolaylaştırmıyordu. İkinci proje olarak da engellilerle dost bir konteyner
geliştirdik güvenlik sistemleriyle beraber. Bunu da bitirdik Avrupa Birliği
Projesi olarak. Şu anda da yürütmekte olduğumuz SMA hastaları yani yatağa ve
cihaza bağlı hastaların afet güvenliğine yönelik ve ailelerinin bireylerinin ne
yapması gerektiğini öğütleyen ve meslek personellerini yani arama kurtarma
teknisyenlerimiz ve UMKE sağlıkçılardan UMKE personeli bu vatandaşlarımızı
doğru tahliye edebilmeleri yönünde bir çalışmamız var. Bu da Avrupa Birliği
projesi olarak. Ayrıca Down ve Otizm sendromlu vatandaşlarımıza yönelik gene
afet bilincini içeren bir Avrupa Birliği projesi yürütüyoruz şu anda hala.
Koordinatör kurum olarak yürütüyoruz bunları da. Avrupa'daki ortaklarımızla
birlikte.
- Peki Afete Hazır
Türkiye Bilinçlendirme ve Eğitim Projesi nedir?
- Halkımızı bilinçlendirmek için
ne gibi eğitimler verilmektedir?
Kurumumuz
kurulduğundan bu yana biz ilimizde diğer AFAD Müdürlükleride kendi illerinde
olmak üzere zaten bir bilinçlendirme çalışması yürütüyorduk. Ancak İçişleri
Bakanımız Sayın Süleyman Soylu tarafından bu yıl Afet Farkındalık ve Afet
Eğitim yılı ilanı edildi. Ve 51
milyon Türkiye'de hedef
koyduk. 51 milyonda da bizim Eskişehir'in
nüfusunda 800 bin olarak düşünürsek, 51 milyon da Türkiye'nin %60’ına denk
geldiği için bizim de 480 bin gibi bir bireye Eskişehirli bireye afet
farkındalığı hedefimiz var. Bununla ilgili gerek camilerde cuma vaazlarında,
gerek üniversitelerimizin uzaktan eğitim birimleriyle iş birliği halinde gerek
zoom ve benzeri uzaktan eğitim toplantıları da kullanılarak şu anda da şehrin
merkezi Dede Korkut olan parkta kurduğumuz bilinçlendirme çadırıyla birlikte
bugüne kadar yaptığımız bilinçlendirme eğitimlerinde 500 bin kişiye ulaştık.
Bizim bir saatlik olan Afet Farkındalık Eğitimimiz var. Bunun içeriği de AFAD
Başkanlığımız tarafından hazırlanmış ve tüm Türkiye'de ortak dili kullandığımız
vatandaşlarımız afet ve acil durumlar konusunda ön bilgiye sahip olmalarını
sağlıyoruz. Bir farkında olma çalışması açıkçası. Yani bir saatte bütün her
şeyi öğrenebilmeniz tabii ki mümkün değil. Ama deprem nedir? Tehdidi nedir? Bir
gün gerçekten olacak mı yoksa bir başkasının başına gelecek de biz seyredecek
miyiz? Gibi yangın nedir? Bu tip bir
farkındalık çalışması.
Farkındalık
demişken AFAD gönüllülük projesine değinmek istiyorum.
- Niçin AFAD gönüllüsü
olmalıyız?
- Eskişehir’deki gönüllü sayımız ne durumdadır?
Evet. Şimdi afetler sadece kurtarma çalışmalarından ibaret değil programımızın başlangıcında da ifade ettiğimiz gibi ilk etapta biz ilk 72 saatte insanlar kendi ihtiyaçlarını kendileri giderebilsin istiyoruz ve buna yönelik öncesinde bir takım bilinçlendirme eğitimlerimiz var. Ancak bir afet olduğunda bizim ilk etapta enkaz altında canlı bekleyen kurtarılmayı bekleyen vatandaşlarımız odaklanılıyor. Bütün enerjimizi bütün gücümüzü enkazdan canlı çıkartmaya veriyoruz. Tabii ki bu bir sadece afeti yönetmek için yeterli bir konu değil. Kurtarma çalışmaları bu işin başlangıcı. Ancak kurtarma çalışmalarının hemen arkasında çok ciddi çadır kent kurulumları çok ciddi ve buraya yerleştirmeler, insan ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik yardımların kabul edilmesi, istiflenmesi, dağıtılması, çadır kent alanlarının düzenlenmesi, yönetilmesi. Koca bir dağ zaten yıllara dair kurulmuş şehir hayatı düşünün, saniyeler içerisinde altüst oluyor. Ve insanlar doğal olarak tekrar hayatları hemen normale dönmesini istiyorlar. Biz de en kaliteli hizmeti verebilmek için zamanla yarışıyoruz. Bunda da sadece kamudan beklemek sadece memur olarak çalışanlardan beklemek çok doğru bir davranış değil, biz hep birlikte güçlü oluyoruz, topyekûn müdahale edersek topyekûn hazırlanırsak gerçekten afetlere dirençli bir toplum oluyoruz. Bu sebeple de biz her türlü yardıma o anda açığız. Bizim gönüllerimiz içerisinde kamyonetiyle gönüllü olan, motosikletiyle gönüllü olan, mesleği aşçı olup da yemek yapmak üzere gönüllü olan ya da hiçbir vasfım yok. Ancak ne iş verirseniz ben de yardım etmek istiyorum diyen, insan sevgisi olan insana yardım etmek isteyen herkese kapımız açık. Bununla ilgili de E-Devlet üzerinden bize ulaşıp gönüllülük formlarını doldurduklarında kendilerine AFAD Başkanlığımız tarafından online eğitimler atanıyor. Onlar da oldukça bu konuda bilinçleniyorlar. Ve afetler anında da gerçekten İzmir depremi ondan sonra Elazığ depreminde olduğu gibi bize de çok çok ciddi fayda sağlıyorlar. Ben sizlerin aracılığıyla da herkesi de Afet Gönüllüsü olmaya davet ediyorum buradan.
- Bende bir AFAD
gönüllüsüyüm. Demişken eğitimlere değindik bu AFAD gönüllülük sistemi içerisinde yer alan eğitim programları nelerdir peki?
Tabii ki yedi çeşit
başlığımız mevcut. AFAD gönüllüsü olarak Afet bağış durumlar karşısında ilk
önce farkındalık eğitimiyle başlıyor. Afet risklerini azaltma, afet risklerini
anlama, kişisel stres yönetimi, arama
kurtarma, afet bilinci liderlik gibi konuları içeren eğitimleri alıp online da
sınavlarınızı verdiğinizde bizler için belirli bir seviyede bilinçli ve
birlikte çalışabileceğimiz arkadaşlar haline geliyorlar. Bunun akabinde online
eğitimler bittikten sonra da daha üst eğitimlere geçmek için bizlerle yüz yüze
eğitime başlıyor arkadaşlarımız. Ve zaman içerisinde bizim arama kurtarma
personeli arkadaşlarımızın yetenekleri neyse gönüllü arkadaşlarımıza da onları
aynen kazandırmaya devam ediyoruz. Teşekkürler.
Diğer bir soruya geçmek istiyorum.
- Türkiye deprem tehlike haritasını ele
aldığımızı da Eskişehir için risk durumu nedir?
- Bunlar için ne tür çalışmalar
yapılmaktadır?
Şimdi deprem tehlike haritalarını geçmişte
birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü derece diye ayrılıyordu eğer eski haritalarla
değerlendirecek olursak artık biz bu şekilde bakmıyoruz ama Eskişehir ikinci
derece deprem bölgesi olarak görülüyordu. Ancak bunu böyle değerlendirmek çok
doğru değil. İlleri de kendi mülki sınırlar içerisinde de değerlendirmek çok
çok doğru değil. Bizim ilimizde dört fay zonumuz var. Fakat Eskişehir'in
etkilenebilecek faylara ve depremlere baktığımızda Kuzey Anadolu faylarının
etkisi altındaki, 1999 Marmara
depreminde ilimizde de üç bina yıkıldı 33
vatandaşımız hayatını kaybetti. Bakın bizde hiç olmayan ilin
sınırlarında olmayan bir depremden dolayı bu şekilde etkilendik. Anadolu Üniversitesi ile geçmişte
yaptığımız çalışmalarda gene 2011 yılında kuş uçuşu buraya sanırım Kütahya
Simav 250 kilometre diye hatırlıyorum yanılıyor olabilirim. Orada meydana gelen
depremin yalnızca 27 saniye sonra Eskişehir'de deprem dalgalarının hissedildiği
ölçüldü. Bakın ne kadar büyük büyük bir enerji. Onun için sadece ilimize bağlı
kalmak ya da bizim ilimiz az riskli diye bakmak çok doğru bulmuyorum ben. Hep
birlikte binalarımızla,
vatandaşlarımızla hep birlikte hazır olduğumuzda ancak afete dirençli
bir toplum olabiliriz.
- Peki bu bilgileri göz önünde
bulundurduğumuzda Eskişehir sizce afete hazır mıdır?
Şimdi buna cevap verebilmek için elimizdeki yapı stoğuna bakmak lazım. hepsi mühendislik hizmeti almış mı? Hepsi 1999 depremi sonrasında yenilenmiş mi? Yani hazır dersek rehavete kapılırız. Ancak şu konuda sadece Eskişehir olarak değil Türkiye olarak çok güçlü olduğumuzu söyleyebilirim. 1999’dan bu yana AFAD Başkanlığımızla birlikte afetlerdeki müdahalede dünyaya örnek çalışmalar yürütüyoruz. İşte Suriye'den gelen vatandaşlarımızın bir gecede kabulüne başlayıp bir gecede kamplar oluşturmamız gibi. Müdahale konusunda çok çok güçlüyüz. Organizasyon konusunda çok çok güçlüyüz. Bu konuda birçok ülke bizi örnek alıyor. Ancak asıl olan bir enkazdan canlı çıkartma başarısı. Fakat asıl olan bu değil. Asıl olan afetlerden etkilenmeden, can kaybı olmadan, atlatabilecek derecede dirençli olmamız.
Anladım müdürüm. Önemli olan afetlerden en az etkilenmek.
- Peki
Eskişehir'de bir afet anında toplanma alanları nerelerdir?
- Yani bu toplanma alanlarını neye bağlı
kalarak belirliyorsunuz?
Şimdi depremlerden sonra biliyorsunuz ikincil
afetlere de dikkat ediyoruz. Artçı depremlere de dikkat ediyoruz. Deprem anında
yıkılmamış binalarımız olabilir. Ancak artçı depremlerden üstlerinden parçalar
kopabilir. Farklı sorunlar meydana gelebilir. Bunlar göz önünde bulundurularak
Eskişehir'de yeşil alanlar, belirli bir alanın üstündeki yeşil alanları
toplanma bölgesi olarak belirledik ve belediyelerimiz aracılığıyla da buralara
gerekli levhaların asılmasını sağladık. Vatandaşlarımız E-devlet üzerinden
istedikleri gibi sorgulattığında kendilerine üç alternatif gelecek toplanma
alanları sunuyoruz. Bu arada toplanma alanları çadır kent alanları değil. Her
ne kadar biz İzmir ve Elazığ depreminde,
depremin sonuçları itibariyle çok büyük olmadığı için parkları Çadır Kent alanında kullanmış olsak
da yaptığımız planlamalarda bu değil. Vatandaşlarımız tarafından bu çok
karıştırılıyor. Toplanma alanları, bir
afet sonrası ailelerin bir araya gelip birbirlerini bulup ve bizimle hızlı
irtibat kurabilecekleri alanlar. Eskişehir'de de 238 noktada toplanma alanımız mevcut.
Bu güzel bilgilendirme için teşekkür ediyorum Sayın Müdürüm. Bir de Eskişehirli olarak yaşadığım şehirde bu kadar toplanma alanı olduğunu bilmiyordum.
- Eskişehir'i ilçe ilçe semt semt ayırırsak
en sağlam ve en riskli grup diye nasıl ayırabiliriz?
Yani bunu ilçe
bazında çok belirtmek doğru değil fakat il merkezimiz Sakarya Nehri'nin vakti
saatinde taşıdığı alüvyon zeminden oluştuğu için zeminde sıvılaşma oranı
yüksek. Eskişehir nüfusunun da çok çok büyük bir kısmının il merkezinde
yaşadığını düşünürsek bir afet anında en çok etkileneceği yer ilimiz
merkezidir. Yoksa hani ilçe bazında ifade etmek şu anda yanlış yerlere
götürebilir.
- Peki değinmişken fay hatları hangi
kısımlarda daha fazla yoğun?
İlimizde hocamın da
söylediği gibi dört fay zonumuz var. Eskişehir fay zonu, İnönü Dodurga fay zonu, Kaymaz fayı ve
Taycılar fayı olarak ifade ettiğimiz dört fayımız var. Ama gene gene
söylüyorum. Sadece yani bu faylara bağlı bütün planlamalarımızı yapmamız doğru
değil. Her türlü afet ve acil durumu düşünerek ve 1999 depreminde ilimizde de
binaların yıkıldığını unutmayarak değerlendirmemiz gerekiyor.
- Tamamdır. Peki, Eskişehir'de keşfedilen
yeni fay hatları var mıdır?
- Bunlardan bahsedebilir misiniz?
Şu an için yok. Bu konuda MTA Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü yetkili ama bizim ilimizde teknik üniversitelerimiz konuyla çok ilgili. Özellikle Eskişehir Teknik Üniversitesi, Osmangazi Üniversitesi'nde de yani bu konuda dünyada isim yapmış hocalarımız var sağ olsunlar. Onlarla sürekli irtibat halindeyiz. Onların yorumları, onların değerlendirmeleri bizim için çok çok önemli. Bu bildiğimiz faylar haricinde şu anda fay olduğunu bilmiyoruz bilsek zaten ifade edeceğiz ama belki ileride bilmediğimiz bir fay olduğu da tespit edilebilir tabii ki.
Başka bir soru yöneltmek istiyorum. 20 Şubat 1956 yılında Eskişehir'de 6,4 büyüklüğünde bir deprem kaydedilmiştir.
- Bu deprem hakkında kısaca bilgi
verebilir misiniz bize?
Tabii. Cumhuriyet tarihinde bizim bildiğimiz
en eski depremimiz. Eskişehir'in tarihinde çok daha büyük belki depremler
mevcuttur. Tabii geçmişteki arşiv kayıtları da bugün kadar hassas ve düzenli
tutulmuyordu. 1956 tarihinde M=6.4 büyüklüğünde bir depremin meydana geldiğini
kayıtlarımızdan anlıyoruz. Depremin gündüz
meydana geldiği biliniyor. 1219 yapı yıkılmış ya da hasar görmüş 115 hayvanımız
telef olmuş, bir kayda göre bir kişi, diğer kayda göre de iki kişinin deprem
kaynaklı vefat ettiği bilgilerimiz mevcut. Gündüz meydana geldiği ve o zaman da
çok katlı yapılarımızın olmaması can kayıplarını önlemiş diye
değerlendiriyoruz. Bu diri bir fay. 1956
yılında meydana gelen deprem bize diyor ki ben tekrar meydana geleceğim. Biz de
hazırlıklarımızı en az M=6.4’e göre planlıyoruz.
Ben de bunu merak ediyordum. Tekrardan, ‘deprem bekleniyor mu?’ diye. Teşekkür ederim, cevapladığınız için. Peki, geçtiğimiz senelerde yaşadığımız depremlerde bina hasarları kritik sonuçlara yol açmıştı.
- Sizce bir deprem olduğunda Eskişehir’deki binaların, iş yerlerinin dayanıklılığı ne durumdadır?
Şimdi bu yıl tüm
Türkiye'de 81 ilde İl Afet Risk Azaltma Planı adı altında IRAP kısaca adı IRAP
bir çalışma başlatıldı. Biz de Eskişehir olarak üniversitelerimizin de
odalarımızın da verdiği destekle bu konuda son derece hızlı gidiyoruz. Burada tüm kamu kurum kuruluşlarına eylemler
atıyoruz, görevler atıyoruz ve bu görevleri de il afet ve acil durum
koordinasyon kurulu toplantisinda degerlendirip Sayın Valimizin imzasıyla
yayınlayacağız. Bu görevlerden bir tanesi de ilk önce ildeki yapı stoku
nedir? Bu sorunun cevabını ilgili
belediyelerimizden almamız gerekiyor.
Bu stok kapsamında kaç katlı kaç
binamız var? 1999 öncesi binalarımız nedir? İşte bitişik nizam yapı ne
kadardır? Mühendislik hizmeti hiç görmemiş, önünden hiç mühendis geçmemiş
binamız, bina sayımız nedir? Bunları
önümüze koyduğumuzda ki buna bu Türkiye'de bir afet yönetiminde çığır açıyor şu
anda. Yeni bir çağ başlatıyor. Afetler olmadan önce önlem almak üzere çok yoğun
çalışmalar yürütüyoruz ki bunun adı da İl Afet Risk Azaltma Planıdır. Bu
sorunuza net ve tatmin edici cevap verebilmem için bu çalışmaların bitip
belediyeler tarafından yapı stokuyla ilgili önümüzde net fotoğrafı konulduğunda
o zaman gerekli uzmanlarımızla oturup yorumlar yapacağız. Ve bir eylem yeni bir
eylem planı da o zaman başlatacağız ama ucundan tuttuk başlatıldı tüm
Türkiye’de. Ve memleket adına çok hayırlı olduğunu düşünüyorum ben bu
çalışmanın.
- Peki Eskişehir olarak olası bir depremde,
sizce gerekli bilince sahip miyiz?
Şimdi bizim halkımız karakterimiz gereği bir olay yaşandığında oraya odaklanıp çok hızlı refleks veriyoruz. Mesela bizim tüm Türkiye genelinde AFAD Başkanlığı'nın Gönüllülük sayıları İzmir depreminde yanlış bilmiyorsam üçe katladı. O anda. İnsanlarımız yardıma koştu. Bizim kurumumuzun kuruluşundan günümüze kadar yaptığımız eğitimlerde Eskişehir olarak 500 bin kişiyi geçtik. Afet farkındalık eğitiminde ama tabii ki herkesin kendi iş planı var. Kendi gündemi var. Ne kadar güncel tutuyor? Vatandaşlarımızın ilgisi, alakasıyla ve ekonomiyle alakalı. Bina stokumuzla alakalı olarak biz de Eskişehir olarak memnunuz. STK'larımız da gönüllü sayımızda 3.500’ün üzerinde siz de dâhil, bunun içindesiniz. Gönüllülerimizin çoğu sizin gibi genç arkadaşlar, enerjik arkadaşlar böyle değerlendirirsek Türkiye ortalamasının üstünde görüyorum ben Eskişehir'i.
- Peki arama kurtarma için ekipman yeterliliği ne durumdadır?
Arama kurtarma konusunda geçmişte kendimizi
kıyasladığımız da az önce de ifade ettiğimiz müdahale konusunda gerçekten çok
iyiyiz. Ancak sayılarımızı arttırmamız gerekiyor. Bu da devlette istihdam
ederek değil STK'larımızla, Eskişehir'de işte AKUT'la, ANDA, UMKE, UMKE Sağlık
Müdürlüğü'nün içinde bir yapı. Bu şekilde her geçen gün her geçen gün daha da
güçleniyoruz. Arama kurtarma Ekipmanı olarak da AFAD Başkanlığı ve 81 il
teşkilatı olarak gerçekten iyi durumdayız. Ama tekrar altını çizmek istiyorum.
Bir enkazdan canlı kurtarmak başarı ama gerçek hedef bu değil. Afetlerde,
depremlerde hasar görmememizi ön plana taşımamız gerekiyor. Depremleri
Japonya'da olduğu gibi hiç ölüm yaşamadan bırakın can kayıpları maddi kayıplar
dahi yaşamadan atlatmamız hedefimiz.
Evet haklısınız Sayın Müdürüm. Umarım en kısa zamanda bu başarıları ülkemiz adına sağlayabiliriz. Son sorunuza geçmek istiyorum. Bu biraz daha genel bir soru olacak.
- Şu zamana kadar AFAD'ın görevlendirildiği
en değişik olay nedir?
Şu ana kadar
yaptığımız görevler içerisinde sadece bir görev harici AFAD'ın geçmişten
tecrübe ettiği olaylardı. Gerçi her deprem, her olay spesifik kendine özgü yeni
yöntemleri üretmemiz gerektiren olay fakat tüm dünyanın da şu anda yaşadığı
pandemi sürecinde yaptığımız görevler daha önce bilmediğimiz tanımadığımız
görevlerdi. Hızlıca adapte olduk Bu süreçte yaptığımız görevler tabii bizim
için diğer görevlerle kıyasladığımızda en farklı en yeni tanıdığımız bir görev diyebiliriz
salgın hastalıklar.
Çok teşekkür ederiz bize vakit ayırdığınız için Sayın Müdürüm. Sayenizde çok güzel bir çalışma oldu bu. Bu kadar sorumuz vardı. Ali Osman hocamızın da sormak istediği şeyler varsa buyurun hocam sizdeyiz.
Sayın müdürüm çok teşekkür ediyorum gerçekten fayın üzerinde oturan bir şehrin AFAD müdürü olmak sorumluluğunuzu daha da yükseltiyor. Diğer müdürlere göre İstanbul'da biz tabii ki büyük bir depremi bekliyoruz ama bu deprem denizin içinde olacağı için Eskişehir'in durumu İstanbul'a göre daha tehlikeli gözüktü bana. Bir defa M=6.4 olan bir deprem 1956 yılında fakat ondan önce olan depremlerle ilgili tarihsel kayıtlardaki olabilecek muhtemel eksiklik ve düzensizliğe bağlı olarak bilgi eksikliği olabilir. Ve bu da tabii ki riski yükseltebilir.
Amerika'da ve Kanada'da son çalışmalar şunu gösteriyor. Beklenen deprem büyüklüğünü bizler doğru tahmin edemedik. Olması gereken ya da olacak depremden daha küçük tahmin ettik. Buna bağlı olarak da tüm çalışmalarımızı, hazırlıklarımızı olabilecek gerçekteki büyük depremden daha küçük depreme göre yaptığımız için tüm çalışmalarımız boşa gitti.
Tabii ki hiçbirimiz ve bu çalışmaların boşa gitmesini istemeyiz, şehirlerimizin direncinin gerçekte olabilecek en büyük depreme göre yapılmasını isteriz.
- Tabii bahsetmiş olduğunuz o dört fay hangi büyüklükte deprem üretebilir?
Özellikle Kanada'da sismolojik araştırmalar ile gelen işte depremler ile tarihteki depremler ile her ne kadar yazılı tarihte geriye gidemiyorsak bile o depremlerde sismolojik kazılarla geriye doğru gidebiliyoruz. Son eklenen birkaç deprem ile özellikle British Colombia'da 1700 yılında olan ‘Büyük Cascadia’ depremi var. Tabii o depremi bekliyorlardı.
Tarihsel dönemde tespiti yapılan büyük depremlerin sayısı artınca depremlerin tekrarlanma süresi işte beş yüz yılın üstünden beş yüz yılın altına düştüğünde ve bu düşmeye bağlı olarak da biliyorsunuz E-Devlet'e girdiğiniz zaman D1, D2, D3, D4 diye deprem seviyesini alfabetik harflerle gösteren skalalar var. İşte sık, çok sık, seyrek, çok seyrek diye beklenen büyük depremlerin tekrarlanma seviyeleri değişiyor.
Zeminin alfabetik seviye durumu değiştiği zaman beklenen deprem tehlikesi bina ölçeğinde değişiyor. Tabii ki bu depremin sıklığı bir parametre, diğer bir parametre ise binanın oturmuş olduğu zemin. Mesela Eskişehir'de kaç türlü zemin vardır demeyeceğim çünkü biz bunu biliyoruz. Kaç türlü zemin A, B, C D, E diye zemin var diyoruz.
Eskişehir'de bu zeminlerin, kaplamış olduğu alan nedir dediğimizde, tabii ki merkez, gevşek bir zemin insanların çoğu orada yaşıyor. Acaba bu insanların popülasyon olarak en kötü zeminde en yüksek popülasyonda yaşaması durumunu terse çevirmenin imkanı yok diye görüyorum anladığım kadarıyla.
Binaları siz ne kadar sağlam da yaparsanız yapın gördüğümüz gibi 1 Ekim 1995 yılında Japonya’da meydana gelen Kobe Depreminde, çelik konstrüksiyonunu yapmış oldukları binalar yıkıldı. Bina sağlam olduğu için parçalanmadı ama devrildi.
Eskişehir’de sıvılaşma riskinden bahsediyorsunuz. Bu çok büyük bir risk gerçekten.
- Binaları bizler sağlamlaştırsak, kentsel dönüşümden geçirsek böyle bir zeminde bina yapılabilir mi?
- Böyle bir zeminde şehir olabilir mi?
- Yani gerçekten sıvılaşma riski üzerindeki bu yapıların sıvılaşma riski düşük olan yerlere taşınması durumu olabilir mi? Sizi dinlerken bunları merak ettim.
Hocam tabii
bunların hepsi sadece bir kurumun üstesinden gelebileceği işler değil.
Belediyesiyle, Çevre Şehirciliği'yle hep birlikte yürütülmesi ve şehir yıllara
dayanan bir zamanda bu hale gelmiş. Bunun çözümü de çok uzun soluklanacaktır
işin doğrusunu konuşmak gerekirse.
Diğer bir merak ettiğim şey de biliyorsunuz bir çalışma var. Amerika diyor ki, 'gönüllüler depremi hissettiğiniz zaman ben hissettim raporunu bizlere gönderin'.
Gönüllü Deprem Rapörtörlerinden hem Amerika deprem servisi tarafından toplanan bir Global veri var hem de Avrupa Deprem Merkezi tarafından toplanan bir veri var. Şimdi bu verileri ulusal deprem verileriyle ülke ülke karşılaştırdığımız zaman ki ben karşılaştırdım. Neredeyse bu Global Deprem verisiyle ulusal deprem verisi arasında 10 kat fark var.
Ulusal depremi işittin, ‘Did You Feel It?’ mi, depremi işitiyor musun depremi işitenler gönüllüler olarak bu tür bir sistem kurduğumuz zaman, bilgi on kat artacak. Bu şu anlama geliyor deprem enerjisinden faydalanacağız.
Deprem enerjisi alan insanların size tanıklığından, şahitliğinden hareketle gerçekten o şehirde depremi çok şiddetli hisseden (A), şiddetli hisseden (B) ve hiç hissetmeyenleri (C), otomatikman insan ya da gönüllü insanlar üzerinden alma imkânımız olacak.
Ülkemizde böyle bir sistem yok. Gönüllü diyoruz. İnsanlar tabii ki Avrupa Deprem Ajansları Raporunu takip ediyorum çünkü ileride işime yarar diye düşünüyorum. Amerikan Deprem Ajansı Raporunu izliyorum. Çünkü ileride akademik olarak benim işime yarar diye düşünüyorum. Ama burada insan hayatı, şehrin geleceği mevzu bahis ve sizler de şehrin geleceğini kurtarmakla ilgili İl Risk Azaltma Planları yapıyorsunuz.
- Bu planlar içerisinde böyle bir ulusal merkez kurulması ile ilgili sizin ilgili makamlara bir teklifiniz, yapmış olduğumuz bu görüşme sonrasında olabilir mi?
Hocam söylediklerinizin hepsine ben de katılıyorum ve bunların olmasını biz de istiyor ve destekliyoruz ancak AFAD Başkanlığı ve bizim teşkilatımızın kurulalı da onuncu yılı bitti. On birinci yılı içerisindeyiz. Bu 10 yıllık sürece baktığımızda hocam kurumumuzun kurulduğuyla daha kurum yani bir bebekken kendi sistemini kurmaya çalışırken arka arkaya depremlerimiz, Suriye'deki olaylar işte 2011 yılında Simav depremi, Van Depremi Malatya'da, Adıyaman'da, Elazığ'da, İzmir'de ondan sonra insani hareketler, yurtdışındaki çıkan savaşlar nedeniyle oradaki vatandaşlarımızı Türkiye'ye getirme çalışmaları bize umudunu bağlamış mazlumlara yardım gönderme bütün bunlarla kurumumuz koordinasyon ve bizzat icra görevi gördü. Şimdi buna böyle baktığımızda tüm bu çalışmalarla birlikte hem bunları çalışırken bir yandan da kendimizi öğrenen, öğreten, sürekli kendini yenileyen bir kurum haline getirmeye çalıştık Yani on yıllık süreçte geçmişle kıyasladığımızda gerçekten iyi bir yere geldik.
Yeterli miyiz? Tabii ki durmamalıyız. Tabii ki çok çok daha iyi çalışmalar, yürütmeliyiz, daha ötesine, daha ötesine götürmeliyiz. Bu kapsamda da iyi ki varsınız. Bilim adamlarımız, hocalarımız bizim ufkumuzu açıyor. Çalışmalar yürütüyoruz. Üniversitelerle şu anda 81 ilde AFAD Müdürlüklerimiz birlikte çalışma protokolleri yaptı hocam.
Geldiğimiz
nokta aslında kötü değil, tam yeterli mi? Çok daha iyisini yapmak zorundayız. Daha iyi yerlere götürmek zorundayız. Sizin
de söylediğiniz her şeye katılıyorum ancak IRAP'da şu anda koyduğumuz
çalışmalar ildeki sıkıntıları belirleyip yapılması gerekenleri belirleyip
bunları belirli bir süreç içerisinde önce bir alttan başlayıp süpürmemiz
gerekiyor. IRAP’ı sürekli güncelleyeceğiz beş yılda bir tekrar tekrar
güncelleyeceğiz ve sürekli yeni hedefler koyacağız. Kendimizi yenileyen bir
çalışmayla devam edeceğiz. Umarım kısa zamanda sizin de umut ettiğiniz, bizim
de desteklediğimiz ve çok istediğimiz o safhaya çıkarız.
Sayın Müdürüm ben çok teşekkür
ediyorum. Afet haberciliği dersimi alan bir Eskişehirli öğrencime, sizler konuk
olduğunuz için gerçekten Eskişehir üzerinden bizler tüm Türkiye’ye Eskişehir'de
yapılan çalışmaları aktarma bilgimiz oldu. Teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum, selamlar bizden.
Hocam ben teşekkür
ederim. İyi ki varsınız, çalışmalarınızda bizlere destek veriyorsunuz. Kapımız
bütün arkadaşlarımıza, bizimle çalışmak isteyen herkese sonuna kadar açık.